Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/186 E. 2022/111 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi …
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

….

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

….

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/10/2019
NUMARASI ….
DAVA TARİHİ : 27/10/2016
KARAR TARİHİ : 10/02/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 10/03/2022

Taraflar arasındaki itirazın iptali istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı taraf vekillerince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava dışı …-…’in müvekkili şirketin kefaleti ile, … … Bankasından kredi kullandığını, müvekkilinin ile davalı arasında davalının ve dava dışı asıl borçlunun araçları için rehin sözleşmeleri imzaladığını, dava dışı asıl borçlunun kredi borcunu ödememesi üzerine banka tarafından müvekkilinin kefaletine başvurulduğunu, müvekkilinin bankaya ödeme yaparak dava dışı asıl borçlu ve kefillere ihtarname gönderdiğini, herhangi bir ödeme yapılmaması üzerine rehin borçlusu davalı aleyhine rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatıldığını, davalının borca ve yetkiye haksız olarak itiraz ettiğini belirterek davalının takibe itirazının iptaline, %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
… sözleşmenin genel işlem koşullarına aykırı olduğunu, rehin sözleşmesinin müvekkilinin menfaatlerine aykırı olduğunu, müvekkilinin sadece maliki olduğu araç ile sınırlı olarak borç altına girdiğini, müvekkilinin sorumlu olduğu miktar olan 61.000,00 TL’yi aşan kısmı yönünden takibin iptali gerektiğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, davacı ile dava dışı asıl borçlu tarafından akdedilen anlaşma uyarınca davacı …’nun, borçlunun banka nezdinde kullandığı krediye kefalet verdiği, iş bu kefaletin teminatını oluşturmak üzere takibe konu edilen davalıya ait araç ile dava dışı asıl borçluya ait aracın davacı lehine rehnedildiği, davalı ile imzalanan rehin sözleşmesi uyarınca rehnin doğmuş ve doğacak alacağın 61.000,00 TL’sine kadar tesis edildiği, kefalet sözleşmesinin geçerli olması için kanunen aranan geçerlilik şartlarının davaya dayanak rehin sözleşmesi için aranmadığı, taraflar arasında geçerli bir rehin sözleşmesi kurulduğu, rehin sözleşmesinin 2. maddesi uyarınca davalının sadece 61.000 TL limite kadar alacak miktarından davacıya karşı sorumlu olduğu, fazlaya ilişkin istem yönünden davalının sorumlu bulunmadığı gerekçesiyle tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla, davanın kısmen kabulü ile, davalının icra takibine itirazının kısmen iptaline, davalı yönünden takibin 61.000 TL asıl alacak üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık %49,50 oranında temerrüt faizi işletilmesine, itirazın iptaline karar verilen alacağın %20’si oranında hesaplanan 12.200 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yetkili mahkemenin … mahkemeleri olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporuna yönelik itirazlarının dikkate alınmadığını, kefalet sözleşmesinin kendisi ve eşi tarafından imzalanmadığını, müvekkili ile imzalandığı belirtilen rehin sözleşmesinde müvekkilinin iradesinin söz konusu olmadığını, sözleşmenin içeriğinden bir haber olduğunu, kendisinden yalnızca sözleşmeyi imzalanmasının istendiğini, rehin sözleşmesinin içeriğiyle ilgili müvekkiline bilgi verilmediğini, sözleşmede müvekkilinin menfaatlerine aykırı olan ve haksız şart hükümlerini taşıyan maddelerin hüküm doğurmayacağını, eş rızasının tartışılması gerektiğini, itirazlarını karşılar nitelikte ek rapor alınmamasının