Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2019/1820 E. 2021/1596 K. 23.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi …

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/05/2019
NUMARASI …
DAVA : Menfi Tespit (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 12/03/2013
KARAR TARİHİ : 23/12/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 10/01/2022

Taraflar arasındaki menfi tespit istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı davalı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı bankanın genel kredi sözleşmesine dayalı olarak müvekkili aleyhinde icra takibi başlattığını, takip dayanağı sözleşmede müvekkilinin imzasının bulunmadığını, belgelerin hiçbiri ile müvekkilinin alakası olmadığını, keşide edilen ihtarname ve ödeme emirlerinin müvekkilinin bilgisi dışında eşine ait şirket adresine tebliğ edildiğini, takibin bu şekilde kesinleştirildiğini, takip öncesi işlemiş faiz miktarının hangi tarihler arasında işlediğinin belirtilmediğini belirterek müvekkilinin icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, % 20 oranında kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, davacının takip dayanağı genel kredi sözleşmesinde müteselsil kefil sıfatı ile imzasının yer aldığını, davacının sözleşmede yer alan adresine ihtarname ve ödeme emrinin tebliğ edildiğini, uzun süre geçtikten sonra davacının borca itiraz ederek menfi tespit davası açmasının iyi niyet kurallarına aykırı bulunduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, davalı ile dava dışı asıl borçlu şirket arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinde davacının kefaletinin bulunduğu, yargılama aşamasında alınan 17/04/2019 tarihli bilirkişi raporunun denetime elverişli olduğu, anılan raporda yapılan hesaplama ile davacının davalıya 5.785,72 TL borçlu olduğunun tespit edildiği, davanın niteliği gözetilerek davacının dava tarihi itibarıyla takip dosyası nedeniyle davalıya 23.826,97 TL borçlu olmadığının anlaşıldığı, kötüniyet tazminatı koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davacının dava tarihi itibarıyla icra takip dosyası nedeniyle davalıya 23.826,97 TL kadar borçlu olmadığının tespitine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacının kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının ihtarnamelerin bilgisi dışında tebliğ edilerek takibin kesinleştirildiğine yönelik iddialarının gerçeği yansıtmadığını, dava dışı şirket ile müvekkili arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinde davacının müteselsil kefil olduğunu, limit artışlarında da davacının kefalet imzasının bulunduğunu, yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporu ile davacının kefaletinden kaynaklanan sorumluluğunun bulunduğu, yapılan tahsilatların borca mahsup edildiği, dava açılış tarihi itibarıyla da davacının halen sorumluluğunun devam ettiğinin tespit edildiğini, dava açılış tutarının icra dosyasının takibin çıkış miktarına yükseltilerek borçlu olmadığı tespiti yapılacak tutarın 29.612,69 TL olarak gösterildiğini, dava tarihi itibarıyla halen davacının kefaletinden doğan sorumluluğu kapsamında müvekkiline 5.785,72 TL borçlu olduğunu, gerekçeli kararın hüküm kısmı ile davacının müteselsil kefaletinden doğan sorumluluğu kapsamında kalan tutara ilişkin dava açılış tarihi itibarıyla da halen müvekkiline borçlu olan davacı lehine 23.826,97 TL borçlu olmadığına hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; genel kredi sözleşmesine dayalı olarak başlatılan icra takibi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Ankara 16. İcra Müdürlüğünün 2009/17364 sayılı icra takip dosyası, takip dayanağı genel kredi sözleşmesi sureti, hesap kat ihtarı, yargılama aşamasında bankacı bilirkişiden alınan 04/05/2014 tarihli kök, 29/01/2015 tarihli birinci ek, 29/04/2015 tarihli ikinci ek bilirkişi raporu, bankacı bilirkişiden alınan 08/09/2015 tarihli kök, 28/03/2016 tarihli ek rapor, bankacı bilirkişiden alınan 25/01/2017 tarihli kök, 29/11/2017 tarihli ek rapor, bankacı bilirkişiden alınan 30/11/2018 tarihli rapor, bankacı, hesap uzmanı, bankacı bilirkişi heyetinden alınan 17/04/2019 tarihli rapor, Ankara 16. İcra Müdürlüğünün 2009/17248 sayılı icra takip dosya sureti, ticari taşıt kredisi ve rehin sözleşmesi dosya içerisinde yer almaktadır.
Dava konusu Ankara 16. İcra Müdürlüğünün 2009/17364 sayılı icra takip dosyası incelendiğinde, davalı alacaklı banka tarafından davacı ve diğer borçlular aleyhine toplam 29.612,69 TL alacağın tahsili talebi ile genel kredi sözleşmesine dayalı olarak icra takibi başlatıldığı görülmüştür.
Anılan icra takip dayanağı 17/08/2007 tarihli genel kredi sözleşmesi, davalı banka ile dava dışı … arasında 30.000,00 TL limitli akdedilmiş olup, sözleşme tarihinde davacının müteselsil kefaletinin bulunmadığı, 03/12/2007 tarihli limit artışı ile sözleşmenin limitinin 10.500,00 TL, 06/02/2008 tarihli limit artışı ile sözleşme limitinin 5.500,00 TL artırıldığı, anılan limit artışlarında davacının müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu, davacının kefalet limitinin 46.000,00 TL olduğu, 10/06/2008 tarihli limit artışı ile sözleşme limitinin 5.900,00 TL daha artırılarak toplam 51.900,00 TL’ye yükseltilmesine ilişkin limit artışında ise davacının müteselsil kefaleti bulunmamaktadır.
Ankara 16. İcra Müdürlüğünün 2009/17243 sayılı icra takip dosyası ticari taşıt kredisi ve rehin sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili talebi ile başlatılmış olup, davalı banka ile dava dışı şirket arasında akdedilen ticari taşıt kredisi ve rehin sözleşmesinde davacının 21.800,00 TL limit ile müteselsil kefil sıfatıyla imzası yer almaktadır.
Davalı vekili 05/11/2013 tarihli celsede işbu davanın konusunu oluşturan icra dosyasının genel kredi sözleşmesine istinaden yapıldığını ifade etmiştir.
Davacı vekili 05/11/2013 tarihli celsede takip hukuku yönünden icra dosyasına ibraz edilen belgelerde müvekkilinin imzasının bulunmadığını beyan ettiklerini, ancak dosyaya ibraz edilen sözleşmelerdeki imzaların müvekkiline ait olduğuna yönelik bir itirazının bulunmadığını beyan etmiştir.
Yargılama aşamasında alınan birinci bilirkişi kök ve birinci ek raporunda, eksik belgeler tespit edilmiş, alınan ikinci ek raporda ise dava tarihi itibarıyla davalının taksitli kredi ile ilgili davacıdan 1.244,71 TL asıl alacak, 1.066,75 TL temerrüt faizi, 53,34 TL BSMV olmak üzere toplam 2.364,80 TL alacaklı olduğu, davalının son tahsilat tarihi olan 16/10/2014 tarihi itibarıyla 5.129,13 TL fazla tahsilat yaptığı, KMH nedeniyle dava tarihi itibarıyla davalının 8.477,09 TL alacağı bulunduğu, son tahsilat tarihi itibarıyla davalı bankanın davacıdan 4.398,95 TL alacağı bulunduğu, davacının bu miktarın üzerinde yer alan borçtan sorumlu olmadığı tespit edilmiştir.
Alınan ikinci bilirkişi kök raporunda, dava tarihi itibarıyla davalının dava dışı şirketten 5.566,59 TL alacaklı olduğu, davacı kefilin borcun tamamından sorumlu bulunduğu tespit edilmiş, ek raporda ise, dava dışı şirketin takip tarihi itibarıyla davalı bankaya toplam 11.938,69 TL borçlu olduğu, toplam 17.674,00 TL yönünden ise borçlu olmadığı yönünde kanaat bildirilmiştir.
Alınan üçüncü bilirkişi kök raporunda, davacının davalıya takip tarihi itibarıyla toplam 17.335,44 TL borçlu olmadığı yönünde kanaat bildirilmiş, alınan ek raporda ise davadan önce takipten sonraki kısmi tahsilatların mahsup edildiği, dava tarihi itibarıyla davacının davalı bankaya toplam 22.702,61 TL borçlu olduğu, davalının tahsilatları önce ana para borcundan düştüğü, 15/10/2014 tarihi itibarıyla dosya borcunun kapandığı, davacının, davalı banka kayıtlarına göre dava tarihi itibarıyla sadece 8.273,59 TL faiz borcu bulunduğu, yapılan hesaplamaya göre ise davacının davalıya dava tarihinde ana para borcunun bulunmadığı, faiz ve BSMV borcunun ise 5.053,24 TL olduğu tespit edilmiştir.
Alınan dördüncü bilirkişi raporunda, dava tarihi itibarıyla davacının davalıya 4.857,02 TL borçlu olduğu yönünde kanaat bildirilmiştir.
Alınan beşinci bilirkişi heyeti raporunda, KMH kredisinin 06/07/2009 tarihinde kapatıldığı, taksitli ticari kredi nedeniyle dava tarihi itibarıyla davacının 5.785,72 TL’den sorumlu olduğu, söz konusu borcun da 16/10/2014 tarihinde kapatıldığı tespit edilmiştir.
Davacı yan, takip dayanağı belgelerin kendisi ile bir ilgisinin bulunmadığını, icra takibi nedeniyle borçlu olmadığını iddia etmiş, davalı yan ise davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacının dava konusu icra takip dayanağı genel kredi sözleşmesinde müteselsil kefil sıfatıyla imzasının yer aldığı, yargılama aşamasında alınan 17/04/2019 tarihli bilirkişi heyeti raporunun denetime ve hüküm kurmaya elverişli bulunduğu gerekçesiyle yukarıda özetlendiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasında davalı banka ile dava dışı asıl borçlu şirket arasında akdedilen genel kredi sözleşmesi nedeniyle şirkete kullandırılan kredi borcunun ödenmemesi üzerine hesabın kat edildiği, davacının da aralarında bulunduğu borçlular aleyhine dava konusu icra takibinin başlatıldığı hususlarında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, dava konusu icra takip dayanağı genel kredi sözleşmesinde davacının müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunup bulunmadığı, dava tarihi itibarıyla davacının dava konusu icra takibi nedeniyle borçlu olmadığı bir miktarın bulunup bulunmadığı hususlarından kaynaklanmaktadır.
Davalı vekilinin istinaf itirazları incelendiğinde, davacı dava konusu icra takip dayanağı belgelerle ilgisinin bulunmadığını, borçtan sorumlu olmadığını iddia ederek işbu menfi tespit davasını açmış ise de, dava konusu icra takip dayanağı genel kredi sözleşmesinde limit artışlarında davacının müteselsil kefil sıfatıyla imzası bulunmaktadır. Davacı vekili de yargılama aşamasında sözleşmelerdeki imzalara yönelik bir itirazlarının bulunmadığını ifade etmiştir. Bu durumda davacının icra takip dayanağı belgelerle ilgisinin bulunmadığı iddiası yerinde değildir.
Davacı, icra takip dayanağı genel kredi sözleşmesinin limit artışlarında müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunması nedeniyle dava tarihi itibarıyla davalı bankanın dava konusu icra takibine dayanak anılan sözleşmeden kaynaklanan bir alacağının bulunup bulunmadığının tespit edilerek açılan davanın menfi tespit davası olduğu gözetilmek suretiyle davacının var ise borçlu olmadığı miktarın belirlenmesi gerekecektir.
Hükme esas alınan 17/04/2019 tarihli bilirkişi raporu ile dava tarihi itibarıyla davalının davacıdan 5.785,72 TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir. Açılan dava menfi tespit davası olduğundan dava tarihi itibarıyla davacının dava konusu icra takibi nedeniyle borçlu olmadığı miktarın tespit edilmesi gerekir. Mahkemece anılan tespit kapsamında bilirkişi raporu ile belirlenen borç miktarı dava konusu icra takip talebinde yer alan 29.612,69 TL borç miktarından mahsup edilmek suretiyle davacının davalıya 23.826,97 TL borçlu olmadığının tespitine hükmedilmiştir. Anılan hesaplamaya esas alınan değerlerden biri dava tarihi itibarıyla davalı bankanın davacıdan alacaklı olduğu miktar iken diğer değer takip tarihi itibarıyla takip talebinde yer alan alacak miktarıdır. Bir başka anlatımla davalı bankanın dava konusu icra takibi ile tahsilini talep ettiği alacak miktarı takip tarihindeki miktar olup, bilirkişi tarafından takip talebindeki miktarlar esas alınmak suretiyle anılan alacak miktarı dava tarihine göre hesaplanmamıştır. Bunun sonucu olarak mahkemece yapılan mahsuplaşma takip tarihindeki davalı bankanın talep ettiği alacak miktarıyla bilirkişinin dava tarihi itibarıyla hesapladığı davalı bankanın alacaklı olduğu miktardır.
Her ne kadar bilirkişi tarafından davalının takip talebinde talep ettiği alacak miktarı dava tarihine getirilmemiş ise de, yapılacak hesaplama özel ve teknik bilgiyi gerektirmemektedir. Hükme esas alınan 17/04/2019 tarihli bilirkişi raporunda yer alan hesaplamalar ayrıntılı ve denetime elverişli niteliktedir. Anılan rapordaki veriler esas alınmak suretiyle davacının takip tarihi itibarıyla davalıya 12.334,86 TL asıl alacak, 3.069,36 TL işlemiş faiz, 153,47 TL BSMV olmak üzere toplam 15.557,69 TL borçlu olmadığı hesaplanmıştır. Hesaplamada yer alan asıl alacak miktarı üzerinden 04/12/2009 takip tarihi ile 12/03/2013 dava tarihi arasında davalı bankanın yıllık %80 oranında temerrüt faizi talep ettiği gözetilerek yapılan hesaplama sonucunda da bulunacak değer takip tarihinde borçlu olunmadığı tespit edilen miktarı da aşacak nitelikte olacaktır. Bu durum ise istinaf kanun yoluna başvuran davalı aleyhine sonuç doğuracağından mahkemece takip tarihindeki davalı bankanın talep ettiği alacak miktarından bilirkişinin dava tarihi itibarıyla hesapladığı davalı bankanın alacaklı olduğu miktar esas alınmak suretiyle davacının dava tarihi itibarıyla davalıya borçlu olmadığı miktarının tespit edilmesi eleştirilmekle yetinilmiştir.
Öte yandan, dava tarihinden sonra dava konusu icra takip dosyasına borç ödenerek icra dosyası kapatılmıştır. Ödeme yapan kişi davacı olmadığından açılan menfi tespit davası İİK’nun 72. Maddesi uyarınca kendiliğinden istirdat davasına dönüşmeyecektir.
Hal böyle olunca, mahkemece denetime ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın kısmen kabulü yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalıdan alınması gerekli olan 1.627,62 TL istinaf karar harcından peşin alınan 406,91 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.220,71 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda uyuşmazlık konusu miktar dikkate alındığında HMK’nın 362. maddesi gereğince kesin olmak üzere, tarafların yokluğunda oy birliği ile karar verildi. 23/12/2021


Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.