Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/411 E. 2022/458 K. 11.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2020/411 Esas 2022/458 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/411
KARAR NO : 2022/458

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/12/2019
NUMARASI : 2016/443 Esas 2019/1334 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan), Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 11/05/2016
KARAR TARİHİ : 11/04/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :11/04/2022

Taraflar arasındaki alacak istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı davalı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin de ortağı olduğu davalı şirketin olağan genel kurul toplantısının 31.03.2016 tarihinde yapıldığını ve toplantı tutanağında sermayenin 4.250.000,00 TL arttırılarak 10.000.000,00 TL’ye çıkarılmasına, arttırılan sermayenin 2.000.000,00 TL’sinin nakit olarak ödenmesine, 2.250.000,00 TL’sinin ise geçmiş yıl kârlarından karşılanmasına ve 2015 yılı kârının dağıtılmamasına karar verildiğini, ayrıca genel kurulda yönetim ve denetim kurulunun ibrasına, şirket ortaklarından …’a 2.000,00 TL, …’a 4.000,00 TL ve …’e 2.000,00 TL ödenmesine karar verilmiş olup bu karara gerekçe olarak söz konusu ortakların şirkette aktif olarak çalıştıkları ve yönetim kurulu üyelikleri sona erdiği için huzur hakkı alamayacaklarından ücret ödenmesi gerektiğinin gösterildiğini, işbu genel kurulda yönetim ve denetim kurulunun ibrasının yasaya ve hukuka aykırı olduğunu, davalı şirketin büyümesi ve kârlılığın artması üzerine davalı şirket yönetim kurulu başkanı ile müvekkil arasında anlaşmazlıklar yaşanmaya başladığını ve müvekkilin davalı şirketteki işine son verildiğini, müvekkilinin davalı şirkette aktif olarak çalıştığı dönemlerde aylık maaş dışında kâr payı ve sair adla hiçbir gelir almadığını ve şirketten uzaklaştırıldıktan sonra da kendisine herhangi bir adla ödeme yapılmadığını, bunun üzerine müvekkili tarafından davalı şirketin faaliyetleri, gelir-giderleri ve kârlılığı hakkında bilgi edinme konusunda girişimlere başlandığını ancak ne şirket faaliyetleri ne de şirketin bilançosu hakkında hiçbir bilgiye ulaşılamadığını, tüm bu gelişmelerin ardından davalı şirketin önce 28.12.2010 tarihli genel kurul toplantısında 1.150.000,00 TL olan sermayesinin %200 arttırılarak 3.450.000,00 TL’ye çıkarıldığını ve arttırılan sermayenin yarısının dağıtılmayan geçmiş yıl karlarından karşılanmasına karar verildiğini, hâlbuki davalı şirketin sadece bir yıl önce 28.04.2010 tarihinde sermaye azaltımına gittiğini ve 1.725.000,00 TL olan sermayesini 1/3 oranında 575.000,00 TL azaltarak 1.150.000,00 TL’ye indirdiğini, bu eylemin sırf müvekkil ve diğer küçük ortakların şirketteki payını eksilterek kâr payı dağıtmamak için yapıldığını, davalı şirketin bununla da yetinmeyip 2010-2011 yılları genel kurul toplantısının 30.10.2012 tarihinde yapılmasına karar vererek gündemin 5. maddesine “.. .2010 ve 2011 yıllar kar dağıtımı hakkında yönetim kurulu önergesinin görüşülüp karara bağlanmasına…” hususunun eklendiğini ve davalı şirket tarafından 2010 – 2011 yılları karlarının dağıtılmadığını, hemen akabinde davalı şirketin 2012 yılı olağan genel kurulunu 30.03.2013 tarihinde yaptığını ve 3.450.000,00 TL olan şirket sermayesini bu kez de %66 oranında 2.300.000,00 TL daha arttırarak 5.750.000,00 TL’ye çıkardığını ve yine artırılan sermayenin dağıtılmayan geçmiş yıl karlarından