Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/1485 E. 2022/549 K. 25.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi …
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

….

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR
….
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/10/2020
NUMARASI ….
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 22/05/2018
KARAR TARİHİ : 25/04/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 25/05/2022

Taraflar arasındaki tazminat istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin iş akdinin haksız feshi sebebi ile dava dışı … A.Ş aleyhine iş mahkemesinde açılan davanın lehlerine sonuçlandığını, kararın kesinleştiğini, alacağın tahsili için şirket aleyhine yaptıkları icra takibi sırasında, borçlu şirketin davalının tasfiye memuru olarak yer aldığı tasfiye sonucunda, tasfiye kapanışı yapılarak sicil kaydının silindiğinin anlaşıldığını, tasfiye memurunun bu alacaktan haberdar olmasına rağmen tasfiye kapanışı yaptığını, bu sebeple davacının zararından sorumlu olduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000 TL tazminatın tasfiye kapanış tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, borçlu şirketin usulüne uygun olarak tasfiye sürecine girdiğini, ilanların yapıldığını, başvuru olmaması sebebi ile tasfiye edildiğini, Ticaret Sicile tescil edildiğini, davacının yaptığı icra takibinin takipsiz bırakıldığını, 5 yıl sonra yenilendiğini, akabinde 2015 yılında henüz şirket kapanmamışken yeniden takipsiz bırakıldığını, davalının alacaktan haberdar olmadığını, şirketin mali durumuna göre borcu ödeyecek mali durumunun bulunmadığını, şirketin zararda olduğunu, davacının alacağının imtiyazlı alacak olmadığını, şirketin vergi ve SGK borçlarının fazla olduğunu, müvekkilinin kusurlu bir davranışı olmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, davacının alacağının birinci sırada olmaması, şirketin tasfiye öncesindeki mal varlığına göre iflasına karar verilse dahi borcun ödenemeyeceği, şirketin tasfiye sonrası 468.816,68 TL vergi borcunun bulunması sebebi ile davalı tasfiye memurunun davacının alacağına kavuşamamasında sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; işçilik alacaklarının öncelikli alacak olduğunu, vergi alacaklarının ise işçi alacaklarından sonra ödeneceğini, tasfiye memuru tarafından ticari defterlerde müvekkilinin işçilik alacağı kayıtlı olmasına rağmen vergi ödemelerine öncelik tanımasının doğru olmadığını, şirketin tasfiye döneminde hep borca batık olduğunu istense dahi davacının alacaklarının ödenmeyeceğine ilişkin mahkeme gerekçesinin yerinde olmadığını, TTK’nun 542. maddesi uyarınca tasfiye memuru şirket borçları, şirket varlığından fazla olduğu takdirde durumu derhal şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesine bildirmesi gerektiğini, mahkemece ise iflasın açılmasına karar verileceğini, davalı tasfiye memuruna ise görevini kötüye kullanarak şahsi sorumluluklarının da olduğu vergi borçlarının ödenmesinde şirkete ait mal varlığının kullanıldığını, şirketin mal varlığından öncelikle işçilik alacaklarının ödenmesi gerektiğini, davalının koşulları oluşmasına rağmen iflas başvurusunda bulunmamasının başlı başına kusur olduğunu, davalının sorumluluğunu gerektirdiğini, iflas başvurusunun yapılması ve kararın alınması halinde davalının yok saydığı muvazaalı işler nedeniyle dava açılmasının sağlanabileceğini, işverenin iflası halinde işçi alacaklarının masa mallarının satışı sonucu elde edilen para için ilk sırada bulunduğunu, müvekkilinin alacaklarının süreye bakılmaksızın imtiyazlı kabul edilmesi gerektiğini, şirketin alacağını tespiti ile bu alacağın tahsili için gerekli işlemleri yapmanın tasfiye memurunun görevleri arasında yer aldığını, şirkete ait taşınmazın ilk satış işlemindeki bedelin