Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/1479 E. 2022/1638 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2020/1479 Esas 2022/1638 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1479
KARAR NO : 2022/1638

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/10/2020
NUMARASI : 2018/750 Esas 2020/446 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 02/11/2018
KARAR TARİHİ : 15/12/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 08/01/2023

Taraflar arasındaki menfi tespit istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı taraf vekilleri tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 20.07.2013 – 20.07.2018 tarihleri arasında dava dışı ….Ltd Şti’de çalıştığını, çalıştığı dönemde, şirketin, davalı banka ile yapacağı bazı işlemlere esas olmak üzere bankanın talebi ve işverenin emri ile ekte örneği sunulan boş senedi adi kefil olarak imzaladığını, bu senet haricinde müvekkilinin, davalı banka ve dava dışı şirket arasında yapılmış herhangi bir sözleşmede imzasının bulunmadığını, senedin üzerinde tanzim tarihi, vade tarihi veya miktarın yazmadığını, müvekkiline senedin doldurulduğu veya borcun dolduğu veya borç miktarı ile ilgili olarak ne davalı banka tarafından ne de dava dışı şirket tarafından herhangi bir bildirimde bulunulmadığını, kefaletin geçerli olmadığını, müvekkilinin böylesine belirsiz bir durum karşısında, hem şirketten ayrılmış olması nedeniyle ve hem de yasal haklarına halel gelmemesi amacıyla TBK’nın 599. maddesinden doğan haklarını kullanarak davalı bankaya Ankara 24. Noterliğinin 02.10.2018 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile kefaletten döndüğünü bildirdiğini, senedin müvekkili açısından herhangi bir hukuki sebebi bulunmadığını, bankaların herhangi bir sözleşme olmaksızın senet alamayacağını, müvekkilinin banka ile şirket arasındaki hiçbir sözleşmede imzasının bulunmadığını, senedin müvekkilinin rızası hilafına doldurulduğunu ileri sürerek davaya konu boş senetteki müvekkili kefaletin geçersizliği ve düşmesi sebebiyle müvekkili yönünden iptal edilerek borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafça da bilindiği üzere, söz konusu senedin çekilen kredinin teminatı olarak alındığını, davacının da bonoda avalist olarak imzasının bulunduğunu, kredinin de kefalete binaen verildiğini, bahse konu kredinin dava açıldığı tarihte muaccel olmadığını, bu nedenle muaccel olmayan bir borç için menfi tespit talebi yapılamayacağını, öte yandan borcun ödenmemesi ve kredi borçlusunun borcunu ifa etmemesi halinde borcun teminatı olan senedin icraya konu edilmesinin son derece doğan ve yasal olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince iddia, savunma, bilirkişi raporuna ve toplanan tüm delillere göre; davadan sonra başlatılan icra takibine konu bono sebebiyle borçlu olunmadığının tespiti istemiyle açılan davada, açığa bono düzenlenmesinin mümkün olduğu, bononun boş kısımlarının anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunu iddia eden davacı borçlunun bu iddiasını yazılı delil ile kanıtlaması gerektiği, TTK’nın 701/3. maddesine göre, bononun ön yüzünde bulunan muhatap ve düzenleyen dışındaki imzaların aval şerhi sayılacağı, davacının bonoda aval veren konumunda olduğu, TTK’nın 724. maddesine göre borçlu sıfatı ile sorumlu olacağı, eş muvafakatinin gerekmediği, davacı tarafından keşide edilen ihtarname ile kefaletten dönüldüğü belirtilmiş ise de, dava konusu borcun ihtarname tarihinden önce doğduğu, davacının avalist olarak imzaladığı senedin davalı bankanın dava dışı borçlu şirketin bankaya olan kredi borcunun teminatı olduğu ve anılan borçlunun dava tarihi itibariyle 607.883,24 TL borcu bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacının icra takibine konulan 20.11.2017 tanzim tarihli 01.10.2018 ödeme günlü 750.000,00 TL bedelli bononun, 142.116,76 TL kısmından borçlu olmadığının tespitine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili bankanın davacı …’nun şahsi imzasına havi 750.000,00 TL borç ikrarı içeren kambiyo senedinin bakiye alacak şeklinde şerh düşerek 624.412,61 TL takip toplamı üzerinden icra takibine geçmesi üzerine, yerel mahkemenin bu durumu gözeterek karar tesis etmesi gerektiğini, oysa yerel mahkeme tesis ettiği kararda icra takibinin takip toplamı 750.000,00 TL’lik bir alacakmış gibi karar vermiş olup bu karar neticesinde yargılama gideri ve vekalet ücreti ve tahsil harcı belirleyip bu konularda aleyhlerine karar verdiğini, takip toplamı 624.412,61 TL üzerinden yapılan icra takibine rağmen, takibe konu edilmeyen 125.587,39 TL yönünden yerel mahkemece menfi tespit kararı verilmesinin usul ve yasaya uygun olmadığını, hatta yerel mahkemece davacıya 750.000,00 TL üzerinden harç tamamlatılmasının, kararda bu harcın müvekkil tarafından ödeneceği yönünden hüküm kurulmasının da usul ve yasaya uygun olmadığını, müvekkil banka aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesinin de doğru olmadığını ileri sürerek açıklanan bu sebeplerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını istemiştir.
