Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/648 E. 2022/550 K. 25.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2020/648 Esas 2022/550 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/648
KARAR NO : 2022/550

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYETİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/03/2020
NUMARASI : 2018/382 Esas 2020/150 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat (Şirket Tasfiye Memurunun Sorumluluğundan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/05/2018
KARAR TARİHİ : 25/04/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 25/04/2022

Taraflar arasındaki tazminat istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin … Hazır Beton AŞ.den işçilik alacaklarının tahsili amacıyla Ankara 8. İş Mahkemesi’nin 2007/931 E. sayılı dosyasında açtığı davanın kabul edildiğini ve bu kararın temyiz incelemesinden geçerek Yargıtay 9. Hukuk Dairesince düzeltilerek onandığını, şirket aleyhine Ankara 14. İcra Müdürlüğü’nün 2017/5916 Esas sayılı dosyasında alacağın tahsili amacıyla girişilen icra takibinde davalı şirketin 22.05.2012 tarihinde tasfiyeye girdiğinin, tasfiye memuru olarak davalının atandığının, 30.05.2016 tarihinde tasfiye kapanışı yapılarak şirketin sicilden kaydının silindiğinin öğrenildiğini, davalının Ankara 14. İcra Müdürlüğü’nün 2017/5916 esas sayılı dosyası ile takibe konulan alacaktan TTK’nın 541, 553, 542, 543, 544 maddeleri kapsamında davalının sorumluluğu bulunduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan belirsiz alacak davası kapsamında şimdilik 1.000,00 TL.nın tasfiye kapanış tarihinden itibaren en yüksek meduat faiz oranıyla davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davacı vekili yargılama sırasında dava değerini 20.368,76 TL üzerinden ıslah etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; tasfiyenin 22.05.2012 tarihinde açıldığı gözetildiğinde dava tarihi itibarıyla alacağın tahsili için TTK’nın 560. Maddesinde öngörülen 2 ve 5 yıllık zamanaşımı sürelerinin dolmuş olduğunu, müvekkili tasfiye memurunun 25.05.2012 tarihinden itibaren Ticaret Sicil Gazetesinde alacaklıların başvurması için usulüne uygun ilanları yaptığı halde davacının herhangi bir başvuruda bulunmadığını, kaldı ki davacının Ankara 14. İcra Müdürlüğü’nün 2017/5916 Esas sayılı dosyanın kendilerine tebliğ edilmediğini, tasfiye memurunun davacı alacağı yönünden kusurlu davranışı olmadığını, tasfiye memuru müvekkilinin yükümlülüğünü yerine getirmemesi sebebiyle davacının somut bir zararının doğduğunun ispatlanmadığını, tasfiye sürecinin usulüne uygun olarak sonuçlandırıldığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince iddia, savunma bilirkişi raporuna ve toplanan tüm delillere göre; davalı tasfiye memurunun 6102 sayılı yasanın 541. Maddesinin yollaması ile aynı yasanın 553. maddesine göre tazminat sorumluluğu iddiası ile açılan alacak davasında; davalının şirket borca batıkken iflasını istemek yerine tasfiyeyi yürüttüğü, böylece şirketi, iflasın sonuçlarından azade kıldığı dosya kapsamı ile sabit ve yaptığı hatalı olmakla birlikte, tasfiye edilen şirketin ihyası da mümkün olduğundan, tasfiye memurunun sorumluluğunun doğabilmesi için ayrıca, tasfiye memurunun haksız olarak ödedikleri paralardan söz edilmesi gerektiği, iflasın açılmasından bir yıllık süreden önce doğmuş işçilik alacakları imtiyazlı olmadığı, işçi iflas tarihinden önce işten ayrılmışsa, iflas tarihinden geriye doğru bir yıllık sürenin başlangıcından işçinin işten ayrılma tarihine kadar olan süredeki ücret alacağı imtiyazlı olduğu (23. Hukuk Dairesi 2016/1272 e.-2018/5629 k.,aynı dairenin 2015/6010 e.