Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Esas-Karar No: 2023/255 – 2023/587
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2023/255
KARAR NO : 2023/587
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/06/2021
NUMARASI : 2015/490 E. – 2021/220 K.
DAVACI :
VEKİLİ
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 15/06/2021 tarih ve 2015/490 Esas – 2021/220 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi taraf vekillerince istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, dava dışı …’ın 29.07.1994 tarih ve 25785 sayılı “Yayın iletim sistemleri ile veri iletimli ve depolamalı uzaktan kumandalı televizyon yayın sistemi” ile 11.12.1998 tarih ve 28652 sayılı “TV devamlılık stüdyosu kontrollü uzak istasyon yayınlarının farklılaştırması, değiştirilmesi, denetimi, yönetimi” başlıklı patentlerin sahibi olduğunu, … ile müvekkili arasında, anılan patentlerle ilgili olarak üçüncü kişilerle alt lisans sözleşmesi yapma hakkını da içerir şekilde bir lisans sözleşmesi imzalandığını, alt lisans sözleşmesi yapma hakkı kapsamında müvekkili ile davalı arasında 27.11.1998 tarihinde bir alt lisans sözleşmesi imzalandığını, sözleşme uyarınca müvekkilinin, Türkiye sınırları içinde geçerli olmak üzere patentlerin inhisari üretim lisansını, patent koruma süresince davalıya verdiğini, sözleşme eki olarak ayrıca taraflar arasında ayrı bir iş birliği anlaşması yapıldığını, ancak davalının gerek anlaşma gerekse sözleşme ile üstlendiği yükümlülükleri yerine getirmeyip ayrıca sözleşme hükümlerini birden fazla ihlal etmesi üzerine 27.09.2004 tarihli ihtarnameyle, ihtarname ekinde gönderilen ek sözleşmenin 1 ay içinde imzalanması için temas kurulmadığı takdirde, sözleşmenin feshedilmiş sayılacağının bildirildiğini, ihtarname gereğinin davalı tarafından yerine getirilmemesi sebebiyle ihtarnamenin tebliğini takip eden bir ayın sonunda, 27.10.2004 tarihinde sözleşmenin davalı tarafından feshedildiğini, bu fesih işlemi karşısında davalı aleyhine açılan ve Ankara 3.FSHHM’de 2006/108 E. sayılı dosyasında görülen dava sonunda verilen kararda, fesih sonrası 16.10.2003-27.10.2010 dönemi için davacının zararının 772.407,00 TL olduğu hesaplanmış ise de dava dilekçesinde fesih sonrası döneme ilişkin bir talepte bulunulmadığı gerekçesiyle bu dönem zararına ilişkin hüküm kurulmadığını, dosyanın halen karar düzeltme aşamasında olduğunu, 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolma riski göz önüne alınarak 29.09.2014 tarihli takip talebi ile alacağın talep edildiğini, fakat davalının itirazı üzerine takibin durması sebebiyle eldeki davanın ikame edildiğini ileri sürerek, itirazın 772.407,00 TL üzerinden iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, Ankara 3. FSHHM’nin 2006/108 E. sayılı dosyasında görülen davada verilen kararda, davacı … yönünden davanın reddine, diğer davacı … yönünden ise davanın kısmen kabulüne, tespit edilen 82.450,00 TL tutarındaki maddi tazminattan, şimdilik talep edilen 750,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek değişik oranlardaki avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verildiğini, davacının mahkeme kararında asıl hükme konu olan 750,00-TL üzerinde tahrifat yaparak 107.221,18-TL üzerinden Ankara l2.