Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/318 E. 2022/245 K. 02.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2020/318 Esas 2022/245 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/318
KARAR NO : 2022/245

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/12/2019
NUMARASI : 2016/742 Esas 2019/966 Karar
DAVACI :
DAVALI :
VEKİLLERİ :

DAVA : Muarazanın Men’i
DAVA TARİHİ : 04/10/2016
KARAR TARİHİ : 02/03/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 25/03/2022

Taraflar arasındaki muarazanın meni istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili firmanın, davalı bankanın 16/04/2014 tarihli ve 310.000 USD tutarında geçici teminat mektubu ile … tarafından yapılan Matema Yolu Asfalt işi ihalesine katıldığını, ihalenin müvekkili firmaya kaldığının sözlü olarak bildirildiğini ancak, herhangi bir yazılı veya resmi tebligat yapılmadığını, müvekkili firmanın müşavir aracı firmanın bazı işlemlerden şüphelendiğini ve bazı usulsüzlüklerin yapıldığını tespit ederek bu durumu ve ihaleden çekildiğini Tanzanya Hükümetine, ihaleyi yapan resmi kuruma ve Türkiye … Bakanlığına bildirdiğini, Tanzanya Hükümetinin işi başka bir firmaya ihale ettiğini, müvekkili şirketin bu ihaleye katılmak için davalıdan temin ettiği teminat mektubu aslını 10/02/2015 tarihinde iade ettiğini, teminat mektubu aslı iade edilmesine ve aradan uzun bir süre geçmesine rağmen, teminat mektubunun garantisi olarak bankaya verilen ipoteklerin kaldırılmadığını, bunun nedeni davalı bankadan sorulunca, dava konusu teminat mektubundan başka (sahte) bir teminat mektubu daha iletildiğini ve bununla ilgili inceleme yapıldığının belirtildiğini, incelemenin uzaması üzerine Ankara 16. Noterliğinin 17/04/2015 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile ipoteklerin kaldırılmasının istendiğini, davalı bankanın inceleme yaptıklarını bildirdiğini, mektubun aslı iade edilmiş olmakla davalı bankanın hiçbir riski kalmadığını iddia ederek iade edilen mektup nedeniyle bankaya verilen ipoteklerin kaldırılmasını talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı şirketin talebi üzerine müvekkili bankanın Atatürk Havalimanı / İstanbul Şubesi tarafından 16/12/2014 tarihli ve 310.000 USD tutarlı, 01/06/2015 vadeli geçici teminat mektubu düzenlendiğini, her nasılsa teminat mektubu aslının tesliminden yaklaşık 2 ay sonra 10/02/2015 tarihinde davacı firma yetkilisi tarafından müvekkili bankanın Kızılay / Ankara şubesine iade edildiğini, iade tarihi itibariyle teminat mektubunun vadesinin dolmamış olması ve arada muhabir bir banka bulunmaması karşısında, davacı firmadan söz konusu teminat mektubu aslının muhatap tarafından kendisine iade edildiğine ilişkin muhatap kurumca yazılmış bir üst yazı talep edildiğini, bu koşulun yerine getirilmemesi nedeniyle de teminat mektubunun lehdar firma gayri nakdi risk hesaplarından düşülmesi işleminin gerçekleştirilemediğini, muhatap kurumdan iadeye ilişkin yazı beklenirken, 19/03/2015 tarihinde Tanzanya Fahri Konsolosluğu tarafından Atatürk Hava Limanı / İstanbul şubesine elektronik posta aracılığı ekinde teminat mektubu örneği yer almayan bir talep gönderilerek, 16/12/2014 tarihli geçici teminat mektubunun müvekkili bankaca düzenlenip düzenlenmediğinin sorulduğunu, müvekkili banka tarafından da kayıtlarında yer alan gerçek teminat mektubu esas alınarak teyit verildiğini, böylece teminat mektubunun iade edildiğine