Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/708 E. 2022/648 K. 18.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi .
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

.

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR
….
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/09/2019
NUMARASI :….
DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 24/01/2018
KARAR TARİHİ : 18/05/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 18/05/2022

Taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili banka ile dava dışı borçlu … ……. Arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığını, kredi kullandırıldığını, davalı … ve dava dışı …’ın müteselsil ve müşterek kefaleti sözleşmeyi imzaladıklarını, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan borcun ödenmemesi üzerine Ankara 54.Noterliğinin 08.09.2017 tarih …. yevmiye sayılı ihtarnamesi ile hesabın kat edildiğini, 31.08.2017 itibariyle 109.583,41 TL olan alacağın ödenmesi ve 815,00 TL tutarındaki çek yaprağı yasal yükümlülük tutarının depo edilmesi hususunun ihtar edildiğini, takip öncesinde borca 4.498,66 TL tutarında ödeme yapıldığını, başkaca ödeme olmaması üzerine Ankara 7.icra Müdürlüğünün 2017/21378 Esas Sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, borçlulardan yalnızca …’un takibe itiraz etmesi üzerine takibin durdurulmasına karar verildiğini, davalının itirazının haksız ve dayanaksız olup alacağın tahsilini geciktirmek amacıyla yapıldığını ileri sürerek, Ankara 7.İcra Müdürlüğünün 2017/21378 Esas Sayılı dosyasına vaki davalı itirazının iptali ile takibin takip talebinde belirtilen miktar ve şartlar yönünden devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davayı kabul etmediklerini, müvekkili …’un borçlu şirketin borcundan kendisine yapılan icra takibi ile haberdar olduğunu, borca ilişkin haklı itiraz üzerine takibin durduğunu, davacı tarafın iddiasının aksine ihtarnamede tespit olunan borcun kabul edilmesinin söz konusu olmadığını, muhtara bırakılan tebliğin geçerli olması için aranılan şartlara riayet edilmediğinden tebliğin usulüne uygun gerçekleşmediğini, bu nedenle de ihtarnameye itiraz imkanının bulunamadığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte bir an için müvekkilinin kefaletinin geçerli olduğu düşünülse dahil davacı tarafın kanunun müteselsil kefile başvurabilmek için aradığı şartlar gerçekleşmeden takip başlattığını, TBK’nun 586. Madde ilk fırkasına göre borçlunun müteselsil kefile başvurabilmek için öncelikle asıl borçlunun ifada gecikmesi ve kefilden önce borçluya ihtar çekilerek bu ihtarın sonuçsuz kalması gerektiğini, davacı bankanın ise müvekkili ile asıl borçluya aynı anda başvurmak suretiyle açıkça kanuna aykırı hareket ettiğini, Genel Kredi Sözleşmesinde … … … …Tic.Ltd.Şti. rehin veren durumunda olmasına, dolayısıyla sözleşmede rehin veren mevcut olmasına rağmen kefili güç durumda bırakmak ve icra inkar tazminatı elde etmek amacıyla kefile karşı cebri icraya başvurulmasının kanuna aykırı oluğunu, müvekkilinin genel kredi sözleşmesindeki kefaletinin geçerli olmadığını, müvekkilinden limiti belli olmayan bir kredi artışı için imzası alındığını, bu durumda müvekkilinin sözleşmenin başından beri sorumlu olduğu kefalet miktarını bilmediğini, davacı bankanın davasının borçluların kabul etmiş olduğu geri ödeme planında yer alan verilere dayandırmış olmakla birlikte bu ödeme planının dava dosyasına sunmadığını savunarak, davanın kanunda aranan şartlar yerine getirilmeden açılmış olması nedeniyle usulden, aksi kanaatte olunması halinde ise açıklanan sebeplerden ötürü esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; dava dışı asıl borçlu şirket ile davacı banka arasında 11.07.2012 tarihinde akdedilen Genel Kredi Sözleşmesinde davalının 250.000 TL limitle müteselsil kefil sıfatıyla imzası mevcut olup, dava dışı asıl borçlu şirket ile davacı banka arasında 07.08.2014 tarihinde 