Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2019/1838 E. 2022/261 K. 03.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2019/1838 Esas 2022/261 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/1838
KARAR NO : 2022/261

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : KONYA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/09/2019

NUMARASI : 2019/180 Esas 2019/582 Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :
VEKİLİ :
VASİSİ :
DAVA : Şirket Ortağı Olunmadığının Tespiti ve Alacak (İstirdat)
DAVA TARİHİ : 06/08/2013
KARAR TARİHİ : 03/03/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 03/03/2022

Taraflar arasındaki şirket ortağı olunmadığının tespiti ve alacak istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davalı şirket yönünden alacak davasının dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine, davalı … yönünden alacak davasının kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili davacı tarafın yüksek faiz getireceği ve istendiği an geri ödeneceği garantisi ile davalı tarafa 50.080,00 DM miktarında para verdiğini, müvekkili davacı tarafa yatırdığı para karşılığı belge verildiğini, bu parasının müvekkiline iadesinin gerektiğini ancak müvekkili davacı tarafın verdiği paraları geri istemesine rağmen davalı tarafça müvekkili davacı tarafın parasının iade edilmediğini, davalı tarafın Bankacılık Kanunu’na aykırı şekilde mevduat topladığını, SPK ‘na aykırı olarak aracılık faaliyetinde bulunup hisse senetlerini halka arz ettiğini, davalı şirket veya şirketlerin yöneticilerinin vs. cürüm işlemek amacıyla çete oluşturmak vs. suçlarından değişik ceza dava dosyalarında yargılandıklarını, birçok devlet kuruluşunca davalı tarafın denetlendiğini ve denetlemelere ilişkin birçok rapor düzenlendiğini, davalı şirket veya şirketlerin ticari defterlerinin de usulüne uygun tutulmadığından, diğer davalı gerçek kişi …’ın da şirket veya şirketlerin yöneticisi olması nedeniyle müvekkili davacı tarafı zarara uğrattıklarından ve müvekkiline karşı sorumlu olduklarından bahisle müvekkili davacı taraf ile davalı taraf arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığının tespitine ve ayrıca davalı tarafa verilen para nedeniyle 25.605,50 (50.080,00 DM karşılığı) Avro’nun davalı tarafa verildiği tarihten ödeme tarihinden itibaren işleyecek döviz faiziyle birlikte
davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; ekli Almanya … … Mahkemesinde aynı yönde verdiği davanın reddi kararının Türk Mahkemelerince tanınması veya tenfizine karar verildiğini, yabancı mahkeme kararının taraflar arasında kesin hüküm oluşturduğunu, kesin hükmün varlığı halinde dava şartının olmadığını ve bu nedenle işbu davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddi gerektiğini, aksi halde işin esası yönünden de davacı tarafın … … A.Ş.’nin pay defterinde kayıtlı ortak olduğunu, TTK’nın 417. maddesi gereğince şirket pay defterinde kayıtlı hisse senedi sahibi olması nedeniyle davacı tarafın şirket ortağı sıfatını kazandığını, TTK’nın 329 ve 405. maddeleri gereğince şirket ortaklarının hisse bedellerini şirketten geri istemesinin mümkün olmadığı gibi şirketin de kendi paylarını temellük etmesinin (edinmesinin) de mümkün olmadığını, davacı tarafın şirket ortağı olduğuna dair elinde halen varsa hamiline hisse senetlerini üçüncü şahıslara devretme hakkının olduğunu, davacı tarafın müvekkili şirkete veya şirketlere her an geri alabileceği garantisi ile para verdiğine ilişkin iddianın gerçek olmadığını, bu iddianın bağlayıcı yazılı belge ile ispat edilmesi gerektiğini, müvekkili şirket veya şirketlerin davacı taraftan para almadığını, davacı tarafın dayandığı belge veya belgelerdeki imzaların müvekkili şirketle veya şirketlerle hiç bir ilgisinin olmadığını, belge veya belgelerdeki imza veya imzaların müvekkili şirket veya şirketlerin yetkililerine ait olmadığını, belge