hatalı olduğunu bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; gerekçeli kararda 183.000,00 TL üzerinden takibin devamına karar verilmesi gerekirken 61.000,00 TL üzerinden takibin devam etmesine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, TMK’nun 946. maddesinde menkul rehninin asıl alacak ile birlikte sözleşme faizleri, takip giderleri ve gecikme faizini kapsayacağının hüküm altına alındığını, rehin senedinde de açıkça rehnin müvekkilinin 61.000,00 TL’ye kadar olan alacaklarının, bu alacakların doğumundan itibaren işleyecek faizleri, yasal takip masraflarını da kapsar şekilde tesis edildiğinin belirtildiğini, davalının rehin sözleşmesini imzaladığını, müvekkilinin kefalet tazmin işleminden ötürü alacağının davalı ve dava dışı asıl borçlu araçları üzerinde tesis edilen rehinlerle teminat altında olduğunu, rehinli alacağa, asıl borçluya yapılan temerrüt ihtarıyla zaten faiz işlediğini, bu faiz alacağının rehinden karşılanabilmesi için rehinli malın malikine ihtar zorunluluğu bulunmadığı, bilirkişi raporunda da hesaplama yapılarak takip tutarı kadar borç miktarı belirlendiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; genel kredi sözleşmesinde yer alan kefalet taahhhütnamesi kapsamında ödeme yapan … A.Ş.’nin ödediği bedelin tahsili için taşınır rehninin paraya çevrilmesi yoluyla başlattığı icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Ankara 5. İcra Müdürlüğünün 2016/14772 sayılı icra takip dosyası, kefalet taahhütnamesi, ….. tarafından …’e yapılan ödemeye ilişkin dekont sureti, davacı tarafından davalı ve dava dışı asıl borçluya gönderilen ihtarname sureti, yargılama aşamasında bankacı bilirkişiden alınan 28/10/2018 tarihli bilirkişi raporu, araç rehin sözleşmeleri, yediemin tutanağı, … tarafından davacıya gönderilen 13/07/2012 tarihli tazmin talebi dosya içerisinde yer almaktadır.
Dava konusu Ankara 5. İcra Müdürlüğünün 2016/14772 sayılı icra takip dosyası ile davacı alacaklı tarafından davalı ve dava dışı asıl borçlu aleyhine 183.000,00 TL asıl alacağın tahsili istemi ile taşınır rehninin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin davalı borçluya 25/07/2016 tarihinde tebliğ edildiği, davalının 28/07/2016 tarihinde takibe konu borca ve icra müdürlüğünün yetkisine itiraz ettiği, itirazın 7 günlük hak düşürücü süre içerisinde yapıldığı, davacı alacaklı vekiline itirazın tebliğ edilmediği, işbu itirazın iptali davasının, itiraz dilekçesinin alacaklı yana tebliğ tarihinden itibaren başlayacak olan 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde, 27/10/2016 tarihinde açıldığı dosya içeriği ile sabittir.
Davacı … tarafından dava dışı …’e 23/07/2012 tarihinde … açıklamasıyla 295.785,18 TL ödendiği anlaşılmıştır.
Dava dışı … tarafından dava dışı asıl borçlu … …-… ile genel kredi sözleşmesi kefili ve ipotek verenlere 12/07/2012 tarihli hesap kat ihtarnamesi düzenlenerek … A.Ş. … … … şubesinden kullandırılan krediler nedeniyle 24 saat içerisinde toplam 1.973.845,30 TL’nin ödenmesi, 12.000,00 TL’nin depo edilmesi talep edilmiştir. Hesap kat ihtarnamesinde davalının ismi yer almamaktadır.
Dosya içerisinde yer alan kefalet taahhütnamesi incelendiğinde, 01/10/2010 tarihli kefalet taahhütnamesinin davacı ile dava dışı asıl borçlu arasında akdedildiği, asıl borçlunun … … … … Şubesinden kullandıkları ve kullanacakları her türlü kredilere karşılık davacının verdiği 600.000,00 TL limitli kredi geri ödeme kefalet sözleşmesine ilişkin olarak düzenlendiği, davalının anılan kefalet taahhütnamesinde herhangi bir sıfatla imzasının bulunmadığı dosya içeriğiyle sabittir.
