Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/205 E. 2023/1608 K. 14.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2020/205 Esas 2023/ 1608 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/205
KARAR NO : 2023/1608

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/01/2019
NUMARASI : 2007/574 Esas 2019/30 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :
DAVA : Tazminat(Banka Yönetim Kurulu ve Üyelerinin Sorumluluğundan kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/10/2007
KARAR TARİHİ : 14/11/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 14/11/2023

Taraflar arasındaki tazminat istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan açık duruşma sonucunda;
DAVA
Davacı …Ş.’ ni temsilen denetçiler … ve … dava dilekçelerinde özetle; davalı sıfatıyla …, …, …, …, …, … ve … aleyhine açtıkları davada, … ve A.Ş. Firmasının 25 milyar SKA, 30 Milyar T.M. 1.000.000.-USD döviz kredisi talebine göre düzenlenen 26.12.1996 tarihli istihbarat raporunda firmanın 1995 yılında zarar ettiğini, işletme sermayesinin negatif olduğunu, kısa vadeli borçlar/Maddi Özvarlıklar oranının %1226 gibi çok yüksek düzeyde gerçekleştiğini ve 2 adet karşılıksız çek ile 1 adet protestosunun mevcut olduğunun belirlendiğini, bu olumsuzluklara rağmen Şube tarafından 06.01.1997 tarihinde kredilendirilmesinde herhangi bir mahzur görülmediği açıklamasıyla kredinin onaylanması için Genel Müdürlüğe gönderildiğini, bu teklifin reddi üzerine altı ay sonra 17.06.1997 tarihinde yeni bir istihbarat raporu düzenlendiği ve bu raporda da yine aynı olumsuzlukların belirlenmesine rağmen şube 04.07.1997 tarihinde herhangi bir risk getirmeyeceği ifade edilerek talebin onaylanmasının istendiğini, Genel Müdürlükçe gönderilen 15.07.1997 tarihli yazıla yine tespit edilen olumsuzluklar nedeniyle firmanın kredilendirilmesinin uygun olmadığını, şube isteğinin reddedildiğini, izleyen gün 16.07.1997 tarihli yazıyla şubece bankaya her hangi bir risk getirmeyeceği görüşüyle yine kredi onayının talep edildiğini, Genel Müdürlükçe yine talebin 22.07.1997 tarihli yazısıyla şube talebinin red edildiğini, ertesi gün yani 23.07.1997 tarihinde yine şube tarafından kredilendirmede sakınca görülmediği firma talebinin onaylanması isteğiyle Genel Müdürlüğe talep yazısı yazıldığını, bu talebin 24.07.1997 tarih 25 sayılı Yönetim Kurulu kararıla firma yararına 1.000.000.- DEM (95.000.000.000.- TL ) orta vadeli Döviz Yatırım İşletme kredisi ve 1.000.000 USD (165.000.000.000.- TL ) … kredisinin onaylandığını, devre faizlerinin ve ana para taksitlerinin vadelerinde tahsil edilememesi üzerine kredi risklerinin 02.09.1998 tarihinde toplam 468.359.033.373.-TL üzerinden tasfiye olunacak alacaklar hesabına aktarıldığını, firma hakkında düzenlenen istihbarat raporunda mali bünyenin zayıf olduğu kredilendirilmeye müsait olmadığı belirtilmesine ve bu olumsuzluklar nedeniyle kredi isteminin Genel Müdürlükçe red edilmesine karşın bankaya her hangi bir risk getirmeyeceği gerekçesiyle defalarca kredi teklifinde ısrar eden şube eski müdürü … ve Müdür Yardımcısı … ve defalarca red edilmesine rağmen uygun görüşle Yönetim Kuruluna sunan … ile kredi kararlarında imzaları bulunan eski Yönetim Kurulu üyelerinin sorumlu olduğunun tesbit edildiğini, kredi kullandırımının bankacılık genel mevzuatına ve banka iç mevzuatı ve bankacılık ilke ve teamüllerine aykırı olduğunu, Bankanın 4603 sayılı Teşkilat Kanunun yayım tarihine kadar 233 sayılı KHK istinaden tüzel kişiliğe sahip faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesi ile sınırlı bir KİT olmasının yanı sıra Bankalar Kanunun ve TTK hükümlerine tabi Anonim şirket Statüsünde olduğu, Banka yönetiminin bankacılık ilke ve teamüllerine ve banka yapılarına uygun olarak banka iç mevzuatıyla belirlediği, kredilendirme politikaları doğrultusunda kredi tahsisinin esas ve zorunlu olduğunu, Ticari Krediler Genel Esasları Yönetmeliğine göre bir firmaya kredi açılmasının ilk koşulunun o firma hakkında banka istihbarat yönetmeliği çerçevesinde istihbarat yapılması edinilen bilgilerin olumlu olması olduğunu, Ticari Krediler Uygulama Talimatının kredi teklifi ve tesbiti esasları başlığı altındaki II. Bölümünde istihbaratın önemi ve amacının açıklandığını, firmanın istihbarat raporlarının olumlu gelmesi halinde yeterli teminat alınacağını, 1. dereceden ipotek tesis edileceğinin öngörüldüğünü, çek kullanma yasağına girenlere, banka yada diğer bankalara ve ilişkide bulunduğu diğer firmalara borçlu bulunanlara, bilanço dönemleri esas alınarak iki yıl üst üste zarar eden firmalar, Karşılıklar kararnamesine göre temerrüte düşen veya yapılan istihbarat neticesinde kredi değerliliğini yitirdiği saptananlara yeni kurulmuş ve asgari bir yıllık bilanço dönemini tamamlamamış firmalara kredi kullandırılamayacağını, istihbarat raporu olumsuz gelen firma için kredi kullandırılması hususunda ısrar edilmesinin Ticari Krediler Uygulama talimatının 12.1.a maddesine aykırı olduğunu, firma hakkında düzenlenen istihbarat raporlarından anlaşıldığı üzere firmanın öz sermayesinin yetersiz, borç/özsermaye oranının aşırı derecede yüksek olması, satış hacminin ve faaliyet sonuçlarının istikrarsız olmasına rağmen kredi ilişkisine girilmesi suretiyle ticari krediler uygulama talimatının 11.1.4. maddesinde yer alan müşterilere ilişkin red nedenleri hükmüne aykırı davranıldığını, bankacılık gelenek ve uygulamalarında kredilerin teklifinin şubelerce yapıldığını, teklifin Bölge Müdürlükleri veya Genel Müdürlüklerin kredi birimlerinde emniyet, seyyaliyet ve verimlilik ilkeleri gözetilerek değerlendirildiği ve sonuçta uygun bulunan belli limitin üzerindeki kredilerin Genel Müdürlük önergesine bağlanarak Yönetim Kuruluna İntikal ettirildiği, davaya konu kredilerin tahsisi sırasında bu teammül ve ilkelere de aykırı davranıldığını, 29.06.2001 tarihi itibariyle ana para alacaklarının 518.530.687.017.-TL faizli takip alacaklarının ise 2.565.452.