Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/1186 E. 2022/1242 K. 14.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2020/1186 Esas 2022/1242 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1186
KARAR NO : 2022/1242

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

TARİHİ : 22/01/2020
NUMARASI : 2017/423 Esas 2020/21 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :
VEKİLİ :

DAVA : İtirazın İptali (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/06/2017
KARAR TARİHİ : 14/10/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 11/11/2022

Taraflar arasındaki itirazın iptali istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağının tahsili için başlatılan icra takibine davalıların haksız olarak itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline, %20 oranında icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkillerinin genel kredi sözleşmesinde müteselsil kefil sıfatıyla sadece imzalarının bulunduğunu, kefaletin şekil koşullarına uygun olmadığını, sözleşmede yer alan kefilin sorumlu olduğu azami miktar, kefalet türü ve kefalet tarihi yazılarının müvekkillerinin eli ürünü olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporu ile kefalet sözleşmesinde yer alan yazılarla davalıların yazıları arasında uyum ve benzerlik bulunmadığının belirlendiği, davalıların TTK’nun 583. maddesine uygun koşulları taşıyacak şekilde kefaletleri bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece denetime elverişli olmayan bilirkişi raporunun hükme esas alındığını, adli tıp kurumundan rapor alınması yönündeki taleplerine itibar edilmeyerek eksik ve hatalı hüküm kurulduğunu, davalı şirket yetkililerinin mukayeseye esas imza ve yazı örneklerinin ilgili yerlerden celp edilmediğini, imza ve yazı incelemesi için dava tarihine en yakın tarihli mukayeseye esas örneklerin ilgili yerlerden istenerek dosyaya kazandırılması gerektiğini, fotokopi belge üzerinden inceleme yapıldığını, denetime elverişli olmayan bilirkişi raporunun hükme esas alındığını belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Ankara 9. İcra Müdürlüğünün 2017/8504 sayılı icra takip dosyası, genel kredi sözleşmesi, hesap kat ihtarnamesi, yargılama aşamasında grafolog bilirkişiden alınan 16/07/2019 tarihli kök, 18/11/2019 tarihli ek bilirkişi raporu, davalı şirketin temsilcilerini gösterir şirket genel kurul kararı, davalı şirket ticaret sicil kaydı, cari hesap kredi sözleşmeleri, yargılama aşamasında davalı … ile davalı şirketin dava konusu icra takip dayanağı genel kredi sözleşmesindeki kefaletin imza tarihinde yetkilisi olan … ve …’nun alınan istikdap yazı örnekleri dosya içerisinde yer almaktadır.
Dava konusu Ankara 9. İcra Müdürlüğünün 2017/8504 sayılı icra takip dosyası incelendiğinde; davacı tarafından davalı borçlular aleyhine toplam 120.632,69 TL alacağın tahsili talebi ile icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin davalı borçlulara 09/05/2017 tarihinde tebliğ edildiği, davalı borçluların 12/05/2017 tarihinde takibe konu borca itiraz ettiği, itirazın 7 günlük yasal süre içerisinde yapıldığı, itirazın davacı alacaklı vekiline tebliğ edilmediği, işbu itirazın iptali davasının İİK’nun 67. maddesi uyarınca, itiraz dilekçesinin davacı alacaklı vekiline tebliğ tarihinden itibaren başlayacak olan 1 yıllık hak düşürücü süre olan 09/06/2017 tarihinde açıldığı dosya içeriğiyle sabittir.
İcra takip dayanağı genel kredi sözleşmesi davacı ile dava dışı …… A.Ş. arasında 09/07/2012 tarihli olarak akdedildiği, cari hesap kredi sözleşmelerinin davacı ile dava dışı … … A.Ş. arasında imzalandığı, 09/07/2012 tarihli 10.000.000,00 Usd limitli sözleşmede davalıların aynı limit ile aynı tarihte müteselsil kefil sıfatıyla imzalarının bulunduğu, 18/10/2012 tarihli 2.475.000,00 Usd limitli sözleşmede davalıların aynı limit ile aynı tarihte müteselsil kefil sıfatıyla imzalarının bulunduğu dosya içeriğiyle sabittir.
Davalı şirketin 28/07/2011 tarihli genel kurul kararı ile 3 yıl süre ile …’nun birinci derecede imza yetkisi bulunan yönetim kurulu başkanı, …’nun birinci derece imza yetkisi bulunan yönetim kurulu başkan yardımcısı olduğu, …’ın yönetim kurulu üyesi olarak seçildiği görülmüştür.
Yargılama aşamasında alınan bilirkişi kök raporunda, mukayese yazıların mahkeme huzurunda alınan istikdap yazıları olduğu, davalıların 09/07/2012 tarihli genel kredi sözleşmesi ekindeki 09/07/2012 ve 18/10/2012 tarihli kefaletnamelerde yer alan kefalet yazılarının mevcut mukayese yazılarına kıyasen …, … ve … elinden çıktıklarını gösterir grafolojik uyum ve benzerliklerin tespit edilemediği yönünde kanaat bildirilmiş, ek raporda da kök rapordaki görüş tekrar edilerek mukayese yazıların sadece mahkeme huzurunda alınan belgelerde mevcut bulunduğu belirtilmiştir.
