Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/52 E. 2022/153 K. 16.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi …
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

….

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/09/2019
NUMARASI : …
DAVA : Alacak (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 03/06/2015

KARAR TARİHİ : 16/02/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 16/02/2022

Taraflar arasındaki alacak istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalıların davacıdan veresiye petrol aldıklarını, aldıkları petrol karşılığında davacı şirkete dava dışı … Ltd. Şti.’ nin iki adet her biri 33.000,00 TL miktarında toplam 66.000,00 TL tutarında bonoları keşide ettiğini, bonoların vadelerinde ödenmemesi üzerine Ankara 23. İcra Müdürlüğü’nün 2011/11250 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, takibin kesinleştiğini şirketin yöneticileri olan davalıların şirket borcunu ödemediklerini, borçlu şirketin Ankara’daki adresine haciz için gidildiğinde, yöneticilerin şirketi İstanbul’a kaçırdıklarının öğrendiklerini, İstanbul 32. İcra Müdürlüğü talimat icrası sıfatı ile borçlu şirketin adresine gidildiğini, adresin devamlı kapalı olduğunun öğrenildiğini, çilingir ile adresteki kapının açıldığını, bir masa ve birkaç sandalyeden başka hacze yeter menkul bulunamadığını, borçlu şirketin banka hesaplarının arandığını ancak bulunmadığını, borçlu şirketin araçlarının sorulduğunu, Ankara İl Trafik Müdürlüğünün bildirdiği araçların davalı …. A.Ş.ne ve 4.cü şahıslara ait olduğu saptanarak kayden yapılan hacizlerin fekkedildiğini, borçlu şirket adına kayıtlı 2009 model kamyonet bulunduğunu, ancak kamyonetin üzerinde, borçlu şirkette çalışan tazminatları ödenmeyen işçinin yüklü bir haczi ile karşılaşıldığını, borçlu şirketin adına kaydı plakası olan, kendilerinde bulunmayan fiilen de mevcut bulunmayan, gayri faal, 20 – 25 yaşlarındaki plakalarda hacizlerin olduğunun tespit edildiğini, borçlu şirketin ve bu şirketi yöneten davalıların hile dolu, ticari ahlak ve doğrulukla hiç bağdaşmayan fiil ve davranışlarından başka, haczi kabil malı bulunamadığını, borçlu şirket yöneticileri olan davalılar hakkında, Ankara 4. İcra Ceza Mahkemesinde 2012/204 E. numaralı dosya ile borçlu şirketin mal varlıklarını alacaklılardan kaçırdıkları iddiası ile İ.İ.Kanunun 331. Maddesi hükmüne göre müşteki sıfatı ile şikayette bulunduklarını, 30.12.2013 tarihli bilirkişi raporunda davalı yöneticilerin şirketin aktifindeki parayı alacaklılarına ödemediğinin tespit edildiğini, aynı raporda borçlu şirketin …. A.Ş.’den 29.12.2011 tarihi itibari ile 1.058.266,78 TL alacaklı olduğunun tespit edildiği, bu alacağın 29.12.2011 tarih 279 yevmiye maddesinde yapılan kayıt ile “uzun vadeli senetli borçlar hesabına” aktarıldığının belirtildiğini, aynı raporda şirketin 2011 yılında, 2010 yılında kalan alacaklarını tahsil ederek, satıcılar hesabına olan borcunu ödemek yerine banka kredisi 55.746,34 TL ile davalı yöneticilere borç olan 1.002.777,46 TL tutarındaki borçlarını kapattıklarının tespit edildiğini, yeminli mali müşavir tarafından hazırlanan 08.12.2014 tarihli raporda ise; şirketin ticari defterlerin kapanış maddesine göre noter tasdiklerinin olmadığını, kayıtlarının düzenli olmadığının tespit edildiğini, borçlu şirketin …. A.