Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/894 E. 2023/1644 K. 23.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2020/894 Esas 2023/1644 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/894
KARAR NO : 2023/1644

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : KONYA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/01/2020
NUMARASI : 2017/890 Esas -2020/110 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :
DAVA : Haklı Nedene Dayalı Davalı … Şirketinin Fesih ve Tasfiyesi
KARŞI DAVA : Davacının Kollektif Şirketten İhracı
DAVA TARİHİ : 14/12/2017 Karşı Dava T: 31/01/2018
KARAR TARİHİ : 23/11/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 23/11/2023

Taraflar arasındaki kollektif şirketin fesih ve tasfiyesi istemiyle açılan dava ile davalı ortağın şirketten çıkarılması istemiyle açılan karşı davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı gerekçelerle davanın reddine, karşı davanın kabulü ile karşı davalı ortağın şirketten çıkarılmasına yönelik olarak verilen hükme karşı taraf vekilleri tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin ortağı bulunduğu aile şirketi niteliğindeki davalı kollektif şirketin müvekkilinin babası … ile davalı … ve dava dışı Nevzat Solak tarafından kurulduğunu, müvekkilinin babası …’ın 2009 yılında ölümünden sonra müvekkilinin şirkete ortak olduğunu, kolektif şirketine 27/01/2009 tarihinden bu yana davalı … tarafından münferiden yönetilip temsil edildiğini, 2009 yılından 2017 yılına kadar müvekkiline şirket yetkilisinin şahsi hesabından niteliğinin ne olduğu belli olmayan düzensiz ödemeler yapıldığını, şirketin gelirinin çok yüksek olduğunu, davalı …’ın şirketi iyi yönetmediğini, kâr dağıtımı konusunda kendisine düşen asli görevi yerine getirmediğini, kötü niyetli ve basiretsiz tutum ve davranışta bulunduğunu, davalı … ve diğer davalıların şahsi harcamalarını şirket hesabından yaptıklarını, şirketin kayıt dışı üretim üretim ve satış yaptığını, kar eden şirketin sürekli borçlandırıldığını, şirket yetkilisi davalı …’ın sağlık sorunları nedeniyle tedavi görmesi gerektiğini, şirketi layıkıyla yönetemediğini, müvekkilinin murisi … mirasçılarının ortaklıktan dışlandıklarını, ortaklar kurulu toplantılarına çağrılmadığını, ortak ve temsilci …’ın davalı şirketin yaptığı ticaretten kendi adına komisyon alıp, bunu ortaklardan gizlediğini, gerçekte davalı şirkete ait olan taşınmazın halen davalı şirket adına tescil edilmediğini ileri sürerek davalı kolektif şirketinin haklı nedenle fesih ve tasfiyesine, karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
CEVAP ve KARŞI DAVA
Davalı … dışındaki diğer davalılar-karşı davacılar vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; TTK’nın 256. Maddesi ve TBK’nın 640/1. Maddesi gereği davacının davasının 6 aylık fesih ihbarı süresinde açılmadığını, davacının iddialarının tamamen asılsız olduğunu, davacı ve diğer mirasçıların ortaklığa kabul edilmeme gibi bir durumlarının olmadığını, davacı ortağa ve diğer mirasçı ortaklara hisselerine düşen kar paylarının talepleri doğrultusunda aylık düzenli ödendiğini, davacı ve diğer ortaklar hakkında vergi dairesine beyanda bulunarak vergi mükellefi olduklarını, şirket içerisindeki sorunlarda kusurun davacıda bulunduğunu, kimsenin kendi kusuruna dayalı olarak hak elde edemeyeceğini,2014 yılında ortaklara borçların 795.000,00 TL olduğunu, davacının ortak olduğu 27.01.2009 tarihinden önce de 31.12.2008 tarihinde şirketin bilançosunda ortaklara borç miktarının 750.000,00 TL olarak belirtildiğini, kasa nakit ihtiyacı sebebiyle şirketin ortaklara zaman zaman borçlandığını, müvekkili şirketin yöneticisi …’ın şirket yönetimini aksatacak derecede ciddi bir sağlık probleminin bulunmadığını, müvekkili şirketin yetkilisi …’ın davacının murisi hayatta iken de şirketi münferiden temsile yetkili olduğunu, dolayısıyla davacının murisi tarafından verilmiş bir vekaletnameye gerek bulunmadığını, şirketin kayıt dışı üretim ve satış yapmadığını, fesih ve tasfiye açılmasının koşullarının oluşmadığını beyan ederek davacının davasının reddine karar verilmesini, karşı dava olarak da davacı ortak ile kardeşi … dışındaki 6 ortağın birlikte hareket ederek aldıkları 15.01.2016 tarihli ve 17 numaralı karar ile davacı ortağın davalı şirketten çıkma payı karşılığında davalı kollektif şirketten ihracına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …’a dava dilekçesi usulüne uygun olarak tebliğ edildiği halde adı geçen davalı cevap dilekçesi sunmamış, duruşmalara katılarak beyanda da bulunmamıştır.
