Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/1134 E. 2022/1180 K. 05.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2020/1134 Esas 2022/1180 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1134
KARAR NO : 2022/1180

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/07/2020
NUMARASI : 2020/251 Esas 2020/306 Karar
DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 13/03/2020
KARAR TARİHİ : 05/10/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 05/10/2022

Taraflar arasındaki menfi tespit istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı taraf vekillerince vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı bankanın müşterisi olduğunu, davalı bankanın icra takibinde borçlu bulunan …’a 19/10/2017 tarihinde bir çok taşınmaz ile birlikte kendi taşınmazını da teminat vermek suretiyle ipotek karşılığında genel kredi ve teminat sözleşmesinde kefil olarak imza verdiğini, dava dışı takip borçlusu …’un 19/07/2017 tarihinde imzalanan sözleşme gereği kredi kullanmadığını, kendine ait taşınmazlardaki ipotekleri kaldırdığını, sözleşme imzalanmasına müteakip müvekkilinin bu taşınmazı …’a ipotekle yükümlü olarak sattığını, bu satış esnasında üçüncü şahıs …’ın banka ile görüştüğünde herhangi bir borç olmadığı beyanı ile bu taşınmazı aldığını, davalı bankanın bu ipoteği kaldıracağını prosedür gerektiğini bildirdiğini, bu nedenle …’ın taşınmazın devrini ipotekli olarak aldığını, müvekkilinin satıştan sonra ipotekle ilgili olarak sıfatı kalmadığını, müvekkilinin hükümsüz kalan bir kredi sözleşmesi ile kefaletinin de kalmadığını, icra takibinde borçlu olan …’un bu sözleşmeden ayrı olarak başka bir kredi kullanırken müvekkilinin bu krediye de kefil olarak kabul edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davalı bankanın Bilecik İcra Müdürlüğünde takip başlattığını, bu takipte borcun sebebinin yazılmadığını, müvekkilinin davalı bankaya temerrüde düşmüş bir borcu olmadığını, davalı bankanın …’a yeni bir sözleşme ile verdiği KKDF kredisi ile müvekkilinin kefil olarak imzaladığı hükümsüz sözleşmeyi kullanarak haksız ve hukuksuz bir yol ile tahsil cihetine gittiğini iddia ederek müvekkilinin dava ve takip konusu ipotekten dolayı borçlu olmadığının tespiti ile kötü niyetle açılan takibin durdurulmasına, akabinde iptali ile %20 den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı banka ile dava dışı … arasında 19/10/2017 tarihli 750.000 TL bedelli genel kredi ve teminat sözleşmesi imzalandığını, davacı …’in de bu sözleşmeye müteselsil kefil olarak imza attığını, ayrıca davacının … parselde kayıtlı bodrum kat A Blok 1 nolu mesken niteliğindeki bağımsız bölümü 150.000 TL limit ile 1. dereceden ipotek verdiğini, kredinin ödenmemesi nedeniyle 30/12/2019 tarihinde hesabın kat edildiğini, sonrasında davacıya ihtarname gönderilerek tebliğ edildiğini, ihtara rağmen borcun ödenmemesi nedeniyle Bilecik İcra Müdürlüğü’nün 2020/471 E sayılı dosyasından ilamsız, Eskişehir 4. İcra Müdürlüğü’nün 2020/1858 E sayılı dosyasından ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipler başlatıldığını, davacının ipotekli taşınmazı 05/12/2017 tarihinde … isimli kişiye satmış ise de bu durumdan bankayı haberdar etmediğini, Eskişehir 4. İcra Müdürlüğü’nün 2020/1858 E sayılı dosyasından başlatılan ipotek takibinde, ipotek maliki olarak davacının ismine yer verildiğini, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipte davacının şahsen sorumlu olmadığını, alacağın taşınmaz satışından karşılanması nedeniyle takibe yeni malikin sonradan dahil edilmesinin mümkün olması nedeniyle davacının ipotek takibi nedeniyle herhangi bir zararının olmadığını, ipotek muhatabının yeni malik olduğunu, bu nedenle davacının dava açmasında hukuki bir yarar bulunmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; davacının ipotekli taşınmazı 05/12/2017 tarihinde dava dışı … isimli kişiye sattığı, dava konusu takibin ise 04/03/2020 tarihinde satıştan sonra davacı hakkında başlatıldığı, takip öncesinde davacının ipotekli taşınmazı devrettiği hususunun taraflar arasında tartışmalı olmadığı, davalı taraf ipotekli taşınmazın devrinin yapıldığı hususunun davacı ipotek borçlusu