-2017/2776 k. ), iflasın açılmasından bir yıl önce işten ayrılan işçinin işçilik hakları imtiyazlı olmadığından adi alacaklarla birlikte dördüncü sırada işlem göreceği buna bağlı olarak, davacı alacağı iflasta birinci sırada değerlendirilemeyeceğinden, yapılan ödemeler yönünden haksız ödeme sonucuna varılamayacağı, nitekim dosyaya getirtilen kayıtlardan ve diğer dosyalarda alınmış olan bilirkişi raporlarından şirketin borca batık olduğu, vergi ve SGK borçlarını dahi ödeyemediği dikkate alındığında iflas kararı verilmiş olsaydı dahi davacıya ödeme yapılamayacağı, bu haliyle davacının talebinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı tasfiye memurunun iflas halindeki bir şirketin iflas bildirimini yapmayıp tasfiyesini gerçekleştirdiğini, tasfiye memurunun davacı alacağından haberdar olup alacak karşılığını depo etmediğini, öncelikle müvekkile işçilik alacaklarının öncelikli ödenmesi gözetilerek ödeme yapılmaması, sonrasında şirket varlığının müvekkilin de dahil olduğu alacaklılar arasında garameten paylaştırılmaması ve nihayetinde tasfiye memurunun bir diğer sorumluluğu olan “asliye ticaret mahkemesine bildirim” sorumluluğunu da yerine getirmeyerek şirketin iflasına hukuka aykırı olarak engel olmasının söz konusu olduğunu, bu hususun bilirkişi ek raporu ile de belirlendiğini, TTK’nın 544. Maddesi uyarınca şirketin tasfiye edildiği 30.05.2016 tarihinden itibaren 10 yıl süreyle saklanması gereken bilgi ve belgeler dosyaya sunulmadığı gibi mahkemece ilgili defterler istenilmesine rağmen davalı tarafça da mahkemenin işbu talebinin yerine getirilmediğini, dolayısıyla müvekkilinin haklı olduğunun ispat edildiğini, nitekim bilirkişi raporundaki tespitlere dayanak Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/382 Esas sayılı dosyasına sunulan bilirkişi raporunda yer aldığı üzere tasfiye memurunun davacıya ödemesi gereken alacağının verilmesini sağlamamakla; üstlendiği görevi kötüye kullandığını, şirkete ait tesis makine ve cihazları.. KDV dahil 56.640,00 TL ye satıp bunu da şirket ortaklarının şahsi sorumluluklarının da olduğu vergi borçlarının ödemesinde kullandığını, dahası da emredici hüküm gibi şirketin iflasını sağlasa idi oluşacak alacaklılar toplantısında müflis şirkete ait … Köyü 64 parsel taşınmaz ile ilgili ;26.09.2008 tarihinde; … Madencilik ve İnş. San. Tic. Şirketi tarafından … Beton İnşaat Asfalt Mad. Taah. Nak. San. Ve Tic. Ltd. Şirketi’ne 35.000,00 TL bedelle satıldığı,18.08.2009 tarihinde; … Beton İnşaat Asfalt Mad. Taah. Nak. San. Ve Tic. Ltd. Şirketi tarafından … Enerji Mad. Hazır Beton Nek. İnş. Taah. San. Ve Tic. Ltd. Şirketi’ne 141.000,00 TL bedelle satıldığı, 22.12.2009 tarihinde; … Enerji Mad. Hazır Beton Nek. İnş. Taah. San. Ve Tic. Ltd. Şirketi tarafından …’a 150.165,00 TL bedelle satıldığı, görülerek tasarrufun iptali davası açılmasına karar verilebileceği gibi satış bedellerinin zimmetinde olduğu (şirket kayıtlarına girişi raporda tespit edilmiş değil) satış işlemlerinin tamamını yapmış görünen kişi şirket yetkilisi …’tan tahsili için dava da açılmasına karar verilinebilirdi, davalı … ise şirketin tasfiyeye girdiği 22.05.2012 tarihinden 30.05.2016 tarihine kadar görev yaptığını, davalı tasfiye memurunun, koşulları oluşmasına rağmen iflas başvurusunda bulunmamasının başlı başına bir kusur olduğunu ve davalının sorumluluğunu gerektirdiğini, söz konusu iflas başvurusunun yapılması ve kararının sağlanması halinde davalının yok saydığı muvazaalı işlemler nedeniyle dava açılmasının dahi sağlanabileceğinin belirtildiğini, bu durumda mahkeme kararının gerekçesinde yer alan “Tapu sicil müdürlüklerinden gönderilen yazı örneklerinden satış ve ipotek işlemlerinin davalının tasfiye memurluğu dönemi öncesine ait olduğu anlaşılmaktadır. Dosya kapsamında davacının davalının tasfiye memuru olduğu dönemde başvurusunun bulunduğuna ilişkin bir belgeye rastlanmamıştır. TTK 553. maddesinin 1. fıkrasına göre tasfiye memuru olan davalının yasadan kaynaklı yükümlülüklerini kusuruyla ihlal ettiğine