Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2020/1013 E. 2022/1232 K. 12.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2020/1013 Esas 2022/1232 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1013
KARAR NO : 2022/1232

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/02/2020
NUMARASI : 2015/272 Esas 2020/166 Karar
DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 12/03/2015

BİRLEŞEN ANKARA 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN 2015/332 ESAS
2015/340 KARAR SAYILI DOSYASI
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :

DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 03/06/2015
KARAR TARİHİ : 12/10/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 04/11/2022

Taraflar arasındaki menfi tespit istemine ilişkin asıl ve birleşen davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı taraf vekillerince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili asıl dava dilekçesinde özetle; davalı ile dava dışı borçlu arasında iki ayrı sözleşme imzalandığını, müvekkilinin 2010 tarihli ilk sözleşmede gayrimenkul ipoteği vererek yer aldığını, ikinci sözleşmede ise müvekkilinin taraf olmadığını, müvekkilinin tarafı olmadığı ikinci sözleşmeye dayanarak davalının müvekkili aleyhine ilamsız icra takibi başlattığını, posta yolu ile yapılan itiraz kabul edilmediğinden icra takibinin kesinleştiğini, müvekkilinin ipotek verdiği kredi borcunun da ödendiğini, ipoteğin de fekkinin gerektiğini, davalının dava konusu ilamsız icra takibinin ardından rehnin paraya çevrilmesi yoluyla da icra takibi başlattığını belirterek müvekkilinin ilamsız icra takibi nedeniyle 421.610,68 TL borçlu olmadığının tespitine, %20 oranında kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili birleşen dava dilekçesinde özetle; asıl dava dilekçesindeki iddialarını tekrar ederek davalı bankanın müvekkilinin tarafı olmadığı sözleşmeden kaynaklanan borç nedeniyle ilk sözleşme için tesis edilen ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla müvekkili aleyhine icra takibi başlattığını belirterek müvekkilinin ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan icra takibi nedeniyle 436.692,28 TL borçlu olmadığının tespitine, ipoteğin fekkine, %20 oranında kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili asıl davada cevap dilekçesinde özetle; davacının müvekkili ile takip borçlusu şirket arasında akdedilen genel kredi sözleşmesinde müteselsil kefil olduğunu, ayrıca ipotek verdiğini, hesap kat ihtarının davacıya gönderildiğini, davacının hesap kat ihtarına herhangi bir itirazda bulunmadığını, ilamsız icra takibinde süresinde borca itiraz etmediğini, borcun kesinleştiğini, kefil hakkında ilamsız icra takibi ile birlikte ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılabileceğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
Davalı vekili birleşen davada cevap dilekçesinde özetle; taşınmaz ipoteğinin kefaletten tamamen bağımsız olduğunu, davacının taşınmazı üzerinde asıl borçlu şirketin bankadan kullandığı ve kullanacağı kredilerin teminatı olmak üzere ipotek tesis edildiğini, asıl borçlu şirketin müvekkiline olan borçlarının devam ettiğini, ipoteğin fekkine yönelik davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacının hesap kat ihtarnamelerine yönelik herhangi bir itirazı bulunmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, davacının dava dışı asıl borçlu ile davalı banka arasında imzalanan genel kredi sözleşmesini müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı, adına kayıtlı taşınmaz üzerinde davalı banka lehine ipotek tesis edildiği, davacının aynı borç için ipotek veren olarak 120.000,00 TL’lik ayni, kefil olarak da 3.000.000,00 TL’lik şahsi sorumluluk üstlendiği, ipoteğin kefaletinden doğan şahsi sorumluluğunun teminatını oluşturmadığı, yargılama aşamasında bilirkişi raporları alındığı, asıl dava yönünden ilamsız icra takip dosyasında davacının 77.383,00 TL’yi aşan asıl alacaktan, 4.807,00 TL’yi aşan faizden, 240,35 TL’yi aşan BSMV’den sorumlu olmadığı, birleşen davada davacının 120.000,00 TL ipotek limiti ile sınırlı sorumlu olduğu halde ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibinin 230.000,00 TL üzerinden başlatıldığı, davacının 110.000,00 TL yönünden borçlu olmadığı, davalının kötüniyetli olarak değerlendirilmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davacının