karşılanmasına karar verildiğini, davalının daha sonra 2013 – 2014 yılları genel kurul toplantısının 30.03.2015 tarihinde yapılmasını kararlaştırdığını ve yine gündemin 5. maddesi olarak bu kez de ‘…2013 ve 2014 yıllan karının kullanım şekli ve dağıtımının belirlenmesi ve onaylanması../ şeklinde belirlendiğini ve 2013 – 2014 yılları kar payının da dağıtılmadığını, son olarak 31.03.2016 tarihinde işbu davaya konu 2015 yılı olağan genel kurul toplantısının yapıldığını ve bir kez daha sermaye artışı kararı alınarak 5.750.000,00 TL olan sermayenin %80 oranında 4.250.000,00 TL arttırılarak 10.000.000,00 TL.ye çıkarılmasına ve artırılan sermayenin 2.250.000,00 TL kısmının yine ortakların geçmiş yıl karlarından karşılanmasına karar verildiğini, alınan bu karara müvekkil tarafından karşı oy kullanılarak gerekçeleriyle muhalefet şerhi düşüldüğünü, belirterek davalı şirketin 31.03.2016 tarihli genel kurulunda alınan sermaye artışı, artırılan sermayenin geçmiş yıllar kar paylarından karşılanması, 2015 yılı karının dağıtılmaması, yönetim ve denetim kurulunun ibra edilmesi, bir kısım ortaklara ücret ödenmesi yönünde alınan yasa ve hukuka aykırı kararların iptaline, müvekkilin hak ettiği kar payının hesaplanarak fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL’nin müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; genel kurulda alınan kararların iptalinin talep edilebilmesi için ortağın alınan karara karşı oy kullanmış olması ve karar alındıktan sonra muhalefet şerhini tutanağa geçirtmiş olması gerektiğini, oysaki davacının iptalini talep ettiği genel kurul kararlarının hiçbirine geçerli bir muhalefet şerhi koymadığını, sadece karşı oy kullandığını belirtmekle yetindiğini ve yalnızca sermaye artışı kararı yönünden karar alınmadan önce neden karşı oy kullandığını açıkladığını, davacı tarafından yapılan bu açıklamanın muhalefet şerhi sayılmayacağı gibi karar alındıktan sonra toplantı tutanağına davacı tarafından konulmuş bir muhalefet şerhi de bulunmadığını, bu nedenle davacının iptal davası açma hakkı bulunmadığını, nitekim alınan kararlara peşinen muhalefet edilmiş olması halinde geçerli bir muhalefet şerhi bulunmadığının Yargıtay içtihatlarıyla da sabit olduğunu, ayrıca davacının müvekkil şirkette %4 hisseye sahip olduğunu ve iptal davası açma hakkı bulunmadığını, sermaye artırımının müvekkil şirketin faaliyetleri için zorunlu ve faydalı olduğunu, müvekkil şirketin iş hacmini artırmak ve sahip olduğu işlere yenilerini ekleyerek şirketin büyümesini sağlayabilmek amacıyla bazı alanlarda peşin para ile mallar alarak bu malları müşterilerine vadeli olarak sattığını, dolayısıyla da belirli bir nakdin sermayeyi zorunlu kıldığını, aksi halde satış yapılacak mal ve hizmet temin etmenin imkânsız olabileceğini ve bu da şirketi daralmaya ve küçülmeye götüreceğini, davacı tarafından kendisi şirketten ayrılmadan önce yönetim kurulu üyesi olarak kabul oyu kullandığı sermaye artış kararlarının dahi dava konusu edildiğini, oysaki alınan bu kararların tümüne bizzat davacının kabul oyu kullandığını ve tüm yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmesine rağmen daha evvel alınan sermaye kararlarının zorunlu olmadığını ve kar payı dağıtmamak için alındığını iddia etmesinin kötüniyetli olduğunu, 31.03.2016 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların tamamının usul ve yasaya uygun olduğunu ve gerekli nisapların sağlanarak şirket menfaatleri doğrultusunda zorunlu ve faydalı