Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2019/1249 E. 2021/538 K. 15.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi….
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

….
TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

….

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/05/2019
NUMARASI : ….
DAVA : İtirazın İptali (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 20/10/2017
KARAR TARİHİ : 15/04/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 16/04/2021

Taraflar arasındaki itirazın iptali istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı davalı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini belirterek, davalının itirazının iptaline, %20 oranında icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin genel kredi sözleşmesini imzaladığını, kredi kartı ve diğer kredilere kefaletinin bulunmadığını, davacının mükerrer icra takibi başlattığını, kefalet sözleşmesinde kefilin sorumlu olduğu sürenin belirtilmediğini bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporu ile davacının davalıdan alacaklı olduğu miktarın tespit edildiği, banka tarafından ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan icra takibinde ipoteğe konu taşınmazın 113.000,00 TL’ye bankaya ihale edildiği, davalının cevap dilekçesinde takibe dayanak sözleşmeyi kabul ettiği, icra takibinde de yazıya itirazının bulunmadığı, ikinci cevap dilekçesinde doğrudan yazıya itiraz edilmediği, el yazısı ile müteselsil kefil olduğu anlamına gelecek bir ibare olmadığı yönünde itirazda bulunduğu, cevap dilekçesi ile kabul edilen sözleşme için ikinci cevap dilekçesindeki itirazın usule uygun olarak yapılmış itiraz niteliğinde olmadığı, yargılamayı uzatmaya yönelik olduğu, davalının savunmasının da ikna edici nitelikte bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalının takip dosyasında 196.002,55 TL asıl, 17.955,31 TL işlemiş faiz, 897,78 TL BSMV toplamı 215.855,64 TL’ye yönelik itirazının iptaline, asıl alacağın 40.067,15 TL’lik kısmına takip tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süreler için %28,08 gecikme faizi oranı ve %5 BSMV, 155.935,40 TL’lik kısmına takip tarihinden tahsil tarihine kadar %39 temerrüt faizi ve %5 BSMV uygulanmasına, Ankara 12. İcra Müd.’nün…. sayılı dosyası ile tahsilde tekerrür olmamasına, fazlaya ilişkin talebin reddine, asıl alacağın %20’si oranında hesaplanan 39.200,51 TL inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; kefalet sözleşmesindeki yazının müvekkilinin el yazısı olmadığını, ikinci cevap dilekçesiyle bu hususun belirtildiğini, tüm duruşmalarda müvekkili asilin yazı örnekleri alınması için hazır edildiğini, buna rağmen yazı itirazlarının değerlendirilmediğini, kredi sözleşmesindeki müteselsil kefalet ifadesinin çalışanları aracılığıyla sözleşmeye eklendiğini, müvekkilinin sadece ipotek verme iradesiyle sözleşme imzaladığını, davacı tarafından sözleşme sunulduktan sonra ikinci cevap dilekçesi ile yazıya itiraz edildiğini, ikinci cevap dilekçesi ile iddia ve savunmanın genişletilebileceğini, mahkemece taraflar arasındaki ipotek ilişkisinin aklandığını, ipotek harici diğer kalemleri oluşturan diğer kalemleri oluşturan borçlardan sorumlu olmadıklarını, davada borçlunun icra takibine yapılan itiraz sebepleri ile bağlı olmadığını, yasada kefilin müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini, sözleşmede kendi el yazısıyla belirtmesinin şart olduğunun düzenlendiğini, somut olayda ise müteselsil kefil ibaresinin müvekkilinin eli ürünü olmadığını, yazıya itiraz karşılanmadan karar verildiğini bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Yargılama aşamasında bankacı bilirkişiden alınan 08/01/2019 tarihli bilirkişi raporu, Ankara 12. İcra Müdürlüğünün … sayılı takip dosyası, genel kredi sözleşmesi suretleri, hesap kat ihtarı, ipotek resmi senedi, Ankara 12. İcra Müdürlüğünün …. sayılı takip dosyası, kredi kartı hesap ekstreleri, asıl borçlu banka hesap hareketleri dosya içerisinde yer almaktadır.