ilişkin dosya kapsamında bir belgeye rastlanmadığı” yönündeki tespitlerin doğru olmadığını, İİK’nın 206. maddesi uyarınca işçi alacaklarının iflasta imtiyazlı alacaklardan olduğunu, Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/382 E. sayılı dosyasında mevcut bilirkişi raporunda da vurgulandığı gibi tasfiye memurluğu yapılan şirkete ait olan bir taşınmaz 2008 yılında 35.000,00 TL bedelle satılmasına rağmen daha 1 yıl dahi geçmeden aynı taşınmaz ilk bedelin 4 katından daha fazla bir miktara yani 141.000,00 TL’ye satıldığını, ilk satış işlemindeki bedelin muvazaalı olduğunun bu şekilde anlaşıldığını, dolayısıyla şirkete ait taşınmazın değerinin 4 katından daha az fiyata satılmış olması şirketin zarara uğratıldığını gösterdiğini, dahası da bu işlemlerin aynı kişilere ait şirketler arasında gerçekleştirildiğini, … Köyü 64 nolu parselde bulunan taşınmazın satışıyla ilgili 3 satış işleminde de satıcı olarak görünen …’un, şirketin taşınmazın ilk satış tarihinde ortağı olup, 01.09.2009 tarihinde hisselerini …’a sattığını, söz konusu taşınmazın her satış işleminde, farklı sahiplere mülkiyetinin geçmiş olmasına rağmen her satış işleminde satıcı olarak bir zamanlar şirket ortağı olan …’un görünmesinin muvazaa iddialarını kanıtladığını, davalı tasfiye memurunun satış bedelinin muvazaalı da olsa şirket uhdesine geçirildiğine ilişkin kanıt sunmadığını, her üç gerekçe birlikte değerlendirildiğinde taşınmazın mülkiyetinin muvazaalı yollarla bariz düşük bedellerle farklı isim adı altında kişilere geçirildiğini, bu hususun tespiti için daha sonradan sadece kayıtlara bakılmasının dahi yeterli olduğunu, davalı tasfiye memurunun göreve başladığı 2012 tarihinde geçmişte yapılan bu işlemlerin hiçbirisini inceleme gereği dahi duymadığını, şirketin zarara uğramasına göz yumduğunu, oysa muvazaaya dayalı olarak dava açılması halinde şirket aleyhine yapılan bu satışların iptalinin sağlanabileceğini, şirketin sorumlu olduğu alacaklılarından mal kaçırma niyeti ile yapılan muvazaalı işlemlerin görmezden gelinerek yalnızca şirketin borca batık olduğunu söylemenin tasfiye memurunun sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağını, tasfiye memurunun da şirket yöneticisi ve basiretli bir tacir gibi davranmak zorunda olduğunu, davalı tarafın, yapılan muvazaalı işlemlere karşı işlem yapmaması nedeniyle davalı şirketin zarara uğramasına göz yumarak, davacının zarara uğramasına neden olduğunu, mahkeme hükmünün davalı tasfiye memurunun bu yönden sorumluluğunun irdelenmemesi nedeniyle açıkça hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, yine şirket ortakları, şirketin borçlarından dolayı şirkete vermeyi taahhüt ettikleri sermaye payı nispetinde sorumlu olduklarını, tasfiye memuru tarafından, söz konusu sermaye payı miktarlarının ortaklar tarafından şirket nezdine geçirilip geçirilmediği geçirildi ise o sermaye payı miktarlarının ne için kullanıldığına ilişkin bir inceleme veya işlem yapılmadığını, zira ortakların bu yükümlülüğünü yerine getirmemesi halinde şahsi sorumluluklarına gidilebileceğini ve şirkete aktif katkı sağlanabileceğini, tasfiye memurunun kusurunu ortaya koyan bu sebebin de mahkemece incelenip değerlendirilmediğini, diğer yandan “tasfiye” ile şirkete ait işyeri de kapandığından işyerinde çalışan işçilerin ücret alacakları ile kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti alacağı gibi şirket tarafından bütün ücretlerin tam ve eksiksiz olarak ilgilisine ödenmesi gerekmekte olup bu hususun tasfiye memurunun temel görevlerinden olduğunu, bunları yapmayan davalı tasfiye memurunun, davacı işçinin ilama bağlanıp kesin hüküm haline dönüşmüş alacaklarından doğan zararının tazmininden sorumlu tutulması gerektiğini ileri sürerek açıklanan bu ve re’sen gözetilecek nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını istemiştir.