ilamsız icra takip dosyasında, 300.601,91 TL asıl alacak, 36.741,35 TL işlemiş faiz ve 1.837,07 TL BSMV olmak üzere toplam 339.180,03 TL yönünden borçlu olmadığının ve kalan 77.380,00 TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık %40,16 temerrüt faizi ve faizin %5’i oranında BSMV uygulanması gerektiğinin tespitine, fazla talebin reddine, davacının tazminat talebinin reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne, davacının ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takip dosyasında, 110.000,00 TL’den borçlu olmadığının tespitine, fazla talebin reddine, davacının tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Asıl ve birleşen dosya davalısı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacı tarafından 03/07/2012 tarihli genel kredi sözleşmesinin imzalandığı, davacının bu tarihten sonraki kredilerden sorumlu olmayacağına yönelik yapılan hesaplamanın kabul edilemeyeceğini, davacının kefaletten cayma iradesinin söz konusu olmadığını, davacının imzasının bulunduğu sözleşmede kefilin, müşterinin bu kredi sözleşmesinden dolayı borçlandığı ve borçlanacağı tutarı kefil sıfatıyla garanti ettiğine ilişkin hükümlerin yer aldığını, davacının sorumlu olduğu borç tespitinin hatalı olduğunu, asıl borçlunun kullandığı kredilerin tümünün dikkate alınması gerektiğini, bu kabulle akdi faiz, temerrüt faizi ve BSMV hesabı yapılması gerektiğini, bu şekilde hesaplama yapıldığında talep edilen tutarın doğru olduğunun anlaşılacağını, takipte yer alan temerrüt faiz oranının banka tarafından Merkez Bankasına bildirilen faiz oranının %100 fazlası olan %72 olarak tespit edildiğini, mahkemece ise akdi faiz oranının %100 fazlası olarak temerrüt faizinin esas alındığını, tarafların yasa gereğince faiz oranını serbestçe belirleyebileceğini, bankanın tek taraflı olarak faiz oranlarını artırabileceğini, birleşen davada dava konusu icra takibinde alacak tutarının maddi hata sonucu 230.000,00 TL olarak yazıldığını, takip talebinin 6. maddesinde taşınmazın ipotek limitinin 120.000,00 TL olduğunun açıkça yazılı olduğunu, diğer borçluların alacak kalemindeki sorumlulukları ve ipotek limiti aynı yazılmışken yalnız davacıda farklılık olmasının maddi hatayı açıkça ortaya koyduğunu, ipotek belgesinde ipotek limitinin yer aldığını, üst limit ipoteklerinde borçludan yalnızca ipotek limiti kadar tahsilat yapılabileceğini, davanın hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, dava konusu taşınmazın icra ihalesi sonucu üçüncü kişiye satıldığını, satışın kesinleştiğini, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipte davacı hakkında başkaca işlem yapılmasının mümkün olmadığını, ipotek limiti altında yapılan satışta, ihale bedelinin masrafları düşüldükten sonra tahsil edildiğini, davanın konusuz kaldığını, davacının hukuki yararının bulunmadığını belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Asıl ve birleşen dosya davacısı vekili katılma yoluyla istinaf dilekçesinde özetle; kötüniyet tazminatları yönünden taleplerinin reddine karar verildiğini, davalının kamu bankası olup, anonim şirket olduğunu, kimden ne kadar alacaklı olduğunu en iyi şekilde bileceğini, asıl ve birleşen davada fazla miktar üzerinden icra takibi yaparak müvekkilinin tüm mal varlığını haczettirdiğini, davalının iyi niyetinden bahsedilemeyeceğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kötüniyet tazminat talepleri yönünden kaldırılmasına, asıl ve birleşen davada kötüniyet tazminatı taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Asıl dava; genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan ilamsız icra takibi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti, birleşen dava; genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti, ipoteğin fekki istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Ankara Batı 7. İcra Müdürlüğünün 2015/8002 sayılı icra takip dosyası sureti, Ankara 5. İcra Müdürlüğünün 2015/5251 sayılı icra takip dosyası sureti, takip dayanağı genel kredi sözleşmesi, ipotek resmi senedi, hesap kat ihtarnamesi, yargılama aşamasında bankacı bilirkişiden alınan 07/06/2010 tarihli ön, 27/02/2017 tarihli birinci ek, 21/05/2018 tarihli ikinci ek, 08/02/2019 tarihli üçüncü ek, 15/10/2019 tarihli dördüncü ek bilirkişi raporu, davalı banka yazı cevabı, banka faiz oranlarına ilişkin genel mektup dosya içerisinde yer almaktadır.