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dava konusunun bono olması nedeniyle iş bu dava Ticaret Mahkemesinde açılmış olmakla birlikte, müvekkilin SGK hizmet dökümü kayıtlarında da görüldüğü üzere, işçi olması nedeniyle İş Kanunu hükümlerinin de uygulanması gerektiğini, İş Kanunu hükümlerine göre güçsüz konumda bulunan müvekkili için İş Hukuku’nda kabul edilen işçi lehine yorum ilkesi gözetilerek davanın incelenmesi ve değerlendirilmesi gerektiğini, müvekkili olan …’nun, işverenin emir ve talimatları kapsamında kendisinden imzalaması istenen boş bonoyu imzaladığını, iş hukuku uyuşmazlıklarında, işverenlerin işçilerinden boş imzalı bono alması sık görülen bir uygulama olduğunu, işverenin bu şekilde işçinin kendisine karşı dava açmasını engel olmaya çalıştığını, olayda dava dışı şirket olan işveren tarafından boş bono imzalattırılarak müvekkilinin zora sokulduğunu, işvereninin emir ve talimatlarına bağlı olan, belirli bir ücret karşılığı çalışan bir işçi olan müvekkilinin banka ile dava dışı şirket arasında imzalanan kredi sözleşmesinin tarafı olmadığını, zira müvekkilinin işvereni ile davalı banka arasında imzalanan kredi sözleşmesinde bir imzası bulunmadığı gibi söz konusu krediden de bilgisinin bulunmadığını, zaten bir işçi olarak müvekkilinin şirketin finansal bilgilerini bilmesi ve kullandığı kredileri takip etmesinin kendisinden beklenemeyeceğini, davalının da kabulünde olduğu üzere dava konusu bononun kredinin teminatı olduğunu, davalı banka, müşterisinin işçisi olan müvekkilinin imzası ile 750.000,-. TL kredi vermesi basiretli iş adamı gibi davranma yükümlülüğünü ihlal ettiğini gösterdiğini, davalı bankanın bono üstünde imzası olan kişinin, müşterisinin işçisi olduğu bilmesi halinde bu krediyi kullandırmayacağını, banka tarafından hiç bir araştırma yapılmaksızın, işçi tarafından verilen bono ile kredi kullandırılmasının iş hukuku hükümleri de dikkate alındığında kabulünün mümkün olmadığını, özellikle bankalara verilen çok geniş mali durum araştırma yetkileri de gözetildiğinde bankanın güven kurumu olarak basiretsiz davrandığını, dosya içeriğine boş halinin sunulmuş olması ise HMK anlamında yazılı delil başlangıcı olup, işçi olan müvekkilimin ispatı olan tanık delilinin mahkemece dikkate bile alınmadığını, henüz icra takibi başlamadan açılan davada menfi tespite konu olan bononun boş halinin dosyaya sunulduğunu, mahkeme tarafından ise tanık delili hakkında herhangi bir karar verilmediği gibi tanıkları dinlenmeyerek delillerinin de toplanmadığını, HMK’nın 203/1-ç bendi gereği hukuki işlemlerde irade bozukluğu hallerinde tanık dinlenilebileceğini, müvekkilinin dosya kapsamında bulunan bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporu ile belirtilen borç miktarı gözetildiğinde ve yukarıda da açıkladıkları üzere işvereni tarafından aldatıldığı çok açık olup, irade bozukluğu nedeniyle de tanıklarının dinlenilmesi gerektiğini, müvekkilinin, Ankara 24. Noterliğinin 02.10.2018 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile kefaletten TBK 599. maddesine göre dönme hakkını kullandığını davalı bankaya bildirdiğini, banka tarafından söz konusu bononun kefalete binaen alındığının cevap dilekçesinde ikrar edildiğini, davalı bankanın müvekkilinin kefaletten dönme ihtarından sonra 12.10.2018 tarihi itibariyle kat ihtarnamesi keşide