Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2019/1837 E. 2021/525 K. 08.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi ….

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

….

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : KONYA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/09/2017
NUMARASI : …
…. Mahkemesinin 17/07/2017 tarih … … Karar sayılı kesinleşmiş vesayet kararı gereğince davalı … ‘ın vasisidir)
DAVA : Şirket Ortağı Olunmadığının Tespiti ve Alacak (İstirdat)
DAVA TARİHİ : 18/04/2014
KARAR TARİHİ : 08/04/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 27/04/2021

Taraflar arasındaki şirket ortağı olunmadığının tespiti ve alacak (istirdat) istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davalı … AŞ yönünden kesin hüküm dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine davalı … yönünden davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili davacı tarafın yüksek faiz getireceği ve istendiği an geri ödeneceği garantisi ile davalı tarafa 25.040,00 DM miktarında para verdiğini, müvekkili davacı tarafa yatırdığı para karşılığı belge verildiğini, bu parasının müvekkiline iadesinin gerektiğini, ancak müvekkili davacı tarafın verdiği paraları geri istemesine rağmen davalı tarafça müvekkili davacı tarafın parasının iade edilmediğini, davalı tarafın Bankacılık Kanunu’na aykırı şekilde mevduat topladığını, SPK’na aykırı olarak aracılık faaliyetinde bulunup hisse senetlerini halka arz ettiğini, davalı şirket veya şirketlerin yöneticilerinin vs. cürüm işlemek amacıyla çete oluşturmak vs. suçlarından değişik ceza dava dosyalarında yargılandıklarını, birçok devlet kuruluşunca davalı tarafın denetlendiğini ve denetlemelere ilişkin birçok rapor düzenlendiğini, davalı şirket veya şirketlerin ticari defterlerinin de usulüne uygun tutulmadığından diğer davalı gerçek kişi …’ın da şirket veya şirketlerin yöneticisi olması nedeniyle müvekkili davacı tarafı zarara uğrattıklarından ve müvekkili davacı tarafa karşı sorumlu olduklarından bahisle müvekkili davacı taraf ile davalı taraf arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığının tespitine ve ayrıca davalı tarafa verilen para nedeniyle 12.802,75 Euro’nun paranın davalı tarafa verildiği tarihten itibaren işleyecek döviz faiziyle birlikte
davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; 37.889,98 TL üzerinden harç yatırmıştır.
CEVAP
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; örneklerini sundukları … … … Mahkemesinin … sayılı yabancı mahkeme kararının aynı yönde verdiği davanın reddi kararının Türk Mahkemelerince tanınması veya tenfizine karar verildiğini, yabancı mahkeme kararının taraflar arasında kesin hüküm oluşturduğunu, kesin hükmün varlığı halinde dava şartının olmadığını ve bu nedenle işbu davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddi gerektiğini, aksi halde işin esası yönünden de davacı tarafın … İnşaat A.Ş.’nin pay defterinde kayıtlı ortak olduğunu, TTK’nın 417. maddesi gereğince şirket pay defterinde kayıtlı hisse senedi sahibi olması nedeniyle davacı tarafın şirket ortağı sıfatını kazandığını, TTK’nın 329 ve 405. maddeleri gereğince şirket ortaklarının hisse bedellerini şirketten geri istemesinin mümkün olmadığı gibi şirketin de kendi paylarını temellük etmesinin de mümkün olmadığını, davacı tarafın şirket ortağı olduğuna dair elinde halen varsa hamiline hisse senetlerini üçüncü şahıslara devretme hakkının olduğunu, davacı tarafın müvekkili şirkete veya şirketlere her an geri alabileceği garantisi ile para verdiğine ilişkin iddianın gerçek olmadığını, bu iddianın bağlayıcı yazılı belge ile ispat edilmesi gerektiğini, müvekkili şirket veya şirketlerin davacı taraftan para almadığını, davacı tarafın dayandığı belge veya belgelerdeki imzaların müvekkili şirketle veya şirketlerle hiç bir ilgisinin olmadığını, belge veya belgelerdeki imza veya imzaların müvekkili şirket veya şirketlerin yetkililerine ait olmadığını, belge veya belgelerin içeriğini kabul etmediklerini, bu belge veya belgelerde dahi şirket hisse senedi alındığının yazılı olduğunu, bu belge veya belgelerin delil değerinin olmadığını, davacı tarafın hata veya hileye maruz kaldığı ile ilgili talep ve beyanlarının BK’nın 31. maddesi gereğince bir yıllık hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle dinlenemeyeceğini, kaldı ki müvekkili şirketin veya şirketlerin davacı tarafa yönelik hata veya hile olgusunu içerir bir davranışının olmadığını, davacı tarafın müvekkili şirkete veya şirketlere her hangi bir para vermediğini, sunulan delillere göre davacı tarafın şirket paylarını üçüncü kişilerden edindiğini, davacı tarafın iyi niyet kurallarına aykırı davranarak işbu davayı açtığını, davacı tarafın üçüncü kişilerden aldığı şirket hisseleri nedeniyle şirketin kâr ve zararına ortak olduğunu, iyi niyet kurallarına aykırı davranamayacağını, ayrıca BK’nın 126. maddesi gereğince şirket ile ortaklar arasındaki davaların 5 yıllık zaman aşımı süresine tabi olduğunu, varsa davacı tarafın dayandığı belgelerde geçen düzenleme tarihinden veyahut bir an için iddianın doğruluğu halinde bile iddiaya konu paranın verildiği tarihten dava tarihine kadar zaman aşımı süresinin geçtiğini, hatta olayda uygulanması mümkün olmayan sebepsiz zenginleşme ile ilgili BK’nın 66. maddesindeki bir yıllık ve on yıllık zaman aşımı sürelerinin de geçtiğini, yine haksız fiiller ile ilgili zaman aşımı süresinin dahi geçtiğini, davacı tarafın iddialarını yazılı delille ispatlaması gerektiğini, kaldı ki müvekkili şirketten veya şirketlerden döviz olarak para istenemeyeceği gibi faiz de istenemeyeceğini, davacı tarafın tüm iddia ve taleplerinin hak düşürücü süre ve zaman aşımına uğradığından bahisle davanın öncelikle hak düşürücü süre veya zaman aşımı yönlerinden, bunun uygun görülmemesi halinde davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …’a yapılan tebligata rağmen cevap vermediği gibi duruşmaya katılmadığı, yokluğunda karar verildiği, davalı …’ın Konya 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 17/07/2017 tarih ve … … Karar sayılı kararı ile organik beyin sendromu hastalığı nedeniyle kısıtlanmasına, kendisine oğlu …… vasi olarak atanmasına karar verildiği, gerekçeli kararın vasiye tebliğ edilmesine rağmen istinaf kanun yoluna başvurmadığı anlaşılmıştır.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda yabancı mahkeme ilamının taraflar arasında görülen davada kesin hüküm oluşturduğu gerekçesiyle kesin hüküm dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine dair verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yoluna başvurulması üzerine yapılan istinaf incelemesi sonunda Dairemizin 28/03/2019 tarih ve … Esas-…Karar sayılı kararıyla söz konusu yabancı mahkeme kararının davalı … yönünden Türkiye Cumhuriyeti Mahkemeleri tarafından tenfiz edilip kesinleştiğine ilişkin bir karar olmadığından davalı … yönünden kesin hüküm nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun bu yönden kabulüne ve ilk derece mahkemesince verilen kararın HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereği kaldırılmasına, davalı şirket yönündeki istinaf başvurusunun ise şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince Dairemiz kaldırma kararı doğrultusunda yapılan yargılama sonunda ekli SPK listelerine göre davacının davalı şirkete/şirketlere 12.800,00 Avro para verdiği, ancak davalı şirketçe davacının imzasını inkar etmediği belge karşılığında yapmış olduğu 820 Avro ödeme düşüldüğünde davacının bakiye 11.980,00 Avro alacağının kaldığı, ne var ki davalı şirketten dava konusu alacağın talep edilemeyeceğine yönelik yabancı mahkeme tarafından verilen ve Türk mahkemelerince tanındığından kesin hüküm teşkil eden karar gözetildiğinde davalı şirket yönünden kesin hüküm varlığı sebebiyle davanın usulden reddi gerektiği, davalı şirkete ödenen para sebebiyle şirket yöneticisi olan davalı …’ın da haksız fiil hükümlerine göre sorumlu tutulması gerektiği, bu durumda bakiye alacak miktarı olan 11.980,00 Avro alacağın davalı …’dan tahsiline karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacının davalı …’a yönelik alacak davasının kısmen kabulü ile 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 99. maddesi gereğince davacının talebi gereğince aynen ödenmesi kayıt ve şartıyla; 3095 Sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanunun 4/a maddesi gereğince dava tarihi olan 18/04/2014 tarihinden itibaren Devlet Bankalarının EURO cinsinden açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek döviz faizi ile birlikte 11.980 EURO nun davalı …’dan alınarak davacı tarafa verilmesine, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine, davacının davalı … AŞ’ye yönelik davasının ise dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine (kesin hüküm nedeniyle davanın usulden reddine) karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davada yabancı mahkeme ilamının davalı şirket yönünden kesin hüküm teşkil ettiğine ilişkin koşulların bulunmadığı halde ilk derece mahkemesince kesin hükmün varlığı sebebiyle davalı şirket yönünden davanın usulden reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, davalı şirket tarafından dosyaya ibraz edilen … belgesine dayalı olarak müvekkilinin alacağından düşülmesinin de hatalı olduğunu, davalı tarafından dosyaya sunulan ve devir evrakı olduğu iddia edilen … şirketine ait belgelerin bir devir evrakı olmadığını, söz konusu devir belgeleri ile müvekkilinin 3. Kişilerden hisse aldığı ve sonra bir kısmını da 3. Kişilere devrettiği iddia edilmekte ise de bizzat davalı tarafından hazırlanan listelerde tahsilatın da ödemenin de davalı tarafından yapıldığının ortada olduğunu, kaldı ki SPK raporlarında işleyiş tarzı ayrıntılarıyla ortaya konulduğu gibi … … …. Adlı şirketin davalı tarafından kurulmuş paravan bir şirket olduğunu, 29.05.2017 tarihli davalı beyanı ekinde sunulan ortaklık belgesinin ise kendileri tarafından dosyaya sunulan ortaklık durum belgesinden farklı ve daha önceki bir tarihe ait olduğunu, söz konusu belge içerisinde müvekkilinin herhangi bir ödeme kabulü beyanının bulunmadığını, davalı tarafından sunulan … belgesinde belirtilen ödeme miktarının dosyaya aslı sunulan ortaklık durum belgesinde de açıkça görüldüğünü, nitekim bu davadaki taleplerinin bu miktar düşüldükten sonra kalan miktara yönelik olduğunu, ileri sürerek açıklanan bu ve re’sen gözetilecek nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve davalı şirkete ödenen paranın tahsili istemlerine ilişkindir.
Davalı şirket tarafından davacıya karşı tanınması talebine ilişkin açılan davada, Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 19/01/2016 tarih … Karar sayılı kararıyla davanın kabulü ile yabancı mahkeme kararının tanınmasına karar verildiği, taraflarca temyiz edilmeyen bu kararın 02/03/2016 tarihinde kesinleştiği, dosya içeriğiyle sabittir.
Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19/01/2016 tarih … Karar sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı … Holding AŞ tarafından … … Cumhuriyeti … Asliye Hukuk Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nin 12.12.2011 tarih ve … Karar sayılı dosyasında davalı … … ve Sanayi İşletmeleri Ticaret AŞ, … … … ve … aleyhine, … yasalarına göre kurulmuş … Holdings … davacı 2000 yılı Nisan ayında 25.000 DM (12.782,30 Avro) yatırım yaptıktan sonra 28.04.2000 tarihinde ek 1 deki belgeyi imzaladığı, Kuran’daki faiz yasağına karşı gelmeden paralarını çoğaltma ümidiyle davalı şirkete yatırmayı tercih ettiği, davacının talebinin haksız fiilden doğan tazminat isteminden kaynaklandığı, davacının davalı şirketten olan haklarının zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, davalı … yönünden davanın kabulüne ve davalı… yönünden davanın reddine dair verilen kararın 19.05.2014 tarihinde kesinleştiği, görülmüştür.
5718 sayılı MÖHUK’un 50/1. maddesi gereğince, yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. Aynı Kanunu’nun 58. maddesi gereğince, yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilamın, karşılıklı işlem şartı hariç, tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Yine aynı Kanunun 59. maddesi gereğince yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder. Bu nedenle, yabancı mahkemelerden verilmiş olup da henüz Türk mahkemesince tanınıp tenfiz edilmemiş bir yabancı karar, Türk mahkemeleri önündeki bir davada kesin hüküm itirazına konu yapılamaz. Türk mahkemesince tanınıp tenfiz edilen yabancı mahkeme kararı, Türk hukuku bakımından kesin hüküm oluşturur. Buna bağlı olarak tanınıp, tenfiz edilen yabancı mahkeme kararı, aynı konudaki uyuşmazlığın tekrar Türk mahkemelerinde görülmesini engelleyecektir.
6100 sayılı HMK’nun 303/1 maddesi uyarınca “bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için her iki davanın taraflarının dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir” hükmünü içermekte olup, kesin hüküm HMK’nun 114/1-i maddesi gereğince olumsuz dava şartlarındandır.
Bu nedenledir ki kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de, davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir.
Hemen belirtilmelidir ki kesin hüküm, şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin HUMK. m. 427; HMK. m. 361). Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir. Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.
Maddi anlamda kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir. Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir. 6100 sayılı HMK’nun 303/1.maddesi de, “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir tanımı içermektedir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/21-30 E. 2003/57 K.; 23.02.2005 gün ve 2005/21-66 E. 2005/93 K.; 03.03.2010 gün ve 2010/11-75 E. 2010/121 K.; 08.12.2010 gün ve 2010/1-602 E. 2010/643 K.; 02.11.2011 gün ve 2011/2-561 E. 2011/668 K. sayılı ilamlarında da vurgulanmıştır. Mahkemeler, aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlıdırlar; aynı davayı bir daha (yeniden) inceleyemezler ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar (Baki Kuru, a.ge., C. V, s. 5051- 5053).
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince, ilk derece mahkemesince dava konusu uyuşmazlık bakımından kesin hüküm olarak kabul edilen … … Cumhuriyeti … Asliye Hukuk Mahkemesi 6.Hukuk Dairesi’nin her an geri alınabileceği vaadiyle aldatılarak davalı şirkete 320 adet hissenin 28.04.2000 tarihli belge ile satın alınmasından doğan toplam 25.000 DM (12.782,30 Avro) zararın tahsili talebiyle davalı … … ve Sanayi İşletmeleri Ticaret AŞ’ye karşı açılan davada mahkemece davanın reddine karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği, anlaşılmıştır. Eldeki davada davacı taraf, tıpkı … … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ilamının gerekçesinde açıklandığı üzere, 28.04.2000 tarihli belgedeki … … AŞ ye ait 20 adet …. a…. seri nolu ve 200 adet no…. seri nolu olmak üzere toplam… karşılığı 320 adet hisse senedine dayanmıştır. Şu halde Alman ilk derece mahkemesinde davanın sebebini, eş deyişle maddi vakıalarını davacının dayandığı 03.07.2001 tarihli ortaklık durum belgesi ve 320 adet hisse oluşturduğuna göre, somut olayda davanın sebebi, yani maddi vakıaları ile aynıdır. Her ne kadar davacının dayandığı belge 03.07.2001 tarihli, yabancı mahkeme ilamında geçen belge ise 28.04.2000 tarihli olsa bile işbu belge içeriklerinde geçen hisse senedi numaraları ve miktarları aynı olduğundan yabancı mahkemede görülen dava ile eldeki davanın maddi vakıalarının aynı olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda kesinleşen Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin tanıma kararına esas Alman … Asliye Hukuk Mahkemesinin 6. Hukuk Dairesinin kararı, eldeki alacak davasının davalısı olan … İnş. Tarım. Ve San. İşl. Tic. AŞ (birleşmeden sonra … Holding AŞ, yeni unvanı … Holding AŞ) yönünden MÖHUK’un 59. ve HMK’nın 303. maddesi anlamında kesin hüküm oluşturur. O halde ilk derece mahkemesince davalı şirket aleyhine açılan işbu davanın, dava şartı olarak sayılan HMK’nın 114/i maddesi gereği kesin hükmün varlığı sebebiyle aynı Yasa’nın 115/2. Maddesi uyarınca usulden reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık görülmemiş, dolayısıyla davacı vekilinin istinaf sebeplerine itibar edilmemiştir.