Davacı tarafından takip tarihinden önce diğer asıl borçlu ve kefalet taahhütnamesinde yer alan kefillere gönderilen 12/07/2012 tarihli ihtarname ile 600.000,00 TL’nin 3 gün içerisinde ödenmesinin ihtar edildiği görülmüştür.
Davalının aracı üzerinde, davacı lehine, … …-…’ın bankalardan kullandığı, kullanacağı kredilere, … A.Ş. tarafından verilmiş ve verilecek kefalet nedeniyle davacıya karşı doğmuş ve doğacak borçlarının teminatını teşkil etmek üzere 30/09/2010 tarihli 61.000,00 TL limitli araç rehin sözleşmesi imzalanmıştır.
Dava dışı asıl borçlu …’ın aracı üzerinde de davacı lehine, … …-…’ın bankalardan kullandığı, kullanacağı kredilere, … A.Ş. tarafından verilmiş ve verilecek kefalet nedeniyle davacıya karşı doğmuş ve doğacak borçlarının teminatını teşkil etmek üzere 30/09/2010 tarihli 102.000,00 TL limitli araç rehin sözleşmesi imzalanmıştır.
Yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporunda, davalının kefalet taahhütnamesinde imzasının olmadığı, davalı aracı üzerinde rehin tesis edildiği, davacının …’e …’ın borcuna ilişkin olarak 23/07/2012 tarihinde 295.785,18 TL ödediği, rehin sözleşmesinin geçerli olduğu, davalıya keşide edilen herhangi bir ihtarname bulunmadığı, davalının takiple temerrüte düştüğü, rehin sözleşmesinde temerrüt faizi %72 ise de, … tarafından uygulanan ve takipte talep edilen oranın %49,50 olduğu, davalının icra takip tarihi itibarıyla davacıya 61.000,00 TL borcu bulunduğu mahkemece … ödeme tarihinden itibaren temerrüt faizi talep edebileceği, ihtarnameye gerek olmadığı, takip tarihine kadar işleyecek temerrüt faizinin ana para borcuna ilave edilerek takip tarihi itibarıyla bulunacak toplam tutarın asıl alacak olacağı görüşüne varılırsa toplam 183.457,50 TL davacı alacağı bulunacağı, davacının talebinin ise 183.000,00 TL olduğu tespit edilmiştir.
Davacı vekili bila tarihli dilekçe ile yargılama aşamasında dava konusu icra takibindeki alacak miktarının 183.000,00 TL olduğunu, dava dilekçesindeki netice taleplerinin borçlunun itirazının iptaline yönelik bulunduğunu belirterek eksik peşin harcı ikmal etmiştir.
Davacı yan asıl borçlunun … … … … şubesinden kullandığı kredi nedeniyle tazmin edilen bedelden rehin sözleşmesi nedeniyle davalının sorumlu olduğunu, alacağın tahsili için başlatılan icra takibine haksız olarak itiraz edildiğini iddia etmiş, davalı yan davanın reddini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle yukarıda özetlendiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasında dava dışı asıl borçlu ile dava dışı … arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinde davacının kefaletinin bulunduğu, kredi hesaplarının kat edilmesi ve anılan banka tarafından tazmin talebinde bulunulması üzerine davacı tarafından …’e 23/07/2012 tarihinde 295.785,18 TL ödendiği, davacı tarafından yapılan ödemeden sonra dava dışı asıl borçlu ve kefalet taahhütnamesinde yer alan kefillere tazmin edilen bedellerin ödenmesi yönünde ihtarname gönderildiği, davacı ile dava dışı asıl borçlu arasında düzenlenen kefalet taahhütnamesinde davalının kefaletinin bulunmadığı hususlarında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, yetkili icra müdürlüğünde takip yapılmasına ilişkin itirazın iptali dava şartının gerçekleşip gerçekleşmediği, davalı aracına ilişkin akdedilen rehin sözleşmesinin geçerli olup olmadığı, davacının tazmin ettiği bedelin tahsilini davalıdan talep edip edemeyeceği, talep edebilecek ise takip tarihi itibarıyla davalıdan talep edebileceği alacağın miktarı, davalının icra takibine itirazının haklı olup olmadığı hususlarından kaynaklanmaktadır.