-TL olduğunu, kredilerin teminatı olarak toplam 780.000.000.000,00 TL ipotek ve 59.400.000.000,00 TL ticari işletme rehni bulunduğunu, bu teminatların alacaklarının yarısını dahi karşılamadığını, yapılan takiplerde kefiller üzerinde de yeterli mal bulunmadığını, alacağın önemli bölümünün tahsil kabiliyetinin bulunmadığını, cezai sorumluluk yönünden davalılar yararına verilmiş beraat kararı bulunmadığını, yapılan soruşturmalarda Ankara C. Başsavcılığının 2004/10457 Hazırlık numaralı dosyasında zamanaşımı nedeniyle kavuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 2005/1618 Esas ve 2005/4248 Karar sayılı kararı ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2004/11/158 Esas ve 2005/58 Karar sayılı kararı doğrultusunda yeniden yapılan suç duyurusu sonunda bu kez 2005/126161 Hazırlık Numaralı dosyada takipsizlik kararı verildiğini, itirazları üzerine Sincan Ağır Ceza Mahkemesince verilen red kararı aleyhine kanun yararına bozma taleplerinin bulunduğunu, davalıların özen borçların yerine getirmediklerini, yaptıkları usulsüz işler ile TTK 320 ve 336. maddesi ile Borçlar Kanunun 41. maddesi gereğince verdikleri zarardan davalıların sorumlu olduklarını, gerek 233 sayılı KHK gerekse Bankanın 4603 sayılı Teşkilat Kanununda ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11. maddesi gereğince Banka Yönetim Kurulu üyelerinin sorumluluk açısından özel hukuk hükümlerine tabi olduğunu, ayrıca Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, Teftiş kurulu başkanı, kurul ve Daire Başkanları hakkında 657 sayılı Devlet memurları Kanunun uygulanacağı Kanunun 12. maddesi gereğine Devlet Memurlarının Bankaya verdiği zarardan, verilen zararın rayiç bedeli üzerinden sorumlu olduğu, ipotekli gayrimenkullerin ya satıldığı yada satışının beklendiği, satış işlemlerinin devam ettiğini, kefiller hakkında icra takiplerinin devam ettiğini, ancak bankanın alacaklarının tamamına ulaşma imkanının bulunmadığının görüldüğünü iddia ederek …. A.Ş. için 02.09.1998 tarihinde 468.359.033.573.-YTL olarak tasfiye olunacak alacaklar hesabına atılan alacaklarının 02.09.1998 tarihinden tahsil tarihine kadar, banka tarafından aynı tür kredilere uygulanan değişen temerrüt faizi oranlarıyla tahsili, dava tarihinden önce yapılan tahsilatların tahsil edildikleri tarih itibariyle göze alınarak hesaplanacak faizi ve yapılan masrafların da eklenmesi suretiyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla tahsilde tekerrüre neden olmamak kaydıyla, kararlara iştirakleri oranında sorumlu tutulmalarına hesap edilecek banka alacağının belirlenen oranlarda davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsilinekarar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalılar …, …, … vekili cevap dilekçesinde özetle; dava değerinin 468.359.033.573.-TL olarak Türk tarihinin en yüksek meblağlı davası olarak gösterildiğini, Türkiye Cumhuriyetinin bütçesinin 205 milyar, davacı bankanın sermayesinin 1.250 milyon TL olduğu düşünüldüğünde durumun daha ilginç ve vahim bir hal aldığını, Bankalar Birliği tarafından yayınlanan tabloda, davacı bankanın aktif rakamının 34.424.690.-YTL ve takipteki kredilerinin 1.084.962._YTL olduğu gözetildiğinde davanın kötü niyetle açıldığının anlaşıldığını, davacının daha önce de mahkemeyi yanıltma çabalarının bulunduğunu, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/219 esasına kayıtlı dosyada … Firması ile ilgili olarak görülen davada … ile ilgili alacak miktarlarının olandan 24 kat fazla bildirildiğini, yine … Tesisi ile ilgili bankanın alacağının 45 milyon dolar ile protokole bağlandığını, aynı şirketten alacağın Meclis Araştırma Komisyonunda 307 trilyon TL Ankara 10. Asliye Ceza mahkemesinin 2003/94 esaslı dosyasında ise 500 trilyon civarında bildirildiği, bu rakamların bu güne kadar açıklanamadığı, bu şekilde davacı bankanın yargıyı yanıltma ve insanlık onuru ile bağdaşmayacak bir sonucu sürekleme çabalarının bulunduğunu savunarak, ayrıca Zamanaşımı itirazında bulunmuş, denetçilerin davacı sıfatlarının bulunmadığı, davanın aktif ehliyetten reddi gerektiği, davalıların davalı sıfatının bulunmadığı, somut olayda müvekkillerinin ibra edildikleri, davacıların ihtiyati tedbir taleplerinin hukuka aykırı olduğu, davanın harca tabi olduğu, davacılar tarafından açılan aynı nitelikteki Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2003/474 esasına kayıtlı dava ve daha bir çok dosyada ihtiyati tedbir kararının reddine karar verildiği, kredi verilmesinde gerek başvurunun yapıldığı şube, gerekse banka istihbarat servisinin mevzuata uygun olarak çalıştığı bu konudaki görevlerini tam olarak yerine getirdikleri, müvekkillerinin görevini 2001 yılında sona erdiği, bu konuda ellerinde savunma yapabilecekleri bilgi ve belge bulunmadığı, bu bilgilerin dilekçeye eklenmediği belirtilerek, dava dilekçesindeki ekli delillerin kendilerine tebliğinden itibaren cevaplarını sunabilmeleri için makul bir süre verilmesini istemişler, 17.01.2008 tarihli dilekçesiyle de; kredilerin bankacılık mevzuatına ve teamüllerine uygun kullanıldığı, ilk kredi teklifini Banka Şube Müdürünce değerlendirildiği, ilgili belgeler temin edilerek, kredinin değerlendirilebilir olduğu saptanırsa ticari Krediler Müdürlüğüne sunulacağı, bu müdürlüğün uygun görmesi halinde, Genel Müdürün oluru ile Yönetim Kurulu önüne getirileceği, Yönetim Kurulu tarafından onaylanacağı, onaylanan kredilerin yine Ticari Krediler müdürlüğünün yönergesine göre kullandırılacağı, kullandırılma sırasında, Ticari Krediler Genel Esaslar Yönetmeliğinin 5. Maddesine göre, şubenin her an kredi kullandırılmasına ilişkin kredi kullandırılmasının durdurulmasına karar verebileceği, tedbirler alabileceği, dilekçede bankanın zarara uğradığı belirtilmekle birlikte zararın nereden kaynaklandığı ve miktarının belirtilmediği, kredi ile ilgili takiplerin devam ettiği, henüz alınmış bir aciz vesikası bulunmadığı, takip edilen alacağın iflas eden borçlu şirketin iflas masasına alacak olarak kayıt edildiği, bu kapsamda bankanın doğmuş bir zararından bahsedilemeyeceği, 30.04.2001 tarihli 24388 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 2001/2312 sayılı Bakanlar kurulu kararı eki karar ile görev zararı oluşturan kararların yürürlükten kaldırıldığı, ve Hazine tarafından 30.04.2001 tarihi itibariyle 11,7 katrilyon liralık iç borçlanma senedi verildiği bu rakamın sene sonu itibariyle 13,3 katrilyon olduğu, bunun üzerine Banka Yönetim Kurulunun 02.05.2001 tarihinde 16 sayılı kararı alarak ödenmeyen alacakların karşılığının ayrılmasının kararlaştırıldığı ve yönetim kurulu kararının geriye yürütüldüğü, kredi kullanan firmaların takibe düşmeyen alacakları içinde karşılık ayrılarak bu firmaların batmalarına ve ekonomiden çekilmelerine neden olunduğu, kullanılan kredi için teminat alınmadığı iddia edilirken bir yerde de 780 milyar TL ipotek ve 59,4 milyar TL ticari işletme rehini bulunduğunun bildirildiği, icra takipleri bitmeden kredinin tahsil kabiliyetinin bulunmadığından söz edilemeyeceği, bir kısım belgeler mahkemeye sunulmamakla davanın sürümceme de kalmasının hedeflendiği ( bu belgeler sayılıyor) meydana gelen işlem ve eylemlerde müvekkilinin kusurunun bulunmadığı, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun kusura dayalı bir sorumluluk olduğu, Yönetim Kurulunun kredi vermediği kredi limiti verdiği, bunun sınırlarını da firmanın kredibilitesinin çizdiği, esasen bankacılığın mevduat toplayıp ihtiyaç sahiplerine kredi olarak vermek suretiyle kazanç elde etme faaliyeti olduğu ve bu faaliyetin belirli oranda risk barındırdığı, bankacılıkta geri dönmeyen krediyi usulsüz olarak nitelemenin mümkün olmadığı, bankacılık zararının kullandırılan kredinin