Dava konusu Ankara 12. İcra Müdürlüğünün …. sayılı takip dosyası incelendiğinde; davacı tarafından davalı borçlu aleyhine 196.268,46 TL asıl alacak, 30.025,82 TL işlemiş faiz, 1.501,25 TL BSMV olmak üzere toplam 227.795,53 TL nakit alacağın tahsilde tekerrür olmamak üzere tahsili talebi ile icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin davalı borçluya bila tebliğ edildiği, davalı borçlu vekilinin 7 günlük itiraz süresi içerisinde 21/09/2017 tarihinde takibe konu borca itiraz ettiği, işbu itirazın iptali davasının İİK’nun 67. maddesi uyarınca, itiraz dilekçesinin alacaklı/vekiline tebliğ tarihinden itibaren başlayacak olan 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı dosya içeriğiyle sabittir.
Dosya içerisinde yer alan 04/08/2016 tarihli genel kredi sözleşmesinin davacı banka ile dava dışı …. arasında akdedildiği, 500.000,00 TL limitli sözleşmede davalının aynı limit ile müteselsil kefil olduğu, eş rızasının bulunduğu, kefaletin sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan TBK’nun 583 vd. maddelerindeki şekil koşullarına şeklen uygun olduğu, 24/07/2015 tarihli genel kredi sözleşmesinin davacı banka ile dava dışı .. .. arasında akdedildiği, 50.000,00 TL limitli ve 17/05/2016 tarihli limit artışıyla 100.000,00 TL limite çıkarılan sözleşmede davalının kefaletinin bulunmadığı görülmüştür.
Hesap kat ihtarnamesi incelendiğinde, davacı tarafından dava dışı asıl borçlu ve davalıya 25/07/2017 tarihinde gönderilen hesap kat ihtarnamesi ile toplam 222.809,29 TL’nin ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren 1 gün içinde ödenmesinin talep edildiği, kat ihtarnamesinin asıl borçlu ve davalıya bila tebliğ olduğu anlaşılmıştır.
Yargılama aşamasında alınan ve banka kayıtları üzerinde yerinde yapılan incelemeyi içeren bilirkişi raporu ile, takip konusu kredi borcunun davalının kefaletinin bulunduğu 04/08/2016 tarihli genel kredi sözleşmesi uyarınca kullandırıldığı, kredi kartının da aynı sözleşme kapsamında asıl borçluya verildiği, davalının 28/07/2017 tarihinde temerrüte düştüğü, takip tarihi itibarıyla davacının davalıdan 196.002,55 TL asıl, 17.955,31 TL işlemiş faiz, 897,78 TL BSMV olmak üzere toplam 214.855,64 TL alacaklı olduğu, asıl alacağın 40.067,15 TL’lik kısmına takip tarihinden tahsil tarihine kadar %28,08, 155.935,40 TL’lik kısmına takip tarihinden tahsil tarihine kadar %39 temerrüt faizi uygulanması gerektiği tespit edilmiştir.
Ankara 12. İcra Müdürlüğünün …… sayılı takip dosyası ile davacı banka tarafından davalı ve dava dışı asıl borçlu aleyhine toplam 227.998,61 TL alacağın tahsili talebi ile ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi başlatıldığı, dava tarihinden sonra, 03/07/2018 tarihinde ipotekli taşınmazın 113.000,00 TL bedelle banka alacağına mahsuben alındığı görülmüştür.
Anılan takip dayanağı ipotek resmi senedi incelendiğinde, davalının taşınmazı üzerinde dava dışı asıl borçlunun davacı bankaya doğmuş ve doğacak borçlarının teminatını teşkil etmek üzere 04/08/2016 tarihinde FBK süreli 500.000,00 TL limitli ipotek tesis edildiği, ipoteğin davalı kefilin kefalet borcunu teminat altına almadığı anlaşılmıştır.
Davacı yan genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan kredi alacağı bulunduğunu, alacağın tahsili için başlatılan icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini iddia etmiş, davalı yan ise, kefalet sözleşmesindeki “müteselsil kefil” ibaresinin eli ürünü olmadığını, kredi kartı ve diğer kredilere kefaletinin bulunmadığını savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle yukarıda açıklandığı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasında davacı banka ile dava dışı…… arasında genel kredi sözleşmeleri imzalandığı, davalının 04/08/2016 tarihli sözleşmede müteselsil kefil olarak imzasının yer aldığı hususlarında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, davalının ikinci cevap dilekçesi ile kefalet sözleşmesindeki “müteselsil kefil” ibaresinin eli ürünü olmadığı savunmasını ileri sürüp süremeyeceği, davalının kefaletinin geçerli olup olmadığı, davalının kefaleti geçerli ise takibe konu borcun hangi genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı, takip tarihi itibarıyla davacının davalıdan talep edebileceği alacak bulunup bulunmadığı, var ise miktarı hususlarından kaynaklanmaktadır.