Davacı ile dava dışı … … A.Ş. arasında 09/07/2012 tarihli genel kredi sözleşmesi ve 09/07/2012 ve 18/10/2012 tarihli cari hesap kredi sözleşmeleri imzalandığı, davalıların 09/07/2012 ve 18/10/2012 tarihli cari hesap kredi sözleşmelerinde müteselsil kefil sıfatıyla imzalarının yer aldığı, kredi borcunun ödenmemesi üzerine davacı tarafından kredi hesabının kat edilerek davalılar ve dava dışı asıl borçlu hakkında dava konusu icra takibinin başlatıldığı dosya içeriğiyle sabittir.
Davacı yan genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağı bulunduğunu, alacağının tahsili için başlatılan icra takibine davalıların haksız olarak itiraz ettiğini iddia etmiş, davalı yan ise kefalet yazılarının eli ürünü olmadığını, kefaletin geçersiz olduğunu savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda kefalet sözleşmesinde yer alan kefalet yazılarının davalı kefillerin eli ürünü olmadığı, TTK’nun 583. maddesine uygun koşulları taşıyacak kefalet bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Taraflar arasında genel kredi sözleşmesi, cari hesap kredi sözleşmeleri imzalandığı, kredinin ödenmediği iddiasıyla davacının kredi hesabını kat ettiği, alacağın tahsili için icra takibi başlattığı, davalıların icra takibine itiraz ettikleri, davalı kefillerin kefalet imzalarına yönelik bir inkarlarının bulunmadığı hususlarında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, davalıların takip dayanağı 09/07/2012 ve 18/10/2012 tarihli genel kredi sözleşmesi eki cari hesap kredi sözleşmelerindeki kefalet yazılarının davalı kefillerin eli ürünü olup olmadığı, kefaletin TBK’nun 583. maddesinde yer alan şekil koşullarına uygun bulunup bulunmadığı, davalıların kredi borcundan sorumlu olup olmadıkları, davalıların icra takibine itirazının haksız olup olmadığı hususlarından kaynaklanmaktadır.
Davacı vekilinin istinaf itirazları incelendiğinde, davacı banka ile dava dışı şirket arasında genel kredi sözleşmesi ve eki niteliğinde iki adet cari hesap kredi sözleşmesi akdedilmiştir. Davalılar cari hesap kredi sözleşmelerinde şeklen müteselsil kefil olarak yer almaktadır.
Davalıların şeklen müteselsil kefil olarak imzalarının yer aldığı cari hesap kredi sözleşmeleri tarihinde yürürlükte bulunan TBK’nun 583/1. maddesi “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini, kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.” hükmünü içermektedir.
Davalılar icra takibine itirazlarında takibe konu borca itiraz ettikten sonra açılan davada kefalet sözleşmesinde yer alan imzaların kendilerine ait olduğunu ancak, el yazılarının kendilerine ait olmadığını savunmuşlardır. Anılan savunma karşısında ispat yükü davacı banka üzerinde olup, davacı kefalet sözleşmelerinde yer alan kefalet türü, kefalet tarihi ve kefalet limitine ilişkin el yazılarının davalı … ve davalı şirketin sözleşme tarihlerinde yetkilisi olan … (diğer davalı), … ve …’ın eli ürünü olduğunu usulüne uygun delillerle ispatlamakla yükümlüdür.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında davalıların yukarıda açıklanan savunmaları kapsamında davalı … ile davalı şirketin cari hesap kredi sözleşmeleri tarihi olan 09/07/2012 ve 18/10/2012 tarihlerinde yetkilisi olan … (diğer davalı), … ve …’ın mahkeme huzurunda istikdap yazı örnekleri alınmıştır. Alınan istikdap yazı örnekleri mukayeseye esas belge olarak grafolog bilirkişiye verilmiş, bilirkişi tarafından anılan belge esas alınmak suretiyle yapılan inceleme sonucu, davalıların 18/10/2012 ve 09/07/2012 tarihli cari hesap kredi sözleşmelerindeki kefalet tarihi, kefalet türü ve kefalet limitine ilişkin el yazılarının davalı … ve diğer davalı şirket yetkililerinin elinden çıktıklarını gösterir grafolojik uyum ve benzerlik tespit edilememiştir. Alınan bilirkişi kök ve kök rapordaki görüşü tekrar eden ek rapor ayrıntılı, denetime ve hüküm kurmaya elverişli niteliktedir.
Davalıların kefalet sözleşmesindeki imzaya yönelik bir inkarları bulunmayıp, yazıya yönelik inkarları kapsamında bilirkişi tarafından mukayeseye esas alınacak belge ancak mahkeme huzurunda usulüne uygun olarak alınan istikdap yazı örnekleri olacaktır.