Asıl dava konusu Ankara Batı 7. İcra Müdürlüğünün 2015/8002 sayılı icra takip dosyası incelendiğinde; davalı tarafından davacı ve dava dışı borçlular aleyhine 377.984,91 TL asıl alacak, 41.548,35 TL işlemiş faiz, 2.077,42 TL BSMV olmak üzere toplam 421.610,68 TL alacağın, asıl alacağa takip tarihinden itibaren işleyecek %72 faiziyle birlikte tahsili talebi ile ilamsız icra takibi başlatıldığı görülmüştür.
Birleşen dava konusu Ankara 5. İcra Müdürlüğünün 2015/5251 sayılı icra takip dosyası incelendiğinde; davalı tarafından davacı ve dava dışı borçlular aleyhine 377.984,91 TL asıl alacak, 55.911,77 TL işlemiş faiz, 2.795,59 TL BSMV olmak üzere toplam 436.692,28 TL alacağın, asıl alacağa takip tarihinden itibaren işleyecek %72 faiziyle birlikte, davacı yönünden 230.000,00 TL ipotek limiti ile sınırlı kalmak kaydıyla, tahsili talebi ile ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi başlatıldığı, ipotekli taşınmazın birleşen dava tarihinden sonra 20/05/2016 tarihinde satıldığı dosya içeriğiyle sabittir.
Yargılama aşamasında alınan bilirkişi ön ve birinci ek raporunda, eksik belgeler belirtilmiş, alınan ikinci ek raporda, davacının asıl davaya konu icra takip dosyasında 77.383,00 TL’yi aşan asıl alacaktan, 4.807,00 TL’yi aşan faizden, 240,35 TL’yi aşan BSMV’den (icra takip tarihinde toplam 82.430,35 TL’yi aşan miktardan), icra takip tarihinden sonra asıl alacağa işleyecek %39,934 temerrüt faizini aşan kısımdan sorumlu olmadığı, birleşen davada takip tarihi itibarıyla davacının 120.000,00 TL ipotek limiti ile sınırlı sorumlu olduğu, aşan kısımdan sorumlu olmadığı tespit edilmiştir.
İtiraz üzerine alınan üçüncü ek raporda, eksik belge bulunduğu belirtilmiş, dördüncü ek raporda ise asıl davada davacının davalıya icra dosyasına konu nakit kredi nedeniyle borçlu olmadığının tespitini talep ettiği, davacının nakit kredi nedeniyle 77.383,00 TL’yi aşan asıl alacaktan, 4.807,00 TL’yi aşan faizden, 240,35 TL’yi aşan BSMV’den sorumlu olmadığı, takipten sonra icra dosyasına yatırılan miktarlar mahsup edilince davacının bakiye 50.660,10 TL asıl alacağı 28/05/2015 tarihinden itibaren yıllık %40,16 temerrüt faizi ve %5 BSMV ile birlikte sorumlu olduğu, birleşen davada 120.000,00 TL ipotek limitini aşan kısımdan sorumlu olmadığı, takipten sonra ipoteğe konu taşınmazın 89.900,00 TL’ye ihale edildiği, ihalenin kesinleştiği, işbu dosyadan davacının sorumluluğunun kalmadığı, davalı bankanın hesap kat tarihinde dava dışı şirkete kullandırdığı krediye fiilen uyguladığı en yüksek cari akdi faiz oranının yıllık %20,08 olup, %100 fazlasının %40,16 yıllık temerrüt faiz oranı olacağı yönünde kanaat bildirilmiştir.
Davacı ile dava dışı şirket arasında 03/07/2012 tarihli ve 3.000.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, davacının sözleşmede kefaletinin bulunmadığı, bila tarihli, 3.000.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesinde ise davacının aynı limit ile ile müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu dosya içeriğiyle sabittir.
