Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2019/1276 E. 2022/880 K. 22.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi …
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

….

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

….
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. ASLİYE … MAHKEMESİ
TARİHİ :17/01/2019
NUMARASI …
DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 12/03/2013
KARAR TARİHİ : 22/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 22/06/2022

Taraflar arasındaki genel kurul kararının iptali istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı …… vekili dava dilekçesinde özetle; şirket resmi kayıtlarına göre müvekkili … ‘ın davalı şirketin …. payına sahip olduğunu, gayri resmi sahibi olduğu hisselerin de bulunduğunu, 13.12.2012 tarihinde yapılan 2011 yılı genel kuruluna müvekkil şirketin yöntemince çağrılmadığını, müvekkili …’nun 4 pay ile vekaleten temsil edildiğini, davacı …’ın 4 pay ile genel kurulda bizzat bulunduğu her ikisinin de alınan tüm kararlara muhalefet ettiğinin genel kurul tutanağına şerh düşüldüğünü, müvekkili …’in ise genel kurula …. pay sahibi olarak katılmak suretiyle genel kurulda alınan tüm kararlara muhalefetini tutanağa kayıt ettirdiğini, yapılan genel kurulun bir çok nedenle kanuna ve sözleşmeye aykırı olduğundan iptali gerektiğini, şirket ana sözleşmesinin 22. maddesi hükmüne göre şirketin kuruluşunda A ve B tipi hisse senetleri bulunduğunu, A tipi hisse senetlerinden 500 TL’lik senet için 15 sahibi olunduğu belirtilerek, bu pay sahiplerine imtiyaz tanındığını, daha sonraki yıllarda sermaye artırılırken A ve B tipi hisse senetler bastırıldığını, ancak hisse senetlerinin hangisinin ne şartlara tabi olacağına ilişkin bir belirleme yapılmadığını, dolayısıyla yeni çıkarılan ve her biri 500 TL olan A tipi senetlerin imtiyaz sahibi olduğu belirtilmediği halde genel kurulda imtiyaz sahibiymiş gibi imtiyazlı oy kullandıklarını, bunun yasaya aykırı olduğunu, ana sözleşmenin 8. maddesi gereğince A tipi senetlerin Yönetim Kurulunun 2/3 oy çoğunluğu ile devredilebileceğinin öngörüldüğünü, şirket kurulduğu sırada 5 kişinin A tipi senetlere sahip olduğunu, bunlardan …’nun elinde bulunan A tipi senetleri … . devrettiğini, bu devrin yasa ve sözleşmeye aykırı olduğunu, … Mühendisliğin elindeki payları şirkete iade ederek gayrimenkul satın aldığını, şirketin de bu hisse senetlerini itfa ettiğini, Ankara C. Başsavcılığının 2005/69172 hazırlık sayılı dosyasında verilen bilirkişi raporunda da bu durumun belirlendiğini, ne var ki bu hisse senetlerinin kimin elinde olduğu belirtilmeden genel kurulda kullanıldığını, genel kurulda hazirun olarak belirtilen 2000 payın içinde bu payların da bulunduğunu, aynı şekilde A tipi hisse senedini elinde bulunduran …. elindeki senetleri… senetlerinde genel kurulda mevcut olarak gösterildiğini, … ve …’ın… A.