Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/1130 E. 2022/873 K. 22.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2020/1130 Esas 2022/873 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1130
KARAR NO : 2022/873

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/11/2019
NUMARASI : 2016/386 Esas 2019/935 Karar
DAVACILAR :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : ALACAK
DAVA TARİHİ : 19/04/2016
KARAR TARİHİ : 22/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 22/06/2022

Taraflar arasındaki alacak istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın davacı … yönünden feragat nedeniyle reddine, davacı … yönünden ise reddine yönelik olarak verilen hükme karşı … vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin aile şirketi olduğunu, davacıların ise davalı şirketin kurucu ortakları olduğunu, pek çok işletmesi olan şirketin gelirlerinden yapılan ödemeler ile …’ye ait payların oğlu …’a satıldığını, bu satışın davacılardan gizlendiğini, davacı …’nın uzun süredir ABD’de yaşadığı için, diğer davacı …’un ise ciddi sağlık sorunları nedeni ile şirket ile ilgilenme fırsatı bulamadıklarını, bugüne kadar davacıların şirketi ile ilgili hiçbir toplantıya çağrılmadıklarını, alınan kararlar sonrası kendilerine bilgi verilmediğini, şirket gelirlerinden bugüne kadar davacılara ödemede yapılmadığını belirtip, her iki davacının davalı şirketten olan hak ve alacaklarının tespit edilip belirlendikten sonra davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacılar vekili 25/05/2016 tarihli dilekçe ile davacı … yönünden davalarından feragat ettiklerini belirtmiştir.

Davacılar vekili 12/12/2016 tarihli duruşmada; davacı … yönünden şirket ortağı olduğu tarih ile dava tarihi aralığındaki süreye ilişkin ödenmeyen kar payı alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davayı kabul etmediklerini, davacı …’nın şirket ile hiç bir ilgisi bulunmadığı gibi bu davacı ile ilgili davadan feragat edildiğini, diğer davacı … yönünden ise bu davacının davalı şirketin ortağı olmadığı için dava açmakta hukuki yararı bulunmadığını, talebin niteliği itibari ile belirsiz alacak davası açılamayacağı, davacının taleplerinin zaman aşımına uğradığını, üstelik aynı davacının 26 yıl önce davalı şirketteki tüm paylarını başkasına devir etmiş olması nedeni ile davacı sıfatının da bulunmadığını belirtip, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; davacı … yönünden davadan feragat edilmiş olup, vekilinin incelenen vekaletnamesinde davadan feragat yetkesinin bulunduğu anlaşılmakla bu davacı yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın davanın feragat nedeniyle reddine,
Davacı …’un kar payı ödemesi talep edebilmesi için halen şirketin ortağı olduğunu ispat etmesi gerektiği, bunun ispat edilmesi halinde ise A.Ş.’lerde Genel Kurul tarafından kar payı dağıtılmasına karar verilmiş olması yada kar payının dağıtılmasının talep edilmiş olmasına rağmen bu istemin reddine karar verilmiş ise bu kararın iptali için dava açıldıktan sonra mahkemenin kar payı dağıtılmamasına ilişkin kararın iptaline karar vermesi halinde kar payını davalıdan dava açmak sureti ile talep etmesi mümkün olacağı,
Davalı şirketin kayıtları üzerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen her iki bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi, pay defterinde davacı …’un 26/04/1991 tarihinde bir adet olan hissesini … ‘ye devir ettiği, şirket genel kurulu tarafından kar payı dağıtılmasına ilişkin karar alınmadığı gibi ortaklardan herhangi birinin kar payı dağıtılmasına ilişkin talep ileri sürülmediği, bu nedenle kar payı dağıtılmaması yönünde karar alınmadığı gibi, böyle bir karar alınmış ise iptalinin sağlandığı kanıtlanamadığı için davacı …’un davalı şirketten kar payı adı altında talepte bulunmasının mümkün olmadığı, bu nedenle davanın reddi gerektiği anlaşıldığından davacı …’nin davasının feragat nedeniyle reddine, davacı …’nin davasının reddine karar verilmiştir. İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Davanın tespit davası olup; müvekkilinin davalı şirketin kurucu ortağı olduğunu ve talebinin ortaklığının halen devam ettiğinin tespitine yönelik olduğunu,
