Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/882 E. 2022/741 K. 02.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2020/882 Esas 2022/741 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2020/882
KARAR NO : 2022/741
TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

MAHKEMESİ : ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/02/2020
NUMARASI : 2019/225 Esas 2020/125 Karar
DAVACILAR :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Anonim Şirkete Kayyım Atanması – Yönetim Kurulunun
Taşınmazı Kiraya Verme İşleminin Batıl Olduğunun Tespiti –
Davalı Şirket Yönetim Kurulunun Kanuna Aykırı Teşekkül
Etmesi Nedeniyle Yönetim Kurulunun Oluşturulmadığının
Tespiti, Aldığı Kararların Yok Hükmünde Olduğunun Tespiti
Şirket Yönetim Kurulu Üyesinin Sorumluluğunun Tespiti
DAVA TARİHİ : 29/04/2019
KARAR TARİHİ : 02/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 28/06/2022
Taraflar arasındaki anonim şirkete kayyım atanması, yönetim kurulunun taşınmazı kiraya verme işleminin batıl olduğunun tespiti, davalı şirket yönetim kurulunun kanuna aykırı teşekkül etmesi nedeniyle yönetim kurulunun oluşturulmadığının tespiti, aldığı kararların yok hükmünde olduğunun tespiti, şirket yönetim kurulu üyesinin sorumluluğunun tespiti
istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı şirket yönetim kurulu üyesinin sorumluluğunun tespitine ilişkin davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, diğer talepler yönünden davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacılar vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin davalı şirkette ortak olduklarını, 2015 yılında yapılan genel kurulda yönetim kurulunun tüm ortaklar tarafından ibra edildiğini, dava dışı …’ün şirket yönetim kurulu başkanı olarak şirketi temsil ve ilzam yetkisini üzerine aldığını, yönetim kurulu başkanının şahsi ve keyfi uygulamalarıyla şirketi yönettiğini, yönetim kurulunun bir başkan ve başkan vekilinden oluşması gerekirken 2015 yılından bu yana başkan vekili seçilmediğini, yönetim kurulu tam olarak teşekkül ettirilmediğinden alınan kararların yok hükmünde olduğunu, davalı şirketin gelir kaynaklarından biri olan taşınmazının bila bedel … Partisine verildiğini, bu durumun şirketin amacına aykırı olduğunu, bu haliyle müvekkillerinin paylarının ve şirketin zarar göreceğini, kamuoyuna yapılan beyanlarla davalı şirketin itibarının hiçe sayıldığını, taşınmazın … Partisine kullandırılacağı beyan edilerek tahliye sonrası olası kira tekliflerinin önüne geçildiğini, yönetim kurulu üyesinin özenle bağlılık yükümlülüğünü ihlal ettiğini, şirketin menfaatinin değil, kişisel menfaatin gözetildiğini, hakkın kötüye kullanıldığını, şirketin bu işleminin şirketle işlem yapma yasağına aykırılık teşkil ettiğini, yönetim kurulu üyesinin genel kurulun izni olmaksızın kendisi veya başkası adına yaptığı işlemin batıl olduğunu, yöneticinin şirket zararından sorumlu bulunduğunu belirterek davalı şirket yönetim kurulunun kanuna aykırı teşekkül etmesi nedeniyle yönetim kurulunun oluşturulmadığının tespiti, aldığı kararların yok hükmünde olduğunun tespitine, taşınmazın kiraya verilmesine ilişkin yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespitine, pay sahiplerine verilen zararda şirket yönetim kurulu üyesi …’ün sorumlu olduğunun tespitine, bir sonraki genel kurul toplantısına kadar şirketin belirlenecek kayyım aracılığıyla yönetilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; anonim şirket yönetim kurulunun tek kişiden oluşabileceğini, başkan vekili seçilmesi hususunda yasal zorunluluk bulunmadığını, yönetim kurulunun birden fazla kişiden olması halinde başkan vekilinin seçilebilme ihtimali bulunduğunu, yönetim kurulu tek kişiden oluştuğu için başkan vekili seçilemeyeceğini, yönetim kurulu üyesinin şirketle işlem yapma yasağı iddiasının şirket tarafından ileri sürülebileceğini, taşınmazın kiraya verilmesine ilişkin işlemin batıl olduğunun tespiti talebinin müvekkiline yöneltilemeyeceğini, pay sahibinin TTK’nun 553. maddesi kapsamında sorumluluk iddiasını doğrudan şirkete yöneltemeyeceğini, kar etme amacı güden müvekkilinin siyasi bir takım emellere alet edildiğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, davalı şirket taşınmazının davadan önce de kiraya verme işlemi yapıldığı, eşit işlem ilkesine aykırılığın