Ş.’nin ortakları olduğunu, bunların ellerinde bulunan A ve B tipi hisse senetlerini şirkete iade ederek Kayseri, Ağrı ve Patnos’da bulunan iki adet gayrimenkulü satın aldıklarını, bu kişilere ait hisse senetlerinin de itfa edildiğini, yine bu hisse senetlerinin de mevcutmuş gibi genel kurulda mevcut gösterildiğini, bu iki kişinin A ve B grubu olarak toplam 1889 adet hisse senedi ile toplantıya katılıp oy kullandıklarını, bu iki kişinin gayrimenkul almadan önce ellerinde toplam…..grubu hisse senedi olmak üzere toplam 4001 adet hisse senedi varken, Kayseri’deki gayrimenkulü 3224 hisse ve … … gayrimenkulü 100 adet hisse senedi karşılığında satın alarak 3224 hisseyi iade ettiklerini, bu şekilde ellerinde 677 hisse kalması gerekirken genel kurulda 1889 pay sahibi olarak oy kullandıklarını, bu kişilerin daha önceki genel kurulda da 2131 pay sahibi olarak oy kullandıklarını, hazirun cetvelini imzalayan bu kişilerin ellerinde kesinlikle hisse senedi bulunmadığını, her ne kadar kendileri tarafından 2011 yılı olağan genel kurul kararının iptali için Ankara 10. Asliye … Mahkemesine açtıkları 2011/237 esaslı dosyada alınan bilirkişi raporunda şirketin hissedarlık yapısının daha farklı bir yapıda olduğuna dair delil bulunmadığına dair saptama yapılmışsa da, devirlerle şekillenen hissedar yapısının belirlenmesi için ek rapor istendiğini, genel kurulda tasfiye memuru … hisse senetlerine ilişkin beyanlarının doğru olmadığını, tasfiye memurunun bu konularla ilgili Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/1145 esaslı dosyasında ceza almışsa da, davanın zamanaşımına uğradığını, bu şekilde davalı şirketin toplam hisse sayısının 30000 olduğunu, bunlardan 14720 adedinin itfa edildiğini, ödeme yapılarak itfa edilen küçük hissedarların sayısının 3191 olduğunu, … payın kimde ve nasıl olduğunun belirlenemediğini, 14720 itfa edilen hisse, 6640 … A.Ş. ye ait toplantıda temsil edilen hisse ve 5296 kime ait olmayan hisse miktarı dışında kalan ve genel kurula katılabilecek pay miktarı … olduğunu, itfa edilen sayı ve toplantıya katılan … hisseleri esas alınırsa geriye toplantıya katılabilecek 8640 hisse kaldığını, ne var ki genel kurulda toplam 19950 payın temsil edilip oy kullandığını, itfa edilen hisse senetlerinin yönetim kurulu ve tasfiye memurunca kullanılmasının suç olduğunu, …’ın da 2010 yılı genel kurulunda … vasıtasıyla temsil edilerek oy kullandığını, bu hisseleri daha sonra … …’na sattığını, bu nedenle genel kurulda oy kullanamayacağını, Ankara C. Başsavcılığının 2005/69172 sayılı soruşturma dosyasında alınan bilirkişi raporuyla …A.Ş. nin 2548 adet hisse senedini şirkete iade ederek gayrimenkul aldığı belirtildiği halde bu şirketin yetkilisi olan… bu miktarda hisse ile genel kurulda oy kullanmasının ilginç olduğu, bu kişi hisse karşılığında gayrimenkul alarak hissesini itfa ettiğine göre genel kurulda oy kullanamayacağı halde … … vekaletiyle oy kullandığını, bu şekilde genel kurula katılma hakkı olmayanların huzuruyla yapılan genel kurulun yasaya ve iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu, müvekkil … A.Ş. nin 6640 pay sahibi olduğu halde genel kurula çağrılmadığını, bu konuda daha önce yapılan genel kurulların iptali için dava açtıkları halde, tasfiye memurunun şirketi yapılan genel kurula çağırmadığını, bu nedenle genel kurulun usulsüz olduğunu, davalı şirketin gayrimenkullerinin usulsüz olarak elden çıkarıldığı bu taşınmazlar için Ankara 15. Asliye … Mahkemesinin 2011/274 ve Ankara 12. Asliye … Mahkemesinin 2011/349 esaslı dosyasında açılan davaların halen derdest olduğunu, geriye kalan şirketin Konya’daki tek gayrimenkulünün tasfiye memuru … …’nun eşi olan İmran …’na satıldığını, satış karşılığında bedel alınıp alınmadığı alındı ise miktarı belirlenemediğinden satış işleminin iptali için Konya 3. Asliye … Mahkemesinin 