Davalı vekilinin istinaf itirazları incelendiğinde; dava konusu icra takip dosyasında davalı yan borca itirazının yanı sıra … İcra Müdürlüğü’nün yetkili olduğunu bildirerek icra müdürlüğünün yetkisine itiraz ettiği gibi, süresinde verdiği cevap dilekçesinde de … mahkemelerinin yetkili olduğunu belirterek mahkemenin yetkisine de itiraz etmiştir.
İtirazın iptali davalarında yetkili icra müdürlüğünde takip yapılması HMK’nun 114/2. maddesi hükmü uyarınca dava şartı niteliğinde olup, mahkemece İİK’nun 50/2. maddesi uyarınca öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itirazın incelenmesi gerekmektedir.
HMK’nun 17. maddesine göre yetki sözleşmesi, tacirler veya kamu tüzel kişileri arasında yapıldığı takdirde geçerlidir. Yalnız tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıklar hakkında bir veya birden fazla mahkemeyi yetkili kılabilir. Yetki sözleşmesi yapabilecek kişilere tahdit getirilmesindeki amaç, özellikle iktisaden büyük işletmelerin ve güçlü olan tarafın genel şartlar veya genel işlem şartları adı altında sözleşmenin iktisaden ve sosyal bakımdan güçsüz olan tarafına yetki sözleşmesini dayatmasını engellemektir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun zaman bakımından uygulanmasına ilişkin 448. maddesi hükmüne göre; “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” Bu durumda; 6100 Sayılı HMK’nun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, 1086 sayılı HUMK’a göre yargılaması başlanmış ve tamamlanmış usuli işlemleri etkilememek kaydıyla, 6100 Sayılı HMK’nun yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılacak olan işlemler yeni kanuna tâbi olacaktır. Ayrıca HMK’nun yürürlüğe girdiği tarihten sonra açılacak davalara ise yeni kanun uygulanacaktır (emsal mahiyette Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 12/05/2014 tarih ve 2014/6547 Esas 2014/9040 Karar sayılı ilamı ile Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 24/12/2014 tarih ve 2014/14443 Esas 2014/18645 Karar sayılı ilamı).
Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında somut olaya gelindiğinde, davalı dava dışı banka ve asıl borçlu arasında akdedilen genel kredi sözleşmesinde taraf olmadığı gibi davacı ile dava dışı asıl borçlu ve diğer kefiller arasında akdedilen kefalet taahhütnamesinde de taraf değildir. Taraflar arasındaki sözleşme 30/09/2010 tarihli rehin sözleşmesi olup, anılan sözleşmede yetkili mahkeme ve icra müdürlüğü olarak Ankara Mahkeme ve İcra Dairelerinin yetkili olduğu hükme bağlanmıştır.
Davacı gerçek kişi olup tacir olduğuna ilişkin bir iddia bulunmadığı gibi, bu yönde dosyada herhangi bir bilgi ve belge de bulunmamaktadır. Tacir veya kamu tüzel kişisi olmayanlar arasında yapılmış olan yetki sözleşmesi ise geçersizdir. Bir başka anlatımla, tacir olmayan davalı ile tacir olan davacı arasında akdedilen rehin sözleşmesindeki yetki şartı HMK’nun 17. maddesi uyarınca geçersiz olduğundan rehin sözleşmesinde yetkili kılınmış Ankara mahkemeleri ve icra müdürlüğü HMK’nun yürürlüğe girdiği tarihten sonra yetkili değildir.
Öte yandan, HMK’nun 10. maddesi uyarınca sözleşmeden doğan davalarda sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesi de yetkilidir. Taraflar arasında akdedilen rehin sözleşmesinin ifa yeri ise Ankara’dır.