geri dönmemesi şeklinde gerçekleştiği, bankacılıkta esas olanın kredinin geri dönmeme riskinin azaltılması olduğu, bunun için azami dikkatin gösterildiği ve araştırmanın yapıldığı ancak banka ve firmanın dışında gelişen olaylar ve krizler ile firmanın kredi borcunu ödeyemeyecek duruma gelebileceği, kredi kullandırmak için gerekli koşullar olduğu halde kredinin kullandırılmamasının bankanın zarar etmesine yol açacağı, somut olayda zararın öğrenilmesinden sonra ceza zamanaşımı ve genel zamanaşımı süresinin dolduğu, müvekkillerin 233 sayılı KHK ve 399 sayılı KHK gereği memur statüsünde çalıştıkları bunların eylem ve işlemlerinden kaynaklanan zararlar nedeniyle devlet aleyhine dava açılabileceği, zira buna dair yargı kararları bulunduğu, öte yandan istenen ihtiyati tedbir kararının yasaya aykırı olduğu, 4842 sayılı Kanunun Geçici 3. Maddesinin Bankaca yeniden yapılandırma sürecinde bankalarca kredi alacaklarının tahsili için açılmış veya açılacak dava takiplerin haçtan muaf olduğu, her türlü davanın bu muafiyete girmediği, eldeki davanın yeniden yapılandırma ile ilgisinin olmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; dava değeri ve müddeabihin miktarı konusunda aynı … ve arkadaşları gibi açıklama getirdikten sonra, müvekkilinin dava konusu kredinin kullandırıldığı dönemde bankanın Ticari Krediler Müdürü olduğunu, yönetim kurulu üyesi olmayan müvekkili aleyhine denetçiler tarafından böyle bir davanın açılamayacağını, Genel kurulun görevliler hakkında da mali sorumluluk davası açılmasına ilişkin kararının yok hükmünde olduğunu, 4603 sayılı Kanun ile Bu Kanunda Değişiklik Yapılmasına ilişkin 20.06.2001 kabul tarihli 4684 sayılı Kanunun Türkiye Halk Bankasının özelleştirmeye hazırlanmasını sağlayacak şekilde yeniden yapılandırılmasına ilişkin bir kanun olduğunu, 09.04.2003 kabul tarihli ve 4842 sayılı Kanunun Geçici 3 ve 4603 sayılı Kanunun 4684 sayılı kanunla eklenen Geçici 4. maddesinde yer alan yeniden yapılandırma süreci içinde yargı harcı ve cezaevi harçlarından bağışıklık ile davaların 1086 sayılı HUMK’ nun seri muhakeme usulüne göre görülmesine ilişkin hükümler, özelleştirmeye hazırlık ile ilgili davalar açısından geçerli olup personele rücu davalarında uygulanamayacağını, bu nedenle davacının harcını ödemesi gerektiğini, davada yazılı yargılama uygulanması gerektiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, Yönetim kurulu üyelerinin genel kurul kararı ile sorumlu tutulup dava açılabileceğini, ancak banka görevlileri hakkında Genel Kurul Kararı ile dava açılamayacağını, Yönetim Kurulu Üyelerinin ise ibra edilmeleri nedeniyle sorumlu tutulamayacağını, somut olayda ticaret mahkemesinin görevli olduğunu, müvekkilinin görevinin şubeden gelen tekliflerin ekindeki istihbarat raporlarının ilgili tüm belgelere ile birlikte önergeye bağlamak ve önergeyi de bağlı bulunduğu genel Müdür yardımcısına sunmaktan ibaret olduğunu, kredi teklifinin olumlu görüşü ve Genel Müdürün oluru ile Yönetim Kuruluna intikal ettiğini, bu hususun davacı yanca bilinmesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin Yönetim Kuruluna önerge sunduğundan söz edilerek sorumlu tutulmasının mümkün olamayacağını, bu iddianın mahkemenin yanıltılmasına yönelik olduğunu, şubeden gelen kredi teklifine ekli mali verilerin olumsuz olduğu yönündeki iddianın doğru olmadığını, kredi için yeterli teminat alınmadığı yönündeki iddianın da yerinde olmadığını, adı geçen firmaya verilmesi öngörülen kredi tutarının 260 milyar TL civarında olduğunu, buna karşılık kredinin üç katı tutarında yaklaşık 840 milyar TL değerinde teminat alındığını, bu konudaki iddiaların yersiz olduğunu, ülkede son yıllarda gerçekleşen iki ayrı krizde döviz kurlarında beklenmeyen bir artış meydana geldiğini, bu nedenle teminatların kredi borcunu karşılamakta yetersiz kaldığını, borçlu şirketin iflas ettiğini, iflas idaresine alacak kaydı yapıldığını, diğer kefiller hakkındaki takip akibetinin belli olmadığını, aciz belgesi alınmadan, takipler sonuçlanmadan kredi borçlarının tahsil edilemeyeceğine ilişkin tahminlerin yerinde olmadığını, davalıların hangi miktardan hangi nedenle sorumlu olduğu açıklanmadan müşterek ve müteselsil olarak sorumlu tutulamayacağı, yönetim kurul kararlarına göre tasfiye olunacak alacaklar hesabına intikal ettirildiği, 99-13761 sayılı karşılıklar kararnamesi kapsamına alındığını, bankaların tasfiye olunacak alacaklara kendi kaynaklarından yada karlarından karşılık ayırdıklarında bu karşılıkların Hazine tarafından karşılanacağını, dava konusu kredilere karşılık ayrılmış olduğunu, bu nedenle bankanın bir zararından söz edilemeyeceğini, talep ve dava hakkının Hazineye ait olabileceğini, davacının hukuki yararının bulunmadığını, 2000 Kasım ve 2001/ Şubat krizlerinde de izin aşırı yükselmesi nedeniyle teminatların düşük kaldığını, bu krizlerin kişi ve kurumları değişik çözüm yollarına ittiğini, tüm bu durumlar göz önünde tutulmadan, krizi nedeniyle içine düşülen durumdan memurların sorumlu tutulmasının hak ve nısfet kurallarına aykırı olduğu, şubelerden gelen kredi tekliflerinin değerlendirilmesinde kendisinin yetkili ve görevli olmadığı, bu nedenle sorumlu tutulamayacağını, Bankacılığın ticari bir faaliyet olduğu, bu nedenle kar ve zarar birlikte yaşayabileceğini, kredinin geri dönmemesi durumunda kredi işlemlerinde imza yada paraf kullanan memurların sorumlu tutulacağının söylenemeyeceğini, deliller sunulmadığı için bu kredi ile ilgili ne görüş bildirdiklerini hatırlamadıklarını, kredilerin çoğunluğunda müvekkil …’nın görüş bildirmeyip üst makama arz ile yetindiği, kaldı ki ticari krediler müdürünün Yönetim Kurulunda oy hakkının bulunmadığını, kredinin yönetim kuruluna sunulması gibi bir görevinin de bulunmadığını, eski yönetim kurulu ve çalışanlar aleyhine açılan 40′ a yakın davanın çoğunluğunun red edildiğini, haklarında beraat kararı bulunmadığı iddiasının doğru olmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