İcra Dairesi nezdinde 2014/15860 E. Sayılı takip başlattığını, takip ekine mahkeme kararını koyduğunu, ancak bu takibe itiraz ederek durdurduklarını, daha sonra ise Ankara 12. İcra Dairesi nezdinde 2014/18674 E. sayılı ilamsız takip ile huzurdaki davaya konu 1.000.000-TL’lik ilamsız takip başlattığını, bu takibe de itiraz ettiklerini ve davacının 1.000.000-TL’lik takiplerinin 772.407,00-TL’lik kısmının iptali için eldeki itirazın iptali davasını açtığını, bu şekilde daha önce hakklnda kesinleşmiş bir hüküm bulunan konu hakkında tekrar yargılama yolunu açmaya çalıştığını, davaya konu bu tutarın, Ankara 3. FSHHM’de görülen dava kapsamında alınan bilirkişi raporundan biri kapsamında 16.10.2003-27.10.2010 dönemi için davacının zararının 772.407,00-TL olduğuna dair hesaba dayandığını, ancak bunun borcun sebebi olarak değerlendirilemeyeceğini, zira anılan dava kapsamında mahkeme tarafından üç farklı heyetten bilirkişi raporu alındığını, hükme esas teşkil eden raporun 09.05.2011 tarihli rapor olduğunu, bu raporda ise zararın 15.10.2003-27.10/2004 dönemi için müvekkilinin tam kusurlu olarak görülmesi halinde tazmini gereken bedelin 772.407-TL olacağının belirtildiğini, bu kapsamda mahkemenin anılan dönemi esas alarak zararı hesapladığını ve davacı yönünden açılan davanın kısmen kabulüne, tespit edilen 82.450.-TL tutarındaki maddi tazminattan şimdilik talep edilen 750,00-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek faiz ile birlikte davalılardan tahsiline karar verildiğini, bununla birlikte davacının dava dilekçesinde, anılan mahkemenin 772.407,00-TL tutarında zarara hükmetmişçesine hareket ederek mahkemeyi yanıltmaya çalıştığını, dolayısıyla haksız ve kötü niyetli olduğunu savunarak, davanın reddini ve davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, Ankara 3. FSHM’nin 2006/108 E. ve 2012/153 K. sayılı kesinleşen ilamının gerekçe bölümünde, davalının, taraflar arasındaki sözleşmenin feshinde kusurlu bulunduğunun, patent süresinin dolmasına kadar geçecek sürenin tamamını kapsayacak bir tazminatın davacı zararını aşan, davacının sebepsiz zenginleşmesine neden olacak hukuki daanaktan yoksun bir tazminat olduğunun açıklandığı, bu tespitlerin kesinleştiği, Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına uygun olarak zarar görenin emsal nitelikte yeni bir sözleşme imkanı olup olmadığı, bu imkan doğrultusunda ne kadar sürede yeni bir sözleşme imzalanabileceği, dolayısıyla bu sözleşme imza edilene kadar geçecek makul süre içerisinde oluşacak zararın hesaplanması gerektiği, bu doğrultuda yapılan değerlendirmede, davacı yanın emsal nitelikte böyle bir lisans sözleşmesi imza edene kadar geçecek makul sürenin 14 ay olarak tespit edildiği, dava konusu olan patentin kullanılıp ticari olarak ortaya çıkartılması ile ilgili olarak … ile yapılan görüşmelerin süresi 9 aya yakın olsa da bu sistemin kullanılmasına ilişkin pazarlama ve sözleşme çalışmaları yapılacak olan hazırlık, toplantı, online ortamda haberleşmeler de göz önünde bulundurulursa en makul lisans sözleşmesinin yapılabilme aşamasına gelme süresini 14 ay olduğu sonucuna ulaşıldığı, buna göre kesinleşen dava dosyasında zarar tespitine dayanak olarak gösterilmiş 15 Haziran 2011 tarihli bilirkişi raporundaki tespitlerin de kesinleşen ilama dayanak teşki ettiği gözetilerek, 14 aylık süre için toplam zarar miktarının 95.900,00 TL olacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, Ankara 12 İcra Müdürlüğünün 2014/18674 takip sayılı dosyasına yapılan itirazın kısmen iptali ile takibin 95.900,00 TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren avans faizi uygulanmak suretiyle 29/09/2014 tarihli ödeme emri içeriğine göre devamına, fazlaya dair talebin reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, mahkemece hem Ankara 3. FSHHM’nin kararında hüküm altına alınmayan 81.700,00 TL fesih öncesi dönem zararının, hem de mahkemece hesaplanan 