muvazaalı olduğunu, şirketin zarara uğratıldığını, işlemlerin aynı kişiye ait şirketler arasında gerçekleştirildiğini, davalının muvazaalıda olsa satış bedelini şirket uhdesine geçirildiğine ilişkin delil sunmadığını, bedelin şirket aktifine mi yoksa ortakların uhdesine mi aktarıldığına ilişkin açıklık bulunmadığını, şirket ortaklarının şirketin borçlarından dolayı şirkete vermeyi taahhüt ettikleri sermaye payı nispetinde sorumlu olduklarını, tasfiye memuru tarafından sermaye paylarının ortaklar tarafından şirkete ödenip ödenmediği, ödenmiş ise sermaye payının ne için kullanıldığına ilişkin bir inceleme yapılmadığını, ortakların bu yükümlülüğünü yerine getirmemesi halinde şahsi sorumluluklarına gidilebileceğini, bu durumun bilirkişi raporunda irdelenmediğini, tasfiye memurunun tasfiye halinde bulunan şirketin tüm mal ve haklarının korunması için basiretli bir iş adamı gibi gerekli önlemleri almakla yükümlü olduğunu, müvekkilin ilama bağlılık kesin hüküm haline dönüşmüş alacağından doğan zararının tazmininden davalının sorumlu olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; davalı tasfiye memurunun 6102 sayılı yasanın 541. maddesinin yollaması ile aynı yasanın 553. maddesine göre tazminat sorumluluğu iddiası ile açılan alacak talebine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Ankara 3. İş Mahkemesinin 2007/994 Esas 2008/526 Karar sayılı dosyanın UYAP’tan gelen sureti, Ankara 26. İcra Müdürlüğünün 2013/3809 sayılı takip dosya sureti, dava dışı … … …. San. Tic. A.Ş’nin ticaret sicil kaydı, anılan şirketin kurumlar vergisi beyannameleri, genel kurul toplantı tutanakları, yargılama aşamasında hukukçu, muhasebe finansman öğretim üyesi bilirkişi heyetinden alınan 03/06/2019 tarihli kök, 28/02/2020 tarihli ek bilirkişi raporu dosya içerisinde yer almaktadır.
Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün cevabi yazısında; şirketin tasfiyeye girdiği ve davalının tasfiye memuru olarak 22.05.2012 tarihinde atandığı, tasfiye sürecinin 30.05.2016 tarihli genel kurul ile sona erdirildiği ve sicil kaydının silindiği bildirilmiştir.
Ankara 3. İş Mahkemesi’nin 2007/994 Esas 2008/526 Karar sayılı dosyasının incelenmesinde; davacısının …, davalısının … … …. San. Tic. A.Ş olup, 05/12/2007 tarihinde işçi alacağından kaynaklı olarak açılan davada mahkemece 06/11/2008 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verildiği, temyizden feragat edilmesi sonucu verilen kararın kesinleştiği görülmüştür.
Ankara 26. İcra Dairesi’nin 2013/3809 sayılı takip dosyası ile; Ankara 3. İş Mahkemesi’nin 2007/994 Esas 2008/526 Karar sayılı ilamı gereğince toplam 20.907,33 TL alacak üzerinden ilamlı takip yapıldığı anlaşılmıştır.
Yargılama aşamasında alınan kök ve ek bilirkişi raporunda özetle; dava dışı … … …. San. Tic. A.Ş’nin ticari defterlerinde davacının 41.510,58 TL alacaklı olduğunun kayıtlı bulunduğu, davalının şirketin davacıya olan borcundan bilgisi bulunduğu, dava dışı şirketin 2012 yılında tasfiyeye girdiği, 2016 yılı da dahil tüm tasfiye dönemi boyunca şirket borçlarının şirket varlıklarından fazla olduğu, tasfiyenin devam ettiği dönemde öz kaynakların negatif olup, şirketin borca batık durumda bulunduğu tasfiye döneminde şirketin borç ödemesinde kullanılabilecek herhangi bir likit varlığının söz konusu olmadığı, tasfiye döneminde 468.816,68 TL vadesi geçmiş veya ertelenmiş vergi borcu bulunduğu, dava konusu işçi alacağının 2007 yılına dayandığı, tasfiyenin 2016 yılında tamamlandığı, tasfiye memurunca şirket için borca batıklıktan dolayı iflas başvurusunda bulunulmamakla birlikte İİK’nun 268.maddesi kapsamında şirketin iflas etmiş olması halinde dahi davacı alacağının birinci sırada değerlendirilemeyeceği, şirketin söz konusu mali yapısıyla davacının alacağının ödenmesinin fiilen söz konusu olmadığı tespit edilmiştir.
