Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2019/145 E. 2021/406 K. 22.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi ..
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA BATI ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/10/2018
NUMARASI : ….
DAVA : LİMİTED ŞİRKET FESHİ
DAVA TARİHİ : 27/10/2017
KARAR TARİHİ : 22/03/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 16/04/2021

Taraflar arasındaki limited şirketin feshi istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacılar vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine HMK’nın 356. Maddesi gereği duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin davalılar ile birlikte eşit hisseli ortakları oldukları davalı şirketin yönetiminin ve temsil yetkisinin davalı ortak …’a verildiğini, şirket yönetiminin ortaklara eşit davranma yükümlülüğünü yerine getirmediğini, daha önce karar alındığı halde müvekkillerinin hisselerine düşen kar paylarının ödenmediğini, şirketin kötü yönetilmesinin şirket sermayesinin her geçen gün erimesine yol açtığını, şirket yönetimi diğer iki ortağa yüksek miktarda ücretler ödediği gibi gereksiz personel de istihdam ettiğini, bu durumun şirketin mali yapısının kötü gitmesine yol açtığını, şirketin demirbaşında bulunan mal varlığının düşük fiyatlarla satıldığını, yapılan satışlarda alıcının soy ismindeki benzerliklerin, yönetimin yakınlarına menfaat temin etme iradesiyle hareket ettiği şüphesini uyandırdığını, bu hususlarda davalı şirket müdürü olan …’a Ankara 30. Noterliği’nin 26/02/2016 tarihli ihtarnamesinin keşide edildiğini, davalı şirket yönetiminin müvekkilleri olan ortaklara gerçeğe uygun bilgi vermekten kaçındıklarını, kötü yönetim sebebiyle şirketin her geçen gün zarar ettiğini, bu sebeple davalı şirket müdürünün yönetim yetkisinin kaldırılarak mahkemece tayin edilecek yeni bir yönetici atanması gerektiğini, davalı şirket müdürü ve davalı diğer ortağın birlikte hareket ederek şirketi zor duruma sokmaları ve süreçte güven ilişkisinin sona ermiş olması sebebiyle, bu aşamadan sonra ortakların birlikte hareket etmelerinin hatta bir araya dahi gelmelerinin mümkün olmadığını, şirket faaliyetlerinin durma noktasına geldiğini, bu sebeple şirketin tasfiyesini isteme zorunluğunun doğduğunu ileri sürerek davalı şirketin TTK’nın 636/3. maddesi uyarınca fesih ve tasfiyesine, tasfiye sonucunda oluşacak bakiyenin ortaklar arasında paylaştırılmasına, yargılama süresince davalı şirket yönetiminin yönetim yetkisinin kaldırılmasına, davalı şirkete kayyım atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalılar … ve … cevap dilekçelerinde özetle; davacı ile davalı ortakların 2006 yılında kurulan şirketin eşit oranda hissedarı olduklarını, ların şirkette eşit hisselerinin bulunduğunu, şirket ortağı …’ın şirket genel kurulunun oy birliği ile alınan kararı ile müdür olarak atandığını ve en son 05/05/2012 tarihinde yapılan genel kurulda oy birliği ile alınan karar ile 5 yıllığına şirket müdürü olarak tekrar seçildiğini, diğer davalı …’in ise davacı ortaklardan farklı olarak şirketin kuruluşundan itibaren şirket müdürü davalı ile birlikte şirkette fiili olarak çalıştığını ve tüm mesleki bilgi ve becerisi ile tüm mesaisini şirket faaliyetlerine sarf ettiğini, davacılar tarafından ihtarname ile talep olunan tüm bilgi ve belgelerin, zaten kendilerinde olduğu