250.000 TL limitli ikinci bir Genel Kredi Sözleşmesi daha akdedildiğini ve 25.11.2016 tarihinde kullandırılan kredinin de bu sözleşme kapsamında kullandırıldığının anlaşıldığı, ne var ki davalı …’un 07.08.2014 tarihli bu sözleşmede kefil olarak yer almadığı, dosya kapsamına uygun olmakla hükmün tesisinde esas alınan bilirkişi rapor ve ek raporunda da ifade edildi üzere, icra takibine konu edilmiş olan taksitli ticari kredinin 07.08.2014 tarihli Genel Kredi Sözleşmesinden kaynaklandığı, hal böyle olunca yerleşik yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, davalı kefilin imzası bulunmayan kredi sözleşmesinden dolayı sorumluluğuna gidilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla, davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Davalının kefaletinin usulüne uygun olup, tüm borçtan kredi borçlusu gibi sorumlu olduğundan davalının itirazlarının haksız ve dayanaksız olduğundan itirazın iptali gerektiğini,
Bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, hüküm kurmaya elverişli bulunmadığını, davaya konu kredinin 07/08/2014 tarihli genel kredi sözleşmesine istinaden değil, 11/07/2012 tarihli genel kredi sözleşmesine istinaden kullandırıldığını, kullanılan kredinin 25/11/2016 tarihinde yapılandırıldığını, yapılandırma tarihinin 25/11/2016 tarihi olması nedeniyle davalı borçlunun borçtan sorumlu olmadığı yönündeki değerlendirmenin hatalı olduğunu, bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
11/07/2012 tarihli genel kredi sözleşmesinin incelenmesinde; … A.Ş. ile … … … …. arasında 250.000,00 TL limitle imzalandığı, … ve …’ın 18/07/2012 tarihinde ve aynı limitle sözleşmenin müteselsil kefili oldukları, aynı tarihte davalının eşinin muvafakatinin de alındığı,
05/08/2014 tarihli genel kredi sözleşmesinin incelenmesinde; … A.Ş. ile … … … …. arasında 250.000,00 TL limitle imzalandığı, …’ın aynı limitle sözleşmenin müteselsil kefili olduğu,
Ankara 54.Noterliğinin 08.09.2017 tarih …. yevmiye sayılı ihtarnamesinin incelenmesinde; keşidecisinin … A.Ş., muhataplarının … … … …., … ve … olup, toplam 109.583.41 TL nakit alacak ile 815,00 TL depo bedelinin tebliğden itibaren 24 saat içinde ödenmesinin ve deposunun talep edildiği, kat ihtarının 11/09/2017 tarihinde muhataplara tebliğ edildiği,
Ankara 7. İcra Müdürlüğünün 2017/21378 Esas Sayılı takip dosyasının incelenmesinde; alacaklısının … A.Ş., borçlularının … … … …., … ve … olup, 105.084,75 TL asıl alacak ile fer’ileri olmak üzere toplam 112.044,45 TL’nin kredi taahhütnamesi kapsamında tahsilinin talep edildiği, davalının itirazı üzerine takibin davalı yönünden durduğu görülmüştür.
Bankacı bilirkişi …’den alınan rapor ve ek raporda özetle: dava dışı asıl borçlu şirket ile davacı Banka arasında 11.07.2012 tarihinde akdedilen Genel Kredi Sözleşmesinde davalının 250.000 TL limitle müteselsil kefil sıfatıyla imzası mevcut olup, bu sözleşme kapsamında dava dışı şirkete kullandırılan kredilerden kaynaklı bir borç mevcut ise, bu borçtan davalının kefaleten sorumlu olacağının açık olduğunu ancak dava dışı asıl borçlu şirket ile davacı Banka arasında 25.11.2016 tarihinde kullandırılan kredi dışında 07.08.2014 tarihinde 250.000 TL limitli ikinci bir Genel Kredi Sözleşmesi daha akdedildiğini, bu sözleşmede dava dışı …’ın müteselsil kefil sıfatıyla imzası mevcut iken, davalı …’un bu sözleşmeye kefalet vermediğinin anlaşıldığı, 25.11.2016 tarihinde kullandırılan ve icra takibine konu edilmiş olan taksitli ticari kredinin kullandırıldığı tarihte 07.08.2014 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi mevcut ve ayakta olup, kullandırılan kredi tutarının da bu sözleşme limiti kapsamında olduğunu, bu halde, takibe konu kredi nedeni ile davalının kefaletinin bulunmadığını, 07.08.2014 tarihli sözleşmeye istinaden kredinin kullandırıldığını kabul etmek gerektiğini, icra takibine konu edilen alacağın davalının kefaletinin bulunduğu sözleşmeden kaynaklanmadığını, icra takibine konu edilmiş olan taksitli ticari kredinin 07.08.2014 tarihli Genel Kredi Sözleşmesinden kaynaklandığı, davalı …’un bu sözleşmeye kefalet vermediğinin anlaşıldığı belirtilmiştir.