olarak alınan kararlar olduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile davalı şirketin 31/03/2016 tarihli genel kurul kararlarından sermaye artışına ilişkin 5. madde, arttırılan sermayenin geçmiş yıl kar paylarından karşılanmasına ilişkin 8. madde, bir kısım ortaklara ücret ödenmesine ilişkin 10. madde, yönetim ve denetim kurallarının ibrasına ilişkin 4. maddesinin iptali taleplerinin kabulü ile ilgili maddelerinin iptaline, davacının kar payı hesaplanarak davalıdan tahsiline ilişkin talebi de yerinde bulunmadığından reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının genel kurul kararına karşı oy kullandığını belirtmekle yetinerek gerekçesini belirtmediğini, bu sebeple geçerli bir muhalefet şerhi olmadığından davanın öncelikle usul yönünden reddi gerekirken ilk derece mahkemesince aksi yönde karar verilmesinin hatalı olduğunu, dava konusu genel kurul kararlarından sermaye arttırım kararı mahkemece kötü niyetli olarak değerlendirilmiş ve sermaye artırımı için acil ihtiyaç bulunmadığından bahisle bu kanaate varıldığı kararın gerekçesi olarak belirtildiğini, ilk derece mahkemesinin bu kararı ve gerekçesinin tamamen hatalı olduğunu, alınan bilirkişi raporu ile de çeliştiğini, mahkemece “kar payı dağıtılmamasını gerektirecek kadar acil bir durum bulunup bulunmadığı” şeklinde hukuki nitelendirme ile bağdaşmayan doğrultuda görüş sorulmasının ve buna göre karar verilmesinin hatalı olduğunu, mahkemece uzun yıllar kar payı dağıtılmadığı ve bu durumun da davacının kar elde tem hakkını engellediği belirtilerek genel kurul kararının bu açıdan da iptaline karar verildiğini, oysa ki tüm aşamalardaki beyanlarda açıkça ifade edildiği üzere davacının yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldığı tarih olan 2013 yılına kadarki sermaye arttırım ve kar payı dağıtmama kararlarında bizzat davacının kabul oyunun olduğunu, bir inceleme yapılacak ise 2013-2015 yılları için yapıldığını, bu iki yıllık süreçte kar payı dağıtılmamasının haklı ve gerekli olduğunun açıkça belirtildiğini, davacının beyanının aksine uzun yıllardır kar payı dağıtılmamasının söz konusu olmadığını, davacının azlık hissedar olduğunu, kendisi şirketten ayrılmadan önce yönetim kurulu üyesi olarak kabul oyu kullandığı sermaye artış kararlarını dahi dava konusu ettiğini, oysaki alınan bu kararların tümüne bizzat davacının kabul oyu kullandığını ve yönetim kurulu üyeleri ibra edilmişken bu aşamada daha evvel alınan sermaye artış kararlarının zorunlu olmadığını ve kar payı dağıtmamak için alındığının iddia etmesinin kötü niyetli bir davranış olduğunu, davacı tarafın şirket yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldıktan sonra kendi adına “… İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti” unvanlı şirket kurarak müvekkili ile aynı sektörde faaliyet göstermeye başladığını, davacının gerek kullandığı unvan gerekse faaliyet alanı nedeniyle haksız rekabetten doğan tazminat haklarının saklı kalmak kaydıyla, davacı bu tarihten sonra art arda çeşitli davalar açarak müvekkili şirketin faaliyetine engel olup ,kendi şirketinin iş hacmini arttırmak gayesi içinde olduğunu, böylesine rekabet içinde olunan bir ticari hayatta, müvekkili şirket yönündün zorunlu olan sermaye arttırım kararı için ayrıca acil olup olmadığının değerlendirilerek hukuki sonuca ulaşılmasının hukuka aykırı olduğunu bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; genel kurul kararlarının iptali talebine ilişkindir.