halde, ihtarnameyi keşide eden avukatlarına teslim edildiğini, davacıların keşide ettikleri bu ihtarnamedeki taleplerine uygun olarak genel kurul toplantısı 1 ay öne çekilerek yapıldığını, ancak davacıların bu toplantıya katılmadıklarını, davacıların çağrıldıkları genel kurula katılarak şirketin tasfiyesi konulu gündem maddesinde görüşlerini ve taleplerini ifade etme imkanı varken bunu kullanmayarak işbu davayı açmalarında hukuki yararlarının bulunmadığını, davalı … ile … jeoloji mühendisi olup tek ticari faaliyetlerinin tasfiyesi istenen şirket olduğunu, madencilik sektöründeki daralma nedeniyle şirketin karlılığındaki azalma ve sektörde faaliyet gösteren kendilerine ve yakınlarına ait firmaları ve çalışmaları olması nedenleriyle şirketteki hisselerini davalılara satmak istediklerini, ancak hisse devri görüşmelerinin davacıların cayması nedeniyle neticelendirilemediğini, davacıların hisselerinin değerinin çok üzerinde bir fiyat elde etmek için kötü niyetli olarak bu davayı açtıklarını, davacıların ihtarname keşide ederek ortaklar arasındaki uyumlu ve seviyeli ilişkiyi bozmaya çaba gösterdiklerini, davacıların ihtarnamede şirket müdürüne suç dahi isnat ettiklerini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı şirket vekili, davacıların istediği bilgi ve belgelerin kendilerine verildiğini, davacıların iddialarının gerçeği yansıtmadığı, davacıların talebi üzerine 1 ay öne alınan genel kurula katılmadıklarını, işbu davanın genel kurul toplantısından bir gün sonra açıldığını, dünya ve ülke madenciliğinde 2013 yılı ortalarından itibaren başlayan daralma ve rekabet sebebiyle düşüşler yaşandığını, 2006 yılında 50.000,00 TL sermaye ile kurulan müvekkili şirketin kuruluşunu takiben bugüne kadar halen toplamda 4.370.756,50 TL karda olmakla birlikte sermayesini ürettiği karlardan 20 kat yükselttiğini, yine kuruluş sermayesi olan 50.000,00 TL nin 142 katı amortismana tabii 7.140.157,70 TL’lik yatırımı kendi çalışmaları sonucu elde ettiği kaynaklarla yaptığını, tüm bu dönemde müvekkili şirketin 9.178.823,82 TL Katma değer vergisi ürettiğini ve diğer tüm vergiler hariç 1.345.776,79 TL kurumlar vergisi ödediğini, 2016 yılı itibarıyla müvekkili şirketin kar ettiğini, kurumsal yönetimi benimseyen müvekkilinin yeminli ve serbest mali müşavirlerden hizmet satın aldığı gibi danışmanlık hizmeti satın aldığı hukuk müşavirinin de bulunduğunu, müvekkilinin ayrıca iş güvenliği/sağlık hizmetleri ile iş kalitesi denetim-gözetim hizmetine ilişkin ISO belgelerinin de bulunduğunu davacıların bugüne kadar bir kez dahi müdür değişikliği taleplerinin olmadığını, kendilerinin de katıldığı genel kurullarda tamamı oy birliği ile alınmış kararlara aykırı ihtarname gönderdiklerini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince iddia, savunma, bilirkişi raporu ve toplanan tüm delillere göre; feshine karar verilmesini istedikleri davalı şirkette toplamda %50 hisseye sahip ortak olan davacıların haklı sebeplerin gerçekleştiğinden bahisle şirketin feshine karar verilmesini talep ettikleri bu davada; TTK’nın 636/3. maddesi gereği limited şirketin feshine karar verebilmek için haklı sebeplerin gerçekleştiğinin ispat edilmesi gerektiği, davacı iddialarını ispat bakımından tanık ve şirket kayıtlarına delil olarak dayanmış olup ön inceleme duruşmasında verilen kesin mehil içerisinde tanıkların isimlerini bildirmemesi