2011/276 esasına kayıtlı davanın açıldığını, davanın derdest olduğunu, Tasfiye Memurunun bu işlemi Yönetim Kuruluna onaylatmak için yönetim kurulunu toplantıya çağırmışsa da, Yönetim Kurulu üyesi …’in muhalefeti nedeniyle onaylanmadığını, bu nedenlerle ayrıntılı bir bilirkişi raporu alınarak öncelikle genel kurul toplantısında alınan kararların uygulanmasının eldeki davada verilen karar kesinleşene kadar geri bırakılması için ihtiyati tedbir kararı verilmesini, 14.04.2011 tarihli genel kurul toplantısı ile toplantıda alınan kararların ve 30.01.2013 tarihinde yapılan şirket bilançosu kar/zarar hesapları ile ilgili alınan kararların usule yasaya ve ana sözleşmeye aykırı olması sebebiyle iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Tasfiye halindeki … … ve … A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı … A.Ş.’ nin noter vasıtasıyla 08.01.2013 tarihinde gönderilen ihtarname ile toplantıya yöntemince çağrıldığını, davacı şirketin verdiği cevabi ihtarnamenin de ekte olduğunu, diğer davacıların müvekkil şirkete şu ana kadar teslim ettikleri herhangi bir hisse senetlerinin bulunmadığını, … ve …’ın toplantılara senet ibraz ederek katıldıkları, daha sonra da senetlerini geri aldıkları, …’in ise 1650 adet senedinin Mahkeme Kasasında olduğunu bildirerek toplantıya katıldığını, bu güne kadar bu senetleri tasfiye kuruluna ibraz etmediğini, bu kişilerin hisse senetleri hamiline yazılı olup her zaman el değiştirme imkanı olduğundan kendilerine iadeli taahhütlü çağrı mektubu gönderilmediğini, bunun yerine toplantılar süresinde Türkiye … … Gazetesinde ve yerel bir gazetede ilan edildiğini, davacıların neye niçin muhalefet ettiklerini beyan etmeden her alınan karara muhalif olduklarını, her alınan karara red oyu verdiklerini, tutanağa şerh koydukları bir husus bulunmadığını, usulsüz hisse senedi bastırıldığı iddiasının doğru olmadığını, şirketin sermaye artırmak için 1070’li yıllarda hisse senedi bastırdığını, bununda yürürlükteki mevzuata uygun olduğunu, şirket ana sözleşmesinin genel kurulda tadil edildiği buna göre oy kullanıldığı aradan 40 yıl geçtikten sonra bu hususun göndeme getirilmesinin kötü niyet olduğunu, senetlerde itfa olayı bulunmadığını, davacılar vekilinin bu iddialarının kişileri yanıltma art niyetinden ve mevzuatı bilmemesinden kaynaklandığını, son ve kati bilanço genel kurula sunuluna kadar ve ortaklara kesin ödeme yapılana kadar her ortağın ortaklığının devam edeceği, hukuken tahvilde itfa mümkün iken hisse senedinde itfanın mümkün olmadığını, şirketin tasfiyesinin sonuçlanmasıyla ortaklara ödenecek meblağların belirleneceğini, tasfiye tamamlanana kadar ortakların bu sıfatlarının devam edeceğini, bu nedenle itfa edilmiş hisse sahiplerinin oy kullandığı yönündeki iddianın yersiz olduğunu, davacıların yıllardır devan eden bu asılsız iddialarına karşılık … ve … Bakanlığına verilen 26.12.2012 günlü dilekçeleri ile görüş istendiğini, adı geçen Bakanlığın 02.02.2013 günlü görüşünde şirket mevcudu dağıtılan pay sahiplerinin pay sahipliği sıfatının sona ermediğinden söz edilerek bunların genel kurul toplantısına çağrılmasının gerektiğinin bildirildiğini, 19. Asliye Ceza Mahkemesince o zamanın tasfiye kurulu üyeleri hakkında verilen ceza ile eldeki dosyasının ilgisinin bulunmadığını, ceza dosyasının o zamanki tasfiye kurulu üyelerinin genel kurul geç yapmalarını, tasfiye giriş bilançosunu vergi dairesine geç vermekten, ortaklara TTK 238. madde hükmüne göre avans dağıtmak nedeniyle verildiğini, Yargıtay tarafından bozulduğunu, yanlış bilirkişi raporu ile eldeki bu davanın ilgisinin bulunmadığını, davcının olayları başka mecralara çekme çabasında olduğunu, tasfiyeye giren şirketin tüm gayrimenkullerinin satışlarının ihale ile yasal olarak yapıldığını, bu satışların eldeki genel kurul iptal davası ile ilgisinin olmadığını, bu gayrimenkul satışları genel kurulda oybirliği ile onaylanarak Yönetim, Tasfiye ve Denetim Kurullarının oybirliği ile ibra edildiğini, davcının 14.04.2011 tarihinde yapılan 2010 yılı genel kurulunun iptali istemiyle açtığı Ankara 10. Asliye … Mahkemesinin 2011/237 esasına kayıtlı dava derdest iken, aynı konuda açılan eldeki davanın dinlenemeyeceğini, yıllardır davacıların değişik mahkemelerde tasfiye kurulunun yetkilerinin kısıtlanmasını, genel kurul iptalleri, şirkete kayyum atanması gibi isteklerle Ankara 2. Asliye … Mahkemesinin 2006/601 esas ve 2008/673 esasa kayıtlı davaların Ankara 6. Asliye … Mahkemesinin 2006/591 Esas ve 2007/244 esaslı davaların, Ankara 9. Asliye … Mahkemesinin 2011/78 esaslı, Ankara 8. Asliye … Mahkemesinin 2011/80 esaslı, Ankara 10. Asliye … Mahkemesinin 2011/237 esasa kayıtlı davaların açıldığını, Ankara 10. Asliye … Mahkemesi dışındaki Mahkemelere açılan davaların reddedildiğini, hal böyleyken eldeki davanın açılmasının, tasfiyenin engellenmesi için davacıları tarafından art niyetle açıldığını bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; şirket tasfiyesinin devam ettiği, davacıların şikayeti üzerine başlatılan cezai soruşturmaların takipsizlik ile sonuçlandığı, 19. Asliye Ceza Mahkemesindeki davanın düşme ile sonuçlandığı, hukuk mahkemelerindeki davaların ise davacıların aleyhine bittiği, tüm belge, bilirkişi raporları ve karşılıklı beyanlardan, davacıların, itfa suretiyle şirkete geçen A ve B gurubu hisseler ile nerede olduğu belirlenemeyen hisselerin usulsüz olarak iptali istenen genel kurulda temsil edildiği, oysa bunların genel kurula katılma yetkilerinin bulunmadığı iddia edilmişse de, iptali istenen genel kurul ve öncesinde davalı şirketin gayrimenkullerinin devri suretiyle sermayenin azaltılmasına ilişkin herhangi bir karar alınmadığı gibi, bu konuda … Kanununda belirtilen düzenlemelere uygun olarak yapılmış ve davacı tarafça ibraz edilmiş bir genel kurul kararı ve yönetim kurulu kararı da ibraz edilmediği, sermaye artırımı yada azaltılmasına ilişkin belirtilen düzenlemelere uyulmadan yapılan işlemlere değer verilerek, genel kurula katılacak sermayeve pay miktarlarının tesbiti yoluna gidilemeyeceği, genel kurula çağrıya ilişkin belgenin dosya içeriğinde taraflarınca görüldüğü, adı geçen şirketin toplantıya katıldığı ve hazirun cetvelinde de ismi ve imzasının bulunduğu, toplantıya katıldığına göre genel kurul kararının bu nedenle iptali yönünde hukuki yararı bulunmadığı, şirketin tüm defterleri gibi pay sahipleri defterinin de düzgün tutulmadığı, davacının bazı payların itfa edildiğine ilişkin savunmasını doğrulayacak bir belgeye rastlanmadığı, kaldı ki ifanın meydana geldiği söylenen 2005 ve 2006 yılında böyle bir imkan bulunmadığı, zira 2006 yılında şirketin kendi paylarını almasının tek yolunun sermaye azaltmak yoluyla kendi payını edinmek olduğu, oysa