Birleşen dava konusu icra takip dayanağı ipotek resmi senedi incelendiğinde, davacının taşınmazı üzerinde 22/12/2010 tarihinde 120.000,00 TL limit ile dava dışı …. … Ltd. Şti.’nin borçlarının teminatını teşkil etmek üzere davalı banka lehine üst sınır ipoteği tesis edildiği, ipoteğin davacının kefalet borcunun teminatı olmadığı, ipotekli taşınmazın birleşen dava konusu icra takibi sırasında, birleşen dava tarihinden sonra, karar tarihinden önce 20/05/2016 tarihinde 89.900,00 TL bedel ile satıldığı anlaşılmıştır.
Yargılama aşamasında davalı bankaya yazılan müzekkereye verilen 28/06/2016 tarihli cevapta, dava dışı asıl borçlunun teminatında bulunan 1 araç, 7 gayri menkul satılarak firmanın takip borcuna karşılık 636.399,18 TL tahsilat yapıldığı belirtilerek 27/05/2016, 07/06/2016, 21/06/2016 tarihli dekontlar yazı ekinde sunulmuştur.
Davacı yan asıl davada genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağı bulunduğu iddiasıyla davalının icra takibi başlattığını, davalı ile dava dışı asıl borçlu arasında imzalanan ikinci genel kredi sözleşmesinde imzasının bulunmadığını, ilk sözleşmede gayri menkul ipoteği vererek sözleşmede yer aldığını, ilk sözleşmeden kaynaklanan borcun ödendiğini, ilamsız icra takibi nedeniyle borçlu olmadığını iddia etmiş, birleşen davada ise, aynı iddiayı tekrar ederek ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan icra takibi nedeniyle borçlu olmadığını iddia etmiş, davalı yan ise asıl ve birleşen davada davanın reddini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda yukarıda özetlendiği şekilde asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasında davalının dava dışı asıl borçluyla iki adet genel kredi sözleşmesi imzaladığı, kredinin ödenmediği iddiasıyla davalının kredi hesabını kat ettiği, alacağın tahsili için ilamsız ve ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takipleri başlattığı, davacının 2010 tarihli sözleşmede müteselsil kefil olarak yer aldığı, 03/07/2012 tarihli genel kredi sözleşmesinde ise davacının imzasının bulunmadığı, yargılama aşamasında ipotekli taşınmazın icra takibi sırasında satıldığı hususlarında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, davacının kefalet imzasının bulunduğu genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan kefalet borcu bulunup bulunmadığı, dava tarihi itibarıyla borç yok ise miktarı, davalı bankanın iki adet genel kredi sözleşmesi nedeniyle dava dışı asıl borçludan alacağı bulunup bulunmadığı, alacak var ise miktarı, davacının taşınmazı üzerinde tesis edilen ipoteğin kredi borcunun ne kadarının teminatı olduğu, davacının ipotekli takip nedeniyle dava tarihi itibarıyla borçlu olmadığı bir miktar bulunup bulunmadığı, var ise miktarı, ipoteğin fekki koşullarının oluşup oluşmadığı, dava tarihi itibarıyla davacının takipler nedeniyle borçlu olmadığı miktar var ise bu miktarlar yönünden davalı bankanın icra takibi yapmakta kötüniyetli olup olmadığı hususlarından kaynaklanmaktadır.
Asıl ve birleşen davada davalı vekilinin birleşen davaya yönelik istinaf itirazları incelendiğinde, birleşen dava ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan icra takibi nedeniyle menfi tespit istemine yöneliktir.
Davacı yan, ipotek veren sıfatı ile, birleşen dava konusu takip tarihi itibarıyla davalı bankanın dava dışı asıl borçludan iki adet genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacak miktarından, ipotek limiti ile sınırlı olmak üzere sorumludur. Bir başka anlatımla, davacı ipotek resmi senedi ile davalı banka lehine ayni teminat verdiğinden genel kredi sözleşmelerinde kefil sıfatıyla imzasının bulunup bulunmadığının sonuca bir etkisi bulunmamaktadır.
Yargılama aşamasında dava konusu icra takibi ile ipotek 20/05/2016 tarihinde 89.900,00 TL bedel ile ihale edilmiştir. Yargılama aşamasında ipotekli taşınmaz satılmış ise de, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan icra takibi nedeniyle, borçlu olunmadığının tespiti talebiyle dava açılmıştır. Dava ve satış tarihi itibarıyla ihale bedelinin altında bir borcun bulunduğunun tespiti halinde borçlu olunmayan kısım yönünden İİK’nun 72/6. maddesi uyarınca açılan menfi tespit davası kendiliğinden istirdat davasına dönüşeceğinden, davanın konusuz kaldığından söz edilemeyecektir.
