Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/622 E. 2022/1338 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2020/622 Esas 2022/1338 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/622
KARAR NO : 2022/1338

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/02/2020

NUMARASI : 2018/829 Esas 2020/88 Karar
DAVACI : … –
VEKİLLERİ :
DAVALI : … -… …
VEKİLLERİ :
DAVA : Sermaye arttırımına ilişkin anonim şirket genel kurul kararının butlanı
DAVA TARİHİ : 14/09/2018
KARAR TARİHİ : 27/10/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 16/11/2022

Taraflar arasındaki sermaye artırımına ilişkin anonim şirket genel kurul kararının butlanının tespiti istemiyle açılan davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı davalı vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin pay sahiplerinden olan müvekkilinin dava konusu genel kurul sonrası davalı şirketteki payının %16 olduğunu, davalı şirketin 04.11.2003 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısının 3.maddesinde sermayenin beşyüzmilyar TL’ye çıkarılmasına karar verildiğini, davalı şirketin yönetim kurulu üyeleri olan …’in aynı zamanda davacı odanın da yönetim kurulu üyesi olduklarını, dava konusu sermaye arttırım kararı öncesi davalının büyük ortağı olan müvekkiline TTK 394 maddesi hükmünce 240.000,00.-TL’lik … hakkına karşılık sadece 20.000,00.-TL’lik kısmı için … hakkı kullandığını, bu kararla müvekkilinin artıştan önceki 2400 paya tekabül eden 60.000,00.-TL’lik sermaye payının artıştan sonra 3200 pay karşılığı 80.000,00.-TL’ye yükseldiğini, ancak toplam sermayedeki payının %60’dan %16’ya düştüğünü, büyük ortağı olma hakkını kaybettiğini, buna karşılık davacının oda başkanı olan ve aynı zamanda davalı şirketin de yönetim kurulu başkanı olan …’un bu hakkı kendi şahsı lehine kullanarak satıştan önceki 8.000,00.-TL pay karşılığı 320 payının artıştan sonra 260.000,00.-TL’ye yükselttiği, payının 10400’e yükselmesi sonucu şirket ana sermayedeki payının %8’den %52’ye çıktığını ve şirketin büyük ortağı haline geldiğini, müvekkilinin … hakkını karşılayamayacak kadar nakit varlığının bulunmadığını, bu durum müvekkilinin odanın o zamanki başkanı olan … ve diğer yöneticileri tarafından bu durum bilinmesine rağmen salt kendi payını yükseltmek ve davalı şirkette hakim konuma gelmek için bu şekilde ahlaka aykırı bir karar aldığının sabit olduğunu, bu hukuki işlemle takip edilen amacın ahlaka aykırı olup amacın odanın hisselerini devralmak ve davalı şirkette hakim ortak olmak olduğunu, bu konuya ilişkin davalı şirket yöneticileri hakkında Eskişehir 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/364 e 2013/368 k sayılı dosyası ile dava açılmış olup … hakkında TCK 247/1 maddesi uyarınca zimmet suçundan dolayı suçlu bulunduğunu, söz konusu ceza dosyasında verilen kararda davalı şirket yöneticilerinin ahlaka aykırı bir şekilde hareket ettikleri ve kendilerine haksız menfaat sağladıklarının sabit hale geldiğini, …’da bu sene yapılan seçimli genel kurul toplantısında oda başkanı ve yönetiminin değiştiğini, müvekkili olan …’nun daha önce işbu mahkemede görülmekte olan 2004/357-E 2010/126 K sayılı davada davacı olarak yer almadığını, bu davada sermaye arttırım kararının mutlak butlanla batıl olduğunun tespitine karar verildiğini, bu davadaki davacı oda üyelerinin söz konusu dava dosyası Yargıtay incelemesinde iken davalarından feragat etmeleri üzerine feragat nedeniyle Yargıtay 11.HD tarafından dosyada verilen bozma ilamı ekinde gönderilen dava dosyasında mahkemece 2012/643 E-570 K. sayılı kararla feragat nedeniyle davanın reddine karar verildiğini, müvekkilinin bu davada taraf olmadığını, nitekim söz konusu tarihte oda başkanı …’un …’nun dava açmasını engellediğini, oda üyelerinin ihtarname çekmesine rağmen davayı açmadığını, davacı yönetiminin değişmesi üzerine bu durum araştırıldığında durumun yeni öğrenildiğini, davacının 05.07.2018 tarihli kararı ile işbu davanın açılmasına karar verildiğini, dava konusu sermaye arttırım kararının alındığı 14.11.2003 tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nın ilgili hükümlerinin uygulanması gerektiğini, ahlaka ve adaba aykırı olan genel kurul kararlarının kesin hükümsüz olduklarını ileri sürerek davalı şirketin 14.11.2003 tarihinde yapmış olduğu olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 3 nolu sermaye arttırım kararının mutlak butlan ile batıl olduğunun tespitine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; eda davası açma olanağı varken tespit davası açılamacağını, davacının tespit davası açmasında hukuki yararı bulunmadığını, davacının şirket ortağı olduğunu, davacının maddi vakıa olarak beyan ettiği gibi davalı şirketin 14.11.2003 günlü genel kurulun gündeminin üçüncü maddesinde sermaye arttırımının görüşüldüğünü ve karara bağlandığını, davacı şirketin sermaye arttırımına katılmadığını ve sermayedeki pay oranının