şirket genel kurulunda böyle bir karar alınmadığı, genel kurul kararı alınmadan sermayenin azaltılması yoluna da gidilemeyeceği, gayrimenkullerin satışı sırasında paylar şirket tarafından geri alınmış ve itfa edilmişse bu işlemlerin hukuken geçerli olmadığı, bu işlem batıl olduğu, bu pay sahiplerinin genel kurula katılmalarının hukuka ve sözleşmeye aykırı olmadığı, bu halde daha önce şirketçe gayrimenkullerin satışı sırasında paylarının değeri satış bedelinden mahsup edilen pay sahiplerinden, o kısımların da tahsil edilmesi gerektiği, hem hukuka aykırı olarak şirketin paylarını geri alması ve bunun karşılığını gayrimenkullerin satış bedelinden mahsup etmesi ve hem de söz konusu payların sahiplerinin genel kurul toplantısına katılmaya devam etmesinin kabul edilemeyeceği, yani davalı şirketin itfa işleminin olmadığı iddiasının kabulü halinde, söz konusu pay sahiplerinden daha önce mahsup edilen bedellerin tahsil edilmesi gerektiği, zira payların şirketçe geri alınması ve itfası işlemi sermaye azaltma yoluna gidilmeden 6762 sayılı TTK yürürlükte olduğu tarihte hukuken mümkün olmadığı, davalı şirketçe payların itfa edilmediği savunması yapıldığına göre ve hukuken de bunun mümkün olmamasına göre, genel kurula katılmaması gereken kişilerin toplantıya katıldığının söylenemeyeceği, bu nedenle genel kurul kararının iptali koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle 30.01.2013 tarihinde hazırlanan şirket mali bilançosuna itirazda hukuki yarar bulunmadığından davacılar … …. … İnş. … A.Ş. ve …’in davalarının reddine, davacılar … ve …’ın davalarının HMK.’nun 150/4. madde hükmüne göre 14.01.2017 tarihi itibariyle açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesince verilen kararın yeterli inceleme yapılmadan, davacı tarafın talepleri tam olarak anlaşılmadan verilmiş bir karar olduğunu, taraflar arasında birçok dava olduğunu, ilk derece mahkemesi gerekçeli kararında diğer mahkemelere atıfta bulunularak karar verildiğini, ancak önceki kararların ve genel kurul iptali için açılan diğer dosyaların bu dosya için emsal niteliğinde olmadığını, mahkemece dava dilekçesinde üzerinde durulan hiçbir hususun değerlendirilmediğini, kapsamlı bir bilirkişi raporu alınması taleplerinin değerlendirilmediğini, eksik inceleme ile verilen kararın kaldırılmasını, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; genel kurul kararlarının iptali istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Davacılar vekilince davaya ilişkin talep, dava dilekçesinin 1. sayfasında “…” başlıklı kısmında “Davalı şirketin 13/12/2012 tarihinde yapılan 2011 yılına ait genel kurul toplantısının ve toplantıda alınan kararların ve 30/01/2013 tarihinde yapılan şirket bilançosu ve kar/ zarar hesapları ile ilgili alınan kararların iptaline karar verilmesi talebinden ibarettir.” şeklinde belirtilmiş olup, dilekçe içeriğinde 13/12/2012 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararlardan da bahsedilmesine rağmen dilekçenin “SONUÇ” başlıklı kısmının 2 no’lu bendinde davadaki talebin “Davanın kabulü ile 14/04/2011 tarihli genel kurul toplantısının ve toplantıda alınan kararların ve 30/01/2013 tarihinde yapılan şirket bilançosu ve kar/ zarar hesapları ile ilgili alınan kararların usule, yasaya ve ana sözleşmeye aykırı olması sebebiyle iptaline karar verilmesine…” şeklinde belirtilmiştir.