Hal böyle olunca, mahkemece taraflar arasında akdedilen rehin sözleşmesinin ifa yerinin Ankara olduğu, HMK’nun 10. maddesi uyarınca Ankara icra müdürlüğünün yetkili bulunduğu, yetkili icra müdürlüğünde icra takibi yapılmasına ilişkin itirazın iptali dava şartının gerçekleştiği gözetilerek yetki itirazının reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile taraflar arasındaki yetki sözleşmesi uyarınca davalının icra dairesinin yetkisine yönelik itirazının reddine karar verilmesinde gerekçe yönünden isabet görülmemiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar davalı vekilinin mahkemenin yetkili olmadığına yönelik istinaf itirazı içinde geçerlidir. Açılan işbu itirazın iptali davasında HMK’nun 10. maddesi uyarınca Ankara mahkemeleri yetkilidir.
Davalı vekilinin diğer istinaf itirazları ile davacı vekilinin istinaf itirazlarına gelindiğinde; davalının dava dışı asıl borçlu ile banka arasında akdedilen genel kredi sözleşmesinde imzası bulunmadığı gibi davacı ile akdettiği herhangi bir kefalet taahhütnamesi de bulunmamaktadır. Davalı aleyhine başlatılan işbu dava konusu icra takibi de rehin sözleşmesine dayalı olarak başlatılmıştır.
Davalının icra takip dayanağı rehin sözleşmesindeki imzasına yönelik bir inkarı bulunmamaktadır. Rehin sözleşmesi niteliği itibarıyla kefalet hükmünde değildir. Bu nedenle rehin sözleşmesinin geçerliliği için kefalet sözleşmesinin geçerliliğine ilişkin şekil koşulları aranmaz. Bu durumda rehin sözleşmesinde davalının eşinin muvafakatinin bulunmaması rehin sözleşmesini geçersiz hale getirmeyecektir. İcra takip dayanağı rehin sözleşmesi yazılı olup, rehin limitini de kapsamaktadır.
Yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporu ayrıntılı, denetime ve hüküm kurmaya elverişli nitelikte olduğundan itirazlar üzerine mahkemece ek bilirkişi raporu alınmamasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Öte yandan, işbu itirazın iptali davasına konu icra takibinde davalıdan 183.000,00 TL asıl alacağın tahsili talep edilmiştir. Davacı vekili yargılama aşamasında davanın itirazın iptali niteliğinde olduğunu belirterek eksik peşin harcı ikmal etmiştir. Davalının imzasının yer aldığı rehin sözleşmesinin limiti 61.000,00 TL’dir. Takip tarihinden önce davacı yan davalı rehin borçlusunu temerrüte düşürecek şekilde herhangi bir ihtarname keşide etmemiştir. Bu durumda davalının takip tarihi itibarıyla temerrüte düştüğünün kabulü gerekir.
Yukarıda açıklandığı üzere, dava konusu icra takibinde 183.000,00 TL asıl alacağın tahsili talep edilmiştir. Bir başka anlatımla, davacının icra takibinde işlemiş temerrüt faizi alacağı bulunduğuna yönelik herhangi bir alacak kalemi de takip talebinde yer almamaktadır.