düştüğünü, davacının maddi vakıa olarak bildirdiği gibi davacı tüzel kişiliğin başında başkan olarak … bulunduğunu ve Eskişehir 1. Ağır Ceza mahkemesinde … Başkanı olarak yargılandığını, dosyanın halen kesinleşmediğini, bu sebeple davacının davamızda bu maddi vakıaya dayanmasının mümkün olmadığını, dava dışı …’un odaya ait herhangi bir malı yada parayı kendi mal varlığına katmadığını, sermaye arttırımı nedeniyle elde ettiği payların bedelini şirkete bizzat ödediğini, sermaye arttırım yolu ile hisse sahibi olan kişinin davaya dahil edilmesi gerektiğini, feragatla sonuçlanan mahkeme dosyasındaki tarafların aynı olduğunu ve kararın kesinleştiğini, maddi vakıalarla deliller arasında bağlantı kurulmadığını ve davacının somutlaştırma kuralının gereklerini yerine getirmediğini, davacının dava açmakta hukuki yararının olmadığını, … hakkını kullanmasının hukuksal ve fiili olarak mümkün olmadığını, bu kapsamda gelirinin bulunmadığını, davacıyı zarara uğratmak amacıyla yapılmış bir davranış bulunmadığını, davacının yönetiminin 11 kişiden oluştuğunu bunlardan sadece 3’ünün davalının yönetim kurulunda görevli olduğunu, … hakkının ihlalinin ahlaka aykırılığa dayandırıldığını, ancak ahlaka aykırılığın neden kaynaklandığının açıklanmadığını, bu davada afaki iyi niyet kurallarına aykırılıktan kaynaklı bir iptal söz konusu olabileceğini, davacının yönetiminin değişmesinin davanın süreye tabi gerçeğini ortadan kaldırmayacağını, söz konusu kararın alındığı tarihte davacının yönetim kurulu üyesi olduğunu, sermaye artırım kararının zorunluluktan doğduğunu, davacının buna katılmasına yasal ve mali olanaklarının el vermediğini, sermaye artırımına mali olanaklar nedeniyle katılmayan afaki iyi niyet kurallarına dayalı olarak iptal davası açma hakkı bulunmamasına rağmen ona butlan davası açma hakkı vermenin ticari hayatta güven duygusu nedeniyle uygulama aşamasında davada yer alan ve almayan kişilerin yararları gözönüne alınarak sınırlı şekilde uygulanması gereken bir konu olarak değerlendirilmesi gerektiğini, davacının bir hakkı varsa bu dava yoluyla değil o günkü yönetim kuruluna karşı açacağa tazminat davası ile sağlaması gerektiğini, davacı müvekkili şirkete vermiş olduğu yazılı beyanı ile … hakkının bir kısmını kullanacağını bir kısmını kullanmayacağını bildirdiğini, bu durumda davacının … hakkını kullanmamasının davacı odanın yönetim kurulunun bilgisi ve kararı ile olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince iddia, savunma, ceza dosyasına, sicil dosyasına, mahkemenin 2012/643-570 karar sayılı dosyası kapsamında alınan 1. Ve 3. Bilirkişi heyet raporlarına ve toplanan tüm delillere göre; davalı şirketin 14/11/2003 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurulunda alınan sermaye artırım kararının mutlak butlanla batıl olup olmadığının tespiti istemiyle açılan davada, Eskişehir 1. Ağır ceza mahkemesi dosyasındaki tespitler ve mahkemenin yukarıda ayrıntılı belirtilen dosyasındaki tespit ve alınan birbirini doğrulayan 1. Ve 3.bilirkişi kurul raporlarına göre eski TTK’nın 381.maddesi uyarınca iptal edilebilirlik yaptırımının yanısıra Anonim Şirket genel kurul kararlarının BK’nın 19 ve 20.maddeleri hükümlerine aykırılıktan dolayı batıl olduğunun herhangi bir süreye bağlı olmaksızın herhangi bir kimse tarafından ileri sürülebileceği, söz konusu genel kurul kararının alındığı tarihte davalı şirket ile davacı odanın yönetim kurulu üyelerinin aynı olduğu gibi …’un hem …’nun hem …’ın yönetim kurulu başkanı olduğu, söz konusu olağanüstü genel kurulda alınan sermaye artış kararı ile … hakkının bir kısmının kullanılmasına ilişkin kararın …’un payını arttırdığı, davacı odanın payını düşürdüğü, davacı odanın nakit varlığı nedeniyle sermaye arttırımına katılamayacağının yönetim kurulu üyelerince bilindiği, bu şekilde sermaye artırımı yapılarak …’un payının %8’den %52’ye çıkarılarak hakim ortak konuma geldiği, davacı odanın ise payının %60’dan %16’ya düşürülmesine yol açıldığı, bu sermaye arttırım kararının …’nun zararına, yönetim kurulu başkanının menfaat sağlama amacı güttüğü, bu kapsamda söz konusu genel kurul toplantısında alınan sermaye arttırımına ilişkin kararın ahlaka ve adaba aykırı olduğu, her ne kadar davalı vekilince bu davada hukuki yarar ve iyi niyet aranması gerektiği ileri sürülmüşse de, dava konusu edilen sermaye artırım kararı ile davacı odanın davalı şirketteki payları hakim ortak olmaktan çıkmakla işbu davayı açmakta davacının hukuki yararının bulunduğu, davacı oda ile davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin aynı kişilerden oluştuğu gibi sermaye artırımı ile yarar sağlayan …’un davacı odanın yönetim kurulu başkanı olduğu ve kendi aleyhine dava açmasının söz konusu olamayacağından, davacı odanın yönetim kurulu üyelerinin değişmesi üzerine bu davanın açılmasında hakkın kötüye kullanılmasının söz konusu olmadığından davalının savunmasına itibar edilmediği gerekçesiyle davanın kabulü ile davalı şirketin 14.11.2003 tarihinde yapmış olduğu olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 3 nolu sermaye arttırım kararının mutlak butlanla batıl olduğunun tespitine, karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacıların feragati sebebiyle reddolunan davada Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2004/357 E ve 2010/126 K (2012/643-570 E.