ilişkin yazının muhatap tarafından müvekkili bankaya gönderileceği beklenirken bu defa, 23/03/2015 tarihinde muhatap tarafından mektubun tazmin edilmesi hususunda talepte bulunulduğunu, tazmin talebi incelendiğinde, talebin ekinde yer alan sözde teminat mektubunun müvekkili banka tarafından düzenlenen ve davacı firmaya teslim edilen metinle aynı olmadığının fark edildiğini, muhataba sahtelik durumu da bildirilerek tazmin talebinin reddedildiğini, fekki talep edilen ipoteklerin sadece dava konusu teminatların değil, davacı firmanın müvekkili banka nezdinde doğmuş ve doğacak bütün borç ve risklerinin teminatı olarak, dava konusu teminat mektubunun düzenlenmesi tarihinden aylar önce tesis edildiğini, müvekkili banka tarafından davacı firma ile imzalanan 18/02/2014 tarihli Genel Nakdi ve Gayri Nakdi Kredi Sözleşmesi’ne dayalı olarak çeşitli ticari krediler de kullandırıldığını, müvekkili bankaya sahte bir teminat mektubuna dayalı da olsa yöneltilmiş bir tazmin talebi bulunmakla hiçbir risk olmadığı bu nedenle ipoteklerin fek edilmesi gerektiğinden söz edilemeyeceğini, sahte olduğu açık olan bu sözde teminat mektubunun kim yada kimler tarafından hazırlandığı / düzenlendiği, resmi bir kurum olduğu bilgisi edinilen … eline ne şekilde geçtiği, bu sahte teminat mektubu nedeniyle kimlerin çıkar elde edeceği veya Tanzanya Birleşik Cumhuriyetinde bu sahteciliğe ilişkin bir işlem / eylem gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği, yargılama yapılıp yapılmadığı, muhatap kuruma davacı firma ile ilgili olarak sahte evrak verilip verilmediği, verildi ise bu evrakın kim tarafından düzenlendiği, davacı firmanın ihaleden çekilip çekilmediği, bunun ihaleyi düzenleyen kurum tarafından kabul edilip edilmediği ya da, ihalenin davacı firmaya verilip verilmediği, verildi ise buna ilişkin yazılı bir bildirim yapılıp yapılmadığı hususlarının müvekkili bankaca bilinemediğini, bu konularda müvekkili bankaya ulaşmış bir belge bulunmadığını, muhatap kurum tarafından teminat mektubunun rıza ile iade edildiği hususu teyit edilmedikçe veyahut bu ilişkinin sonlandığı ve teminat mektubunun rıza ile iade edildiği bir mahkeme kararı ile hükme bağlanmadıkça garanti sözleşmesinin veya bu sözleşmenin temelini oluşturan riskin son bulduğundan söz edilemeyeceğini, salt teminat mektubunun iade edilmesinin esasen hiç bir sorumluluğu olmayan müvekkili banka açısından dava veya takibe uğrama riskini ortadan kaldırmadığını, fek edilmesi talep edilen ipoteklerin de söz konusu bu riskin yegane teminatını oluşturduğunu, davacı firmanın uyuşmazlığın özünü çözmesi gerekirken, kendisine muhataba ulaştırılmak üzere teslim edilmiş bir teminat mektubunun yine muhatap tarafından işi bittiğinden iade edildiğini gösteren bir belge getirmesi beklenirken haksız olarak işbu davayı açtığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; davacı şirketin talebi üzerine, davalı banka tarafından düzenlenen 16/12/2014 tarihli ve 310.000 USD bedelli geçici teminat mektubunun vadesinin 01/06/2015 olduğu, muhatap … … / …’ın, geçici teminat mektubunun vade tarihinden önce 19/03/2015 tarihli yazı ile davacı şirketin, ihale geçerlilik süresinin bitiminden önce süreçten çekildiğini, ihale şartlarındaki yükümlülükleri ihlal ettiğini belirterek ihale güvenlik tutarı veya ABD Doları cinsinden eş değeri olan tutarın ödenmesini talep ettiği, bu süreçte davacı firma tarafından uyuşmazlık konusu olan