95.900,00 TL zararın hüküm altına alınmasının gerektiğini, ancak icra takibinde açıkça talep edilmiş olmasına rağmen Ankara 3. FSHHM’nin 2006/108 E. sayılı dosyasında hesaplanan ancak hüküm altına alınmayan 81.700,00 TL fesih öncesi zararın hüküm altına alınmadığını, yeni bir sözleşme yapılabilecek süre hesaplanırken, davalının sözleşme konusu cihazın üretimini gerçekleştirmediği ve dolayısıyla cihazın yeniden üretimi için de bir süre gerekeceğinin dikkate alınmadığını, yine zarara esas alınacak sürenin belirlenmesinde, gecikilen süredeki teknolojik gelişmelerin ve buna göre gerekecek ar-ge çalışmalarının da dikkate alınması gerektiğini, üretim tamamlandıktan sonra hemen kullanıma geçmenin mümkün olmadığını, CE standart belgesi, garanti ve fonksiyonları belirten belgelerin hazırlanması ve Sanayi Bakanlığından alınmış bir seri üretim numarasının gerekli bulunduğu, bu işlemler için gereken sürenin de, yeni bir sözleşme yapılabilecek süreye dahil edilmesi gerektiğini, kaldı ki yeni bir sözleşme yapılmasının da fiilen mümkün olmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
Davalı vekili, derdestlik, zaman aşımı itirazlarının ve itirazın iptali davasının süresinde açılmadığına yönelik savunmalarının reddine yönelik verilen kararın hatalı olduğunu, davacının kötü niyetli olarak müvekkili aleyhine icra takipleri başlattığını, hükme esas alınan bilirkişi raporuna itirazlarını tekrar ettiklerini, söz konusu bilirkişi raporunda, davacı yanın emsal nitelikte bir lisans sözleşmesini imza edene kadar geçecek makul sürenin 14 ay olarak tespit edildiğini, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 126. maddesi kapsamında bu şekilde bir zarar hesaplamasının yapılması mümkün olmamakla birlikte makul sürenin 14 ay olarak belirlenmesinin de herhangi bir hukuki temelinin bulunmadığını, davanın reddini talep ettiklerini, aksi kanaatte olunması halinde ise dosya kapsamında alınan ilk bilirkişi raporunda, makul sürenin 8,5 ay olarak hesaplandığını, gerekçeli kararda, makul sürenin ilk raporda belirlenen sürenin yaklaşık iki katı olarak hesaplanmasına rağmen bunun nedeninin de somut gerekçelerle ortaya konulamadığını, makul süreye ilişkin raporların birbirleriyle çelişkili olduğunu, ilk raporda tespit edilen 8,5 aylık sürenin gerekçelerinin daha objektif esaslara dayandırıldığını, işbu dava açısından TBK 126. maddesi kapsamında fesih sonrası dönem için müspet zarar hesaplaması yapılmasının hukuken mümkün olmadığını, dolayısıyla makul süreye ilişkin hesaplama yapılmasının yersiz bulunduğunu, kaldı ki taraflar arasında aynı konuya ilişin olarak kesin hükme bağlanmış bir mahkeme kararı olması sebebiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddi ile kötü niyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
GEREKÇE :Dava, taraflar arasındaki patent lisansı ve iş birliği sözleşmesinin feshi nedeniyle uğranılan zararın tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Taraflar arasında 07.10.1998 tarihli iş birliği anlaşması imzalandığı uyuşmazlık konusu olmayıp davacı taraf, bu sözleşmenin davalı tarafça haksız olarak feshedildiği iddiasıyla uğradığı zararların tahsili için icra takibi başlatmış, icra takibine itiraz edilmesi üzerine de eldeki davayı açmış, davalı ise taraflar arasındaki uyuşmazlığın Ankara 3. FSHHM’nin 2006/108 E. sayılı dosyasında görülen dava ile çözüldüğünü, eldeki davanın derdestlik nedeniyle reddinin gerektiğini, anılan davadaki tespitler karşısında TBK 126. maddesi kapsamında fesih sonrası dönem için müspet zarar talep edilmesinin de mümkün olmadığını savunmuştur.