Davalı vekilinin istinaf itirazı genel kredi sözleşmesindeki “müteselsil kefil” ibaresindeki el yazısının davalı eli ürünü olmadığına ilişkin savunmasının gözetilmemesine yöneliktir.
Davacı banka tarafından dosyaya iki ayrı genel kredi sözleşmesi ibraz edilmiştir. Bu sözleşmelerden 04/08/2016 tarihli sözleşmede davalının kefalet imzası bulunmakta ise de, 24/07/2015 tarihli sözleşmede davalının kefaleti bulunmamaktadır.
Yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporu banka kayıtları üzerinde ve yerinde inceleme sonucu düzenlenmiştir. Anılan raporda dava konusu icra takibi ile talep edilen kredi ve kredi kartı alacağının davalının kefalet imzasının bulunduğu 04/08/2016 tarihli genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı, kredi kartının da anılan sözleşme kapsamında dava dışı asıl borçluya verildiği, GKS’de kredi kartı verileceğine ilişkin hüküm bulunduğu açıkça belirtilerek, davacı bankanın takip tarihi itibarıyla talep edebileceği alacak miktarı kalem kalem tespit edilmiştir.
Bu durumda 04/08/2016 tarihli genel kredi sözleşmesinde yer alan davalı kefaletinin geçerli olması durumunda davalının bilirkişi tarafından tespit edilen davacı alacağından sorumlu olması söz konusu olacaktır.
Anılan sözleşme incelendiğinde, TBK’nun 583 vd. maddelerinde yer alan geçerlilik koşullarının şeklen yer aldığı görülmüştür. Bir başka anlatımla sözleşmede kefilin sorumlu olduğu azami miktar, kefalet tarihi ve müteselsil kefil sıfatıyla yükümlülük altına girildiği el yazısıyla yazılı olduğu gibi, davalının eş rızası da alınmıştır.
Davalı yan cevap dilekçesinde 04/08/2016 tarihli genel kredi sözleşmesinde yer alan el yazısı ile yazılı ibarelerden birini veya birkaçını inkar etmemiş iken, ikinci cevap dilekçesi ile birlikte anılan sözleşmedeki “müteselsil kefil” ibaresinin kendi eli ürünü olmadığını ileri sürmüştür.
Burada tartışılması gereken ilk husus davalı yanın cevap dilekçesinde ileri sürmediği bir savunmayı ikinci cevap dilekçesinde ileri sürüp süremeyeceğidir. HMK’nun 141.maddesinde tarafların cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe, ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebileceği yahut değiştirebileceği hükme bağlanmıştır. Anılan hükümden anlaşılacağı üzere ikinci cevap dilekçesi ile, karşı tarafın açık muvafakati aranmaksızın davalı yan savunmasını genişletebileceği gibi değiştirebilecektir. Somut olayda da davalı yan kefalet sözleşmesinde yer alan “müteselsil kefil” ibaresindeki el yazısının eli ürünü olmadığını cevap dilekçesinde ileri sürmese de ikinci cevap dilekçesi ile ileri sürebilecektir. Bu savunmanın ileri sürülmesi savunmanın genişletilmesi yasağı olarak değerlendirilemeyeceği gibi, aşamalarda davalının kefalet sözleşmesindeki “müteselsil kefil” ibaresindeki el yazısının eli ürünü olduğuna yönelik açık bir ikrarı bulunmadığından yargılamayı uzatmaya matuf savunma olarak da değerlendirilemeyecektir. Açılan itirazın iptali davasında davalı icra dosyasında ileri sürdüğü itiraz sebepleri ile de bağlı değildir.
Tartışılması gereken diğer husus, davalının kefalet sözleşmesindeki kefalet limiti ve kefalet tarihine yönelik açık bir inkarı bulunmadığından sadece “müteselsil kefil” ibaresindeki el yazısının davalı eli ürünü olup olmadığının kefalet sözleşmesinin geçerliliği üzerindeki etkisidir.
