Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2019/416 E. 2022/380 K. 28.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR
….
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA BATI ASLİYE … MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/06/2018
NUMARASI :…
KARAR TARİHİ : 28/03/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 28/03/2022

Taraflar arasındaki tazminat ve alacak istemlerine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine HMK’nın 356. Maddesi uyarınca duruşma açılarak yapılan inceleme sonunda dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket yetkilisi … ile davalının müvekkili şirket olan … İnş. Tic. Ltd. Şti’nin ortakları olup 10.12.2010 tarihinde ortaklıktan ayrıldığını, şirket ortağı olduğu dönemde şirket ortaklar kurulu tarafından görevlendirilmemesine karşın şirketin satış mağazasında kasa, çek, bono ve fatura düzenleme işlemleri yaptığını ve bu işlemler sonucunda şirket cari hesabından 434.958,03 TL şirket ortağı olan …’a ödeme yapılmış göründüğünü, davalıya keşide edilen Sincan 4. Noterliği’nin 10.10.2012 tarihli ihtarnamesi ile bilançoya göre davalıda gözüken 434.000,00 TL’yi TTK’nın 224. maddesi gereği iade etmesinin bildirildiğini, süresi içinde bu bedeller şirket kasasına görmediği için … işlerine girilemediğini ve iş bağlantılarının yapılamadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik; 1.000,00 TL maddi tazminata hükmedilmesine, ayrıca TTK’nın 224. Maddesi gereği 100.000,00 TL alacağın şirketten alındığı tarihten itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili yargılama sırasında dava değerini 21.05.2014 tarihli dilekçesi ile davasın 601.000,00TL üzerinden ıslah etmiştir.

CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının şirket adına ortaklar kurulu tarafından yetkilendirilmediği halde müvekkilinin şirket adına kasa, çek, bono ve fatura düzenlediğini ve bunları düzenlemeye hakkı olmadığına ilişkin iddiasının gerçek dışı olduğunu, zira şirket müdürü …’un şirketi ve şahsı adına müvekkiline verdiği Sincan 1. Noterliği’nin 24.02.2009 tarih ve … no’lu vekaletnamesinde müvekkilinin para çekme, çek imzalama, evrak ve belge imzalama vs. tüm yetkilerinin bulunduğunu, müvekkilinin şirketin ortağı iken hisselerini devrederek şirket ortaklığından ayrıldıktan sonra şirkete ait defter ve kayıtlarını tutmak, saklamak şirket müdürünün görevi ve sorumluluğunda olup, şirkete ait tüm defter ve kayıtları tutmak, saklamak şirket müdürünün görevi ve sorumluluğunda olup, şirket müdürü olmayan müvekkilinde şirkete ait defter ve kayıtların bulunduğu ve iade edilmediği iddiasının kabul edilemeyeceğini, davacı şirketin ortağı olan müvekkilinin bu şirketteki %50 hissesini 01.10.2010 tarihinde noter limited şirket hisse devir sözleşmesi ile %50 hissesinin tamamını bütün aktif ve pasifleriyle hukuki ve mali yükümlülükleriyle birlikte davacı şirket müdürü olan ağabeyi …’a satarak şirket ortaklığından ayrıldığını, davacının iddia ettiği gibi şirket cari hesabından müvekkiline yapılmış 454.938,03 TL ödeme bulunmadığını, kaldı ki müvekkilinin şirket adına çeşitli kişi ve kurumlara yaptığı ödemelerin şirketin muhasebe kayıtlarında gösterilmediğini, müvekkilinin davacı şirkete borç olarak verdiği ve bizzat kendisi tarafından, şirket borçlarına karşılık yapılan ödemelerin, müvekkilince keşide edilip davacı şirket tarafından ciro edilerek, borçlarına karşılık çeşitli firma ve bankalara verilen ve tamamı müvekkilince ödenen müvekkilinin şahsi çeklerinin, şirketin muhasebe kayıtlarında kasıtlı olarak gösterilmediğini, müvekkilinin kendi çek hesabından davacı şirketin çok sayıdaki borcunu ödediğini, alacağın zamanaşımına uğradığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince iddia, savunma, bilirkişi kök ve ek raporlarına göre; şirket ortağının şirkete verdiği zararın (ortaklıktan ayrılırken uhdesinde kalan şirket parasının) ve bu eylem nedeniyle uğranılan zararların tazmini istemiyle (6762 sayılı TK. m. 166; 6102 sayılı TTK m.224) açılan davada, davalı taraf zamanaşımı itirazında bulunmuş ise de; davalının talebe konu eylemleri yaptığı (zararın oluştuğu) iddia olunan tarih ve dava tarihine göre 6103 sayılı yasanın 6/1 maddesi ve 818 sayılı BK’un 126/1-4 maddeleri nazara alındığında zamanaşımı sürelerinin dolmadığı, davacı taraf, niza konusu eylemlerin 2009 ve 2010 yıllarında gerçekleştirildiği bildirildiğinden, tarafların bu döneme ilişkin sunduğu kayıtlar ve davacı şirket kayıtları üzerinde yapılan inceleme sonucunda davalının 2009 ve 2010 yıllarında şirket müdüründen aldığı yetkiye istinaden şirket adına yaptığı tahsilatlar nedeniyle 434.958,03TL kadar uhdesinde para kaldığı belirlenmiş ise de, bu dönemde savunmada yer verildiği şekilde, aynı yetkiyle şirket adına ödemelerde yaptığı, bunun miktarının da 446.000,00TL’ye tekabül ettiği anlaşılmakla, davacının davalıdan isteyebileceği bir zararın olmadığı kanaatine varıldığı, öte yandan, davacı, şirket parasının davalı uhdesinde kalması nedeniyle oluşan zararların tazmini istemi yönünden ise; iddiada yer verildiği şekilde davalı uhdesinde şirket parasının kalmadığı tespit edilmekle, bununla bağlantılı olarak davacının zarara uğramasının da söz konusu olmasının mümkün olamayacağı, bu doğrultudaki (menfi zarar) istemine yönelik tazminat taleplerinin de reddi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesince birden fazla bilirkişiden rapor alınmış ise de dayanılan bilirkişi raporları yetersiz ve yanlış olup hüküm kurmaya elverişli olmadığını, bilirkişi kurulu raporlarına itirazlarımızda belirttikleri üzere şirketin temsil edildiği dönemdeki şirket hesapları üzerinden yapılan satışlar ile tahsilatlar görünmediği gibi bulunabilen satışlar karşılığı bulunan faturaların icra takibine konu edildiğini ve bu faturaların tahsil edildiğinin ancak şirket kayıtlarına yansıtılmadığının anlaşıldığını, üstelik buna ilişkin yine Ankara Batı Asliye … Mahkemesi’nin dosyasından açılan menfi tesbit davası borçlu lehine bitmiş ve şirket kayıtlarında görünmeyen bedelin bizzat … tarafından tahsil edilerek şirket kayıtlarına intikal ettirilmediğinin anlaşıldığını, nitekim bu dava dosyası mahkeme dosyası içerisine alınmasına karşın gerekçeli kararda nedense söz