ileri sürülemeyeceği, ileride şirketin zarara uğraması durumunda kusurlarıyla ihlale neden olan yöneticinin sorumluluğuna gidilebileceği, davalı şirket yönetim kurulu üyesi …’ün sorumluluğunun tespitine yönelik davanın doğrudan anılan kişiye yöneltilmesi gerektiği, yönetim kurulunun tümü ya da bir veya bir kaçının görevden alınmalarının yönetim kurulu üyeliğini sonlandıran nedenler olduğu, azle yetkili tek organ genel kurul olup, genel kurulun bu yetkisi mutlak olup devredilemeyeceği, yönetim kurulu üyelerinin ana sözleşme ile seçilmeleri halinde de genel kurulun bu kişileri görevden alabileceği, şirket ortaklarının yöneticilerin azli veya yetkilerinin sınırlandırılması amacıyla mahkemeye başvuru hakkı tanıyan bir hüküm bulunmadığı, davacıların yöneticinin seçimine ilişkin genel kurula karşı dava yoluna gitmedikleri, davalı şirketin yönetim kurulu başkan vekili seçmediği ileri sürülmüş ise de genel kurulda üç yıllığına yönetim kurulu üyesi olarak …’ün seçildiği, TTK’nun 359. maddesine göre anonim şirket yönetiminin bir kişiden de oluşabileceği, azil isteminin azli istenen yönetim kurulu üyesine karşı ileri sürülmesi yerine davada azli istenen yönetim kurulu üyesinin taraf olarak da gösterilmediği, kayyım tayini için organ boşluğu veya azil bulunması gerektiği, somut olayda bu durumların söz konusu olmadığı, dava dışı yöneticinin kendi alacağından dolayı şirket hakkında icra takibi yapmış olmasının yönetici hakkında açılacak bir azil davasında dinlenebileceği, şirket hakkında özel denetçi atanmasına ilişkin diğer mahkemelerde dava açılmış olmasının bu davada kayyım tayini için yeterli olmadığı gerekçesiyle şirket yönetim kurulu üyesinin sorumluluğuna yönelik açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine, diğer talepler yönünden açılan davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; TTK’nun 366. Maddesinin bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekalet etmek üzere bir başkan vekili seçileceği hükmünü içerdiğini, davalı şirkette 2015 yılından bu yana başkan vekili bulunmadığını, yönetim kurulunun tam teşekkül etmediğini, aldığı kararların yok hükmünde olduğunu, yönetim kurulunun keyfi hareket ettiğini, şirketi zarara uğrattığını, yönetim kurulu başkanı olan …’ün alacaklı, davalı şirketin borçlu olduğu icra takibi ile şirket mallarına haciz koydurduğunu, yönetim kurulu başkanının usulsüz işlemler yaptığını, şirkete ait taşınmazın bedelsiz olarak kiraya verildiğini, bu durumun şirketin kuruluş amacına aykırı olduğunu, şirketin kar elde etme amacı bulunduğunu, işlemler yapılırken müvekkilinden hiçbir izin ve onay alınmadığını, herhangi bir genel kurul yapılmadığını, müvekkillerinin azınlık haklarının yok sayıldığını, şirketin bir takım gelirlerinden şahsi menfaatler uğruna mahrum bırakıldığını, dava dilekçesinde yönetim kurulu üyesinin bizzat ismi verilerek sorumluluğunun tespit edilmesini talep ettiklerini, zarar tespiti talep edilmesine rağmen işin esasına girilmeden davanın usulden reddinin hukuka aykırı olduğunu, mahkemece tayin edilecek tarafsız bir kayyım nezaretinde en kısa sürede bir genel kurul yapmanın müvekkillerinin azınlık hak ve yetkilerinin yargı vasıtasıyla teminat altına alınacağını, bu talebin yönetici ve şirket temsilcisinin azli talebinden farklı olduğunu, şirketin yönetim kurulunun gerektiği gibi kurulmadığını, ortakların haklarının korunması ve şirket işlerinin yürütülmesi için bir sonraki genel kurula kadar şirketin bir kayyım aracılığıyla yönetilmesi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; anonim şirkete kayyım atanması, yönetim kurulunun taşınmazı kiraya verme işleminin batıl olduğunun tespiti, davalı şirket yönetim kurulunun kanuna aykırı teşekkül etmesi nedeniyle yönetim kurulunun oluşturulmadığının tespiti, aldığı kararların yok hükmünde olduğunun tespiti, şirket yönetim kurulu üyesinin sorumluluğunun tespiti istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Davalı şirket ticaret sicil kaydı, Ankara 10. İcra Müdürlüğünün 2017/23019 sayılı dosyasında yer alan haciz tutanağı sureti, davalı şirket ana sözleşmesi, ticaret sicil ilanları, 30/11/2018 tarihli davalı şirket genel kurul toplantı tutanağı, Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/87 Esas sayılı dosyasının UYAP üzerinden gelen sureti dosya içerisinde yer almaktadır.