KARŞI DAVAYA CEVAP
Davalı vekili, eldeki davanın TTK’nın 245. Maddesi gereği açıldığını, 256/1 maddesi gereği açılmadığından feshi ihbara gerek bulunmadığını, bütün ortaklarca oybirliğiyle alınmış bir karar bulunmadığından ortaklıktan çıkarma davasının usule uygun olmadığını savunarak karşı davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince iddia, savunma, bilirkişi kök ve ek raporuna ve toplanan tüm delillere göre; davacı …’nun açtığı davada; davalı şirket dışındaki diğer davalı ortakların pasif husumet ehliyetlerinin bulunmadığı sonucuna varılarak, davalılardan …, …, …, …, …, … ve … yönünden davanın pasif husumet dava şartı yokluğu sebebiyle usülden reddine karar vermek gerektiği, davacı …’nun davasının davalı şirket yönünden değerlendirilmesinde ise ; dinlenen tanık anlatımları, banka kayıtları, bilirkişi heyeti raporu ve diğer delillerden, davalı şirketin kötü yönetilmediği, davalı ortak ve yönetici …’ın davalı şirketin yönetiminde zaaf, kötüniyet veya basiretsizlik göstermediği, kayıt dışı alım ve satımın veya …’ın haksız olarak şirketten komisyon aldığının ya da şirket ortaklarının şahsi harcamalarının şirketten karşılandığının ispat edilemediği, davacı ile şirket ve şirketin diğer ortakları arasında yaşanan geçimsizliklerde davacı tarafın da (davacının şirket toplantılarına katılmaması, davacının diğer ortaklara karşı ispat edilemeyen ithamlarda bulunması ve davacının eşinin davacının şirketteki hak ve alacaklarından dolayı şirket çalışanlarına küfürlü konuşması gibi) kusurunun bulunduğunun anlaşıldığı, davacı …’nun davalı şirkete karşı açtığı fesih ve tasfiye davasının ispat edilmediğinden reddi gerektiği, Kollektif şirketin feshini gerektiren haklı sebeplerin yasada örnekleme yoluyla sayılması ve sınırlı olmaması, ortaklar arasında güvensizlik ortamının ve ihtilafların oluşmasına yol açılmasının da bir ortaktan kaynaklanan ve feshi gerektiren haklı sebep olarak görülmesi, şirket içerisindeki davacı ile diğer ortaklar arasındaki güvensizlik ortamının ve ihtilafların oluşmasında davacı tarafın da (şirket toplantılarına katılmamak, diğer ortak ve yöneticilere ispatlanamayan ağır ithamlar yöneltmek, davacının eşinin şirket çalışanlarına küfürlü sözler sarfetmesi gibi) sebeplerle kusurunun, hatta ağır kusurunun bulunduğu sonucuna varılması karşısında, 6102 s. TTK’nin 255/3. maddesi gereğince diğer ortakların her birinin davacı …’nun çıkma payı karşılığında davalı şirketten ihracına karar verilmesini dava yoluyla isteyebileceği sonucuna varıldığı, ilgili kollektif şirketinde bir ortağının bu sebeplerle ihracını isteme hakkına sahip olup olmadığı yasada açıkça yer almamasına rağmen, Mahkemece ticari faaliyetleri yönünden varlık ve devamlılık amacı taşıyan ve ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olan ilgili şirketin de işin doğası gereği bu hakka sahip olduğu sonucuna varılması karşısında, karşı davacı şirket ve karşı davacı diğer ortakların karşı davalarının kabulü ile karşı davalı …’nun çıkma payı karşılığında davalı şirketten ihracına karar verilmesi gerektiği, dosya kapsamına uygun görülerek hükme esas alınan keşfe dayalı bilirkişi heyetinin 19/12/2019 tarihli ek raporuna göre, davacının çıkma payının 998.282,11 TL. Olarak belirlendiği, karşı davacılar vekili, çıkma payının hakkaniyet prensipleri gereğince makul bir vadeye yayılarak ödenmesi veya irat şeklinde ödenmesine karar verilmesini istediği gözetilerek hakkaniyet ve adelet prensipleri, davalı şirketin ekonomik mahfına sebebiyet vermeme gayesi ve tarafların menfaat dengesi göz önünde bulundurularak, çıkma payının bir kısmının karşı davalı …’nun ayrılmasından sonra düzenlenecek ilk bilanço tarihinde (6102 s. TTK. md. 262), geriye kalan kısmının ise ilk ödemenin yapıldığı tarihten itibaren işleyecek avans faizi ile beraber ilk ödemeden 1 yıl sonra davalı şirketten ödenmesine karar vermek gerektiği gerekçesiyle; Davacı …’nun davasının reddine, karşı davacılar … Mak. San. … Kollefktif Şirketi, …, …, …, …, … ve …’ın karşı davasının kabulü ile ; a) Karşı davalı …’nun, Konya Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün 5072 sicil sırasında kayıtlı … Mak. San. … Kollefktif Şirketi ortaklığından ihracına, karşı davalı …’nun ihraç edildiği şirketteki hissesinin karşı davacı … Mak. San. … Kollefktif Şirketi’ne devrine, …’nun çıkma payı olarak 998.282,11 TL. alacağının, takdiren 448.282,11 TL.’lik kısmının 6102 s. TTK’nin 262. maddesi gereğince, …’nun ayrılmasından sonra düzenlenecek ilk bilanço tarihinde karşı davacı … Mak. San. … Kollektif Şirketi tarafından kendisine ödenmesine, kalan 500.000 TL. alacağın ise ilk ödemenin yapıldığı tarihten itibaren 1 yıl sonra ve ilk ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte karşı davacı … Mak. San. … Kollektif Şirketi tarafında karşı davalı …’na ödenmesine, karar verilmiştir.

İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalılar-karşı davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; 27.01.2020 tarihli dilekçelerinde şirketin mali portresi ve likiditesi dikkate alınarak ödemenin taksitler halinde yapılmasının talep edildiğini, yapılacak bu ödemeler sonucunda fiilen ve zımnen şirketin tasfiyesinin gerçekleşeceğini, TTK’nın 261/1 maddesine göre çıkma payının nakden ödeneceği düzenlenmiş ise de bu paranın peşin olarak ödeneceği anlamına gelmediğini, çıkma payının 24 ila 30 aya yayılarak taksitler halinde ödenmesine karar verilmesini talep ettiklerini belirterek ilk derece mahkemesinin çıkma payının iki taksitte ödenmesine ilişkin hükmünün kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı kollektif şirketin feshi açısından haklı sebeplerin gerçekleştiğini, şirketin feshi istemiyle açılan davanın değerlendirilmeyip şirket ortağının ortaklıktan çıkarılmasına ilişkin karşı davanın değerlendirildiğini, nitekim hükme esas bilirkişi raporunda da sadece müvekkilinin çıkma payının hesaplandığını, müvekkilinin şirketin feshi için ileri sürdüğü sebeplerin dikkate alınmadığını, davalı şirketin diğer ortaklarının sürekli olarak şirketten borç/avans aldıklarını, aynı şekilde davalı şirketin sürekli olarak bazı ortaklara borçlandırıldığı ileri sürülmesine rağmen bu konuda bir araştırma yapılmadığını, davalı tanıklarının da bazı ortakların şirketten kar paylarının üzerinde çokça avans aldıklarını ifade ettiklerini, bu durum davalı şirket yöneticisinin şirketi keyfi yönettiğini gösterdiğini, mahkemece de kabul edildiği üzere ortaklar arasında güven unsurunun ortadan kalktığı hususunda taraflar arasında ihtilaf bulunmadığını, dava konusu uyuşmazlıkta ortaklar arasındaki güven ilişkisini ortadan kaldıran hususun, ticaret sicil kayıtlarıyla da sabit olduğu üzere müvekkilin murisi olan …’ın vefatından sonra davalı şirketin ortak ve yöneticilerinin mirasçılara …’ın payına düşen mirasçılık paylarını ödemedikleri gibi söz konusu kişileri ortak olarak da kabul etmemeleri olduğunu, davalı tarafça müvekkil ve diğer mirasçıların ortaklığa kabulü konusunda en ufak bir çabasının olmadığını, dava dosyası içerisinde bu yönde bir belgenin yer almadığını, ayrıca müvekkil ve diğer mirasçıların ortaklığa kabullerinin de yine mirasçılardan … tarafından açılan dava neticesinde gerçekleşmesinin de davalı tarafın iddiasının gerçeği yansıtmadığını açıkça ortaya koyduğunu, bu durumun dahi davalının asli kusurlu olduğunu gösterdiğini, davalı tarafın tabiriyle ev hanımı olan, şirketin yerini ve yolunu bilmeyen, şirket kültürü olmayan bir kimsenin ortaklar arasındaki güven ilişkisini ortadan kaldırabilmesinin mümkün olmadığını, dava dosyası içerisinde yer alan belgelerin söz konusu şirketin profesyonel bir şekilde yönetilmediğini açıkça ortaya koyduğunu, davalı şirkette ortaklara niteliğinin ne olduğu belirli olmayan ödemelerin yapıldığını, söz konusu ödemelerin şirket hesabından değil …’ın şahsi hesabından yapıldığını, bu durumun söz konusu şirketin kötü yönetildiğini gösterdiğini, davalı şirkete ait Meram’daki taşınmazın … tarafından satılmış olup, taşınmazın bedeli alıcı tarafından kollektif şirket yerine ortaklara ödendiğini, şirket tüzel kişiliğine ait taşınmazın satış bedeli ortaklar arasında paylaştırıldığını, söz konusu durum dahi dava konusu şirketin ne derece düzensiz ve basiretsiz bir şekilde yönetildiğinin delili olduğunu, davalı vekiline göre 2017 yılı itibarıyla sadece müvekkile (davalı vekilinin tabiriyle kar payı avansı olarak) müvekkile fazladan yapılan ödeme miktarı 45.269,35 TL olduğunu, diğer ortaklara bu şekilde yapılan ödemelerin bilinmediğini, bu durum dahi davalı şirketin ciddiyetten uzak bir şekilde yönetildiğini davalı şirket yetkilisinin şahsi hesabından şirketi devamlı surette takviye yaptığı, ödünç borç para aktardığının cevap dilekçesinde ifade edildiğini, ayrıca söz konusu ödemelerin muhasebe tekniği açısından şirketin daha kolayına geldiği, yapılan ödemelerden dolayı şirket tarafından da …’ın hesabına aktarma yapıldığını ileri sürdüğünü, söz konusu paraların doğrudan ve tek kalemde şirketin hesabından ortakların hesabına aktarılmasının muhasebe tekniği açısından daha kolay olacağını, niçin söz konusu ödemelerin önce …’ın şahsi hesabından ortaklara yapıldığını, daha sonra ikinci bir kalem olarak şirket tarafından söz konusu paraların …’ın hesabına aktarıldığının mahkemece araştırılmadığını, bu şekilde idare edilen şirket belgeleri üzerinde yapılan hesaplama sonucu belirlenen çıkma payının kabul edilmediğini, sürekli kar eden şirketin neden …’dan borç aldığının, hangi gerekçeyle bu kişinin sürekli şirkete para aktardığı hususunun değerlendirilmediğini, bu hususun bilirkişi raporunda da ele alınmadığını, mahkeme tarafından gerekçeli kararda ortaklar arasındaki güven ilişkisinin ortadan kaldırılmasında müvekkilin de kusurlu olduğu belirtilmekle birlikte dava konusu şirketin diğer ortaklarının da kusurlu