Yargılama aşamasında alınan bilirkişi ek raporları ile birleşen davaya konu takip tarihi itibarıyla davalı bankanın dava dışı asıl borçludan alacaklı olduğu miktar tespit edilmiş olup, bu miktar ipotek limiti olan 120.000,00 TL’nin üzerindedir. Bu durumda menfi tespit davası İİK’nun 72/6. maddesi uyarınca istirdat davasına dönüşmemiştir.
Birleşen dava konusu icra takibinde yukarıda açıklandığı üzere davacı hakkında icra takibi 230.000,00 TL ipotek limiti ile sınırlı olduğu belirtilmek suretiyle başlatılmıştır. Oysa takip dayanağı ipotek resmi senedinde ipotek limiti 120.000,00 TL’dir.
Hal böyle olunca, mahkemece takip talebinde davacı yönünden ipotek limitinin ayrıca ve açıkça 230.000,00 TL yazılı olduğu, ipotek limitini aşan 110.000,00 TL yönünden birleşen dosya davacısının davalıya borçlu olmadığı, dava tarihi itibarıyla davalının dava dışı asıl borçludan ipotek limiti olan 110.000,00 TL’yi aşacak şekilde alacağı bulunduğu gözetilerek birleşen dava hakkında yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Asıl ve birleşen davada davalı vekilinin asıl davaya yönelik istinaf itirazı temerrüt faiz oranı ve davacının imzası bulunmayan ikinci genel kredi sözleşmesinde de kefil sıfatıyla sorumlu olduğu, birinci sözleşmedeki kefaletin ikinci sözleşmeden kaynaklanan borcu da kapsadığına yöneliktir.
Asıl dava ilamsız icra takibi nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine yöneliktir.
Davacının davalı banka ile dava dışı asıl borçlu arasında akdedilen 2010 tarihli genel kredi sözleşmesinde müteselsil kefil sıfatıyla imzası bulunmakta ise de, 03/07/2012 tarihli genel kredi sözleşmesinde imzası bulunmamaktadır. 2010 tarihli genel kredi sözleşmesindeki kefalet sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan mülga BK’nun 484 vd. maddelerinde yer alan şekil koşullarına uygundur.
Hükme esas alınan bilirkişi raporu banka kayıtları üzerinde yerinde incelemeyi içermemektedir. Bilirkişi kredi bakiyelerinin tarihlerini gözeterek, tarih 03/07/2012 tarihinden sonra ise davacının borçtan sorumlu olmadığı, anılan tarihten önce ise davacının kredi borcundan sorumlu olduğunu kabul ederek hesaplama yapmıştır.
Anılan hesaplama yöntemi banka kayıtları üzerinde yerinde incelemeyi içermediğinden isabetli değil ise de, davalı vekilinin istinaf dilekçesinde dava konusu icra takibi ile tahsili talep edilen alacağın tamamının davacının kefaletinin bulunduğu 2010 tarihli sözleşmeden kaynaklandığı, banka kayıtları üzerinde yerinde inceleme yapılması gerektiği yönünde herhangi bir istinaf itirazı bulunmamaktadır. Davalı vekilinin iddiası ve istinaf itirazı davacının 2010 tarihli genel kredi sözleşmesindeki kefaletinin sonraki genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan borcu da kapsadığına yöneliktir. Anılan iddia ve istinaf itirazı değerlendirildiğinde, davacı ancak kefalet imzasının bulunduğu genel kredi sözleşmesinden sorumlu olup, imzasının yer aldığı sözleşmede sonraki tarihli sözleşme ile bağlantı kurulması da mümkün bulunmadığından imzasının yer almadığı genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan borçtan sorumlu tutulamayacaktır.
Bu durumda mahkemece, davacının imzasının yer almadığı genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan borçtan sorumlu olmadığı, 2010 tarihli sözleşmede yer alan kefaletin sonraki tarihli genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan kredi borcunun teminatı olmadığı gözetilerek hüküm kurulması usul ve yasaya uygundur.