Davalı vekili, davacı vekilinin istinaf sebeplerinin esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, davacı-alacaklının TTK’nın 541. Maddesinde yapılan atıfla aynı Yasa’nın 553. Maddesi uyarınca tasfiye memuru olan davalının anonim şirketin tasfiyesi sırasında yükümlülüğünü yerine getirmediği iddiasıyla uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere TTK’nın 541. Maddesinde; alacaklıların çağrılması ve korunması başlığı altında; (1) Alacaklı oldukları şirket defterlerinden veya diğer belgelerden anlaşılan ve yerleşim yerleri bilinen kişiler taahhütlü mektupla, diğer alacaklılar Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ve şirketin internet sitesinde ve aynı zamanda esas sözleşmede öngörüldüğü şekilde, birer hafta arayla yapılacak üç ilanla şirketin sona ermiş bulunduğu konusunda bilgilendirilirler ve alacaklarını tasfiye memurlarına bildirmeye çağrılırlar.
(2) Alacaklı oldukları bilinenler, bildirimde bulunmazlarsa alacaklarının tutarı Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca belirlenecek bir bankaya depo edilir.
(3) Şirketin, henüz muaccel olmayan veya hakkında uyuşmazlık bulunan borçlarını karşılayacak tutarda para notere depo edilir; meğerki, bu gibi borçlar yeterli bir şekilde teminat altına alınmış veya şirket varlığının pay sahipleri arasında paylaşımı bu borçların ödenmesi şartına bağlanmış olsun.
(4) Yukarıdaki fikralarda yazılı hükümlere aykırı hareket eden tasfiye memurları haksız olarak ödedikleri paralardan dolayı 553 üncü madde uyarınca sorumludur.” hükmüne yer verilmiştir.
Yine TTK’nın Kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının sorumluluğunu düzenleyen 553. Maddesinde;
“(1) Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.
Değişik fikra: 26.06.2012 t. 6335 s.K. m.28,41
2) Kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden organlar veya kişiler, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar.
(3) Hiç kimse kontrolü dışında kalan, kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamaz; bu sorumlu olmama durumu gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamaz.” hükümlerine yer verilmiştir.
Dosyada ilk derece mahkemesince yargılama sırasında mali müşavir tarafından düzenlenen 09.09.2019 tarihli bilirkişi heyet raporunda; dava konusu … Hazır Beton Asfalt Taşımacılık San. Tic. A.Ş.’nin 2013, 2014, 2015,2016 yıllarına ait ticari defteler incelenmiş olup 2012 ve önceki dönemler ibraz edilmediği, borçlu şirketin incelenen ticari defterlerinde 2013 yılının açılış fişinde alacaklı davacı adına bir kayıt bulunamadığı, ancak; 31.12.2013 tarih ve … no.lu yevmiye kaydında; 431-Ortaklara Borçlar Hesabı’ndan karşılanmak suretiyle ‘335-Personele Borçlar Hesabı’ 20.331,66 TL. alacaklandırılarak davacı …’e borçlanıldığı, nitekim 2013, 2014 yıllarına ait bilançolarda Pasif (Kaynaklar) tarafında ‘Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar’ başlığı ve “C-Diğer Borçlar” alt başlığındaki Personele Borçlar kısmında toplam 147.253,07 TL olarak göründüğü, yine 01.01.2015 tarih ve 2 no.lu yevmiye kaydında; “431-Ortaklara Borçlar Hesabı’ndan karşılanmak suretiyle “Personele ödenen” açıklamasıyla “335-Personole Borçlar Hesabı” 20.331,66 TL. borçlandırılarak hesap kapatıldığı, ancak, muhasebe kaydı olarak hesabın kapatılmasına rağmen dosya kapsamında gerçekte bir ödemenin yapıldığına dair bir dekonta ya da banka işlem hareketini gösteren bilgi ya da belgeye rastlanmadığı dolayısıyla kayıtlar üzerinde ödeme yapılmış gibi gösterilerek kayıtların kapatıldığı, belirtilmiştir.