Davalı …. … vekili cevap dilekçesinde özetle; dava miktarı yani müddeabih miktarının hatalı belirlendiğini, müvekklinin yönetim kurulu üyesi olarak görev yaparken 22.09.1997 tarihinde izin ile 01.10.1997 tarihinde istifa ile ayrıldığını, bu tarihten sonra hiç bir sorumluluğunun bulunmadığını, harç ödenmeden dava açılmasının Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılama ilkesine aykırı olduğunu, olayın haksız fiil olarak nitelendirilmesi halinde 1 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, 4616 sayılı Kanun kapsamındaki suçlar için ceza zamanaşımının dolduğunu, TTK 309/4 maddesi gereğince sorumluluk davası için öngörülen iki yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, yine 5 yıllık zamanışımı süresinin dolduğunu, dava dilekçesinin yasaya uygun ve açık olmadığını, öte yandan iddia edildiği gibi kredinin yöntemine aykırı kullandırılmadığını, mevzuat ve teamüllere uygun kullandırıldığını, olay tarihinde genel müdür yardımcısı olarak görev yapan müvekkilin kredinin onaylanmasında sorumluluğunun bulunmadığını, kredi talebi ve dosyasını sadece Genel kredi talebinin Yönetim Kuruluna sevk işleminde Genel Müdür’ün görevli olduğunu, kredinin ekspertiz raporları alınarak teminatlandırıldığını, yeterli teminat alındığını, kredi kullanan firmanın mali verilerinini yeterli olmadığı iddiasının doğru olmadığını, müvekkilinin görevden ayrıldığı 22.09.1997 tarihinden sonra sorumluluğu bulunmadığını, onaylanan kredilerin kullandırılması ve geri dönüşünden şubelerin sorumlu olduğunu, krizler nedeniyle alınan teminatların kredi ve faizlerini karşılayamaz duruma geldiğini, davacı bankanın yapılan ödemelerin öncelikle BK 84. maddeye göre faizlere mahsup edileceği konusundaki iddianın yersiz olduğunu, beraat kararı bulunmasa da soruşturmanın ertelenmesine ilişkin karar bulunduğu gibi, davacı bankanın KİT komisyonu tarafından ibra edildiğini, bu nedenle bu olaylarla ilgili banka görevlisi olan davalılar hakkında dava açılamayacağını, alt kademelerin işlemlerine güvenerek işlem yapan müvekkilin eksik ve hatalardan sorumlu olmadığını, Yönetim Kurulu Üyelerinin sorumluluğunun kusur sorumluluğu olduğunu ve iddia eden tarafından ispatı gerektiği, 233 sayılı KHK hükümleri ve 657 sayılı Devlet memurları kanunun 12. Maddesi uyarınca TTK nun 20/336 maddeleri ve BK 41. maddesi hükümlerinin hiç bir şekilde müvekkilinin sorumluluğu sonucu doğurmayacağını, borçlu şirket hakkında yasal yollar devam ederken ve hakkında aciz vesikası bulunmazken hukuki anlamda doğmuş zarardan söz edilemeyeceğini, Yönetimi Kurulu üyelerinin sorumluluğu ispatlanmadan şirketin içine düştüğü mali anlaşmazlıklar nedeniyle müvekkilinin sorumluluğunun doğmayacağını, yöneticiler aleyhine dava açılamayacağını, kaldı ki kredi işlemlerinin bir risk yönetimi olduğunu ve kredinin geri ödenmeme ihtimalinin her zaman bulunduğunu, banka zararının oluşmasında sorumluluğunun kime ait olduğunun kesin olarak gösterilmediğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; talep edilen dava miktarının çok yüksek olduğunu, belgelerin çok fazla olduğunu, müvekkilinin kredi ile ilgili bilgi ve belgeye sahip olmadığını, bu nedenle cevap süresinin uzatılmasını istediğini, ödenmeyen kredinin 02.09.1998 tarihinde tasfiye olunacak hesaplara aktarıldığının iddia edildiğini, davanın ise 22.10.2007 tarihinde açıldığını, bu nedenle haksız fiil açısından 1 ila 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, … Bankasının yerine denetçilerin dava açmayacağını, TTK 341. madde genel kurul kararına dayanılarak denetçilerin Yönetim Kurulu üyelerine dava açmasına imkan veriyorsa da, diğer banka çalışanlara karşı dava açamayacaklarını, bu nedenle aktif davacı sıfatının bulunmadığını, kredilerin bankacılık mevzuatı ve banka iç mevzuatına ve genel kabul görmüş bankacılık kurallarına uygun olduğunu, …. A.Ş. nin durumunun bankalar tarafından kredibilite ve önemli güvence oluşturduğunu, kredi kullandırılmayacak firmalar ile ilgili koşulların bu firma için söz konusu olmadığını, kredi açma kararı yönetim kuruluna verildiğinden … Şube müdürü olan müvekkilin sorumluluğu bulunmadığını, müvekkilin bu miktarda krediyi açmaya yetkili olmadığını, görevinin başvuruyu Yönetim Kuruluna iletmek olduğunu, müvekkilinin görevin mevzuata uygun olarak gereği gibi yerine getirdiğini, öte yandan banka zararının doğmadığını, teminat teşkil eden gayrimenkulün 340.000.000.000 TL karşılığında davacı bankanın aldığı, 100.000.000.00 TL’sinin dava dışı Kentpark alacağına mahsup edildiğini, geri kalan 240.000.000.00 TL nin faiz borcuna mahsup edildiği, bu gayrimenkulün yaklaşık 5 ay sonra 1.000.000.000.00 Tl karşılığında 06.01.2006 tarihinde 3. kişilere satıldığını, davacı bankanın bu şekilde verilen teminatların sadece birinden verilen kredinin tam iki katı oranında geri dönüşüm sağladığını, bu durumun dahi bankanın zararının olmadığını gösterdiğini, ayrıca diğer bir gayrimenkulün de 164.433.000.00 TL karşılığında satılmasının sağlandığını, bedelinin kredi borcuna mahsup edildiğini, yine teminat gösterilen menkullerin de 16.550.000.000,00 TL’ye satıldığını, davacı bankanın kredi karşılığında toplam 1.080.000.000.000 TL’ nin geri dönüşümünün sağlandığını, zarar olmadığı gibi karının dahi bulunduğunu, bankanın zararı olmadığı gibi kazancının olduğunu, müvekkiline yüklenebilecek bir haksız fiil olmadığı sürece müvekkilinin sorumluluğunun düşünülemeyeceğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin şube müdür yardımcısı olarak sözleşmeli çalıştığını, müvekkili hakkında dava açılabilmesi için genel müdürün imzasının gerektiğini, avukatların vekaletlerinin ve yetkilerinin incelenmesi gerektiği, dava açık ve net olmadığı gibi YTL üzerinden açılan davada maddi hata bulunduğunu, alacağın yasal takip hesaplarına aktarıldığı 02.09.1998 tarihinden itibaren zamanaşımı süresinin dolduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; davalıların kusurlu olmaları halinde kredi borçları ile birlikte bankaya verilen zarardan müteselsil olarak sorumlu olacaklarının kabulü gerektiği, önce kredi borçlularına gidilmesi gerekmediği, zararın davalılardan istenmesine engel bir hal olmadığı, tahsilde tekerrüre meydan vermemek koşuluyla zararın kurum çalışanlarından da istenebileceği, davalıların kusur durumları değerlendirilerek sonuçta sorumlu olacakları tutarların bulunacağı, …. A.Ş. Ye kullandırılan 1.000.000,00 USD nin ve 1.000.000,00 DEM krediler için, ipotek tesis edilen taşınmazların banka alacağından önce tesis edilen ipotek ve hacizler ile birlikte bu miktar krediyi karşılayacak değerde oldukları, bu koşullar nedeniyle kredi kullandırılması konusunda olumlu görüş bildirildiği, bu kredilerin kullandırıldığı tarihte …. A.