geçici teminat mektubu aslı davalı bankaya iade edilmiş olsa bile, muhatap tarafından geçici teminat mektubunun sahtesini ibraz ederek tazminini talep etmesi karşısında, davacı şirket tarafından, teminat mektubunun muhatabının rızası ile iade edildiği hususu teyit edilmedikçe veya geçici teminat mektubu nedeniyle davalı bankanın bir sorumluluğu kalmadığına ilişkin belge sunulmadıkça davalı bankanın sorumluluğunun devam edeceği ve sorumluluğu sona ermeden bu sorumluluğun teminatını teşkil eden ipoteklerin fekkinin istenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davaya konu geçici süreli teminat mektubunun aslının davalı bankaya iade edildiğini, davalı bankanın vadesi geçmiş teminat mektubu nedeniyle herhangi bir ödeme riski ve sorumluluğu bulunmadığını, ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporunun yalnızca davalının beyanlarına itibar edildiğini, bilirkişi raporu ile rapor esas alınarak tesis edilen ilk derece mahkemesi kararında bir yandan 19/03/2015 tarihli yazı ile muhatap … …/ …’ın sahtecilik girişiminde bulunduğunun ve sahte teminat mektubu ile bankadan tazmin talebinde bulunduğunun belirtildiğini, diğer yandan ise teminat mektubu nedeniyle ipoteklerin kaldırılabilmesi için firmalarından sahtecilikle itham edilen kurumdan “teminat mektubunun rızası ile iade edildiği hususunda teyit” veya “geçici teminat mektubu nedeniyle davalı bankanın bir sorumluluğu kalmadığına ilişkin belge” talep edilmesinin açıkça çelişki olduğunu bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, davalıya iade edilen teminat mektubu nedeniyle mektuba bağlı olarak düzenlendiği iddia edilen ipoteklerin kaldırılması istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
16/12/2014 tarihli 310.000,00 USD miktarlı teminat mektubu, dava konusu 25/04/2014 tarihli 250.000,00 TL bedelli ve 24/04/2014 tarihli 250.000,00 TL bedelli ipotek resmi senetleri, taraflar arasındaki yazışmalar, tapu kayıtları, 13/03/2019 tarihli kök ve 25/09/2019 tarihli ek bilirkişi raporları vs.deliller dosya arasında mevcuttur.
Dava konusu uyumazlığa ilişkin … Tapu Sicil Müdürlüğünce … Mah. … Ada … Parsel … No’lu bağımsız bölüme ilişkin düzenlenen 25/04/2014 tarihli … yevmiye no’lu ve … Mah. … Ada … Parsel … No’lu bağımsız bölüme ilişkin düzenlenen 24/04/2014 tarihli … yevmiye no’lu ipotek resmi senetleri incelendiğinde; taşınmazların maliki … tarafından davacı … Müh. Kons. İnş. Dış. Tic. Ltd. Şti ‘nin davalı bankaya resmi senette yazılı olan hususlardan doğmuş ve doğacak tüm borçlarını teminat altına almak üzere her biri 250.000,00’er TL olmak üzere toplam 500.000,00 TL bedelli ipotek tesis edildiği görülmüştür.
Dosya içerisinde yer alan ipotekli taşınmazlara ait tapu kaydı incelendiğinde ise, taşınmazların gerek ipoteklerin tesis edildiği tarihlerde gerekse işbu dava tarihi itibariyle dava dışı … adına kayıtlı olduğu anlaşılmıştır. Bir başka anlatımla, dava tarihi itibarıyla davacı şirket ipotekli taşınmazların maliki sıfatını haiz değildir.
Davacı yan ipotek ile teminat altına alınan borcun ödendiği halde ipoteğin terkin edilmediğini iddia ederek ipoteklerin kaldırılması talebiyle eldeki davayı açmış, davalı yan ise ipotek ile teminat altına alınan borcun sona ermediğini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 883. maddesinde, alacak sona erince ipotekli taşınmazın malikinin alacaklıdan ipoteğin terkin ettirmesini isteyebileceği düzenlenmiştir.