Davalı şirketin, müvekkilinin kurucu hisselerini şirketin o dönem yöneticisi ve hakim hissedarı …’ye devrettiğini ileri sürdüğünü,
İlk derece mahkemesinin 19/09/2018 tarihli duruşma dışı ara kararından sonra dosya ikinci kez bilirkişiye gönderildiğini, bilirkişinin düzenlediği denetime elverişli raporda müvekkilinin pay devrini rızaen yaptığına ilişkin imzasının bulunmadığını, sicil gazetelerinde devir tescilinin yer almadığını, eski şeklinde ortakların paylarının 99 adet olarak gösterildiğini, 1 adet hissenin gösterilmediğini, sermaye arttırımı yeni şeklinde müvekkilinin ortaklığının yok edilerek tescilin yapıldığını, hisse senedinin kurucu müvekkiline teslim edildiğine veya geri teslim alındığına ilişkin imzalı belge bulunmadığını ve nihayetinde müvekkilinin davalı şirkette ortaklık sıfatının devam etmesi gerektiğinin belirtildiğini,
Raporda müvekkilinin hissesini rızaen devrettiğine dair imzasının bulunmadığı ve davalı şirketteki ortaklık sıfatının devam etmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varıldığı halde ilk derece mahkemesince her iki raporda da pay defterinde ”davacı …’un 26/04/1991 tarihinde bir adet olan hissesini … ‘ye devir ettiğinin belirtildiğini” ileri sürmesinin yerinde olmadığını ve hisse devrinin rızaen yapıldığı kabulüyle hüküm kurmasının isabetli olmadığını,
Öte yandan ilk derece mahkemesinin son bilirkişi raporuyla ilk raporu birlikte değerlendirerek iki raporun aynı sonuç ve kanaat içerdiği izlenimi vermesinin de hukuka aykırı olduğunu,
İlk derece mahkemesinin eksik inceleme sonucu maddi hata yaptığının da bir başka ihtimal olarak değerlendirilmesi gerektiğini, ancak hangi nedenle olursa olsun bir hakkın teslimi ve adaletin yerini bulması bakımından verilen kararın hukuki ve hakkani olmadığını,
Gerekçeli kararda ”şirket genel kurulu tarafından kar payı dağıtılmasına ilişkin karar alınmadığı” ileri sürüldüğünü, yeterli araştırma yapılmadan hangi veriye dayanarak bu kanıya varıldığının anlaşılamadığını, zira şirketin kar payı dağıttığını, hakim ortağın elde ettiği yüksek kar payı sonucu menkul kıymet iradı nedeniyle 4 yıl üst üste vergi rekortmeni ilan edildiğini; yazılı basında, görsel medyada isminin günlerce konu olduğunu, internet arama motorlarından birinde hakim ortak …’nin aranmasının bile bu gerçeğin ortaya çıkması için yeterliyken yine eksik inceleme nedeniyle açığa çıkartılamadığı sabit olan somut bir gerçeğin müvekkili tarafından ispat edilemediği iddiası dayanak yapılarak eksik inceleme ile karar verildiğini,
Davalı tarafın yersiz iddialarının aksine müvekkilinin hisse senetlerini asla teslim almadığını, teslim edilmeyen hissenin devrinin de mümkün olamayacağını,
Ayrıca davalının, ilk derece mahkemesince istenen hemen tüm evrakları, 1980’li yılların genel kurul tutanaklarını, zabıtlara varıncaya kadar dosyaya sunmasına karşın müvekkiline hisse senedi teslim ettiğine veya müvekkilinin hisse devri yaptığına ilişkin hiçbir belge ibraz edemediğini,
Yargılama sırasında hisse senetlerinin basılmasına ve paydaşlara dağıtılmasına karar verildiği ileri sürülen 01.12.1988 tarihli Genel Kurul Toplantısında alınan kararın, karara ilişkin zabıtların ve Genel Kurul Kararının yayınlandığı Ticaret Sicil gazetesinin ibrazı istenmediğinden şirket kuruluşunda şirket ortağı olmayan … isimli şahsın hangi tarihte, hangi ortaktan hisse devraldığını, hisse devrinin hangi yolla gerçekleştiğini, hangi kararla ve hangi tarihte şirketin yönetim kuruluna seçildiğinin tespitine yönelik araştırma ve inceleme yapılmadığını,