veya belgelerin içeriğini kabul etmediklerini, bu belge veya belgelerde dahi şirket hisse senedi alındığının yazılı olduğunu, bu belge veya belgelerin delil değerinin olmadığını, davacı tarafın hata veya hileye maruz kaldığı ile ilgili talep ve beyanlarının BK’nın 31. maddesi gereğince bir yıllık hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle dinlenemeyeceğini, kaldı ki müvekkili şirketin veya şirketlerin davacı tarafa yönelik hata veya hile olgusunu içerir bir davranışının olmadığını, davacı tarafın müvekkili şirkete veya şirketlere her hangi bir para vermediğini, sunulan delillere göre davacı tarafın şirket paylarını üçüncü kişilerden edindiğini, davacı tarafın iyi niyet kurallarına aykırı davranarak işbu davayı açtığını, davacı tarafın üçüncü kişilerden aldığı şirket hisseleri nedeniyle şirketin kâr ve zararına ortak olduğunu, iyi niyet kurallarına aykırı davranamayacağını, ayrıca BK’nın 126. maddesi gereğince şirket ile ortaklar arasındaki davaların 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, varsa davacı tarafın dayandığı belgelerde geçen düzenleme tarihinden veyahut bir an için iddianın doğruluğu halinde bile iddiaya konu paranın verildiği tarihten dava tarihine kadar zamanaşımı süresinin geçtiğini, hatta olayda uygulanması mümkün olmayan sebepsiz zenginleşme ile ilgili BK’nın 66. maddesindeki bir yıllık ve on yıllık zamanaşımı sürelerinin de geçtiğini, yine haksız fiiller ile ilgili zamanaşımı süresinin dahi geçtiğini, davacı tarafın iddialarını yazılı delille ispatlaması gerektiğini, kaldı ki müvekkili şirketten veya şirketlerden döviz olarak para istenemeyeceği gibi faiz de istenemeyeceğini, davacı tarafın tüm iddia ve taleplerinin hak düşürücü süre ve zamanaşımına uğradığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı …’a yapılan tebligata rağmen cevap vermediği gibi duruşmaya katılmadığı, yokluğunda karar verildiği, davalı …’ın Konya 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 17/07/2017 tarih ve 2016/2007 Esas 2017/1081 Karar sayılı kararı ile organik beyin sendromu hastalığı nedeniyle kısıtlanmasına, kendisine oğlu …’ın vasi olarak atanmasına karar verildiği, gerekçeli kararın vasiye tebliğ edilmesine rağmen istinaf kanun yoluna başvurmadığı anlaşılmıştır.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda yabancı mahkeme ilamının taraflar arasında görülen davada kesin hüküm oluşturduğu gerekçesiyle kesin hüküm dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine dair verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yoluna başvurulması üzerine yapılan istinaf incelemesi sonunda Dairemizin 21/03/2019 tarih ve 2018/64 Esas-2019/355 Karar sayılı Karar sayılı kararıyla söz konusu yabancı mahkeme kararının davalı … yönünden Türkiye Cumhuriyeti Mahkemeleri tarafından tenfiz edilip kesinleştiğine ilişkin bir karar olmadığından davalı … yönünden kesin hüküm nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun bu yönden kabulüne ve ilk derece mahkemesince verilen kararın HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereği kaldırılmasına, davalı şirket yönündeki istinaf başvurusunun ise şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince kesin hükmün varlığı sebebiyle davanın usulden reddine dair verilen kararın davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine Dairemiz 21/03/2019 tarih ve 2018/64 Esas-2019/355 Karar sayılı kararının kaldırılması üzerine ilk derece mahkemesince iddia, savunma, bilirkişi raporuna ve toplanan tüm delillere göre; Konya 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14/06/2016 tarihinde kesinleşmiş olan 10/10/2015 tarih 2014/653 Esas 2015/549 Karar sayılı tanıma kararı ile davacı …’ın davalı … … A.