ettiğini, kat ihtarının keşide tarihinin kefaletten dönme iradesinin gösterildiği tarihten sonra olduğu gözetildiğinde borcun müvekkil bakımından doğmadan önce dönme iradesi ile sona erdiğini, davalı vekilinin cevap dilekçesindeki kefalet beyanının dava içi, yazılı bir ikrar olduğunu, bu nedenle davada; aval mi, kefalet mi çekişmesinin artık çekişme olmaktan çıktığını, müvekkilin başkaca bir hususu ispat etmek durumunda olmadığını, davalı bankanın ikrarı ile bononun kefalet olarak alındığı beyanının dikkate alınması ve eş muvafakati olmadığından da davanın kabulü gerektiğini, kredi sözleşmesinin kefalet teminatı olarak alınan boş bononun hukuka aykırı olduğunun bu haliyle de açık olduğunu, zira davalı banka tarafından kat ihtarı tarihi 12.10.2020 olup, bononun ödeme günü ise müvekkilin kefaletten dönme iradesinden bir gün önce olacak şekilde doldurulmasının açıkça kötüniyetli olduğunu, kat ihtarı tarihinden sonra doğmuş bir borç için tarih düzenlemesi yapılmasının kötüniyetin ispatı olduğunu, davalı bankanın açık bir şekilde ikrar ettiği üzere, dava konusu olan ve aldatılarak imzalanan bono, müvekkilin tarafı olmadığı kredi sözleşmesinin kefalet teminatı olarak alındığını, davalı bankanın açık ikrarı ile bu bononun kefalet olarak alındığını, buna göre mahkeme kararında belirtilen gerekçenin kabulü mümkün olmayıp, davalının ikrar niteliğinde olan beyanının değerlendirilmesi gerektiğini, TBK kefalet sözleşmesi hükümlerine göre ise, kefalet halinde eş muvafakatinin arandığını, müvekkilinin eşinin kefalet için verdiği bir muvafakat olmadığı gözetildiğinde de davamızın kabulü gerektiğini, gerek dava dilekçesinde gerekse de yukarıda belirtildiği üzere, müvekkilinin dava dışı … … A.Ş. şirketinde çalıştığını ve şirketin yetkililerinden gelen talimat ile aldatılarak dava konu olan bonoya, boş haline imza attırıldığını, nitekim icra takibinden önce sunulan boş bono ile bu durumun ispatlandığını, müvekkilinin imzaladığı bonoda borçlu olarak görünen şirketin işvereni olduğunu, basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümlülüğünün yanında güven kurumu olan davalı bankanın normalden çok daha fazla bir özen göstermesi ve kredi kullandırırken imzalayanların kim olduğunu irdelemesi gerektiğini, banka bu yükümlülüklerini yerine getirmiş olsaydı, işçinin imzasının olduğu bir bonoyu bankanın ikrarında da belirttiği üzere kefalet olarak kabul etmeyeceğini ve krediyi kullandırmayacağını, iş hukuku mevzuatı dikkate alındığında da müvekkilin dava konusu bonodan dolayı borçlu olmadığının tespiti gerektiğini, müvekkilinin TBK 36. maddesi uyarınca aldatıldığını, zira müvekkil tarafından boş olan bir bonoya işveren talimatları doğrultusunda eşinin muvafakati olmaksızın imza atıldığını, işveren tarafından bono kötüniyetli olarak doldurularak bankaya verildiğini ve müvekkilin ödeme gücünün çok üstünde bir borca kefil olmasının sağlanmaya çalışıldığını, bilirkişi raporuna göre müvekkilinin maddi durumunun ve ödeme gücünün çok üstünde, 2017 tarihli parasal değere göre 750.000,-. TL tutarındaki bir borca kefil olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, müvekkilinin dava dışı olan işvereni tarafından gelen talimat uyarınca boş bonoya imza attığını, zaten müvekkilinin bir işçi olarak işverenine ait 750.000,-. TL borca kefil olacağından bahsedilmesinin olağan