Davalı şirketin 30/11/2018 tarihli genel kurul toplantısında, dava dışı … oy çokluğuyla yönetim kurulu üyeliğine seçilmiş, Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğünce anılan karar tescil edilmiştir.
Dava dışı yönetim kurulu üyesi … tarafından davalı şirket aleyhine 35.000,00 TL alacağın tahsili talebiyle Ankara 10. İcra Müdürlüğünün 2017/23019 sayılı icra takibi başlatılmış, takip sırasında 01/02/2018 tarihinde davalı şirket adresinde haciz yapılmıştır.
Davacı yan davalı şirket yönetim kurulu başkan vekili bulunmadığını, bu nedenle yönetim kurulunun kanuna uygun şekilde teşekkül etmediğini, yönetim kurulu işlemlerinin batıl olduğunu, şirket yönetim kurulu üyesinin şirketi keyfi yönettiğini, şirketin zararına iş ve işlemler yaptığını, şirket yönetim kurulu üyesinin sorumluluğu bulunduğunu, davalı şirkete kayyım atanması gerektiğini iddia etmiş, davalı yan davanın reddini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda yukarıda özetlenen gerekçeyle şirket yönetim kurulu üyesinin sorumluluğunun tespiti davasının pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine, diğer talepler yönünden açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, davacı ortaklar tarafından yönetim kurulu üyesinin sorumluluğunun tespitine yönelik davalı şirkete husumet yöneltip yöneltemeyecekleri, davalı şirket yönetim kurulunun kanuna aykırı teşekkül edip etmediği, yaptığı iş ve işlemlerin batıl olup olmadığı, davalı şirkete kayyım atanması gerekip gerekmediği hususlarından kaynaklanmaktadır.
Davacılar vekilinin istinaf itirazları incelendiğinde; anonim şirkete kayyum tayini de ancak organ yokluğu haline münhasır olup, kötü yönetim bir kayyım atanma gerekçesi değildir. … bu konudaki görüşünü yazdığı makalesinde (Anonim Ortaklığa Yönetim Kayyımı Atanması, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 91, Sayı 5, Yıl 2017, sahife 17,24 ve 25).”Ticaret kanunumuzda mahkemeye anonim ortaklık yönetim kurulu üyelerini (gerekçe ne olursa olsun) görevden alma ve yerlerine yenilerini atama yetkisi tanımamıştır; bu yetki genel kurula aittir. Bu nedenle mahkemenin yönetim kurulu üyelerini yönetim ve temsil yetkilerinin ellerinden alması sonucunu doğuran yönetim kayyımı atanması kararını ancak bu yetkilerin hukuken veya fiilen kullanılamadığı hallere özgü olarak verilebilmesi gerekir. Kısaca mahkeme yönetim kurulu üyelerinin sahip oldukları ve kullandıkları yönetim ve temsil yetkilerini, çoğunluğun gücünü kötüye kullandığı, azınlığı ezdiği, ortaklar veya yönetim kurulu üyeleri arasında derin anlaşmazlıklar olduğu, şirketin sürekli zarar ettiği vb. gibi gerekçelerle ellerinden alarak bir temsil kayyımına veremez. Yönetim kayyımlığı, yönetim boşluğu giderilinceye kadar devam eden geçici bir koruma önlemidir. Yönetim kayyımının görevi tüzel kişinin yasal organın oluşması ya da organın çalışmasındaki fiili veya hukuki tıkanıklığın giderilmesi (engelin kalkması) ile sona erer. Şu halde hakim, şirketin iyi yönetilmediği gerekçesiyle yönetim kayyımı atayamaz; diğer bir anlatımla, hakim şirket yönetiminde “yerindelik” denetimi yapamaz. MK’nın 427/4.maddesinin amacı şirketi