Bir milyon lira kuruluş sermayesinin 1/4’ü ödendiğini, kalan kısmın taahhüt edilmiş olmakla hamiline hisse senedi basılması sermayenin tamamı ödenmedikçe mümkün olamayacağından hisse senedi basılması kararının usulüne uygun olup olmadığının tespiti hususuna ilişkin araştırma yapılmadığından usul açısından eksik inceleme yapıldığını,
Müvekkilinin davalı şirketin kurucu ortağı olup, bilirkişinin ibraz ettiği raporda da davacı …’ye; “iştirak tablosunda hisse devrine ilişkin herhangi bir imza ve kaşesi bulunmamaktadır ” diyerek müvekkiline kurucu ortak olarak hamiline hisse senetleri teslim edilmediğinin tespit edildiğini, dosya incelendiğinde; müvekkilinin davalı şirketin kurucu ortağı ve adına hamiline hisse senedi sahibi olduğunu, ancak hisse senedinin müvekkiline teslim edilmediğini, şirketin aile şirketi olması nedeniyle ilişkilerin güvene dayalı olduğunu, şirket yöneticilerinin güveni kötüye kullandıklarını, gerçek dışı ve yasal olmayan yollarla müvekkiline ait hisse senedi ile şirketten doğan haklarını yok ettiklerini,
Müvekkilinin hak ve alacaklarının 6100 sayılı yasanın 107/3 md. gereğince tespitini istediğini, öncelikle davalıdaki hak ve alacaklarının tespitini sonra da varsa alacağının tahsiline karar verilmesini istediğini, davanın terditli açıldığını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesine karşı vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, davacı … vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; davacılardan …’nin davalı şirketin kurucu ortağı olup, ortaklık ilişkisinin kurulduğu tarihinden dava tarihine kadar ödenmediği ileri sürülen kar payının davalı şirketten tahsili istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Ticaret hukuku öğretim görevlisi ve mali müşavir bilirkişiden oluşan heyetten alınan raporda özetle; davalı şirketin 11/12/1985 tarihinde kurulduğunu, davalı …’nin şirkette 100 payda 1 hissesinin bulunduğunu, davacının 21/04/1987 – 02/05/1988 tarihleri arasında şirkette yönetim kurulu üyeliği yaptığını, şirketin sermayesinin 1.000.000,00 TL olup, kuruluş sözleşmesinde hisse senetlerinin hamiline yazılı çıkartılamayacağının belirtildiğini, 01/02/1988 tarihli yönetim kurulu kararı ile de hisse senetlerinin çıkartılıp ortaklara dağıtıldığının iddia edildiğini, yönetim kurulunun karar tarihi itibariyle aradan uzun yıllar geçtiğini, belge saklama süresi olan 10 yıl geçtiğinden sermayenin tamamının ödenip ödenmediğinin anlaşılamadığını, ancak, dosyaya ibraz edilen pay defterine ait sayfa örneğinden davacıya ait hissenin 26/04/1991 tarihinde … ‘ye devredildiğinin anlaşıldığını, 24/09/1993 tarihinde şirket sermayesinin 1.000.000,00 TL’den 10.000.000,00 TL’ye yükseltildiğini ve sicil kayıtlarına göre yeni sermayenin nama yazılı hisselere bölündüğünü, 06/12/1995 tarihinde şirket sermayesinin 50.000.000,00 TL’ye yükseltildiğini, ticaret sicil kayıtlarına göre şirketin hali hazırda tek ortağı bulunduğunu, şirketin halen tek ortağının … olduğunu, …’ın ne zaman ve hangi ortaklardan hisseleri devraldığının dosya kapsamında yer alan bilgilerden tespit edilemediği gibi davalı şirket merkezinde yapılan incelemeden de tespit yapılamadığını, şirket kayıtlarının usulüne uygun tutulmadığını, davalı şirketin hamiline yazılı hisse senedi çıkarma yetkisi kabul edilse bile bu iddianın davacı tarafından aradan 26 yıl geçtikten sonra ileri sürüldüğünü ve dürüstlük kuralıyla bağdaşmadığını, dosya kapsamında bulunan pay defteri kayıtları ve ticaret sicil kayıtlarına göre davacının davalı şirkette ortaklık sıfatının olmadığını, davacının kar payına yönelik talebine gelince kar payının dağıtılmasının zorunlu kılan herhangi bir hüküm bulunmadığını, dağıtım kararı almada genel kurulun yetkili olduğunu, pay sahiplerinin kar alacağına yönelik taleplerinin 5 yıllık zaman aşımına tabi olduğunu, davacının ancak dava tarihinden geriye 5 yıllık varsa kar payını talep edebileceğini, şirketin 2011 ve 2016 yılları arasında kar elde etmediğini, dolayısıyla dağıtılacak karın da bulunmadığını belirtmiştir.