şartlarla açıklanamayacağını, ancak aldatılma sonucunda oluşabilecek bir durum olduğunu, davayı kabul anlamına gelmemek üzere, müvekkilinin işvereni olan dava dışı şirketin bankadan kullandığı krediye ilişkin olarak bankanın alacağı miktar 607.883,24. TL’den çok daha az olduğunu, banka tarafından kredi sözleşmesine ilişkin olarak tahsilat yapılmış olup borcun daha az olduğunun belirlenmesi gerekirken, bilirkişi raporuna bu yönden de yaptıkları itirazın dikkate alınmadığını, gerçek borç miktarının tespit edilmediğini, bankaya müzekkere yazılarak kredi sözleşmesine konu olan borcun ne kadar olduğunun sorulması halinde bu husus belirlenecek olup, ilk derece mahkemesi tarafından yazılmayan müzekkerenin yazılmasını talep ettiklerini, gelecek cevap ile mahkemenin yeterli inceleme yapmadığının anlaşılacağını ileri sürerek açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, davadan sonra başlatılan icra takibine dayanak bonoda avalist olan davacının İİK’nın 72/2. Maddesi gereği bono sebebiyle borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Ankara 16. İcra Müdürlüğü’nün 2018/13998 Esas sayılı icra takip dosyasında; alacaklı … AŞ tarafından borçlular … AŞ, …, … hakkında 26.11.2018 tarihinde 20.11.2017 tanzim ve 01.10.2018 vade tarihli 750.000,00 TL bedelli bonoya dayalı olarak 604.513,36 asıl alacak, 18.085,71 TL işlemiş faiz, 1.813,54 TL %0,30 komisyon oranı üzerinden toplam 624.412,61 TL toplam alacağın tahsili için kambiyo senetlerine özgü ilamsız icra takibi başlatıldığı, icra takibinin eldeki menfi tespit davasından sonra başlatıldığı, görülmüştür.
Dava konusu 20.11.2017 tanzim, 01.10.2018 vade tarihli, 750.000,00 TL meblağlı, “nakden” kaydı bulunan bonoda; lehtarın… AŞ, keşidecinin … … AŞ ., avalistin ise davacı …, anlaşılmıştır.
Dosya kapsamında bir örneği yer alan dava dışı kredi asıl borçlusu ve dayanak bonoda keşideci … AŞ ile davalı bankanın … Şubesi arasında 20.11.2017 tarihinde imzalanan 750.000,00 TL kredi limitli genel kredi sözleşmesinin davacı tarafından müteselsil kefil sıfatıyla imzalanmamıştır.
Davacı tarafından davalı bankaya, dava dışı … AŞ’nin kullandığı kredi sebebiyle teminat olarak verilen bonodaki kefaletinden TBK’nın 599. Maddesindeki yasal haklarını kullanarak döndüğünü bildirir Ankara 24. Noterliği’nin aracılığıyla 02.10.2018 tarihli ihtarname keşide edilmiştir.
Somut olayda, dava konusu icra takibine dayanak bono keşidecisi olan dava dışı … AŞ’nin dosyadaki SGK kayıtlarına göre işçisi olduğu anlaşılan davacı, işverenin ve davalı bankanın talebi üzerine imzalamak zorunda kaldığı senet sebebiyle borçlu olmadığını, davalı banka ile davacı arasında kredi ilişkisinin bulunmadığını, söz konusu senedi çalıştığı dönemde işvereni şirketin baskısı altında avalist sıfatıyla imzaladığını ileri sürdüğüne göre ilk derece mahkemesince davacı tarafa senette keşideci olan borçlusu … AŞ’ye karşı da dava açması için süre verilerek eldeki dava ile birleştirilmesi, daha sonra davanın 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu kapsamında kalıp kalmadığı, dolayısıyla İş Mahkemelerinin görev alanına girip girmediği değerlendirilip karar yerinde tartışılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir (Emsal mahiyette Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/09/2014 tarih 2012/3835 Esas 2014/27587 Karar sayılı kararı).