Öte yandan, taraflar arasında akdedilen genel kredi sözleşmesinde açıkça temerrüt faiz oranı belirtilmemiştir. Davacının kefalet imzasının yer aldığı genel kredi sözleşmesinin 53. maddesinde müşteriye açılmış kredilere takip veya dava tarihinde geçerli olan temerrüt faiz oranının uygulanacağı, bankanın değiştirilmiş olan yeni temerrüt faiz oranını talep etme hak ve yetkisinin bulunduğu belirtilmiştir.
Davacının imzasının bulunmadığı genel kredi sözleşmesinin 4.2 maddesinde ise temerrüt tarihinden itibaren aynı tür krediler ve hesaplar için banka tarafından TC. Merkez Bankasına bildirilen en yüksek cari akdi faiz oranının %100 fazlası olarak belirlenen oranda, bu oranların değişmesi halinde ise değişen oranlarda temerrüt faizi uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının imzasının bulunmadığı genel kredi sözleşmesi hükmü esas alınmakla birlikte hesaplamaya esas alınan en yüksek cari akdi faiz oranı Merkez Bankasına bildirilen değil, dava dışı asıl borçluya uygulanan en yüksek akdi faiz oranıdır.
Davacının imzasının bulunduğu sözleşmede herhangi bir hesaplama yöntemi belirtilmediği gibi, açıkça temerrüt oranı da belirtilmediğinden bankanın doğrudan uygulayacağı temerrüt faiz oranının esas alınması yerleşik yargı kararlarına aykırı olacaktır.
Emsal Yargıtay uygulamaları karşısında temerrüt faiz oranının TC. Merkez Bankasına bildirilen en yüksek cari akdi faiz değil, bankanın temerrüt tarihinde benzer kredilere fiilen uyguladığı en yüksek akdi faiz oranı esas alınmak suretiyle hesaplanması gerekir. Davalı banka tarafından temerrüt tarihinde daha yüksek oranda akdi faiz oranı uyguladığına ilişkin dosyaya herhangi bir bilgi ve belge de sunulmamıştır.
Davacı vekilinin temerrüt faiz oranının daha düşük olduğuna yönelik herhangi bir istinaf itirazı da bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, mahkemece davalının temerrüt tarihinde daha yüksek oranda akdi faiz oranı uyguladığına yönelik herhangi bir bilgi ve belge sunmadığı, emsal Yargıtay uygulaması karşısında davalının TC. Merkez Bankasına temerrüt tarihinde uyguladığını bildirdiği en yüksek akdi faiz oranının temerrüt faiz oranının belirlenmesinde hesaplamaya esas alınamayacağı, davalının daha yüksek oranda akdi faiz uyguladığını ispatlayamaması karşısında dava dışı asıl borçluya temerrüt tarihinde uygulanan akdi faiz oranı esas alınmak suretiyle temerrüt faiz oranının belirlenebileceği gözetilerek temerrüt faiz oranının yazılı şekilde tespit edilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Asıl ve birleşen davada davalı vekilinin asıl davaya yönelik istinaf itirazının kamu düzenine aykırılık yönünden incelenmesine gelindiğinde, işbu asıl dava menfi tespit davasıdır. Açılan dava kapsamında hüküm olumsuz tespit şeklinde kurulmalıdır. Mahkemece ise asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık olarak uygulanacak temerrüt faiz oranı olumlu tespit şeklinde hüküm altına alınmıştır. Bu durum ise, kamu düzenine aykırılık teşkil ettiğinden re’sen gözetilmiştir.
Asıl ve birleşen davada davacı vekilinin katılma yoluyla istinaf itirazı kötüniyet tazminatı talebine yöneliktir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı kısmen kabulüne karar verilmiş, davacı vekilinin kötüniyet tazminatı talepleri ise reddedilmiştir.
