Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2018/1882 E. 2021/750 K. 07.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi …
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

….

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : KAYSERİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/05/2018
NUMARASI ….
DAVA : Şirketin Feshi ve Tasfiyesi
DAVA TARİHİ : 11/07/2016
KARAR TARİHİ : 07/06/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 07/06/2021

Taraflar arasındaki şirketin feshi ve tasfiyesine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı … …’nin %18 oranında ortağı olduğunu, ortaklık hissesinin müvekkiline eşinin 2010 tarihinde ölümünden sonra miras yoluyla geçtiğini, müvekkilinin 21/01/2016 tarihine kadar ortak olarak şirkette genel hizmet ve santral bölümünde fiilen çalışırken şirkette çift kayıt tutulduğunu alışlarda ve özellikle satışlarda faturasız satışlar yapıldığına fiilen tanık olduğunu, daha sonra müvekkilinin tanıdığı mali müşavirlere durumu anlatarak neden çift kayıt tutulduğu sorduğunda “..şirket yönetiminin resmi ve gayri resmi kayıt tutulduğunu yapılan faturasız alış ve satış işlemleriyle usulsüz vergi işlemlerinin yapılmış olacağını ve vergi zaiyatına sebebiyet vermiş olabileceklerini ve bu durumun kendisine de zarar verebileceğini ve şirketin gerçek karının diğer ortaklardan gizlenmiş olabileceğini ve davalı ortakların zimmetlerine para geçirme ihtimali olduğunu ve karın çok az bir kısmının kayıtlara geçildiği..” ifade ettiğini, müvekkiline bu bilgilere sahip olabilmek için şirket kayıtlarını istemiş ise de diğer ortaklarca verilmediğini ve engellendiğini, bunun üzerine ilgili kurumlara müracaat etmek suretiyle bir takım evraklara ulaşabildiğini ve bu bilgilere sahip olunduğunu, müvekkilinin bu durumu şirket yöneticisi olan diğer ortaklarına anlatarak hukuksuz uygulamalardan vazgeçmelerine gerçek alış ve satışların kayda girmesi gerektiğini ifade ettiğini, bunun üzerine şirket ortaklarının müvekkilinin şirkete gelmemesi gerektiğini, işlerine karışmamasını söyleyerek şirketle olan fiili ilişkisinin sona erdirildiğini, müvekkilinin azınlık hisse sahibi olduğu için de birşey yapamadığını, azınlık hakları ihlal edilerek bireysel haklarıyla birlikte bilgi alma ve inceleme haklarının ihlal edildiğini, bu durumda fiili stokların azami 800.000,00 TL olmasına rağmen maliyeye verilen bilançoda 7.153.326,27 olarak gösterilerek aradaki fark olan (maliyeti üzerinden) 6.353.326,27 TL’lik mal satıldığı halde satılmamış gibi stokta göründüğünü, şayet satış kaydı yapılsa dahi 6.353.326,27 TL üzerine gayrisafi karı da eklenmek suretiyle fatura düzenleneceğini, bu durumda 6.353.326,27 TL stok farkı 2, 1.905.997,00 %30 ortalama gayrisafi kar ( %25 ile %35 oranında gayrisafi kar marjı uygulandığının bilindiğini), 8.259.323,00 TL satışı gizlenen toplam miktar, yüksek miktarda banka kredisi kullanan bir şirketin ihtiyaç fazlası ve yüksek oranda stok bulundurmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını, vergi vermemek amacıyla yapılan bu hukuksuz uygulamayla satıldığı halde kayıt dışı tutularak stokta gösterilen bu malın satılması halinde 8.259.323,00 TL matrah üzerinden 1.486,678,00 TL %18 KDV + 1.651.864,00 TL %20 kurumlar vergisi olmak üzere toplam 3.138.542,00 TL vergi ödeneceğini, yapılan fiili satışların kayıt dışı tutulduğu için ödenmesi gereken vergiler şirket yetkilileri ve aynı zamanda şirket müdürü ve imza yetkilerine sahip olan diğer ortakların uhdesinde göründüğünü, ayı matrah üzerinden müvekkiline ait %18 hissesi olan 1.486.678,00 TL kar payı şirket yöneticilerinin uhdesinde görüldüğünü, böylece şirket yetkililerinin hukuka uygun olmayan uygulamaları neticesinde 3.138.542,00 TL vergiden + 1.486.678,00 TL müvekkilinin şahsına düşen kardan kaçırılmak suretiyle toplam 4.625.220,00 TL, şirket yöneticileri şahsi menfaat temin ederek müvekkiline ve kamuyu zarara uğrattıkları izlenimi edildiğini, 2015 yılı bilançosunda