Mali müşavir bilirkişiden alınan raporda özetle; davacının şirket kuruluş aşamasında şirkette 1/100 payının bulunduğunu, 01/02/1989 tarihindeki genel kurul kararıyla hamiline yazılı hisse senetlerinin ortaklara dağıtılmasının pay defterine işlenmesine karar verildiğini, 26/04/1991 tarihinde davacının paylarının …’ye devredildiğine ilişkin genel kurul ortaklar pay defterinde kayıt bulunduğunu, pay defterinin mizan yapıldığına ilişkin bilgi belge yapıldığını, davalı şirketin sermaye artırımına gittiğini, sermaye artırımı yeni şeklinde davacının ortaklığının olmadığı belirtilmiştir.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 7. Bölüm Menkul Kıymetler 1. Ayrım Pay Senetleri’nin 484 ile 501.maddeleri arasında düzenlendiği, 484.maddesinde; pay senetlerinin hamiline veya nama yazılı olacağı, bedelleri tamamen ödenmemiş paylar için hamiline yazılı pay senetlerine çıkarılamayacağı, aynı yasanın 486/2.fıkrasında payların hamiline yazılı ise yönetim kurulunun pay bedelinin tamamının ödenmesi tarihinden itibaren 3 ay içinde pay senetlerini bastırıp pay sahiplerine dağıtacağı, yönetim kurulunun hamiline yazılı pay senetlerinin bastırılmasına ilişkin kararının tescil ve ilan edileceği, ayrıca şirketin internet sitesine konulacağı, aynı Yasa’nın 487.maddesinde pay senetlerinin şeklinin düzenlendiği, aynı Yasa’nın 489.maddesinde ise hamiline yazılı pay senetlerinin devrinin şirket ve 3.kişiler hakkında ancak zilyetliğin geçirilmesi ile hüküm ifade edeceği, 490.maddesinde ise, kanunla veya esas sözleşmede aksi öngöremedikçe nama yazılı payların herhangi bir sınırlandırmaya bağlı olmaksızın devredilebileceği düzenlemeleri yer almaktadır.