Bilindiği üzere dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın limited şirketlere ilişkin 644.maddesine atfı ile tasfiye memurlarının sorumluluğuna ilişkin uygulanması gereken TTK’nın 553.maddesi gereğince tasfiye memurları kanundan ve esas sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini kusurları ile ihlal ettikleri takdirde alacaklılara verecekleri zarardan sorumludurlar.
Madde metninden de anlaşılacağı üzere tasfiye memurlarının sorumluluğu bir çeşit kusur sorumluluğu olarak düzenlenmiştir. Tasfiye memurlarının sorumlu tutulabilmesi için kanundan ve esas sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirmemiş olmaları ve bu yerine getirme olgusunun da kusurlarıyla oluşması gerekir. Tasfiye memurlarının sorumlu tutulabilmeleri için görevlerini kusurlarıyla ihlal etmeleri yeterli olmayıp aynı zamanda bu kusurlu eylem nedeniyle bir zararında doğmuş olması gereklidir. Kusur ve eyleme rağmen zarar doğmamış ise tazminattan söz edilemez.
Davacının, davalı tasfiye memurundan uğradığını iddia ettiği zararı talep edebilmesi için, öncelikle dava dışı borçlu tasfiye halinde … … …. San. Tic. A.Ş’nden alacaklı olduğunu ve var olan alacağını davalının kusuru nedeniyle borçlu şirketten tahsil edemediğini ispatlaması gereklidir.
Dosya kapsamına uygun, gerekçeli, denetim ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi kök ve ek raporunda belirtildiği, ilk derece mahkemesinin gerekçesinde de açıklandığı üzere, dava dışı … … …. San. Tic. A.Ş’nin 22/05/2012 tescil tarihi itibariyle tasfiyeye girdiği ve davalının tasfiye memuru olarak atandığı, 30/05/2016 tarihli genel kurulda da tasfiye kapanışının yapıldığı ve şirketin sicil kaydının silindiği dosya kapsamıyla sabittir.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin emsal içtihatlarında da belirtildiği üzere, iflasın açılmasından 1 yıllık süreden önce doğmuş işçilik alacakları imtiyazlı olmadığından işçi iflas tarihinden önce işten ayrılmışsa, iflas tarihinden geriye doğru 1 yıllık sürenin başlangıcından işçinin işten ayrılma tarihine kadar olan süredeki ücret alacağının imtiyazlı olduğu, iflasın açılmasından 1 yıl önce işten ayrılan işçinin işçilik haklarının ise imtiyazlı olmadığından adi alacaklar ile birlikte 4.sırada işlem göreceği, bu kapsamda somut olaya gelindiğinde davacının işçilik alacağının da iflasta 1.sırada değerlendirilmesinin söz konusu olamayacağından davalı tasfiye memuru tarafından şirkete ait bir kısım demirbaşın satılarak şirketin vergi borcunun ödenmiş olmasının haksız ödeme olarak değerlendirilmesi söz konusu olamayacağı gibi dosya kapsamında yer alan bilgi, belgeler ve bilirkişi raporu ile aynı konuya yönelik olarak diğer mahkemelerde alınan ve dosyaya sunulan bilirkişi raporlarından da anlaşılacağı üzere dava dışı şirketin borca batık olduğu, vergi ve SGK borçlarını dahi ödeyemediği, davalı tasfiye memurunun borca batık olan dava dışı şirketin iflasını istemek yerine tasfiyeyi yürütmüş olması hatalı ise de, dava dışı şirket hakkında iflas kararı verilmiş olması durumunda dahi davacıya herhangi bir ödeme yapılamayacağı dosya kapsamıyla sabit olduğundan açılan davanın reddine yönelik ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygundur.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 80,70 TL harçtan peşin alınan peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davalı yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 25/04/2022
…..

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.