tarafından kendilerine bildirilmesi gerektiğini savunmuş ise de, tapu kayıtlarının aleniliği karşısında, davalı bankanın basit bir inceleme ile ipotek borçlusu taşınmazın kime ait olduğunu takip tarihi öncesinde öğrenmesi mümkün iken bu yönde bir araştırma yapmaksızın ipotekle yükümlü taşınmazın maliki olmayan davacı hakkında takip başlatılması hukuka uygun bulunmadığından davalı bankanın bu savunmasına itibar edilmeyerek, ipotekle yükümlü taşınmaz maliki olmayan davacı eski malik hakkında takip başlatılmasının hukuka uygun olmadığı gerekçeleriyle davanın kabulü ile davacının Eskişehir 4. İcra Müdürlüğü’nün 2020/1858 E sayılı takip dosyasına konu ipotek nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespiti ile takibin davacı yönünden iptaline, davalı kötü niyetli kabul edilmekle dava konusu yapılan asıl alacağın %20’sine karşılık gelen 2000 TL haksız takip tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesince kısa karar ile gerekçeli karar arasında hüküm uyuşmazlığının olduğunu, alacaklının alacağının tümü için dava açmak zorunda olmadığını, alacağının şimdilik belli bir kısmını dava konusu yapabileceğini, ancak alacaklının böyle bir kısmi dava açmada korunmaya değir bir hukuki yaranının bulunması gerektiğini, kısmi davanın açılması mümkün olan hallerde davacının, yargılama giderlerinden tasarruf etmek için, kısmi dava açmasından korunmaya değer bir hukuki yararı olduğunu, buna karşılık, bir alacağın küçük parçalara bölünerek, her parça için ayrı ayrı dava açılmasında, korunmaya değer bir hukuki yarar olmadığını, ilk derece mahkemesince kısmi dava açılamayacağı gerekçesine dayanılmış ise de, taraflar arasındaki uyuşmazlıkta alacağın tamamının ihtilaflı olduğunu, davacının bedelin fazla hesaplandığını iddia ederek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL üzerinden davasını ikame ettiğinin anlaşıldığını, dolayısıyla talep konusunun miktarının belirli olmayıp taraflar arasında tartışmalı olduğunu, ilk derece mahkemesince takip değerinin dikkate alınıp eksik harcın tamamlatılması için davacıya kesin süre verilip sonuca göre yargılamaya devam etmesi gerekirken eksik harç tamamlatılmaksızın yargılamaya devam olunmasının davacının hak kaybına sebebiyet verdiğini bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının hem kefil hemde ipotek borçlusu olarak …’a kullandırılan krediden dolayı sorumluluğunun bulunduğunu, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipte taşınmaz malikinin şahsen sorumlu olmadığını, dosya alacağı, icra masrafı, tüm harçlar ve icra vekalet ücretinin taşınmaz satışından karşılandığından, davacının maddi bir kaybının olmasının mümkün olmadığını, malik değişikliği satış işlemleri sırasında her halükarda tespit edileceğinden davacı açısından ipotek takibine devam edilmesinin mümkün olmayacağını, davacı … da sözleşmeye müteselsil kefil olarak imza attığından bankaya kefalet nedeniyle borçlu olduğunu, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, davacının ipotek takibi nedeniyle herhangi bir zararının söz konusu olmadığını bu nedenle kötüniyet tazminatına hükmedilmesinin de doğru olmadığını bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
24/10/2017 tarihli 9317 yevmiye no’lu ipotek resmi senedi taraflar arasındaki kararnameler, tapu kayıtları vs. deliller dosya arasında mevcuttur.
Eskişehir 4. İcra Müdürlüğü’nün 2020/1858 E sayılı dosyasının incelenmesinde; davalı banka tarafından davacı ile asıl borçluya karşı toplam 133.309,16 TL’nin tahsili amacıyla 04/03/2020 tarihinde ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi başlatıldığı, takibin derdest olduğu görülmüştür.
Dosyada mevcut tapu kayıtlarının incelenmesinde, davacının ipotekli taşınmazı 05/12/2017 tarihinde dava dışı … isimli kişiye sattığı, eldeki davanın konusunu oluşturan icra takip tarihi itibariyle taşınmaz malikinin … olduğu anlaşılmıştır.
Dava konusu uyumazlığa ilişkin ipotek akit tablosunun incelenmesinde, taşınmazın maliki olan davacı tarafından dava dışı …’un davalı bankaya resmi senette yazılı olan hususlardan doğmuş ve doğacak tüm borçlarını teminat altına almak üzere 150.000,00 TL bedelli ipotek tesis edildiği görülmüştür.
