Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2023/3 E. 2023/549 K. 19.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2023/3
KARAR NO : 2023/549
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/02/2019
NUMARASI : 2017/1289 E. – 2019/159 K.

DAVACILAR :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ : Av. … (E-tebligat)

DAVANIN KONUSU : Tazminat

Dairemizce verilen 12/02/2021 tarih ve 2019/898 Esas 2021/147 Karar sayılı kararı Yargıtay, 11. Hukuk Dairesi’nin 25/10/2022 tarih ve 2021/3292 Esas 2022/7376 Karar sayılı kararı ile bozulmuş olmakla, dosya okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, davalı şirket tarafından müvekkili şirket ve şirket yetkilisi … hakkında “… ve… markalı ürünlerin taklit edilmek suretiyle üretim yapılarak ambalajlandığı ve piyasaya sürüldüğü” iddiasıyla Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunduğunu, şikayet üzerine savcılık talimatı ile müvekkili şirkete ait işyerinde arama yapıldığını, bir kısım ürünlere el konulduğunu, şikayet sebebiyle açılan kamu davası sonucunda Kayseri 3. ASCM’nin 2015/22 E.-1102 K. sayılı kararı ile müvekkilinin beraatine karar verildiğini ve hükmün Yargıtay kararı ile onanarak kesinleştiğini, müvekkilinin davalı tarafından yapılan haksız ve kötü niyetli şikayeti sebebiyle büyük zarara uğradığını ileri sürerek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak üzere 1.000,00-TL maddi tazminat ve 100.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, zamanaşımı itirazlarının olduğunu, müvekkilinin Anayasal dilekçe hakkından kaynaklanan yasal hakkını kullanarak devletin yargı organlarına başvurduğu için sorumlu tutulmaya çalışılmasının tamamen usul ve yasaya aykırı olup kötü niyetli bir hareket olduğunu, bu nedenle davacılara karşı dava açma haklarını saklı tuttuklarını, açılan işbu davanın hukuken haksız ve yersiz olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı şirketin 2009-2012 yılları arasında Arge ve kalite müdürü olduğunu söyleyen davalı tanığı …’ın “Ürünleri yani ayçiçeği yağını laboratuvarda kontrol ettiğimiz zaman ürünün … ürünümüz olduğunu anladık.” şeklindeki beyanından davalının şikayet sırasında söz konusu ürünlerin kendi ürünleri olduğunu, ürünlerin sahte olmadığını bildiği, ceza davasında alınan bilirkişi raporunda da ürün ambalajlarının orjinali ile benzer olduğu, taklit olduğuna dair delil bulunmadığı şeklinde alınan rapordan ambalajda kullanılan marka ve diğer baskıların da sahte olmadığı, davalı, kendi ürettiği yağların kendi ürünü olduğunu bilmesine rağmen, savcılığa verdiği şikayet dilekçesinde ürünlerin hem içerik olarak halk sağlığını tehlikeye sokacak biçimde sahte olduğunu, ileri sürmek suretiyle davacıların suçsuzluğunu bile bile onları sahte imalat yapmakla suçlayarak, Anayasal hakkı olan şikayet hakkını kötüye kullandığı, davalı vekili cevap dilekçesinde davacının müvekkilinin markasını taşıyan ürünlerin piyasada satıldığı haberinden bahsetmişse de, o tarihlerde davalının Kayseri’deki satış temsilcisi olan davalı tanığı …’ın; “Biz oraya ürünler sahte diye gitmedik. Düşük fiyat bilgisi geldi diye ziyarete gitmiştik.” şeklindeki beyanından piyasada ürünlerin sahte olduğuna dair haber olmadığı, davacının düşük fiyata ürün sattığı bilgisinin olduğunun anlaşıldığı, davalı vekilinin Anayasal dilekçe haklarını kullandıkları şeklindeki beyanına itibar edilemeyeceği, davalı savcılığa verdiği şikayet dilekçesinde, şikayete konu ürünlerin kendi üretimi olduğunu bilmesine rağmen davacıların kendi ürünlerini taklit ettiğini ileri sürdüğünden söz konusu olayın 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 267. maddesinde tanımlanan iftira suçu niteliğinde bulunduğu, uygulanacak ceza zamanaşımı süresinin, aynı Yasa’nın 66/e. maddesi uyarınca 8 yıl olduğu, davanın ise 8 