olduğu kabul edildiği halde diğer ortakların hangi hususlarda kusurlarının bulunduğu ve kusurlarının ağırlığı konusunda bir değerlendirmeye yer verilmediğini, mahkemece eksik inceleme ile deliller değerlendirilmeden karar verildiğini, müvekkilini ortaklıktan çıkarmak için haklı sebepler gerçekleşmediğinden karşı davanın reddi gerektiğini, karşı davanın aktif husumet yokluğundan reddi gerektiğini, dava konusu uyuşmazlıkta da davalı şirketin müvekkil dışında kalan ortakları tarafından oy birliğiyle alınmış bir ortaklıktan çıkarılma kararının bulunmadığını, bu yüzden kollektif şirketin diğer ortaklarının müvekkilin ortaklıktan çıkarılması için mahkemeye başvurmaları gerektiğini, ancak dava konusu uyuşmazlıkta kollektif şirketin diğer ortakları tarafından mahkemeden bu yönde bir talepte bulunulmadığını, müvekkili hakkında açılan ortaklıktan çıkarılma davasında davacı tarafın kollektif şirket tüzel kişiliği olduğunu, usulüne uygun bir davanın açıldığı düşünülse bile müvekkilinin ortaklıktan çıkarılması için gerekli şartların da oluşmadığını, zira kollektif şirketlerde bir ortağın şirketten çıkarılabilmesi için söz konusu ortağın kendisinden kaynaklanan sebeplerden dolayı şirketin feshinin istenebileceği bir durumun söz konusu olması gerektiğini, dava dosyası içerisinde de davalı tarafın tanık beyanları dahil müvekkilin kusurlu bir davranışının söz konusu olduğuna ilişkin en ufak bir bilgi veya belgenin yer almadığını, ancak mahkemece müvekkilinin ağır kusurlu olarak kabul edildiğini, mahkemece hangi tarafın daha kusurlu olduğuna dair bir araştırma yapılmadan karar verildiğini, TTK’nın 245. Maddesine göre bu çerçevede yönetici ortağın kötü niyetli davranışları sonucunda şirketin ekonomik açıdan zor duruma düşmesi, ticari defter ve belgelerin kanuna uygun bir şekilde tutulmamasının, yönetici ortağın şahsi harcamaları için şirket adına kambiyo senedi düzenlemesinin, yönetici ortağın temsil yetkisini şirket sözleşmesine aykırı bir şekilde kullanmasının şirketin feshi açısından haklı sebep teşkil ettiğini, aynı şekilde zimmete para geçirmenin, diğer ortaklara karşı kırıcı sözler sarfetmenin, diğer ortaklara karşı şiddet kullanmanın da şirketin feshi açısından haklı sebep niteliğinde olduğunu, bunun dışında ortaklar arasındaki güven unsurunun zedelenmesinin ortakların şirketin amacının gerçekleşmesi konusunda birlikte çalışma imkanını da ortadan kaldırdığını, ortakların hep birlikte ve verimli bir şekilde çalışma imkanını kaybetmelerinin ise kollektif şirketlerin feshi açısından haklı bir sebep olduğunu, ancak dava konusu uyuşmazlıkta söz konusu sebeplerin hiçbirisinin müvekkil açısından söylenebilmesinin mümkün olmadığını, mahkemenin gerekçeli kararı incelendiğinde müvekkil …’nun ortaklıktan çıkarılması konusunda; toplantılara katılmamak, diğer ortak ve yöneticilere ispatlanamayan ağır ithamlar yöneltmek, davacının eşinin şirket çalışanlarına küfürlü sözler sarfetmesinin haklı sebep olarak gösterildiğini, müvekkilinin murisi …’ın 27.01.2019 tarihinde ölümü üzerine şirket ortağı haline geldiğini, dava konusu kollektif şirketin 27.01.2009 tarihinden bu yana … tarafından münferiden yönetilip temsil edildiğini, davalı şirketin diğer ortakları tarafından müvekkil ve diğer mirasçıların ortaklık haklarının kullanılması açıkça engellendiğini, bu konudaki yasal prosedürlerin bilinçli bir şekilde yerine getirilmediğini, söz konusu durumun davalı tarafça müvekkiline gönderilen 12.04.2017 tarihli ihtarnamede de açıkça ikrar edildiğini, davacı ve …’ın diğer mirasçıların ortaklık sıfatı konusundaki belirsizliğin ancak … tarafından davalı şirket aleyhine açılan davada Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen karar ile giderilebildiğini, Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/578 Esas sayılı dosyasında mahkemece 05.04.2017 tarihinde davalı şirkete söz konusu belirsizliğin giderilmesi konusunda kesin süre verildiğini, söz konusu mahkeme kararı incelendiğinde mahkemenin davalı taraftan TTK m. 253 çerçevesinde işlem yapmasını yani ya mirasçılarla şirkete devam etme ya da mirasçıların mirasçılık paylarını kendilerine ödeme yöntemlerinden birisi konusunda işlem yapılarak ticaret siciline tescil ettirme yönünde ara karar tesis ettiğinin açıkça görüldüğünü, söz konusu karar üzerine 10.06.2017 tarihinde (ortaklar kurulu toplantısı tutanağında toplantı tarihi 30.05.2017 olarak yer almaktadır, ancak belgenin altında 10.06.2017 tarihine yer verilmiştir.) dava konusu kollektif şirketin ortaklar kurulu toplantısında alınan karar ile şirket sözleşmesinin kurucular (madde 2) ve şirketin sermayesine ilişkin maddeleri (madde 6) değiştirilerek …’ın mirasçılarına intikal eden hisselerin şirket sözleşmesinde gösterildiğini, söz konusu sözleşme değişikliklerinin 28.09.2017 tarihinde ticaret sicili gazetesinde ilan edildiğini, dolayısıyla müvekkil ve diğer mirasçıların ortaklık sıfatını ancak söz konusu mahkeme kararı sonrasında kazanabildiğini, dava konusu