İlk derece mahkemesince anılan şirketin getirtilen vergi kayıtlarına göre; Veraset Ve Harçlar Vergi Dairesi tarafından gönderilen 02.01.2019 tarihli yazıda şirketin 31.12.2018 itibariyle toplam (vadesi geçmiş ve vadesi gelmemişlerle birlikte) 5.575,61 TL borcu bulunduğunun bildirildiği, Yeğenbey Vergi Dairesi tarafından dosyaya gönderilen 04.01.2019 tarihli yazıda şirketin 6736 sayılı yasa kapsamında yapılandırmadan yararlandığı ve 9 taksit ödemesi yaptığını, kalan 9 takside ilişkin toplam borcun 54.752,80 TL olduğunun bildirildiği, … Vergi Dairesi tarafından dosyaya gönderilen 21.12.2018 tarihli yazıda şirketin 6736 sayılı yasa kapsamında yapılandırmadan yararlandığı ve 12 taksit ödemesi yaptığını, kalan toplam borcunun 134.163,87 TL olduğunun, ayrıca şirket adına kayıtlı iki araç üzerinde hacizlerinin bulunduğunun bildirildiği, … Vergi Dairesi tarafından dosyaya gönderilen 07.02.2019 tarihli yazıda şirketin kendilerine bir borcu bulunmadığının bildirildiği, SGK tarafından dosyaya gönderilen 04.04.2019 tarihli yazıda şirketin kendilerine toplam 360.919,52 TL borcu bulunduğu, anlaşılmıştır.
Davacının borçlu şirket hakkında başlattığı takipte, Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından gönderilen 17.12.2014 tarihli cevabi yazıda şirketin tasfiyeye girdiği ve davalının tasfiye memuru olarak 22.05.2012 tarihinde atandığı, ayrıca 18.12.2018 tarihli yazıda Ticaret Sicil Müdürlüğünün tasfiye sürecinin 30.05.2016 tarihli genel kurul ile sona erdirildiği ve sicil kaydının silindiği belirtilmiştir. Dosyaya vergi dairelerinden ve diğer kurumlardan gönderilen cevabi müzekkerelerde borçlu şirketin borçlarının bulunduğu, borçlarının bir kısmının yapılandırıldığı ve ödemelerin yapıldığı belirtilmiştir.
Yine ilk derece mahkemesince yargılama sırasında alınan mali müşavir …, … ve … tarafından düzenlenen 22.01.2020 tarihli üç kişilik bilirkişi heyetinden alınan ek raporda ise; Tasfiye memurunun iflas halindeki bir şirketin iflas bildirimini yapmayıp tasfiyesini gerçekleştirdiği, tasfiye memurunun davacı alacağından haberdar olduğu ve alacak karşılığını depo etmediği dosya kapsamından anlaşılmakla birlikte dava dışı şirketin iflasına karar verilmiş olması halinde dahi davacının alacaklarını tahsil edebileceği sonucuna dosyanın mevcut kapsamı ile varılamadığı, davacı alacağı iflasta 4’üncü sırada olduğundan tasfiye memurunun haksız olarak ödediği para bulunduğu sonucuna dosyanın mevcut kapsamı ile varılamadığı, tasfiye memurunun sorumluluğunun takdiri münhasıran Sayın Mahkemeye ait olmakla, davacının dava tarihi ile zararının 20.368,76 TL olarak hesaplandığı, belirtilmiştir.
Somut olayda, davacı-alacaklının ilamlı icra takip dosyasında Ankara 8. İş Mahkemesi’nin 28.05.2009 gün 2007/931 Esas-2009/267 Esas sayılı ilamıyla hüküm altına alınan alacağını tahsil etmek için 09.09.2009 tarihinde, işten ayrıldığı dava dışı borçlu anonim şirkete ilamlı icra takibi başlatmış ise de aynı zamanda şirketin ortağı olan davalının söz konusu şirketin 25.05.2012 tasfiye memurluğuna atandığını ve anonim şirketin olağan genel kurul toplantısında tasfiye kapanış ve şirket kaydının silinmesi kararını aldığını ve bu kararın Ankara 18.Noterliği’nin 04.08.2016 tarih ve … no.lu yevmiye maddesiyle onaylanıp 09.08.2016 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edildiğini öğrenmiştir. Bu durumda mahkeme ilamına dayalı işçi alacağını tahsil edemeyen davacı alacaklı tarafından dava dışı borçlu anonim şirkete tasfiye memuru olarak atanan davalıya karşı eldeki davayı açmıştır.