yıllık (uzamış) ceza zamanaşımı süresi geçmeden 08.03.2017 tarihinde açıldığı, ancak davacılar vekilinin 8 yıllık (uzamış) ceza zamanaşımı süresi geçtikten sonra 24.12.2018 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 5.484,60-TL artırarak 5.484,60-TL’ye yükselttiği, davalının şikayeti nedeniyle davacı şirketin iddia edildiği gibi ciddi bir finansman gideri olmadığı, harici nakit desteği sağladığı iddiasının gerçeği yansıtmadığı, el konulan ürünlerin raf ömrünün geçtiği, bu ürünlerin dava tarihindeki değerinin 6.484,60-TL olduğu, davacı …’nun manevi zarara uğradığı, uğranılan manevi zararın niteliği, kusur durumu, tarafların sosyal ekonomik durumları, paranın alış gücü göz önüne alındığında davacı lehine uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği, davalı, ihracat için ürettiği malların iç piyasada düşük fiyatta satılması nedeniyle yaptığı şikayette ileri sürdüğü vakıalar suç ise sadece o suça dair şikayette bulunması, suç değilse uğradığı zararı hukuk davası ile davacıya yöneltmesi gerektiği, ancak davacı ürünlerin sahte olmadığını bile bile ürünlerin sahte olduğunu ileri sürerek şikayette bulunmak suretiyle davacının işyerindeki ürünlerin savcılık tarafından toplatılmasını sağlayarak davacının ticari itibarını zedelediği gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne, 1.000,00-TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalıdan alınarak davacı …. Şti.’ye verilmesine, fazlaya ilişkin talebin zamanaşımı nedeniyle reddine, ayrı ayrı 10.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacılar …. Şti.’ye ve …’na verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde, ön inceleme yapılmadığını, mahkemenin tanıkları dinlemediğini, zamanaşımının hatalı değerlendirildiğini, zamanaşımının haksız şikeyetin yapıldığı tarih olarak kabul edilmesinin yerinde olmadığını, manevi tazminatın az takdir edildiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirket vekili istinaf başvuru dilekçesinde, mahkemece müvekkilin kendisine tanınan Anayasal hakkı kötüye kullanmış gibi değerlendirilerek kurulan hükmün hatalı olduğunu, müvekkilinin davacılardan sadece şirket hakkında suç duyurusunda bulunduğunu, savcılık, mahkemeden aldığı izinle hem arama ve el koyma yaptığını, hem de daha sonra soruşturması kapsamında kendi aldığı bilirkişi raporu doğrultusunda davacılar hakkında kamu davası açtığını, müvekkilinden bir mahkeme ya da savcılık gibi araştırma yapılarak elde edilebilecek sonuçlarla hareket etmesini beklemenin ise tamamen mahkemelerin görevine giren bir alanda söz hakkı sahibi olmasını ve adeta bir mahkeme gibi hareket etme yetkisini gerektirdiğini, müvekkilinin hukuka aykırı bir eyleminden bahsedilemeyeceğini, gerek savcılık makamının gerekse sulh ceza mahkemesinin arama ve el koyma kararı verirken sadece şikayette bulunan kişinin beyanlarına bakarak karar verip hareket etmeyeceğini, davaya konu şikayette şirketin markası ile benzeşen taklit ürünler ile basılı taklit malzemenin toplanarak muhafaza altına alınmasının talep edildiğini, şikayetin dayanağının da markaların korunmasını düzenleyen 556 sayılı KHK ile 4128 sayılı Yasa olduğunu, müvekkilinin anayasal dilekçe hakkı ve marka hakkından dolayı korunan hakkının gözardı edildiğini, yargılama giderlerinin doğru hesaplanmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Dairemizce, davalının Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikayet dilekçesi ile davacı şirketin “…” ve “…” markalı ürünlerin yasalara aykırı olarak kullanıldığı, evsafı bilinmeyen yağların müvekkiline ait markanın bulunduğu taklit ambalajların içine konulduğu, piyasaya sürülen ürünlerin “…” marka ürünlerin üretim ve parti numaraları kopya edilerek üretildiğinin ileri sürüldüğü yönündeki şikayet üzerine Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığının yaptığı soruşturma sırasındaki talebi üzerine Kayseri 3. Sulh Ceza Mahkemesince arama ve elkoyma kararı verildiği, yine Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınan 13.12.2010 tarihli bilirkişi raporunda davalı şirkette bulunan 18 Lt.’lik yağda katkı maddesi bulunduğunun belirlendiği, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınan 17.01.2011 tarihli raporda da ambalaj ve etiketlerin taklit olduğuna dair yeterli delil bulunmadığının tespit edildiği, 18.02.2011 tarihli raporda ise 18 Lt.’lik ambalajın orjinalinden farklı olduğu görüşünün yazılması üzerine … hakkında Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame hazırlandığı, Kayseri 3. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan kovuşturma sonucunda davacı hakkında CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraat kararı verildiği, kararın kesinleştiği, davalı tarafın şikayetinin hak arama özgürlüğü içinde değerlendirilmesinin gerektiği, bu özgürlüğün sınırlarının aşılmadığı, şikayet nedeniyle davacıların kişilik haklarının zedelenmediği, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin doğru görülmediği gerekçesiyle, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, davanın reddine karar verilmiştir.

YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ’NİN 25/10/2022 TARİH VE 2021/3292 ESAS, 2022/7376 KARAR SAYILI KARARININ ÖZETİ: Dairemizce verilen kararın davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince, her ne kadar davalının Anayasal şikayet hakkını kullandığından bahisle davanın reddine karar verilmişse de, davacının piyasaya sunduğu malların orijinal ve yasal mallar olduğu, davacının bu malları faturalı olarak satın aldığı, davacının bu malların dahilde işleme rejimi kapsamında başkalarınca piyasaya sunulma ihtimalini bilebilme ihtimalinin bulunmadığı, davalının piyasaya sunulan malların taklit mallar olduğuna ilişkin Cumhuriyet Savcılığına sunduğu gerçeğe aykırı beyanı ve el koyma talebi üzerine davacının malik olduğu mallara el konulduğu, Yargıtay HGK’nın 27.03.2013 tarih ve 2013/209 E-2013/399 K sayılı içtihadında zikredildiği üzere, sahip olunmayan bir hakka dayalı olarak yapılan şikayet üzerine mallara el konulması nedeniyle davacının maddi bir zarara uğradığı kabul edilerek davacının gerçek zararı tespit edilerek tazminat istemleri hakkında bir karar verilmesi gerekirken hatalı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesinin doğru görülmediği gerekçesiyle, kararın davacı yararına bozulmasına karar verilmiştir.

GEREKÇE : Dava, haksız şikayet sebebiyle davacının mallarına el konulmasından doğan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dairemizce usul ve yasaya uygun olan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 25.10.2022 tarih ve 2021/3292 E.- 2022/7376 K. sayılı bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.
Yukarıda yapılan özetten de anlaşıldığı üzere, davalı şirket tarafından haksız olarak yapılan şikayet üzerine davacıya ait iş yerinde arama yapılmış ve iş yerinde bulunan 18 adet 18 litrelik teneke, 72 adet 5 litrelik teneke ve 80 adet 5 litrelik plastik pet şişede bulunan “…” markalı ayçiçek yağına el konulmuş olup, davacı taraf iade edilmeyen bu yağlar ile diğer ürünlerin de taklit olduğu endişesiyle tüketiciler tarafından iade edilen ürünler, itibar kaybının yarattığı müşteri kaybı ve yaşadığı ekonomik kriz nedeniyle kullandığını iddia ettiği kredi nedeniyle maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlâka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” hükmünü içermektedir. Anılan Kanun’un 49. vd. maddeleri anlamında bir maddi zarardan bahsedilebilmesi için davacının mal varlığında aktiflerinin azalması ya da pasiflerinin artması suretiyle bir eksilmenin meydana gelmesi gerekmektedir.