şirket ortaklarının 1.820.798,31 TL şirketten alacaklı gibi görünüğünü, oysa yapılan fiili satışlarının çoğunun kayıt dışı olması nedeniyle kasa açık verdiğini, görünüşte oluşan kasa açığı satış gelirleri yerine ortaklardan para alınmış gibi gösterilerek kapatıldığını, böylece şirket yönetici ortaklarının hiç para vermeden şirketten alacaklı gibi göründüğünü, yapılan fiili satışların da satılmamış gibi stokta göründüğünü, usule uygun olmayan kayıt işlemleri yapılması nedeniyle şirket zarara uğratılıp yönetici ortakların şahsi menfaat temin ettiklerinin düşünüldüğünü, ortakların gelir durumu ve şahsi hesaplarının araştırılması hainde bu durumun anlaşılacağını, şirket yöneticileri tarafından bankalara verilen usule ve hukuka uygun olmayan abartılı beyan ve bilançolarla limit üstü krediler temin edilmesi suretiyle şirketin önemli ölçüde riske sokulduğunu, çekilen bu kredilerin gerçek anlamda nerede kullanıldığının belirsiz olup şirket yararına kullanılıp kullanılmadığının şüpheli olduğunu, yüksek miktarda banka kredisi kullanan şirketin yüksek oranda stok bulundurmasının hayatın olağan akışına uygun olmayacağını, bu durumun şirket yöneticileri kullandıkları kredileri şirket dışında harcadıkları şüphesini oluşturduğunu, şayet stok varsa satış kabiliyeti yüksek olduğundan satış kredilerinin kapanabileceğini, şirket yöneticilerinin şirkete yüksek oranda kredi kullandırarak şirketi borca batık gibi gösterdiğini, 31/12/2015 tarihi itibariyle mevcut kayıtlara göre şirketin 19.333.095,11 TL tutarlı aktif toplamından 17.540.587,09 TL tutarı kısa ve uzun vadeli borçlar toplamının tutarlı aktif toplamının 17.540.587,09 TL tutarlı kısa ve uzun vadeli borçlar toplamının düşmesi halinde kalan 1.792.508.02 TL şirketin net aktif toplamı olduğunu, buna kayıtlı mal ve gayrimenkullerin piyasa değerlerine göre yeniden değerlendirilmesi yapılarak güncellenmesi halinde net aktif değeri bunun çok üzerinde olacağını, ayrıca şirketin kuruluş tarihinden itibaren önceki yılların da hesaplamalarıyla belirtilen hususlarla birlikte bilirkişi incelemesi yapıldığında bu hususların doğruluğunun daha iyi anlaşılacağını, şirkette zaman zaman kayıt dışı çalıştırılan işçelere de açıktan para ödendiği ve kayıtlarda görünmediğini, müvekkilinin azınlık hisse sahibi olması nedeniyle şirketin hiçbir imkanından yararlanamadığı gibi hiçbir konuda söz hakkı verilmediğini, şirket ortaklığının dışında hiçbir işi ve geliri bulunmadığını, şirketin kar etmesine rağmen müvekkiline maaş ve huzur hakkı gibi hiçbir ödeme yapılmadığı gibi evine konulan banka ipoteğinin dahi kaldırılmadığını, ortaklığı nedeniyle Bağkur, … primi dahi ödeyecek şekilde kar payı verilmediği için mağdur durumda olduğunu, şirket yönetici ve ortaklara güveninin kalmadığını, yöneticilik vasıfları da yeterli olmadığından güven telkin etmediğini iddia ederek müvekkilinin hissesine düşen sermaye ve kar payının şirket öz sermayesi üzerinden hesaplanarak müvekkiline ödenmesi ve şirket ortaklığının feshine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının müvekkili şirkette miras yoluyla 2010 tarihinden itibaren ortak olduğunu, bu tarihten itibaren de fiilen şirkette muhasebe bölümünde sorumlu olarak çalıştığını, yani iddia ettiğinin aksine şirkette genel hizmet ve santral bölümünde değil bizzat muhasebe bölümünde çalıştığını, dava dilekçesinde görüleceği üzere bazı verilerin küsuratına kadar davacı tarafça zikredildiğini, bu hususun dahi tek başına davacının bizzat şirkete ait muhasebe verilerine vakıf olduğunu ve muhasebe bölümünde bizzat çalıştığını gösterdiğini, tanık beyanıyla da ispat edileceğini, davacı müvekkili şirkette resmi ve resmi olamayan çift kayıt tutulduğunu iddia etmekteyse de bu hususun asla gerçeği yansıtmadığını, zira müvekkili şirkette tüm husus ve verilerin resmi defterlerdeki kayıtlara göre tutulduğunu, davacının müvekkili şirketçe şirketten uzaklaştırıldığını ve bilgi alınmasının engellendiğini, ayrıca azınlık hisse sahibi