Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ
.
TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR
….
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 6.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/11/2019
NUMARASI ….
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 12/07/2019
KARAR TARİHİ : 26/05/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 26/05/2022
Taraflar arasındaki alacak istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 16/03/2017 tarihinde dava dışı … tarafından davalı kefaleti ile davacı şirket adına 60 ay vadeli 3.000.000,00 $ tutarlı ihracaat kredisi kullandırıldığını, …. desteği ile davacı şirket adına tanımlanan ihracaat kredisine ilişkin olarak %2 oranında 58.996,35 TL komisyonun 15/03/2017 tarihinde müvekkilinden tahsil edildiğini, 11/03/2017 tarihli … Gazete’de yayımlanan 2017/9969 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile tahsil edilmesi gereken komisyon tutarının değiştirildiğini, buna rağmen kredinin kullandırıldığı tarih itibarı ile yürürlükte olmayan komisyon oranı uygulanmak sureti ile fazladan komisyon tahsili ve bir yıl sonrasında ise kalan risk miktarı üzerinden yeniden komisyon hesaplanmak sureti ile 28/03/2018 günlü tahsilat fişi ile 50.890,21 TL komisyon tahsilinin hukuka aykırı olduğunu, 10/03/2017 tarihli Bakanlar Kurulu kararına göre müvekkilinden her bir kefalet için bir defaya mahsus ve peşin olarak %0,03 komisyon tahsil edilebileceğini, bu nedenle fazla tahsil edilen komisyonun iadesi için davalı bankaya müracaat ettiklerini ancak sonuç alamadıklarını ileri sürerek belirsiz alacak davası kapsamında fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla yasal dayanağı kalkan ve davalı tarafından haksız olarak tahsil edilen 10.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalının küçük ve orta büyüklükteki işletmeler lehine kefalet vermek suretiyle finansmana erişimlerini kolaylaştırmak amacıyla kurulan anonim şirket olduğunu, davaya konu talebin zamanaşımına uğradığını, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, müvekkilinin davacı yararına dava dışı … A.Ş Tarafından kullandırılan krediye kefil olduğunu, müvekkili ile dava dışı … arasında imzalanan kefalet protokolü kapsamında komisyonun dava dışı kredi veren banka tarafından tahsil edildiğini, davacıya sağlanan kefaletin yirmi milyar TL dilimin içinde bulunduğunu ve bu dilimin 22/11/2016 tarihli 2016/9538 sayılı Bakanlar Kurulu kararına tabi olduğunu, 10/03/2017 tarihli 2017/9969 sayılı Bakanlar Kurulu kararının kefalet dilimlerinin farklı olduğunu, söz konusu Bakanlar Kurulu kararı kapsamında müvekkilinin dava dışı kredi veren bankalarla çerçeve sözleşmeler imzaladığını ve kefalet limitinin 17/03/2017 tarihinde kullanıma açıldığını bu nedenle 10/03/2017 tarihinde yayımlanan Bakanlar Kurulu kararının davacı kredisine etki eder mahiyette olmadığını, 10/03/2017 tarihli Bakanlar Kurulu kararının geçici birinci maddesinde “müsteşarlık ile kurum arasında imzalanan 07/12/2016 tarihli protokol uyarınca kurum tarafından verilmiş olan kefaletler aynı koşullarda devam eder. Müsteşarlık ile kurum arasındaki protokol yenilenene kadar hali hazırdaki protokol geçerlidir.” hükmünün bulunduğunu, 10/03/2017 tarihli Bakanlar Kurulu kararı yayımlandıktan sonra davalı kurum ile hazine müsteşarı arasında 15/03/2017 tarihinde yeni protokol imzalandığını ve bu protokolün 13. Maddesinde kredi verenler ile kurum arasında protokol yenilenene kadar halihazırdaki kredi verenler protokolünün geçerli olduğunun düzenlendiği, kredi veren … ile müvekkili arasındaki yeni protokolün ise 17/03/2017 tarihinde imzalandığını yani henüz yeni protokol yürürlüğe girmeden davacıya 14.03.2017 tarihinde kredi tahsis edildiğini savunarak davanın usulden ve esastan reddine, karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince iddia, savunma ve toplanan tüm delillere göre; Bakanlar Kurulunun 10/03/2017 tarihli kararında, davalı tarafça verilmiş olan kefaletlerin aynı şekilde devam edeceğinin de kararlaştırıldığı, davalı kurum kefaletinin dava konusu kredi nedeni ile 14/03/2017 tarihinde verildiği, Hazine Müsteşarlığı ile davalı kurum arası yeni protokolün ise 15/03/2017 tarihinde yani kefaletin verilmesinden sonra imzalandığı, davacının dava dışı bankadan krediyi kullanma tarihi değil, kefaletin verildiği 10/03/2017 tarihli Bakanlar Kurulu kararının müsteşarlık ile davalı arasında imzalanacak protokol yenileninceye kadar eski protokolün geçerli olduğu düzenlendiğine, müsteşarlık ile davalı kurum arasındaki protokol 15/03/2017 tarihinde düzenlenip protokolün 13. Maddesinde “kredi verenler ile, kurum arasında protokol yapılıncaya kadar önceki kredi verenler protokolü geçerlidir” hükmü yer aldığına, davalı kurum ile kredi veren … arasında protokol yenilemesi 17/03/2017 tarihinde imzalanmış olup bu tarih davalının kefalet tahsis tarihi olan 14/03/2017 den, komisyon tahsil tarihi olan 15/03/2017 de ve kredinin kullandırıldığı 16/03/2017 tarihinden sonra olduğundan 10/03/2017 tarihli 2017/9969 sayılı Bakanlar Kurulu kararının değil önceki tarihli kararın uygulanması gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Bakanlar Kurulu kararı ile 10.03.2017 tarihinden önce kullandırılmış kredilerin kastedildiğini, zira, 10.03.2017 tarihinden sonra yapılacak sözleşmelerin Bakanlar Kurulu kararına aykırı düşmesinin düşünülemeyeceğini, müvekkilinin kredi kullanım tarihinin 16.03.2020 tarihi olduğunu ve bu tarihin Bakanlar Kurulu kararından sonra olduğunu, davanın açıldığı 12.07.2019 tarihine kadar müvekkilinden tahsil edilen tüm komisyon bedelleri talep edildiği halde mahkemece sadece 15.03.2017 tarihli ödeme dikkate alınarak karar verildiğini ileri sürerek açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını istemiştir.