-K.) sayılı kararındaki değerlendirmelerin işbu davada hükme esas alınmasının doğru olmadığını, zira, davacıların feragatinden önce mahkemece o davada verilen hüküm kesinleşmediğinden bu davada hükme esas alınamayacağını, aynı tespitlerin ceza mahkemesince verilen karar için de geçerli olduğunu, ceza dosyasında zimmet suçu ile ilgili olarak hüküm kurulduğunu, karar kesinleşmiş olmasına rağmen, söz konusu davanın zimmet ile bir ilgisinin olmadığını, bu dosyada yer alan maddi vakıalardan işbu dosya ile ilgili olanlarının sadece, genel kurulun yapılmasına ilişkin ve sermaye artırımının oluşumuna ilişkin maddi vakıalar olduğunu, bu vakıaların da zaten dosyada yer alan taraflar açısından HMK 187/1 maddesinde ifade edildiği gibi “tarafların üzerinde anlaşamadıkları vakıalar” arasında yer alacak nitelikte vakıalar olmadığını, daha açık bir ifadeyle, ceza dosyasının, dosyada delil olarak değerlendirilmesine gerek olmadığını, müvekkilinin kötü niyetli varsayılabilmesi için, müvekkilinin savunmasını oluşturan delillerinin de değerlendirilmesi gerektiğini, davacının dava dilekçesinde, davalının kötü niyetini kanıtlamak için; sermaye artırımının sadece davacının sermaye payının azaltılması için yapıldığının iddia edildiğini, görülmektedir. Davacı yan bunu kanıtlamak için; artırım kararını, davacının artırıma iştirak ettirilmediğini buna olanak tanınmadığını, davalı şirketin o günkü yönetim kurulu üyeleri ile davacı kuruluşun o günkü yönetim kurulu üyelerinin hemen hemen aynı kişilerden oluştuğunu, bu nedenle iptal davası açılmasının mümkün olmadığını ileri sürdüğünü, bir an için ilk derece mahkemesi bu kanıtlarla davalının, kötü niyetli olduğunu kabul etse bile, ispat hukuku kurallarına göre, bu iddiaya karşı ileri sürülen maddi vakıaların ve bunların kanıtlarının değerlendirilmesi gerektiğini, oysa müvekkili tarafından savunmaya esas olmak üzere sunulan kanıtların değerlendirilmediğini, dava dosyası içinde yer alan ve taraflarca ortak delil olarak gösterilen Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 2004/357 £ 2010/126 K sayılı dosyasında sermaye artırımının bir zorunluluk olduğunun beyan edildiği ve buna ilişkin kanıtların sunulduğunu, sermaye artırımının zorunlu olduğunu, zira; söz konusu şirket tütün mamullerindeki tekelin kalkması ve özel sektör tarafından üretim ve satışın üstlenilmesi nedeniyle kurulmuş bir şirket olduğunu, ülke genelinde kurulan benzer şirketlerin hepsinde tütün satışı ile ilgili esnafı bünyesinde barındıran “bakkallar odasının” ortak olduğunu, diğer ortakların ise, anonim şirketlerde bulunması gereken beş ortak sayısını tamamlamak için, bu şirketlerde yer aldığını, somut olayda da durumun aynı olduğunu, sermaye artırımının, yüneticilerin kişisel olanaklarının tükenmesi nedeniyle gerçekleştiğini, bu maddi vakıayı kanıtlamak için söz konusu mahkeme dosyası içinde, banka kayıtları, şirketin öz varlık yapısını gösterir tablolar vb. Kanıtlar bulunduğunu, ilk derece mahkemesinin bu kanıtları inceleyerek, artırımın gerçek ihtiyaçtan kaynaklanıp kaynaklanmadığını saptaması HMK 297/c maddesinin emredici hükmü nedeniyle gerekçeli kararında tartışmak zorunda olmasına rağmen bunu gerçekleştirmediğini, işbu davada davacının, davalı aleyhine dava açma şansının davacı tüzel kişilikte yönetim değişikliği ile doğduğunu beyan ettiğini, davacının TMK’nın 426/1. Maddesi gereği tüzel kişiye kayyım atanması için başvurarak bu davayı daha önce de açabileceğini, ayrıca, davacının tüzel kişiliği denetlemekle görevli olan Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na başvurarak bu sakıncaların giderilmeşini isteyebileceğini, tüm bunlar gerçekleştirilmeden, davalı tüzel kişillğin o günkü yöneticileri hakkında ağır ceza mahkemesine başvurmuş olmalarının iyi niyetin davacı tüzel kişinin bu günkü yönetimini oluşturan gerçek kişilerde olmadığını gösterdiğini, ayrıca, bir an için, sermaye artırımına davacının katılmak istediği düşünülse dahi, bunun, davacı tüzel kişinin gelirinin üye aidatlarından oluştuğu gözetildiğinde imkansız olduğunu, toplanan aidatların bakanlık ve üst kuruluş payı olarak önemli bir kısmının ayrılmak zorunda olduğunu, bunun yanı sıra üye aidatlarının bakanlık sınırlamasının üstünde olmasının da mümkün olmadığını, bu durumda davacının sermaye artırımına katılmasının mümkün olmadığını, davacının, davalı şirkette bulunan yedek akçelerinin sermayeye katılmadığını belirterek davalının kötü niyetini vurgulamaya çalıştığını, bu iddianın da matematiksel