6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Dava konusu 31/03/2016 tarihli genel kurul toplantı tutanağı, ticaret sicil kayıtları, 05/12/2018 tarihli uzman görüşü, yönetim kurulu kararları, 05/12/2018 tarihli, 16/09/2019 tarihli ve 08/10/2019 tarihli kök ve ek bilirkişi raporları vs.deliller dosya arasında mevcuttur.
Dava konusu genel kurul toplantısının 5.gündem maddesi ile davalı şirketin sermayesinin 10.000.000,00 TL’ye çıkarılmasına ilişkin kararı üzerine sermaye arttırımı tescil işleminin … sicil numarasıyla 14/06/2016 tarihinde tamamlandığı anlaşılmıştır.
Dava konusu 31/03/2016 tarihli genel kurul toplantı tutanağının incelenmesinde; 4 no’lu gündem maddesinin yönetim kurulu üyelerinin ibrasına; 5 no’lu gündem maddesinin şirket sermayesinin arttırılmasına; 8 no’lu gündem maddesinin 2015 yılı karının şirket bünyesinde kalmasına ve dağıtılmamasına; 10 no’lu gündem maddesinin şirket içi çalışmaları karşılığında şirket ortakları …, … ve …’ye aylık ücret ödenmesine ilişkin olduğu görülmüştür.
TTK’nın 445.maddesinde; “(1) 446 ncı maddede belirtilen kişiler, kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açabilirler.” hükmü düzenlenmiştir.
Aynı yasanın 446. maddesinde, ” (1) a) Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten,
b) Toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri,
c) Yönetim kurulu,
d) Kararların yerine getirilmesi, kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa yönetim kurulu üyelerinden her biri, iptal davası açabilir” düzenlemesi mevcuttur.
Dosyada mevcut ticaret sicil kayıtlarına göre davacı davalı şirketin ortağı olup, işbu dava 31/03/2016 tarihli dava konusu genel kurul toplantı tarihinden itibaren 3 aylık hak düşürücü süre içerisinde 11/05/2016 tarihinde açılmıştır.
Dava, 31/03/2016 tarihli genel kurul toplantısında alınan yönetim ve denetim kurulunun ibrasına ilişkin 4 no’lu, sermaye arttırımına ve arttırılan sermayenin geçmiş yıl karlarından karşılanmasına ilişkin 5 no’lu, 2015 yılı karının şirket bünyesinde kalmasına ve dağıtılmamasına ilişkin 8 no’lu ve bir kısım ortaklara ücret ödenmesine ilişkin 10 no’lu gündem maddeleri ile alınan kararların iptali ile davacının kar payının hesaplanarak davalıdan tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece 4, 5, 8 ve 10 no’lu gündem maddelerinin iptaline, kar payının tahsiline ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Davalı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesinde;
Bilindiği üzere 6102 sayılı TTK’nın 436/2 maddesinde “Şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz.” hükmüne yer verilmiştir. Anılan yasal düzenleme uyarınca, yönetim kurulu üyeleri kendi ibralarında oy kullanamayacakları gibi, diğer yönetim kurulu üyelerinin ibrasında da oy kullanamazlar. Bir örneği dosyada bulunan genel kurul toplantısına ilişkin hazirun cetveline göre davalı anonim şirketin yönetim kurulu üyeleri … (yönetim kurulu başkanı), …, … ve …’den oluşmakta olup, yönetim kurulu üyelerinden … 2.530.000 adet, … 1.380.000 adet, … 1.322.500 adet ve Ahmet Tekin 57.500 adet olmak üzere yönetim kurulu üyelerinin şirketteki toplam hisse sayısı 5.290.000’dir. Anılan yönetim kurulu üyelerinin gerek kendi gerekse diğer yönetim kurulu üyelerinin ibrasında oy kullanamayacaklarının kabulü halinde, adı geçen şirket yönetim kurulu üyelerinin şirketteki toplam hisse miktarı olan 5.290.000’nin, şirketin toplam hissesi 5.750.000,00 adet hisseden mahsubu ile genel kurulda temsil edilen ve ibra yönünden olumsuz oy kullanan 460.000 adet hissenin düşülmesi halinde şirket yönetim kurulu üyelerinin ibrasında olumlu