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile duruşma açılmasına gerek görülmeksizin ilk derece mahkemesince verilen karar kaldırılarak, dosyanın HMK’nın 353/1-a-6. Maddesine göre davanın yeniden görülmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesine, kaldırma kararının sebep ve şekline göre davacı vekili ile davalı vekilinin esasa ilişkin öteki istinaf başvuru sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin İstinaf isteminin 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-a.6 maddesi gereğince KISMEN KABULÜNE,
2-Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/10/2020 tarihli ve 2018/750 Esas-2020/446 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Kaldırma kararının sebep ve şekline göre taraf vekillerinin esasa ilişkin öteki istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
5- İstinafa başvuran davacıdan başlangıçta alınan 54,40 TL istinaf maktu karar harcının kararın kesinleşmesi ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
6-İstinafa başvuran davalı tarafından yatırılan 2372,60 TL istinaf nispi ve 54,40 TL istinaf maktu karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
7-İstinafa başvuran davacı ve davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince verilecek kararda dikkate alınmasına,
8-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından başvuran davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/(1)-a.6. maddesi uyarınca tarafların yokluğunda kesin olmak üzere oy çokluğu ile karar verildi. 15/12/2022

Başkan- Üye – Üye – Zabıt Katibi-

(Karşı Oy)

KARŞI OY
Dava, dava konusu icra takibine dayanak bonoda avalist olan davacının davalı bankaya İİK’nın 72/2. Maddesi uyarınca bono sebebiyle borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği üzere iş mahkemelerinin görev alanının düzenlendiği 25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesinde 5953 sayılı Kanun’a tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanun’a tabi gemi adamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’na veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,… diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara ilişkin dava ve işlere bakar hükmüne yer verilmiştir. Düzenleme gözetildiğinde, 6098 sayılı TBK’da hizmet sözleşmesine tabi işçilerin, işverenleri ile “iş ilişkisi” nedeniyle sözleşme ve kanundan doğan hukuk uyuşmazlıkları da iş mahkemelerinin görevi kapsamında kalmaktadır.
Sayın heyetle görüş farklılığı esasen senette keşideci olan ve davacının işvereni olan … AŞ’ye de husumet yöneltilmesi için davacıya süre verilip eldeki dava ile birleştirilmesi gerekip gerekmediği, böylece işçi-işveren ilişkisi çerçevesinde bu davanın İş Mahkemesinde görülüp görülemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
İcra takibine dayanak dava konusu bonoda avalist sıfatıyla imzası bulunan davacının, icra takibine konu bonoda keşideci olan dava dışı … İletişim AŞ’de işçi olarak çalıştığı dosyadaki SGK kayıtları ile sabittir. Davacı, işbu bonoyu işvereni olan keşideci şirketin ve lehtar bankanın talebi üzerine imzalamak zorunda kaldığını, davalı banka ile kendisi arasında herhangi bir kredi sözleşmesinin ve/veya kredi ilişkisinin bulunmadığını, bu sebeple bonoda lehtar olan davalı bankaya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir. Davacı bonoda avalist, davacının işçisi olduğu işvereni dava dışı … AŞ ise bonoda keşideci, davalı banka ise bono lehtarıdır. Bonoda avalist olan davacı, senet lehtarı olan davalı bankaya karşı menfi tespit istemiyle eldeki davayı açmıştır. Bu durumda, bonoda keşideci olan dava dışı işvereni … AŞ’ye karşı davacının avalisti olduğu bonodan dolayı menfi tespit davası açabilmesi kambiyo hukuku kurallarına göre mümkün değildir. Çünkü TTK’nın 702. Maddesi gereği bonoyu avalist sıfatıyla imzalayan davacı tıpkı senet keşidecisi olan dava dışı işvereni gibi bono lehtarı olan davalı bankaya karşı bono sebebiyle bağımsız olarak sorumluluk altına girmeyi taahhüt etmiştir. Gerek avalist sıfatıyla imzalayan davacı gerekse dava dışı işveren keşideci şirket senet lehtarı olan davalı bankaya karşı bono sebebiyle sorumludur. Bu durumda bono keşidecisi olan dava dışı işverene karşı dava açması için davacı tarafa süre verilerek eldeki davanın tarafı haline getirilmesi bu aşamada sonuca etkili değildir. O halde davanın açılış şekli ve HMK’nın 25. Maddesinde düzenlenen taraflarca hazırlanma ilkesi gözetildiğinde eldeki davada asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğunun kabulü ile yargılamaya anılan mahkemece devam edilmesinde usul ve yasaya aykırılık görülmemiştir.