Kefalette, kefalet tarihi ve kefalet limitinin kefilin el yazısı ile yazılması durumunda adi kefalete ilişkin yasanın aradığı şekle ilişkin geçerlilik koşulları gerçekleşmiş olur. Yasa koyucu kefilin müteselsil kefil olmak istemesi durumunda müteselsil kefil ibaresi veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefilin kendi el yazısı ile yazmasının müteselsil kefalete ilişkin geçerlilik koşulu olarak aramıştır. Bir başka anlatımla, kural olarak kefalet sözleşmesindeki müteselsil kefil veya bu anlama gelen herhangi bir ibaredeki el yazısının kefilin eli ürünü olmaması halinde, ticari iş dışındaki kefaletlerde sadece bu durum kefaletin geçersiz olması sonucunu doğurmayıp, kefilin adi kefil olarak kabul edilmesi sonucunu doğuracaktır.
6102 Sayılı TTK’nun 7. maddesinde ise, teselsül karinesi düzenlenmiş olup, anılan madde “İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemişse müteselsilen sorumlu olurlar. Ancak, kefil ve kefillere, taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez.
Ticari borçlara kefalet hâlinde, hem asıl borçlu ile kefil, hem de kefiller arasındaki ilişkilerde de birinci fıkra hükmü geçerli olur.” hükmünü içermektedir.
Anılan hüküm karşısında ticari borçlardaki teselsül karinesinin sonucu olarak ticari borçtaki kefalet yasa gereğince müteselsil kefalettir. Bu durumda ticari borçlara verilen kefaletlerde el yazısı ile müteselsil kefalet olduğunun ayrıca ve açıkça yazılı olması aranmaz.
Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında somut olaya gelindiğinde, davalı genel kredi sözleşmesinde kefildir. Bir başka anlatımla, ticari borca ilişkin kefalet söz konusudur. Ticari borçlardaki teselsül karinesinin sonucu olarak yasa gereğince davalı kefil müteselsil kefil kabul edileceğinden kefalet sözleşmesinde ayrıca kendi el yazısı ile müteselsil kefil veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini yazmasına gerek bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, mahkemece davalının ikinci cevap dilekçesi ile birlikte kefalet sözleşmesindeki bir kısım yazıyı inkar etmesinin savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında bulunmadığı, davalının ticari borçlardaki teselsül karinesi nedeniyle genel kredi sözleşmesindeki kefaletinin 6102 sayılı TTK’nun 7. Maddesi uyarınca müteselsil kefalet olarak kabul edileceği, davalının sözleşmede yer alan “müteselsil kefil” ibaresinin kefaletin geçerliliğini etkilemeyeceği gözetilerek davalı yanın sözleşmedeki “müteselsil kefil” ibaresine yönelik yazı inkarının sonuç doğurmayacağı davalının anılan savunmasının yerinde olmadığı gözetilerek gerekçe oluşturulması gerekirken anılan savunmaya ilişkin yanılgılı gerekçe oluşturulmasında isabet görülmemiştir.
Öte yandan dosya içerisinde yer alan hesap kat ihtarnamesi dava dışı asıl borçluya bila tebliğ olduğu gibi, davalı kefile de bila tebliğ edilmiştir. Bu durumda mahkemece davacı banka tarafından davalının takip tarihinden önce temerrüte düştüğü ispatlanamadığından davalının icra takibinde işlemiş faize ve BSMV’ye yönelik tüm itirazının haklı olduğu gözetilerek bir hüküm kurulması gerekirken hatalı olarak davalının 28/07/2017 tarihinde temerrüte düştüğünü tespit eden bilirkişi raporu hükme esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabet görülmemiş ise de, davalı vekilinin bu yöne ilişkin açık bir istinaf itirazı bulunmadığı, tespit edilen hususun kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturmadığı anlaşıldığından bu husus eleştirilmekle yetinilmiştir.
İİK’nun 67/son maddesi hükmü gereğince itirazın iptali davasında hüküm altına alınan alacağın tümü üzerinden icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken, davalı lehine olacak şekilde sadece hüküm altına alınan asıl alacak üzerinden icra inkar tazminatına hükmedilmesi hatalı ise de, istinaf yoluna başvuranın sıfatı gözetilerek bu durum eleştirilmekle yetinilmiştir.
