Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/909 E. 2022/1754 K. 28.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2020/909 Esas 2022/1754 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/909
KARAR NO : 2022/1754

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : KONYA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/02/2020
NUMARASI : 2019/547 Esas 2020/349 Karar
DAVACI
VEKİLİ :
DAVALILAR :
VEKİLİ :
TEREKE TEMSİLCİSİ
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 10/09/2015
KARAR TARİHİ : 28/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 28/12/2022

Taraflar arasındaki alacak istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı karar verilmesine yer olmadığına yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekili ile davalı …Ş. vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı tarafın davalı tarafa para verdiğini, davalı şirket temsilcileri tarafından para yatırılırken, yatırılan para karşılığında yüksek kazanç elde edeceği ve yatırdığı paranın istendiğinde kendisine iade edileceği konusunda güven telkin edildiğini, davacının yatırdığı paraları geri istediğinde paranın iade edilmediğini iddia ederek, müvekkili ile davalılar arasında eski TTK, BK, SPK ve sair mevzuata aykırı olarak kurulan ilişkinin hükümsüzlüğüne, fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkilinden tahsil edilen 14.667,69 Euro(28.687,50 DEM)’nun tahsil tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/A maddesi uyarınca devlet bankalarının yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın müvekkili şirkete veya şirketlere her an geri alabileceği garantisi ile para verdiğine ilişkin iddianın gerçek olmadığını, TTK nun 329 ve 405. maddeleri gereğince şirket ortaklarının hisse bedellerini şirketten geri istemesinin ve şirketin kendi paylarını geri almasının mümkün olmadığını, müvekkili şirket veya şirketlerin davacı taraftan para almadığını, bankacılık mevzuatına dayanarak herhangi bir mevduat toplamadığı gibi bunun da mümkün olmadığını, zamanaşımı sürelerinin geçtiğini, davacının Türkiye’de mutad meskeni olmadığını, teminat yatırılması gerektiğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Karanamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 41 maddesi ile yasal düzenleme yapıldığı ve 07/12/2019 tarih ve 30971 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren” “25/03/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 3182 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı Bankalar Kanunun da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’a” eklenen Geçici 4/2.maddesi gereğince davalılar hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece davalılardan … yönünden hüküm kurulmamasının HMK’ya aykırı olduğu gibi, …’ın bir şahıs olarak 7194 sayılı kanun kapsamında yer almasının mümkün olmadığını, 25/03/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 Sayılı Bankalar Kanunununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna eklenen geçici 4.madde gereğince …’ın 7194 sayılı yasa kapsamında olmasının mümkün olmadığını, müvekkili lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi edilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve Anayasanın 152. Ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanununun 40.maddesine göre dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesini ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davanın geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …Ş. vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece kesin hüküm itirazları yönünden olumlu olumsuz bir değerlendirme yapılmadığını, kesin hükmün dava şartı olup davanın kesin hüküm nedeniyle reddi gerektiğini, mahkeme aksi kanaatte ise davanın zamanaşımı ve hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerektiğini bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/35 Esas 2016/930 Karar sayılı dosyası, dava konusu hisse senetleri, Federal Almanya Cumhuriyeti Ravenburg Asliye Hukuk Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 12/07/2012 tarih, 2 O 507/10 karar sayılı kararı, Stutgart Yüksek Eyalet Mahkemesinin 30/04/2014 tarih ve 5 U 145/12 sayılı kararı vs deliller dosya arasında mevcuttur.

İlk derece mahkemesince açılan davada yapılan yargılama sonunda 24/04/2018 tarih 2015/56 Esas 2018/224 Karar sayılı karar ile davanın kesin hüküm nedeniyle usulden reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 26/09/2019 tarih 2018/1407 Esas 2019/1098 Karar sayılı kararı ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Dairemizin kaldırma kararı üzerine mahkemece davacı tarafından açılan dava hakkında 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Karanamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 41 maddesi ile yasal düzenleme yapıldığı ve 07/12/2019 tarih ve 30971 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren” “25/03/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 3182 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı Bankalar Kanunun da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’a” eklenen Geçici 4/2.maddesi gereğince karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, karara karşı davacı vekili davalı …Ş. vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Davacı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesinde;
Somut olayda davacı … tarafından Federal Almanya Cumhuriyeti Ravenburg Asliye Hukuk Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 12/07/2012 tarih, 2 O 507/10 karar sayılı dosyasında davalılar … A.Ş. Ve … aleyhine, sözleşmenin imzalandığı sırada davalı tarafından yatırdığı parayı her zaman geri ödeneceği garantisi verilmek suretiyle davalı tarafından aldatıldığını ileri sürerek … seri numaralı 1 hisseye ilişkin hisse senetlerine 10/10/1998 tarihinde ve öncesinde satın alınan davalı şirket hisselerinin bedelinin iadesi istemiyle açılan davada yabancı mahkemece davanın kabulüne karar verildiği, kararın davalı şirket tarafından temyiz edilmesi üzerine Stutgart Yüksek Eyalet Mahkemesinin 30/04/2014 tarih ve 5 U 145/12 sayılı kararı ile ilk derece mahkemesi kararının davalı şirket yönünden kaldırılarak davalı şirket hakkındaki davanın reddine karar verildiği, davalı … yönünden bir hüküm tesis edilmediği, Stutgart Yüksek Eyalet Mahkemesinin 30/04/2014 tarih ve 5 U 145/12 sayılı kararı 04/11/2015 tarihinde kesinleştiği dosya içeriğiyle sabittir.
Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/35 Esas 2016/930 Karar sayılı dosyasının incelenmesinde; dosyamız davalısı şirket tarafından Stutgart Yüksek Eyalet Mahkemesinin 30/04/2014 tarih ve 5 U 145/12 sayılı kararının tanınması talebi ile açılan davada mahkemece davanın kabulüne ve Stutgart Yüksek Eyalet Mahkemesinin 30/04/2014 tarih ve 5 U 145/12 sayılı kararının tanınmasına dair verilen kararın 08/05/2017 tarihinde kesinleştiği görülmüştür.
5718 sayılı MÖHUK’un 50/1. maddesi gereğince, yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. Aynı Kanunu’nun 58. maddesi gereğince, yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilamın, karşılıklı işlem şartı hariç, tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Yine aynı Kanunun 59. maddesi gereğince yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder. Bu nedenle, yabancı mahkemelerden verilmiş olup da henüz Türk mahkemesince tanınıp tenfiz edilmemiş bir yabancı karar, Türk mahkemeleri önündeki bir davada kesin hüküm itirazına konu yapılamaz. Türk mahkemesince tanınıp tenfiz edilen yabancı mahkeme kararı, Türk hukuku bakımından kesin hüküm oluşturur. Buna bağlı olarak tanınıp, tenfiz edilen yabancı mahkeme kararı, aynı konudaki uyuşmazlığın tekrar Türk mahkemelerinde görülmesini engelleyecektir.
6100 sayılı HMK’nun 303/1 maddesi uyarınca “bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için her iki davanın taraflarının dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir” hükmünü içermekte olup, kesin hüküm HMK’nun 114/1-i maddesi gereğince olumsuz dava şartlarındandır.
Bu nedenledir ki kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de, davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir.
Hemen belirtilmelidir ki kesin hüküm, şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin HUMK. m. 427; HMK. m. 361). Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir. Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.
Maddi anlamda kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir. Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir. 6100 sayılı HMK’nun 303/1.maddesi de, “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir tanımı içermektedir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/21-30 E. 2003/57 K.; 23.02.2005 gün ve 2005/21-66 E. 2005/93 K.; 03.03.2010 gün ve 2010/11-75 E. 2010/121 K.; 08.12.2010 gün ve 2010/1-602 E. 2010/643 K.; 02.11.2011 gün ve 2011/2-561 E. 2011/668 K. sayılı ilamlarında da vurgulanmıştır. Mahkemeler, aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlıdırlar; aynı davayı bir daha (yeniden) inceleyemezler ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar (Baki Kuru, a.ge., C. V, s. 5051- 5053).
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince,Stutgart Yüksek Eyalet Mahkemesinin 30/04/2014 tarih ve 5 U 145/12 sayılı dosyasında davalı … A.Ş.’ye karşı … seri numaralı 1 hisse senetlerinin bedelinin tahsili talebiyle açılan davanın reddine ilişkin yabancı mahkeme ilamının tanınmasına ilişkin davalı şirket tarafından davacı aleyhine açılan davada Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08/11/2016 tarih 2016/35 Esas 2016/930 Karar sayılı kararıyla davanın kabulü ile yabancı mahkeme kararının tanınmasına karar verilmiş olup, işbu karar istinaf edilmeksizin 08/05/2017 tarihinde kesinleşmiştir.
Bu durumda,Stutgart Yüksek Eyalet Mahkemesinin 30/04/2014 tarih ve 5 U 145/12 sayılı dosyasında … seri numaralı 1 hisse senetlerinin bedelinin tahsili talebiyle açılan ve reddedilen, Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08/11/2016 tarih 2016/35 Esas 2016/930 Karar sayılı dosyasında tanınan dosyanın davacısı ile davalısının, dava sebebinin ve … seri numaralı 1 hisse senetleri yönünden konusunun eldeki davanın davacısı ve davalı şirket ile, konusu ve sebebiyle aynı olduğu anlaşıldığından MÖHUK’un 59, HMK’nın 303.maddesi gereğince … seri numaralı 1 hisse senetleri yönünden kesin hüküm dava şartı yokluğu nedeniyle davanın davalı şirket hakkında usulden reddine karar verilmesi gerekmiştir (Emsal Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 14/05/2018 tarih ve 2017/4863 Esas 2018/3504 Karar sayılı içtihatı).