açıdan değerlendirildiğinde davacının yanıldığını ortaya çıkardığını, çünkü yedek akçelerin öz varlık hesabında dikkate alındığını, buna rağmen öz varlık hesabı kredi almaya yetmiyorsa, bu yetersizlik yedeklerin sermaye katılması ile de değişmeyeceğini, sadece sermayenin rakamsal olarak büyüyeceğini, buna rağmen yine de nakit sermaye artışına gerek duyulacağını, işbu davada davacının iyi niyetli olmadığını, sadece, sermaye artırımın iptalini / butlamını sağlamayı amaçladıklarını, ileri sürerek açıklanan bu ve re’sen gözetilecek nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili, davalı vekilinin istinaf sebeplerinin esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, davalı şirketin 14.11.2003 tarihli genel kurul toplantısında alınan 3 no’lu sermaye artırımına ilişkin kararın butlanla malul olduğunun tespiti istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bir örneği dosya kapsamında yer alan Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2006/364 E-2013/368 K sayılı dosyasının incelenmesinden, 07.11.2013 tarihli kararla davacı odanın başkanı olan sanık …’un aynı zamanda … A.Ş.’nin de hissedarı olduğu, 2003 yılında … A.Ş.’nin elde ettiği kar payını dağıtmayarak temellük kastı ile hareket edip …’nun … A.Ş.’deki çoğunluk hisselerini 14.11.2003 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında mevzuat hükümlerine aykırı hareket ederek şirket hisselerini mal edindiği, basit zimmet suçunu işlediği gerekçesiyle 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, diğer bir kısım sanıklar yönünden ise zamanaşımı nedeniyle davaların düşürülmesine, bir kısım sanıkların ise beraatlerine karar verildiği, davacı odanın yönetim kurulu üyelerinden sadece … suçtan zarar gören sıfatıyla ceza davasında yer almış, davacı odanın diğer 10 yönetim kurulu olduğu anlaşılmış olup mahkumiyetine karar verilen … hakkında da Yargıtay 5 CD’nin 12.11.2019 tarihli ve 2019/4616 E.-2019/10616 K. Sayılı kararıyla davanın zamanaşımına uğramış olması sebebiyle kamu davasının düşmesine karar verilmiştir.
Ayrıca, Mahkemenin 2012/643Esas-570 Karar sayılı dosyasının incelenmesinden, bir kısım … üyelerinin davacı olarak davalılar … Gıda A.Ş. Ve … aleyhine 14.11.2003 tarihli olağanüstü genel kurul kararında alınan sermaye arttırım kararının butlanı konusunda dava açıldığı, yapılan yargılama sırasında iddia ve savunmalar konusunda 3 kez bilirkişi raporu alındığı, bilirkişi raporlarından 1. Ve 3. Bilirkişi kurullarının raporlarının birbirini teyit etmesi nedeniyle 21.04.2010 tarih ve 2004/357 E- 2010/126 K. sayılı kararla davanın kabulü ile dava konusu genel kurulda alınan sermaye artış kararının mutlak butlanla batıl olduğunun tespitine karar verildiği, bu kararda … adına açılmış bir dava olmadığı oda üyelerinin odanın menfaatlerini koruyucu dava açabileceklerini kabul ettiği anlaşılmış, iş bu kararın taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11.HD’nin 11.09.2012 tarih ve 2010/9744 E. 2012/13041 K. sayılı kararla davacılar vekilinin karar tarihinden sonra davadan feragat etmesi nedeniyle feragat dolayısıyla karar verilmesi gerektiği söz edilerek söz konusu kararın bozulduğu, bozmaya müteakip 21.12.2012 tarih ve 2012/643 E. 570 K. sayılı kararla davadan feragat nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği, bu kararın da taraflara tebliğ edilerek kesinleştiği anlaşılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.04.2014 tarih, 2013/11-1048 E. 2014/430 K. sayılı ilamında açıklandığı üzere anonim şirket genel kurul kararlarının hükümsüzlük halleri; iptal, yokluk ve butlan olarak iki grupta incelenebilir. Genel kurul kararlarının iptali talebinde bulunabilmek için 6102 sayılı TTK’nın 445.ve 446.maddelerindeki sebep ve prosedürlerin varlığı dikkate alınırken anonim şirket genel kurul kararlarının butlan sebepleri ise Kanun’un 446.maddesinde örnekseme yöntemiyle sayılmıştır. Buna karşı, anonim şirket genel kurul kararlarının yokluğu müessesesi TTK’da düzenlenmemekle birlikte, Yokluk; bir hukuki işlemin doğabilmesi için öngörülen kurucu veya şekli nitelikte olan emredici hükümlere aykırılık halidir (Mehmet Bahtiyar, Ortaklıklar Hukuku, s.196). Bu aykırılık, işlemin unsurlarında eksikliğe yol açar ve işlemi “yokluk” ile sakat hale getirir. Yok sayılan işlem, şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluk, bunu ileri sürme konusunda hukuki menfaati bulunan herkes tarafından her zaman ileri sürülebilir ve tespit ettirilebilir, hâkim tarafından da re’sen dikkate alınır. Mahkemenin vereceği tespit hükmü, bu durumu açıklayıcı niteliktedir. Yokluk ve butlan hallerinin varlığı halinde bu hususun mahkemelerce re’sen göz önünde bulundurulacağı ve herkesin bu geçersizliği, 6102 S. TTK 445-446 maddelerinde düzenlenen koşullara tabi olmaksızın ileri sürebileceği Hukuk Genel Kurulu’nun 12.3.2008 gün ve 2008/11-246 E., 2008/239 K. sayılı ilamında da benimsenmiştir.