oy kullanan hisse miktarı bulunmadığı, dolayısıyla yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarında oy kullandıkları, bu durumda TTK’nın 418/2 maddesinde belirtilen karar nisabı sağlanmaksızın davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmiş oldukları, şirketin yönetim kurulu üyelerinin gerek kendi gerekse diğer yönetim kurulu üyelerinin ibralarında oy kullanmış olmaları sonucu ibranın gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Davacı yanca ibraya ilişkin 4 no’lu gündem maddesi yönünden muhalefet şerhi konulmamış ise de, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.03.2008 gün ve 2008/11-246 E., 2008/239 K. sayılı ilamı ile de benimsendiği üzere, yokluk ve butlan hallerinin varlığı halinde bu hususun mahkemelerce re’sen gözönünde bulundurulacak ve herkesin bu geçersizliği, eldeki davada olduğu gibi, 6102 S. TTK 445-446 düzenlenen koşullara tabi olmaksızın ileri sürebilecektir. Şu halde, anonim şirket genel kurulunda alınan en önemli kararlar arasında yer alan ibra kararı, TTK’nın 436/2. maddesine aykırı olarak alınmış olması halinde, yoklukla malul olacağından, davacıların TTK’nın 446/1. maddesi gereği alınan ibra kararına muhalefet şerhi koyma şartı da artık aranmayacaktır. Bu nedenle 6102 Sayılı TTK’nın 436.maddesi gereğince oydan yoksun olan yönetim kurulu üyelerinin oyuyla, yönetim ve denetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin alınan karar yok hükmünde olduğundan ilk derece mahkemesince 4 no’lu gündem maddesi ile alınan kararın yok hükmünde olduğunun tespitine karar verilmesi gerekirken iptaline karar verilmesi yerinde olmadığından davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf itirazlarının kamu düzeni gözetilerek kabulüne, 4 no’lu gündem maddesi ile alınan gündem maddesi ile alınan kararların yok hükmünde olduğunun tespitine karar vermek gerekmiştir.
Dava konusu 5 no’lu gündem maddesi ile şirketin 5.750.000 TL bulunan ödenmiş sermayesinin, 2.000.000,00 TL’sinin ortaklar tarafından sermaye olarak nakit olarak ödenmesine, 8. maddede ise, kalan 2.250.000,00 TL’sinin geçmiş yıl karlarından karşılanmak üzere toplam 4.250,00 TL arttırılarak sermayenin 10.000.000,00 TL’ye çıkartılmasına, 8 no’lu gündem maddesi ile de 2015 yılı karının şirket bünyesinde kalmasına ve dağıtılmamasına karar verilmiştir. Davacı temsilcisi kararlara karşı olumsuz oy kullandığı gibi usulüne uygun olarak muhalefet şerhi de koymuştur. Ancak, dosyada mevcut ticaret sicil kayıtlarından anlaşıldığı üzere davacının davalı şirketin kuruluş tarihinden dava konusu 31/03/2016 tarihli genel kurul toplantısına kadar davalı şirketin yönetim kurulu üyesi olduğu -davacının yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde- 28/12/2010 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında şirketin 1.150.000,00 TL olan sermayesinin 3.450.000,00 TL’ye arttırıldığı, arttırılan 2.300.000,00 TL sermayenin 1.150.000,00 TL’sinin dağıtılmayan geçmiş yıllar karından karşılandığı, kalan 1.150.000,00 TL’sinin ise ortaklarca nakit ödendiği, yine şirketin 30/03/2013 tarihli olağan genel kurul toplantısında 3.450.000,00 TL olan şirket sermayesinin 5.750.000,00 TL’ye arttırıldığı, şirketin 2010- 2015 yılları arasında da kar dağıtımı yapmadığı, davacının daha önceki şirket genel kurul toplantılarında şirket sermayesinin arttırılmasına ve kar dağıtımı yapılmamasına ilişkin kararlara karşı muhalif kalmadığı ve dava açılmaması nedeniyle bu yöndeki kararların kesinleştiği, bilirkişi raporunda da acil olmasa da sermaye arttırımının gerekli olduğu belirtilmiş olup, davalı şirketin yatırım amaçlı olarak