Ş.nin tüm borçlarının protokole bağlandığı, yeterli teminat alındığından kredi teklifinin bankacılık teamüllerine aykırı kötü niyetli teklif olamayacağı, ticari hayatta çok güçlü firmaların iflasa gidebilecekleri ve bu firmalar ile ilişki içinde olan bankaların zarara uğramaları riskinin bilinen Ülkenin ekonomik ve politik konjonktüründeki ani değişikliklerin bazı dönemlerde kredi ve temerrüt faiz oranlarında husule gelen beklenmeyen artışlar ve takip prosedürünün ağır işlemesi nedeniyle artan faiz yükü, ticari hayatın tabiatında mevcut risk faktörü, bir alacaklının her hangi bir nedenle başlattığı yasal takibin tam alacaklıları harekete geçirerek kredi lehtarı firmanın çok güçlü dahi olsa üstesinden gelemeyeceği bir takip sağanağı altında kalması ve nihayet iflas olgusunun kredi teklifini benimseyen ve onaylayan banka makamlarının başlangıçta tesbit edemeyecekleri gelişmeler olarak kabul edilmesi gerektiği, yönetim kurulunun karar verme sürecinde fayda -sakınca fırsat risk analizi yaptığı, bu analizin çoğu zaman geleceğe ilişkin tahminde bulunulmasını gerektirdiği, tahmin kavramında yanılgının da bulunduğu, buna rağmen mahkemede dava açıldığında Yönetim Kurulunun karar aldığı tarihteki şüpheli olan hususların artık hakim tarafından kesin olarak bilindiği, bu durumun hakimin bu bilgilere dayalı bakış açısıyla geçmişe yönelik değerlendirme yapması sakıncasını doğurduğu, zira verildiği tarihte isabetli görülecek bir kararın, daha sonra ortaya çıkan yeni olaylar sonucunda isabetsiz görülebileceği, bu nedenle Yönetim Kurulunun ve davalı diğer banka çalışanlarının özen borcunun gereğini yerine getirip getirmediği, dolayısıyla kusurlu olup olmadığının kararın verildiği şartlarla tarihe göre tayin edileceği, nihayet bir takım riskleri üstlenmenin, banka idaresinin bir parçası olduğu, kararların sırf isabetsiz olduğunun sonradan ortaya çıkmasına bakılarak üyeleri sorumlu tutmanın onları ekonomik kuralların izin verdiği riskleri üstlenmekten alıkoyacağı, ayrıca davalıların borçluların borçtan kurtulmasına yönelik mevzuat dışı işlemlerde yönlendirici rol oynadığına dair dosyada delil bulunmadığı, olayda haksız fiil koşullarının oluşmadığı gibi, davalıların hukuka ve bankacılık uygulamalarına aykırı eylemlerinin ve kusurlarının da mevcut olmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava dışı şirket hakkında düzenlenen istihbarat raporunda mali bünyesinin zayıf olduğunu, kredilendirmeye müsait olmadığının belirtilmesine ve bu olumsuzluklar nedeniyle genel müdürlükte reddedilmesine rağmen defalarca kredi teklifinde ısrar eden davalıların bankanın zarara uğramasında sorumlu olduğu, kullandırılan kredilerin bankacılık genel mevzuatı, banka iç mevzuatı, bankacılık ilke ve teamüllerine aykırı olduğunu ve kredilerin teminatlarının yetersiz olduğunu, yapılan takiplerin sonuçsuz kaldığını, davalıların yargılandığı Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/35 Esas sayılı dosyasında davalıların eylemlerini güveni kötüye kullanma kapsamında olduğuna ilişkin değerlendirmelerin bulunduğunu, mahkemece eksik inceleme ve hatalı hukuki değerlendirmeyle, davalıların profesyonel banka yöneticisi olup banka varlıkları değerlendirilirken görevleri ve durumları gereği ülke ekonomisinin yapısını iyi bilmeleri, özenli ve öngörülü olarak normalin üstünde bilgi ve beceri göstermeleri en az risk taşıyan veya riski bulunmayan işlemler yapmaları gerekirken tedbirli, basiretli ve öngörülü bir tacir gibi davranmamaları nedeniyle banka zararına yol açtıkları, ilk derece mahkemesince tüm bu hususların göz ardı edildiğini, bankanın dava dışı şirketten olan alacağını tahsil edemediğini
bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; dava dışı …. San. A.Ş.”ye usulsüz kredi kullandırılarak banka zararına sebebiyet verildiğinden bahisle oluşan zararın bankanın yöneticisi, personeli ve yönetim kurulu üyeleri olan davalılardan tahsili istemine ilişkindir.

6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Davacı Banka Disiplin Kurulunun 24.10.2002 tarih 191 sayılı kararı, Banka Teftiş Kurulunun 23.09.2001 tarih 2001/5 sayılı kararları, Yönetim Kurulu ve Birim kararları, istihbarat raporları yazışmalar, banka kayıtları ve kredi dosyalarına, Devlet Denetleme Kurulu Raporu, Ankara C. Başsavcılığının Erteleme kararı, Bankalar Yeminli Murakıpları Raporu, Yönetim Kurulu ve Birim kararları, İstihbarat raporları, Şube Yazışmaları, … 3. İcra Müdürlüğünün 1998/ 3135, 3353, 3354, 3133, 3216, 3306, 2001/20225, 2000/8006, 1998/2794, … 10. İcra Müdürlüğünün 1999/8645 sayılı dosyaları vs deliller dosya arasında mevcuttur.
Davacı Ankara 10. İcra Müdürlüğünün 2004/1148 sayılı takip alacaklısı … Anonim Şirketinin, … ..A.Ş. aleyhine başlattığı takibe ilişkin dosyada, 66 takip çıkışlı dosyada 4.133.731,13 TL alacak için Halk Bankasına aciz vesikası verildiği görülmüştür.
T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Başkanlığı tarafından düzenlenen 17.09.2001 günlü ve 2001/4 sayılı, … A.Ş. nin Tahsil Edilmeyen Kredileri ile ilgili Araştırma ve denetleme Raporunda, genel olarak Türkiye içinde limitlerini doldurmuş firmaların yurt dışı şubelere yönlendirildiği ve yeterli teminat alınmadan buradan kredi kullandırıldığı, gayri nakit kredilerde gerekli özenin gösterilmediği, kredi tahsislerinde ipotek tesis edilen taşınmazların değerinin gerçeğinden çok yüksek gösterildiği, ana parayı bile karşılayacak miktarda olmadığı, Bankalar Yeminli Murakıplarını raporlarının başbakanlık teftiş kuruluna gönderilmeden direk gereği için işleme konulması gerektiği ve daha bir kısım önlemlerin alınmasının önerildiği, incelemesi yapılan ve raporlanan kredi işlemleri arasında … ve Tic. San ve A.Ş. ye kullandırılan kredilerinde bulunduğu bildirilmiştir
Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.03.2017 gün ve 2013/35 Esas ve 2017/44 Karar sayılı kararının incelenmesinde; somut olayda davalılar …, …, …, …, …, … ve … da sanık sıfatıyla yer aldığı, sanıkların … Yönetim Kurulu üyeleri, Yönetim Kurulu Başkanı, Genel Müdürü, Kredi Müdürlüğünde görevli sorumlu yada çalışan, bankanın çeşitli şubelerinde görev yapan memurları oldukları, bu kişilerin bir kısım firmalar (Davalılar için … … A.Ş. ye) kullandırılan kredilerin tahsis ve kullandırılması sırasında, düşük değerde ipotekler tesis edilip yeterli teminat alınmadığı, şirketlerin mali yapıları itibariyle kredi verilemeyecek durumda olmalarına rağmen, geri dönüşü mümkün olmayan kredilerin kullandırıldığı, bu şekilde … A.Ş. ye zarar verdikleri iddiasıyla 5411 sayılı Kanuna aykırılık, zimmet, Bankacılık Kanununda zimmet, Bankayı tehlikeye düşüren faaliyetler görevi kötüye kullanmak Hizmet nedeniyle emniyeti suistimal kaybolmuş hata sonucu ele geçmemiş eşya üzerinde tasarruf görevi ihmal suçlarından cezalandırılmaları için açılan kamu davalarında suç tarihinden sonra TCK 102. Maddesinde öngörülen kamu davası zamanaşımı sürelerinin dolduğu, gerekçesiyle diğer bir kısım sanıklar hakkındaki davanın ölüm nedeniyle düşürülmesine, diğer sanıklar hakkındaki kamu davasında ise zamanaşımı nedeniyle TCK 102/3 ve 104/2 Madde hükmüne göre düşürülmesine karar verildiği, kararın temyize üzerine Yargıtay 11. Hukuk . Dairesinin 05.02.2018 gün ve 2017/13521 E -1183 K. sayılı kararıyla, davada zararı olmayan bu nedenle katılan sıfatı bulunmadığı halde katılan ve kararı temyiz eden Hazine Müsteşarlığının temyiz dilekçesinin reddine, diğer temyiz itirazların incelendiğinde davalılar hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına ilişkin kararın onanmasına, Sanık …nın millet vekili olması nedeniyle, Milletvekilliği döneminde hakkında ceza zamanaşımı işlemediğinden, hakkında açılan davanın zamanaşamı nedeniyle ortadan kaldırılmasına ilişkin kararın bozulmasına karar verildiği görülmüştür.