Davacının davalı …’a karşı açılan davada verilen karara yönelik istinaf sebepleri incelenecek olursa;
Davacı ayrıca davalı tarafından sunulan kasa tediye makbuzuna konu 820 Avro ödemenin müvekkilinin alacağından mahsubunun doğru olmadığını iddia etmiştir. Davacının ekli SPK listesinde 08.04.2003 tarihli listede davacının … AŞ de 320 adet hissesinin bulunduğu ve CD 2 1. Liste tarım listesinde 320 adet hisse karşılığı 12.800 Avro bedelli olduğu belirtilmiş, Ek 1b … … ..AŞ tahsilat dağılım listesinde 28.04.2000 tarihi itibarıyla 12.780 Avro 01.01.2001 tarihinde 20 Avro davacıdan tahsil edildiği, EK 5 … … Ortaklar listesinde 320 adet hisse ile kayıtlı olduğu, … … AŞ tediye dağılım ve kar payı listesinde adının bulunmadığı görülmüştür. …. AŞ Tediye dağılım listesinde…… olarak birlikte 01.03.2000 tarihinde 54.400 Avro tahsilat yapıldığı belirtilmiştir. Davalı vekili tarafından sunulan belgede, davacı tarafından … Başkonsolosluğu tarafından düzenlenen 29.04.2005 tarihli vekaletname ile vekili olarak tayin olunan …. davacı … adına vekaleten … … ve Sanayi işletmeleri Tic. AŞ ye ait 3 tertip 21058 seri nolu 20 adet hissesini … SA ya 12.07.2005 tarihinde devrettiği, ödemenin ise … … Gıda ve Tekstil Sanayi Tic. AŞ tarafından kasa tediye makbuzu ile 12.07.2005 tarihinde yapıldığı anlaşılmıştır. Davalı tarafından sunulan ve davacı tarafından açıkça imzası inkar olunmayan belgenin ödeme belgesi olarak kabulü gerekir. O halde ilk derece mahkemesince belirlenen davacı alacağından bu miktarın mahsubu ile davalı … yönünden bakiye 11.980,00 Avroya hükmedilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Davacı vekili her ne kadar devredilen hisse senedi düşülerek kalan miktar üzerinden dava açıldığını ileri sürmüş ise de davacının sunduğu 03.01.2001 tarihli ortaklık durum belgesinde toplam 320 adet hisse karşılığı 25.040 DM olarak belirtilmiş, davacı dava dilekçesinde bu miktarın avro karşılığı 12.802,75 Avro talep ettiği anlaşılmış olmakla davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebine de itibar edilmemiştir.
Sonuç olarak yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin, istinaf başvuru kanun dilekçesinde yer verdiği itirazların yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına yer olmaksızın Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun ilgili Tarifesi hükümleri gereği alınması gereken 59,30 TL istinaf maktu karar harcından başlangıçta peşin alınan 44,40 TL karar harcının mahsubu ile bakiye 14,9 TL’nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Yapılan istinaf yargılama giderlerinin istinafa başvuran taraf üzerinde bırakılmasına, varsa kullanılmayan gider avansının istek halinde kendisine iadesine,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 08/04/2021

Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi-…
… … … …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.