Ş.’inden 1.058.266,78 TL alacaklı olduğunu, bu alacağın gerçekliğinin bilinemediğini, kayıtların fiktif olarak yani kaydi ödemeler şeklinde yapılarak 29.12.2011 tarihi itibariyle 279 yevmiye maddesinde yapılan kayıt 320 satıcılar hesabından 421 Uzun Vadeli borç senetleri hesabına aktarıldığının, borçlu bilançosunu mahkemeye sunmaktan kaçındığını, Kurumlar Vergisi Beyannamesi dikkate alınarak yaptığı incelemede; 2011 yılında şirketin mevcutlarının ve alacaklarının toplamının 3.706.350,89 TL olduğunu, bu tutardan 1.300.632,38 TL olan şirket borcu düşüldükten sonra 2.405.718,51 TL mevcut ve alacaklarının bulunduğunu, halbuki şirketin borçlu olması sebebiyle ve borçlarını bir an önce ödenmesi ve ortakların şirketi bu durumdan kurtarmak için sermaye artırımında bulunması gerekirken, ortaklar borçlarını ödemek yerine kayıtlardaki yazılı alacakları öncelikle kendilerine ödemek suretiyle basiretli bir tacir gibi davranmadıklarının tespit edildiğini, davalı … A.Ş. ile bu şirketten alacaklı olan …. Ltd. şti. arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğunu, davalı şahısların her iki şirketin yöneticileri ve kendi aile şirketleri olduğunu, davalılar her iki aile şirketinden borçlu olan …. Ltd. Şti.nin öz varlığını, yani 2011 yılında aktifindeki mevcudunu ve alacaklarını; şirketin borçlarını ödemeden, öncelikle 1.002.777,46 TL’sını şahsen şirketten tahsil ederek, yönetici oldukları borçlu şirketin 1.058.266,78 TL’sını da sahibi ve yöneticileri bulundukları …. A.Ş.’ne kaçırıp “uzun vadeli borç” şeklinde uydurup, usulsüz muhasebe kaydı yaparak TTK ve VUK emrettiği muhasebe düzenine aykırı davranarak kendilerine haksız menfaat sağlayıp, alacaklılara zarar verdiğini, davalı şirket ortaklarını şirketin parasını çaldıklarını, borçlu şirket …. Ltd. Şti. ortakları, şirketin sermayesini 12.03.2010 tarihinde 1.750.000 TL’den 2.500.000 TL’ye yükselteceklerini, 750.000,00 TL artırılan sermayeyi de 31.12.2012 tarihine kadar tamamını ödeyeceklerini vaat ve taahhüt ettiklerini, bu taahhüde göre davalıların 2011 yılında şirketin aktifinden para çekme haklarının da bulunmadığını iddia ederek Ankara 23. İcra Müdürlüğü’nün 2011/11250 Sayılı takip dosyasında tahsilde tekerrür olmaması kaydıyla, kasıtlı biçimde alacaklı şirkete zarar veren davalılardan 66.781,15 TL tazminat ve alacağın 04.11.2011 tarihinden itibaren en yüksek ticari avans faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı tarafından Ankara 23. İcra Müdürlüğünün 2011/11250 Esas sayılı dosyasında, müvekkillerinin 2011 yılında yöneticiliklerini yapmış olduğu …. Ltd. Şti.’ne karşı 2 adet bono nedeniyle icra takibi yaptığını, bu takibe itiraz edilmeyerek kesinleştiğini, söz konusu icra dosyası incelendiğinde görüleceği üzere …. Ltd. Şti. adına kayıtlı çok sayıda araca haciz konulduğunu, davacı tarafın alacağına karşılayacak kaydi mal varlığına sahip olan şirket adına Ankara 4. İcra Ceza Mahkemesinin 2012/204 E sayılı dosyası ile şikayet yoluna gidildiğini, ancak ilgili mahkemenin müvekkilleri hakkında ayrı ayrı beraat kararı verdiğini, şirketin para kaçırmadığını, kaydi mal varlığının olduğunu, şirketin borcunu ödeyebilecek durumda olduğunun kanıtlandığını, davacının delil olarak sunduğu bilirkişi raporlarında görüleceği üzere ….Ltd. Şti.’nin para kaçırmadığını, hesaplar arası girdi çıktıları tamamen ticari amaçlı işler olduğunu, …. Ltd. Şti. ile davalı şirket arasında para alışverişinin ticari iş amacıyla kullanıldığının açık olduğunu, Ankara 4. İcra Ceza Mahkemesi’nin 2012/204 E. Sayılı dosyasının gerekçeli kararı incelendiğinde görüleceği üzere …. Ltd. Şti.’nin ….A.Ş:’den alacaklı olduğu, bu alacağın uzun süreli borç kaydedildiğinin açık olduğunu, davacının bu davayı açmaktaki amacının davalı şirketin borcunu …. Ltd. Şti.ne değil kendisine ödenmesi için olduğunu, ancak bu borç ilişkisinin uzun süreli olduğunu, kaldı ki 22 adet aracın kaydi haczi mevcut olup davacı tarafça araçların satışının istenmesi halinde borcun fazlası ile karşılanabilecek durumda olduğunu, davacı tarafın …. Ltd. Şti.’den alacaklı olmasına karşın davayı müvekkili şirket olan …. A.Ş.’ye karşı açtığını, burada hukuki yarar bulunmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; anonim şirketin borçlarından şirket tüzel kişiliğinin sorumlu olduğu, şirket ortakları şirket borçlarından sorumlu olmadıkları gibi bu kişilerin başka bir şirketle ortak olması ve bu şirketlerin birbirine borcu olması tek başına ortakların sorumluluğuna delalet etmeyeceği, borçlu olmayan şirketten diğer şirketin borcunun karşılığı talep edilemeyeceği gibi TTK.553 maddesi kapsamında yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna gidilebilmesinin de belli koşulları olduğunu, TTK.553 maddesi uyarınca kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları kanundan ve esas sözleşmeden kaynaklanan yükümlüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde hem şirkete, hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zararlardan sorumlu oldukları, bu sorumluluğun doğabilmesi için kanunda açıkça belirtildiği üzere kusurlarıyla kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ihlal etmeleri gerektiği, TTK’nın 555. maddesine göre şirketin zararının ne şekilde tanzim edileceğini düzenlendiği, buna göre ” şirketin uğradığı zararın tanzimini şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilirler…” (Y.11.HD.2016/3735 E.-2017/5626 K.) TTK. 556. maddesinde şirketin iflası halinde zararın tazminini şirket alacaklılarına da isteyebileceği belirtilmekle birlikte talep yine tazminatın şirkete ödenmesini isteme şeklinde olacağı, davacı vekili diğer şirketle şirket ortak ve yöneticilerine karşı açtığı davada zararın tarafına ödenmesini talep ettiği, öncelikle dava dışı … Ltd. Şti. şirketi iflas etmediği gibi söz konusu zararın bizzat davacıya ödenmesini talep etmesi dikkate alındığında, davacının iddialarını dayandırdığı vakıaların ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece alınan bilirkişi raporlarında borçlu şirketin kurucuları ve yöneticileri olan davalı gerçek kişilerin hukuka, ticari örf ve kurallara aykırı fiillerinin ortaya çıktığını, yine aynı raporlar ile davalıların müvekkilinin alacağını tahsil etmesinin önüne geçtiklerinin anlaşıldığını, işbu davanın konusunun şirketin aktifindeki parayı alacaklılara kasten ödemeyen şirket kurucularının- yöneticilerinin yasalara aykırı fiillerinden kaynaklanan TTK’nın 553/1 maddesi gereğince sorumluluk davası, BK’nın 49. ve Medeni Kanunun 50/3.maddesi gereğince tazminat davası ve İİK’nın 89.maddesinin ihlalinden doğan tazminat davası olduğunu, iddialarını somut olarak ileri sürdüklerini, davalı gerçek kişilerin müvekkilinin zarara uğramasında kusurlu olduklarını, zarar miktarının belli olduğunu, davalıların eylemleriyle zarar arasında illiyet bağının bulunduğunu, mahkemece TTK’nın 553/1.maddesinin yanlış değerlendirildiğini, söz konusu maddede borçlu şirketin iflas etmesi şartının bulunmadığını, müvekkilinin alacağının tahsil edilememe nedeninin davalı yöneticilerin haksız fiillerinden kaynaklandığını, taleplerinin, borçlu şirketin zararının tazminine ilişkin olmadığını, mahkemece davanın yanlış değerlendirildiğini, bu davanın paydaş sıfatıyla da açılmadığını, davalı gerçek kişilerin, borçlu şirketin yöneticisi oldukları süre boyunca müvekkilinin zaten borçlu şirketten alacağını tahsil edemediğini, bu nedenle işbu davada tazminatın borçlu şirkete ödenmesini talep etmelerinin mümkün olmadığını, somut olayda TTK’nın 555.maddesinin uygulama olanağının bulunmadığını, haksız fiilin failleri olan davalı gerçek kişilerin zarardan sorumlu olduklarını, bilirkişi raporunda hukuki değerlendirme yapılmasının hukuka aykırı olduğunu, yine bilirkişi raporlarının eksik incelemeye dayalı olduğunu bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; davacı şirketin alacaklı, davalı gerçek kişilerin ortağı olduğu …. Ltd. Şti. ‘den alacağının tahsili için başlatılan Ankara 23. İcra Müdürlüğü 2011/11250 Esas sayılı dosyasındaki ilamsız icra takibinin neticesiz kalması sebebiyle şirket ortakları ve yöneticileri olan davalı gerçek kişiler ile borçlu şirket mallarının davalı gerçek kişilerin ortağı olduğu diğer davalı …. Ltd. Şti. ‘ne aktarmaları nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Ankara 23. İcra Müdürlüğünün 2021/11250 Esas sayılı takip dosyası, ticaret sicil kayıtları, Ankara 4. İcra Ceza Mahkemesinin 2012/204 Esas sayılı dosyası, 29/04/2019 tarihli bilirkişi raporu, 16/05/2018 tarihli bilirkişi raporu, 09/02/2017 tarihli bilirkişi raporu vs.deliller dosya arasında mevcuttur.
Dosyada mevcut ticaret sicil kayıtlarının incelenmesinde, dava dışı … …. … Ltd. Şti’nin 23/10/2016 tarihinde tescil edildiği, ortaklarının davalılar …, … ve … olduğu; davalı … … A.Ş.’nin 21/11/1995 tarihinde tescil edildiği, ortaklarının davalılar …, … ve … olduğu görülmüştür.
Ankara 13. İcra Müdürlüğünün 2011/11250 Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, dosyamız davacısı tarafından dava dışı … …. … Ltd. Şti aleyhine 11/09/2011 vadeli 33.000,00 TL, 14/09/2011 vadeli 33.000,00 TL bedelli iki adet bonoya istinaden toplam 66.781,15 TL üzerinden icra takibi başlatıldığı, icra müdürlüğü tarafından davacı şirketin dava dışı … …. … Ltd. Şti’nden 04/10/2011 tarihi itibariyle 66.781,15 TL alacaklı olduğuna dair geçici aciz vesikası düzenlendiği görülmüştür.
Davacı yan, davalı gerçek kişilerin ortağı ve yöneticisi oldukları dava dışı … Ltd. Şti’nden kambiyo senedine dayalı alacağının tahsili amacıyla Ankara 23. İcra Müdürlüğünün 2011/11250 Esas sayılı dosyasında yapılan takibin kesinleşmesine rağmen, davalı gerçek kişilerin borçlu şirketi kötü yönetmesi ve kötüniyetli davranmaları, borçlu şirketin mal varlığını yine ortağı ve yöneticisi oldukları davalı … …. … A.Ş’ye aktarmaları nedeniyle, haczi kabil mal bulunmamasından dolayı alacağını tahsil edemediğini, bu suretle zarara uğradığını iddia ederek icra takibine konu iki adet bononun toplam bedeli ile işlemiş faiz miktarından oluşan 66.781,15 TL’nin davalılardan alınarak davacı şirkete ödenmesi istemiyle işbu davayı açmıştır.
Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 17/11/2016 tarih 2016/7730 esas 2016/8878 karar sayılı içtihatında; “…zarar gören şirket alacaklılarının da yöneticiler ve denetçiler aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır.Şirket alacaklılarının dava açma hakkı da doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik içerir. Yönetim ve denetim kurulu üyelerinin ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira, bu tür tasarruflar şirket alacaklılarını etkiler. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, şirket alacaklılarının dolaylı zararı olarak sonuç doğurur. Ancak, şirket alacaklısı TTK’nın 309 ve 340 ncı maddeleri uyarınca dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada hükmedilecek tazminatı kendisi adına değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir. İkinci durum ise, doğrudan zarar halidir. Bu ihtimalde yöneticilerin veya denetçilerin eylemleri sonucunda şirket alacaklılarının ortaklığın zararından müstakil olarak gördükleri zararlar söz konusudur. Anılan zarar türünde ortaklığın zarar görüp görmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Bu dava türünde ise alacaklılar, talep ettiği tazminatın kendisi adına hükmedilmesini isterler.
Uyuşmazlık konusu olayda ….AŞ’den alacaklı olduğunu iddia eden davacının dava dilekçesinde yaptığı açıklamalar değerlendirildiğinde, ileri sürülen maddi olgular tamamen yönetici konumunda olan davalıların dava dışı anonim şirketinin zararına neden olan eylemlerdir. Başka bir anlatımla, açıklanan zararlar, dava dışı anonim şirketin doğrudan, davacının ise, dolaylı zararı kapsamındadır.
Bu durum karşısında, davacının açtığı davanın mülga 6762 sayılı TTK’nın 309 ve 340. maddeleri kapsamında açılan bir dava olduğu, böyle bir davada hükmedilecek tazminatın ancak dava dışı şirket lehine hüküm altına alınması istemli olarak açabileceği, davacının kendi adına tazminatın hüküm altına alınmasını istediği, bu şekilde dava açılamayacağı dikkate alınıp, bu gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…” denilmiştir.
6102 sayılı TTK’nın 553.maddesi gereğince kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticiler ve tasfiye memurlarının, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olacakları, kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden organlar veya kişiler, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmayacaklar, hiç kimsenin kontrolü dışında kalan, kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamayacaklar; bu sorumlu olmama durumunun gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamayacaktır.
6102 sayılı TTK’nın 555/(1).maddesinde; şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibinin isteyebileceği, pay sahiplerinin tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilecekleri düzenlenmiştir.
Bilindiği üzere şirket yöneticilerinin ortaklığa ait mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları öncelikle ortaklar ve alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açacaktır. Bir başka deyişle ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, alacaklıların dolaylı zararı olarak sonuç doğurur. Somut olayda davacı şirketin iddia ettiği eylemlerden ötürü öncelikle dava dışı … …. … Ltd. Şti.’nin doğrudan zarara uğraması ve bunun sonucu olarak da şirket alacaklısı olan davacı şirketin de dolaylı olarak zarara uğraması anlamına gelmekte olup, alacaklının dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada hükmedilecek tazminatın kendisi adına değil, dava dışı borçlu şirkete verilmesi yönünde talepte bulunabilir. Davacı vekilince gerek dava dilekçesinde gerek yargılama sırasında sunduğu diğer beyanlarında bu yönde bir talepte bulunulmadığı gibi istinaf dilekçesinde dahi işbu davada hükmedilecek tazminatın dava dışı şirkete değil davacı şirkete verilmesi gerektiği ileri sürülmüş olmakla davanın reddi gerekmektedir. Bu nedenle ilk derece mahkemesince davanın reddine yönelik verilen kararda bir isabetsizlik bulunmamaktadır (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 25/09/2017 tarih 2016/2343 Esas 2017/4664 Karar sayılı; 12/03/2018 tarih 2016/8840 Esas 2018/1897 Karar sayılı; 09/07/2018 tarih 2016/13783 Esas 2018/5014 Karar sayılı emsal ilamları).
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 80,70 TL harçtan peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3- Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda uyuşmazlık konusu miktar dikkate alındığında HMK’nın 362. maddesi gereğince kesin olmak üzere, tarafların yokluğunda oy birliği ile karar verildi. 16/02/2022

….
Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.