Mahkemece alınan 11.02.2009 tarihli bilirkişi raporunda özetle; davacı bankanın Yönetim Kurulunun 24.07.1999 gün ve 25 sayılı kararı ile …. A.Ş. ‘ne açılması uygun bulunun ve banka görevlilerince kullandırılan ve geri ödenmeyen krediler nedeniyle 468.359,03 YTL kredinin 02.09.1998 tarihinden itibaren işleyecek aynı tür kredilere uygulanan faiziyle birlikte tahsili isteminden ibaret olduğu, dava dışı … şirketin Yönetim Kurulunun 24.07.1997 tarih ve 25 numaralı karar ile 1.000.000.-DEm orta vadeli döviz yatırım kredisi, ve 1.000.000.- USD … kredileri tahsisi edilerek kullandırılmasına karar verildiği, teminat olarak toplam 780.000.- YTL ipotek ve 59.400,00 YTL ticari işletme rehni alındığı, iş bu kredi riskinin 02.09.1998 tarihinde 468.359.03 YTL olarak tasfiye olunacak alacaklar hesabına aktarıldığının tesbit edildiği, davaya konu kredi ile ilgili banka müfettişi … tarafından düzenlenen 23.09.2001 tarihli inceleme raporunda 14.01.2002 tarihli 5/1 sayılı teftiş kurulu yazısının görüşüldüğü belirtildikten sonra Banka Disiplin kurulu kararı ile sorumluluğu belirlenen Banka çalışanları ve görevlileri hakkında dava açılmasının kararlaştırıldığı, ve bu hususun murahhas üyenin onayına sunulduğu, firmanın menkul ve gayrimenkul mallarının satışlarından toplam 425.991.56 YTL olduğu, tahsilat yapıldığı, bunun 408.573,32 TL sinin ana paradan, 17.418,24 YTL sinin ise temerrüt faizinden mahsup edildiği, işlemler hakkında Ankara C. Başsavcılığınca takipsizlik verildiği, ancak daha sonra yapılan şikayet üzerine Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesine dava açıldığı, 4389 sayılı Bankalar Kanunun 11. Maddesinin 12. bendine göre bankaların, krediler ile ilgili alacaklardan doğmuş ava doğması muhtemel ancak, miktarı kesin olarak belli olmayan zararların karşılamak amacıyla karşılık ayırmak zorunda olduğu, bu karşılıklardan Bakanlar Kurulunun belirlediği esaslar çerçevesinde teminatsız kalan kredilere tekabül eden kısmı ayırdıkları yılda kurumlar vergisinin matrahının tesbitine gider olarak kabul edileceği, bu surette ekonomik krizler nedeniyle gelir ödenmeyen kredilerin tasfiyesi ve banka bilançolarının şeffaflandırılması yoluna gidildiği, öz kaynakların yetersiz olması halinde de Bankadan kredi kullanılabileceği, kredibilitenin tesbitinin %100 garanti sağlanmasında değil firmanın ekonomik ve mail durumunun taktirine bağlı kaldığı, alınan teminatlar ile riskin minimuma indirilmesi gerektiği, sonuç olarak … A.Ş. nin kullandığı krediler ile ilgili olarak bu kredi tutararının tasfiye olunacak alacaklar hesabına alınması, sonuç doğduğu iddia edilen her hangi bir bankanın zararının bulunmadığı, kredi alacağının ipoteklerin paraya çevrilerek tamamına yakın kısmının tahsil edildiği, söz konusu kredilerin açılması ve kullandırılmasında her hangi bir kasıt kusur ihmal ve dikkatsizlik bulunmadığı, davalıların her hangi bir sorumluluklarının bulunmadığı bildirilmiştir.
27.04.2009 tarihli ek bilirkişi raporunda aynı görüşler tekrar edilmiştir.
Dairemizce alınan 07/07/2023 tarihli bilirkişi raporunda özetle; dava dışı ….San.A.Ş’nin 25 milyar SKA, 30 milyar T.M. 1.000.000.-$ Döviz kredisi talebine istinaden düzenlenen 26.12.1996 tarihli istihbarat raporunda firmanın 1995 yılında zarar ettiği, işletme sermayesinin negatif olduğu, kısa vadeli borçlar/maddi özvarlık oranının % 1226 gibi çok yüksek düzeyde gerçekleştiği ve 2 adet karşılıksız çeki ile 1 adet protestosunun mevcut olduğunun belirlendiği, bu olumsuzluklara rağmen şubece 06.01.1997 tarihinde “kredilendirmesinde herhangi bir mahzur görülmediği…” açıklamasıyla kredi teklifinin onaylanması yönünde görüş bildirildiği, Genel Müdürlüğün 09.01.1997 tarihli cevabı yazısında, mevcut olumsuzluklar nedeniyle şube önerisinin red edildiği, kredi talebinin Genel Müdürlükçe red edilmesinden yaklaşık 6 ay sonra 17.06.1997 tarihli yeni bir istihbarat raporu düzenlendiği ve bu raporda da yine aynı olumsuzlukların belirlendiği, buna karşın, şubece 04.07.1997 tarihinde “herhangi bir risk getirmeyeceği” ifade edilerek talebin onaylanmasının istendiği, Genel Müdürlükçe gönderilen 15.07.1997 tarihli yazıyla, yine tespit edilen olumsuzluklar nedeniyle firmanın kredilendirmesinin uygun görülmeyerek şube talebinin reddedildiği, izleyen gün, 16.07.1997 tarihli yazıyla şubece “Bankamıza herhangi bir risk getirmeyeceği görüşüyle” yine kredi onayının talep edildiği, Genel Müdürlüğün 22.07.1997 tarihli yazısıyla, belirtilen gerekçelerde tekrar şube talebinin red edildiği, yine ertesi gün, 23.07,1997 tarihinde şubece “kredilendirilmesinde herhangi bir risk görmediğimiz firma talebinin onaylanması” yönünde Genel Müdürlüğe talep yazısının yazıldığı, ve nihayet, şubenin son talep yazısı tarihini izleyen gün, yani 24.07.1997, 25 sayılı Yönetim Kurulu Kararı ile firma lehine 1.000.000.-DEM (95.000.000.000.-TL) Orta Vadeli Döviz Yatırım İşletme Kredisi ve 1.000.000.-USD (165.000.000.000.TL) … kredisinin onaylandığı, devre faizleri ve anapara taksitlerinin vadelerinde tahsil edilememesi üzerine kredi risklerinin 02.09.1998 tarihinde toplam 468.359.033.480,-TL üzerinden Tasfiye Olunacak Alacaklar hesaplarına aktarıldığı, 29.06.2001 tarihi itibariyle takipteki anapara alacağımızın 518.530.687.017,-TL; faizli takip alacağımızın da 2.565.452.379,452 TL olduğu , kredilerin teminatı olarak toplam 780 milyar TL ipotek, 59,4 milyar TL ticari işletme rehni bulunduğu, bu teminatların alacağımızın yarısını dahi karşılamadığı, yapılan icra takibinde kefiller üzerinde yeterli malvarlığı da bulunamadığından alacağın önemli bölümünün tahsil kabiliyetinin bulunmadığı, firma hakkında düzenlenen istihbarat raporunda, mali bünyesinin zayıf olduğu kredilendirmeye müsait olmadığı belirtilmesine ve bu olumsuzluklar nedeniyle Genel Müdürlükçe red edilmesine rağmen, defalarca “…bankamıza herhangi bir risk getirmeyecek” görüşüyle kredi teklifinde ısrar eden şube eski Müdürü … ve …. …, daha önceki red gerekçeleri aynen devam ettiği halde kredi talebine işleme almaktan ve uygun görüşle Yönetim Kurulu’na sunmaktan dolayı; Ticari Krediler eski Müdürü … ya kredi kararında imzası bulunan Bankamız eski Yönetim Kurulu Üyelerinin sorumlu bulunduğu, 29.06.2001 tarihi itibariyle anapara ve faizinden oluşan toplam 2.565.452.379.452,-TL alacağımızın tahsil edilebilme olanağının düşük olduğu, yapılan takip sonucunda Banka zararının gerçekleşmesi halinde adı geçenlerin mali sorumluluklarının aranmasının uygun olacağı, yukarıda 7 . maddede alıntı yapılan Banka Disiplin Kurulu kararının incelenmesinden de görüleceği üzere ; … A.