Yukarıda yapılan açıklama ışığında eldeki uyuşmazlık ta dava açma süresinin dolup dolmadığı hususu değerlendirildiğinde; Dava konusu genel kurul toplantısının yapıldığı 14.11.2003 tarihinden itibaren üç aylık hak düşürücü süre dolduktan sonra davacı Oda’nın… başkanlığında toplanan yeni yönetim kurulunun almış olduğu 05.07.2018 tarihli karar üzerine işbu dava 14.09.2018 tarihinde açılmış, TTK’nın 446/1. Maddesi gereği davacı oda adına toplantıya katılan oda temsilcileri … tarafından söz konusu genel kurulda alınan karara karşı TTK’nın 446/1-a maddesi gereği olumsuz oy kullanılmamış ve muhalefet şerhi sunulmamıştır. Bununla birlikte davacı …’nun 2016 yılında yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan kararla yönetim kurulu başkanının 3 yıl süre ile yine … seçilerek davacı odayı temsile yetkili olduğu gibi adı geçenin davalı şirketin yönetiminde de yetkili olduğu, davacı odanın yönetim kurulu değiştikten sonra bu davanın açılabildiği, nitekim davacı odanın … hariç kalan 10 kişilik yönetim kurulu başkan ve üyeleri hakkında da eldeki davanın açıldığı tarih itibarıyla ceza yargılamasının devam ettiği, Mahkemenin bir kısım … üyeleri tarafından aynı genel kurul kararının butlanının tespiti istemiyle yine davalı şirkete karşı açılan 2004/347 Esas-2010/126 Karar sayılı kararında da davacı üyelerin Eskişehir 7. Noterliği’nden gönderdikleri 24.06.2004 tarihli ve 18516 sayılı ihtarnameye rağmen davacı Oda’nın denetleme kurulunun davayı açmaması üzerine dava açmış oldukları gözetildiğinde, dava konusu genel kurul kararının üzerinden çok uzun süre geçtikten sonra açılan işbu davada davacının sessiz kaldığı, dolayısıyla işbu davanın dinlenemeyeceğinden söz edilemeyecektir.
Davalı şirketin davacı oda dahil toplam 8 ortağı bulunmakta olup toplantıya tüm ortakları asaleten katılmıştır.100.000.000.000 TL sermaye karşılığı 4000 adet payı bulunan davalı anonim şirkette davacı oda 60.0000.000,00 TL sermaye karşılığı 2400 adet hisse sahibidir. Toplantıda tüm hisseler asaleten temsil edilmiş ve … huzurunda toplantı yapılmıştır. Toplam 4000 adet paydan oluşan davalı şirkette, davacı oda 2400 adet, … 320 adet, … 260 adet, … 260 adet, … 240 adet, … 220 adet, … 120 adet ve … 180 adet pay sahibidir.
Davalı şirketin 14/11/2003 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantı tutanağının incelenmesinde; gündemin 3.maddesinde, sermaye artışının görüşüldüğü, şirketin 100.000,00 TL olan sermayesinin 400.000,00 TL artırılarak 500.000,00 TL’ye çıkartıldığı, nakit artırılan 400.000,00 TL’nin 1/4’ünün 25/12/2003 tarihine kadar ödeneceği, geri kalan 3/4’ünün ise 31/12/2004 tarihine kadar ödenmesi kabul edilmiştir. Bu karar 3 aylık hak düşürücü sürede 05.12.2003 tarihinde ticaret siciline tescil edilerek 18.12.2003 tarihli ve 3008 sayılı TTSG”de ilan edilmiştir. 27.06.2003 tarihli ve 5829 sayılı TTSG’ye göre 10.06.2003 tarihinde yapılan şirketin genel kurul toplantısında alınan karar ile yönetim kurulu asil üyeliklerine 1 yıl süre ile …, …, …, … ve …, seçilmiş olup şirketin temsili yönetim kurulu başkanı … ile yönetim kurulu üyesinin… müştereken imzası ile şirketin temsili kararlaştırılmıştır.
Davacı odanın 22.04.2003 tarihli yönetim kurulu kararına göre, odanın yönetim kurulu başkanı …, … başkan vekili … başkan vekili, …, …,… üye olmak üzere 11 üyeden oluşan yönetim kurulunun davalı şirkette başkan vekili … ve …’in temsil etmesi yönünde karar alınmıştır. Şu halde dava konusu genel kurulda sermaye artırım kararının alındığı tarihte, davacı odanın ve davalı şirketin yönetim kurulu başkanı … ve başkan vekili ise …’tir. Davacı odayı genel kurulda ise davacı odanın yönetim kurulu başkan vekili … ile yönetim kurulu üyesi … temsil etmiştir.
Davalı şirketin kuruluş sermayesi 10.000,00 TL olup 26.07.2001 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında şirketin sermayesi 10.000,00 TL’den 100.000.00 TL’sına çıkarılmış, davalı şirketin genel kurulunun 14.11.2003 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında almış olduğu kararla sermayesini 100.000.000,00 TL’den 500.000.000,00 TL’na artırmıştır. …, artırılan 400.000.000.000 TL sermayeye, yönetim kurulunun almış olduğu 02.12.2003 tarihli ve 23 sayılı kararla …’nun bankalardaki nakit varlığı tutarının ancak 20.000.000.000 TL olduğu gerekçesiyle bu miktarla katılmak ve 240.000.000.000 TL’lik … hakkını bu miktarla sınırlı olarak kullanmak yönünde karar almıştır. … tarafından kullanılmayan bakiye 220.000.000.000 TL lik kısım davalılardan … tarafından 03.12.2003 tarihli dilekçe ile kullanılmıştır. Bunun sonucunda, …’nun davalı şirket bünyesindeki pay oranı %60’dan %16’ya düşerken davalılardan …’un payı %8’den %52’ye çıkarak davalı şirketteki çoğunluk paylara sahip konuma gelmiştir. Oda yönetim kurulu, … hakkını kullanmama kararını 11 üye ile almış olup, karara imza atan yönetim kurulu üyelerinden…, … ve … aynı zamanda davalı şirketin de ortağıdır.
Dosyada yer alan Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi’nin davacı tarafın feragati ile sonuçlanan 2004/357 Esas sayılı dava dosyasında; 10 … üyesi (… tarafından davalı … Gıda..AŞ ve … hakkında 14.11.2003 tarihli şirket genel kurul kararının butlanı istemiyle açılan davada; alınan 27.12.2007 tarihli ilk raporda; …’nun rüçhan hakkını kullanmaması sonucunda hem …’nun hem de davalı şirketin yönetim kurulu başkanı olan davalı …’un geri kalan ve … tarafından taahhüt edilmeyen 220.000.000.000 TL sermayeyi taahhüt ederek …’nun davalı şirketteki payını %16’ya düşerken kendi payını %52’ye çıkardığı ve bu suretle de davalı şirket bünyesinde hakim ortak konumuna geldiği, 14.11.2003 tarihli toplantıda alınan kararın ahlaka ve adaba aykırı olması sebebiyle batıl olduğu belirtilmiş, Mahkemece alınan avukat, iktisatçı ve mali müşavir bilirkişiden oluşan 03.03.2009 tarihli 2. Bilirkişi heyet raporunda; Oda yönetim kurulu, rüçhan hakkını kullanmama kararını 11 üye ile verdiği, karara imza atan yönetim kurulu üyelerinden…, … ve … aynı zamanda davalı şirketin ortağı olduğu, şirket ortağı olan üye sayısı 3 olup karar nisabı 6 olduğuna göre, şirket ortakları kendileri ile ilgili kararlara katılmasalar bile kalan 8 oyun yine karar nisabı için yeterli hale geldiği, yönetim kurulu karar sayısından fazla kişinin ortak olmaması ve ilgili yönetim kurulu kararına sonradan “baskı altında imza attıkları” veya “zorlama ile imzaladıkları” gibi itiraz ve şikayetlerinde olmaması nedeniyle oda kararının hakkın kötüye kullanılmaması olarak değerlendirilmesi uygun düştüğünü, 2003 yılı mali tablolarına göre odanın kaynaklarının kefalet, ipotek ve teminatta olduğu, serbest kalan parasının 7.000,00 TL civarında olduğu, odanın diğer paralarının, şirketin kefaleti için blokaj hesaplarında bulunduğunu, odanın yönetim kurulu kararının kendi ekonomik durumuna uygun olduğunu, rüçhan hakkını kullanabilecek tüm ortaklara elden tebliğ yapıldığı, ortakların kendileri ile ilgili ve odaya ait rüçhan hakkını kullanma durumlarını bildirdikleri, ancak şirketin ele geçirilmesini engellemek amacıyla getirilen TTK’nın 394. Maddesi gereği ilan şartına uyulmadığı, şirketin sermaye ihtiyacı olduğu, sermaye artış prosedürüne uygun olarak genel kurul ve sonrası işlemlerinin yapıldığı, objektif iyi niyet kuralları çerçevesinde hakkın kötüye kullanılması durumunun olmadığı, ancak TTK’nın 394. Maddesi gereği ilan şartının yerine getirilmediği ve bu haliyle şeklen eksik kaldığı belirtilmiş, mahkemece öğretim üyesi iki bilirkişi ve mali müşavir bilirkişiden oluşan bilirkişi heyetinden alınan 09.03.2010 tarihli 3. bilirkişi raporuna göre; dava konusu genel kurulun TTK’nın 370. Maddesine göre ilansız yapıldığı, TTK hükümlerine ve genel prosedüre uygun sermaye artışına ilişkin karar alındığı, ortaklığın aktifinde dağıtılmayan kar payının varlığına rağmen sermaye iç kaynaklardan artırılıp pay sahiplerine bedelsiz pay vermeden, dış kaynaklardan sermaye artırımına gidilmesi halinde pay sahiplerinin menfaatlerinin büyük ölçüde ihlal edileceğini, bu durumda pay sahibi haklarını korumak için sadece pay alma hakkını kullanmak zorunda bırakıldığı, oysa ortaklığın iç kaynaklarından artırıma gittikten sonra veya aynı