edilmediğini, bilirkişilerin saptadığı haricen tahsilat belgelerinde bile bu tahsilatın görünmediğini, deliller içerisinde görünen şirket defter ve kayıtlarının bir kısmı ise Ankara Batı İcra Ceza Mahkemesi dosyası içerisinde yer aldığı bildirildiği halde bu konunun gözden kaçırıldığını, davalı …’un 10.12.2010 tarihinde şirket ortaklığından ayrıldığını, davalının 2009 – 2010 yıllarında şirket müdüründen aldığı yetkiye dayanarak işlemler yaptığını, bu işlemlerin sonucunda dava dilekçesinde belirtildiği üzere bildirilen tutar kadar şirket parasını üzerinde tutarak ortaklıktan ayrıldığını, bu parayı şirkete geri vermediğini, dolayısıyla davalı bu işlemleri yapmasaydı şirketin kasasında olacak olan para ile şirketin zamanında ödenmeyen pek çok borcu ödenebilecek iken halen ödenmeyen borçlarının bulunduğunu, nitekim bu ödenmeyen borçların büyük kısmı kamu borcu olup şirket yetkilisinin kişisel sorumluluğunun doğduğunu, raporlar arasında çelişki bulunduğunu, ilk raporda müvekkil şirket 168.468,77 TL alacaklı iken son raporda 434.958,03 TL sonrasında ise bu kurulda 168.468,77 TL alacağı olduğundan ancak davalının 446.000,00 TL ödeme yaptığından söz edildiğini, temel itirazlarının ise bilirkişilerin beyanında geçen ” davacı vekilinin bu iddiası yalnızca tahminden ibaret olup, davacının bu konudaki iddiasını destekleyecek dava dosyası içerisinde herhangi bir belge bilgi ve belgeye rastlanılmamıştır ” diyerek reddettiklerini, oysa dava dosyası kapsamında yer alan 205.323,75 rakamı ile birlikte sunulan delillerimizin incelenmediğini, incelemeye değer bulunmayan Ankara Batı … Mahkemesi’nin 2013/307 esas, 2015/495 karar sayılı kararı incelenecek olursa gerekçeli kararda açıklandığı üzere davacı olarak bizim açtığımız faturaya dayalı alacak davasında dava konusu faturaların bedelinin tahsil edilmiş olması sebebiyle davanın reddine karar verildiğini, tahsilatı yapan kişinin ise … olduğunu, ödemeye karine teşkil ettiği kabul edilen kapalı faturadaki imzanın ise …’a ait olduğunu, bilirkişi kurulunun somut delil bulunmadığına yönelik tespitinin bu durumda yersiz olduğunu, liste halinde sunulan 205.323,75 TL tahsilat listesinde yukarıda sözedilen borçlu 3. kişi olan …… toplam 24.972,71 TL rakamı göründüğünü, ayrıca sundukları tahsilat makbuzlarında özellikle kapalı faturalarda …’un imzalarının bulunduğunu, şirket kayıtlarında ödemeler görünmediğine göre kapalı faturalara imza atan kişinin de tahsilat yaptığını, bu durumda kurulun bulduğu rakamlar gerçeği yansıtmadığı gibi eksik inceleme yapıldığına karine oluşturduğunu, bilirkişi ile 1. ek raporunu düzenleyen bilirkişilerce, ticari defter kayıtlarında gösterilen … cari hesabı borç bakiyesinin her ne kadar belgesiz kayıtlardan oluştuğu ileri sürülmüş ise de … imzalı tahsilat makbuzları ile şirket müşterilerinden tahsil edilen dövizlerin şirketin kasasına veya banka hesabına konulmaması nedeniyle davalının cari hesap borç bakiyesinin üzerinde bulundurduğu 168,468,77 TL kadar olabileceğine ve dolayısiyle davalının müvekkil şirkete bu miktar kadar borçlu olduğunu bildirdiklerini, müvekkil şirketin söz konusu alacaklarına ilişkin imzalı makbuz listesinin raporun 5. sayfasında gösterildiğini, muhasebe kayıt ve tekniği açısından müşterinin borcunu oluşturan fatura bedelinin, imzalı makbuzlar ile tahsil edildiğinde bu değerlerin davalı ortak tarafından muhasebe birimine iletilmediği durumda işlemi gerçekleştiren ortağın cari hesabına borç, müşterinin cari hesabına ise alacak kaydının yapıldığını, cari hesaplara kayıt yapılırken kayda girilmemiş veya işlemi yapan tarafından tahsili veya ödemesi gerçekleştirilmiş tüm işlemler ilgili ortağın cari hesabına topluca kayıtlandığını, her yıl çıkarılan bilançonun ortaklar genel kuruluna sunulduğunu ve davalı ortak tarafından da kabul edilen bilanço ilgili kurumlara da beyan edildiğini, davalı cari hesap bakiyesinin bu şekilde olduğunu öteden beri kabul ettiğini, bilirkişilerce TTK’nın ortaklara ve bilançoya ilişkin hükümleri gözardı edilerek yasal karinenin dikkate alınmadığını, davacı şirketin bir başka dava dosyasında bilirkişi tarafından saptanan özsermaye hesaplarına ilişkin bilançosunda gösterilen ortaklar cari hesabının borç bakiyesinin, mahkemece uygun bulunduğunu ve bu tutarda paranın ortak üzerinde bulundurulmasının şirket mal varlığının alacaklılardan kaçırılmış bir değer kabul edilerek şirketin ödeme gücü bulunmadığı iddiasının kabul edilmediğini, dava ortak üzerinde bu miktar paranın varlığı kabulü suretiyle sonuçlandırıldığını, dava konusu ortaktan alacak miktarı bahsi geçen mahkeme dosyasındaki miktar olduğunu, söz konusu dosya bilirkişisinin aynı cari hesabın borç bakiyesi hakkında kabul görüşü bildirirken dava dosyasının bilirkişilerinin ise farklı hesap, inceleme ve araştırmalar sonucunda değişik görüş ve kanaat bildirdiklerini, dava dosyasının son bilirkişileri herhangi bir inceleme araştırma yapmaksızın önceki bilirkişi rapor ve görüşlerinden hareketle önceki raporlarda yazılı görüş ve kanaatleri tekrarladıklarını, davalının davacı şirket borçlarını kendine ait birtakım çekler düzenleyerek kendi banka hesabından ödediğine ilişkin iddialarını kabul etmediklerini, davalı tarafından şirket dışı yapılan tahsil ve ödeme işlemleri davalının kendi nam ve hesabına yapıldığı gibi … ve TTK’na da aykırı biçimde yapılan işlemler olduğunu, davalının ortağı olduğu şirket dışında yasalara aykırı şekilde gerçekleştirdiği bu işlem ve ödemelerin bilirkişilerce davacı şirket adına hareketle yapıldığını kabul etmek ve buna göre “ borç, şirketten alacaklılara haricen yapılan ödemelerle ” karşılanmıştır, şeklinde raporlanması, hem hukuka hem de ticari hayatın olağan akışına aykırı düştüğünü, şirket kayıtlarında cari hesabı saptanamamış kişilere veya şirketle ilgisi olmayan bazı ticari işlemler nedeniyle şirket müdürü ile birlikte davalının kişisel çeklerinin ciro edilerek yapılan ödemelerin dava ile ilgisi bulunmadığı gibi davacı şirketle de ilgisinin bulunmadığını, zira bu davada ısrarla üzerinde durulan 3 noktadan birincisinin; sunulan tahsilat makbuzlarının toplanmasından çıkacak rakam olduğunu, ikinci noktanın ise; özellikle bilirkişi kurulunca değerlendirilmeyen liste ve klasör halinde teslim edilen faturalar