Diğer taraftan ilk derece mahkemesince yargılama sırasında alınan bankacılık işlemleri konusunda uzman… tarafından düzenlenen 04.07.2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle; davalı bankanın … … şubesi ile dava dışı ….AŞ arasında 17.11.2017 tarihinde 750.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, anılan sözleşmenin dava dışı … tarafından 825.000.00 TL limitle müteselsil kefil olarak imzalandığı, bu sözleşmeye istinaden 20.11.2017 tarihinde, ilk taksit 20.02.2018, son taksit 20.11.2019 olmak üzere 750.000,00 TL tutarında taksitli kredi kullandırıldığı, kredinin ilk 2 taksitinin tamamen tahsil edildiği, 3. taksitinin ise sadece faizinin tahsil edilebildiği, ana parasının tahsil edilemediği, diğer taksitlerin ise ödenmediği, davalı banka tarafından keşide edilen Ankara 10. Noterliğinin 12.10.2018 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesinde borcun asıl alacak 575.555,58 TL, işlemiş faiz 17.813,50 TL ve BSMV 890,67 TL olmak üzere toplam 594.259,75 TL olduğu hususlarına yer verilerek 1 gün içerisinde ödenmesinin istenildiği, dosyaya sunulan davacıya ait SGK hizmet cetveline göre adı geçenin dava konusu senedin düzenlendiği 17.11.2017 tarihinde dava dışı …’da çalıştığının görüldüğü, söz konusu kredinin kullandırılması sırasında, davacının kefil olarak imzasının bulunduğu, dava konusu 750.000,00 TL bedelli, düzenleme tarihi 20.11.2017, ödeme günü 01.10.2018 tarihleri olan senet düzenlendiği ve teminat senedi olarak bankaya verildiği, söz konusu senetteki kefalet nedeniyle davacı eşinden alınmış muvafakat bulunmadığı, davacının senetteki kefaletinin “Aval” olarak değerlendirilmesi ve eş muvafakatinin alınmasına gerek olmadığı kanaatine varılması halinde davacının borçtan sorumlu olacağı, davacı tarafından davalı bankaya keşide edilen 02.10.2018 tarihli ihtarnamede kefaletten dönüldüğü belirtilmiş ise de, dava konusu borcun ihtarname tarihinden önce doğduğu, kefaletten dönmenin geçerli olup olmadığının hukuki takdirinin mahkemeye ait bulunduğu, davacının senetteki kefaletinin “Aval” olarak değerlendirilmesi ve eş muvafakatinin alınmasına gerek olmadığı kanaatine varılması halinde dava tarihi itibariyle toplam borcunun 607.883,24 TL olacağı, senetteki davacıya ait imzanın kefalet olarak değerlendirilmesi halinde ise, eş muvafakati bulunmadığından ve davacı kefaleti geçerli olmayacağından senede ilişkin bir borcun olmayacağı açıklanmıştır.