Davalı vekili davacı vekilinin istinaf sebeplerinin esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava, davacıdan fazla tahsil olunduğu iddia olunan komisyon tutarının iadesi istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamı itibarıyla davacının dava dışı …’tan 16/03/2017 tarihinde kullanığı krediye davalının kefil olduğu, Bakanlar Kurulu’nun komisyon tutarını değiştiren 2017/9969 sayılı kararı 10/03/2017 tarihli … Gazetede yayımlandığı, davalı ile kredi veren … arasındaki kefalet protokolü-zeyilnamenin ise 17/03/2017 tarihinde imzalandığı anlaşılmıştır.
Uyuşmazlık, davacının dava dışı … A.Ş.’den 16/03/2017 tarihinde kullandığı, davalının kefil olduğu kredi nedeni ile davalı yararına 2017 ve 2018 yıllarıdnda tahsil edilen komisyonların fazla tahsil edildiği iddiasıyla açılan bu davanın HMK’nın 107. Maddesindeki koşullara uygun olarak belirsiz alacak davası olarak açılıp açılamayacağı, bu komisyonların 22/11/2016 tarihli 2016/9538 sayılı Bakanlar Kurulu kararına mı, yoksa 10/03/2017 tarihli 2017/9969 sayılı Bakanlar Kurulu kararına mı tabi olduğunun tespiti ile davacıdan 15/03/2017 tarihinde tahsil edilen 58.996,35 TL ve 23/03/2018 tarihinde tahsil edilen 50.890,21 TL komisyonun fazla tahsil edilip edilmediği, noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekirse; 6100 Sayılı HMK’nın belirsiz alacak davasını düzenleyen 107. maddesinde “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2)Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükme göre belirsiz alacak davasının, alacak miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenemediği ya da imkansız olduğu hallerde olanaklı olduğu anlaşılmaktadır.Alacak miktarının tartışmasız veya açıkça belirli olan durumlarda belirsiz alacak davası açmada alacaklının hukuki yararı bulunmamaktadır. Hukuki yarar dava şartlarındandır. (HMK m 114/h).Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını araştırarak dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verilerek bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmezse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder. (HMK 115/2). Oysa somut olayda davacı dava dilekçesinde açıkça davalı kurum lehine 15/03/2017 tarihinde 58.996,35 TL ve 23/03/2018 tarihinde 50.890,21 TL komisyon tahsil edildiğini açıkça belirtmek ve dilekçesi ekinde söz konusu tahsilatlara ait dekont örneklerini ibraz etmekle davacı esasen kendisinden hukuka aykırı olarak tahsil edildiğini iddia ederek iadesini talep ettiği komisyon tutarlarını bilebilecek durumdadır. Bu durumda 20/04/2022 tarihli ve 31815 sayılı … Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin… Başvurusu ile ilgili olarak 22/02/2022 tarihli ve 2019/12190 sayılı başvuruda vermiş olduğu kararında benimsendiği üzere belirli olmasına rağmen belirsiz alacak davasına konu edilmesi durumunda, davanın hukuki yarar yokluğundan reddi usul hukukundaki imkanlar gözetildiğinde başvurulacak son çare olmadığından ve daha hafif bir müdahalenin tercih edilmesi gerektiğinden; davaya davanın genel eda davası olduğu kabul edilerek davacının talep sonucunu netleştirmesi için davacıya süre verilmesinin davanın usulden reddi gibi ağır müdahaleden kaçınılması sağlayacak araç olduğu vurgulanmıştır. O halde ilk derece mahkemesince davacıya talep sonucu netleştirmesi için makul süre verilerek davasının talep sonucunu netleştirdiği takdirde kısmi dava olarak davaya davam olunarak, ayrıca HMK’nın 26. Maddesindeki taleple bağlılık kuralı gözetilerek davacının dava dilekçesine konu 2017 ve 2018 yıllarında davalı yararına tahsil edilen komisyon tutarlarının belirlenmesinin hangi Bakanlar Kurulu kararına tabi olduğu ve miktarlarının hesaplanması hususunda konusunda bankacılık işlemleri konusunda uzman bir bilirkişiden rapor alınmak suretiyle sonucuna göre karar verilmesi gerekirken ilk derece mahkemesince eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, açıklanan bu sebeplerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçe ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, dosyanın HMK’nın 353/1-a-6. maddesine göre yeniden esası hakkında bir karar verilmek üzere mahkemesine iadesine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacı vekilinin 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-a.6 maddesi gereğince KABULÜNE,
2-Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/11/2019 tarihli ve 2019/370 Esas-2019/731 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Davacı taraftan peşin alınan 54,40 TL istinaf maktu karar harcının talep halinde kendisine iadesine,
5-İstinafa başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından başvuran davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/(1)-a.6 ve 362/g maddeleri uyarınca tarafların yokluğunda kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 26/05/2022
….
Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.