karşılığı gerçekleştirilen satışlardan dolayı bu faturaların bedelinin kasaya girmemiş olması nedeni ile yapılan satış tutarlarının hesaplanması ve bu iki değerin toplanmasından ibaret olduğunu, ısrarla faturalara dayanmamızın nedeni ise açılmış olan menfi tesbit davası dosyasından borçlunun ödeme iddiası ve belgesini sunması ancak nedense bu yapıldığı ileri sürülen tahsilatların kasaya girmediği yani bu faturaların tahsil edilmesine karşın şirketin kasasına alınmadığını, davalı …’un ise aldığı vekaletname ile şirketi yönetmesi ve tüm işlemlerden sorumlu olmasına göre özellikle şirket ortaklığından ayrıldığı döneme kadar olan tahsilatların bu faturalara göre yapılması gerektiğini, diğer ortağın davalının kardeşi olması nedeniyle aşırı güvenmediğini, hesap vermemiş olması ancak kesilen faturaların akıbetinin ne oluğunun belirli olmaması açısından özellikle faturalar yönünden bir hesaplama yapılması gerektiğini, üçüncü noktanın ise; davalı …’un aynı dönemde ayrı bir firma kurması ve aynı alanda faaliyet göstermesinin TTK’ya göre yasal olmadığını, çünkü aynı anda şirket ortağı fakat ayrı bir firma ile aynı alanda faaliyet göstermesinin yasal olarak mümkün olmadığını, nitekim kurulun sözettiği ödemelerin çeklerle yapıldığı savunması yönünden ise çek sahibi firma olan …’a ait olan ticari defter ve kayıtların getirilmesinin gerekli olduğunu, zira adı geçen rakamların miktar itibariyle çok fazla olduğunu, yani … firmasının 464.000,00 TL gibi bir rakamı ödediğini ve bu firmanın şirketi sebepsiz zenginleştirmiş ise bu … firmasının kayıtlarında mutlaka giriş ve çıkışının olması gerektiğini, kaldı ki neden …’un yaptığı ödeme kadar sebepsiz zenginleşmeye dayalı olarak … firmasına rücu etmediğinin de açıklanması gerektiğini, menfi tespit davasına konu kapalı faturaların da bilirkişi raporunda yer almadığını, menfi tespit dosyasındaki ödeme iddiasının mutlaka şirket kaydında olması gerekir iken olmamasının …’un ticari işletmesinin ticari defter ve kayıtlarının da incelenmesini gerektirdiğini, 464.000,00 TL gibi bir rakamı bir firma eğer ödeyebiliyor ise kasasına bu kadar paranın nereden geldiğinin de belirlenmesi gerektiğini, davalının … firmasını kurarak aynı alanda faaliyet gösterdiğini, elindeki vekalet görevini kötüye kullanarak şirket tarafından yapılan satışlardaki faturalarda geçen tahsilatları yaptığını, ancak bu yaptığı tahsilatları şirket kasasına aktarmadan kendi çeklerini keserek firmalara verdiğini, ödemeleri ise şirkete ait olan yani faturalardan yaptığı tahsilatlarla karşıladığını, ancak ödemeleri şirket olarak yapacağı yerde kendi (… firması) üzerinden yaptığını ve kendini alacaklı durumuna soktuğunu, kurulun bu açıklamaya sadece varsayım dediğini, ancak nedense …’un kurduğu şirketin kayıtlarını getirtmediğini, davalının bu parayı nasıl kazandığına dair defterlerini ve … kaydını sunmadığını, davalının 464.000,00 TL gibi bir ödemeyi hangi satışları yaparak kasasına dahil ettiğini, Sincan 4. Noterliği’nin 01.10.2010 tarihli limited şirket pay devir sözleşmesi ile şirket ortaklığından ayrılır iken hissemi bütün aktif ve pasifiyle halen şirket ortağı olmayan …’a devrediyorum, karşılığında 150.0000 TL aldım, herhangi bir şekilde hak ve alacağım kalmamıştır denildiğini, kurulun buna değinmediğini, yani bu şirket pay devri sırasında tüm hak ve alacaklarımı aldım, diyerek ibra verdiğini, …’un alacaklı olabileceğinden söz ettiğini, ancak nedense pay devrinde 150.000,00 TL rakamını yorumlamadığını, …’un bu pay devri ile bir alacağı var ise şirketten istemesi gerekir iken bunu istememiş olmasının düşündürücü olduğunu, bize göre eğer bir ödeme var ise pay devri ile bu delil aldığının ortaya çıktığını, nitekim bu firmanın … kayıtları, ticari defter ve kayıtları getirtildiğinde mali durumunun ortaya çıkacağını, … firmasının ödeme kapasitesinin ticari defter ve kayıtlarının getirtilerek incelenmesi sonucunda ortaya çıkacak iken istenmemiş olduğunu, bilirkişi kurulu yalnızca tahsilat makbuzlarından yola çıkarak rapor düzenlediklerini, tahsilat makbuzları toplamının 205.323,75 TL olduğunu, oysa tarafımızdan dava dosyasının içerisine kesilen tüm faturaların yani gerçekleştirilen satış işlemlerinin dayanağı olan belgelerin sunulduğunu, ticari defter ve kayıtların bir kısmı Sincan İcra Ceza Mahkemesi dosyasının içinde ( Yargıtay’dadır ) bir kısım ise … incelemesinde olduğunu, … Dairesi’nden bu kayıtlar alınarak dosyaya kazandırıldığını, bu defterlerin getirtilmesi yada bilirkişilerce yetki alınarak incelenmesi gerekir iken yapılmadığını, yine faturalardan görüleceği üzere üzerindeki imzaların büyük bir kısmı davalı …’a ait olduğunu, … tarafından bu faturalar kesildikten sonra yapılan tahsilatların şirket kasasına yansıtılmadığını, faturaların akıbetinin belli olmadığını, bu durumda kendi iddialarının yapılan bu satış işlemlerine ilişkin ödeme belgesinin sunulmamış olması olduğunu, zira davalının bu işlemleri vekaleten yürüttüğünü, vekaleten yönettiği şirketteki hesap hareketlerini açıklamadığını, açıklamadığına göre gerçekleştirilen satış işlemleri sonucunda yani faturalara göre tahsilatların davalı üzerinde olduğunu, davalının vekalet görevini kötüye kullandığını, faturalar ödenmiş olsa idi müvekkilinin ticari defter ve kayıtlarında bulunması gerektiğini, ödeme alındığına ilişkin dekont ve resmi kaydın işlenmiş olması gerekirken davacı tarafından herhangi bir ödeme belgesinin sunulmadığını, kanıt yükü ters dönmüş olup vekaletnamedeki ahzu kabz yetkisine göre ödeme yapılmadığını davalının kanıtlaması gerektiğini, bu faturaların müvekkil şirketin ticari defter ve kayıtlarında bulunduğunu, ancak ödeme yapılmadığına ilişkin belgeyi sunması gerekenin … olduğunu, … ..Ltd. Şti. tarafından … Ltd. Şti.’ne karşı faturaya dayalı olarak icra takibinin yapıldığını, … Ltd. Şti. Tarafından Sincan Asliye … Mahkemesi’nde açılan 2013/307 Esas sayılı menfi tespit davasında verilen kararda davacı … şirketinin fatura bedelini müvekkili şirkete ödediğini bildirmesine rağmen şirkete ait ticari defter ve kayıtlarında ödemeye rastlanmadığını, o dönemde şirketi vekaleten yönetenin … olduğunu, bu dosyanın incelenmediğini, nitekim … vekilinin beyanında şirket adına yapılan tahsilatların bu rakamın çok üzerinde olduğunu