Uyuşmazlık, dava konusu bonoda avalist olan davacıdan boş olarak alınan ve dava dışı keşideci şirket tarafından davalı bankaya teminat amaçlı olarak verildiği iddia olunan bono sebebiyle davacı avalistin sorumlu tutulup tutulamayacağı, bonodaki kefaletten TBK’nın 599. Maddesi anlamında dönmenin mümkün olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Somut olayda, dava konusu bono, yasal zorunlu unsurları taşıdığına göre, TTK’nın 702/2. Maddesi gereği şekle ait noksandan söz edilemeyecektir. Bu durumda davacı aval veren TTK’nın 778. Maddesinde yapılan atıfla bonolarda da uygulanan aynı yasa’nın 724/1. Maddesi gereği davalı hamile karşı müteselsil borçlu sıfatıyla sorumlu olacaktır.
Öte yandan, davacı aval veren, bononun boş olarak tanzim edildiğini de ileri sürmüştür. Gerçekten de davacı tarafından bononun ön yüzüne imza atılarak senedin davalı bankaya senet bedeli ve senet tanzim tarihi yazılı olmaksızın boş olarak verildiği dosya kapsamıyla sabittir. Ne var ki tanzim tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 6102 sy. TTK’nın 680. maddesi göre tedavül anında doldurulmuş olmak koşuluyla boş bono düzenlenebileceği kabul edilmiş ise de tedavül anı olan eldeki davadan sonra başlatılan icra takip tarihi itibarıyla da bononun yasal tüm unsurları yer aldığına göre davacı vekilinin bu yöndeki iddialarına da itibar edilmemiştir. Davacı vekili istinaf aşamasında TBK’nın 36. Maddesi anlamında müvekkilinin aldatıldığını, müvekkilinden alınan boş bononun bu durumun ispatı olduğunu, kaldı ki müvekkilinin dava dışı bono borçlusu şirketin işçisi olduğu gözetildiğinde ekonomik durumunun bu kadar yüksek meblağlı bir senedi imzalamaya elverişli olmadığını ileri sürmüş ise de davacı taraf yargılama sırasında aldatıldığını ileri sürmediğinden HMK’nın 357. Maddesi gereği istinaf aşamasında bu iddiasına itibar edilemeyeceği gibi, aldatılmaya esas ileri sürülen dava dışı keşideci şirketçe davacının avalist sıfatıyla imzası alınan senedin boş olarak tanzimine tedavül anında doldurulmak kaydıyla TTK’nın 680. Maddesi gereği cevaz verildiği, davacının dava dışı bono keşidecisi şirkette işçi oluşunun ve ekonomik durumunun dava konusu senedi imzalamaya elverişli olmadığı iddiasının da TBK’nın 36. Maddesi anlamında hile, aldatma olarak kabulü mümkün değildir. Bununla birlikte açık olarak düzenlenen bu senedin sonradan anlaşmaya aykırı doldurulduğunu iddia eden tarafın yine dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nun 201. md. uyarınca senede karşı ileri sürdüğü iddiayı yazılı delille kanıtlaması gerekmektedir. Bu sebeple tanık dinlenmesi de mümkün değildir.
TTK 702/2 maddesindeki şekle ait noksanda başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü geçerlidir. Halbuki avalin temin ettiği borcun ödendiğini ileri sürme hakkını düşürmez. Zira 700. mad. “poliçe bedelinin ödenmesi aval suretiyle tamamına veya kısmen teminat altına alınabilir”, TTK 702/1 maddesinin Aval veren kişi kimin için taahhüt altına girmiş ise aynen onun gibi sorumlu olur” hükümlerine göre avalist bedelinin ödenmesini temin ettiğine göre ödenecek bir bedel yoksa sorumluluğu da sona erecektir.
Ayrıca, davacı bonoda kefaletinde eş rızası bulunmadığından bonodaki kefaleti geçersiz olduğu gibi TBK’nın 599. Maddesi gereği kefaletten döndüğünü bildirir ihtarnamenin davalı bankaya keşide edildiğini ileri sürerek söz konusu bono sebebiyle sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını da iddia etmiştir. TTK’nın 702. Maddesi hükmü uyarınca Bonoda “kefil” ibaresi yer alsa dahi bu aval olarak nitelendirilir ve aval veren, bononun diğer borçlusu ile birlikte müteselsilen sorumlu olur. TTK’da düzenlenen bonoya ilişkin özel hükümler bulunması nedeniyle, kambiyo senetlerinde TBK’nın 584. Ve 599. Maddeleri uygulanamayacağından bonoda avalist olarak yer alan davacının, bonoda eş rızasının bulunmaması bonoyu davacı yönünden geçersiz kılmayacağı gibi kefalete ilişkin TBK’nın 599. Maddesindeki kefaletten dönmenin de kambiyo senetlerine uygulanması söz konusu olmadığından bu bağlamda davacının davalı bankaya keşide ettiği ihtarnamenin bonodaki avalist sıfatını ortadan kaldırması yönünde sonuç doğurmayacaktır.