anda hem iç hem de dış kaynaklardan sermaye artırımına gitmesinin hem kendisinin ulaşmak istediği amaca hizmet edecek hem de azınlık paylarının büyük oranda hak kaybına uğramalarına engel olacağını, bu şekilde alınan bir kararın hakların en az zarar verecek şekilde kullanılması ilkesine ve gerekse dürüstlük kuralına uygun olacağını, bu toplantıda bu kadar yüksek oranda sermaye artışına neden ihtiyaç duyulduğuna dair yönetim kurulu tarafından herhangi bir açıklamada bulunulmadığı, gereken sermaye artışının 655.551,32 TL olduğu, şirketin 10.06.2003 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısından 5 ay sonra sermaye artırımı için 14.11.2003 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında genel kurul toplantı tutanağında sermayenin neden 5 katına çıkarılmasına neden olacak aciliyet taşıyıp taşımadığına ilişkin olarak genel kurul toplantı tutanağında bir bilgiye ulaşılamadığı, sermaye artırımının bir an için aciliyeti kabul edilse bile, dış kaynaklardan sermaye artırımına karar verilmeden önce dağıtılmayan kar paylarının sermayeye eklenerek mevcut pay sahiplerinin çıkarlarının bir ölçüde de olsa korunmasının davalı şirketin genel kurulunda tartışılmadığı, 10.06.2003 tarihli davalı şirketin olağan genel kurul toplantısında alınan kar payı dağıtmama kararının objektif iyiniyet kurallarına uygun davranıldığına dair dosya kapsamından bilgi edinilemediği, sermaye artışından sonra sermaye taahhütlerinin yerine getirilmesinde odanın 02.12.2003 tarihli ve 23 sayılı kararı ile rüçhan hakkının 20.000,000 TL lik kısmını kullanmaya karar verdiği, kalan kısmını kullanmadığı, odanın mali durumunun hakkın kullanılmasına uygun olmadığı, kaynaklarının kefalet, ipotek ve teminatta olduğunun gözüktüğü, rüçhan hakkına ilişkin TTK’nın 394. Maddesi gereği yapılması gereken ilanın yapılmamış olmasının Yargıtay tarafından butlan nedeni olarak kabul edildiği, rüçhan hakkının kullanılmasının esas sermaye artırımı içinde bir bölüm olup bunu ihlal eden şirketin işlem ve kararlarının TTK’nın 392/2 madde hükmü gereğine batıl birer işlem ve karar niteliğine dönüşeceği, bu sebeple genel hükümlere göre dava yoluyla bu hakkın kullanabileceği, sermayenin dış kaynaklardan artırılması halinde …’nun rüçhan hakkını kullanmaya yetecek mali güce sahip olmadığı bilinmesine rağmen, kullanılmayacak rüçhan haklarının akıbeti konusunda davalı şirketin genel kurulunda bir değerlendirme yapılmadığı, davalı şirketin ana sözleşmesinde kullanılmayan rüçhan haklarına ilişkin bir düzenleme bulunmadığı gibi bu konunun genel kurulda görüşülmediği yönetim kurulunun da bu konuda yetkilendirilmediği, yönetim kurulunun da bu konuda bir kararının bulunmadığı, böyle bir durum ortaya çıktığında TK’nın 394. Maddesi kıyasen uygulanmak suretiyle kullanılmayan rüçhan haklarının satışı yapılması gerekirken, payların hem … AŞ hem de … yönetim kurulu başkanı olan … tarafından satın alındığı, rüçhan hakkını kullanabilecek tüm ortaklara elden tebliğ yapıldığı, ortakların kendileri ile ilgili ve odaya ait rüçhan hakkını kullanma durumlarını yazılı şekilde bildirdikleri, TTK’da şirketin ele geçirilmesini engellemek için getirilen rüçhan haklarına ilişkin işlemlerin TTK’nın 394. Maddesi uyarınca ilanın yapıldığına dair gazete ilanına rastlanmadığı, şekil anlamda eksik kaldığı, dava konusu olay açısından hem … AŞ hem de …’da yönetim kurulunda üye sıfatını taşıyan kişilerin bu görevlerini objektif özen borcu çerçevesinde yürütmekle yükümlü olduklarını, çift temsilin anonim ortaklık yönetim kurulu üyeleri bakımından mümkün olmadığının TTK’nın 334. Maddesi ile hükme bağlandığını, böyle bir durumda her iki anonim şirketlerin çıkarlarının çatışması, bu çatışmada kişilerin yönetim kurulu üyesi oldukları anonim ortaklardan birinin çıkarlarını diğerine tercih etme olasılığının her zaman mümkün olduğunu, çifte temsil yasağının temsil edenin önceden izin vermesi halinde ortadan kalktığı, ancak yapılan hukuki işlemin her iki tarafında aynı kişinin yer almasına izin verilmesi sözleşmeler için geçerli olan hata, hile dürüstlük sorunlarını ortadan kaldırmadığı sonuç olarak davalı şirketin mali verilerine göre sermaye artışına ihtiyaç duyduğu, sermaye artışı işlemlerinde TTK’nın 394. Maddesindeki ilan şartının yerine getirilmediği, şekil yönünden diğer şartların yasaya uygun olduğu, sermaye artış işleminin özen borcu ve dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı, belirlenmiştir.