Davacı yan ipotek ile teminat altına alınan borç ödendiği halde ipoteğin terkin edilmediğini iddia ederek davalı tarafından başlatılan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan icra takip dosyası nedeniyle borçlu olmadığının tespiti talebi ile eldeki davayı açmış, davalı yan ise ipotek ile teminat altına alınan borcun sona ermediğini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davada taraf sıfatı (husumet) dava konusu yapılan, maddi hukuktan doğan (subjektif) hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı (husumet) dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Başka bir ifadeyle sıfat, dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilenlerin, maddi hukuk açısından, gerçekte bu niteliği taşıyıp taşımadığıyla ilişkilidir ve esas hakkında verilecek olan kararın içeriğinin belirlenmesi bakımından önem taşır. Yoksa, sıfatın hakim açısından tarafın hak sahipliğine yönelik olarak karar verilinceye kadar, yargılamanın yürütülmesi bakımından, herhangi bir önemi yoktur. Davayı takip yetkisi ise yargılamanın kim tarafından yürütüleceği sorusunun cevabını teşkil eder. Dolayısıyla, davayı takip yetkisi tümüyle usuli bir kavramdır. O nedenle, hukukumuzda taraflara ilişkin dava şartları arasında düzenlenmiştir. Buna karşılık, sıfat ise, dava dilekçesinde taraf olarak gösterilenlerin, maddi hukuk bakımından gerçekte hak sahibi ve yükümlü konumda bulunup bulunmadığıyla ilişkili olduğu için esasa ilişkindir; yani, bir maddi hukuk sorunudur. O nedenle, hüküm anında mevcut olmalıdır; bir başka ifadeyle, sıfat, bizatihi hükümde somutlaşır; zira, tarafların haklılık durumu hüküm ile belli olur. Sonuç olarak, davanın yürütülmesi ve karara ulaşılmasındaki süreç, davayı takip yetkisini; bu sürecin bitiminde elde edilen maddi hukuka yönelik sonuç ise sıfatı ifade eder. Öte yandan, davayı takip yetkisi, usuli bir soruna ilişkin bulunduğu için dava şartıdır; eksikliği, davanın usulden reddi sonucunu doğurur; buna karşılık, sıfat ise subjektif hakkın özüne ilişkin olduğu için, bir maddi hukuk sorunu teşkil eder ve maddi hukuk anlamında bir itiraza vücut verir. Eksikliği anında verilecek karar, usulden red değil; davanın sıfat (husumet) yokluğu nedeni ile red kararı olup, esasa ilişkin bulunduğundan o davada taraf olarak gösterilen kişiler açısından, maddi anlamda kesin hüküm gücüne sahip olacaktır ( Prof. Dr. Süha Tanrıöver, Medeni Usul Hukuku, Cilt 1, Ankara 2016, sh 509-510, 513; Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz, Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı, Ankara 2016, sh 258-259; Baki Kuru, Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011 sh.234; Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı, sh.173 vd.).
Uygulamada sıfat için ”husumet” terimi kullanılmaktadır. Fakat, husumet (özellikle husumet ehliyeti) teriminin, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti (ve hatta dava takip yetkisi) terimleri için de kulanıldığı görülmektedir. Böylece, bugün uygulamada kullanılan ”husumet” teriminin belirli bir anlamı yoktur. Bu terim ile neyin kastedildiğini anlayabilmek için her olayın ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, husumet terimi yerine, daha açık olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve taraf sıfatı terimlerinin kullanılması doğru olur. Yukarıda da belirtildiği gibi, sıfat, dava konusu yapılan ve maddi hukuktan doğan hak ile taraflar arasındaki ilişkidir. Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen kişiler şeklen o davanın taraflarıdır. Ancak mahkemenin bu taraflar arasında dava konusu hakkın esası bakımından bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada gerçekten davacı veya davalı olmak sıfatı yoksa, dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verilemez ve dava sıfat yokluğundan (husumetten), esastan reddedilir. Taraf sıfatının (davacı bakımından aktif husumet ehliyetinin; davalı bakımından, pasif husumet ehliyetinin) yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için (def’i değil) bir itirazdır. Diğer bütün itiraz hallerinde olduğu gibi sıfat yokluğu da ancak dava dosyasından anlaşılabildiği ölçüde hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir. Sıfat yokluğu, bir davada dava şartlarından sonra, yani tahkikat aşamasında incelenir. Sıfat yokluğunun, mümkünse diğer itirazlardan önce incelenmesi gerekir. Çünkü, taraflardan birinin taraf sıfatı yoksa, diğer itiraz ve def’ilerin incelenmesine gerek kalmaz (HMK md. 143). (Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz; Medeni Usul Hukuku 1. Baskı Ankara 2016 sh 258-261).
Nitekim yukarıda açıklanan ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.11.2013 tarih, 2013/13- 439 E. 2013/1595 K. sayılı; 25/11/2015 tarih 2014/1-1019 E. 2015/2687 K.sayılı; 04/11/2021 tarih 2018/1-941 E. 2021/1342 K. sayılı; 06/10/2020 tarih 2016/9-865 E. 2020/733 K. sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.