Öte yandan, davacı vekili şahsi def’i niteliğindeki söz konusu senedin kredi ilişkisi çerçevesinde bono keşidecisi şirket tarafından kredi ilişkisinin teminatı amacıyla verildiğini de ileri sürmüş, davalı banka vekili tarafından da cevap dilekçesinde bu husus açıkça kabul edilmiştir. Her ne kadar bonoda avalist olan davacının TTK’nın 702. Maddesi gereği, bono metninden anlaşılmayan şahsi def’i niteliğindeki senedin kredi ilişkisinin teminatı amacıyla senet borçlusu tarafından verildiğini ileri sürmesi mümkün değil ise bono lehtarı olan davalı bankanın söz konusu bononun teminat amaçlı olarak verildiğinin kabul edildiği gözetildiğinde davacının avalisti olduğu senedin teminat vasfının bulunup bulunmadığının somut olayda değerlendirilmesi gerekmiştir. Bu itibarla, yargılama sırasında bankacılık işlemleri konusunda uzman bilirkişi… tarafından düzenlenen dosya kapsamına uygun, denetime ve hüküm kurmaya elverişli bulunan, objektif bilirkişi raporuna göre; davacının avalisti, dava dışı … AŞ’nin keşidecisi olduğu dava konusu 750.000,00 TL bedelli bono sebebiyle, işbu bononun dava dışı anılan şirketçe teminat olarak verildiği genel kredi sözleşmesine istinaden kullandırılan kredi sebebiyle dava tarihi 02.11.2018 itibarıyla dava dışı asıl borçlu şirketin ferileriyle birlikte toplam 607.883,24 TL kredi borcunun bulunduğu belirlendiğine göre, dava konusu bono bedeli 750.000,00 TL’nin işbu kredi borcuna karşılık gelen kısmı kadar teminat teşkil ettiği, dolayısıyla bonoda avalist sıfatıyla yer alan davacının bu miktar kredi borcundan sorumlu olduğu, bilirkişi tarafından dava tarihi itibarıyla belirlenen kredi borcunu aşan 142.116,76 TL kısımdan borcunun bulunmadığı anlaşılmış olmakla davacının açmış olduğu menfi tespit davasının bu sebeple kısmen kabulüne dair ilk derece mahkemesince verilen kararda herhangi bir isabetsizlik görülmemiş, taraf vekillerinin istinaf sebeplerinin reddi gerekmiştir. Davalı vekili, davacı hakkında kambiyo senetlerine özgü icra takibinin, dayanak bononun teminat amacıyla verildiği kredi borcu üzerinden başlatıldığını, senet bedeli üzerinden başlatılmadığının mahkemece gözetilmediğini iddia etmiş ise de eldeki dava bonoya dayalı olarak başlatılan icra takibinden dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemiyle açılmamıştır. Eldeki davanın, dava konusu olan 750.000,00 TL bedelli bono sebebiyle söz konusu icra takibinden önce İİK’nın 72/2. Maddesi uyarınca açılmış menfi tespit davası olduğu gözetildiğinde, dava konusu bono bedeli olan 750.000,00 TL’nin dava değeri olarak kabulü ile ilk derece mahkemesince bu miktar üzerinden davacı tarafa harç tamamlattırılarak karar verilmesinde ve hüküm altına alınan miktar üzerinden davalı aleyhine yazılı şekilde nispi karar harcına ve yargılamada vekil ile temsil edilen davacı yararına vekalet ücretine hükmedilmesinde de herhangi bir yanlışlık görülmemiştir. Açıklanan bu nedenlerle davacı vekili ile davalı vekilinin istinaf sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-1. Maddesi gereği esastan reddine karar verilmesi görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Üye-

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.