İlk derece mahkemesince 27/09/2013 tarihli ön inceleme duruşmasında da davanın, 14/04/2011 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların ve 30/01/2013 tarihinde yapılan şirket bilançosu ve kar/ zarar hesaplarının görüşülmesine yönelik kararların iptaline yönelik bulunduğu, uyuşmazlık konusunun ise iptali istenen kararın yasaya, ana sözleşmeye ve iyi niyet kurallarına aykırı olup olmadığı üzerinde toplandığı yönünde tespit yapılmıştır.
Dosyada bulunan Ankara 10. Asliye … Mahkemesinin 01/04/2014 tarih 2011/237 Esas 2014/177 Karar sayılı kararında ise, dosyamız davacıları tarafından dosyamız davalısına karşı dava dilekçesinin sonuç kısmında ve mahkemenin ön inceleme duruşmasındaki tespitinde belirtilen davalı şirketin 14/04/2011 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların iptali istemiyle açılan davada davanın reddine karar verildiği anlaşılmakta olup, söz konusu kararın kesinleşip kesinleşmediğine ilişkin herhangi bir bilgi/ belge bulunmadığı görülmüştür.
6100 Sayılı HMK’nın 31. maddesinde, hakimin uyuşmazlığın aydınlatılmasını zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz veya çelişkili gördüğü hususlar hakkında taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği veya delil göstermesini isteyebileceği düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK’nun 297. maddesinde, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre; bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini resen araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar (Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder/Taşpınar Ayvaz, Sema/Hanağası, Emel; Medeni Usul Hukuku, Ankara, 2018, s. 474.).
Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Kanun’un aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve istinaf ve temyiz sırasında hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Nitekim 07/06/1976 tarihli ve 1976/3-4 Esas 1976/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür. Hem esastan hem de zaman aşımından ret kararı verilmesi HMK’nun 297. maddesi ile Anayasanın 143. maddesine aykırıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 31/01/2019 tarih ve 2017/11-149 Esas 2019/49 Karar sayılı ilamı).
6100 sayılı HMK’nun 303/1 maddesi uyarınca da “bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için her iki davanın taraflarının dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir” hükmünü içermekte olup, kesin hüküm HMK’nun 114/1-i maddesi gereğince olumsuz dava şartlarındandır.
Mahkemeler, aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlıdırlar; aynı davayı bir daha (yeniden) inceleyemezler ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar. Bu nedenledir ki kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de, davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir.
Anılan hükümler kamu düzenine ilişkin olup re’sen gözetilecektir.
Yukarıdaki düzenlemeler ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince; dava dilekçesinin “…” kısmında talebin 13/12/2012 ve 30/01/2013 tarihli genel kurul kararlarının iptali istemine ilişkin olduğu belirtilmesine rağmen “SONUÇ” kısmında talebin 14/04/2011 ve 30/01/2013 tarihli genel kurul kararlarının iptali istemine ilişkin olduğunun belirtilmesi karşısında ilk derece mahkemesince HMK’nun 31.madesi gereğince davacı vekilinden dava konusu edilen genel kurul kararlarının hangileri olduğu sorulup, açıklattırılarak değerlendirme yapılması gerekirken bu husus yerine getirilmeyerek davanın hangi genel kurul toplantılarına ilişkin olduğunun tespit edilmeden işin esasına girilerek değerlendirme yapılması usul ve yasaya aykırıdır.