Düzenlemeler ile birlikte somut olaya gelince; davacı yanca dava dilekçesi ile 12/12/2016 tarihli duruşmadaki beyanlarında, davacıların şirket ortağı oldukları halde bu güne kadar şirketin elde ettiği gelirlerden hiç kar payı ödemesi yapılmadığını, davacıların üye olduğu tarih ile dava tarihi aralığındaki dönemi ilişkin ödenmeyen kar payının tahsilinin talep edildiği, ayrıca davacıların kurucu ortak oldukları hususunun dikkate alınmasını, uzak tutulmamasının belirtildiği gözetildiğinde, davacının talebi arasında davacı yanın şirketin halen ortağı olduğunun tespitine ilişkin bir talebinin yer almadığı gibi açılan işbu davada davacı yanın hissesini devir alan … yönünden de açılmış bir dava bulunmadığından işbu davada davacının davalı şirketin ortağı olduğuna ilişkin tespit isteminin değerlendirilmesi mümkün olmadığı gibi dosya kapsamına uygun, gerekçeli, denetim ve hüküm kurmaya elverişli öğretim görevlisi ve mali müşavir bilirkişiden alınan raporda da belirtildiği, ilk derece mahkemesinin gerekçesinde de açıklandığı üzere, davacının davalı şirkette 1/100 hisse ile kurucu ortak olduğu, 21/04/1987 – 02/05/1988 tarihleri arasında şirkette yönetim kurulu üyeliği yaptığı, şirketin genel kurulu kararı ve 01/02/1989 tarihli yönetim kurulu kararı ile hamiline yazılı hisse senedi çıkartılması ve ortaklara dağıtılması yönünde karar verildiği, davacının 26/04/1991 tarihinde hissesini şirketin pay defterine göre …’ye devrederek ortaklıktan ayrıldığı, bilahare şirketin 1993 ve 1995 yılları arasında sermaye artırımı yaptığı ve şirketin halen tek ortaklı olduğu, davacı yanca hisselerin devredildiği tarihten sonra şirketin genel kuruluna katıldığı ve oy kullandığına ilişkin somut bilgi ve belgeyi dosyaya sunamadığı gibi mevcut kayıtlara göre de ortaklık sıfatının 26/04/1991 tarihli devir ile sona erdiği, ilk derece mahkemesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, şirket genel kurulu tarafından kar payı dağıtılmasına ilişkin karar alınmadığı, ortaklardan herhangi birinin kar payı dağıtılmasına ilişkin talepte ileri sürülmediği, bu nedenle kâr payı dağıtılmaması yönünde karar alınmadığı, hal böyle olunca bir karar alınmış ise iptalinin sağlandığı kanıtlanamadığı için davacı …’un davalı şirketten kâr payı adı altında talepte bulunmasının mümkün olmadığı, bu nedenlerle davanın reddine yönelik ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygundur.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 608/1. maddesinde; kâr payının, sadece net dönem kârından ve bunun için ayrılmış yedek akçelerden dağıtılabileceği, kâr payı dağıtımına ancak, kanun ve şirket sözleşmesi uyarınca ayrılması gereken kanuni yedek akçelerle, şirket sözleşmesinde öngörülmüş yedek akçeler ayrıldığı takdirde karar verilebileceği, düzenlenmiş olup, davacı yan, ortaklıktan kaynaklı olarak kendisine uzun yıllardır kar payı dağıtılmadığını iddia etmiştir. Bilindiği üzere sermaye şirketlerinde şirketin elde ettiği karın ortaklara dağıtılması gerekmekte ise de, karın mutlaka pay sahiplerine dağıtılacağı anlamına da gelmeyeceği, TTK’nda kar dağıtımını zorunlu kılan herhangi bir yasal düzenleme bulunmadığından kar payı dağıtımı konusunda karar alma yetkisinin genel kurulun değişmez yetkileri içerisinde olduğu, bu nedenle mevcut kar payının ayrılması veya dağıtılması hususunda genel kurulda mutlaka bir karar alınması gerekmekte olup, dosya kapsamına göre de davacı yanca davalı şirketin elde ettiği kar payını dağıtması hususunda genel kurulda herhangi bir karar alındığı veya kar payının dağıtılmaması yönünde alınan kararın iptali yönünde herhangi bir karar dosyaya sunulmadığından davacı …’un bu iddialarını somut bilgi belgelerle ispatlayamadığı gibi davalı yanın zaman aşımı def’i de gözetildiğinde davacı … ancak dava tarihinden geriye dönük 5 yıllık kar payı yönünden dava ve talep hakkı bulunduğu, dava tarihinden geriye dönük 5 yıllık süre içerisinde ise dosya kapsamına uygun gerekçeli, denetim ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporuna göre şirketin zarar ettiği, dağıtılacak herhangi bir kar payının da bulunmadığı anlaşıldığından açılan davanın reddine yönelik ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygundur (Emsal mahiyette Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 18/04/2016 tarih 2015/15374 esas 2016/4262 kararsayılı içtihadı).
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın davacı … yönünden feragat nedeniyle reddine, davacı … yönünden ise reddine yönelik olarak verilen kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davacı … vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı …’den alınması gerekli olan 80,70 TL harçtan peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davacı …’den alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacı … tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.22/06/2022

Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi -…

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.