Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/1132 E. 2023/740 K. 23.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/1132 Esas 2023/740 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1132
KARAR NO : 2023/740

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR
BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : KONYA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/07/2017
NUMARASI : 2014/840 Esas 2017/809 Karar
DAVACILAR :
VEKİLİ :
DAVALILAR :
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 02/05/2014
KARAR TARİHİ : 23/05/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 15/06/2023

Taraflar arasındaki alacak istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemizce davacılar vekilinin davalı … hakkında verilen karara yönelik istinaf başvurusunun gerekçe yönünden, diğer davalılar hakkındaki istinaf başvurusunun esastan kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalı … hakkındaki davanın reddine, diğer davalılar hakkında açılan davanın kabulüne karar verildiği, verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin bozma ilamı doğrultusunda dosya Dairemize gönderilmiş ve celse açılmak suretiyle gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin dava dışı … Limited Şirketinin ortakları olduklarını, davalılardan …’nın şirketin müdürü olduğunu, müvekkillerinin ortağı olduğu şirket lehine 759.000,00 TL tutarlı akreditifin davalılardan … tarafından vadesinden önce davalı … Şubesi’nden tahsil edilmesi nedeniyle banka tarafından iskonto yapıldığını, yapılan iskonto bedelinin şirketin zararı olduğunu, davalı … …’nın çift imza ile bu işlemi yapabileceğini, bu nedenle davalı …’ın çalışanlarının gerekli özeni göstermemesi nedeniyle zarardan sorumlu olduğunu, diğer davalı bankanın da aynı nedenlerle zarardan sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile şimdilik 94.665,00 TL tutarındaki bedelin dava dışı … Şirketine ödenmesine, davalı … …’nın temsil yetkisinin kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; ihracatın gerçekleştirilmesi ve vadeden önce tahsilatın yapılması nedeniyle iskontolu ödemenin yapıldığını, müvekkili bankaya verilen imza sirkülerine göre de davalı müdürün işlemleri yapmaya tek başına yetkili olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … … vekili cevap dilekçesinde özetle; yapılan ihracat bedelinin diğer ortakların sözlü talimatı ile çekildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle;iddia edilen zarar ile müvekkili banka arasında illiyet bağının bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; davalı şirket müdürün tek imza ile dava dışı şirketi temsil ve ilzam ettiği, 27/04/2011 tarihli ortaklar kurulu kararı ile şirket müdürünün belirli konulardaki işlemleri için diğer ortakların imzasının da gerekli olduğuna sınırlama getirildiği, bu sınırlamalar ticaret sicilinde tescil edilmiş olsa dahi TTK’nun 371. maddesi uyarınca üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyeceği, bu hususun ileri sürülebilmesi için üçüncü kişi tarafından bu husususun bilindiğinin ispat edilmesi gerektiği, dosya kapsamında davalı bankaların bu sınırlamayı bildiğine dair bilgi belgenin bulunmadığı, şirketin sermaye yapısının güçlü olmaması nedeniyle vadeden önce akreditifin bozdurulmasında şirket müdürünün kusurlu olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı … …’nın dava konusu iskonto işlemini yapma yetkisine sahip olmadığını, davalı … … 20 yıl süre ile münferiden dava dışı … … Ltd. Şti’ni temsile ve ilzama münferiden yetkili kılınmış ise de, 27/04/2011 tarihli ortaklar kurulu kararı ile şirketi bilumum bankalarda, özel finans kurumlarda, işlemleri takibe, evrak alıp vermeye, bankalarda şirket adına hesap açtırmaya, kapatmaya, bankalardan para çekmeye, yatırmaya, ahzu kabza banka işlemlerinde gereken tüm işlemleri, muamelerini ifa ve ikmale, şirket hak ve alacaklarını, tahsil ve ahzukabza, banka işlemlerindeki gerekli tüm işlemleri, muamelerini ifa ve ikmale …’nin ve … adına hareket eden …’den herhangi birinin imzası ile birlikte 20 yıl müddetle müştereken temsil ve ilzama yetkili kılındığına dair karar verildiği, söz konusu bu karara ilişkin imza sirküleri düzenlenip ortaklar kurulu kararının 05/05/2011 tarih ve 7809 sayılı Türk Ticaret Gazetesinde ilan edildiği, davalı … …’nın çift imza kuralının getirildiği tarihten sonra, 12/10/2011 tarihinde çift imza kuralının mevcudiyetini bilmesine rağmen, şirket ortağı olan müvekkillerinin hiçbir şekilde bilgi ve imzaları olmaksızın salt kendi imzasıyla, geçerliliğini yitiren ve münferit imza yetkisi düzenlemesini ihtiva eden imza sirkülerini kullanmak suretiyle davalı … … … Şubesi’nden dava dışı … … Ltd. Şti adına açılmış olan 259.000,00 TL tutarlı akreditifi iskonto ettirdiğini, söz konusu bu bankanın gerekli araştırmayı yapmadan özen yükümlülüğünü yerine getirmeden %12 oranında iskonto ettirerek 664.736,20 TL tutarındaki bedeli …’nın hesabına havale ettiğini, daha sonra bu hesaptan 660.000,00 TL’nin davalı … Bankasındaki dava dışı … … Ltd. Şti hesabına havale edildiğini, davalı … …’nın davalı … Bankasındaki bu parayı dava dışı …. Şti hesabına aktardığını, davalı … …’nın eyleminin usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkillerinin ortak olduğu dava dışı … … Ltd. Şti’nin malvarlığının eksildiğini, davalı … …’nın ceza yargılaması sonunda hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanma suçundan mahkum olduğunu, hukuk mahkemesinin ceza mahkemesinin mahkumiyet kararı ile bağlı bulunduğunu, dava dışı … … Ltd. Şti’nin 24/04/2011 tarih ve 2 Sayılı ortaklar kurulu kararının