olması nedeniyle şirketin hiçbir imkanından yararlandırılmadığı iddialarının asla gerçeği yansıtmadığını, davacının bizzat müvekkili şirkette muhasebe bölümünde çalıştığını, tüm verileri kendi denetimi ve eli altında bulunduğunu, ayrıca şirketin mali konularında bizzat görev aldığını, şirketin kullandığı bir ticari kredi için kendi evini dahi ipotek ettirdiğini, bankalara sunulan tüm bilançolar ve şirket verilerinin bizzat davacının bilgisi ve gözetimi altında sunulduğunu, bu hususun bankalardan şirketin kullandığı kredilerle ilgili bilgilerin istenilmesi halinde açıkça ispatlanacağını, davacı tarafın dava dilekçesinde bir kısım sayısal verileri belirtmişse de bu hususta gerçeği yansıtmadığını, ayrıca davacının şirketin borca batık olduğunu iddia etmiş ise de bu hususun da hiçbir şekilde gerçeği yansıtmadığını, bu durumun müvekkili şirket defterleri üzerinde yapılacak bilirkişi incelemesiyle sabit olacağını, davacının müvekkili şirketten hiçbir şekilde maaş veya huzur hakkı almadığını iddia ettiğini, mahkemeye sunulan belgelerden görüleceği üzere davacının hem müvekkili şirketten maaş hem de nakit olarak para aldığını, davacının açtığı davanın niteliğinin hiçbir şekilde dava dilekçesinden anlaşılamadığını, tarafların şahsını ilgilendiren veya taraflar dışındaki olayların sözleşme ilişkisini taraflardan birisi için çekilmez hale getiriyorsa haklı sebeple fesih hakkı doğduğunu, ancak ortağın fesih hakkını ancak kendisinin şirketten ayrılma imkanının olmamasının özellikle pay karşılığını elde edememesi halinde doğması gerektiğini, pay karşılığınıalarak şirketten ayrılabilen bir ortağın kurulmuş şirket düzenini yıkmasının şirketi feshe götürmesinin kendisine objektif bir çıkar sağlamayacağını, dolayısıyla ortağın çıkma hakkı ile fesih hakkı arasında bir seçim hakkı olduğunu söylemenin mümkün olmadığını, bu halde de davacının hiçbir şekilde müvekkili şirketin ortaklığından payını almak suretiyle ayrılmak istediğini şirkete bildirmediğini, doğrudan mahkemede görülen davayı açtığını, bu hususun dahi tek başına davacının kötüniyetli olduğunu gösterdiğini, yaklaşık 15 yıllık mazisi olan gerek Kayseri gerekse çevre illerden tanına ve iş yapan bir şirketin feshini istemenin objektif iyiniyet kurallarıyla bağdaşmadığını, bu nedenle de haksız ve hukuka aykırı olan davanın reddi gerektiğini, davacının müvekkili şirkette muhasebe bölümünde fiilen çalıştığını, dava dilekçesinde iddia ettikleri hiçbir uygunsuzluğu kabul etmemekle birlikte eğer böyle bir durum var ise bu hususlara bizzat kendisinin sebebiyet verdiğini, diğer iki ortak olan … ile …’in şirketin hiçbir şekilde muhasebe konuları ile ilgilenmediğini, aksine muhasebe kayıtları ile ilgili tüm hususlarda davacının bizzat yetkili ve sorumlu olarak çalıştığını, yani tüm muhasebe kayıtlarının bizzat davacının gözetimi ve denetimi altında gerçekleştirildiğini, hal böyle olunca eğer şirkete ait muhasebe kayıtlarında uygunsuzluk durumları varsa buna bizzat davacnın sebebiyet verdiğini, davacıya karşı her türlü talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla tam kusurlu olan davacının bu davayı açamayacağının aşikar olduğunu, haklı sebebin bir ortağın şahsında gerçekleşmesi durumunda TTK’nın 245.maddesi gereğince diğer ortak veya ortakların haklı sebeple fesih davası açma hakkı bulunmakta iken haklı sebebe davranışı ile neden olmuş ortağın haklı sebeple şirketin feshini isteme hakkının bulunmadığını, müvekkilleri … ve …’e husumet yöneltilemeyeceğini, davanın zamanaşımına uğradığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; T.T.K.’nun 636/3 maddesine göre haklı sebeplerin varlığı halinde her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebileceği, anılan yasa maddesi gereğince davacı ortağın işbu fesih ve tasfiye talepli davayı açmak hak, sıfat ve ehliyetinin bulunduğu, ayrıca şirketin feshi ve tasfiyesi talep edildiğinden gerek davalı şirket yönünden davacının dayandığı ve iddia ettiği fesih sebepleri gerekse