Ş. ye karşı Almanya … Eyalet Mahkemesi … de 49.950 DM karşılığına isabet eden 25.539,02 Avro miktarı üzerinden açtığı alacak davasının sonunda adı geçen yabancı mahkemenin 30/12/2012 tarih 2 U 3/12 sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiği ve işbu red kararının da 07/10/2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmış olmakla, davacı ile davalı şirket arasında 25.539,02 Avro’luk alacak miktarı yönünden kesin hüküm bulunduğu, diğer davalı … yönünden herhangi bir kesin hükmün varlığının söz konusu olmadığı, bu durumda davalı şirkete yönelik davasında 25.539,02 Avro kısım yönünden kesin hükmün varlığı sebebiyle davanın usulden reddi gerektiği, dosya kapsamında yer alan ek-1a’daki … … AŞ’nin tahsilat listesinde adı geçen şirkete 1 kalem halinde; -09/03/1997 tarihinde 15.182 Avro, olmak üzere toplam 15.182 Avro ödediği, Ek-1b ‘deki … … AŞ’nin tahsilat listesinde adı geçen şirkete 1 kalem halinde; 24/01/1998 tarihinde 7.310 Avro,

olmak üzere toplam 7.310 Avro ödediği, böylelikle davacı tarafın adı geçen şirket veya şirketlere toplam olarak 22.492 Avro ödediğinin anlaşıldığı, adı geçen şirketin veya şirketlerin bu parayı davacı taraftan aldığının kabulü gerektiği, bu alacaktan 01/01/1999 tarih ve 21420 sayılı ortaklık durum belgesinin nakit hanesinden dolayı 1.966 Avro, -30/01/1999 tarih ve 12096 sayılı tediye makbuzu veya kasa tediye makbuzu veyahut hisse devrine ilişkin dilekçeden dolayı 3.044 Avro, -12/07/2004 tarih ve … sayılı tediye makbuzu veya kasa tediye makbuzu veyahut hisse devrine ilişkin dilekçeden dolayı 410 Avro, 29/03/2000 tarih ve 16419 sayılı … başlıklı belgeden dolayı 4.001 Avro, olmak üzere toplam 9.421 Avroluk ödemenin davacı tarafın alacağından düşülmesi ile davacı tarafın bakiye 13.071,00 Avro alacağının kaldığı, davalı …’ın davacıdan paranın tahsil edildiği tarihte davalı şirkette yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığının dosyadaki ticaret sicil kayıtları ile sabit olduğu, davacının 25.605,50 Avro alacağının tahsili yönündeki isteminin davalı … yönünden kısmen kabulü ile 13.071,00 Avro miktarı üzerinden kabulü gerektiği gerekçesiyle davacının davalı …’a yönelik alacak davasının kısmen kabulü ile; 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 99. maddesi gereğince davacının talebi gereğince aynen ödenmesi kayıt ve şartıyla; 3095 Sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanunun 4/a maddesi gereğince dava tarihi olan 06/08/2013 tarihinden itibaren Devlet Bankalarının Avro cinsinden açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek döviz faizi ile birlikte 13.071 Avro’nun davalı …’dan alınarak davacı tarafa verilmesine, davacı tarafın fazlaya ilişkin taleplerinin reddine, davacının davalı … AŞ’ye yönelik davasının ise dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine (kesin hüküm nedeniyle davanın usulden reddine), karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı şirket yönünden kesin hükmün varlığına ilişkin koşullar oluşmadığı halde davanın usulden reddine karar verilmesinin doğru olmadığını, SPK raporlarında işleyiş tarzı ortaya konulduğu üzere … adlı paravan şirket tarafından müvekkiline ödeme yapıldığı ileri sürülen belgelerin gerçeği yansıtmadığını, müvekkilinin alacağından bu belgelere göre alacağın miktarının düşürülmesinin doğru olmadığını, davalı tarafından sunulan 29.05.2017 tarihli ortaklık durum belgesinin dosyaya kendileri tarafından ibraz olunan önceki tarihli farklı bir ortaklık durum belgesi olduğunu, kaldı ki bu belge içerisinde müvekkilinin herhangi bir ödeme kabulü beyanının bulunmadığını, davalının ibraz ettiği ortaklık durum belgesiyle aynı tarihli devir belgesi olduğunu iddia ettiği … belgesinde belirtilen ödeme miktarının dosyaya aslı sunulan ortaklık durum belgesinde de yer aldığını taleplerinin de bu miktar düşüldükten sonra kalan miktara ilişkin olduğunu, ileri sürerek açıklanan bu ve re’sen gözetilecek nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve davalı şirkete ödenen paranın tahsili istemlerine ilişkindir.
Davalı şirket tarafından davacıya karşı yabancı mahkeme ilamının tanınması talebine ilişkin açılan davada, Konya 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 10/11/2015 tarih 2014/653 Esas 2015/549 Karar sayılı kararıyla davanın kabulü ile yabancı mahkeme kararının tanınmasına karar verildiği, taraflarca temyiz edilmeyen bu kararın 14/06/2016 tarihinde kesinleştiği, dosya içeriğiyle sabittir.
Konya 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10/111/2015 tarih 2014/653 Esas 2015/549 Karar sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı … … AŞ tarafından……. Bölge Mahkemesi karar sayılı dosyasında davalı … … …Ticaret AŞ. aleyhine, 1988 yılında Türk kanunların göre kurulmuş olan … … AŞ’den 01.01.1999 tarihinde 49.950,00 DM değerinde hisse hisse satın aldığını, karşılığında fatura verildiğini, davacının 21.538,17 Avro paranın ödenmesini talep ettiğini, davalıya bu paranın her zaman geri alınabileceği vaadiyle ödendiğini, davacının istinaf aşamasında davalılardan 1997 ve 1998 yıllarında ödenen 3.844,00 DM’nin mahsubu ile 40.156,00 DM karşılığı 20.531,44 Avro ödenmesini talep ettiği, davacı tarafından 01.01.1999 tarihinde … …’de hisse alımının gerçekleşmediği, hayali bir suç davasında karar verilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, kararın 07.10.2013 tarihinde kesinleştiği, görülmüştür.
5718 sayılı MÖHUK’un 50/1. maddesi gereğince, yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. Aynı Kanunu’nun 58. maddesi gereğince, yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilamın, karşılıklı işlem şartı hariç, tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Yine aynı Kanunun 59. maddesi gereğince yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder. Bu nedenle, yabancı mahkemelerden verilmiş olup da henüz Türk mahkemesince tanınıp tenfiz edilmemiş bir yabancı karar, Türk mahkemeleri önündeki bir davada kesin hüküm itirazına konu yapılamaz. Türk mahkemesince tanınıp tenfiz edilen yabancı mahkeme kararı, Türk hukuku bakımından kesin hüküm oluşturur. Buna bağlı olarak tanınıp, tenfiz edilen yabancı mahkeme kararı, aynı konudaki uyuşmazlığın tekrar Türk mahkemelerinde görülmesini engelleyecektir.
6100 sayılı HMK’nun 303/1 maddesi uyarınca “bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için her iki davanın taraflarının dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir” hükmünü içermekte olup, kesin hüküm HMK’nun 114/1-i maddesi gereğince olumsuz dava şartlarındandır.
Bu nedenledir ki kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de, davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir.
Hemen belirtilmelidir ki kesin hüküm, şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin HUMK. m. 427; HMK. m. 361). Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir. Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.
Maddi anlamda kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir. Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir. 6100 sayılı HMK’nun 303/1.maddesi de, “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir tanımı içermektedir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/21-30 E. 2003/57 K.; 23.02.2005 gün ve 2005/21-66 E. 2005/93 K.; 03.03.2010 gün ve 2010/11-75 E. 2010/121 K.; 08.12.2010 gün ve 2010/1-602 E. 2010/643 K.; 02.11.2011 gün ve 2011/2-561 E. 2011/668 K. sayılı ilamlarında da vurgulanmıştır. Mahkemeler, aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlıdırlar; aynı davayı bir daha (yeniden) inceleyemezler ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar (Baki Kuru, a.ge., C. V, s. 5051- 5053).
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince, ilk derece mahkemesince dava konusu uyuşmazlık bakımından kesin hüküm olarak kabul edilen Almanya Federal Cumhuriyeti … Yüksek Eyalet Mahkemesi … 2. Hukuk Genel Kurulu’nun her an geri alınabileceği vaadiyle aldatılarak davalı şirkete ait hisse numaraları belirtilen 4 grup toplam 630 adet hissenin 01.01.1999 tarihinde satın alınmasından doğan toplam 44.000,00 DM (21.538,17 Avro) zararın tahsili talebiyle davalı … … …Ticaret AŞ’ye karşı açılan davada mahkemece davanın reddine karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği, anlaşılmıştır. Eldeki davada davacı taraf, tıpkı … Yüksek Eyalet Mahkemesi … 2. Hukuk Genel Kurulu’nun ilamının gerekçesinde açıklandığı üzere, 29.03.2000 tarihli belgedeki … … Tarım AŞ ye ait 044339 numaralı 20 adet hamiline yazılı, 028295 numaralı 200 adet hamiline yazılı, 133081 numaralı 400 adet hamiline yazılı ve 219882 numaralı 10 adet hamiline yazılı olmak üzere toplam 25.830 Avro karşılığı 630 adet hamiline yazılı hisse senedine dayanmıştır. Şu halde … ilk derece mahkemesinde davanın sebebini, eş deyişle maddi vakıalarını davacının dayandığı 29.03.2000 tarihli ortaklık durum belgesi ve 630 adet hisse oluşturduğuna göre, somut olayda davanın sebebi, yani maddi vakıaları ile aynıdır. Zira, yabancı mahkeme ilamında geçen hisse adedi, hisse senedi türü ve seri numaraları ile işbu davada davacının dayandığı 29.03.2000 tarihli ortaklık durum belgesindeki bilgiler birebir örtüşmektedir. Bu durumda işbu belge içeriğinde geçen hisse senedi numaraları ve miktarları aynı olduğundan yabancı mahkemede görülen dava ile eldeki davanın maddi vakıalarının aynı olduğunun kabulü gerekir. O halde kesinleşen Konya 5, Asliye Hukuk Mahkemesi’nin tanıma kararına esas … … Yüksek Eyalet Mahkemesi … 2. Hukuk Genel Kurulu’nun kararı, eldeki alacak davasının davalısı olan … İnş. Tarım. Ve San. İşl. Tic. AŞ (birleşmeden sonra … … AŞ, yeni unvanı … … AŞ) yönünden MÖHUK’un 59. ve HMK’nın 303. maddesi anlamında kesin hüküm oluşturur. O halde ilk derece mahkemesince davalı şirket aleyhine açılan işbu davanın, dava şartı olarak sayılan HMK’nın 114/i maddesi gereği kesin hükmün varlığı sebebiyle aynı Yasa’nın 115/2. Maddesi uyarınca usulden reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık görülmemiş, dolayısıyla davacı vekilinin istinaf sebeplerine itibar edilmemiştir.
Davacının davalı …’a karşı açılan davada verilen karara yönelik istinaf sebepleri incelenecek olursa;
Bilindiği üzere … … Kanunu’nun “Halka Açık Ortaklık Statüsünün Kazanılması” başlıklı 16/1.maddesinde (Değişik birinci cümle: 28/11/2017-7061/109 md.) Payları borsada işlem gören ortaklıklar ile kitle fonlaması suretiyle halktan para toplayan ortaklıklar hariç olmak üzere pay sahibi sayısı beş yüzü aşan anonim ortaklıkların payları halka arz olunmuş sayılacağı, bu ortaklıkların halka açık ortaklık hükümlerine de tabi olacağı, 2. fıkrasında ise; payları borsada işlem görmeyen anonim ortaklıkların, halka açık ortaklık statüsünü kazandıktan sonra en geç iki yıl içinde paylarının işlem görmesi için borsaya başvurmak zorunda olacağı, aksi durumda, Kurulun, bu payların borsada işlem görmesi veya ortaklığın halka açık ortaklık statüsünden çıkarılması için, ortaklığın talebini aramaksızın gerekli kararları alacağı, düzenlenmiştir.
Diğer taraftan 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı … Gazete’de yayımlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 41. maddesinde, 25.03.1987 tarihli ve 3332 sayılı … Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna geçici madde eklenmiş olup, geçici 4. Maddesinde ise; 31.12.2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü aracın, 06.12.2012 tarihli ve 6362 sayılı … … Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13.01.2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunacağı, bu ortaklıklara yapılan ödemelerin pay karşılığı yapılmış kabul edileceği ve ortaklık ilişkisinin kurulmuş sayılacağı, bu payların kaydileştirilmemiş olmasının ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığının da iddia edilemeyeceği, birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verileceği ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılacağı hükümleri düzenlenmiştir.