bankaları ve üçüncü şahısları bağladığını, bu ortaklar kurulu kararının Türk Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiğini, TTK’nun 363/3. maddesi uyarınca, üçüncü kişilerin, kendilerine karşı sonuç doğurmaya başlayan sicil kayıtlarını bilmediklerine ilişkin iddialarının dinlenemeyeceğini, bankaların verdikleri hizmet gereği kamu hizmeti veren ticari iş yaptıklarını, işlem yaparken gerekli araştırmaya özen göstermesi gerektiğini, özen borcuna aykırılık halinde sonuçlarından sorumlu olması gerektiğini, ilk derece mahkemesinin davalı … …’nın iskonto işleminde kusuru bulunmadığı yönündeki hükmünün hukuki temelinin bulunmadığını, ticari bir şirketin finansman ihtiyacı halinde bu ihtiyacını karşılamak için esas sözleşme ve ilgili kanuni düzenlemelere uygun olarak başvurabileceği çözüm yollarına sahip bulunduğunu, şirket lehine açılmış bir akreditifin vadesinden önce iskonto ettirilmek suretiyle kaldırılmasının bu yollardan sadece birisi olduğunu, ticari şirketin esas sermayenin artırımına karar vermek, borçlanmak, kredi çekmek gibi yollara başvurarak da finansman ihtiyacının karşılayabileceğini, ilk derece mahkemesinin bu yöndeki değerlendirmesinin doğru olmadığını, davalı … …’nın iskonto işlemini yetki sınırlarını aşmak suretiyle gerçekleştirdiğini, bankaların da gerekli özen ve sadakat yükümlülüğünü yerine getirmediklerini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, davalı şirket müdürünün yetkisini aşarak yaptığı iddia edilen işlem ve davalı bankaların yaptığı bankacılık işlemlerinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Dairemizce ilk derece mahkemesi kararına karşı davacılar vekilinin istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine 23/12/2019 tarih 2017/1016 Esas 2019/1604 Karar sayılı kararı ile alınan mali rapora göre şirketin mali bakımdan akreditifin vadesinden önce bozdurulmasına ihtiyacı olmadığı, ilk derece mahkemesince alınan raporda aksine tespit yapılmış ise de raporlar arasındaki farkın dava dışı şirketin ortaklara borçlarından kaynaklandığı, ortaklara olan borcun erken bozdurmayı haklı kılmayacağı zira ortakların alacakları en tüm borçların ifasından sonra istenebilir olacağı, erken bozdurma nedeniyle oluşan şirket zarardan müdürün sorumlu olacağı, erken bozdurma tarihinden evvel alınan müdürün yetkisini sınırlayan ortaklar kurulu kararının 05/05/2011 tarihinde ticaret sicilinde tescil ve ilan edildiği, TTK’nun 38. ve 39. maddeleri uyarınca ilan edilen hususların üçüncü kişilere karşı hüküm doğuracağı, yine çift imza ile sınırlama getirildiğine göre sınırlamanın da geçerli olacağı, bu durumda davalı …’ın sınırlamayı gözetmesi gerektiği, gözetmemesi nedeniyle oluşan zarardan sorumlu olduğu, diğer davalı bankanın erken bozdurma işleminde bir dahlinin olmaması nedeniyle bir sorumluluğunun bulunmadığı, şirket müdürünün çift imza ile sınırlamayı bilmesine rağmen tek imza ile şirketin zarara uğratması karşısında yetkisini kötüye kullandığının kabulü gerektiği, bu halde müdürlükten azline karar vermek gerektiği gerekçesi ile davacılar vekilinin davalı … hakkında verilen karara yönelik istinaf başvurusunun gerekçe yönünden, diğer davalılar hakkındaki istinaf başvurusunun esastan kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalı … hakkındaki davanın reddine, diğer davalılar hakkında açılan davanın kabulüne, 94.665,00 TL’nin davalılar …’dan tahsili ile dava dışı … Şirketi’ne verilmesine, davalı … …’nın müdürlük görevinden azline karar verilmiştir.
Anılan karara karşı davalı … … vekili ile davalı … vekilince temyiz kanun yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26/05/2021 tarih 2020/2126 Esas 2021/4426 Karar sayılı kararıyla “… 1- İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, aşağıda belirtilen hususlar dışında dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmamasına göre davalı … … vekilinin aşağıdaki (2) numaralı bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Dava, davalı şirket müdürünün yetkisini aşarak dava dışı şirket lehine verilen akreditifin vadesinden önce bozdurulmasından kaynaklanan şirket zararının dava dışı şirkete ödenmesi istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince alınan ek bilirkişi raporunda, dava dışı şirketin, akreditifin vadesinden önce bozdurulma tarihinde, ortaklarına 600.664,00 TL borçlu olduğunun ve kasada bu miktarı ödemeye yeterli miktarın bulunmadığı tespit edilmiş, İlk Derece Mahkemesince de işbu rapor hükme esas alınarak akreditifin bozdurulmasının ekonomik olarak gerekli olması nedeniyle şirketin zararının bulunmadığından bahisle yukarıda yazılı şekilde karar verilmiştir. Davacılar vekilince yapılan istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince akreditifin vadesinden önce bozdurulmasının gerekli olup olmadığı hususunda şirketin mali durumuna ilişkin yeni rapor aldırılmış, alınan bilirkişi raporunda akreditifin bozdurulması tarihinde dava dışı şirketin ortaklara borcu dışında başkaca bir borcu bulunmadığı, bu anlamda ortaklar cari hesabında davalı ortak ve müdür olan …’ya 250.644,00 TL, borçlu olduğu, davacı ortak … AŞ’ye ise 350.000,00 TL borçlu olduğu, akreditifin vadesinden önce bozdurulmasından sonra adı geçenlere muhtelif tarihlerde ödeme yapılarak hesapların kapatıldığı saptanmıştır. Bölge Adliye Mahkemesince işbu rapor benimsenerek ortaklara olan borcun akreditifin vadesinden önce bozdurulmasını gerektirecek bir borç olmadığı, bu durumda davalı … tarafından tahsil edilen iskonto tutarının şirket zararı olarak kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle yukarıda yazılı şekilde