karşısında tanıkların dinlenemediği, davalı kayıtları üzerinde yapılan bilirkişi raporunda; şirket yöneticilerinin ortaklara eşit davranmadığı, şirketin kötü yönetildiği, şirket yöneticilerinin özen ve bağlılık yükümlülüğünü ihlal ettikleri, davacı ortaklara bilgi verme yükümlülüğünün ihlal edildiği ve alınan kararlara rağmen kar payı dağıtımın yapılmadığı yönündeki iddialarını teyit eder bulgulara ulaşılamadığı, bu durumda davacıların TTK 636/3. maddesinde açıklanan haklı sebeplerin gerçekleştiğine ilişkin iddialarını ispat edemedikleri, fesih dışında, davalılar tarafından teklif olunan davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesi ve davacı ortağın şirketten çıkarılması çözümünün ise davacıların kabul etmemesi nedeniyle değerlendirilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; bilirkişi raporuna itirazları incelenmeden, hatalı yönetim neticesinde sermayesi bitmiş, 3. kişilere borçlu hale gelmiş, şirketi yöneten ortakların menfaatine hizmet eder hale gelmiş şirketin kayıtlarını eksik ve hatalı inceleyen rapora itibar edilmesinin doğru olmadığını, raporda sadece davalıların dosyaya sundukları kayıtlarla sınırlı bir inceleme yapıldığını, delilleri ve bilirkişi raporuna itiraz dilekçeleri ekinde sunulan belgelerin incelenmediğini, sermayesinin 2/3 ünü tüketen ve sürekli zarar eden şirket için haklı fesih sebebinin oluştuğunu, bilirkişi raporunun zararın boyutunu mahkemeye sunmadığını, şirketin 204 yıllından itibaren sürekli zarar ettiğini, şirketin 2014 yılı ve ondan sonraki yıllarda maliyetinin altında satış yaptığını, zararına satıştan doğan zararın 2014 yılında %13, 2015’de %27, 2016’da %29 oranında olduğunu, 2017 yılında ise bu oranın %57 olduğunu, bilirkişi raporunda satış hasılatı ve en son net kar -zarar gösterildiğinden bu durumu mahkemenin denetleme imkanının olmadığını, kurumlar vergisi beyanname ekindeki belgelerin incelenmediğini, zarar nedeniyle sermaye ile yasal yedekler toplamının %80 ‘lik kısmının yok olduğunu, bilirkişi raporunun 10. sayfasındaki tabloda ödenmiş sermaye ile kar yedekleri toplamının zarar nedeniyle %80 kaybolduğunun görülmesini engelleyecek biçimde, karşılaştırmanın, geçmiş yıl karlarını da içeren bilançodaki öz kaynaklar kalemi ile yapıldığını, 2017 yılında bilirkişi raporunun 10. sayfasında görüldüğü gibi sermayenin eksi 1.634.974,33 TL olduğunu, bu durumun tüm sermayenin bittiğini ve yabancı kaynaklara yani borçlara sirayet ettiğini gösterdiğini, bilirkişi raporunda bu hususların görmezden gelindiğini, şirket yönetiminin sermayeyi eritmeye yönelik işlemlerine dair bir değerlendirme yapılmadığını, 2014 yılından beri faaliyetleri azalan davalı şirketin sürekli giderlerinin arttığını, oysa bu konuda hiçbir değerlendirme yapılmadığını, ortaklar arasındaki güven ilişkisinin sona ermesine sebep olacak ölçüde basiretsiz ve kötü yönetim anlayışına dair bulgulara dair herhangi bir değerlendirme yapılmadığını, davalıların 3. kişilere şirketi borçlandırarak kendilerine yüksek miktarlarda ücretler ödettirmek suretiyle kendileri için kişisel menfaatler temin etmediklerini, bu şekilde şirketin giderlerini artırarak şirketi zarara uğrattıklarını, müvekkillerinin hisselerini çok düşük bedeller karşılığında almak için şirket yönetiminin kasıtlı olarak şirketin faaliyetlerini ve mal varlığını azaltmaya yönelik yaptıkları bu eylemler ve işlemler TCK’nın 161. ve 162. maddesi kapsamında suç teşkil ettiğini, ortaklar arasında güven ilişkisinin sona erdiğini, 100 TL ye mal edilen malı 40 kuruşa satarak şirketin mahvına neden olduğunu, şirketin yönetimini elinde bulunduran davalı ortakların basiretsiz olmalarının yanında kötü niyetli tutumlarının ortaklığın devamını imkansız hale getirdiğini, kar payı alamayan müvekkillerinin teklif edilen düşük bedeli kabul etmeyip hisselerini 3. kişilere satma yolunu tercih etmişlerse de davalı ortakların şirket mallarını görmek için gelen alıcıları şirkete sokmaması nedeniyle bunun da mümkün olmadığını, alıcıların şirkete alınmadığına ilişkin vakıanın ortaya konulabilmesi için şirkete alıcı olarak giden kişilerin tanık olarak dinlenilmesine ilişkin taleplerinin mahkemece reddedildiğini, bilirkişi raporunda davalı ortaklar aylık 21.000,00 TL maaş almaktayken davalılara aylık 5.000,00 TL ödendiğinin yazıldığını, ayrıca davacı ortaklar gibi 5.000,00 TL daha aldıklarını, ayrıca rapora itiraz dilekçesi ekinde sunulan maaş hesap dökümünden de anlaşılacağı üzere davalı ortak …’in kendi Bağ-kur prim ödemesini dahi şirketin kasasından yaptığını, davalı ortaklar her türlü kişisel harcamalarını şirkete yükledikleri gibi şirketin yükümlülüğünde olmayan ödemeleri de şirketin kasasından yapma konusunda tereddüt etmediklerini, ileri sürerek açıklanan bu ve re’sen gözetilecek nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; davalı limited şirketin TTK’nın 636/3. maddesi gereği haklı nedenle feshi ve tasfiyesi istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacıların istinaf sebeplerinin incelenmesine gelince; Davacılar vekili, davalı şirket müdürü olan ortak ile diğer davalı ortakla birlikte şirketin kötü yönetilmesi nedeniyle şirketin zarar ettiği, mal varlılarının eksiltildiği, tüm ortaklara eşit muamelede bulunulmadığı, alınan kararlara rağmen kar payı dağıtılmadığı, şirket demirbaşlarının davalı şirket ortaklarının yakınlarına satılma suretiyle menfaat temin edildiği, şirketle ilgili açıklayıcı bilgi verilmediği, dolayısıyla şirketin faaliyetlerine devam edebilmek için ortaklar arasında güven duygusunun zedelendiği iddialarıyla şirketin TTK’nın 636/3. maddesi gereği her biri eşit hissedar olan 4 ortaklı davalı şirketin feshi ve tasfiyesi istemiyle davalı şirket ile davalı diğer ortaklar hakkında işbu dava açılmıştır. Davalı ortaklar davacıların ortaklıktan çıkarılmalarına karar verilmesini, davalı şirket feshi ise davacıların iddialarının gerçeği yansıtmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir. İlk derece mahkemesince maden mühendisi, mali müşavir ve hukukçudan oluşan 3 kişilik bilirkişi heyetinden alınan raporda; davalı şirketin 2013 ila 2017 yılları arasında usulüne uygun olarak tutulduğu tespit olunan ticari defter ve kayıtları, 2010 ila 2016 yılları arasındaki kurumlar vergisi beyannameleri ve davalı şirketten temin edilen 2017 yılı bilanço ve gelir tablosu üzerinde yapılan incelemelere göre; davalı şirketin 2010-2017 yılları arasındaki net satışlarında 2010 ila 2013 yılları arasında kar elde eden davalı şirketin 2014 yılından itibaren zarar ettiği, şirketin gereksiz personel istihdamı ile zarara uğratıldığı iddiasına ilişkin olarak zarar edilen 2014 yılından itibaren personel sayılarında düşüşe gidildiğinin anlaşıldığı, kar edilen 2013 yılında ortalama 52,58 personel ile çalışılırken 2017 yılında bu sayının 29,5’e düştüğü belirtilmiş, şirketin demirbaşında bulunan mal varlığının düşük fiyatlarla satılmak suretiyle şirket bir yandan zarara uğrarken diğer yandan mal varlığının hızla eridiği iddiası ile ilgili olarak şirketin maddi duran varlıklarına ayrılan amortisman miktarları eklendiğinde maddi duran varlıklarda ciddi bir düşüş bulunmadığı, davacı ortaklara ödenen maaşların düşük olduğu iddialarıyla ilgili olarak; şirketin 05/02/2012 tarihli toplantısında davalı ortaklar … ve …’in maaşlarının 21.000,00 TL olmasına oy birliği ile karar verildiği, daha sonra şirket ortakları …’e ödenen aylık maaşın 2015 yılı içerisinde 22.708,14 TL’den 5.608,14 TL ve …’a ödenen aylık maaşın aynı yıl içerisinde 22.717,75 TL’den 5.617,15 TL’ye düşürüldüğünün belirlendiği gibi adı geçen şirket ortaklarının 2016 ve 2017 yıllarında tahakkuk eden ücretlerini inceleme tarihi itibarıyla henüz tahsil etmedikleri, iki ortağa ödenen ücretlerin örtülü kazanç aktarımı olduğu yönündeki iddia ile ilgili olarak, … ve …’e ödenen maaşların 05/02/2012 tarihli toplantıda oy birliği ile alınan karara uygun olarak ödendiği, şirketin 2008 ila 2013 yılları arasında şirket ortaklarına kar paylarının eşit bir şekilde dağıtıldığı, 03/04/2015 tarihinde yapılan şirket genel kurulu toplantı tutanağının 6. maddesinde 2014 yılının zararla kapatılması nedeniyle 2015 yılı içerisinde söz konusu zarar kapanarak yeniden kara geçinceye kadar kar dağıtılmamasına oy birliği ile karar verildiği belirtilmiş, şirket yönetiminin ortaklara eşit davranma borcunu yerine getirmediği, daha önce alınan kararlar uyarınca dağıtılmasına karar verilen kar paylarının dağıtılmadığına ilişkin bir tespit yapılamadığı bildirilmiş, sonuç olarak her ne kadar şirket son yıllarda zarar etmiş olsa da amortismanlar eklendiğinde maddi duran varlıklarda ciddi bir azalmanın olmadığı, faaliyetlerini sürdürdüğü tespit edilmiştir. İlk derece mahkemesince alınan Dairemizce objektif, denetime ve hüküm kurmaya elverişli bulunan bu raporda davalı şirketin salt 2014 yılından itibaren zarar etmesinin şirketin kötü yönetildiğini ve zarara uğratıldığını, dolayısıyla ekonomik varlığı bulunduğu sabit olan davalı şirketin fesih ve tasfiyesini gerektirecek haklı neden olarak kabulü mümkün değildir. Zira, bilirkişi raporunda belirlendiği üzere amortismanlar eklendiğinde maddi duran varlıklarda ciddi bir azalma bulunmayıp şirket faaliyetlerini sürdürmektedir. Yine, davalı ortak müdür ile diğer davalının davalı şirketten yüksek ücret aldıkları ve gereksiz personel istihdam ettikleri iddiaları davalı şirketin gerek ticari defter ve kayıtları ile gerekse de dosyaya kazandırılan bilanço, kurumlar vergisi, şirket karar defteri üzerinde yapılan inceleme sonucu elde edilen verilere göre kanıtlanamamıştır. Davacıların ortaklara kar payı dağıtılmadığına dair iddiaları hususunda ise; şirketin 2008 ila 2013 yılları arasında şirket ortaklarına kar paylarının eşit bir şekilde dağıtıldığı, 03/04/2015 tarihinde yapılan şirket genel kurulu toplantı tutanağının 6. maddesinde 2014 yılının zararla kapatılması nedeniyle 2015 yılı içerisinde söz konusu zarar kapanarak yeniden kara geçinceye kadar kar dağıtılmamasına oy birliği ile karar verildiği belirtilmiş olmakla, şirket yönetiminin ortaklara eşit davranma borcunu yerine getirmediği de yersizdir.
Diğer taraftan dava dilekçesinde tanık deliline dayanan davacılara ilk derece mahkemesince 13/12/2017 tarihli celsede dinlenmesini istedikleri tanıkların isimlerini bildirmeleri ve tanıklara sorulacak soruları açıklamaları ve bu hususta belirtilen masrafları yatırmaları için iki haftalık kesin süre verilmiş ise de davacılar tarafından verilen bu kesin sürede tanıkların isimleri bildirilmemiştir. Ne var ki davacılar vekili bilirkişi raporu alındıktan sonra rapora karşı 01/06/2018 tarihli itiraz dilekçelerinde alıcıların şirkete alınmadığına ilişkin vakıanın ortaya konulabilmesi için şirkete alıcı olarak giden kişilerin tanık olarak dinlenilmesini talep ettiklerini bildirmiş ise de bu dilekçede yine tanıkların isimleri bildirilmeyip soyut olarak talepte bulunulduğu gibi bu aşamada tanık dinletilmesi talebinin kabulü de iddianın genişletilmesi yasağına aykırı düşecektir.
Ayrıca davacılar vekili bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde 2014 yılı itibarıyla şirketin 1.050.850,25 TL zarar ettiği gözetildiğinde bilirkişi raporunun 10. sayfasında 2014 yılına bakıldığında şirket sermayesinin 1.000.000,00 TL yasal yedeklerin 324.285,59 TL olduğu, bu durumda sermaye ile yasal yedekler toplamı 1.324.285,59 TL ettiği, 2014 yılı zararı 1.050.850,25 TL olduğuna göre zarardan sonraki miktarın 273.435,34 TL ettiği, yani zarar nedeniyle sermaye ve yasal yedekler toplamının %80’inin yok olduğunu ileri sürerek kök rapora itiraz etmiş ise de ilk derece mahkemesince davacılar vekilinin söz konusu itirazlarını değerlendiren ek rapor alınmamıştır.
Davacılar vekilinin bilirkişi kök raporuna yönelik itirazları ile istinaf sebeplerinin değerlendirilmesi için Dairemizce HMK’nın 356. Maddesi gereği açılan duruşmada bilirkişi heyetinden alınan, dosya kapsamına ve oluşa uygun, objektif, denetime ve hüküm kurmaya elverişli bulunan 01.02.2021 tarihli ek raporda; …. 2014,2015,2016, ve 2017 yıllarını net dönem zararı ile kapatmış olup, bunun sonucunda 2017 yıl sonu itibarıyla öz varlık toplamı 1.634.974,33 TL’ye düştüğü, bu tespitin davalı … Müh. Mak. İnş. San. Tic. Ltd. Şti.’nin kayıtlı bilançoya göre ödenmiş sermayesinin tamamını kaybettiği anlamına geldiği, limited şirketlerde müdürlerin bir görevinin de şirket sermayesinin korunması ve gözetlenmesi olarak belirlendiği, Anonim şirketlere ilişkin TTK’nın 324. Maddesi hükümleri her ne limited şirket ortaklıkları için zikredilmiş olmasa da uygulamada anonim şirket ortaklıklarına ilişkin madde hükümlerinin limited şirket ortaklıkları için de uygulandığı, davalı şirketin TTK’nın 324. Maddesi anlamında sermayesinin üçte ikisinin karşılıksız kaldığının tespit edilebilmesi için davalı şirketin “aktiflerin satış fiyatları esas olmak üzere bir ara bilançosu’nun tanzim edilmesi gerektiği, kök raporda davacılar vekilinin tüm iddialarının ayrıntılı olarak irdelendiği, şirket yönetiminin sermayeyi eritmeye yönelik kasıtlı işlemlerine rastlanılmadığı ve davalı ortakların kötü niyetli işlemleri nedeniyle ortaklığın devamını imkansız hale getirdiklerine ilişkin somut bir bulguya ulaşılmadığı bildirilmiştir.
Son olarak, 6102 Sayılı TTK’nın 636/3. maddesi uyarınca şirketin feshini isteyen ortağın şirketten çıkarılmasına veya durumuna uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedilebilmesi için öncelikle fesih koşullarının oluşması gerekir. Somut olayda mahkemece de kabul edildiği üzere davacıların, şirketin feshini istemesi koşullarının oluşmadığının anlaşılmasına göre esasen artık davacıların ortaklıktan çıkarılması vb. başka çözümlere hükmedilemez. Nitekim Yargıtay 11. HD’nin 24/05/2016 tarihli ve … Karar sayılı kararları da bu yöndedir.