07/12/2019 tarihinde … Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Yasa kapsamında Dairemizce … … Kurulu’na yazılan yazıya verilen cevaba göre; davalı şirketin … … Kurulu’nun 21/11/1996 tarih ve 50/1475 sayılı kararı ile şirket payları sahibi sayısı nedeniyle halka arz edilmiş sayıldığı, 23/11/2012 tarihinde ise şirketin paylarının borsada işlem görmeye başladığı şirketin 31/12/2014 tarihine kadar pay sahibi sayısı nedeniyle halka arz edilmiş sayılan ancak borsada işlem gören şirketler kapsamına girdiği belirtilmiştir. Bu hale göre davalı şirketin … … Kanunu’nun 16. maddesi ve anılan yasal düzenleme kapsamında kaldığı ve davacının da artık davalı şirketin ortağı olarak kabul edildiği anlaşılmakla, davalı … hakkında açılmış olan bu davanın HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık yönünden yapılan inceleme sonucunda davacı vekilinin istinaf başvurusunun Yasa nedeniyle kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve açılan davada 3332 Sayılı Yasaya eklenen Geçici 4. maddesi gereğince karar verilmesine yer olmadığına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı şirket üzerinde bırakılmasına karar vermek gerekmiştir. Nitekim Yargıtay 11. HD’nin 2021/2949 Esas-2022/294 Karar sayılı emsal nitelikteki kararı da bu yöndedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı … … AŞ hakkında açılan davada ilk derece mahkemesince kesin hüküm dava şartı varlığının sebebiyle davanın usulden reddi kararına karşı davacı vekilinin, istinaf başvuru kanun dilekçesinde yer verdikleri itirazların yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı … hakkında açılan davada ise HMK’nın 355. Maddesindeki kamu düzenine aykırılık yönünden yapılan inceleme sonucunda davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile duruşma açılmaksızın ilk derece mahkemesince davalı … hakkında verilen karar davalı HMK’nın 353/1-b-2. Maddesi gereği kaldırılarak 3332 sayılı Yasanın geçici 4.maddesi gereğince karar verilmesine yer olmadığına, anılan yasa hükmü gereği yargılama giderlerinden … … AŞ’nin sorumlu tutulmasına dair davanın esası hakkında yeniden aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
A) Davacı vekilinin davalı şirket hakkındaki istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-1. Maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
B)1-Davacı vekilinin davalı …. yönelik istinaf başvurusunun HMK’nın 355. Maddesi uyarınca KABULÜNE,
2-Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 30/09/2019 tarihli ve 2019/180 Esas-2019/182 Karar sayılı davalı … hakkındaki kararın HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
C)1-Davalı … AŞ hakkında açılan davada HMK’nın 114/i maddesi gereği kesin hükmün varlığı sebebiyle aynı Yasa’nın 115/2. Maddesi uyarınca USULDEN REDDİNE,
2-Davalı … hakkında açılan davada 3332 sayılı Yasanın geçici 4.maddesi gereğince KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
3-492 sayılı Harçlar Kanunu’nun karar tarihinde yürürlükte bulunan ilgili Tarifesi hükümleri alınması gereken 80,70 TL maktu karar harcının başlangıçta alınan 1123,10 TL’den mahsubu ile 1042,4 TL’nin kararın kesinleşmesi ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan 294,00 TL taraf davetiye gideri, 250,00 TL bilirkişi ücreti gideri, 70,00 TL istinaf posta gideri ve 30,00 TL yazı posta gideri olmak üzere toplam 644,00 TL yargılama giderinin davalı ortaklıktan (şirketten) alınarak davacıya verilmesine,
5-Yargılamada vekil ile temsil olunan davacı taraf yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan 7194 sayılı Yasa’nın 41. Maddesi ile eklenen geçici 4. Maddesinin 2. Fıkrası ile AAÜT hükümleri uyarınca belirlenen 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davalı şirketten alınarak davacı tarafa verilmesine,
6-HMK’nın 333. Maddesi gereği artan gider avansı olması halinde karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
C)1-İstinafa başvuran davacı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf maktu karar harcının kararın kesinleşmesi ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
2-İstinafa başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan 121,30 TL istinaf başvuru gideri, 248,50 TL tebligat gideri ve dosya gönderme ücretinin toplam 369,80 TL’nin davalı şirketten alınarak davacı tarafa verilmesine,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 03/03/2022

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.