Ş. firmasına 24.07.1997 tarihli Banka Yönetim Kurul kararıyla 1 milyon DEM karşılığı 95 milyar TL eski para 165.000 TL işletme kredisi olmak üzere toplam TL karşılığı ( kredinin açıldığı tarih itibariyle ) 260 milyar TL ( eski para ) 260.000 TL tutarında ticari kredi açıldığı, TL karşılığı 260.000 TL olan bu krediye karşılık o tarihte 780.000 TL ipotek 59.400 TL ticari işletme rehni olmak üzere toplam 834.400 TL tutarında aynı teminat alındığı, eğer ekspertiz değerleri tesis edildiği 1997 yılında gerçek değerinden çok fazla gösterilmemiş ise, kredinin açılıp kullandırıldığı tarih itibariyle, ana para olduğu düşünülen 260 bin TL’lik kredinin üç katından fazla aynı teminat alınmak suretiyle, teminat koşulunun yerine getirildiği, bunun yanı sıra, dosya içeriğine göre pek etkili olmasa da şahsi teminat niteliğinde kefalet alındığı, yine, 02.09.1998 tarihinde bu borcun 468.359.03 TL üzerinden Tasfiye olunacak Alacaklar Hesabına aktarıldığı tarih itibariyle de aynı teminatın %180 civarında olduğu, keza, diğer bir husus olarak Banka vekillerinin 10.11.2018 tarihli delil dilekçesinin 17.maddesinde belirtildiği gibi, taşınır ve taşınmaz malların satışlarından toplam 425.991.56 TL tahsilat sağlanarak bu tutarın 408.573.32 TL sinin ana paradan, 17.418,24 TL sinin ise faizden düşüldüğü, böylece banka kayıtlarına göre, 02.09.1998 tarihinde 468.359,03 TL olarak … hesabına aktarılan tutardan yapılan tahsilatın mahsubu ile (468.359,03 – 425.991.56 = 42.367,47 TL) tahsilat sonrası (2008 yılı itibariyle) ana para borcunun 42.367,47 TL ye inmiş olduğu, yukarıda değinilen unsurların yanı sıra, banka vekilinin, 25.12.2018 tarihli dilekçesinde değinildiği üzere Firma aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi ve haciz yoluyla … 3 İcra Müdürlüğünde başlatılan on adet icra takibinden ikisinde rehin açığı belgesi, beşinde aciz belgesi alındığı , birinden sonuç alınamadığı, birinde tahsilat sağlanırken birinde de rehinli makinaların, Bankaya ihale edildiği, firma hakkında 10.12.2003 tarihinde iflas kararı verildiği ve iflas tarihi itibariyle 6.252.454,14 TL tutarındaki Banka alacağının iflas masasına yazdırıldığı, bankacılığın, finans sektöründe olması nedeniyle özellikle ticari kredi kullandırımın, en güçlü firmalar bile olsa her zaman için bir risk unsuru taşıdığı, bankacılık mevzuat ve uygulamasında özellikle dava konusu kredi işlemlerinin gerçekleştirildiği 1997 v.d. yıllarda, genelde kullandırılan kredinin (ana para olarak) %100 ü fazlasıyla ipotek tesisi (limit ipoteği/maksimal ipotek/üst sınır ipoteği) yapılmakta ve böylece kredi ana parasının en az iki katı kadar ayni teminat alınmaya çalışıldığını, bunun nedeninin üst sınır ipoteği tesis edilmesi ile üst sınır (limit) ipoteğinde, tesis edilen ipotek miktarının dışında bir miktarın (varsa diğer derecedeki alacaklılar tatmin edilmeden) talep edilememesi olduğunu, ancak, burada ipotek tesisinde önem arzeden iki önemli hususu belirtmek gerektiğini, a) İpotek konulacak taşınmazların, bankaca yaptırılacak ekspertiz değerlerinin, belirlenen ipotek tutarını karşılayacak düzeyde olması, b) Eğer, Sizden önce başka alacaklı/alacaklılar tarafından 1. ve diğer derecelerde ipotek konulmuş ise (ör. siz 3.derecede ipotek koyabilecek iseniz, ipotek hükümlerine göre, tesis edildiği tarihin önemi olmaksızın 1. ve 2. Derecedeki alacaklıların ipotek bedelleri ödenmeden, 3.derecedeki ipotek ödenemeyeceğinden, taşınmazın değerinin, en azından 1,2 ve 3.derecedeki ipoteklerin bedellerini karşılayacak düzeyde olması gerektiği, kredinin açıldığı ve kullandırıldığı tarihteki istihbarat raporları doğal olarak önem arzettiği, çünkü kredinin ödenip ödenmeme olasılığı burada tespit olunan unsurlara göre belirlenebileceği, bu açıdan bakıldığında, davalı banka personelinin hatalı/kusurlu olduğu söylenebilirse de, yine kredinin açıldığı ve kullandırıldığı tarihlerde alınan ayni teminatların bankacılık usul ve mevzuatına uygun olması, keza, özellikle … ve T. … gibi kamu bankalarının, kuruluş yasaları çerçevesinde, bazı sektörlerdeki ( ör, tarım sektörü, küçük ve orta ölçekli kobiler veya ülkemiz için hemen hemen her zaman öneme arz eden tekstil sektörü gibi) desteklenmesi gereğinin ortaya çıkması, keza özellikle Davaya konu kredinin açıldığı 1997 ve devam eden yıllarda (2000 yılı v.d) faizlerin aşırı ölçülerde yükseldiği, faiz artışının başta banka alacakları olmak üzere bir çok alacağın faizli bakiyesinin öngörülemez boyutlara ulaşması, somut olayımız açısından yukarıda 12,13 ve 14.maddelerde değinilen unsurların yanı sıra ana para alacağı ile kıyaslandığında pek de küçümsenmeyecek bir tahsilat sağlanması ve bankacılık uygulanmasında mevzuat çerçevesinde tüm önlemlerin alınması ve mevzuata uyulması durumunda bile, uygulamada bazen kullandırılan kredilerin belli bir bölümünün kısmen ya da tamamen geri dönüşümünün sağlanamadığının bilinen bir husus olduğu gibi tüm unsurların birlikte değerlendirilmesinin uygun olacağı, bu konudaki nihai taktirin Dairemize ait olduğu bildirilmiştir.