İlk derece mahkemesince maddi tazminat talebi yönünden bilirkişi incelemesi yaptırılmış, davacı şirket kayıtları ve vergi beyannameleri incelenmiş, bilirkişi heyetince el konulan yağların raf ömürlerinin geçtiği, tüketici tarafından kullanılmalarının uygun olmadığı, davacı şirketin davalının şikayetinden sonra ciddi bir satış iadesine maruz kalmadığı, yine satışlarda dalgalanma yaşanmakla birlikte bunun davalının şikayetine bağlanmasının mümkün olmadığı, 2008-2016 döneminde davacı şirketin faaliyet hacminin arttığı, netice itibariyle işletmenin mali açıdan büyük bir kriz yaşadığının söylenemeyeceği, işletmenin faaliyetlerinin sürekli artış gösterdiği, el konulan ürünlerin dava tarihindeki değerinin 6.484,60-TL olduğu yönünde görüş verilmiştir. Buna göre, davacı şirketin, el konulan ürünlerin tarihlerinin geçmesi nedeniyle 6.484,60-TL’lik maddi zararının varlığı ispatlanmış, bunun dışındaki maddi zarar iddiası ise kanıtlanamamıştır.
Bununda birlikte, davalı vekili, ıslah edilen tutar da dahil olmak üzere zamanaşımı def’inde bulunmuştur. 6098 sayılı TBK’nın 72. maddesinde tazminat isteminin, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrayacağı, ancak tazminat, ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımının uygulanacağı düzenlenmiştir. İlk derece mahkemesi kararında isabetli şekilde tartışıldığı üzere davalının eylemi, Dairemizce uyulmasına karar verilen Yargıtay bozma ilamında kabul edilen oluşa göre TCK’nın 267. maddesinde yaptırım altına alınan “iftira” suçu kapsamında kalmaktadır. TCK’nın 66/1-e maddesi uyarınca bu eylem, 8 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 13.03.2023 tarih ve 2021/1686 E.-2023/1259 K. sayılı ilamı dikkate alındığında bu süre Cumhuriyet Başsavcılığına asılsız şikayet dilekçesinin verildiği tarihte başlayacaktır. Somut uyuşmazlık yönünden davalı tarafça Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığına şikayet dilekçesinin 26.10.2010 tarihinde verildiği, eldeki tazminat davasının 08.03.2017 tarihinde açıldığı, uzamış (ceza) zamanaşımı içinde verilen dava dilekçesiyle fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak suretiyle 1.000,00-TL’nin talep edildiği, dava değerinin 6.484,60-TL’ye yükseltilmesine ilişkin ıslah dilekçesinin ise uzamış zamanaşımı süresi dolduktan sonra 24.12.2018 tarihinde verildiği, buna göre maddi tazminat talebinin ıslahla artırılan 5.484,00-TL’lik kısmının zamanaşımına uğradığı sonucuna ulaşılmıştır.