Davacı banka dava dışı şirketin imzalamış olduğu 11/07/2012 tarihli 250.000,00-TL limitli Genel Kredi Sözleşmesinde davalının kefaleti bulunduğu ve kredinin de dava konusu kredinin de bu sözleşme kapsamında kullandırıldığından bahisle davalının yapılan ilamsız icra takibine itirazının iptali için dava açmış bulunmaktadır. İlk derece mahkemesince dosyada bankacılık alanında uzman bilirkişiden alınan rapor ve ek rapor gereğince davanın reddine karar verilmiştir (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 20/01/2016 tarih 2015/4619 esas 2016/379 karar sayılı emsal içtihadında “…dosyada 2005, 2008 ve 2011 tarihli 3 ayrı Genel Kredi Sözleşmesi bulunmaktadır. Davalılar 2005 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi’ni müşterek müteselsil kefil olarak birlikte imzalamışlardır. 2008 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi’nde …’nın müteselsil kefaleti mevcut olup diğer davalıların bu sözleşmede kefaletleri yer almamaktadır. 2011 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi’nde ise davalılardan hiçbirinin kefaleti yoktur. Bu durumda uyuşmazlığın çözümlenmesi açısından dava konusu kredinin hangi sözleşme kapsamında kullandırılmış olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Zira kredinin davalıların kefaletinin bulunduğu Genel Kredi Sözleşmelerine dayanılarak kullandırıldığının saptanması halinde cari hesap şeklinde işleyen Genel Kredi Sözleşmesi’nde borcun bir şekilde sıfırlanmış olması kefaletin sona ermesini gerektirmediğinden aynı sözleşme çerçevesinde yeniden kredi kullandırılması halinde kefil yada kefillerin kefalet limiti ve kendi temerrütlerinin hukuki sonuçları ile sınırlı olmak kaydıyla sorumlu olduklarının kabulü gerekecektir. Ancak dava konusu kredinin, davalıların kefaletlerinin bulunmadığı kredi sözleşmesi çerçevesinde kullandırılmış olduğunun saptanması halinde ise davalıların sorumluluğundan söz edilemeyecektir.”)., denilmek suretiyle kararın bozulduğu görülmüştür.
Somut olayda ise, dava dışı şirket ile davacı banka arasında 11/07/2012 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi ile 07/08/2014 tarihli iki ayrı genel kredi sözleşmesi imzalanmış olup, davalının kefaleti 11/07/2012 tarihli genel kredi sözleşmesinde bulunmaktadır. Dosya kapsamına uygun gerekçeli, denetim ve hüküm kurmaya elverişli bankacı bilirkişinin bankada yerinde yapılan inceleme sonucu hazırladığı raporda da belirtildiği üzere 28/11/2016 tarihinde dava dışı şirkete 114.645,00 TL kullandırılan takibe konu kredi ile dava dışı asıl borçlu şirketin 27/10/2016 – 24/11/2016 tarihleri arasında kullandırılan 47.955,12 TL kredili mevduat hesabı ile dava dışı şirketin … no’lu kredi kartına ait 66.645,00 TL tutarındaki borcun kapatıldığı, kredi kartı borcunun 1 ay içinde yapılan harcamaların bir sonraki ay içinde kapatılması esasına dayandığı, bir aydan önceki aya devreden kredi kartı borcunun tamamı kapatılmamış olsa dahi sonraki aylarda yapılan ödemelerin önceki kredi borçlarına karşılık olacağı için söz konusu kredi borcunun 2012 yılında akdedilen sözleşme kapsamında kullandırılmasının mümkün olmadığını, dava banka ile dava dışı şirket arasında 07/08/2014 tarihinde ikinci bir genel kredi sözleşmesi imzalandığı, bu nedenle ticari kredi kartı ilişkisinin de bu sözleşme kapsamına dayandırıldığının açık olduğu, davalı kefilin de 07/08/2014 tarihli sözleşmede kefaleti bulunmadığı anlaşıldığından açılan davanın reddine yönelik ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygundur.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacıdan alınması gerekli olan 80,70 TL harçtan peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.18/05/2022

…..

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.