Ankara 12. İcra Müdürlüğünün 2014/18674 sayılı dosyasında takip dayanağı olarak, “taraflar arasındaki iş birliği sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle fesih sonrası dönem için ortaya çıkan, başta yoksun kalınan kar, patent ücretleri, yatırım giderleri, sözleşmenin ifa edilmemesi nedeniyle alacaklının mal varlığında meydana gelen azalma olmak üzere her türlü müspet ve menfi zarar (Ankara 3. FSHHM’nin 09.06.2011 tarihli bilirkişi raporunda fesih sonrası hesaplanan zarar dahil)” gösterilmiş, yargılama sırasında da davacı vekili, Ankara 3. FSHHM tarafından kısmen hüküm altına alınan dönem zararı olan 82.450,00 TL ile fesih sonrası dönem için hesaplanan 772.407,00 TL’nin dava konusu olduğunu açıklamıştır. O halde işbu davanın konusunu, hem taraflar arasında görülen Ankara 3. FSHHM’nin 2006/108 E., 2012/153 K. Sayılı kararında taleple bağlı kalınarak hüküm altına alınmayan zarar ile sözleşmenin haksız feshi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zarar teşkil etmektedir.
Ankara 3. FSHHM’nin 2006/108 E., 2012/153 K. sayılı kararında, taraflar arasındaki ek işbirliği sözleşmesi görüşmelerinin yaklaşık 1,5 ay sürdüğü, bu görüşmelerde … tarafından hazırlanan ve önerilen sözleşme metinlerinin taraflar arasındaki işbirliği anlaşmasında kurulan denge ve mutabakatın … aleyhine olmak üzere zedelendiği, …’nin taleplerinin farklı şekillerde reddedilmesi üzerine ihtarname ile gönderilen son sözleşme metninin … tarafından imzalanabilir bulunmadığı, …’ın sözleşme görüşmelerine devam edilmesi önerisi ve çağrısının bu koşullarda samimi kabul edilemeyeceği, tüm bu nedenlerle …’ın işbirliği sözleşmesine aykırı tek taraflı önerileri ile ek sözleşmenin imzalanmasına olanak tanımadığı, dolayısıyla …’ın sözleşmenin feshinde kusurlu olduğu, …’ın, sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerini ihlali nedeniyle …’nin uğramış olduğu zararı tazmin etmesi gerektiği, zira sözleşme ile davalının davacı …’ye karşı yükümlülük altına girdiği, …’nin talep edebileceği tazminat tutarının tespitine gelince; 27.10.2004 tarihi itibariyle taraflar arasındaki sözleşmenin sona erdiği, 16.10.2003 ile sözleşmenin feshedildiği 27.10.2004 tarihleri arasındaki dönemde …’nin uğradığı maddi zararın 82.450,00 TL olarak belirlendiği, tespit edilen 82.450,00 TL maddi tazminattan şimdilik 750,00 TL’nin talep edildiği tespitlerine yer verilmiş ve taleple bağlı kalınarak 750,00 TL hüküm altına alınmış, taraf vekillerinin bu kararı temyiz etmeleri üzerine de Yargıtay 11 Hukuk Dairesinin, 02.05.2014 tarih, 2012/17666 E., 2014/8270 K. Sayılı ilamıyla, “davalı … A.Ş.’nin sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerinin ihlali nedeniyle davacı … Ltd.Şti.’nin uğradığı zararın tespitinde, tazminatın hangi süreler için hesaplanacağı ile tüm tazminat miktarının bu hususta açılacak ek davada tartışılacak olmasına” gerekçesi eklenmesi suretiyle mahkeme kararı onanmış, taraf vekillerinin karar düzeltme talepleri de reddedilerek karar kesinleşmiştir.