Öte yandan, ilk derece mahkemesince davacılar … … Şirketi ve …’in davalarının reddine, diğer davacıların davalarının HMK’nun 150/4.maddesi gereğince açılmamış sayılmasına karar verilmiş ise de, hükmün gerekçesinde 14/04/2011 tarihli genel kurul kararlarının iptali talebiyle Ankara 10. Asliye … Mahkemesinin 2011/237 Esas 2014/177 Karar sayılı dosyasında açılan davanın reddine ilişkin 01/04/2014 tarihli kararın 03/06/2014 tarihinde kesinleştiği belirtilmiş; dava dilekçesinin “…” başlıklı kısmında yer alan 13/12/2012 tarihli genel kurul toplantısına yönelik herhangi bir araştırma yapılmamış ve gerekçede de 13/12/2012 tarihli genel kurul toplantısı yönünden gerekçe yazılmamış; gerekçeli kararın son paragrafında ise genel kurul kararının iptali koşullarının oluşmadığı, belirtilerek 30/01/2013 tarihinde hazırlanan şirket maliye bilançosuna itirazda hukuki yarar bulunmadığı anlaşılmakta bu nedenle davanın reddine karar verildiği belirtilerek hüküm kurulmuştur.
Bu durumda mahkemece davanın 30/01/2013 tarihli genel kurul kararı yönünden hem esastan hem de hukuki yarar yokluğundan reddine dair gerekçe oluşturularak davanın reddine hükmedilmiş olup, mahkemenin hangi gerekçeyle davayı reddettiği açıkça anlaşılamadığı gibi, davanın 14/04/2011 tarihli genel kurulda alınan kararların iptali talebine ilişkin olduğunun kabulü halinde ise, 14/04/2011 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararlar hakkında Ankara 10. Asliye … Mahkemesinin 01/04/2014 tarih 2011/237 Esas 2014//177 Karar sayılı dosyasında açılan iptal davasının reddine karar verilerek 03/06/2014 tarihinde kesinleştiği gerekçeye yazılmasına rağmen 14/04/2011 tarihli genel kurul toplantısı yönünden eldeki davanın hangi gerekçe ile reddedildiği de anlaşılamamaktadır.
Davanın 13/12/2012 tarihli genel kurulda alınan kararların iptali talebine ilişkin olduğunun kabulü halinde ise, söz konusu genel kurul toplantısı ve alınan kararlar yönünden mahkemece herhangi bir gerekçe yazılmadığı gibi değerlendirme de yapılmamıştır.
Hal böyle olunca mahkemece, dava dilekçesinin birbirleriyle çelişkili olan “…” kısmındaki açıklamalar ile “SONUÇ” kısmındaki açıklamalar konusunda HMK’nın 31.maddesi gereğince aydınlatma yükümlülüğü yerine getirilerek dava dilekçesinde yer alan tüm talepler hakkında olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulması ve gerekçesi yazılması gerekirken bu yükümlülüğe uyulmamış olması HMK’nın 297. ve Anayasa’nın 141/3.maddesine aykırılık teşkil ettiğinden kamu düzenine aykırılık oluşturan bu husus re’sen gözetilmiştir.
Tüm bu nedenlerle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 355. maddesi gereğince kamu düzenine aykırılık gözetilerek kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kamu düzenine aykırılık nedeniyle kaldırılmasına, davacılar vekilinin sair istinaf itirazlarının şimdilik incelenmesine yer almadığına karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-a.6 maddesi gereğince KABULÜNE,
2-Ankara 3. Asliye … Mahkemesi’nin 17/01/2019
tarih ve 2013/165 Esas 2019/29 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın karar veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
4-Davacılar tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya tarafa iadesine,
5-Davacılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/(1)-a.6 ve 362/(1)-g.maddeleri uyarıca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.22/06/2022

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.