Davacı, davalı şirketin %60 hissesine sahip olan davacı odanın, sermaye artırım kararı ile davalı şirketteki hisselerinin %16 oranına düşürülmesi, dava dışı yönetim kurulu üyesi …’un ise davalı şirketteki hisselerini %52 oranına yükselterek şirketin hakim ortağı haline geldiğini, müvekkilinin rüçhan hakkını karşılayamayacak kadar nakit varlığının bulunmadığını, müvekkilinin odanın o zamanki başkanı olan … ve diğer yöneticileri tarafından bu durum bilinmesine rağmen salt kendi payını yükseltmek ve davalı şirkette hakim konuma gelmek için bu şekilde ahlaka aykırı bir karar aldığının sabit olduğunu, bu hukuki işlemle takip edilen amacın ahlaka aykırı olup amacın odanın hisselerini devralmak ve davalı şirkette hakim ortak olmak olduğunu, ileri sürmüş, davalı ise söz konusu kararın alındığı tarihte davacının yönetim kurulu üyesi olduğunu, sermaye artırım kararının zorunluluktan doğduğunu, davacının buna katılmasına yasal ve mali olanaklarının el vermediğini, sermaye artırımına mali olanaklar nedeniyle katılmayan afaki iyi niyet kurallarına dayalı olarak iptal davası açma hakkı bulunmamasına rağmen ona butlan davası açma hakkı vermenin ticari hayatta güven duygusu nedeniyle uygulama aşamasında davada yer alan ve almayan kişilerin yararları gözönüne alınarak sınırlı şekilde uygulanması gereken bir konu olarak değerlendirilmesi gerektiğini, davacının bir hakkı varsa bu dava yoluyla değil o günkü yönetim kuruluna karşı açacağa tazminat davası ile sağlaması gerektiğini, davacı müvekkili şirkete vermiş olduğu yazılı beyanı ile rüçhan hakkının bir kısmını kullanacağını bir kısmını kullanmayacağını bildirdiğini, bu durumda davacının rüçhan hakkını kullanmamasının davacı odanın yönetim kurulunun bilgisi ve kararı ile olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Uyuşmazlık, dava konusu davalı anonim şirketin 14.11.2003 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan sermaye artırım kararının batıl olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta, Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/643 Esas sayılı dava dosyasında davacının bir kısım … üyeleri, davalıların ise … ve …AŞ olduğu yine eldeki dava konusu 14.11.2003 tarihli olağanüstü genel kurulda alınan sermaye artırımına ilişkin kararın iptali istemiyle açılan davada alınan ve birbirini teyid eden 1. Ve 3. Bilirkişi raporları işbu davada ilk derece mahkemesince güçlük delil olarak kabulü yerindedir. İlk derece mahkemesince hükme esas alınan bu raporlarda belirlendiği üzere, davacı …, artırılan 400.000.000.000 TL sermayeye, yönetim kurulunun almış olduğu 02.12.2003 tarihli ve 23 sayılı kararla …’nun bankalardaki nakit varlığı tutarının ancak 20.000.000.000 TL olduğu gerekçesiyle bu miktarla katılmak ve 240.000.000.000 TL’lik rüçhan hakkını bu miktarla sınırlı olarak kullanmak yönünde karar aldığı, davacı … tarafından kullanılmayan bakiye 220.000.000.000 TL lik kısım ise o tarihte hem davacı Oda’nın hem de davalı anonim şirketin yönetim kurulu başkanı olan … tarafından 03.12.2003 tarihli dilekçe ile kullanıldığı, bu sayede adı geçen ortağın pay davalı şirketteki pay oranını artırarak hakim ortak konumuna gelirken, bu karardan önce hakim ortak konumunda olan davacı Oda’nın pay oranını düşürdüğü, gerek davalı anonim şirketin gerekse Oda’nın yönetim kurulunun aynı kişilerden oluşması sebebiyle davacı Oda’nın rüçhan hakkını karşılayabilecek nakit varlığının bulunmadığının bilindiği, buna rağmen davacı Oda’nın davalı anonim şirketin hakim ortağı olma gücünden faydalanılarak dava konusu genel kurulda alınan kararla sermaye artışına gidildiği, bu şekilde …’un davacı anonim şirketteki %8 olan pay oranını %52 seviyesine çıkarırken, davalı şirkette %60 pay sahibi olan hakim ortak konumundaki davacı Oda’nın payının %16’ya düşürülmek suretiyle davacı Oda’nın zarara uğratıldığı ve davacı Oda ile davalı anonim şirketin o tarihte yönetim kurulu başkanı olan …’a menfaat sağlandığı, davalı şirkette hakim ortak konumunda olan davacı Oda’nın bu şekilde payının ciddi oranda düşürülmesine yol açan söz konusu genel kurul kararının ahlaka ve adaba aykırı bulunarak ilk derece mahkemesince yazılı şekilde batıl olduğunun tespitine karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik görülmemiş, davalı vekilinin istinaf sebeplerinin reddi gerekmiştir.
Sonuç olarak yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin, istinaf başvuru kanun dilekçesinde yer verdiği itirazların yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İstinafa başvuran davalı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun ilgili Tarifesi hükümleri gereği istinafa başvurusunda haksız çıkan davalı taraftan alınması gereken 80,70 TL istinaf maktu karar harcından başlangıçta alınan 54,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 26,3 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan giderlerin kendisi üzerinde bırakılmasına, varsa kullanılmayan gider avansının istek halinde kendisine iadesine,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.27/10/2022

Başkan – … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi – …
… … … …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.