Diğer taraftan davacılar vekili tarafından istinaf yargılaması sırasında davalı … … San. Ve Tic. Ltd. Şti’nin 14.09.2020 tarihli olağan genel kurul toplantısında şirketin 14.09.2020 tarihi itibarıyla tasfiyesine ve …’in tasfiye memuru olarak seçilmesine dair karar alındığı bildirilmiş ve anılan toplantı tutanağının bir örneği ibraz edilmiştir. Gerçekten de davalı şirketin tasfiyeye girdiğine dair unvanı değiştirilerek … unvanıyla tasfiyeyi sonuçlandırmak üzere şirketin alacaklılarına başvuruda bulunmaları için gerekli ilanların Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi 29.09.2020, 07.10.2020 ve 15.10.2020 tarihli nüshalarında yaptırılmış olduğu, davalı şirketin tasfiye halinde olması sebebiyle artık haklı sebeple limited şirketin feshi ve tasfiyesi istemiyle açılan eldeki davanın konusuz kaldığı anlaşılmıştır. Bununla birlikte HMK’nın 331. Maddesi gereği somut olayda olduğu gibi davanın konusuz kalması sebebiyle esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hallerde davanın açıldığı tarihteki haklılık durumuna göre yargılama giderlerinin belirlenmesi gerekmektedir. Dosya kapsamına ve oluşa uygun, objektif, denetime ve hüküm kurmaya elverişli bulunan gerek ilk derece mahkemesince alınan kök gerekse Dairemizce istinaf incelemesi sırasında aynı bilirkişi heyetinden alınan ek raporlarda belirlendiği üzere, şirketin dava tarihi itibarıyla haklı nedenle fesih koşulları oluşmamıştır. Her ne kadar ek raporda şirketin ödenmiş sermayesini tamamını kaybettiği tespit edilmiş ise de kök raporda amortismanlar eklendiğinde maddi duran varlıklarda ciddi bir azalma bulunmayıp şirket faaliyetlerini sürdürdüğüne ve davalı şirketin zarar etmesinin davalı şirketin kötü yönetilmesinden doğduğunun kanıtlamadığına yönelik belirleme karşısında şirketin haklı nedenle fesih koşullarının somut olayda gerçekleşmediğinin kabulü gerekmiştir. Bu durumda haklı nedenle şirketin feshi ve tasfiyesi istemiyle açılan işbu davada dava tarihinde davacıların haklı olmadığının kabulüyle HMK’nın 331. Maddesi gereği yargılama giderlerinden sorumlu tutulmalarına karar verilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesince verilen karar kaldırılarak davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına, yapılan yargılama giderlerinden dava tarihinde haklı olmadığı anlaşılan davacı tarafın HMK’nın 331/1. Maddesi gereği sorumlu tutulmasına dair aşağıdaki şekilde şekilde davanın esası hakkında yerinden hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A)1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/10/2018 tarih ve ….Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
B)1-Davanın konusu kalmadığından KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu’nun ilgili Tarifesi hükümleri gereği alınması gereken 59,30 TL maktu karar harcından başlangıçta alınan 29,20 TL’nin mahsubu ile bakiye 30,1 TL’nin davacılardan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Yargılamada vekil ile temsil olunan davalı … …Ltd. Şti yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13. Maddesi gereği belirlenen 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı şirkete verilmesine,
4-Yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
5-HMK’nın 333. Maddesi gereği varsa kullanılmayan artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
C)1-İstinafa başvuran davacı taraftan alınması gereken 59,30 TL karar harcından başlangıçta alınan 35,90 TL’nin mahsubu ile 23,4 TL bakiye istinaf karar harcının davacılardan alınarak hazineye gelir kaydına,
2-İstinaf incelemesi sırasında yapılan istinaf giderlerinin istinafa başvuran davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf incelemesi sonunda haklı çıkan ancak açılan duruşmalara katılmayan davalı şirket yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda HMK’nın 361. Maddesi gereği gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 22.03.2021

Başkan- … Üye – … Üye – … Zabıt Katibi -…
… … … …

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.