Hal böyle olunca, mahkemece usulüne uygun olarak alınan istikdap yazı örnekleri mukayeseye esas belge olarak alınmak suretiyle hazırlanan bilirkişi kök ve ek raporunun ayrıntılı, denetime ve hüküm kurmaya elverişli olduğu, davacının 09/07/2012 ve 18/10/2012 tarihli kefalet sözleşmelerinde yer alan kefalet tarihi, kefalet türü ve kefalet limitine ilişkin el yazılarının davalı … ve diğer davalı şirketin sözleşme tarihindeki yetkililerinin eli ürünü olduğunu usulüne uygun delillerle ispatlayamadığı, davalıların 09/07/2012 ve 18/10/2012 tarihli kefalet sözleşmelerinde yer alan kefaletlerinin TBK’nun 583. maddesindeki şekil koşullarına uygun olmadığı, kefaletlerin geçersiz olduğu, davalıların geçersiz kefalet sözleşmesi nedeniyle borçtan sorumlu tutulamayacakları gözetilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Öte yandan, davalılar takip dayanağı genel kredi sözleşmelerinde asıl borçlu değil, kefil konumundadır. Kefaletin şekil şartının düzenlendiği TBK’nun 583/1.maddesi emredici hüküm niteliğindedir. Burada anılan hükme aykırılığın kamu düzenine aykırılık oluşturup oluşturmayacağı, yargılamanın her aşamasında hakim tarafından re’sen gözetilip gözetilmeyeceği, davalılar tarafından yargılamanın her aşamasında ileri sürülüp sürülemeyeceği, şekil koşullarına aykırılığın ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmadığının tartışılması gerekecektir.
İsviçre Federal Mahkeme kararlarında istikrarla belirtildiği üzere şekil noksanı ile sözleşmenin butlanını ileri süren taraf hakkını kötüye kullanmış olmaz. Butlanı ileri süren tarafın böyle bir ithamdan kurtulabilmesi, sözleşmeyi yerine getirmeden kaçınmada korunmaya değer bir menfaati bulunduğunu ispata bağlı değildir. Aksine somut olayda butlanı ileri sürme hakkının kullanılmasını dürüstlük kaidelerine açıkça aykırı bir hale koyan durumların varlığını butlanın ileri sürülmesine kabul etmeyen diğer tarafın ispatlaması gerekir. Hakkın kötüye kullanılmasından söz edebilmek için şekil noksanı ile sakatlanmış bir muamalenin muteberliğine taraflardan birinin itirazda bulunması yeterli değildir; ayrıca özel durumlar sebebi ile onun itirazının dürüstlük kaidelerine açıkça aykırı görünmesi gerekir (Medeni Hukukun Genel Teorisi ve Şahıslar Hukuku ile ilgili İsviçre Federal Mahkeme Kararları 1961-1965, Aytekin Ataay).
Hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığı da her somut olayın özelliğine göre ayrı ayrı değerlendirilmedir. Somut olayda davalı kefiller, işbu davada genel kredi sözleşmesindeki kefaletin geçersiz olduğunu savunmuştur. Davacı banka vekili ise, davalıların kefaletin geçersiz olduğu yönündeki iddiasını ileri sürmesinin TMK’nun 2. maddesi gereğince dürüstlük kuralına aykırı olduğunu öne sürmüştür. Yukarıda açıklandığı üzere şekil noksanlığını sonradan ileri sürmek davalılar yönünden hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilemez. Meğer ki davacı banka dürüstlük kaidelerine aykırılığı açıkça ortaya koyan bir halin varlığını ileri sürüp ispatlamasın. Davacı banka ilk derece yargılaması sırasında sunmuş olduğu delillerle davalı kefillerin şekil şartı yokluğunu bilerek davacının kredi kullandırma iradesini sakatlamak kastı ile şekil noksanlığını yarattığını ispatlayamamıştır. Tarafların kredi ilişkisindeki duruma göre (kredi kullandırıp kullandırmama tamamen bankanın inisiyatifindedir) güçlü konumda olan ve basiretli davranma yükümlülüğünde olan davacı banka, davalıların kefaletinin kanundaki düzenleme çerçevesinde şekil şartlarına uygun olarak alınması gerektiğini ve buna aykırı düzenlenen kefaletin geçerli olmayacağını bilecek durumdadır.
TBK’nun 583. maddesindeki şekil/geçerlilik şartına rağmen azami limitin, kefalet tarihinin ve türünün davacının eli ürün olması şartına gerek görmeden kredi kullandıran davacı banka daha sonra şekil şartı eksikliğinin ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması olduğunu açıkça ortaya koymalıdır. Aksi takdirde kanunun aradığı şekil şartının hiç bir önemi kalmayacaktır. Dosyadaki bilgilere göre kredinin açılmasının salt davalı kefillerin kefaletinin güçlülüğünden kaynaklandığı, anılan kefalet taahhütü olmaması halinde kredinin açılamayacağı ve kredinin kullanıldırılmasının salt kefilin davranışları ile uyandırdığı kefalete dayalı bulunduğu ispatlanamamıştır Bu durumda davalı kefillerin şekil noksanlığını ileri sürmesinin hakkın kötüye kullanılmak vasfında olduğu davacı bankaca açıkça ortaya konulamadığından kefalet geçersizdir.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacıdan alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davacıdan tahsil edilerek hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davalılar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 14/10/2022

Başkan – Üye – Üye – Zabıt Katibi –

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.