Uyuşmazlık, dava dışı anonim şirketin tasfiye memuru olan davalının şirketin tasfiyesi sırasında esas sözleşmeden ve kanundan doğan yükümlülüklerini kusuruyla ihlal edip etmediği, kusuruyla ihlal etmiş olması halinde davacı alacaklıyı zarara uğratıp uğratıp uğratmadığı, varsa zararın davalı tasfiye memurundan tahsilinin mümkün olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Yargılama sırasında ilk derece mahkemesince usul ve yöntemine uygun olarak alınan Dairemizce objektif, denetime ve hüküm kurmaya elverişli bulunan mali müşavir bilirkişi raporu ile davacı anonim şirketin ticari defter ve kayıtlarında yapılan inceleme sonucunda davacı şirketin ticari defterlerinde 01.01.2015 tarih ve … no.lu yevmiye kaydında; “431-Ortaklara Borçlar Hesabı’ndan karşılanmak suretiyle “Personele ödenen” açıklamasıyla “335-Personole Borçlar Hesabı” 20.331,66 TL. borçlandırılarak hesap kapatıldığı, ancak, muhasebe kaydı olarak hesabın kapatılmasına rağmen dosya kapsamında gerçekte bir ödemenin yapıldığına dair bir dekonta ya da banka işlem hareketini gösteren bilgi ya da belgeye rastlanmadığı dolayısıyla kayıtlar üzerinde ödeme yapılmış gibi gösterilerek kayıtların kapatıldığı, belirtilmiştir. Şu halde, borçlu şirketin aynı zamanda şirket ortağı ve yönetim kurulu başkan yardımcısı olan davalı tasfiye memurunun davacının alacağından haberdar olduğunun kabulü gerekmiştir.
Yine, ilk derece mahkemesince yargılama sırasında usul ve yöntemine uygun olarak alınan Dairemizce ayrıntılı, objektif ve hüküm kurmaya elverişli bulunan bilirkişi ek heyet raporunda atıfta bulunulan ve dosyada bir örneği yer alan Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/362 Esas sayılı dava dosyasında dava dışı anonim şirketten alacaklı başka bir işçi …’in yine davalı tasfiye memuru olan …’a karşı açmış olduğu tazminat davasında, borçlu dava dışı dava dışı … Hazır Beton Asfalt Taşımacılık İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’ne ait ticari defter kayıtları detaylı olarak incelendiğinde, şirketin herhangi bir likit varlığı söz konusu olmadığından tasfiye memurunun görev yaptığı incelemeye konu dönemde davadışı şirket tarafından vergi borçları da dahil hiçbir borcun ödenemediği, 21/03/2016 tarihinde yapılan yevmiye kaydı ile davadışı şirkete ait tesis makine ve cihazların birikmiş amortisman ve satış maliyetleri düşüldükten sonra KDV Dahil 56.640,00TL’ye satıldığı ve bu tutarın … nolu ‘Vadesi Geçmiş, Ertelenmiş Veya Taksitlendirilmiş Vergi Ve Diğer Yükümlülükler Hesabı’na aktarılarak dava dışı şirketin vadesi geçmiş vergi borçlarından mahsup edildiği, söz konusu şirketin iflası halinde, 2012 yılında şirketin aktif toplamının 629.058,74 TL, 2013 yılında 624.319,16 TL, 2014 yılında 623.626,52 TL, 2015 yılında ise 623.774,63 TL olduğu, buna karşılık, kısa ve uzun vadeli yabancı kaynaklarının toplamının 2012 yılında 2.659.585,31 TL, 2013 yılında 2.665.6802,25 TL, 2014 yılında 2.675.582,77 TL ve 2015 yılında ise 2.740.848,60 TL olduğu görülmektedir. Ayrıca, şirketin 2012 yılında 102.955,34 TL, 2013 yılında 10.836,52 TL, 2013 yılında 10.593,16 TL, 2014 yılında 65.117,72 TL, 2016 yılında ise 447.040,87 TL zarar ettiği, ayrıca dönemler itibariyle şirketin sermayesinin tamamını kaybederek özkaynaklannın negatife dönüştüğü, bu çerçevede, dava dışı şirketin borca batık olduğu ve özkaynaklarının negatif olduğu, şirketin tasfiye döneminde 468.816,68 TL vergi borcunun olduğu, tespit edilmiştir. O halde tasfiye sırasında esasen borca batık olduğu anlaşılan dava dışı anonim şirketin borca batıklık halinin, sermaye kaybının, başka deyişle şirketin sermayesini tamamen kaybederek öz kaynaklarının negatife dönüşmesi durumunun davalı tasfiye memuru tarafından derhal şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesine bildirilmesi gerekirken davalı tasfiye memurunun yasadan doğan bu yükümlülüğünü ihlal ettiği, iflas bildiriminde bulunmayarak şirketi iflasın sonuçlarından azade kıldığı, anlaşılmaktadır. Bununla birlikte dava dışı şirketin borca batık olduğu ve özkaynaklarının negatif olduğu, şirketin tasfiye döneminde 468.816,68 TL vergi borcunun bulunduğu, dava konusu işçi alacağının ise takip dosyasına dayanak Ankara 8. İş Mahkemesi’nin ilamında belirtildiği üzere davacı işçinin dava dışı borçlu şirketteki işinden ayrıldığı 18.09.2007 yılına dayandığı, şirketin tasfiyesinin ise 2016 yılında tamamlandığı gözetildiğinde, iflasın açılmasından bir yıllık süreden önce doğmuş işçilik alacakları imtiyazlı olmadığından, işçi iflas tarihinden önce önce işten ayrılmışsa, İİK’nın 206/4. Maddesi uyarınca iflas tarihinden geriye bir yıllık sürenin başlangıcından işçinin işten ayrılma tarihine kadar olan süredeki ücret alacağının imtiyazlı olduğu kabul edileceğinden (bkz. Yargıtay 23. HD’nin emsal nitelikteki 04.12.2018 tarihli ve 2016/1272 Esas-2018/5629 Karar, 04.11.2020 tarihli 2018/205 Esas ve 2020/3417 Karar sayılı kararları) dolayısıyla, davacının işçi alacağı, birinci sırada değerlendirilemeyecek, somut olayda olduğu üzere iflasın açılmasından 1 yıl önce işten ayrılan davacı işçinin işçilik hakları imtiyazlı kabul edilmediğinden adi alacaklarla birlikte dördüncü sırada işlem görecektir. Bu durumda davalı tasfiye memuru tarafından tasfiye sırasında yapılan ödemeler haksız ödeme olarak değerlendirilemeyecektir. Şu halde davacı işçinin takip dosyasına dayanak mahkeme ilamına bağlı alacağının borçlusu dava dışı anonim şirketin tasfiye anında borca batık olduğu, dosyaya getirtilen vergi ve SGK kayıtlarına göre halen ödenmeyen yüksek miktarda vergi ve SGK borçları bulunan dava dışı anonim şirketin esasen tasfiye sırasında yasadan doğan borca batıklık durumunu derhal bildirme yükümlülüğünü ihlal etmek suretiyle davalı tasfiye memuru kusurlu ise de bu durumu zamanında bildirmiş olsa idi dahi davacının işçi alacağının İİK’nın 206/4. Maddesi gereği imtiyazlı alacak olarak tahsili mümkün olmadığından davacıya ödeme yapılması mümkün olamayacaktı. Ayrıca, tapu sicil müdürlüklerinden gönderilen yazı örneklerinden satış ve ipotek işlemlerinin davalının tasfiye memurluğu dönemi öncesine ait olduğu belirlendiği gibi dosya kapsamında davacının davalının tasfiye memuru olduğu dönemde dava konusu alacağını tahsil etmek amacıyla başvurusunun bulunduğuna ilişkin bir belgeye de rastlanmamıştır. Bu durumda ilk derece mahkemesince davacının dava konusu işçi alacağını tahsil edememesi sebebiyle oluşan zararı ile davalı tasfiye memurunun kusuru arasında TTK’nın 553. maddesi uyarınca illiyet bağı kurulamadığından ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik görülmemiş, davacı vekilinin istinaf sebeplerine itibar edilmemiştir.
Sonuç olarak yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin, istinaf başvuru kanun dilekçesinde yer verdikleri itirazların yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İstinafa başvuran davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun ilgili Tarifesi hükümleri gereği istinafa başvurusunda haksız çıkan davacıdan alınması gereken 80,70 TL istinaf maktu karar harcından başlangıçta peşin alınan 54,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 26,30 TL’nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına, varsa kullanılmayan gider avansının istek halinde kendisine iadesine,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.25/04/2022

Başkan – … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi – …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.