şirketin sermaye arttırımına gitmesinin ve yabancı kaynaklara finansman ihtiyacını azaltmak için kar dağıtmamasının kanuna, ana sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı olmadığı anlaşılmakla davacı yanca, yönetim kurulu üyesi olduğu önceki genel kurul toplantılarında alınan sermaye arttırımı ve kar dağıtımı yapılmaması kararlarına muhalefet edilmeyip, dava konusu genel kurul toplantısında alınan sermaye arttırım kararının iptalinin talep edilmesi iyiniyet kurallarına aykırı olduğundan ve sermaye arttırımına ilişkin kararın ticaret siciline 14/06/2016 tarihinde tescil edilmesi ve 1.500.00,00 TL’lik kısım dışındaki arttırılan sermayenin de ödendiği de gözetilerek gündemin 5 ve 8.maddelerinin iptali taleplerinin reddine karar verilmesi gerekirken (Yargıtay 11 Hukuk Dairesinin 23/03/2017 tarih 2016/8830 Esas 2017/1771 Karar sayılı ve 27/02/2012 tarih 2010/10704 Esas 2012/2716 Karar sayılı emsal ilamları) yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından davalı vekilinin bu yönlere ilişkin istinaf itirazları yerinde görülmüştür.
Gündemin 10 no’lu maddesi ile alınan ve bir kısım şirket ortaklarına aylık ücret ödenmesine ilişkin karar yönünden ise, toplantıya katılan davacı temsilcisinin usulüne uygun olarak muhalefet şerhi koymadığı, böylelikle TTK’nın 446/1. maddesinde belirtilen koşulların gerçekleşmediği anlaşılmakla 10. maddeye ilişkin talebin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması da usul ve yasaya aykırıdır.
Tüm bu nedenlerle davalı vekilinin istinaf itirazlarının kamu düzeni de gözetilerek kabulü ile 4 no’lu kararın yok hükmünde olduğunun tespitine, 5,8 ve 10 no’lu kararlara yönelik açılan davanın reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
A)1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzeni de gözetilerek KABULÜ ile;
Ankara 12.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/12/2019 tarih 2016/443 Esas 2019/1334 Karar sayılı kararının HMK’nın 353(1)-b.2.maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
B)1-Davanın KISMEN KABULÜNE,
2-Davalı şirketin 31/03/2016 tarihli olağan genel kurul toplantısının 4 no’lu gündem maddesi ile alınan kararın yok hükmünde olduğunun tespitine,
3-Genel kurulda alınan 5, 8 ve 10 no’lu kararlara ilişkin açılan davanın reddine,
4-İlk derece mahkemesi kararına karşı davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmadığından davacının kar payı alacağının tahsiline ilişkin talebi yönünden karar verilmesine yer olmadığına,
5-Alınması gereken 80,70 TL harcın peşin alınan 29,20 TL harçtan mahsubu ile bakiye 51,50 TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
6-Davacı tarafından peşin yatırılan 29,20 TL harcın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Davacı tarafından sarf edilen tebligat, posta gideri bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 3.900,80 TL yargılama giderinden davanın kabul ve red oranına göre hesap edilen 2.925,60 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, kalanın davacı üzerinde bırakılmasına,
8-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince; 5.100,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
9-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince; 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
C)1-Davalı tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
2-Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
3-İstinaf aşamasında duruşma yapılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 11/04/2022

Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi -…

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.