kollektif şirket …’ın ölüm tarihi olan 27.01.2009 tarihinden sonra ve …’ın mirasçılarının ortaklığa hukuken kabul edildikleri 10.06.2017 tarihinden sonra …’ın mirasçıları ile ortak sıfatıyla hiçbir işlem yapmadığını, söz konusu kişileri ortaklar kurulu toplantılarına çağırmadığını, kar payı dağıtmadığını, söz konusu kişilere hesap vermediğini, bunun dışında davalı vekilinin 2017 yılına kadar davalı şirkette resmi olarak toplantı yapılmadığını ikrar ettiğini, ayrıca davalı vekilinin beyanları çerçevesinde şirket yöneticisi …’ı şirketin bütün kararlarını tek başına aldığını, diğer ortakları şirket kararlarının alınması konusunda ehil görmediğinin anlaşıldığını, dolayısıyla müvekkilinin ortaklık toplantılarına katılmaması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, aksine davalı şirketin yöneticisi tarafından müvekkil ve diğer ortaklar ehil olarak görülmediğini, müvekkilinin ve diğer ortaklar davalı şirket vekilinin tabiriyle şirket kültürü olmayan, şirketin yerini ve yurdunu bilmeyen kişiler olarak görüldüğünü, ortaklar arasındaki güven ilişkisini tamamen ortadan kaldıran yaklaşımın bu olduğunu,, bu sebeple güven ilişkisinin ortadan kalkmasında müvekkilin en ufak bir kusurunun dahi bulunmadığını, aksine bu konuda davalı şirket yöneticisi …’ın davranışlarının ağır kusur olarak nitelendirilmesi gerektiğini, ancak mahkemece bu hususların değerlendirilmediğini, mahkemenin 13.02.2019 tarihli duruşmasında tanık olarak ifadesine başvurulan kişilerden …’nün, müvekkilin eşinin diğer tanık …’e küfürlü bir şekilde konuştuğunu iddia ettiğini, ancak söz konusu küfürlü konuşmanın muhatabı olduğu ileri sürülen ve aynı duruşmada tanık olarak dinlenilen …’in ifadesinde müvekkilin eşi tarafından kendisine küfürlü bir şekilde konuşulduğuna ilişkin bir beyanının bulunmadığını, ayrıca … tanık ifadesinde ortaklara yapılan aylık ödemelerin bazen gecikmesi üzerine … ile müvekkilinin eşinin telefonda görüşmesine şahit olduğunu, müvekkilin eşinin sorunun çözüm için şirkete davet edilmesine rağmen şirket gelmediğini, söz konusu durumun dışında … ve eşi ile şirket arasında bir sorunun yaşanmadığını ifade ettiğini, dolayısıyla müvekkilin eşinin şirket çalışanlarına küfür ettiği hususu söz konusu konuşmanın muhatabı tarafından dahi doğrulanmadığını, müvekkilinin ortaklık sıfatını ancak 10.06.2017 tarihli ortaklar kurulu toplantısı ile kazanabildiğini, müvekkilinin söz konusu tarihe kadar davalı şirket yönetici ve otaklarına karşı herhangi bir olumsuz davranışının söz konusu olmadığını, aynı şekilde müvekkil tarafından söz konusu tarihten sonra da bu konuda olumsuz bir davranışının bulunmadığını, dava dosyası içerisinde müvekkilin söz konusu davranışlarda bulunduğu hususunda hiçbir bilgi ve belgenin yer almadığını, dolayısıyla söz konusu durumun da müvekkil açısından ortaklıktan çıkarılma konusunda haklı sebep olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin ayrılma payının ödenmesine ilişkin hükmün de hatalı olduğunu, TTK’nın 261. Maddesine göre çıkarılan ortağın ayrılma payının nakden ödenmesi gerektiğini, şirket ana sözleşmesinde hüküm yoksa ayrılma payının ortağın ayrıldığı tarihten sonra çıkarılacak ilk bilanço tarihinde ödenmesi gerektiğini, Mahkemece iki vadede ayrılma payının ödenmesinin hüküm altına alınmasının TTK’nın 262. Maddesine aykırı olduğunu, karşı dava yönünden nispi vekalet ücretine hükmedilmesinin de hukuka aykırı olduğunu, ileri sürerek açıklanan bu ve re’sen gözetilecek nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, davalı kollektif şirketin haklı nedenle feshi karşı dava ise davacı ortağın kollektif şirket ortaklığından çıkarılması istemlerine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile davacının davalı kollektif şirket ortaklığından çıkarılmasına, çıkma payının ödenmesine karar verilmiştir.
Davacı ve davalı gerçek kişiler şahıs şirketi olan davalı 8 ortaklı kollektif şirketin eşit hisseli (her biri 45.000, TL sermaye karşılığı toplam 360.000,00 Tl sermayeli) ortaklarıdır. Davalı … davacının murisi … ile birlikte 06.03.1998 tarihinden itibaren şirketi münferiden temsile yetkilisidir. Davacı ortak … ile davalı ortaklar …, … ve …’ın, şirket ortağı olan murisleri …’ın 27.01.2009 tarihinde ölümü sonrasında davacı ve davalı ortakların tamamının katılımıyla 10.06.2017 tarihinde yapılan toplantıda alınan kararla şirket ortağı sıfatını kazanmışlardır. Tüm ortakların oy birliğiyle almış ve imzalamış oldukları kararda davalı … süresiz şirketin münferiden yetkili temsilcisi tayin edilmiştir. Davalı kollektif şirket tarafından davacıya davadan önce keşide edilen Konya 3. Noterliği’nin 12.04.2017 tarihli ihtarnamesiyle müteveffa …’ın mirasçısı olarak tebliğden itibaren 7 gün içinde şirketteki ortaklığına devam edip etmeyeceğinin bildirilmesi istenmiştir. Davalı ortak … dışında davalı 6 ortağın katılımı ile alınan 17.01.2018 tarihli kararla şirketin feshi istemiyle dava açan davacı …’nun ihracına karar verilmiştir.