Asıl ve birleşen dava tarihi itibarıyla davalı, davacının borçlu olmadığı tespit edilen kısımlar yönünden davacı aleyhine icra takibi başlatmakta haksız ise de, davalının kötüniyetli olduğuna ilişkin herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, mahkemece davalının, davacının borçlu olmadığı tespit edilen kısımlar yönünden icra takiplerini başlatmakta haksız olduğu anlaşılmış ise de, kötüniyetli olduğu ispatlanamadığından asıl ve birleşen davada davacı yanın kötüniyet tazminatı taleplerinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin asıl davanın kısmen kabulü yönündeki kararında kamu düzenine aykırılık yönünden isabet görülmediğinden, asıl ve birleşen davada davalı vekilinin asıl davaya yönelik istinaf itirazının kamu düzenine aykırılık gözetilerek kabulüne, ilk derece mahkemesinin asıl davaya yönelik kararının kaldırılmasına, asıl davanın kısmen kabulüne, davacının kötüniyet tazminatı talebinin reddine, ilk derece mahkemesinin birleşen davanın kısmen kabulü yönündeki kararında bir isabetsizlik görülmediğinden asıl ve birleşen davada davalı vekilinin birleşen davaya yönelik istinaf itirazının esastan reddine, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
A)1-Asıl ve birleşen davada davalı vekilinin birleşen davaya yönelik istinaf talebinin REDDİNE,
2-Asıl ve birleşen davada davalıdan birleşen dava yönünden alınması gereken 7.514,10 TL istinaf karar harcından peşin alınan 1.878,53 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.635,57 TL harcın asıl ve birleşen davada davalıdan tahsil edilerek hazineye irat kaydına,
3-Asıl ve birleşen davada davalı tarafından istinaf aşamasında birleşen davaya yönelik olarak yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından birleşen davada taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
B)1-Asıl ve birleşen davada davalı vekilinin asıl davaya yönelik istinaf başvurusunun kamu düzenine aykırılık gözetilerek KABULÜNE, sair istinaf itirazlarının reddine,
2-Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/02/2020 tarih ve 2015/272 Esas 2020/166 Karar sayılı kararının asıl dava yönünden kamu düzenine aykırılık gözetilerek KALDIRILMASINA,
C)1-Asıl davanın KISMEN KABULÜNE, davacının Ankara Batı İcra Müdürlüğünün 2015/8002 sayılı dosyasında 300.601,91 TL asıl alacak, 36.741,35 TL işlemiş faiz, 1.837,07 TL BSMV olmak üzere toplam 339.180,03 TL ile kalan 77.380,00 TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren işleyecek olan %40,16 temerrüt faizini aşan oran yönünden davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine,
2-Fazla talebin reddine,
3-Davacının kötüniyet tazminatı talebinin reddine,
4-492 Sayılı Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 23.169,38 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 27,70 TL harç ile 7.200,00 TL tamamlama harcının mahsubu ile bakiye 15.941,68 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
5-Kendisini duruşmalarda vekil ile temsil ettiren davacı yararına AAÜT uyarınca hesap ve takdir edilen 35.192,60 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
6-Kendisini duruşmalarda vekil ile temsil ettiren davalı yararına reddedilen kısım yönünden AAÜT uyarınca hesap ve takdir edilen 13.188,90 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
7-Davacı tarafından yatırılan 27,70 TL peşin harç ile 7.200,00 TL tamamlama harcının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
8-Davacı tarafından yapılan 27,70 TL başvurma harcı, 4,10 TL vekalet harcı, 244,20 TL posta gideri ve 600,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 876,00 TL yargılama giderinin kabul/red oranına göre 704,73 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
9-Davacı tarafından yatırılan ve artan gider avansının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
D)1-Asıl ve birleşen davada davalı vekilinin asıl dava yönünden yatırdığı 5.792,35 TL nispi istinaf karar harcının talep halinde asıl ve birleşen davada davalıya iadesine,
2-Asıl ve birleşen davada davalı tarafından asıl davaya yönelik olarak istinaf aşamasında yapılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının asıl ve birleşen davada davacıdan alınarak asıl ve birleşen davada davalıya verilmesine,
3-Asıl ve birleşen davada davalı tarafından asıl davaya yönelik olarak istinaf aşamasında yapılan başkaca bir yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
E)Asıl ve birleşen davada davacı vekilinin asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf talebinin HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-Asıl ve birleşen davada davacıdan alınması gereken 80,70 TLx 2=161,40 TL istinaf karar harcından peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 107,00 TL harcın asıl ve birleşen davada davacıdan tahsil edilerek hazineye irat kaydına,
3-Asıl ve birleşen davada davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 12/10/2022

Başkan – Üye – Üye – Zabıt Katibi

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.