Davacı tarafından işbu dava konusu icra takibi takip talebinde tahsilde tekerrür olmamak kaydına yer verilmek suretiyle yapılmıştır. Davacı tarafından davalı aleyhine başlatılan Ankara 12. İcra Müdürlüğünün… sayılı ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip sonucu dava tarihinden sonra ipotekli taşınmazın 113.000,00 TL bedel ile banka alacağına mahsuben alındığı görülmüştür. Mahkemece dava tarihinden sonra yapılan 113.000,00 TL ödemenin icra müdürlüğünce infaz aşamasında dikkate alınması gerektiği hususu belirtilmemiş ise de, takibin anılan icra dosyası ile tahsilde tekerrür olmamak üzere devamına hükmedilmesi, tahsilde tekerrür olmama kaydının takip talebinde de açıkça yer alması karşısında dava tarihinden sonra yapılan ödemenin infazda gözetilmesi hususunun kararda belirtilmemesi usuli bir eksiklik olarak görülmemiştir.
Davalı vekilinin istinaf itirazlarının kamu düzenine aykırılık yönünden incelenmesine gelindiğinde, 6100 sayılı HMK’nun 297/2. maddesi “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” düzenlemesini içermektedir.
Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda takip tarihi itibarıyla davacının davalıdan 196.002,55 TL asıl, 17.955,31 TL işlemiş faiz, 897,78 TL BSMV olmak üzere toplam 214.855,64 TL alacaklı olduğu belirtildiği halde, mahkemece kurulan hükümde raporda yer alan asıl alacak, işlemiş faiz ve BSMV miktarlarına aynen yer verildikten sonra toplamına 215.855,64 TL olarak yer verilmesi suretiyle infazda tereddüt yaratacak nitelikte hüküm oluşturulmasında isabetsiz görülmemiştir. Kamu düzenine aykırılık teşkil eden bu husus ise re’sen gözetilmiştir.
Tüm bu nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvurusunun bir kısım gerekçe ve kamu düzenine aykırılık yönünden kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının bir kısım gerekçe ve kamu düzenine aykırılık yönünden kaldırılmasına, davalı vekilinin sair istinaf itirazlarının reddine, davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
A)1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun bir kısım gerekçe ve kamu düzenine aykırılık yönünden KABULÜNE,
2-Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/05/2019 tarih ve …. Karar sayılı kararının HMK’nın 353/(1).b-2, 355. maddesi uyarınca bir kısım gerekçe ve kamu düzenine aykırılık yönünden KALDIRILMASINA,
B)1- Davanın KISMEN KABULÜNE,
2-Davalının Ankara 12. İcra Müdürlüğü’nün…. sayılı dosyasında 196.002,55 TL asıl alacak, 17.955,31 TL işlemiş faiz, 897,78 TL BSMV olmak üzere toplam 214.855,64 TL’ye yönelik itirazının iptaline, takibin 196.002,55 TL asıl alacağın 40.067,15 TL’lik kısmına takip tarihinden itibaren %28,08 oranında temerrüt faizi ve %5 BSMV, 155.935,40 TL’lik kısmına takip tarihinden itibaren %39 temerrüt faizi ve %5 BSMV uygulanmak ve Ankara 12. İcra Müdürlüğü’nün… sayılı takip dosyası ile tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla takibin devamına,
3-Asıl alacağın %20’si oranında hesaplanan 39.200,51 TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline,
4-Fazlaya ilişkin talebin reddine,
5-Alınması gereken 14.676,78 TL harçtan peşin alınan 2.751,20 TL harç ile 1.138,98 TL icra peşin harcı olmak üzere toplam 3.890,18 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 10.786,60 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
6-Davacı tarafından yatırılan 2.751,20 TL peşin harç, 31,40 TL başvurma harcı ve 1.138,98 TL icra peşin harcı olmak üzere toplam 3.921,58 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesince kabul edilen miktar üzerinden belirlenen 20.256,34 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesince reddedilen miktar üzerinden belirlenen 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
9-Davacı tarafından yapılan 139,50 TL posta ve tebligat gideri, 750,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 889,50 TL yargılama masrafından davanın kabul ve reddi oranı gözetilerek hesaplanan 834,03 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
10-Davalı tarafından yapılan masraf olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
11-Talep halinde artan avansın iadesine,

C)1-Dairemizce davalının adli yardımdan yararlanmasına karar verildiğinden ve harç alınmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
2-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davalı yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,

Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 15/04/2021

….

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.