diğer davalı ortaklar yönünden dayandığı ve iddia ettiği fesih sebepleri nedeniyle diğer davalı ortaklar yönünden de davalı sıfatlarının (pasif husumet) bulunduğu; davacının davalılar aleyhine açtığı işbu şirket feshi ve tasfiyesi talepli davada dayandığı ve ileri sürdüğü sebeplerin büyük kısmının somut yeterli, kayıt, delil ve belgelerle ispatlanamadığı, diğer iddialarının da tek başına şirketin feshi için yasa ve yerleşik Yargıytay içtihatlarına göre haklı sebeplerden sayılmaması, TTK’nın 636/3. maddesine uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedilebilmesi için de öncelikle fesih için gerekli ve yeterli koşulların ve haklı sebeplerin varlığının şart olması aksi halde alternatif çözüme de karar verilemeyecek olması, davacının son aşamalarda delil olarak ileri sürdüğü Kayseri 1. İcra Ceza Mahkemesi’nin …. Esas sayılı dosyasının gelen kayıtlarında yapılan incelemeye göre dava dışı 3.kişi müşteki Serdal Eskici tarafından davalı şirketin, aralarında işbu fesih ve tasfiye talepli davayı açan davacı ortak … ile davalı diğer ortakların da bulunduğu tüm ortakları aleyhine yapılan şikayet üzerine açılmış “Sermaye şirketletinin iflasını istemek mecburiyetinde olanların” cezalandırılmasına dair bir dava olması, yargılamasının devam etmesi ve davanın/yargılamasının konusunun işbu davadaki iddia ve taleplerden farklı husus ve iddialara ilişkin olup işbu fesih ve tasfiye talepli davanın konusuyla, iddialarıyla ilgili ve bağlantılı olmaması, henüz somutlaşmış ve kesinleşmiş bir kabul kararı niteliğinde de olmaması nedeniyle işbu dava yönünden davacının fesih/tasfiye iddialarını ve haklı sebeplerini ispatlayamadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, gerekçeli kararda sadece bilirkişi raporunun hükme esas alındığını, bilirkişi raporuna itirazlarının dikkate alınmadığını, hükme esas bilirkişi raporunda davalı şirketin stok bulundurma oranının sektör ortalamalarının üzerinde olduğunun tespit edildiğini, bu hususun bile davalı şirketin faturasız satış yaptığına tek başına delil teşkil ettiğini, ayrıca şirketin kayıtlarında bulunan fazla stok malların fiilen bulunup bulunmadığı ve kayıt dışı çalıştırılan işçilere elden ödemeler yapıldığı hususlarında da delillerinin toplanmadığını ve bilirkişi raporunda bu husus belirtilmesine rağmen bu yönde keşif yoluyla inceleme imkanı mevcut iken mahkemece bu hususun dikkate alınmadığını, 10/07/2017 tarihli celsede dinlenen davalı …’ın tanık beyanında açıkça “davalı …’in oğlu şirkette pazalamaa bölümünde çalışmaya başladığını ve bu nedenle müşteri kayıpları yaşandığını , davalı şirketin bulunduğu hangarın bir kısmında da davalı şirket ile aynı alanda faaliyet gösteren … isimli bir şirketin olduğunu ve bu şirketin yeni kurulduğunu , sahibinin de davalı …’un kızı olan …’a ait olduğunu, üretimin davalı şirkette yapıldığı ancak faturaların … şirketi adına düzenlendiğini” beyan etmekle davalı şirket ortaklarının böylece müvekkilinin bilgisi dışında kendi şirketlerine menfaat temin ettiklerini açıkça beyan ettiğini, mahkemece işbu tanık beyanına göre … isimli şirketin defter ve kayıtlarının incelemesi yönündeki delil toplanması taleplerinin de reddedildiğini, davalı tanığı …’ın da tanık beyanında açıkça “davalılardan …’un oğlu olan …’un … ihracat işlemlerinden dolayı hesap veremediği için şirkette iç huzursuzluk çıktığını” belirttiğini, tanığın bu beyanlarının da şirkette mali anlamda açıklanamayan problemlerin müvekkilinin bilgisi dışında gizlendiğinin da açıkça kanıtı olduğunu bildirerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; şirketin feshi ve tasfiyesi talebine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK’nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Kayseri Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden gelen cevabi yazıda davalı şirketin Kayseri… ….. sicil numarasında kayıtlı bir limited şirkett olduğu, davacı ile davalılar … ile …’in davalı şirketin ortakları olduğu görülmüştür.