Hal böyle olunca, mahkemece rehin sözleşmesinin geçerli bulunduğu, bilirkişi raporunun ayrıntılı ve hüküm kurmaya elverişli olduğu, davalının icra takip tarihinden önce temerrüte düşmediği gözetilerek esas yönünden yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporunda dava dışı bankanın davacıdan tazmin tarihinde dava dışı asıl borçludan alacaklı olduğu miktar tespit edilmemiş, davacının tazmin ettiği bedel ve rehin limiti gözetilerek takip tarihi itibarıyla davacının davalıdan alacaklı olduğu miktar tespit edilmiştir. Açıklanan şekilde takip tarihi itibarıyla alacak miktarının tespiti yerinde değil ise de, yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporuna, raporda takip tarihi itibarıyla 61.000,00 TL olarak tespit edilen alacak miktarına yönelik taraf vekillerinin açık bir itirazı olmadığı gibi, takip tarihi itibarıyla 61.000,00 TL alacağın bulunmadığına yönelik herhangi bir istinaf itirazı da ileri sürülmemiştir. Kaldı ki, davalı vekili bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde açıkça müvekkilinin sorumluluğunun 61.000,00 TL olduğunu belirtmiştir. Takip tarihi itibarıyla rehin sözleşmesi kapsamında davacının davalıdan alacaklı olduğu miktar tespit edilirken, davacının tazmin tarihinde dava dışı …’in dava dışı asıl borçludan GKS kapsamında alacaklı olduğu miktar tespit edilmeden hüküm kurulmuş olması yerinde görülmemiş ise de, davalı vekilinin bilirkişi raporuna itiraz dilekçe içeriği ve taraf vekillerinin açık istinaf itirazları bulunmadığı gözetilerek eleştirilmekle yetinilmiştir.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın kısmen kabulü yönündeki kararında gerekçe yönünden isabet görülmediğinden davalı vekilinin istinaf başvurusunun yetkiye ilişkin gerekçe yönünden kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının icra müdürlüğünün ve mahkemenin yetkisine yönelik gerekçe yönünden kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne, davalı vekilinin sair istinaf itirazları ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
A)1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacıdan alınması gerekli olan 80,70 TL istinaf karar harcından peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
B)1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun icra müdürlüğünün ve mahkemenin yetkisine ilişkin gerekçe yönünden KABULÜNE,
2-Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 02/10/2019 tarih ve 2016/796 Esas 2019/712 Karar sayılı kararının icra müdürlüğünün ve mahkemenin yetkisine yönelik gerekçe yönünden KALDIRILMASINA,
3-Davanın KISMEN KABULÜNE, davalı vekilinin sair istinaf itirazlarının reddine,
4-Davalının Ankara 5. İcra Müdürlüğünün 2016/14772 sayılı dosyasındaki vaki itirazının kısmen iptali ile tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla davalı yönünden takibin 61.000,00 TL asıl alacak üzerinden, 61.000,00 TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık %49,50 oranında temerrüt faizi işletilmek suretiyle devamına,
5-İtirazın iptaline karar verilen 61.000,00 TL alacağın %20’si oranında hesaplanan 12.200,00 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Fazlaya ilişkin talebin reddine,
7-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 4.166,91 TL nispi karar ve ilam harcından peşin alınan 126,73 TL harç ile 3.146,00 TL tamamlama harcının mahsubu ile bakiye 894,18 TL’nin davalıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
8-Davacı tarafından yapılan 29,20 TL başvurma harcı, 4,30 TL vekalet harcı, 750,00 TL bilirkişi ücreti ve 141,00 TL tebligat ve toplu müzekkere gideri olmak üzere toplam 924,50 TL yargılama giderinin davada ret ve kabul oranına göre 308,17 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin giderin davacı üzerinde bırakılmasına,
9-Davacı tarafından yatırılan 126,73 TL peşin harç, 3.146,00 TL tamamlama harcı, icra dosyasında peşin alınan 915,00 TL harcın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
10-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesap edilen 8.730,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
11-Davalı taraf kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden reddedilen miktar üzerinden hesap ve takdir edilen 15.540,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
12-HMK’nun 333. ve GAT’nin 5. maddesi gereğince kullanılmayan gider avansının hüküm kesinleştiğinde yatırana iadesine,
C)1-Davalı tarafından yatırılan 1.042,00 TL istinaf karar harcı ile 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı olmak üzere toplam 1.190,6‬0 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine,
2-İlk derece mahkemesi kararının gerekçe yönünden kaldırıldığı gözetilerek davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda kabul edilen miktar dikkate alınarak HMK’nın 362. maddesi gereğince davalı yönünden kesin, reddedilen miktar dikkate alınarak davacı yönünden HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere, tarafların yokluğunda oy birliği ile karar verildi. 10/02/2022

…..
Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.