karar verilmiştir. Ancak, somut olayda olduğu gibi, bir sermaye şirketinin ortaklarına olan vadesi gelmiş borçlarını ödemiş olması, kural olarak, zarar doğuran bir eylem olarak nitelendirilemeyeceği gibi şirketin başkaca borcunun bulunmadığı da saptandığına göre, borçlar arasında öncelik-sonralık değerlendirmesi yapılmasını gerektirir bir hal olmadığı da anlaşılmaktadır. Öte yandan, şirketin vadesi gelmiş borçlarının ödenmesi bakımından alacaklının kim olduğu gözetilerek bir işleme tabi tutulabilmesi de kurumsal şirket yönetiminin tercihleri arasında bulunamaz. Bu anlamda, Bölge Adliye Mahkemesince benimsenen raporda, bilirkişilerin, şirketin ortaklarına olan borçlarını ödemesi olgusuna yaklaşımı kabul edilebilir bir yöntem değildir. Şirketin vadesi gelmiş borçları ise, şirketin temerrüde düşmesini önlemek maksadıyla, şirketin elinde üzerinde her an tasarruf edilebilecek likidite olmaması yahut şirket faaliyeti ile kısa dönemde elde edilecek bir hasıla ihtimalinin bulunmaması halinde ancak dışardan kredi temin edilmesi veya elde vadeli bir senet yahut buna benzer nitelikte alacak doğuran bir belgenin varlığı halinde, bu senedin yahut belgenin vadesinden önce çeşitli piyasa enstrümanları kullanılmak suretiyle likide dönüştürülmesi ile elde olunan para ile ödenebilir. Bu gibi hallerde, şirket yöneticilerinin seçenekler arasında şirketin lehine olan hangisi ise o yola giderek temin ettiği likidite ile borçlarını ödemesi halinde kendilerine bir sorumluluk yüklenmesi mümkün değildir. Bir başka söyleyişle, yöneticinin, likiditesi bulunmayan şirkete en az maliyetle temin etmiş olduğu para ile vadesi gelen borçları ödemiş olması halinde, bu yöntemin ekonomik ve şirket yönetiminin gerektirdiği bir karar olarak kabul edilmesi, bu durumda ise bir zarar ve sorumluluğun söz konusu olmaması gerekir. Davalı şirket müdürünün, ortaklar kurulu kararına aykırı bir işlem tesis etmesi, diğer ortakların kendisine karşı olan emniyet ve güvenini sarsıcı ve bu nedenle de şirket müdürlüğünden azlini gerektirse dahi, TBK’nın 74/2. maddesi de gözönünde bulundurulduğunda yapılan işlemle şirkete verilmiş bir zarar bulunmadığı takdirde müdürün tazmin sorumluluğundan söz edilemez. Hal böyle olmakla, mahkemece yapılacak iş, şirketin ortaklarına olan borçlarının muaccel olup olmadığını belirleyerek muaccel bir borcun varlığının saptanması halinde, söz konusu borcun ödenmesi için tercih edilen yöntem dışında başkaca yöntemlerle şirkete para girişi sağlanıp sağlanamayacağının belirlenmesi, kredi alma vs. gibi yöntemlerle para girişinin sağlanabileceğinin saptanması halinde, borcun ödenmesi için gereken meblağın şirkete olan maliyetinin hesaplanması, saptanacak bu maliyet ile davalı … tarafından gerçekleştirilen yöntemle para girişi sağlanmış olmasının şirkete olan maliyeti ile karşılaştırılması ve burada yapılacak hesaplama sonucuna göre davalı yönetici hakkındaki tazminat istemiyle ilgili bir karar verilmesinden ibarettir. Şu halde, açıklanan hususlara açıklık getirmeyen yetersiz bilirkişi raporu benimsenmek suretiyle davalı yönetici … hakkında yazılı şekilde tazminat kararı verilmiş olması doğru olmamış, hükmün bu yönden mümeyyiz davalı … … yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir. 3- Davalı … vekilinin temyiz itirazlarına gelince, Bölge Adliye Mahkemesince, dava dışı limited şirketin ortaklar kurulunun 27.04.2011 tarihinde şirketin bankalarla olan işlemlerinin çift imza ile yapılacağına ilişkin olarak aldığı kararın Ticaret Sicil Gazetesi’nde 05.05.2011 tarihinde yayınlandığı, zaman itibariyle uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nin 38. ve 39. maddeleri uyarınca davalı …’ın çift imza ile işlemin yapılması gerektiğini bilmesi ve bu hususu gözetmesi gerektiğinden bahisle anılan davalı bankanın da dava dışı şirketin zararından sorumlu olduğuna karar verilmiştir. Ancak, her ne kadar dava konusu işlem çift imza ile yapılması gereken bir işlem niteliğinde ise de, limited şirketlerde temsil yetkisi 6762 sayılı Kanun’un 540 ve 541. maddeleri uyarınca şirket müdür yahut müdürlerine aittir. Davadışı limited şirket ortaklar kurulu tarafından alınan ve tescil-ilan edilen 27.4.2011 tarihli karar ise, şirketi tek başına temsil etmeye yetkili davalı müdür yanında yeni bir müdür atanması ve şirketin, müdürlerin müştereken atacağı imza ile temsiline ilişkin bir karar niteliğinde değildir. Bu anlamda, anılan kararın 6762 sayılı Kanun’un 542. maddesi atfıyla uygulanması gereken aynı kanunun 321/2. maddesinin ikinci cümlesinde belirtilen şekliyle üçüncü kişiler bakımından da muteber bir karar olmadığı, bu kararın aynı maddenin birinci cümlesi uyarınca hüsnüniyet sahibi üçüncü kişilere karşı bir hüküm ifade etmeyeceği açıktır. Somut olayda, akreditif işlemi için davalı …’a 13.05.2010 tarihli imza sirkülerinin verildiği ve akreditife ilişkin tüm işlemlerin bu imza sirkülerine istinaden yapıldığı anlaşılmakta olup işlemin çift imza ile yapılabileceğine dair davadışı şirket yahut davalı şirket müdürü tarafından bankaya bir bildirim de yapılmadığına, yapılan işlem sonucu elde olunan hasılanın öncelikle şirket hesabına aktarıldığının anlaşılmasına göre aksi ispatlanamadığından hüsnüniyetli addedilmesi gereken davalı …’ın akreditifin bozdurulması işleminden ötürü sorumlu tutulması doğru değildir. Şu halde davalı … yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün davalı … yararına bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.” gerekçesiyle Dairemiz kararının bozulmasına hükmedilmiştir. Bozma ilamı üzerine Yargıtay bozma ilamına uyularak yargılama yapılmıştır.
Davalı … … ile davacılar … ve … dava dışı … Ltd. Şirketinin ortakları olduğu, 50.000,00 TL şirket sermayesinin 40.000,00 TL’ye karşılık 1.600 hissenin davacı …Ş.’ye, 5.000 TL’ye karşılık 200 hissenin davacı …’ne ve 5.000 TL’ye karşılık gelen 200 hissenin de davalı … …’ya ait olduğu dosya içeriğiyle sabittir.
21/05/2010 tarih ve 7568 sayılı Türk Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanan dava dışı … Ltd. Şirketin 13/05/2010 tarihli Ana Sözleşmesi’nin 8. maddesinde, “şirketin idaresi ve işleri ortakların tayin edeceği bir veya birkaç müdür tarafından yürütüleceği, ilk 20 yıl için …’nın şirket müdürü olarak seçildiği”, 9. maddesinde de, “şirketi müdür yada müdürlerin temsil edeceği, şirketi temsil ve ilzam edecek imzaların ortaklar kurulu tarafından tespit, tescil ve ilan edileceği kararlaştırıldığı”, ortaklar kurulunca da, “… bilumum bankalarda şirket adına hesap açmaya, para yatırmaya, çekmeye, şirket hak ve alacaklarını talep, tahsil ve ahzu kabza yapılması gereken tüm işlemleri ifa ve ikameye 20 (yirmi) yıl müddetle şirket müdürü olarak …’nın münferiden atacağı imza ile şirketi temsil ve ilzam edeceğine ilişkin karar alındığı” hükme bağlanmıştır.
27/04/2011 tarihli Ortaklar Kurulu Kararıyla dava dışı … Ltd. Şirketin müdürü …’nın şirketi davacılar …’nin ve … adına hareket eden …’den herhangi birinin imzası ile birlikte 20 yıl müddetle müştereken temsil ve ilzama karar verildiği görülmüştür.
Dava dışı … Ltd. Şirketi ile davalı … arasında akdedilen 30/07/2010 tarihli bankacılık hizmetleri sözleşmesinin 27. maddesinde “İşbu sözleşme tahtında banka nezdinde hesap açılışı sırasında ibraz edilen sirkülerde yetkili gösterilen kişilerde veya yetkilerde meydana gelecek herhangi bir değişiklik yazılı olarak bankaya bildirilecek olup, yazılı bildirimin banka şubesine ulaşıncaya kadar ibraz edilen son sirkülerdeki yetkililerin yaptığı ve yapacağı işlemlerin geçerli ve bağlayıcı olmaya devam edeceği, şirketin temsilinde meydana gelen değişiklikler ticaret siciline tescil edilse ve Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edilse bile bankaya yazılı olarak bildirilmedikçe, bankaya karşı herhangi bir hüküm ifade etmeyeceği” hükmü yer almaktadır.
Konya 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/06/2014 tarih ve 2012/155 Esas 2014/270 Karar sayılı ilamının incelenmesinde, katılan …, … ve … Şubesi, sanık … … ve suçun hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma olduğu, yapılan yargılama sonunda sanık … …’nın … Ltd. Şti’nin ortağı olduğu, şirkette ayrıca İran vatandaşı … ve …’nin de ortak olduğu, sanığın işbu şirketi, şirket ortaklar kurulunun 27/04/2010 tarihinde aldığı karar ile bankalarda hesap açmaya ve para çekmeye, kendi imzası yanında diğer ortaklardan birinin imzası ile yetkilendirildiği, bu kararın 05/05/2011 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayınlandığı, sanığın bu ortaklar kurulu kararından sonra yine şirket ortaklar kurulunun 13/05/2010 tarihinde aldığı kararla şirket ile ilgili bankalarda hesap açmaya ve bankalardan para çekmeye tek başına yetkilendirildiği, sanığın 11/08/2011 tarihinde … Şubesi’ne kendisinin … Ltd. Şti tarafından tek başına yetki verildiği belgeler ile müracaat ederek ihracat yapılması ve bedelinin kendisine ödenmesi talebinde bulunduğu, sanığın ihracat yapılmasına dair bankaya vermiş olduğu belgelerin İran’a gönderildiği, ihracatın uygun bulunması üzerine sanığın talebi gözetilerek ihracat bedeli olan 759.000,00 TL’nin %12 iskontolu olarak sanığın şirket adına açtırmış olduğu … Şubesi’ndeki hesaba 664.335,00 TL olarak yatırıldığı, sanığın bu parayı 12/10/2011 tarihli dilekçe ile aynı bankadaki 22462 numaralı vadesiz hesaba yatırılmasını sağladığı, sanığın daha sonra bu paradan 4.335,00 TL’yi masraf olarak alıkoyduktan sonra 660.000,00 TL’sini … Ltd. Şti’nin … Şubesi hesabına aktardığı, bu hesaptan da 03/11/2011 tarihinde 334,90 TL, 30/11/2011 tarihinde 13.000,00 TL, 05/01/2012 tarihinde 39.500,00 TL, 19/01/2012 tarihinde 27.000,00 ve 20/01/2012 tarihinde 150.000,00 TL’sini kendisinin tek başına yetkili olduğu …. Şti. hesabına aktardığı, sanığın kendi hesabına para aktarma işlemlerinin diğer ortaklarının bilgisi ve izni dışında olduğu, bu şekilde sanığın ortaklarının bilgi ve izni dışında … Ltd. Şti hesabına ihracat bedeli olarak yatırılmış olan paradan yukarıda belirtilen miktarı kendi hesabına geçirmek suretiyle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak suçunu işlediği kanaatine varıldığı gerekçesiyle hapis ve adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, karara karşı temyiz kanun yoluna başvurulduğu, Yargıtay 15. Ceza Mahkemesinin 17/06/2020 tarih 2017/31050 Esas 2020/6000 Karar sayılı kararıyla sanığa yüklenen hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu nedeniyle 7188 sayılı kanunun 26. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 253 ve 254. maddeleri gereğince uzlaştırma işlemleri yapılmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmasının bozmayı gerektirdiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar verildiği, dosyanın Konya 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2020/201 Esas sırasına kaydının yapıldığı ve halen derdest olduğu dosya içeriğiyle sabittir.
Yargılama aşamasında hukukçu, mali müşavir ve bankacı bilirkişi heyetinden alınan bilirkişi kök raporunda, davalı … …’nın şirket ana sözleşmesi uyarınca ilk 20 yıl için şirket müdürü olarak seçildiği, 13/05/2010 tarih ve 1 sayılı ortaklar kurulunca da, davalı … …’nın 20 yıl müddetle şirket müdürü olarak münferiden atacağı imza ile şirketi temsil ve ilzam edeceğine ilişkin karar alındığı, 27/04/2011 tarih ve 2 sayılı ortaklar kurulu kararıyla dava dışı … Ltd. Şirketin müdürü …’nın şirketi temsile 20 yıl müddetle münferiden yetkili kılındığı, ancak bilcümle bankalarda, özel finans kurumlarda işlemleri takibe, evrak alıp vermeye, kayıt ve suret çıkartmaya, banka işlemlerindeki gereken tüm işlemlerin muamelelerini ifa ve ikmale, şirket hak ve alacaklarını, talep, tahsil ahzu kabza, şirketi ilzam edecek her konuda taahhüt ve borç altında bulunduracak senedatı, sözleşmeleri, taahhütnameleri sair evrak ve belgeleri imzalamaya şirket adına menkul ve gayrimenkuller almaya ve satmaya, bunların rehin ve ipoteğine, bu hususlardaki takrirleri kabule ve vermeye, ahzu kabza, sulh ve ibraya, feragate, feragati kabule, vekil tayin ve azline, velhasıl şirket ana sözleşmesinde yazılı maksat ve mevzuların gerçekleşmesi için yapılması gereken tüm işleri ve muameleleri ifa ve ikmali için …’nin ve … adına hareket eden …’den herhangi birinin imzası ile birlikte 20 yıl müddetle müştereken temsil ve ilzama karar verildiği, yapılan bu değişikliğin davalı bankalara bildirildiğine dair herhangi bir belge ibraz edilmediği, davalı ve davacıların ortağı bulunduğu dava dışı … Ltd. Şti’nin yasal defter incelemesine göre akreditif iskonto işlemlerine dair herhangi bir muhasebe kaydı bulunmadığı, bu bağlamda akreditif iskonto işleminin şirkete olan zarar konusunda bir bilgi edinilemediği, bu konuda defterlerde herhangi bir işleme yer verilmediği, dava dışı … Ltd. Şirketi tarafından alıcı İran firmasına 590.000,00 TL ihraç kaydı ile alımı yapılan ve ihracatı zorunlu olan mamüller süresi içerisinde yurt dışı edilmiş olup, 590.000,00 TL faturaya istinaden alıcı tarafından 664.736,20 TL havale gönderildiği, aradaki farkın yine dava dışı … Ltd. Şirketin defterlerinde gelir hesabına atılarak farkın kapatıldığı, gelen havale kadar gelir kaydedilerek vergi kaybına yer verilmediği, bunun dışında akreditif hususunda ve bu akreditifin yapıldığı ifade edilen iskonto işlemlerine dair yasal defterlerde herhangi bir kayıt ve bilginin bulunmadığı, akreditif konusunda uzman bir bilirkişinin incelemesiyle açıklığa kavuşturulacağı, davalı … …’ya 27/01/2010 tarihli ortaklar kurulu kararıyla münferiden davalı şirketi temsil yetkisi verildiği, ancak söz konusu temsil yetkisini belirli konularda sınırlandırıldığı, 6762 sayılı TTK’nun 321. maddesine göre davalı … …’nın temsil yetkisini iyi niyetli üçüncü kişilere karşı belirli konularla sınırlandırılmasının mümkün olmadığı, konu itibariyle yapılan bu sınırlamaların tescil ve ilanının da mümkün olmadığı, tescil ve ilan edilseler bile iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyeceği, üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi için bu sınırlamaların üçüncü kişiler tarafından bilindiği hususunun ispatlanması gerektiği, ayrıca 27/04/2011 tarihli ortaklar kurulu kararında davalı … …’ya dava konusu şirketi “…hususi daireler, müesseseler, yerli yabancı şirketler ve firmalar, sair gerçek ve tüzel kişiler nezdinde her sıfat ve surette…” temsile yetkili kılındığı, şirketi sorumluluk altına sokabilmesi için kararda gösterilen kişilerden birisiyle imza atması zorunlu hale getirildiği, ancak bu hususun üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi için bu sınırlamaların üçüncü kişiler tarafından bilindiği hususunun ispat edilmesi gerektiği, dava dışı …. Şirketi’nin bir zararı söz konusu ise, şirket müdürü davalı … …’ya başvurulabileceği, davalı … …’nın sorumlu olabilmesi için kusurlu olması gerektiği, 6762 sayılı TTK’nun 556. maddesinde yapılan atıf sebebiyle limited şirketlerde de uygulanan 6762 sayılı TTK’nun 380. maddesine göre müdürlerin zararın ortaya çıkmasında kusurlarının asıl olduğu, kusursuz oldukları hususunu ispat etmeleri gerektiği, dava dışı …. Şti. lehine düzenlenen akreditif bedelinin vadesinden önce %12 iskonto ettirilerek tahsil edildiğinin anlaşıldığı, iskonto işleminin gerekip gerekmediği konusunda dava dosyası içerisinde herhangi bir belge yer almadığı, davalı … A.Ş.’de 30/07/2010 tarihinde hesap açılışında henüz yetki belgesinde bir değişiklik olmadığı, ilk hesap açılışında davalı … …’nın söz konusu şirketin münferiden temsil ve ilzama yetkili olduğuna ilişkin ortaklar kurulunun kararının verildiği, dava dışı …. Şirketi ile davalı … arasında 30/07/2010 tarihinde bankacılık hizmetleri sözleşmesi imzalandığı, sözleşmede “İşbu sözleşme tahtında banka nezdinde hesap açılışı sırasında ibraz edilen sirkülerde yetkili gösterilen kişilerde veya yetkilerde meydana gelecek herhangi bir değişiklik yazılı olarak bankaya bildirilecek olup, yazılı bildirimin banka şubesine ulaşıncaya kadar ibraz edilen son sirkülerdeki yetkililerin yaptığı ve yapacağı işlemlerin geçerli ve bağlayıcı olmaya devam edeceği, şirketin temsilinde meydana gelen değişiklikler ticaret siciline tescil edilse ve Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edilse bile bankaya yazılı olarak bildirilmedikçe, bankaya karşı herhangi bir hüküm ifade etmeyeceği” hükmünün yer aldığı, bu nedenlerle davalı … A.Ş. yönünden ortaklar kurulunun almış olduğu kararların bankaya yazılı olarak bildirilmesi gerektiği, yazılı bildirimi banka şubesine ulaşıncaya kadar ibraz edilen son sirkülerdeki yetkililerin yaptığı ve yapacağı işlemlerin geçerli ve bağlayıcı olacağı bankaya yazılı olarak bildirilmedikçe bankaya karşı herhangi bir hüküm ifade etmeyeceği yönünde kanaat bildirilmiştir.
Mali Müşavir bilirkişiden alınan ek raporda; dava dışı … Ltd. Şirketi’nin 11/10/2011 tarihi itibariyle bilançosunun incelenmesi sonucunda söz konusu şirketin 601.582,82 TL aktif varlığına karşılık 600.644,00 TL ortaklara kısa vadeli borçlar, 1.980,65 TL ödenmesi gereken vergi ve sosyal güvenlik prim borçları bulunduğu, 50.000,00 TL ödenmiş sermaye miktarının (20.994,76 TL geçmiş yıllar zararı mahsubu ile iskonto işlem tarihi itibariyle ) 30.047,07 TL dönem zararı sonrası şirketi iskonto yapıldığı 12/10/2011 tarih itibariyle finansal durumu açısından iskonto işlemi yapmasının gerekli olduğu, sermaye yapısının güçlü olmadığı tespit edilmiştir.
Dava dışı … Ltd. Şirketi’nin davalı … …’nın çift imza ile şirketi temsil ile yetkili kılındığına ilişkin Ticaret Sicil Gazetesinde yapılan ilanın üçüncü kişileri bağladığı, davalı … …’nın dava dışı …. Şirketi’ni … ve … adına hareket eden …’den herhangi birinin imzası ile birlikte müştereken temsil ve ilzama yetkili olduğu dönemde iskonto işlemini yetki sınırlarını aşmak suretiyle tek başına gerçekleştirdiği, davalı …’ın bu konuda gerekli özeni yerine getirmesi gerektiği, dava dışı …. Şirketi’nin 759.000,00 TL tutarındaki ihracat akreditifini ödeme tarihi olan 22/09/2012 tarihinden önce 12/10/2011 tarihinde % 12 iskontolu olarak davalı … Şubesi’ne 664.736,20 TL’ye kırdırıp dava dışı şirketin davalı … Şubesindeki hesaba yatırıldığı, iskonto sonrasında aynı gün (12/10/2011 tarihinde) hesapta bulunan tutarın 664.335,00 TL’lik kısmının … Şubesi’ndeki davalı … …’ya ödenmek üzere havale yapıldığı, davalı … …’nın 664.335,00 TL’lik tutarı … Şubesi’nden 13/10/2011 tarihinde nakit olarak çektiği, 13/10/2011 tarihinde 660.000,00 TL’lik kısmını dava dışı …. Şirketi’nin … Şubesi’ndeki hesabına gelen ihracaat bedeli açıklamasıyla yatırdığı, yatırılan tutarın aynı gün yatırım hesabına aktarıldığı, yatırım hesabından da muhtelif tarihlerde tekrar cari hesaba aktarılarak (havale yapılarak ve nakit çekilerek) kullanıldığı, davacıların dava dilekçesinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla (759.000,00 TL – 664.335,00 TL=) 94.665,00 TL’lik kırdırma bedelinin dava dışı …. Şirketi’ne iadesinin talep edildiği anlaşılmıştır.
İstinaf incelemesi sırasında iki kişilik mali müşavir bilirkişi heyetinden alınan raporda, dava dışı …. Şirketi’nin 759.000,00 TL tutarındaki ihracat akreditifini ödeme tarihi olan 22/09/2012 tarihinden önce 12/10/2011 tarihinde 664.736,20 TL olarak iskonto edildiği, iskonto tarihinde dava dışı …. Şirketi’nin bankalara (vadesi geçen / vadesi gelmemiş / ileri vadeli) herhangi bir kredi borcunun bulunmadığı, herhangi bir tedarikçisine borcunun olmadığı, sadece 315,00 TL vergi borcu ile 1.665,65 TL SSK borcu bulunduğu, bunun haricinde ortak …’ya 250.664,00 TL ve davacı … Anonim Şirketi’ne 350.000,00 TL borcunun olduğu tespit edildiğinden dolayı dava dışı …. Şirketi lehine açılmış olan akreditifin vadesinden önce 12/10/2011 tarihinde iskonto ettirilmesinin mali açıdan gerekli olmadığı yönünde kanaat bildirilmiştir.
Alınan raporlar arasında görüş ayrılığının ortaklara borç kaleminden kaynaklandığından Dairemizce hukuki değerlendirme olarak kabul edilmiş olup, raporlar arasında çelişki olarak görülmediğinden üçüncü bilirkişi raporunun alınması yoluna gidilmemiştir.
Yargıtay bozma ilamından sonra bankacı ve mali müşavir bilirkişi heyetinden alınan 27/06/2022 tarihli raporda, dava dışı …. Şirketi’nin 2011 yılı ticari defterlerinde yapılan incelemede ortakların şirkete 2010 yılında 600.644,00 TL borç verdiği, bu borcun en geç 31/12/2011 tarihine değin muaccel olacağı, dava dışı …. Şirketi’nin 01/01/2011 – 12/10/2011 dönemine ait detay mizanının incelenmesinde şirket öz sermayesinin yetersiz olduğu, şirkete kefalet karşılığı kredi tahsisinin güç olduğu, alternatif olarak akreditifin iskonto ettirilmesi yerine kredi kullanılmış olması halinde, bankacalarca uygulanacak komisyon ve masraf kalemleri hariç, 94.177,80 TL maliyetin söz konusu olacağı, dava dışı şirketin ortaklarına olan borçlarını 31/12/2011 tarihi itibarıyla muaccel olduğu tespitiyle gerçekleştirilen vadeli akreditif iskonto işleminden davacı şirketin zararı bulunmadığı kanaati bildirilmiştir.
Alınan 09/12/2022 tarihli ek raporda, davalı … … vekilinin dosyaya sunduğu 27/04/2011 tarihli, talep belgesi başlıklı belgenin muhasebe kayıtlarında yer alabilecek nitelikte yasal olarak tanımlanan belge hüviyetine sahip olmadığı, kök rapordaki borcun muacceliyetine ilişkin 31/12/2011 tarihinin en son kabul edilebilecek tarih olduğu, borcun 2011 hesap dönemi içerisinde muaccel hale geleceği, ancak kesin tarihi ortaya koyan bir bilgi ve belgeye muhasebe defterlerinde rastlanmadığı, dosyaya borcun muacceliyetini gösteren, yasal olarak destekleyen bir belgenin sunulmadığı, muacceliyete ilişkin süre tespitinin tek düzen muhasebe sistemi uygulaması çerçevesinde yapıldığı, kök rapordaki görüşün tekrar edildiği belirtilmiştir.
Davalı … hakkında ilk derece mahkemesince davanın reddine yönelik verilen karara karşı davacılar vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 23/12/2019 tarih 2017/1016 Esas 2019/1604 Karar sayılı kararıyla davalı … hakkında verilen karara yönelik davacılar vekilinin istinaf gerekçe yönünden kabulüne, davalı … hakkındaki davanın değişik gerekçe ile reddine karar verildiği, Dairemizin davalı … hakkındaki kararına karşı taraf vekillerince temyiz kanun yoluna başvurulmadığı, davalı … hakkındaki davanın reddine ilişkin Dairemiz kararının kesinleştiği anlaşıldığından anılan davalı hakkında yeniden karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin bozma ilamı üzerine davacılar vekilinin davalılar …’ya yönelik istinaf itirazı yeniden incelenmiştir.
Dava konusu işlem çift imza ile yapılması gereken bir işlem niteliğinde ise de, limited şirketlerde temsil yetkisi 6762 sayılı Kanun’un 540 ve 541. maddeleri uyarınca şirket müdür yahut müdürlerine aittir. Dava dışı … şirketinin ortaklar kurulu tarafından alınan, tescil ve ilan edilen 27/04/2011 tarihli kararla şirketi tek başına temsil etmeye yetkili davalı müdür yanında yeni bir müdür atanması ve şirketin, müdürlerin müştereken atacağı imza ile temsiline ilişkin bir karar niteliğinde değildir. Bu anlamda, anılan kararın 6762 sayılı Kanun’un 542. maddesi atfıyla uygulanması gereken aynı kanunun 321/2. maddesinin ikinci cümlesinde belirtilen şekliyle üçüncü kişiler bakımından da muteber bir karar olmadığı, bu kararın aynı maddenin birinci cümlesi uyarınca iyi niyetli üçüncü kişilere karşı bir hüküm ifade etmeyeceği açıktır.
Somut olayda, akreditif işlemi için davalı …’a 13/05/2010 tarihli imza sirkülerinin verildiği ve akreditife ilişkin tüm işlemlerin bu imza sirkülerine istinaden yapıldığı anlaşılmakta olup işlemin çift imza ile yapılabileceğine dair davadışı şirket yahut davalı şirket müdürü tarafından bankaya bir bildirim de yapılmadığına, yapılan işlem sonucu elde olunan hasılanın öncelikle şirket hesabına aktarıldığının anlaşılmasına göre aksi ispatlanamadığından iyi niyetli olduğu kabul edilmesi gereken davalı … akreditifin bozdurulması işleminden ötürü sorumlu tutulamayacağından anılan davalı hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Öte yandan, dava dışı …. Şirketi’nin ortaklar cari hesabında davalı ortak ve müdür olan …’ya 250.644,00 TL, davacı ortak … AŞ’ye ise 350.000,00 TL borçlu olduğu, akreditifin vadesinden önce bozdurulmasından sonra davalı … … ile davacı şirkete ödeme yapılarak hesapların kapatıldığı dosya içeriğiyle sabittir.
İstinaf aşamasında alınan bilirkişi raporunda, ortaklara olan borcun akreditifin vadesinden önce bozdurulmasını gerektirecek bir borç olmadığı tespit edilmiştir. Sermaye şirketinin ortaklarına olan vadesi gelmiş borçlarını ödemiş olması, kural olarak, zarar doğuran bir eylem olarak nitelendirilemeyeceği gibi şirketin başkaca borcunun bulunmadığı da saptandığına göre, borçlar arasında öncelik-sonralık değerlendirmesi yapılmasını gerektirir bir durum bulunmamaktadır.
Şirketin vadesi gelmiş borçlarının, şirketin temerrüde düşmesini önlemek maksadıyla, şirketin elinde üzerinde her an tasarruf edilebilecek likidite olmaması halinde ancak dışardan kredi temin edilmesi veya elde vadeli bir senet yahut buna benzer nitelikte alacak doğuran bir belgenin varlığı halinde, bu senedin yahut belgenin vadesinden önce çeşitli piyasa enstrümanları kullanılmak suretiyle likide dönüştürülmesi ile elde olunan para ile ödenebilir. Bu durumda, şirket yöneticilerinin seçenekler arasında şirketin lehine olan hangisi ise o yola giderek temin ettiği likidite ile borçlarını ödemesi halinde kendilerine bir sorumluluk yüklenmesi mümkün değildir.
Davalı şirket müdürünün, ortaklar kurulu kararına aykırı bir işlem tesis etmesi halinde TBK’nun 74/2. maddesi uyarınca yapılan işlemle şirkete verilmiş bir zarar bulunmadığı takdirde müdürün tazmin sorumluluğundan söz edilemez.
Bu kapsamda, …. Şirketi’nin ortaklarına olan borçlarının muaccel olup olmadığının burada tartışılması gerekmektedir.
Yargıtay bozma ilamından sonra alınan bilirkişi kök ve ek raporunda, dava dışı şirketin ortaklara borçlarının ne zaman muaccel olduğuna ilişkin şirket kayıtlarında herhangi bir kaydın bulunmadığı, en son kabul edilebilecek muacceliyet tarihinin 31/12/2011 olduğu, alternatif olarak akreditifin iskonto ettirilmesi yerine kredi kullanılması halinde bankalarca uygulanacak komisyon, masraf kalemleri hariç 94.177,80 TL maliyetin söz konusu olacağı, gerçekleştirilen vadeli akreditif iskonto işleminden davacı şirketin zararının bulunmadığı, aynı paradan, davacı ortak dahil diğer ortakların da şirketten olan alacaklarını tahsil ettikleri tespit edilmiştir.
Hal böyle olunca, dava dışı …. Şirketi’nin ortaklarına muaccel borcunun varlığının saptandığı, davalının sunduğu alacağın istenildiğine dair belgenin şirket kayıtlarına işlenmesi zorunlu belge olmadığına dair bilirkişi raporu ile davalının şirket müdürü olarak aynı zamanda muacceliyet iradesi yöneltmesinin aynı kişilikte birleşen irade açıklaması olması, diğer ortakların da muacceliyete ilişkin ihtirazi kayıt sunmadan kendi alacaklarını alırken davalı müdürün alacağının muaccel olmadığının ileri sürülmesinin dinlenemeyeceği gözetildiğe ortaklara borcun ödenmesi için tercih edilen yöntem dışında kredi yöntemi ile şirkete para girişi sağlandığından kredi maliyetinin akreditifin iskonto miktarından daha fazla olacağı, davalı şirket müdürü …’nın tazminat sorumluluğunun bulunmadığı gözetilerek anılan davalı hakkında açılan davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Tüm bu nedenlerle davalı … hakkındaki davanın reddine dair dairemiz kararı kesinleştiğinden anılan davalı hakkında yeniden karar verilmesine yer olmadığına, diğer davalılar hakkında açılan davanın reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A)1-Davalı … hakkındaki davanın reddine dair dairemizin 23/12/2019 tarih 2017/1016 Esas 2019/1604 Karar sayılı kararına karşı davacı tarafça temyiz kanun yoluna başvurulmadığından davalı … hakkındaki davanın reddi kararı kesinleşmekle yeniden karar verilmesine yer olmadığına,
2-Davalılar …’ya yönelik davaların reddine,
3-Alınması gereken 179,90 TL karar harcının peşin alınan 1.616,65 TL peşin harçtan mahsubu ile fazla alınan 1.436,75 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
4-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Yargılama sırasında kendisini vekille temsil ettiren davalı … … yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 15.146,40 TL vekalet ücretinin davacılardan müteselsilen alınarak anılan davalıya verilmesine,
6-Yargılama sırasında kendisini vekille temsil ettiren davalı … yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 15.146,40 TL vekalet ücretinin davacılardan müteselsilen alınarak anılan davalıya verilmesine,
7-Davalılar tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
B)1-Davacılardan alınması gereken 179,90 TL istinaf karar ve ilam harcından peşin alınan 31,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 148,50 TL’nin davacılardan müteselsilen alınarak hazineye irat kaydına,
2-Davacılar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
3-Davalılar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
4-İstinaf aşamasında birden fazla duruşma yapılmış olmakla kendisini vekille temsil ettiren davalı … … yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak anılan davalıya verilmesine,
5-İstinaf aşamasında birden fazla duruşma yapılmış olmakla kendisini vekille temsil ettiren davalı … yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak anılan davalıya verilmesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı davalılar vekilinin yokluğunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 23/05/2023

Başkan – … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi – …
… … … …
Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.