Davacı yan işbu davada, davalı şirketten herhangi bir bilgi alamadığını, defter ve belgeleri inceleyememesi nedeniyle bilgi alma ve inceleme hakkının kullandırılmadığını, davalı şirkette çift kayıt tutulduğunu, faturasız satış yapıldığını, satışların gizlendiğini, şirket yöneticilerinin şahsi menfaat temin ettiklerini, limit üstü krediler çekildiğini, şirkette kayıt dışı işçi çalıştırıldığını, davacıya söz hakkı verilmediğini, hak edilenden fazla maaş ve huzur hakkı ödendiğini iddia ederek davacıya düşen sermaye ve kar payının hesaplanarak ödenmesini ve şirket ortaklığının feshini talep etmiştir.
6102 sayılı TTK’nın 636/(3). maddesinde “Haklı sebeplerin varlığında, her ortak mahkemede şirketin feshini isteyebilir. Mahkeme, istem yerine, davacı ortağı payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağı şirketten çıkartılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir.” şeklinde düzenleme mevcuttur.
TTK’ununda Limited şirkette haklı sebebin tanımı yapılmadığı gibi haklı sebeplere de örnek madde metninde yer verilmemiştir. Ancak Anonim Şirkete ilişkin TTK’nın 531. maddesine ait gerekçede tasarıda İsviçre öğretisinde genel kurulun birçok kez kanuna aykırı bir şekilde toplantıya çağrılmış olması, azlık hakları ile bireysel hakların devamlı ihlalî, özellikle bilgi alma ve inceleme haklarının engellenmesi, şirketin sürekli zarar etmesi, dağıtılan kâr payının düzenli azalmasının haklı sebep sayıldiği ifade edilmiştir.
Doktrinde ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin emsal içtihatlarında “şirketin kötü yönetilmesi ve ortaklar arasında ciddi anlaşmazlıklar bulunması,” “şirketin kuruluş gayesini gerçekleştirmesinin imkânsız olması,” “şirket varlıklarının yanlış kullanılması veya israf edilmesi,” “azınlığa karşı fiili veya manevi güç baskı uygulanması,” “azınlığın meşru taleplerinin devamlı olarak reddedilmesi” ve “pay sahiplerinin şirketteki hareket kabiliyetinin ortadan kalkması” şirketin feshi açısından haklı sebep olarak örnek olarak sayılmıştır.
Hakim her somut olayda haklı sebep bunup bulunmadığını durumun özelliğine göre ortaklığın yapısını gözeterek takdir edecektir.
Çamoğlu’na göre haklı sebep; hukuki ilişkinin sürdürülmesini çekilmez hale getiren ve bozucu yenilik doğuran bir bildirim veya dava ile hukuki ilişkiyi sona erdirmek ve değiştirmek yetkisinin kullanılmasını adil gösteren hukuki olgudur.
Limited şirket, anonim şirkete nazaran kişisel niteliklerin de gözetildiği bir özelliğe de sahiptir. Bu anlamda ortaklar arasındaki uyumsuzluk gibi şahsi sebeplerde haklı sebep olarak ileri sürülebilir.
Haklı sebep kavramı kanunda çoğul olarak belirtilmiş ise de tek bir sebep bile niteği ve ortaya çıkardığı sorunlar gözetildiğinde fesih için yeterli haklı sebep oluşturabilir.