Somut olayda davacı, murisinden kalan hisse sebebiyle davalı kollektif şirketin ortağı sıfatını kazandığını, ancak mirasçıların muristen kalan hisseleri ile ortak olduklarına dair şirketin uzun yıllar toplanarak karar almadığını, davalı şirketin yetkilisi … tarafından şirketin keyfi yönetildiğini, kendisinin ortak olarak toplantılara çağrılmadığını, kar eden şirketin sürekli ortaklara borçlandırıldığını, şirketin kayıt dışı üretim ve satış yaptığını, davalı … ve diğer davalıların şahsi harcamalarını şirket hesabından yaptıklarını, şirket yetkilisi davalı …’ın sağlık sorunları nedeniyle tedavi görmesi gerektiğini, şirketi layıkıyla yönetemediğini, müvekkilinin murisi … mirasçılarının ortaklıktan dışlandıklarını, ortak ve temsilci …’ın davalı şirketin yaptığı ticaretten kendi adına komisyon alıp, bunu ortaklardan gizlediğini, gerçekte davalı şirkete ait olan taşınmazın halen davalı şirket adına tescil edilmediğini ileri sürerek şirketin haklı nedenle fesih ve tasfiyesine karar verilmesini istemiştir. Davalılar vekili ise şirketin fesih ve tasfiyesi koşullarının oluşmadığını, davacıların murisi hayatta iken de şirketin ortaklara borçlandığını, şirketin nakit ihtiyacını sağlamak için zaman zaman ortaklara borçlanma yoluna gidildiğini, şirket yetkilisinin şirketi yönetmeyecek derecede ciddi sağlık sorunlarının bulunmadığını, davacının kusurlu olduğunu, şirkette kayıt dışı üretim ve satış yapılmadığını, şirket satışlarından şirket yetkilisinin komisyon almadığını savunmuş, davalı … dışındaki diğer davalı ortaklarla birlikte alınan 15.01.2016 tarihli kararla davacının ortaklıktan ihracı için alınan karar doğrultusunda davacının şirket ortaklığından çıkarılmasına karar verilmesini istemiştir.
İlk derece mahkemesince yargılama sırasında gayri menkul değerleme uzmanı, mali müşavir, makine mühendisi ve inşaat mühendisinden olaşan bilirkişi heyetince yapılan keşfen inceleme sonucu düzenlenen 08.08.2019 tarihli bilirkişi kök raporda özetle; hazırlanan bilançonun aktif toplamının 10.558.836,19 TL, pasif toplamının 2.232.280,81 TL olarak hesaplanmış olup şirketin varlıklarının şirketin borçlarından 8.326.555,38 TL fazla olduğunu, şirketin hesaplanan öz sermayesinin 8.326.555,38 TL olduğunu, cari dönem gelir tablosuna göre 30.06.2019 tarihi itibarıyla şirketin 768.602,16 TL zarar ettiği, şirket ortaklarının şirket sermayesindeki (360.000,00 TL) hisselerinin 8 eşit pay %12,50 (45.000 TL ) olduğu, net işletme sermayesinin şirketin zararı mahsup edildiğinde 7.557.953,22 TL ‘ye düştüğü, kaydi mizanda görünen ortaklara borçlar (785.000.00 TL) rakamında davalı şirketin hangi ortağa ne kadar borcunun olduğu detaylandırılmadığından herhangi bir değerlendirme yapılamadığı, şirket sermayesinin kaybedilmediği, şirketin sürdürülebilirliğinin mümkün olduğu,19.12.2019 tarihli ek raporda ise 30.09.2019 tarihli gelir tablosuna göre şirketin 549.700,35 TL zarar ettiği, 30.09.2019 tarihli bilançoya göre hazırlanan bilançonun aktif toplamının 10.962.040,11 TL, pasif toplamının 2.426.082,89 TL olarak hesaplanmış olup şirketin varlıklarının borçlarından 8.535.957,22 TL fazla olduğu, şirketin hesaplanan öz sermayesinin 8.535.957,22 TL olduğu, 30.09.2019 tarihi itibarıyla şirketin kaydi olarak 197.518,65 TL kar elde ettiği, şirketin net işletme sermayesi 8.535.957,22 TL olarak tespit edilmiş olup 30.09.2019 tarihli gelir tablosuna göre şirketin 549.700,35 TL zarar ettiği, net işletme sermayesinin bu zararla 549.700,35 TL azalarak 7.986.256,87 TL ye düştüğü, bu durumda çıkma payı alacağının 7.986.256,87/8=998.282,11 TL olduğu, şirketin sermayesinin kaybedilmediği şirketin sürdürebilirliğinin devam ettiği, belirtilmiştir.
Öncelikle, kollektif şirketin feshi istemiyle açılan davada husumetin feshi istenilen kollektif şirkete yöneltilmesi gerekli ve yeterli iken, pasif husumet ehliyeti bulunmayan kollektif şirketin ortaklarına da husumet yöneltilmesi doğru görülmemiştir. (bkz. Aynı yönde Yargıtay 11. HD’nin 20/11/2012 tarihli ve 2011/11823 Esas ve 2012/18711 Karar sayılı kararı da aynı yöndedir) Nitekim ilk derece mahkemesince bu husus gerekçeli kararda belirtildiği halde hükümde kollektif şirketin feshi istemiyle davanın açıldığı davalı şirket ortakları hakkında pasif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, ilk derece mahkemesince sadece davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Esasen bu durum kısa karar ile gerekçeli karar arasında, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişkiye yol açmıştır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK’nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılacaktır (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 20/05/2019 tarih ve 2018/2385 Esas 2019/3954 Karar sayılı emsal içtihatı). O halde davacı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzenine aykırılık yönünden HMK’nın 355. Maddesi gereği yapılan incelemede kabulü ile ilk derece mahkemesince verilen karar kaldırılarak davalı kollektif şirketin feshi istemiyle davalı gerçek kişiler hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğundan reddine dair aşağıdaki şekilde yeniden hüküm kurmak gerekmiştir.