Davacıların manevi tazminat istemine gelince; davacılar vekili 100.000,00-TL manevi tazminat talep etmiş, 31.01.2019 tarihli celsede alınan beyanında manevi tazminatı her iki müvekkili adına da talep ettiklerini beyan etmiştir. Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Manevi zarar, kişinin duygusal dengesini bozan, yaşama sevincini, yaşama keyfini azaltan, panik, korku, dehşet, yas, öfke, iğrenme, elem, küçük düşme, utanç duyma, moralsizlik, tedirginlik, ümitsizlik, yalnızlık hissi, aşağılık hissi, hayal kırıklığı gibi olumsuz duygusal sarsıntılar ve/veya fiziksel acılardır (Oğuzman, M. Kemal, Özer Seliçi, Şaibe Oktay Özdemir: Kişiler Hukuku (Gerçek ve Tüzel Kişiler), 8.bası, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2005, sayfa:167). Manevi tazminat, ne bir ceza ne de gerçek anlamda bir tazminattır. Zarara uğrayan kişinin çektiği acıyı, duyduğu elem ve üzüntüyü bir nebze olsa da dindiren, zarara uğratan olay nedeniyle oluşan ruhsal tahribatı onarmaya yarayan bir araçtır. Hakimin özel durumları göz önünde tutarak hükmedeceği manevi tazminat miktarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Somut uyuşmazlık yönünden, Dairemizce, olayın oluş şekli, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü gözetildiğinde davacılar için ayrı ayrı 10.000,00-TL manevi tazminat takdirinin hakkaniyete uygun olduğu kanaatine varılmıştır.
Dairemizce, uyulan bozma kararı sonrası yapılan değerlendirmede maddi tazminat yönünden davacı şirketin uzamış ceza zamanaşımı süresi içinde ileri sürdüğü 1.000,00-TL’lik talebi karar altına alınmış, 5.484,60-TL’lik maddi tazminat talebinin zamanaşımına uğradığı anlaşılıp fazlaya ilişkin bu kısmın reddi gerekmiş, davacılar lehine hakkaniyete uygun manevi tazminat da takdir edilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davanın KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile; 1.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacı …. Şti’ye VERİLMESİNE,
2-10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacı …’na VERİLMESİNE,
3-Fazlaya ilişkin istemlerin REDDİNE,
4-Alınması gereken 1.434,51‬.TL karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 1.724,83.TL harcın ve 93,67 TL ıslah harcı toplamı 1.818,50 mahsubu ile fazla yatırılan 383,99‬.TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
5-Davacılar kendilerini vekille temsil ettirmiş olduğundan karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre kabul edilen maddi tazminat yönünden 1.000,00.TL, kabul edilen manevi tazminat yönünden 9.200,00.TL olmak üzere toplam 10.200‬,00.TL olarak belirlenen vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
6-Davalı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen reddedilen manevi tazminat yönünden 9.200,00.TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı tarafa verilmesine,
7-Davacılar tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 2.000,00-TL bilirkişi ücreti, 212,80-TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf ve temyiz aşamasında yapılan 134,00-TL posta ve tebligat masrafı, 121,30-TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı, 292,10-TL temyiz kanun yoluna başvurma harcından oluşan toplam 2.760,2‬0-TL’nin, kabul ret oranına göre takdiren 573,90-TL’ye, 1.434,51‬-TL peşin harç, 31,40-TL başvurma harcı, tutarı eklenerek oluşan 2.039,81‬-TL’nin davalı şirketten alınarak davacılara verilmesine, bakiye kısmın davacılar üzerinde bırakılmasına,
8-Davalı şirket tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 28,00 TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 40,0‬0-TL tebligat ve posta masrafı, 121,30-TL istinaf kanun yoluna başvurma harcından oluşan toplam 189,3‬0-TL’nin, kabul ret oranına göre takdiren 149,94-TL’sinin davacılardan alınarak davalı şirkete verilmesine, bakiye kısmın davalı şirket üzerinde bırakılmasına,
9-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
10-Davacıdan peşin olarak alınan 44,40 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
11-Davalıdan peşin olarak alınan 359,00 TL nispi istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine,
12-Dairemizce bozma ilamı üzerine duruşma açıldığından Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2021/2-96 Esas 2021/205 Karar sayılı ilamı gereğince yapılan istinaf duruşması nedeniyle taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, duruşmaya katılan davacılar vekili, davalı şirket vekilinin yüzlerine karşı, yapılan açık yargılama sonucunda 19/04/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH: 22/05/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip