Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/1321 E. 2022/897 K. 28.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2020/1321 Esas 2022/897 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1321
KARAR NO : 2022/897

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/12/2019
NUMARASI : 2017/541 Esas 2019/1153 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 22/02/2016
KARAR TARİHİ : 28/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 28/06/2022

Taraflar arasındaki itirazın iptali istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı taraf vekillerince süresinde ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile dava dışı … Ürünleri Limited Şirketi arasında Genel Kredi Sözleşmeleri imzalandığını, davalının Genel Kredi Sözleşmeleri müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, davalı şirketin kullanmış olduğu krediyi ödememesi üzerine Ankara 16. Noterliğinden 26/01/2015 tarihinde ihtar çekilerek hesabın kât edildiğini, borcun ödenmemesi üzerine Ankara 19. İcra Müdürlüğünün 2015/3433 takip sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi yapıldığını, davalının takibe itirazı üzerine takibin durdurulduğunu, davalının yapmış olduğu itirazın hiçbir hukuki dayanağının bulunmadığını, takibi uzatmaya yönelik haksız itiraz yapıldığını, bu nedenle davalının yapmış olduğu itirazın iptali ile %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davayı kabul etmediklerini, müvekkili olan davalının takibe konu alacağın dayanağı olan Genel Kredi Sözleşmesi’nde herhangi bir kefaletinin bulunmadığını, müvekkilinin kefil olduğu sözleşmeye ilişkin borcun ödendiğini, yine müvekkilinin davacı nezdinde imzaladığı sözleşmede müvekkilinin imzaladığı sözleşmenin diğer sözleşmelerle bağlantısı olmadığının belirtilmiş olduğunu, bu ifadeler içeren sözleşme metninin üstü çizilerek iptal edildiğini, dolayısıyla sorumluluk akdedilemeyeceğini, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; icra takibine dayanak borç ile ilgili kredinin kullandırıldığı tarih, kredi sözleşmesinin tarihleri, davalının kefil olduğu 2008 tarihli kredi sözleşmesi tarihinden sonra yeni kefiller ile (davalının dahil olmadığı) 2012 yılında yeni sözleşmeler yapılması, takip konusu kredilerinde 2013 yılından sonraki bir tarihte oluşması nedeni ile yerleşik yargı uygulaması ve yasal mevzuat birlikte değerlendirildiğinde, davalının icra takibine dayanak sözleşmelerden ve kullandırılan nakdi ve gayri nakdi kredi nedeni ile sorumluluğunun bulunmadığı anlaşılmakla davanın reddine, bankanın kötü niyetli icra takibi yaptığı kanıtlanamadığından davalının kötü niyet tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu,
İlk derece Mahkemesi tarafından 2012 yılında yeni bir genel kredi sözleşmesi imzalandığını ve davalının anılan sözleşmede kefaletinin bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmişse de 21.09.2012 tarihli kredi sözleşmesinin yabancı para üzerinden düzenlenmiş olup, çek kredisinin anılan sözleşme kapsamında kullandırılmasının zaten mümkün bulunmadığını, çek kredisinin 12.03.2008 tarihli TL üzerinden düzenlenen genel kredi sözleşmesi kapsamında tahsis edildiğini ve kullandırıldığını,
Bilirkişi raporunda yeni bir sözleşme imzalandığını gerekçe göstererek artık önceki sözleşmedeki davalının sorumluluğuna gidilemeyeceğini belirtmekte ise de TBK’nın 589/3. maddesi uyarınca sadece aksinin kararlaştırılmamış olması halinde kefilin sorumluluğunun Kanun maddesi ile sınırlandırıldığını, iş bu davaya konu kredilerin kefilleri tarafından imzalanan genel kredi sözleşmelerinde ise bu durumun aksi açıkça kararlaştırıldığını ve kefiller asıl borçlunun doğmuş ve doğacak tüm borçlarına müteselsil kefil olmayı kabul ettiklerini, nitekim asıl borçluya anılan krediler de söz konusu kefaletlere istinaden kullandırıldığını,
Davalı tarafından imzalanan Genel Nakdi ve Gayri Nakdi Kredi Sözleşmesi’nin çerçeve sözleşme olup, anılan Sözleşmede “Bu sözleşmenin sonunda imzası bulunan kefiller, bankanın merkez ve şubelerinden herhangi birine müşterinin bu sözleşmeden veya başka sözleşmelerden … borçlandığı, borçlanacağı tutarları… müteselsil kefil olarak yükümlenir” düzenlemesini içerdiğini, kefilin sorumluluğunun nasıl sona ereceğinin hem imzalanan sözleşmeler ile hem de yasal düzenlemelerle belirli olup, birden fazla sözleşme imzalanmış olmasının bu gerekçeler arasında yer almadığını,
Davalının imzaladığı sözleşme ile asıl borçlunun doğmuş ve doğacak borçlarına kefil olmayı açıkça kabul ettiğini, bu nedenle davalının asıl borçlunun doğmuş doğacak tüm borçlarından (kefalet limiti ve fer’ileri tutarında) sorumlu olduğunu, bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesince kötü niyet tazminatının reddi yönünden verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu,
İlk derece mahkemesi kararının gerekçesinde kötü niyetli olarak icra takibi yapıldığının ispatlanamadığı ifade edilmişse de davanın reddi ile bu hususun ispatlandığını, müvekkilinin bir borcu mevcut olmayıp vekille temsil edilen ve kurumsal bir şirket olan davacının bu duruma vakıf olduğunu, buna rağmen müvekkili hakkında takip başlatıldığını ve müvekkilinin itirazı üzerine de dava açıldığını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik olarak başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
12/03/2008 tarihli genel kredi sözleşmesi’nin incelenmesinde; 200.000,00-TL limitle asıl borçlunun … Ürünleri Limited Şirketi ile imzalandığı,, davalı …’ün müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı,
21/09/2012 tarihli genel kredi sözleşmesi’nin incelenmesinde; 50.000 Euro limitle asıl borçlunun … Ürünleri Limited Şirketi imzalandığı, davalı …’ün bu sözleşmede herhangi bir kefaletinin bulunmadığı,
Ankara 19.İcra Müdürlüğü’nün 2015/3433 takip sayılı dosyanın incelenmesinde; alacaklısının … Bankası .A.Ş., borçlularının … ve müşterekleri olup, toplam 67.543,03-TL banka alacağının asıl alacağa takip tarihinden itibaren işleyecek %54 temerrüt faizi ve faizin %5 gider vergisi ile tahsili ayrıca 10.605,80-TL gayri nakdi risk alacağının depo edilmesine yönelik ilamsız icra takibi yapıldığı, davalı borçlu …’e çıkartılan tebligatın bila ikmal iade edildiği, davalı borçlunun itirazı üzerine takibin durdurulduğu görülmüştür.
Bankacılı bilirkişiler … ve …’dan alınan raporda özetle; davacı banka ile dava dışı şirket arasında 12/03/2008 ve 21/09/2012 tarihli iki ayrı genel kredi sözleşmesi imzalandığını, davalı …’ün 12/03/2008 tarihli genel kredi sözleşmesinde kefaletinin bulunduğunu, davacı banka tarafından 21/09/2012 tarihli sözleşme imzalandıktan sonra aynı gün … Yatırım ve Ticaret A.Ş. lehine 13.260 Euro ve 13/03/2013 tarihinde 11.045 Euro tutarlı teminat mektuplarının düzenlenerek verildiğini, ayrıca 2012 yılında davacı banka ile dava dışı asıl borçlu şirket arasında ticari taşıt kredisi ve rehin sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmede de davalı …’ün imzasının bulunmadığını, davaya konu 2013 yılında muhtelif zamanlarda 16 adet çek yaprağına ilişkin çek karnelerini dava dışı asıl borçlu firmaya teslim edildiğini, teminat mektuplarına ilişkin taahhütler yerine getirilmediğini, bankaca 22/01/2015 tarihinde teminat mektubu bedellerinin ödendiğini, ayrıca 16 adet çek yaprağının karşılıksız çıkması nedeniyle Kasım 2014 tarihinden sonra bankaca yasal garanti tutarı olan 17.920,00 TL’nin ödendiğini, söz konusu takibe konu alacak kalemlerinin davalının imzası bulunmayan 21/09/2012 tarihli sözleşme kapsamında kullandırıldığını, davalının söz konusu bedellerden sorumlu olmadığı belirtilmiştir.
Somut olaya gelince, davacı banka ile dava dışı şirket arasında genel kredi sözleşmeleri imzalandığı, kullanılan kredinin ödenmemesi üzerine hesabın kat edildiği, borcun ödenmemesi üzerine alacağın tahsili amacıyla Ankara 19.İcra Müdürlüğü’nün 2015/3433 takip sayılı dosyası üzerinden ilamsız icra takibi yapıldığı, davalı borçlu …’ün itirazı üzerine takibin durdurulduğundan bahisle itirazın iptali için işbu dava açılmıştır.
Davacı banka dava dışı şirketle imzalamış olduğu 12/03/2008 ve 21/09/2012 tarihli iki ayrı genel kredi sözleşmeleri gereğince davalının da kefaleti bulunduğundan bahisle davalının yapılan ilamsız icra takibine itirazının iptali için dava açmış bulunmaktadır. İlk derece mahkemesince dosyada bankacılık alanında uzman bilirkişiden alınan rapor gereğince davanın reddine karar verilmiştir. ( Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 20/01/2016 tarih 2015/4619 esas 2016/379 karar sayılı emsal içtihadında “…dosyada 2005, 2008 ve 2011 tarihli 3 ayrı Genel Kredi Sözleşmesi bulunmaktadır. Davalılar 2005 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi’ni müşterek müteselsil kefil olarak birlikte imzalamışlardır. 2008 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi’nde …’nın müteselsil kefaleti mevcut olup diğer davalıların bu sözleşmede kefaletleri yer almamaktadır. 2011 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi’nde ise davalılardan hiçbirinin kefaleti yoktur. Bu durumda uyuşmazlığın çözümlenmesi açısından dava konusu kredinin hangi sözleşme kapsamında kullandırılmış olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Zira kredinin davalıların kefaletinin bulunduğu Genel Kredi Sözleşmelerine dayanılarak kullandırıldığının saptanması halinde cari hesap şeklinde işleyen Genel Kredi Sözleşmesi’nde borcun bir şekilde sıfırlanmış olması kefaletin sona ermesini gerektirmediğinden aynı sözleşme çerçevesinde yeniden kredi kullandırılması halinde kefil yada kefillerin kefalet limiti ve kendi temerrütlerinin hukuki sonuçları ile sınırlı olmak kaydıyla sorumlu olduklarının kabulü gerekecektir. Ancak dava konusu kredinin, davalıların kefaletlerinin bulunmadığı kredi sözleşmesi çerçevesinde kullandırılmış olduğunun saptanması halinde ise davalıların sorumluluğundan söz edilemeyecektir.”) denilmek suretiyle kararın bozulduğu görülmüştür.
Somut olayda ise davalının kefaleti 12/03/2008 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında bulunmaktadır. Davalının sorumlu tutulabilmesi için kefaletinin bulunduğu 12/03/2008 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında kredi kullandırılması gerekmektedir. Dosya kapsamına uygun gerekçeli, denetim ve hüküm kurmaya elverişli bankacılık alanında uzman bilirkişi heyetinin dosyaya sunduğu rapordan da anlaşılacağı üzere davacı banka ile dava dışı şirket arasında 12/03/2008 ve 21/09/2012 tarihli iki ayrı genel kredi sözleşmesi imzalanmış olup, dava ve takibe konu nakde dönüşen teminat mektubu bedeli ile çekten kaynaklı yasal garanti tutarı talep edilmiştir. Teminat mektuplarının 21/09/2012 tarihli sözleşme kapsamında 21/09/2012 tarihinde 13.260 Euro ve 13/03/2013 tarihinde 11.045 Euro tutarlı olmak üzere … Yatırım ve Ticaret A.Ş. lehine düzenlenerek verildiği, taahhüdün yerine getirilmemesi üzerine bankacı bedelinin ödendiği, davaya konu çeklerin ise Kasım 2014 ile Ocak 2015 tarihleri arasında yasal garanti tutarlarının bankaca ödendiği ve çeklerinde bilirkişi heyetinin tespitine göre 2013 yılında muhtelif zamanlarda dava dışı asıl borçlu şirkete verildiği tespit edildiğinden söz konusu teminat mektupları ile çeklerin 21/09/2012 tarihli davalının kefaletinin bulunmayan sözleşme kapsamında dava dışı şirkete kullandırıldığı anlaşıldığından açılan davanı reddine yönelik ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygundur.
Davalı vekilinin istinaf incelemesine gelince; davacı bankanın dava dışı şirketle imzalamış olduğu Genel Kredi Sözleşmelerinden kaynaklı olarak ödenmeyen kredi borcunun tahsili için ilamsız icra takibi yapılmış olup, davalı tarafça davacının yapılan takipten ötürü kötü niyetli olduğuna dair dosyaya delil sunulmadığı gibi davacının kötü niyetli olduğu ispatlanamamıştır. Kaldı ki davacı bankanın yapılan takipte haksız olması kötü niyetli olduğu anlamına gelmeyecektir. Bu nedenle ilk derece mahkemesince kötü niyet tazminatının reddine ilişkin kararı da usul ve yasaya uygundur.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-Davacıdan alınması gerekli olan 80,70 TL harçtan peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davalıdan alınması gerekli olan 80,70 TL harçtan peşin alınan 210,78 TL harcın mahsubu ile fazla alınan 29,48 TL harcın talep halinde davalıya iadesine,
4-Taraflarca yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.28/06/2022

Başkan- Üye – Üye – Zabıt Katibi –

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.