daha iyi bir yönetime kavuşturmak değildir; bu olgu şirketin iç sorunudur. Şirket yönetiminin izlemek ve değerlendirmek yetkisi münhasıran genel kurula aittir. Yönetimi beğenmeyen ve yerinde bulmayan genel kurul, yönetim kurulu üyelerine görevden alabilir, tekrar seçmeyebilir; ibra etmeyebilir ve haklarında sorumluluk davası açılmasına karar verebilir. Yönetim kurulu üyelerinin şirketi özensiz yönettiği, hatta görev ve yetkilerini kötüye kullandıkları iddiaları da kayyım atanması yoluyla çözümlenemez. Ortaklar bu iddiaları genel kurula taşıyıp orada sorunlara çözüm arayabilirler. Bu konuda TK 37.maddedeki bilgi alma ve inceleme, 438.madedeki özel denetim isteme, TK 553 vd.’da ki yönetim kurulu üyeleri aleyhine sorumluluk davası açma, TK 445 ve 447 uyarınca genel kurul ve yönetim kurulu kararları aleyhine iptal ve butlan davaları açma ve (azlık olarak) 531.maddeye göre şirketin haklı sebeple feshini dava etme haklarından yararlanabilirler. Kısaca ortaklar bütün bu konulardaki ihlal iddialarını ve azınlığın çoğunluk tarafından ezildiği yakınmalarına TK’nın tanıdığı bireysel ya da azlık hakları ile çözüm aramak zorundadırlar. Bu yolda gitmeyerek anılan gerekçelerle mahkemeden şirkete yönetim kayyımı atanmasını istemek mümkün değildir.” olarak açıklamıştır.
Hal böyle olunca, mahkemece davalı şirkette organ boşluğu bulunmadığı, şirket yönetim kurulu üyesi görevde bulunduğundan şirkete kayyım atanması koşullarının oluşmadığı gözetilerek davalı şirkete kayyım atanması talebinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygundur.
Davalı şirketin taşınmazının kiraya verilmesine ilişkin yönetim kurulu işleminin batıl olduğunun tespiti istemi incelendiğinde; anonim şirket yönetim kurulu kararları aleyhine iptal davası açılamayacak ise de, koşulları oluştuğunda batıl olduğunun tespiti talep edilebilecektir. TTK’nun 391. maddesinde bu husus düzenlenerek özellikle hangi durumlara ilişkin alınan yönetim kurulu kararının batıl olduğu hükme bağlanmıştır.
Davalı şirkete ait taşınmaz daha önce kiraya verilmiş, icra takibi ile taşınmazın tahliye edilmesinden sonra yeniden başka bir kiracıya kiraya verilmiştir. Davacı yan, kira sözleşmesinin bedelsiz olduğunu, bu nedenle şirketin ve ortakların zarara uğradığını ileri sürmüştür. Yönetim kurulu tarafından yapılan kiraya verme işlemi TTK’nun 391. maddesinde özellikle sayılan eşit işlem ilkesine aykırılık, anonim şirketin temel yapısına uymayan veya sermayenin korunması ilkesini gözetmeyen, pay sahiplerinin özellikle vazgeçilmez nitelikteki haklarını ihlal eden veya bunların kullanılmalarını kısıtlayan ya da güçleştiren, diğer organların devredilemez yetkilerine giren ve bu yetkilerin devrine ilişkin karar niteliğinde değildir. Yapılan kira işlemin nedeniyle şirketin ileride zarara uğraması halinde TTK’nun 553. maddesi kapsamında yöneticinin sorumluluğuna gidilebilecektir.
Bu durumda mahkemece davalı şirket yönetim kurulunun şirket taşınmazını kiraya vermesine ilişkin işleminin batıl olduğunun tespitine yönelik talebinin yasal koşullarının oluşmadığı gözetilerek anılan talep yönünden açılan davanın reddine karar verilmesi isabetlidir.