Davacı-karşı davada davalı vekilinin istinaf sebeplerine gelince;
A) Davacı ortağı olduğu davalı kollektif şirketin feshine karar verilmesi istemiyle eldeki davayı açmıştır. Davacı vekili, davalı şirketin yetkilisi … tarafından şirketin keyfi yönetildiğini, kendisinin ortak olarak toplantılara çağrılmadığını, kar eden şirketin sürekli ortaklara borçlandırıldığını, şirketin kayıt dışı üretim ve satış yaptığını, davalı … ve diğer davalıların şahsi harcamalarını şirket hesabından yaptıklarını, şirket yetkilisi davalı …’ın sağlık sorunları nedeniyle tedavi görmesi gerektiğini, şirketi layıkıyla yönetemediğini, müvekkilinin murisi … mirasçılarının ortaklıktan dışlandıklarını, ortak ve temsilci …’ın davalı şirketin yaptığı ticaretten kendi adına komisyon alıp, bunu ortaklardan gizlediğini, gerçekte davalı şirkete ait olan taşınmazın halen davalı şirket adına tescil edilmediğini ileri sürerek şirketin haklı nedenle fesih ve tasfiyesine karar verilmesini istemiştir. Dosya kapsamında alınan bilirkişi kök ve ek raporlarında davalı şirketin sermayesinin kaybedildiği ve sürdürülebilirliğinin devam ettiği belirlenmiş, davalı şirket müdürü ve ortağı olan davalı …’ın şirketi keyfi ve kötü yönettiğine, bu bağlamda kendi şahsi harcamalarını şirket hesabından karşıladığına, şirket adına olan taşınmazı şirket adına kayıt ve tescil ettirmediğine, davalı şirketin ticari faaliyetlerinden komisyon aldığına, dair iddiaları dosya kapsamında somut delillerle kanıtlanmadığından reddine karar verilmesi yerindedir. Davacı vekili ayrıca, kar eden davalı şirketin sürekli ortaklara borçlandırıldığını iddia etmiş ise de dosya kapsamında alınan Dairemizce objektif, ayrıntılı, denetime ve hüküm kurmaya elverişli bulunan bilirkişi kök ve ek raporlarında belirlendiği üzere davalı şirketin hangi ortağa ne kadar borcunun olduğu detaylandırılmadığından herhangi bir değerlendirme yapılamamış olmakla, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf başvuru sebebine de itibar edilememiştir. Şu halde davalı kollektif şirketin faaliyetlerine devam ettiği ve sürdürülebilirliğinin devam ettiği bilirkişi kök ve ek raporlarıyla sabit olduğuna göre, ticari faaliyetine sağlıklı bir şekilde devam eden davalı kollektif şirketin feshine karar verilmesi adil ve hakkaniyete uygun görülmemiş, açıklanan bu nedenlerle davacı vekilinin istinaf sebeplerinin reddi gerekmiştir.
B) Ortaklıktan çıkarılma istemiyle açılan karşı davada davalı vekilinin istinaf sebepleri incelendiğinde;
Davalı, ortağı bulunduğu kollektif şirketin ortaklıklığından çıkarılması istemiyle açılan karşı davada, davacı gerçek kişi ortakların işbu davayı açmakta aktif husumet ehliyetlerinin bulunmadığını ileri sürmüştür.
6102 s. TTK’nin 255/3. maddesi gereğince diğer ortakların her birinin davalı …’nun çıkma payı karşılığında davalı şirketten ihracına karar verilmesini dava yoluyla isteyebileceği düzenlenmiştir. Bununla birlikte, davalı kollektif şirketin de davalı ortağının ortaklıktan çıkarılmasını istemekte hukuki yararının bulunduğunun kabulü ile ilk derece mahkemesince gerek davalı şirketin diğer ortaklarının gerekse davalı kollektif şirketin karşı davada aktif husumet ehliyetlerinin bulunduğunun kabulü yerindedir.
Davalı vekili, davalılarca açılan şirket ortaklığından çıkarılmasına ilişkin karşı davanın kabulüne dair verilen kararın kaldırılması gerektiğini ileri sürerek karşı davada verilen hükmü de istinaf etmiştir. İlk derece mahkemesince davalı-karşı davacı kollektif şirket ortaklığından çıkarılma davasının kabulüne dair verilen kararın gerekçesinde davalı ile şirket ve şirketin diğer ortakları arasında yaşanan geçimsizliklerde davalı tarafın da, şirket toplantılarına katılmaması, davalının diğer ortaklara karşı ispat edilemeyen ithamlarda bulunması ve davalının eşinin davalının şirketteki hak ve alacaklarından dolayı şirket çalışanlarına küfürlü konuşması nedenleriyle kusurunun bulunduğu kabul edilmiştir. Oysa dosya kapsamında davalının eşinin küfrettiği iddia olunan davacı şirket çalışanı …’in ilk derece mahkemesince alınan yeminli beyanında, adı geçenin kendisine küfredildiğine dair bir beyanda bulunmadığı, dolayısıyla bu yöndeki gerekçenin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Kaldı ki davalının eşinin davalı şirket çalışanına karşı küfürlü konuşmuş olması halinde dahi davalıya bu sebeple kusur atfedilmesi haklı görülemez. Yine, davacı şirketçe çağrıldığı tek ortaklar kurulu toplantısının yapıldığı ve ortaklık sıfatını kazandığı 10.06.2017 tarihli toplantıya davalı ortağın katıldığı, esasen bu toplantıdan başka bir ortaklar kurulu toplantısının da yapılmadığı gözetildiğinde, davalının ortaklar toplantısına katılmadığına dair mahkeme gerekçesi de yerinde değildir. Davacı şirketçe açılan davalı ortağın ortaklıktan çıkarılması istemiyle açılan davada davalı ortağın davacı şirketin yöneticisi olan davalı hakkındaki ithamları kadar davacı şirketin cevap dilekçesinde davalı ortağın şirketi yönetme kabiliyeti ve bilgisi olmadığı yönündeki ithamları da gözetildiğinde salt davalının ithamlarının davacı şirket ortaklığından çıkarılması için haklı neden olarak kabulü de haksızlığa yol açmaktadır. Bu durumda davalının davacı kollektif şirket ortaklığından çıkarılması için mahkeme gerekçesinde kabul edilen sebeplerin gerçekleşmediği tüm dosya