Davada taraf ehliyeti, bir davada davacı veya davalı olarak yer alabilme ehliyetidir. Davada taraf ehliyeti, medeni hukuktaki hak ehliyetinin, medeni usul hukuku alanındaki uzantısını oluşturur. Gerçekten, kimlerin taraf ehliyetine sahip bulunduğu Türk Medeni Kanunu’na göre belirlenir. (TMK md. 8;48). HMK’nın 50. maddesine göre, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir. Hak ehliyeti bulunan her gerçek (TMK md. 8) ve tüzel (TMK md. 48) kişi davada taraf ehliyetine de sahiptir. TMK anlamındaki hak ehliyetinden maksat, hak sahibi olabilme ve borç altına girebilme ehliyetidir. Hak sahibi olmaya ve borç altına girebilmeye ehil olanlara kişi denir. (TMK md. 8;md 48) Kişi olabilmek, hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahip olabilmek için tek başına yeterlidir. Medeni Hukuk anlamındaki kişiden maksat, gerçek kişiler ile tüzel kişilerdir. Dava, gerçek ya da tüzel kişi adına yahut gerçek ya da tüzel kişiye karşı açılır. Gerçek kişiler, sağ ve tam doğdukları anda, hak ehliyetine ve dolayısıyla bu andan itibaren davada taraf ehliyetine sahip olurlar (TMK md. 28; HMK md. 50). Cenin de ileride sağ doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan itibaren hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahip olur (TMK md. 28/II;md. 582/I). Tüzel kişiler de, hak ehliyetini haiz oldukları andan itibaren (TMK md. 48) davada taraf ehliyetini de haiz olurlar. Burada sözü edilen tüzel kişilerden maksat, özel hukuk tüzel kişileridir. Özel hukuk tüzel kişileri ise dernekler, vakıflar, sendikalar ve ticaret ortaklıklarıdır. Dava, özel hukuk tüzel kişisi adına yahut özel hukuk tüzel kişisine karşı açılır. (Prof. Dr. Süha Tanrıöver, Medeni Usul Hukuku cilt 1, Ankara 2016, sh 485 vd.; Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz; Medeni Usul Hukuku 1. Baskı Ankara 2016 sh 243 vd.)
Davada taraf ehliyeti, taraflara ilişkin dava şartları arasında yer alır (HMK md. 114/I-d). Dolayısıyla, davanın her aşamasında mahkemece re’sen araştırılabileceği gibi taraflar da davanın her aşamasında taraf ehliyetinin bulunmadığı hususunu ileri sürebilirler. Taraf ehliyeti, dava şartlarından olduğu için ilke olarak taraf ehliyetinin yokluğunun tespiti halinde dava şartı noksanlığından ötürü mahkemenin davayı usulden reddetmesi gerekir. (Prof. Dr. Süha Tanrıöver, Medeni Usul Hukuku cilt 1, Ankara 2016, sh 485 vd.; Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz; Medeni Usul Hukuku 1. Baskı Ankara 2016 sh 250).
Kural olarak, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti bulunan kişinin, dava takip yetkisi de vardır; davayı açanın dava takip yetkisine de sahip olması gerekir. Ancak bazı istisnai durumlarda, davada taraf olarak gösterilen kişinin taraf ve dava ehliyeti mevcut bulunmasına karşın, bu kişinin dava takip yetkisi mevcut olmayabilir. Örneğin, hakkında iflas kararı verilen kişinin (müflisin), iflas masasına giren mallar üzerindeki tasarruf yetkisi sınırlanır ve müflisin her türlü tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüz olur (İİK md. 191). İflas masasının yasal temsilcisi (kanuni mümessili) olan iflas idaresi (İİK md. 227), tasarruf yetkisini kullanır ve müflisin taraf olduğu takiplerde (İİK md. 193) ve hukuk davalarında (İİK md. 194), istisnai durumlar hariç, davayı takip yetkisi iflas idaresine ait olur. Bu nedenle, müflisin bu hukuk davalarında (taraf ehliyeti ve dava ehliyeti mevcut olmasına rağmen) davayı takip yetkisi bulunmamaktadır. Dava takip yetkisi, bu yetkiye sahip olanın usuli işlemleri yapma ve talep sonucu hakkında hüküm elde etme ehliyeti (yetkisi) anlamına gelir. Bu anlamı ile davada sıfattan farklıdır. Çünkü sıfat maddi hukuka ilişkindir. Dava takip yetkisi ise şeklidir ve usule ilişkindir. Bu yetkinin bulunması gereken davalarda yetkiye sahip olmayanın açtığı dava, dava şartı yokluğundan dolayı usulden reddedilir. Çünkü davayı takip yetkisi HMK’nun 114/1-e maddesi uyarınca dava şartları arasında sayılmıştır. Dava şartları yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden (re’sen) gözetilir. (Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz; Medeni Usul Hukuku 1. Baskı Ankara 2016 sh 257-258).
Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi HMK’nun 114. maddesinde dava şartları arasında sayıldığından, HMK’nun 115/1. maddesi uyarınca yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerekmektedir. Mahkemece bu husustaki dava şartlarının gözetilmemesi halinde istinaf yargılaması evresinde, taraflara ilişkin yukarıda yer alan dava şartlarından birinin noksanlığı tespit edilmişse (ki dava şartları kamu düzeninden olduğu için, taraflar ileri sürmemiş olsa bile Bölge Adliye Mahkemesi bunun HMK’nun 115. maddesinin 1. fıkrası ve 355. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesi uyarınca re’sen gözetmek zorundadır) dosya üzerinde ilk derece mahkemesinin kararının esastan incelenmesine geçilmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine kesin olarak karar verilir (HMK md. 353). Temyiz evresinde yukarıda belirtilen dava şartlarından birinin eksikliği tespit edilmişse, bu durumda, Yargıtayca verilecek olan karar, Bölge Adliye Mahkemesinin kararının HMK’nun 371. maddesinin (b) bendi uyarınca bozulması kararıdır.(Prof. Dr. Süha Tanrıöver, Medeni Usul Hukuku cilt 1, Ankara 2016, sh 486,497,512).
Davada taraf sıfatı (husumet) dava konusu yapılan, maddi hukuktan doğan (subjektif) hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı (husumet) dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Başka bir ifadeyle sıfat, dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilenlerin, maddi hukuk açısından, gerçekte bu niteliği taşıyıp taşımadığıyla ilişkilidir ve esas hakkında verilecek olan kararın içeriğinin belirlenmesi bakımından önem taşır. Yoksa, sıfatın hakim açısından tarafın hak sahipliğine yönelik olarak karar verilinceye kadar, yargılamanın yürütülmesi bakımından, herhangi bir önemi yoktur. Davayı takip yetkisi ise yargılamanın kim tarafından yürütüleceği sorusunun cevabını teşkil eder. Dolayısıyla, davayı takip yetkisi tümüyle usuli bir kavramdır. O nedenle, hukukumuzda taraflara ilişkin dava şartları arasında düzenlenmiştir. Buna karşılık, sıfat ise, dava dilekçesinde taraf olarak gösterilenlerin, maddi hukuk bakımından gerçekte hak sahibi ve yükümlü konumda bulunup bulunmadığıyla ilişkili olduğu için esasa ilişkindir; yani, bir maddi hukuk sorunudur. O nedenle, hüküm anında mevcut olmalıdır; bir başka ifadeyle, sıfat, bizatihi hükümde somutlaşır; zira, tarafların haklılık durumu hüküm ile belli olur. Sonuç olarak, davanın yürütülmesi ve karara ulaşılmasındaki süreç, davayı takip yetkisini; bu sürecin bitiminde elde edilen maddi hukuka yönelik sonuç ise sıfatı ifade eder. Öte yandan, davayı takip yetkisi, usuli bir soruna ilişkin bulunduğu için dava şartıdır; eksikliği, davanın usulden reddi sonucunu doğurur; buna karşılık, sıfat ise subjektif hakkın özüne ilişkin olduğu için, bir maddi hukuk sorunu teşkil eder ve maddi hukuk anlamında bir itiraza vücut verir. Eksikliği anında verilecek karar, usulden red değil; davanın sıfat (husumet) yokluğu nedeni ile red kararı olup, esasa ilişkin bulunduğundan o davada taraf olarak gösterilen kişiler açısından, maddi anlamda kesin hüküm gücüne sahip olacaktır ( Prof. Dr. Süha Tanrıöver, Medeni Usul Hukuku, Cilt 1, Ankara 2016, sh 509-510, 513; Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz, Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı, Ankara 2016, sh 258-259; Baki Kuru, Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011 sh.234; Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı, sh.173 vd.).