Davacı yanın davalı şirket yönetim kurulunun kanuna aykırı teşekkül etmesi nedeniyle yönetim kurulunun oluşturulmadığının tespiti, aldığı kararların yok hükmünde olduğunun tespiti istemine gelindiğinde; TTK’nun 359. maddesi “Anonim şirketin, esas sözleşmeyle atanmış veya genel kurul tarafından seçilmiş, bir veya daha fazla kişiden oluşan bir yönetim kurulu bulunur.” hükmünü içermektedir. Anılan hükümden de açıkça anlaşılacağı üzere yönetim kurulu bir veya birden fazla kişiden oluşabilecektir. Davalı şirket yönetim kurulu üyeliğine 30/11/2018 tarihli genel kurulda dava dışı … seçilmiş olup, anılan şahsın 30/11/2021 tarihine kadar şirketi temsil ve ilzam yetkisi bulunduğu ticaret siciline tescil edilmiştir.
Davacı yan TTK’nun 366/1. maddesine dayanarak davalı şirket yönetim kurulunda başkan vekilini bulunmadığından yönetim kurulunun yasaya aykırı teşekkül ettiğini iddia etmiştir. Anılan hüküm incelendiğinde, hükümde yönetim kurulunun her yıl üyeleri arasında bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekalet etmek üzere en az bir başkan vekili seçeceği düzenlenmiştir.
TTK’nun 366/1. maddesinin 359. madde ile birlikte yorumlanması gerekir. TTK’nun 359. maddesinde yönetim kurulunun bir veya birden fazla kişiden oluşabileceği düzenlenmiştir. Yönetim kurulunun tek kişiden oluştuğu durumda başkan vekilinin seçilme ihtimali bulunmamaktadır. Bu durumda davalı şirketin yönetim kurulunun tek kişiden oluşması yasaya aykırılık teşkil etmeyecektir.
Öte yandan, TTK’nun 366/1. maddesinde seçilecek yönetim kurulu başkan vekilinin yönetim kurulunun başkanının bulunmadığı zamanlarda ona vekalet etmek üzere seçileceği düzenlenmiştir. Yönetim kurulu başkanının görevde bulunduğu zamanda başkan vekilinin vekalet görevi de söz konusu olmayacaktır.
Hal böyle olunca, davalı şirket yönetim kurulunun yasaya uygun şekilde teşekkül ettiği, tek kişiden oluşan yönetim kurulunda başkan vekili seçilme zorunluluğu bulunmadığı, yönetim kurulu yasaya uygun teşekkül ettiğinden alınan yönetim kurulu kararlarının yok hükmünde olma durumunun söz konusu olmayacağı anlaşıldığından davacılar vekilinin anılan talebi yönünden açılan davanın reddi de usul ve yasaya uygundur.
Şirket yönetim kurulu üyesinin sorumluluğunun tespiti istemi incelendiğinde; 6102 sayılı TTK’nun 553. maddesinde, kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticiler ve tasfiye memurlarının, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete, hem pay sahiplerine, hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olacakları hükme bağlanmıştır.
Davacı yan davalı şirkete yönelterek açtığı işbu davada davalı şirket yönetim kurulu üyesi olan …’ün pay sahiplerine verdikleri zarardan sorumluluğunun tespitini talep etmiştir. Şirket yönetim kurulu üyesinin sorumluluğunun tespitine ilişkin dava sorumluluğunun tespiti talep edilen yönetim kurulu üyesi hasım gösterilerek açılmalıdır. Bu durumda mahkemece davalı şirkete yöneltilen şirket yönetim kurulu üyesi …’ün sorumluluğunun tespitine yönelik talebin husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Davacı yanın yönetim kurulu üyesine karşı usulüne uygun olarak açtığı bir dava bulunmadığından, dava dilekçesinin netice talep kısmında sorumluluğunun tespitini talep ettiği yönetim kurulu üyesinin ismini yazmış olması da bu sonucu değiştirmeyecektir.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin şirket yönetim kurulu üyesinin sorumluluğunun tespitine ilişkin davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddi, diğer talepler yönünden davanın reddi yönündeki kararında isabet görülmediğinden davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacılardan alınması gerekli olan 80,70 TL istinaf karar harcından peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davacılardan müteselsilen alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacılar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davalı yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 02/06/2022

Başkan – … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi – …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.