kapsamıyla sabit olduğundan, karşı davada davalı ortağın istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesince verilen karar kaldırılarak davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin davalı kollektif şirketin feshi istemiyle açmış olduğu davada öteki istinaf sebeplerinin esastan reddine, HMK’nın 355. Maddesi gereği kamu düzenine aykırılık yönünden yapılan incelemede istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesince verilen karar davalı şirket ortakları yönünden HMK’nın 353/1-b-2. Maddesi gereği kaldırılarak davalı şirket ortakları hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, ortaklıktan çıkarılma istemiyle açılan karşı davada davalı ortağın istinaf sebeplerinin kabulüne, ilk derece mahkemesince verilen karar HMK’nın 353/1-b-2. Maddesi gereği kaldırılarak karşı davanın reddine, kaldırma kararının sebep ve şekline göre davacılar vekilinin karşı davada istinaf sebeplerinin incelenmesine yer olmadığına dair davanın esası hakkında yeniden aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A)1-İstinafa başvuran davacı -karşı davada davalı vekilinin, davalı kollektif şirketin feshi istemiyle açmış olduğu davada öteki istinaf sebeplerinin esastan reddine, HMK’nın 355. Maddesi gereği kamu düzenine aykırılık yönünden yapılan incelemede istinaf başvurusunun kabulüne, ortaklıktan çıkarılma istemiyle açılan karşı davada davalı ortağın istinaf sebeplerinin kabulüne,
2-Karşı davada kaldırma kararının sebebine ve niteliğine göre davacılar vekilinin istinaf sebeplerinin incelenmesine yer olmadığına,
3- Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 31/01/2020 tarihli ve 2017/890 Esas-2020/110 Karar sayılı Kararının HMK’nın 353/1-b-2. Maddesi gereği KALDIRILMASINA,
B)aa-Davalı Kollektif Şirketin feshi istemiyle davalı şirket ortakları hakkında açılan davanın davalı şirket ortaklarının pasif husumet yokluğundan REDDİNE,
ab-Davalı Şirket hakkında açılan davanın REDDİNE,
1-492 sayılı Harçlar Kanunu’nun karar tarihinde yürürlükte bulunan ilgili Tarifesi hükümleri gereği alınması gereken 269,85 TL maktu karar harcından başlangıçta alınan 31,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 238,45 TL’nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
2-Yargılamada vekil ile temsil olunan davalı (… dışında kalan) davalı şirket ortakları yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 7/2 maddesi ve asıl davada istinafa başvuran tarafın davacı olduğu ve aleyhe hüküm kurma yasağı gözetilerek ilk derece mahkemesince karar tarihinde kararda belirlenen 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılar …, …, …, …, … ve …’a (eşit oranda) verilmesine,
3-Yargılamada vekil ile temsil olunan davalı şirket yararına AAÜT’nin 13/1. Maddesi gereği belirlenen 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı şirkete verilmesine,
4-Asıl davada davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Asıl davada davalı tarafça yapılan keşif giderleri, tanık ücreti ve posta gideri olmak üzere toplam 714,00 TL yargılama giderinin asıl davada davacı taraftan tahsili ile asıl davada davalı tarafa verilmesine,
ac-Karşı Davanın REDDİNE,
1-492 sayılı Harçlar Kanunu’nun karar tarihinde yürürlükte bulunan ilgili Tarifesi hükümleri gereği alınması gereken 269,85 TL maktu karar harcının başlangıçta alınan 17.048,16 TL’den mahsubu ile fazla alınan 16.778,31 TL’nin kararın kesinleşmesi ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
2-Yargılamada vekil ile temsil olunan davalı şirket ile davalı şirket ortakları …, …, …, …, … ve … yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 3. Maddesi gereği ret sebebi ortak olduğundan tek belirlenen 17.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara eşit oranda verilmesine,
3-Karşı davada davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Karşı davada davalı tarafça masraf yapılmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5-HMK’nın 333. Maddesi gereği varsa kullanılmayan gider avansı asıl ve karşı davada kararın kesinleşmesi halinde yatıran tarafa iadesine,
C) 1-İstinafa başvuran davacı-karşı davada davalı vekili tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf maktu karar harcının ile karşı davada yatırılan 17.048,16 TL istinaf nispi karar harcının kararın kesinleşmesi ve talep halinde kendisine iadesine,
2-Karşı davada istinafa başvuran davalı şirket ile davalılar vekili tarafından ayrı ayrı yatırılan istinaf maktu karar harcı (54,40 TL x7=) toplamı 380,8 TL’nin kararın kesinleşmesi ve talep halinde yatıran taraflara iadesine,
3-İstinafa başvuran davacı-karşı davada davalı vekilince karşı davada yapılan 148,60 TL ile 21,75 TL posta gideri olmak üzere toplam 170,35‬ TL istinaf giderinin davalılardan alınarak karşı davada davalı tarafa verilmesine,
4-İstinafa başvuran davacı tarafından yapılan istinaf giderlerinin asıl davada kaldırma kararının sebebi ve şekli ile davacının haklılık durumu gözetilerek davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Karşı davada davacı şirket ile davacı ortaklar vekili tarafından yapılan istinaf giderinin kendi üzerilerinde bırakılmasına,
6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.23/11/2023

Başkan – … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi – …
… … … …
Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.