Uygulamada sıfat için ”husumet” terimi kullanılmaktadır. Fakat, husumet (özellikle husumet ehliyeti) teriminin, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti (ve hatta dava takip yetkisi) terimleri için de kulanıldığı görülmektedir. Böylece, bugün uygulamada kullanılan ”husumet” teriminin belirli bir anlamı yoktur. Bu terim ile neyin kastedildiğini anlayabilmek için her olayın ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, husumet terimi yerine, daha açık olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve taraf sıfatı terimlerinin kullanılması doğru olur. Yukarıda da belirtildiği gibi, sıfat, dava konusu yapılan ve maddi hukuktan doğan hak ile taraflar arasındaki ilişkidir. Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen kişiler şeklen o davanın taraflarıdır. Ancak mahkemenin bu taraflar arasında dava konusu hakkın esası bakımından bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada gerçekten davacı veya davalı olmak sıfatı yoksa, dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verilemez ve dava sıfat yokluğundan (husumetten), esastan reddedilir. Taraf sıfatının (davacı bakımından aktif husumet ehliyetinin; davalı bakımından, pasif husumet ehliyetinin) yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için (def’i değil) bir itirazdır. Diğer bütün itiraz hallerinde olduğu gibi sıfat yokluğu da ancak dava dosyasından anlaşılabildiği ölçüde hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir. Sıfat yokluğu, bir davada dava şartlarından sonra, yani tahkikat aşamasında incelenir. Sıfat yokluğunun, mümkünse diğer itirazlardan önce incelenmesi gerekir. Çünkü, taraflardan birinin taraf sıfatı yoksa, diğer itiraz ve def’ilerin incelenmesine gerek kalmaz (HMK md. 143). (Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz; Medeni Usul Hukuku 1. Baskı Ankara 2016 sh 258-261).
Nitekim yukarıda açıklanan ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.11.2013 tarih, 2013/13- 439 E. 2013/1595 K. sayılı; 25/11/2015 tarih 2014/1-1019 E. 2015/2687 K.sayılı; 04/11/2021 tarih 2018/1-941 E. 2021/1342 K. sayılı; 06/10/2020 tarih 2016/9-865 E. 2020/733 K. sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.
Somut olayda ilk derece mahkemesince, dava tarihi itibariyle davacı şirket dava konusu teminat mektubundan kaynaklanan borcun teminatını teşkil etmesi için, üzerine ipotek tesis edilen taşınmazların maliki olmadığından eldeki dava yönünden aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı gözetilerek Türk Medeni Kanunun 883.maddesi gereğince, davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Öte yandan, eldeki davada ipoteğin fekki istenen 2 adet bağımsız bölüm üzerinde kurulu olan ipotek bedellerinin ayrı ayrı 250.000,00’er TL olmasına rağmen dava dilekçesinde harca esas değer olarak 1.000,00 TL gösterildiği, mahkemece yargılama sırasında davacı vekilinin ipotekli taşınmazların toplam bedellerinin 420.000,00 TL olduğu yönündeki beyanı nedeniyle bu bedel üzerinden eksik harcın ikmal edilerek yargılamaya devam olunduğu ve karar verildiği anlaşılmaktadır. Ne var ki dosyada mevcut 25/04/2014 tarihli … yevmiye no’lu ve 24/04/2014 tarihli … yevmiye no’lu ipotek resmi senetlerinde ipotek limitleri ayrı ayrı 250.000,00’er TL olarak gösterilmiş olup, toplam dava değeri 500.000,00 TL’dir. Bu durumda dava değeri olan 500.000,00 TL üzerinden yatırılması gereken peşin 8.538,75 TL olduğu halde mahkemece 420.000,00 TL dava değeri üzerinden toplam 7.173,20 TL nispi harç alınıp, eksik kalan 1.365,55 TL nispi harç tamamlatılmadan yargılamaya devam olunduğu, eksik nispi harcın ikmali sağlanmadan hüküm kurulduğu anlaşılmıştır (Emsal mahiyette Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 07/04/2016 tarih 2015/14382 esas 2016/6034 karar sayılı, aynı Dairenin 29/03/2017 tarih 2016/9227 esas 2017/2528 karar sayılı ve 19/10/2017 tarih 2016/12725 esas 2017/7143 karar sayılı içtihatları). Ancak istinaf başvurusu üzerine Dairemizce davanın aktif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verildiği gözetilerek bu husus eleştirilmekle yetinilmiştir.
Tüm bu nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzeni gözetilerek kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Nedenleri yukarıda açıklandığı üzere;
A)1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzeni gözetilerek KABULÜNE,
2-Ankara 14. Aliye Ticaret Mahkemesinin 12/12/2019 tarih 2016/742 Esas 2019/966 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE,
4-Alınması gerekli 80,70 TL harçtan 29,20 TL peşin harç ile 7.144,00 TL tamamlama harcının mahsubu ile fazla alınan 7.092,50 TL harcın davacıya iadesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
7-Kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına istinaf karar tarihinden yürürlükte bulunan AAÜT gereğince takdir ve tespit edilen 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
B)1-Davacı tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
2-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 02/03/2022

Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi -…

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.