İşbu davada ise … seri numaralı 1 hisse senetlerine ilaveten 1… hisse senetlerinin de bedellerinin tahsili talep edilmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere davalı şirket yönünden … seri numaralı 1 hisse senetleri yönünden kesin hüküm dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddi gerekmiştir. Davalı şirket hakkındaki … seri numaralı 1 hisse senetlere ilişkin alacak davası ile diğer davalı … hakkında açılan davaya ilişkin değerlendirme yapılmasına gelindiğinde;
Sermaye Piyasası Kanunu’nun “Halka Açık Ortaklık Statüsünün Kazanılması” başlıklı 16/1.maddesinde (Değişik birinci cümle: 28/11/2017-7061/109 md.) Payları borsada işlem gören ortaklıklar ile kitle fonlaması suretiyle halktan para toplayan ortaklıklar hariç olmak üzere pay sahibi sayısı beş yüzü aşan anonim ortaklıkların payları halka arz olunmuş sayılacağı, bu ortaklıkların halka açık ortaklık hükümlerine de tabi olacağı,
2. fıkrasında ise; payları borsada işlem görmeyen anonim ortaklıkların, halka açık ortaklık statüsünü kazandıktan sonra en geç iki yıl içinde paylarının işlem görmesi için borsaya başvurmak zorunda olacağı, aksi durumda, Kurulun, bu payların borsada işlem görmesi veya ortaklığın halka açık ortaklık statüsünden çıkarılması için, ortaklığın talebini aramaksızın gerekli kararları alacağı düzenlemesi yer almaktadır.
07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 41. maddesinde, 25.03.1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna geçici madde eklenmiş olup, geçici 4. Maddesinde ise; 31.12.2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü aracın, 06.12.2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13.01.2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunacağı, bu ortaklıklara yapılan ödemelerin pay karşılığı yapılmış kabul edileceği ve ortaklık ilişkisinin kurulmuş sayılacağı, bu payların kaydileştirilmemiş olmasının ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığının da iddia edilemeyeceği, birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verileceği ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılacağı hükmü düzenlenmiştir.
07/12/2019 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Yasa kapsamında Dairemizce Sermaye Piyasası Kurulu’na yazılan yazıya verilen cevaba göre; davalı şirketin Sermaye Piyasası Kurulu’nun 21/11/1996 tarih ve 50/1475 sayılı kararı ile şirket payları sahibi sayısı nedeniyle halka arz edilmiş sayıldığı, 23/11/2012 tarihinde ise şirketin paylarının borsada işlem görmeye başladığı şirketin 31/12/2014 tarihine kadar pay sahibi sayısı nedeniyle halka arz edilmiş sayılan ancak borsada işlem gören şirketler kapsamına girdiği belirtilmiştir.
Bu hale göre davalı şirketin Sermaye Piyasası Kanunu’nun 16. maddesi ve anılan yasal düzenleme kapsamında kaldığı ve davacının da artık … seri numaralı 1 hisse senetlerine ilişkin alacak talebi yönünden davalı şirketin ortağı olarak kabul edildiği anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun Yasa nedeniyle kabulü ile davalı şirket hakkında… seri numaralı 1 hisse senetleri yönünden açılan davada ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, açılan davada 3332 Sayılı Yasaya eklenen Geçici 4. maddesi gereğince karar verilmesine yer olmadığına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı şirket üzerinde bırakılmasına karar vermek gerekmiştir.
Öte yandan davacı yukarıda anılan yasa kapsamında davalı şirketin ortağı olarak kabul edildiğinden şirket yöneticisi olan davalı …’ın yönetici sıfatıyla sorumluluğundan da söz edilemeyeceğinden davalı … hakkında tüm hisse senetleri yönünden açılan davada da anılan yasa kapsamında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir.
Tüm bu nedenlerle taraf vekillerinin istinaf başvurusunun kamu düzenine aykırılık ve yasa nedeniyle kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
A)1-Davacı ve davalı şirket vekillerinin istinaf başvurusunun kamu düzeni de gözetilerek KABULÜNE
2-Konya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/02/2020 tarih ve 2019/547 Esas 2020/349 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
B)1-Davalı şirket hakkındaki davanın … seri numaralı 1 hisse senetleri yönünden kesin hüküm dava şartı yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE,
2-Davalı şirket hakkında … seri numaralı 1 adet hisse ve … numaralı 1 adet hisse senetlerine ilişkin açılan dava ile diğer davalı … hakkında
… 1 hisse, … seri numaralı 1 adet hisse ve … numaralı 1 adet hisse senetlerine ilişkin davada 3332 sayılı yasanın geçici 4. maddesi gereğince KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
3-Alınması gerekli olan 80,70 TL karar ve ilam harcının peşin alınan 842,92 TL harçtan mahsubu ile davacı tarafça fazla yatırılan 762,22 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan 285,30 TL tebligat ve dosya gönderme ücreti ile 2.250,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.535,30 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-İstinaf karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince takdir olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
6-Artan gider avansı olması halinde karar kesinleştiğinde ve talepleri halinde yatırana iadesine,
C)1-Davacı tarafından yatırılan 90,30 TL istinaf karar harcının davalı şirketten tahsili ile davacıya iadesine,
2-Davacı tarafından istinaf aşamasında posta ve tebligat gideri yatırılmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
D) 1-Davalı şirket tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
2-Davalı şirketin istinaf aşamasında yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 28/12/2022

Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi -…
… … … …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.