Somut olayda her ne kadar mahkemece davanın reddine karar verilmiş ise de, Dairemizce yapılan istinaf yargılaması sırasında davalılar vekilinin 28/04/2021 tarihli dilekçesi ile, 2016 yılından sonra müvekkili şirkette meydana gelen ödeme güçlüğü neticesinde bir çok haciz işlemi yapıldığı, stoklarda görülen hammadde ve ürünler ile şirket demirbaşı eşya, makine, teçhizat ve şirkete ait menkul ve gayrimenkullerin icra marifetiyle satıldığı, şirketin hali hazırda bir faaliyetinin olmadığı, halen özel sektör ve kamu borçlarının bulunduğu bildirilmiş olup, gerek dosya kapsamı gerekse davalılar vekilinin 28/04/2021 tarihli dilekçesi birlikte değerlendirildiğinde şirketin halen aktif olarak faaliyette bulunmadığı anlaşıldığından 6102 sayılı TTK’nın 636/3.maddesi gereğince, somut olayda, alternatif çözüm yolunun uygulanma imkanı da bulunmadığından davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar vermek gerekmiştir.
Ancak dava, davalı limited şirket ortaklığından haklı nedenle çıkma, bu mümkün olmaması halinde şirketin haklı nedenle fesih ve tasfiyesi istemine ilişkin olup, davanın şirket tüzel kişiliğine yöneltilmesi gerekli ve yeterlidir. Somut olayda, davacı tarafından şirket tüzel kişiliği yanında şirketin diğer ortaklarına da husumet yöneltilmiştir. Bu durumda mahkemece, davanın niteliği itibariyle kendilerine husumet düşmeyen davalılar … ve … yönünden davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken bu davalılar hakkında da esastan hüküm kurulması doğru görülmemiştir ( Emsal nitelikte Yargıtay 11. HD’nin 07/10/2013 tarih…K.sayılı kararları) .
Tüm bu nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalı şirket hakkındaki davanın kabulüne, Kayseri… …. sicil numarası ile kayıtlı …’nin fesih ve tasfiyesine, şirketin unvanının başına “Tasfiye Halinde” ibaresinin eklenmesine, tasfiye memuru olarak defter ve belge inceleme uzmanı mali müşavir …’nin atanmasına, davalılar … ve … hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A)1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/05/2018 gün ve…Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davalı gerçek kişiler … ve … hakkındaki davaların pasif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE,
3-Davacının davalı şirket aleyhine açmış olduğu davanın KISMEN KABULÜ ile Kayseri Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne … Sicil Numarası ile kayıtlı ……
7-Davacının diğer taleplerinin REDDİNE,
8-492 sayılı Harçlar Kanunu’nun karar tarihinde yürürlükte bulunan ilgili Tarifesi hükümleri alınması gereken 59,30 TL maktu karar harcından başlangıçta alınan 35,90 TL’nin mahsubu ile bakiye 23,40 TL karar harcının davalı şirketten alınarak hazineye gelir kaydına,
9-Yargılamada vekil ile temsil olunan davacı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin ilgili hükümleri uyarınca takdir olunan 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalı şirketten alınarak davacı tarafa verilmesine,
10-Davacı tarafından yapılan 1.500,00 TL bilirkişi ücreti, 231,20 TL tebligat ve posta masrafı olmak üzere toplam 1.788,20 TL’nin davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
11-Davacı tarafından davalı gerçek kişiler yönünden yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerine bırakılmasına,
12-HMK’nın 333. maddesi gereğince mahkemece yatırılan avansın kullanılmayan kısmının kararın kesinleşmesine müteakip iadesine, iadesi yönünde başvurunun olmaması halinde arta kalan giderin iade edileceğinin davacıya meşruhatlı davetiye ile bildirilmesine,
B)1-İstinafa başvuran davacı tarafa başlangıçta alınan 35,90 TL istinaf maktu karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,
2-İstinafa başvuran davacı tarafça yapılan istinaf giderleri 98,10 TL istinaf başvuru harcı, 1.200,00 TL bilirkişi ücreti, 44,50 TL tebligat ve posta gideri ile 54,40 dosya gönderim masrafı olmak üzere toplam 1.408,00 TL’nin davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından davalı gerçek kişiler yönünden yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerine bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında birden fazla duruşma yapılmış olmakla kendisini vekil ile temsil ettiren davacı yararına Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap edilen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalı şirketten tahsili ile davacıya verilmesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı davalı vekilinin yokluğunda HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 07/06/2021

Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.