Dosya kapsamından, … A.Ş. firmasına 24.07.1997 tarihli Banka Yönetim Kurul kararıyla 1 milyon DEM karşılığı 95 milyar TL eski para 165.000 TL işletme kredisi olmak üzere toplam TL karşılığı ( kredinin açıldığı tarih itibariyle ) 260 milyar TL ( eski para ) 260.000 TL tutarında ticari kredi açıldığı , TL karşılığı 260.000 TL olan bu krediye karşılık o tarihte 780.000 TL ipotek 59.400 TL ticari işletme rehni olmak üzere toplam 834.400 TL tutarında aynı teminat alındığı, eğer ekspertiz değerleri tesis edildiği 1997 yılında gerçek değerinden çok fazla gösterilmemiş ise, kredinin açılıp kullandırıldığı tarih itibariyle, ana para olduğu düşünülen 260 bin TL’lik kredinin üç katından fazla aynı teminat alınmak suretiyle, teminat koşulunun yerine getirildiği, bunun yanı sıra, dosya içeriğine göre pek etkili olmasa da şahsi teminat niteliğinde kefalet alındığı, yine, 02.09.1998 tarihinde bu karar 468.359.03 TL üzerinden Tasfiye olunacak Alacaklar Hesabına aktarıldığı tarih itibariyle de aynı teminatın %180 civarında olduğu, keza, diğer bir husus olarak Banka vekillerinin 10.11.2018 tarihli delil dilekçesinin 17.maddesinde belirtildiği gibi, taşınır ve taşınmaz malların satışlarından toplam 425.991.56 TL tahsilat sağlanarak bu tutarın 408.573.32 TL sinin ana paradan, 17.418,24 TL sinin ise faizden düşüldüğü, böylece banka kayıtlarına göre, 02.09.1998 tarihinde 468.359,03 TL olarak … hesabına aktarılan tutardan yapılan tahsilatın mahsubu ile (468.359,03 – 425.991.56 = 42.367,47 TL) tahsilat sonrası (2008 yılı itibariyle) ana para borcunun 42.367,47 TL ye inmiş olduğu, firma aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi ve haciz yoluyla … 3 İcra Müdürlüğünde başlatılan on adet icra takibinden; ikisinde rehin açığı belgesi, beşinde aciz belgesi alındığı , birinden sonuç alınamadığı, birinde tahsilat sağlanırken birinde de rehinli makinaların, Bankaya ihale edildiği, firma hakkında 10.12.2003 tarihinde iflas kararı verildiği ve iflas tarihi itibariyle 6.252.454,14 TL tutarındaki Banka alacağının iflas masasına yazdırıldığı, ipotek konulacak taşınmazların, bankaca yaptırılacak ekspertiz değerlerinin, belirlenen ipotek tutarını karşılayacak düzeyde olması gerektiği, kredinin açıldığı ve kullandırıldığı tarihteki istihbarat raporlarının doğal olarak önem arzettiği , çünkü kredinin ödenip ödenmeme olasılığının burada tespit olunan unsurlara göre belirlenebileceği , bu açıdan bakıldığında, davalı banka personelinin hatalı/kusurlu olduğu söylenebilirse de, yine kredinin açıldığı ve kullandırıldığı tarihlerde alınan ayni teminatların bankacılık usul ve mevzuatına uygun olması, …. A.Ş. Ye kullandırılan 1.000.000,00 USD nin ve 1.000.000,00 DEM krediler için, ipotek tesis edilen taşınmazların banka alacağından önce tesis edilen ipotek ve hacizler ile birlikte bu miktar krediyi karşılayacak değerde oldukları, bu koşullar nedeniyle kredi kullandırılması konusunda olumlu görüş bildirildiği, bu kredilerin kullandırıldığı tarihte …. A.Ş.nin tüm borçlarının protokole bağlandığı, yeterli teminat alındığından kredi teklifinin bankacılık teamüllerine aykırı kötü niyetli teklif olamayacağı, ticari hayatta çok güçlü firmaların iflasa gidebilecekleri ve bu firmalar ile ilişki içinde olan bankaların zarara uğramaları riskinin bilinen Ülkenin ekonomik ve politik konjonktüründeki ani değişikliklerin bazı dönemlerde kredi ve temerrüt faiz oranlarında husule gelen beklenmeyen artışlar ve takip prosedürünün ağır işlemesi nedeniyle artan faiz yükü, ticari hayatın tabiatında mevcut risk faktörü, bir alacaklının her hangi bir nedenle başlattığı yasal takibin tam alacaklıları harekete geçirerek kredi lehtarı firmanın çok güçlü dahi olsa üstesinden gelemeyeceği bir takip sağanağı altında kalması ve nihayet iflas olgusunun kredi teklifini benimseyen ve onaylayan banka makamlarının başlangıçta tesbit edemeyecekleri gelişmeler olarak kabul edilmesi gerektiği, yönetim kurulunun karar verme sürecinde fayda -sakınca fırsat risk analizi yaptığı, bu analizin çoğu zaman geleceğe ilişkin tahminde bulunulmasını gerektirdiği, tahmin kavramında yanılgının da bulunduğu, buna rağmen mahkemede dava açıldığında Yönetim Kurulunun karar aldığı tarihteki şüpheli olan hususların artık hakim tarafından kesin olarak bilindiği, bu durumun hakimin bu bilgilere dayalı bakış açısıyla geçmişe yönelik değerlendirme yapması sakıncasını doğurduğu, zira verildiği tarihte isabetli görülecek bir kararın, daha sonra ortaya çıkan yeni olaylar sonucunda isabetsiz görülebileceği, bu nedenle Yönetim Kurulunun ve davalı diğer banka çalışanlarının özen borcunun gereğini yerine getirip getirmediği, dolayısıyla kusurlu olup olmadığının kararın verildiği şartlarla tarihe göre tayin edileceği, nihayet bir takım riskleri üstlenmenin, banka idaresinin bir parçası olduğu, kararların sırf isabetsiz olduğunun sonradan ortaya çıkmasına bakılarak üyeleri sorumlu tutmanın onları ekonomik kuralların izin verdiği riskleri üstlenmekten alıkoyacağı, ayrıca davalıların borçluların borçtan kurtulmasına yönelik mevzuat dışı işlemlerde yönlendirici rol oynadığına dair dosyada delil bulunmadığı, olayda haksız fiil koşullarının oluşmadığı gibi, davalıların hukuka ve bankacılık uygulamalarına aykırı eylemlerinin ve kusurlarının da mevcut olmadığı ( Yüksek Yargıtay Yargıtay 11. Hukuk dairesinin 08.06.2009 ün ve 2009/1594-6995 sayılı kararı; özellikle Ankara 6. Asliye Ticaret mahkemesinin 23.03.2016 gün ve 2006/421-203 sayılı kararın onanmasına ilişkin Yüksek Yargıtay 11. Hukuk dairesinin 07.03.2018 gün ve 2016/7838-1782 sayılı Kararı; Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.12.2008 gün ve 2007/132-488 sayılı kararının onanmasına ilişkin Yüksek Yargıtay 11. Hukuk dairesinin 08.11.2010 günlü; Ankara1. Asliye Ticaret mahkemesinin 31.12.2007 gün ve 2006/55-622 sayılı kararının onanmasına ilişkin Yüksek Yargıtay 4. Hukuk dairesinin 17.12.2009 gün ve 2009/12535-14315 sayılı kararları) anlaşılmakla Dairemizce duruşma açılarak bilirkişi raporu alındığından ilk derece mahkemesi kararının gerekçe yönünden kaldırılarak davanın reddine dair yeniden hüküm kurulması gerekmiştir.
Davanın maddi tazminat davası olduğu gözetilerek istinaf karar tarihindeki 17.900,00 TL Maktu vekalet ücretine hükmedilmesine, davalılar istinaf kanun yoluna başvurmadığından ilk derece mahkemesi kararına göre eşit olarak hükmedilmiştir.
Tüm bu nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
A)1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun gerekçe yönünden KABULÜNE,
2- Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/01/2019 tarih ve 2007/574 Esas 2019/30
Karar sayılı kararının HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi gereğince gerekçe yönünden KALDIRILMASINA,
B)1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 269,85 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Redde konu miktar üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesine göre, davalılar için red nedeninin aynı olması davalıların müşterek ve müteselsil olarak sorumlu tutulmaları nedeniyle hesap edilen ve takdir edilen 17.900,00 TL avukatlık ücretinin davacı bankadan alınarak kendini avukat ile temsil ettiren tüm davalılara eşit olarak paylaştırılarak verilmesine,
5-Kullanılmayan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
C)1-İstinafa başvuran davacı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf maktu karar harcının kararın kesinleşmesi ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
2-İstinafa başvuran davacı tarafından yapılan 121,30 TL istinaf başvuru gideri ve 12,00 TL dosya gönderme ücreti olmak üzere toplam 133,30TL istinaf giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dair, davacı vekili davalılar … ve … vekillerinin yüzüne karşı diğerlerinin yokluğunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 14/11/2023

Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi -…
… … … …
Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.