Söz konusu açıklamalar icra takibi aşamaları için de geçerlidir.
Somut olayda, dava dışı … ile davalı banka arasında 19/10/2017 tarihinde 750.000,00 TL limitli Genel Kredi Sözleşmesi imzalandığı, davacının sözleşmeye yakın hem kefil sıfatıyla yer aldığı hem de sözleşme tarihinde maliki olduğu … parsel de bulunan bodrum kat A Blok 1 nolu mesken niteliğindeki bağımsız bölümü …’un davalı bankanın merkez veya diğer şubeleri ile yapmış olduğu veya ileride yapacağı …işlemlerden ve diğer her türlü sebepten doğmuş ve doğacak borçlarının teminatı olarak 150.000,00 TL limitle 1.dereceden ipotek verdiği, dava konusu taşınmazın icra takibi başlatılmadan önce davacı tarafından …’a 05/12/2017 tarihinde ipotek yüklü olarak satılarak tapuda devrinin gerçekleştirildiği anlaşılmıştır. Bu durumda dava konusu icra takibine dayanak ipotekli taşınmazın takip tarihinde tapuda maliki olmadığı, bu hale göre başlatılan icra takibinde davacının pasif husumetinin bulunmadığı anlaşılmakla ilk derece mahkemesince yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya uygundur.
Ne var ki, eldeki davada takip konusu ipotek bedeli 150.000,00 TL olmasına rağmen dava dilekçesinde harca esas değer olarak 10.000,00 TL gösterildiği, mahkemece yargılama sırasında ipotek bedeli üzerinden eksik harç ikmal edilmeksizin yargılamaya devam olunduğu ve karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davadaki talep 150.000,00 TL miktarlı ipotek nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkin olmakla Dairemizce istinaf aşamasında dava değeri olan 150.000,00 TL üzerinden nispi harç ikmal ettirilmiştir. Dava menfi tespit davası olup nispi harca tabi davalardan olması nedeniyle davanın kabulü halinde yargılama giderleri ve vekalet ücretinin harcı yatırılan miktar üzerinden tespiti gereklidir. Bu hale göre davacı yararına dava değeri olan 150.000,00 TL üzerinden yargılama gideri ve vekalet ücreti verilmesi gerekli olduğundan davacının istinaf başvurusu kamu düzeni gözetilerek yerinde görülmüştür.
Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden yapılan incelemede ise, davacının takip tarihinden önce ipotekli taşınmazın üçüncü kişiye satarak devretmiş olmasına rağmen aynı zamanda takibin dayanağını teşkil eden genel kredi sözleşmesinin de müteselsil kefili olması nedeniyle davalı yan takipte haksız ise de kötü niyetli kabul edilemeyeceğinden ilk derece mahkemesince davalı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi isabetsiz olup davalının istinaf itirazları yerinde görülmüştür.
Tüm bu nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzeni gözetilerek, davalı vekilinin istinaf başvurusunun da esastan kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne, davacının kötüniyet tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
A)1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzeni gözetilerek, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan KABULÜNE,
Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 17/07/2020 gün 2020/251 Esas ve 2020/306 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın KABULÜ ile, davacının Eskişehir 4. İcra Müdürlüğü’nün 2020/1858 E sayılı takip dosyasına konu ipotek nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespiti ile takibin davacı yönünden iptaline,
3-Davacının kötüniyet tazminat talebinin reddine,
4-Alınması gerekli 10.246,50 TL karar ilam harcından, davanın açılışı sırasında yatırılan 170,78 TL ile tamamlanan 2.110,00 TL toplamı olan 2.280,78 TL peşin harç düşülerek kalan 7.965,72 TL.’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydedilmesine,
5-Davanın açılışı sırasında yatırılan 54,40 TL. başvurma harcı ile 170,78 TL ve tamamlanan 2.110,00 TL peşin harç toplamı 2.335,18 TL.’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 5 elektronik tebligat gideri 27,50 TL, 1 KEP ücreti 0,50 TL olmak üzere toplam 28 TL. yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T.’ ne göre takdir ve tayin olunan 23.500,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
B)1-Davacının yatırdığı 54,40 TL istinaf karar harcı ile temyiz karar harcı olarak yatırılan 116,43 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,
2-Davalının yatırdığı 54,40 TL istinaf karar harcı ile temyiz karar harcı olarak yatırılan 116,43 TL harcın davalıya iadesine,
3-Davacının istinaf aşamasında yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafça istinaf aşamasında yargılama yapılmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 05/10/2022

Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi -…
… … … …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.