ifade etmek suretiyle tahsilat yapıldığını ikrar ettiğini, yani tahsilatlar çok fazla ise neden … firmasının çeklerle ödeme yaptığını açıklamadığını, bu paraların şirkete mi yoksa … firmasına mı ait olduğunu, bu durum karşısında, vekaleten yapılan işlemler sonucu vekil davalının davacı şirket adına tahsil ettiği paraları teslim ettiğini kanıtlama yükü altında olduğu kabul edilip, taraf kanıtlarının buna göre değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğini, kanıt yükü ters döndüğünden paraları iade ettiğini davalının yazılı olarak kanıtlaması gerektiğini, bu durumda delil olarak sunulan tüm faturaların ve defterlerin değerlendirilmesi ve alacaklarına esas olmak üzere incelenmesi gerektiğini, ancak bu incelemenin yapılmadığını, irsaliyeli fatura asıllarının ve tahsilat makbuzlarının listesinin istinaf başvuru dilekçesinde tekrar yer verildiğini, … tarafından sunulan çek suretlerinden anlaşıldığı üzere ortaklıktan ayrıldıktan sonra da çeki şirket adına ciro etmiş 3. kişilere çekleri verirken de çekleri imzaladığını, bu durumda şirketle organik bağı kalmadığı halde bu çekleri hem … hem de …’u temsilen imzaladığını, ancak imza yetkisi ortadan kalktıktan sonrada senetlere imza attığını, pay devrine ilişkin kayıtlar var olmasına karşın bilirkişi kurulunun bu konuda bir açıklama yapmadığını, bilirkişi kurulunun bir eksikliğinin de bu çeklerin verildiği firmalar ile … firması arasında bir ticari alışverişin olup olmadığı noktasında toplandığını, şirket kayıtlarında bu firmalardan mal alışverişi olup olmadığı bu malzemelerin kime teslim edildiğine dair kayıt bulunmadığını, yani gerçekte bir ticari alışverişin olup olmadığının dahi belli olmadığını, yapılan incelemelerde bu firmaların kaydının giriş çıkış faturalarının bulunmadığını, yani davacı firma adına ödendiği ileri sürülen evrakın dayanağı olan temel ilişki kurulmadığını, bu firmalardan da bahsi geçen ödeme dayanağı olarak kesilen faturalar ile ürünlerin teslimine ilişkin kayıtların resmi olarak celbi gerektiğini, çünkü bu ürünlerin gerçekte … firmasına mı yoksa … firmasına mı teslim edildiğini, çünkü …’un kurduğu firmanın aynı alanda faaliyet gösterdiğini, maddi tazminat talepleri ile ilgili olarak üresi içerisinde davalının şirketten alıp iade etmediği bu bedeller şirket kasasına girmediği için şirket tarafından yapılandırılan bir kısım SSK ve … borçları yapılandırma yapılarak ödendiğini, bunun gibi girilebilecek … işlemleri de bedel olmadığı için girilememiş ve iş bağlantılarının yapılamadığını, firmanın hem maddi hem de manevi zarar ile isim kaybına uğradığını, bu zararların giderilmediğini, ilginç olan ise … …’un benzer mahiyette firma kurması ve ( … … ) pay devrinden sonra bu firma ile işine devam ettiğini, bu zarar ile ilgili inceleme yapılmadığı için bu konuda şirketin maddi zararının da belirlenmesi gerektiğini, ileri sürerek açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; davacı şirketin cari hesabında davalı şirket eski ortağına ödenmiş gözüken paranın TTK’nın 224. Maddesi gereği faiziyle birlikte iadesi ile işbu paranın zamanında iade edilmemiş olması sebebiyle uğranılan zararın tazmini istemlerine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davacının alacak ve tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesince yargılama sırasında mali müşavir ve … hukuku bilirkişilerinden oluşan bilirkişi heyetinden alınan 24.03.2014 tarihli bilirkişi kurulu raporunda; davalının davacı şirketin ortaklığından 01.10.2010 tarihinde ayrıldığı gözetilerek davacı şirketin incelenen 2008, 2009 ve 2010 yıllarına ait kurumlar vergisi beyannamelerine ekli bilanço ve gelir tabloları ile mali müşavir onaylı detay mizan ve muavin defter kayıtlarına göre, davacı şirketin davalıdan alacaklı olduğunu gösteren ve 131.Ortaklardan Alacaklar Hesabında yer alan tutar dönemler itibariyle incelendiğinde; muavin defter kayıtlarında yer alan tutarların detaylarına yer verilmediğinin ve tek kalemde yüklü tutarlarda borçlandırıldığı ve borcun 2008 yılında sıfırlandırıldığının, böylece 31.12.2010 itibariyle davacı şirketin davalıdan 434.958,03 TL alacaklı olarak yer aldığının tespit edildiği, temin edilen davacı şirkete ait detay mizan ve muavin defter kayıtlarına göre, özellikle 2008 ve 2009 yıllarında detaya girilmeksizin davalının tek bir kalemde yüklü olarak borçlandırıldığı tespit edildiği, oysa ki, her bir işlemin detayına inilerek hangi tarihte doğmuş ise o tarih itibariyle ticari defterlere kayıt yapılması ve tutarın detayının ticari defterlerde yer alması gerektiğini, özellikle 2008 ve 2009 yıllarında bu kurala uyulmamış olup davalı ortağın tek kayıtta 465.000,00 TL borçlandırıldığını, aynı şekilde tek kayıtta 2008 yılındaki borcunun da sıfırlandığını, fakat dayanağına ilişkin açıklamanın yer almadığını, ticari defterlerden ziyade davalı tarafından davadışı şirketlerden davacı şirket adına yapılan tahsilatları gösterir ve davalı …’un imzasını havi tahsilat makbuzlarından hareketle borç-alacak ilişkisinin tespitinin yapıldığını, ticari defterlerde 30.06.2008 itibariyle davalıdan olan 141.861,35 TL tutarında alacak mahsup adı altında tahsil edilmiş gözüktüğünden ve davacı şirketin kabulüne girdiğinden, bu tarihe kadar olan makbuzların gözönünde bulundurulmadığı, 30.06.2008 tarihinden sonra tanzim edilen tahsilat makbuzlarının dikkate alındığı, tahsilat makbuzları incelendiğinde, 30.06.2008-16.01.2010 tarihleri arasındaki dönemde davalı … tarafından davacı şirket adına tahsil edilmesine rağmen davacı şirkete aktarılmayan ve tahsil edildiği hususu davalı …’un imzası ile sabit olan tutarın 168.468,77 TL olduğunun belirlendiğini, bu durumda, davalının davacı şirkete ortak olduğu 10.12.2010 tarihine kadar olan dönemde davacı şirket adına tahsil etmesine rağmen şirkete aktarmadığı 168.468,77 TL’lik söz konusu tutarın davalı tarafından davacı şirkete iadesinin gerektiği, söz konusu bu alacağın davalının ortaklık sıfatından kaynaklanan bir alacak-borç ilişkisinden doğmadığını, davalının yetkili veya yetkisiz bir şekilde şirket adına ve hesabına tahsil ettiği paraları şirkete ödememesinden kaynaklandığını, dolayısıyla davalının hissesini devretmesinin, şirkete olan bu borcunu ortadan kaldırmadığını bildirmişlerdir.
Davalı vekilinin kök rapora itirazları üzerine aynı bilirkişi heyetinden alınan 22.07.2014 tarihli ek raporda; müvekkili tarafından kendi şahsi hesabından keşide edilip davacı şirketin davadışı firmalara olan borçlarına karşılık olarak davadışı firmalara müvekkilince yapılan ödemeler toplamının 620.000,00 TL olduğunu, müvekkili tarafından davadışı firmalara yapılan tahsilatlar gibi davadışı firmalara davacı şirketin borçlarına karşılık müvekkilince çek verilmek suretiyle yapılan bu ödemelerin de dikkate alınması gerektiğini beyanla rapora karşı itirazı değerlendirildiğinde; bu konu ile ilgili olarak davalı vekilinin 17.04.2014 tarihli dilekçesi ekine sunduğu belgelerin incelenmesinde, şirket adına ödendiği iddia olunan çek fotokopilerine rastlanmadığı, söz konusu çeklerin … tarafından neye istinaden verildiklerine ilişkin herhangi bir açıklama bulunmadığı, kaldı ki borç olarak davacı şirkete verildiği iddia olunan çeklere ilişkin ticari defterlerde herhangi bir kaydın yapılmadığının anlaşıldığı, burada yapılması gereken işlem, eğer ortak tarafından şirket adına herhangi bir ödeme yapılmış veya ödünç olarak bir tutar, çek verilmiş ise ödünç olarak verilen ve şirket adına yapılan ödemeye ilişkin belgelerin alınarak şirket ticari defterlerinde kayıt altına alınması ve Ortaklara Borçlar Hesabına kaydedilmesi gerektiği, kök rapor tanzimi aşamasında incelenen davalı şirkete ait kurumlar vergisi beyannamesine ekli bilançolar ve detay mizanın tetkikinden, şirket adına borç ödemesinde kullanılarak şirkete borç verildiği iddia olunan söz konusu tutarlara ilişkin bir kaybın bulunmadığı ve şirketin ortak …’a herhangi bir borcunun bulunmadığının tespit edildiği, … Sincan Şubesinin sayın mahkemeye yazdığı 09.10.2013 tarih ve … sayılı yazısında, … … Ltd. Şti.nin … nolu hesabına ait 10891 nolu çekin banka nezdinde iptal durumunda olduğu, … nolu hesaba ait 10892-10893-10894-10895-10896 nolu çeklerin takas merkezince ibraz edildiği, takas bilgilerinin yazı ekinde sunulduğu, ilgili çeklerin takas aracılığıyla ibraz edilmiş olduğundan hamil bilgilerinin ilgili bankada bulunduğu, …’un .. Nolu hesabına ait 14639 nolu çekin bulunmadığı, 741825 nolu hesaba ait ….çeklerin takas merkezine ibraz edilmiş olduğundan hamil bilgilerinin ilgili bankada olduğu belirtilmiş olup söz konusu yazıdan da … tarafından keşide edilen çeklerin … İnş. …, …. San ve Tic. Ltd. Şti.’nin borcuna mahsuben ödendiğine ilişkin bir bilgi elde edilemediği, ortak ile şirket arasındaki borçlandırıcı ve alacaklandırıcı söz konusu işlemlerin şirket ticari defterlerinde kayıt ile somut hale getirilmemiş bulunması ve ödemelerin şirket borcuna istinaden yapıldığına ilişkin dosya kapsamında somut belgenin bulunmaması nedeniyle davalı vekilinin söz konusu iddiasının yerinde görülmediği bildirilmiştir.
Taraf vekillerinin itirazları üzerine aynı bilirkişi heyetinden alınan 22.06.2015 tarihli bilirkişi heyet raporunda; … …Sincan Şubesi tarafından tanzim edilen yazı ve ekinde yer alan çeklerin incelenmesi neticesinde, davalı … tarafından davacı … İnş. Ltd. Şti. adına tanzim edilen ve davacı … İnş. Lid. Şti.’nin üçüncü kişilere olan borçlarının ödenmesinde kullanıtan 15 adet çekin listesi ve tutarları incelendiğinde; 15 adet çekin toplam bedelinin 446.000,00 TL olduğunun tespit edildiği, davacı şirketin dosyaya ibraz edilen ticari defterleri incelendiğinde, söz konusu çeklere ilişkin herhangi bir kaydın olmadığının belirlendiği, söz konusu çeklerin davalı … tarafından şirketin borçlarının ödenmesinde kullanılmak üzere şirket adına tanzim edildiğinden, çeklerin ticari defterlere ortak …’tan çek olarak alınan borçlar adı altında 331.Ortaklara Borçlar (…) cari hesabına kaydedilmesi gerekirken ticari defter kayıtlarında söz konusu kaydın yapılmadığının görüldüğü, taraflar arasındaki borç-alacak ilişkisinin tespitinde davalı … tarafından şirket adına yapılan ödemelerin de dikkate alınarak ve mahsuplaşma yapılmak suretiyle bir sonuca gidilmesi gerektiği, buna göre, şirket ticari defter kayıtlarına göre, davalının davacı şirket adına tahsil etmesine rağmen şirkete iade etmediği tutar 434.958,03 TL olmakla birlikte yine davalının davacı şirketin üçüncü kişilere olan borçlarının ödenmesinde kullandığı ve şirket ticari defterlerine kayıt altına alınmayan tutarın 446.000,00 TL olduğu tespit edilmekle davacının davalıdan talep edebilir bir alacağın söz konusu olmadığı, davacının maddi tazminat talebi ile ilgili olarak; davacı vekili bir kısım … işlerine girilemediğini, iş bağlantılarını yapamadığını ve firmanın isim kaybına uğradığını iddia etmiş ise de buna ilişkin somut belge ortaya konulamamış ve girilemeyen işler ile yapılamayan iş bağlantıları var ise bunların davalının eylemlerinden kaynaklandığının ispatlanmadığı, bu konuda dosyada somut belge bulunmadığı, ayrıca davacı şirketin isim kaybına uğradığını da ispat edemediği, bildirilmiştir.
İlk derece mahkemesince bilirkişi kök ve ek raporların çelişkili değerlendirmeler içermesi sebebiyle bu defa bir mali müşavir, bir Sayıştay denetçisi ve bir şirketler hukuku uzmanından oluşan üç kişilik bilirkişi heyetinden alınan 18.04.2018 tarihli raporda özetle; şirket kayıtlarının tetkikinde; davalının şirkete tek bir kalemde borçlandırıldığı, 2008 yılı defterlerine göre davalıdan 141.865,35TL alacaklı olarak gözüktüğü, daha sonra davalıdan 141.865,35TL’nin tahsil edildiğine ilişkin işlem tesis edilerek borcun kapatıldığı, 2008 yılı yıl sonu itibariyle davalıdan şirketin alacağının gözükmediği, 2009 yılı yevmiye defterlerinin tetkikinde ise; herhangi bir hesap hareketi olmamasına rağmen 31.12.2009 tarihi itibariyle ortağa ödenen tutar adı altında davalı …’un tek kalemde şirkete 465.000,00TL borçlandırıldığı tespit edilmiştir. 2010 yılı kayıtlarının tetkikinde ise; önceden devir eden 465.000,00TL’ye 01.01.2010 tarihinde 3.926,94TL tutarında ilave yapıldığı, 31.12.2010 tarihinde ise ödemeler adı altında davalıdan 31.587,99TL tahsilat yapıldığı şeklinde kayıt tutulduğu, yine 31.12.2010 tarihinde ilgili hesaba devir adı altında davalı hesabından 2.380,92TL düşüldüğü, böylece ticari defter kayıtlarına göre 31.12.2010 tarihi itibariyle davacı şirketin davalıdan, 434.958,03TL alacaklı olarak gözüktüğü tespit edilmiştir. Bunun yanında, davalının sunduğu kayıtlar, banka belgeleri ve şirket defterlerinin incelenmesi neticesinde; davalının, davacı şirket adına şirket ortaklığından çıkıncaya değin bir çok tahsilatlar yaptığı belirlenmekle beraber, davalının bu miktarları davacı şirketin adına üçüncü kişilere olan borçlarını ödemesinde kullandığı ve şirket ticari defterlerinde kayıt altında alınmayan 446.000,00TL’lik ödemesinin olduğu, buna göre de davacının davalı uhdesinde kaldığını belirterek isteyebileceği bir miktar olmadığı, yine davacı vekilinin 15.07.2015 tarihli dilekçesinde; dilekçeleri ekinde … İnş. …. …. San ve Tic. Ltd. Şti.’nin mizan bakiyelerinin sunulduğunu, bu hesapta müvekkili şirketin yapmış olduğu satışların kümülatif dayanaklarının bulunduğunu, bilirkişilerin bu mizan ve faturaları hiç dikkate almadıklarını, oysa faturaların büyük kısmının üzerinde kapalı ibaresi bulunduğunu, kapalı faturalardaki imzaların ise …’a ait olduğunu, kapalı faturalar tahsil olduğuna göre …’un bu bedelleri kime teslim ettiğinin araştırılması gerektiğini, Ankara Batı Asliye … Mahkemesinin 2013/307 E. sayılı dosyasındaki durumun kendilerini doğrulamakta olduğunu, faturaya göre alınan bedelin teslim edildiğine ilişkin teslim-tesellüm kayıtlarının bulunmadığını ifade ettiğini, dava dosyası içerisinde bir örneği yer alan Ankara Batı Asliye … Mahkemesinin 2013/307 E. Sayılı dosyası kapsamında alınan ve incelenen 16.08.2015 tarihli bilirkişi raporunda yer alan
bilgiler varılan sonuç dikkate alındığında, işbu dava konusu olaya ışık tutacak somut herhangi bir bilgiye rastlanılmadığı belirtilmiştir.
Dairemizce davacı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin değerlendirilebilmesi için HMK’nın 356. Maddesi uyarınca duruşma açılarak Mali Müşavir bilirkişi Dr. …’dan rapor alınmış olup anılan bilirkişi tarafından düzenlenen 16.12.2020 tarihli raporda; davacı şirketin 2008, 2009 ve 2010 yıllarına ait ticari defterler sunulmadığı için davalı vekilinin 11.12.2014 tarihli dilekçesinde yer alan müvekkili …’un davacı şirket adına ödediği iddia edilen çeklerin davacı şirket defterlerinde kayıtlı olup olmadığının tespit edilemediği, … … A.Ş.’nin 07.10.2020 tarihli yazısı ekinde yer alan CD içerisindeki davalı …’a ait 01.01.2008-31.12.2010 tarihleri arasında gerçekleşen banka işlemlerımn incelenmesi neticesinde, davalı vekilinin 11.12.2014 tarihli dilekçesinde yer alan çeklerin müvekkili tarafından davacı şirket adına ödendiğine dair herhangi bir kayda rastlanılmadığı, davacı şirket tarafından sunulan 2008,2009,2010, 2011 ve 2012 yıllarına ait ticari defterler üzerinde aynı bilirkişi tarafından yapılan inceleme sonucu düzenlenen 17.06.2021 tarihli raporda özetle; davacı şirketin incelenen 2008 ila 2012 yılları arasındaki ticari defterlerinin kapanış kayıtlarının bulunmadığı, davalı vekilinin 11.12.2014 tarihli beyan dilekçesiyle sunduğu belgelerin ve söz konusu çeklerin davacı şirketin ticari defterlerinde kayıtlı olmadığı tespit edilmiştir.
Dairemizce bu defa davacı defter ve kayıtları üzerinde yerinde inceleme yetkisi tanımak ve belge almak suretiyle, davadaki iddia ve savunmaya göre davalının vekâleti döneminde davacı şirket adına tahsil edip şirkete intikal ettirmediği, davacı şirket adına düzenlediği faturalara ilişkin bedellerin şirket kayıtlarında yer alıp almadığı, sonuç itibariyle davalı vekilinin vekâlet dönemine ilişkin yapmış olduğu satış, düzenlediği fatura ve tahsil ettiği tutarlarda davacı şirkete iadesi gereken tutar bulunup bulunmadığı hususunda dosyadaki tüm bilirkişi raporları, davalının ödemeye ilişkin çekleri de gözetilerek rapor düzenlenmesi için dosyada Mali Müşavir …’tan bilirkişi raporu alınması yoluna gidilmiş olup adı geçen bilirkişi tarafından düzenlenen 01.03.2022 tarihli raporda; davacının incelenen 2009 yılı ve 2010 yılına ait yevmiye ve envanter defterinin açılış kayıtları bulunmakta ise de kapanış kayıtlarının bulunmadığı, 01.01.2010 tarihinde davalının hesabına 3.926,94 TL borç kaydedildiği, bu kayıt incelendiğinde bu tutarın Asgari Geçim İndirimi hesabı ile karşılaştırıldığı, yani ödemenin davalı ile bir ilgisinin bulunmadığı, davalının 10.12.2010 tarihinde ortaklıktan ayrıldığı, 31.12.2010 tarihinde davalının alacağına 31.587,99 TL alacak kaydı yapıldığı, bu kaydın bulunduğu yevmiye maddesi incelendiğinde şirketin satıcılar ve alıcılar hesapları ile diğer alacak-verecek hesaplarının karşılıklı kapatıldığı, aradaki farkın da davalıya yazıldığının anlaşıldığı, o kadar ki kaydın açıklamasına “Ödemeler” yazıldığı, ancak hesaptan tahsilat yapılmış gibi kayıt yapıldığı, 31.12.2010 tarihindeki diğer 2.380,92 TL’lik kayıt da KDV hesabı ile karşılıklı bir kayıt olduğu, yani davalıya bir ödeme ya da davalıdan bir tahsilat kaydı olmadığı, defterde 31.12.2010 tarihinde davalının 434.958,03 TL borçlu olduğunun kayıtlı olduğu, sunulan envanter defterinde yer alan 01.01.2010 tarihli açılış mizanında “131 01 – …” hesabında davalının 465.000,00 TL borçlu bulunduğu, 31.12.2010 tarihli kapanış mizanında “131 01 – …” hesabında davalının 434.958,03 TL borçlu bulunduğunun kayıtlı olduğu, davacı, davalının kendisine verilen vekaletname ile tahsilatlar yaptığını, ancak bunları şirkete aktarmadığını iddia etmiş ve buna dair dosyaya 59 adet tahsilat makbuzu sunduğu, bu makbuzların toplam tutarının 205.323,75 TL olduğu, davacının 2010 yılı ticari defterinde 31.12.2010 tarih ve 114 yevmiye sayılı kayıtta bu makbuzlarda görünen birçok müşterinin hesabında düzeltme kaydı yaptığının, bu kayıtta çıkan farkı davalının hesabına yazdığının tespit edildiği, davalının da 18.08.2014 tarihli dilekçelerinin ekinde davacıya keşide ettikleri ve davacının borçlarına karşılık ciro edilen 446.000,00 TL’lik çek fotokopilerini dosyaya sunarak bu çeklerin kendisi tarafından ödendiğini, davacının çekler dolayısı ile bir ödeme yapmadığını iddia ettiği, çekler incelendiğinde; çeklerin davalının şahsi çeki olduğu, davacının satıcılarına ciro edildiği, çeklerin hepsinin 2010 yılı içinde işlem gördüğü, ancak davacının 2010 yılı defterinde bu çeklere dair her hangi bir kayıt bulunmadığının belirlendiğini, hisse devri incelendiğinde; 21.12.2010 tarih ve 7712 sayılı … sicil gazetesinde; davalı …’un 150.000,00 TL’lik (%50) hissesini Sincan 4. Noterliği’nde düzenlenmiş hisse devir senedi ile (ortaklık dışı) …’a devrettiğini, davalının çek verdiği, ancak karşılıklarını alamadığını iddia ettiği zamanda şirketin %50 hissedarı olduğu, şirket tarafından kendisine verilmiş vekaletnamesi bulunduğu, öte yandan davalının hisse devri yaptığı zaman şirketin komple el değiştirdiği, yani bütün hisselerin devredildiği, devralanlardan …’un da şirketin %99 hissesini devraldığının dikkate alınması gerektiği, davacının dosyaya sunulan 2010 yılı ticari defterlerinde kapanış onaylarının yapılmadığı, yine yukarıda açıklandığı üzere 2010 yılı defterinde davalıya dair kayıtların belgelere dayanmadığı, üstelik davalının hisse devrinden sonra da “ortaklardan alacaklar” diye kayıt yapılmaya devam edildiğini, hisseleri devralan … davalıdan 150.000,00 TL’lik hisse devralmış ve noter senedine göre hisse bedelini de ödediği, üstelik hisse devir tarihinde deftere göre davalının şirkete borcu göründüğü, davacının tahsilat makbuzları ile yapılan tahsilatların şirkete aktarılmadığı iddiasına karşılık, davalı çeklerle yaptığı ödemeler dolayısı ile alacaklı olduğunu iddia ettiği, 2010 yılı ticari defterinde makbuzlarla yapılan tahsilatlara ve çeklerle yapılan ödemelere dair kayıt bulunmadığı, ancak makbuzlarla tahsilat yapılan firmalarla, çeklerle ödeme yapılan firmaların bazılarının kayıtlarının 31.12.2010 tarih ve 114 sayılı yevmiye kaydında karşılıklı kapatılıp aradaki fark tutarının da davalını hesabına yazılmış olarak kayıtlı olduğu, bütün bunlara göre 31.12.2010 tarihi itibarı ile davacının defterine göre davalıdan 434.958,03 TL alacaklı göründüğü, ancak bu anlatılanlara göre davacının defter kayıtlarının birçok tutarsızlık içerdiği, bildirilmiştir.
Somut olayda davacı şirket, şirket ortağı olan davalının, şirketin cari hesabından kendisine yapılan 434.958,03 TL’ ödemeyi iade etmediğini ileri sürerek bu miktarın faizi ile birlikte iadesi gerektiğini, ayrıca bu tutarın iade edilmemesi sebebiyle davacı şirketin yeni … işlerine giremediğini, isim kaybına maruz kaldığını, kamu borçlarını ödeyemediğini, dolayısıyla şirketin zarara uğradığını ileri sürerek ayrıca davacı şirketin uğradığı zararın tazminini de talep etmiştir. Davalı vekili ise, davacı şirketin kayıtlarının sonradan hayali olarak düzenlendiğini, davacının müvekkilinin fatura tanzim tme, tahsilat yapma ve çek düzenleme yetkisinin bulunmadığına ilişkin iddiasının yerinde olmadığını, zira müvekkilinin davacı şirketin ortağı olduğu dönemde Sincan 1. Noterliği’nin 24.02.2009 tarih ve … no’lu vekaletnamesinde müvekkilinin para çekme, çek imzalama, evrak ve belge imzalama vs. tüm yetkilerinin bulunduğunu, davacı şirketin ortağı olan müvekkilinin bu şirketteki %50 hissesini 01.10.2010 tarihinde noter limited şirket hisse devir sözleşmesi ile %50 hissesinin tamamını bütün aktif ve pasifleriyle hukuki ve mali yükümlülükleriyle birlikte davacı şirket müdürü olan ağabeyi …’a satarak şirket ortaklığından ayrıldığını, davacının iddia ettiği gibi şirket cari hesabından müvekkiline yapılmış 454.938,03 TL ödeme bulunmadığını, savunmuştur.
Uyuşmazlık, davacı şirketin cari hesabında kayıtlı olduğu üzere, davacı şirketin eski ortağı olan davalıya ödeme yapılıp yapılmadığı, yapılmışsa bu ödemenin iadesinin gerekip gerekmediği, iade edilip edilmediği, işbu miktarın iade edilmemiş olması sebebiyle davacının iddia ettiği gibi zarara uğrayıp uğramadığı noktalarında toplanmaktadır.
Dosya kapsamına göre davacı … Ltd. Şti, kardeş olan … ve davalı …’un %50’şer hissesine sahip olduğu iki ortaklı limited şirketi olup davalı ortağın davacı şirkette 24.12.2009 tarihli ve … no’lu vekaletname ile kendisine para çekme ve çek tanzim etme gibi konularda yetkiler tanındığı, davalı ortağın davacı şirketteki %50 hissesini Sincan 4. Noterliği’nin 01.10.2010 tarihli limited şirket hisse devir sözleşmesi ile dava dışı diğer ortak olan ağabeyi …’a devrettiği, …’un davacı şirketin yetkili müdürü olduğu anlaşılmaktadır. Eldeki davada davacı şirketin Dairemizce mali müşavir bilirkişi aracılığıyla incelenen 2009 ve 2010 yıllarına ait yevmiye ve envanter defterlerinin açılış kayıtları bulunmakla beraber kapanış kayıtlarının bulunmadığı, 2010 yılına ait yevmiye defterinde 31.12.2010 tarihinde davalının 434.958,03 TL borçlu olduğunun kayıtlı olduğu, sunulan envanter defterinde yer alan 01.01.2010 tarihli açılış mizanında “131 01 – …” hesabında davalının 465.000,00 TL borçlu bulunduğuna dair kayıtlar tespit edilmiş ise de bu kayıtları tevsik eden belgelerin ticari defterlerde bulunmadığı bilirkişi tarafından düzenlenen Dairemizce dosya kapsamına ve oluşa uygun, denetime ve hüküm kurmaya elverişli, ayrıntılı düzenlenen 01.03.2022 tarihli raporda belirtilmiştir. Şu halde davalı eski ortağa davacı şirketten ödeme yapıldığını usulüne uygun delillerle kanıtlamakla yükümlü olan davacı şirketin kapanış kayıtları bulunmadığı gibi tutarlı kayıtlar içermediği tespit edilen 2009 ve 2010 yıllarına ait ticari defterlerinde salt davalıya cari hesaptan 434.958,03 TL ödeme yapıldığına ilişkin kayıt, davalı eski ortağa ödeme yapıldığını ispatlamaz. Kaldı ki davalı vekili tarafından yargılama sırasında 11.12.2014 tarihli dilekçesi ekinde sunulan davalı tarafından davacı şirket adına düzenlenen ve şirket borçlarının ödenmesinde kullanıldığı bildirilen çek örneklerine göre 2010 yılında işlem gören 15 adet çekin davalının şahsi çeki olduğu ve davacı şirket için verildiği, 15. Adet çek bedeli toplamı 446.000,00 TL olup işbu çeklerin davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarında yer almadığı belirlenmiştir. Kaldı ki davalı ortağın davacı şirketin yetkilisi ve diğer ortağı olan dava dışı …’a hisselerini devrettiği tarihte davacı şirketin ticari defterlerinde davalıya cari hesaptan 434.958,03 TL ödeme yapıldığına dair kayıt bulunduğu, daha açık anlatımla davacı şirkete borçlu olduğu halde davalıya devrettiği %50 hissenin karşılığı olarak 150.000,00 TL ödeme yapıldığı da dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Ayrıca davacı şirket tarafından davalının sunduğu çeklere esas davacı şirket adına yapılan ödemeler karşılığında satın alınan malların davalının, davacı şirketle aynı alanda faaliyet gösteren …-… … işletmesine teslim edildiğini, dolayısıyla söz konusu ticari işletmenin ticari defter ve kayıtlarının da incelenmesi gerektiğini iddia etmiş ise de, dosyada bulunan 06.01.2012 tarihli Türkiye … … Gazetesi örneğine göre davalıya ait anılan ticari işletmenin 03.01.2012 tarihinde dolayısıyla davalı tarafından çeklerin verildiği ve tamamının işlem gördüğü 2010 yılından sonra kurulup tescil edildiği anlaşılmış olmakla davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebine itibar edilmemiştir. Kaldı ki bu yöndeki incelemenin, öncelikle davacı şirketin cari hesabında yer alan davalıya yapıldığı iddia edilen ödeme kaydının dayanağı olarak belge ibraz edemediği gözetildiğinde, sonuca etkili de olmayacağı da açıktır.
Diğer taraftan davacı vekili Ankara 1. Batı Ceza Mahkemesi’nin 2018/11 Esas sayılı İİK’nın 338/1. Maddesi kapsamında gerçeğe aykırı beyanda bulunanların cezalandırılması ve tazminat istemi dava kapsamında alınan 11.08.2020 tarihli bilirkişi raporunda müvekkili şirketin davalıdan alacaklı olduğunun belirlendiğini bildirmiştir. Söz konusu rapor incelendiğinde; 15.12.2012 tarihi itibariyle davalı …’un …
İnş. …. …. San ve Tic. Ltd. Şti.’ne 20.546,02 TL borçlu bulunduğu sonuç ve kanaatine ulaşıldığı, söz konusu raporda hesaplama yapılırken davalı …’un 131 Ortaklardan Alacaklar hesabından 31.587,99 TL, 136 Diğer Çeşitli alacaklar hesabından 434.958,03 TL olmak üzere (31.587,99 TL + 434.958,03 TL) 466.546,02 TL borçlu olduğu, buna karşılık … İnş. …. …. San ve Tic. Ltd. Şti.’nden 446.000,00 TL alacaklı olduğu ifade edilerek, 466.546,02 TL’den 446.000,00 TL mahsup edilerek davalı …’un … İnş. …. …. San ve Tic. Ltd. Şti.”ne (466.546,02 TL – 446.000,00 TL) 20.546,02 TL borçlu bulunduğu belirtilmiştir. Davacı vekilinin kendi iddialarını desteklemek üzere sunmuş olduğu bilirkişi raporunda da …’un davaçı şirketin üçüncü kişilere olan borçlarına mahsuben keşide ederek ödediği çeklerin toplamı olan 446.000,00 TL davalı …’un davacı şirketten alacağı olarak dikkate alınmıştır.
Bu durumda davacı şirket davalıya cari hesaptan davacı şirketin kayıtlarına göre davalıya 434.958,03 TL ödendiğini, dolayısıyla davacı şirkete TTK’nın 224. Maddesi gereği faiziyle birlikte iadesini gerektiren alacağın varlığını HMK’nın 200/1. Maddesi gereği usulüne uygun yazılı delillerle kanıtlayamadığı na göre, davacı şirketin iade edilmeyen bu para sebebiyle maddi tazminat alacağının bulunduğu da ispatlanmamış olmaktadır. Açıklanan bu nedenlerle davacı vekilinin istinafı başvuru sebeplerinin ilk derece mahkemesince verilen kararın gerekçesi yönünden kabulüne, ilk derece mahkemesince verilen kararın gerekçesi yönünden kaldırılarak davacının açmış olduğu alacak ve maddi tazminat davalarının ayrı ayrı reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
A) 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun gerekçe yönünden kabulüne, Ankara Batı Asliye … Mahkemesinin 06/06/2018 tarih 2013/101 Esas 2018/389 Karar sayılı kararının gerekçe yönünden kaldırılmasına,
2-Alacak ve maddi tazminat davasının ayrı ayrı reddine,
B)1-492 sayılı Harçlar Kanunu’nun karar tarihinde yürürlükte bulunan ilgili Tarifesi hükümleri gereği alınması gereken 80,70 TL karar harcının başlangıçta peşin alınan 1.724,85TL ve ıslah ile alınan 8.538,75TL harcın mahsubu ile bakiye 10.182,9 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Yargılamada vekil ile temsil olunan davalı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1. Maddesi gereği hesaplanan 47.100,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine,
5-HMK’nın 333. Maddesi gereği varsa kullanılmayan gider avansının kararın kesinleşmesi halinde yatıran tarafa iadesine,
C) 1-İstinafa başvuran davacı taraftan alınan 44,40 TL maktu karar harcının kararın kesinleşmesi ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
2-Davacı tarafından yapılan istinaf giderlerinin davada haklılık durumu gözetilerek davacının üzerinde bırakılmasına,
3-İstinafa başvuran davacı taraf istinafa başvurusunda haklı çıkmadığından lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4-İstinafa yargılamasında haklı çıkan ancak istinaf yargılamasındaki duruşmalarda hazır bulunmayan davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.
28/03/2022

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.