Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/95 E. 2022/97 K. 09.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Daire…
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

….

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

….
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/10/2019
NUMARASI …
DAVA TARİHİ : 02/06/2017
KARAR TARİHİ : 09/02/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09/02/2022

Taraflar arasındaki itirazın iptaline ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı taraf vekillerince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava dışı borçlu … …… ile müvekkili arasında kredi sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmeye dayanılarak borçlunun anılan kredi sözleşmesini müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, sözleşmeye müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzalamak suretiyle de asıl borçlu gibi borcun ödenmemesinden doğan sorumluluğu üstlendiğini, sözleşmeden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi üzerine kredi hesabının kat edilerek davalılara Beşiktaş 26.Noterliği marifetiyle 19/12/2016 tarih …. yevmiye numaralı ihtarname keşide ve tebliğ edildiğini, bankanın uyguladığı temerrüt faizi oranın sözleşme maddelerine ve bankanın faiz oranları ile ilgili genelgelerine uygun olduğunu, ihtarnamede tanınan sürede borcun ödenmemesi üzerine davalı borçlu ve diğer kefiller hakkında Ankara 8. İcra Müdürlüğünün 2017/90 esas sayılı dosyası ile icra takibine geçildiğini, davalının dosyaya vaki itirazı üzerine takibin durduğunu iddia ederek davalının yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin devamına ve % 20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davaya dayanak genel kredi sözleşmesini borçlu şirkete kefil olarak imzaladığını, borçlu şirketin ortağı yahut yetkilisi olmayıp borçlu şirketin tarafı olduğu kredi sözleşmesini sadece müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, TBK.584.maddesi uyarınca müvekkilinin kefil olabilmesi için eş rızası aranmakta olup somut olayda müvekkilinin eşinin rıza göstermemesi nedeniyle kefaletin geçersiz olduğunu, müvekkilinin kredi sözleşmesini imzaladığında kredi sözleşmesi borçlusuna kefaleten sözleşmeyi imzalayan … ve …… Tic. Ltd.Şti’nin ortaklarından biri ise de adı geçen şirketin kefil olduğunu, TBK’nin 584/3 maddesinde yer alan istisnai düzenleme şahsın ortağı yahut yetkilisi olduğu şirkete ilişkin olarak verdiği kefalete ilişkin olup, somut olayda anılan maddenin uygulanmasının mümkün olmadığını, davalının sözleşmeyi kefil şirketin ortağı yahut yetkilisi olarak değil şahsen imzaladığını, kredi sözleşmesi ve ekindeki evrak incelendiğinde müvekkilinin matbu bir kefil kabul beyanı ile kefil olduğunu, bu beyanda kefalet limitinin yer almadığının görüldüğünü, TBK 583/1 maddesi uyarınca kefilin sorumlu olduğu azami miktarın gösterilmediği kefalet sözleşmesinin geçerli kabul edilemeyeceğinin açık olduğunu, kefalet sözleşmesinin bu yönüyle geçersiz olduğunu, davalıya içeriğini müzakere imkanı tanınmaksızın sadece boş kısımların doldurtularak imzalatılan kefaletin de geçersiz olduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; davacı … ile dava dışı şirket arasında tanzim edilen genel kredi sözleşmesi davalının müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı, verilen kredinin geri ödenmemesi nedeniyle davacı tarafından asıl borçlu ve kefiller aleyhine icra takibi yapıldığı, davalı kefilin itirazı üzerine takibin durduğu, davacı tarafından derdest itirazın iptali davasının açıldığı, dava konusu kredi sözleşmesinin kefili olup TTK 584.maddesi uyarınca evli olan davalının eşinin yazılı rızasının alınması gerektiği halde bu rızanın alınmadığı, aynı zamanda 3.fıkrada belirtilen asıl borçlu şirketin ortak ya da yöneticisi de olmayan davalının dava konusu kefaletinin geçersiz olduğu ve bu nedenle davacı bankanın sözleşme kapsamında davalıdan kefalet hükümlerine dayanarak talepte bulunma hakkı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili … … Şubesi ile dava dışı … …. A.Ş. arasında kredi sözleşmesi akdedildiğini ve bu sözleşmeye dayanılarak kredi kullandırıldığını, davalı kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzalamak suretiyle de asıl borçlu gibi borcun ödenmemesinden doğan sorumluluğu üstlendiğini, sözleşmeden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi üzerine kredi hesabın kat edilerek asıl borçlu ve kefillere Beşiktaş 26. Noterliği’nin … yevmiye numaralı 19.12.2016 tarihli ihtarnamesi keşide edildiğini, ihtarname ile tanınan sürede borcun ödenmemesi üzerine borçlular hakkında Ankara 8. İcra Müdürlüğü’nün 2017/90 E. sayılı dosyasına kayden icra takibine geçildiğini, ancak takibin davalı borçlunun dosyaya vaki itirazı üzerine durduğunu ve Mahkeme nezdinde işbu davanın açıldığını, davalının icra dosyasına yapmış olduğu itirazı haksız ve mesnetsiz olduğunu, davalının, takibe konu edilen kredilerin tamamına müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduğunu, davalı …’nın … … A.Ş.’nin diğer kefili olan … … Ltd. Şti. firmasının ortağı olduğunu, dolayısıyla adı geçen firmaların birbirlerine olan kefaletleri ve …’nın her iki firmaya olan kefaleti dikkate alındığında firmaların grup-bağlantılı firmalar olduğunu, dolayısıyla adı geçen davalının eşinin söz konusu kefaletlerden haberinin olmasının mümkün olduğunu ve kredi kullandırım tarihinin 13.10.2015, hesabı kat etme tarihinin 19.12.2016, takibe başlama tarihinin ise 04.01.2017 olduğu dikkate alındığında eş rızası bulunmadığı yönündeki itirazının hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi gerektiğini bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili katılma yoluyla istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi kararında bir isabetsizlik bulunmayıp, davacının istinaf başvurusunun haksız ve kötü niyetli olduğunu, ilk derece mahkemesince dava reddedilmiş ise de, kararın sonuç kısmında maddi hata yapılarak davacı lehine vekalet ücretine hükmedildiğini, karardaki bu hatanın tashih şerhi ile düzeltilmiş ise de vekalet ücretine, davası reddedilen davacı lehine değil müvekkil lehine hükmedilmesi gerektiğinden, davanın ve haksız başvurunun reddine, istinaf başvurusunda haksız ve kötü niyetli olan davacının HMK’nın 329/2. maddesi uyarınca disiplin para cezasına mahkum edilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali ve icra inkar tazminatı talebi konularında ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Ankara 8. İcra Müdürülüğünün 2017/90 esas sayılı dosyasının incelenmesnde; alacaklı .. … .. ….. tarafından borçlu … … … Tic. Ltd.Şti. Şti., …, … aleylerine 3.273.964,21 TL üzerinden icra takibi yapıldığı, borçlu …’ınn itirazı üzerine takibin durduğu, işbu davanın İİK’nın 67.maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı görülmüştür.
13/10/2015 tarihli genel kredi sözleşmesinin incelenmesinde; davacı … ile dava dışı … … … ve … Hizm.Tic.A.Ş.’nin imzalandığı, davalı …’nın kefil olarak sözleşmeyi imzaladığı, eş rızasına dair beyan ve imzanın bulunmadığı anlaşılmıştır.
Dava konusu kredi sözleşmesinin asıl borçlusu olan … … … ve … Hizm.Tic.A.Ş.’nin ticaret sicil kayıtlarının incelenmesinde; şirketin 19/02/2013 tarihinde kurulduğu, kurucu ortağının … olup 3 yıl süre ile şirketi temsil ve ilzama yetkili kılındığı, 01/08/2016 tarihinde yeniden 3 yıl süre ile temsil ve ilzama yetkili kılındığı, şirketin başka ve ortak ve yetkilisinin bulunmadığı görülmüştür.
Davalının nüfus kaydının incelenmesinde; kefalet tarihinde davalı …’nın evli olduğu anlaşılmıştır.
6098 sayılı TBK’nın “Eş Rızası” başlıklı 584/1.maddesinde; “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı bulunmadıkça yasal olmayan ayrı yaşama hakkı doğmadıkça ancak diğerinin yazılı rızasına kefil olan olabilir, bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır” hükmü düzenlenmiştir.
Aynı maddeye 28/03/2013 tarihli 6455 sayılı yasanın 77.maddesi ile eklenen 3.fıkrasında ise “ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak yada yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkarlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkarlar tarafından verilecek kefaletler, 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkarlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızası aranmaz”, hükmü eklenmiştir.
Buna göre eşin kefalet akdine vereceği rızada kefalet akdi gibi yazılı olmalı, sorumlu olunacak azami miktar ve tarihi de içermelidir. Rızanın kefalet sözleşmesinin kurulmasından önce ya da en geç sözleşmenin kurulması sırasında alınması gerekir. Sözleşme kurulduktan sonra diğer eş tarafından sözleşmeye icazet verilmesi imkanı tanınmamıştır.
İsviçre Federal Mahkeme kararlarında istikrarla belirtildiği üzere şekil noksanı ile sözleşmenin butlanını ileri süren taraf hakkını kötüye kullanmış olmaz. Butlanı ileri süren tarafın böyle bir ithamdan kurtulabilmesi, sözleşmeyi yerine getirmeden kaçınmada korunmaya değre bir menfaati bulunduğunu ispata bağlı değildir. Aksine somut olayda butlanı ileri sürme hakkının kullanılmasını dürüstlük kaidelerine açıkça aykırı bir hale koyan durumların varlığını butlanın ileri sürülmesine kabul etmeyen diğer tarafın ispatlaması gerekir. Hakkın kötüye kullanılmasından söz edebilmek için şekil noksanı ile sakatlanmış bir muamalenin muteberliğine taraflardan birinin itirazda bulunması yeterli değildir; ayrıca özel durumlar sebebi ile onun itirazının dürüstlük kaidelerine açıkça aykırı görünmesi gerekir. (Medeni Hukukun Genel Teorisi ve Şahıslar Hukuku ile ilgili İsviçre Federal Mahkeme Karraları 1961-1965, Prof. Dr. Aytekin Ataay)
Kanunun aradığı geçerlilik şekil sakatlığının sonradan ileri sürülmesi başlı başına kötüniyet olarak kabul edilemez. Ancak her somut olayın ayrı ayrı irdelenmesi gerekir. Bir hakkın kullanılması bu hakkın gayesine (amacına) aykırı düştüğü taktirde açıkça kötüye kullanma mevcuttur.
Somut olayda, yukarıda açıklandığı üzere davalı …’nın dava konusu genel kredi sözleşmesinde kefaleti yönünden eş rızasının bulunmadığı, dolayısıyla kefaletinin kanunun aradığı yasal şartları taşımadığından geçersiz olduğu anlaşılmakta olup, dosyadaki bilgilere göre kredinin açılmasının salt davalı kefilin kefaletinin güçlülüğünden kaynaklandığı, anılan kefalet taahhütü olmaması halinde kredinin açılamayacağı ve kredinin kullandırılmasının salt kefilin davranışları ile uyandırdığı kefalete dayalı bulunduğu ispatlanamamıştır Bu durumda davalı kefilin şekil noksanlığını ileri sürmesinin hakkın kötüye kullanılmak vasfında olduğu davacı bankaca açıkça ortaya konulamadığından kefaletin geçersizliğinin kabul gerektiğinden ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin istinaf itirazlarının reddi gerekmiştir.
Davalı vekilinin katılma yoluyla istinaf itirazı, ilk derece mahkemesince davanın reddedilmiş olmasına karşı davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğuna ilişkindir.
İlk derece mahkemesince 23/10/2019 tarihli karar ile davanın reddine karar verilmiş olmasına karşın hükmün 5 no’lu bendinde davalı tarafın kendini vekille temsil ettirdiği belirtildikten sonra reddedilen miktar üzerinden hesaplanan vekalet ücretinin “davalıdan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine” şeklinde hüküm oluşturulmuş ise de davacı vekilinin 25/10/2019 tarihli dilekçesi üzerine mahkemece 25/11/2019 tarihli ek karar ile hükmün 5 no’lu bendinin “davalı taraf kendini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca hesaplanan 97.939,64 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı tarafa ödenmesine” şeklinde tashih edildiği, tashih şerhinin taraflara tebliğ edildiği ve davacı yanca tashih şerhine yönelik istinaf yoluna başvurulmaması nedeniyle hükmün 5 no’lu bendinin katılma yoluyla istinaf dilekçesi tarihi itibariyle kesinleştiği, böylelikle davalının istinaf başvurusunda hukuki yararının bulunmadığı anlaşılmakla davalı vekilinin istinaf başvurusunun hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun hukuki yarar yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE,
3-Davacıdan alınması gerekli olan 80,70 TL istinaf karar harcından peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
4-Davalı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf karar harcı ve 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı olmak üzere toplam 165,70 TL’nin talep halinde davacıya iadesine,

5-Taraflar tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin taraflar üzerinde bırakılmasına,

Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.09/02/2022

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.