Her ne kadar davalı tarafça derdestlik itirazında bulunulmuş ise de, işbu davanın konusunun, Ankara 3. FSHMM’nin 2006/108 E., 2012/153 K. sayılı kararında hüküm altına alınmayan zarar ile fesih sonrası uğranılan zarar olması nedeniyle her iki davanın konusunun farklı bulunduğu, dolayısıyla bu savunmanın yerinde olmadığı anlaşıldığından, davalı savunmasına itibar edilmemiştir. Yine, davalının icra takibine itiraz tarihi 30.01.2015 olup, işbu dava ise 30.12.2015 tarihinde açıldığından, davalının itirazın iptali davasının hak düşürücü süre içinde açılmadığına ilişkin savunması da yerinde değildir. Son olarak, taraflar arasındaki uyuşmazlığın iş birliği sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle 10 yıllık genel zaman aşımı süresine tabi olduğu, sözleşmenin fesih tarihi olan 27.10.2004 tarihi ile takip tarihi olan 29.09.2014 tarihleri arasında bu sürenin dolmadığı, bu itibarla davalının zaman aşımı savunmasının da yerinde bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Taraflar arasında görülen ve temyiz incelemesinden de geçerek kesinleşen Ankara 3. FSHHM’nin 2006/108 E., 2012/153 K. sayılı kararına göre, taraflar arasındaki iş birliği sözleşmesi, davalı tarafından haksız olarak feshedilmiştir. Taraflar arasındaki iş birliği sözleşmesi sürekli edimli bir sözleşme olup, TBK’nın 126. maddesi uyarınca ifasına başlanmış sürekli edimli sözleşmelerde, borçlunun temerrüdü hâlinde alacaklı, ifa ve gecikme tazminatı isteyebileceği gibi, sözleşmeyi feshederek, sözleşmenin süresinden önce sona ermesi yüzünden uğradığı zararın giderilmesini de isteyebilir. Yargıtay’ın istikrar kazanmış kararlarına göre de, sürekli edimli sözleşmenin haksız feshi halinde, diğer tarafın uğradığı zararın belirlenmesinde, sözleşme süresinin uzunluğu, sözleşme bitim tarihine ne kadar kaldığı, yapılan iş, feshe maruz kalanın yeni bir sözleşme imzalayıp imıalayamayacağı, yeni bir sözleşme imzalayabilecek konum ve durumda ise bu sözleşmeyi ne kadar sürede imzalayabileceği gibi hususların gözetilmesi gerekmektedir. Esasen bu hususlar ilk derece mahkemesinin de kabulünde olup, bu yönden ilk derece mahkemesinin kabulünde bir isabetsizlik yoktur.
İlk derece mahkemesince, yukarıdaki paragrafta yapılan değerlendirmeler doğrultusunda bilirkişi incelemesi yapılmış, dosyaya sunulan ilk bilirkişi raporunda, yeni bir sözleşme için gerekli sürenin 8,5 ay olduğu ve Ankara 3. FSHHM dosyasında tespit edilen kazanç dikkate alındığında davacı zararının 54.038,53 TL olduğu açıklanmıştır. Tarafların bu rapora itirazları üzerine mahkemece yeni bir bilirkişi incelemesine gidilmiş, bu kapsamda dosyaya sunulan ikinci bilirkişi raporunda ise yeni bir sözleşme için makul sürenin 14 ay olacağı, buna göre toplam zararın ise 95.900,00 TL olduğu bildirilmiştir. Tarafların bu rapora da itiraz etmeleri üzerine mahkemece, iki heyet raporu arasında farklılar göz önünde bulundurularak tarafların itirazları kapsamında yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bu raporda ise makul sürenin 10 ay olabileceği ve istenebilecek tazminatın da 66.492 TL olduğu açıklanmış, ilk derece mahkemesince ise 2. bilirkişi heyet raporu hükme esas alınarak hüküm kurulmuştur.
6100 sayılı HMK’nın 266. maddesi uyarınca çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verilir. Aynı Kanun’un 282. maddesinde ise hâkimin, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği hüküm altına alınmıştır. Ancak bu hüküm, hakimin bilirkişi raporunu serbestçe takdir edeceği, bilirkişi raporunu yeter derecede kanaat verici bulmazsa bilirkişiden ek rapor alabileceği veya yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabileceği şeklinde anlaşılmalıdır. Yoksa, çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde mahkemece bir kez bilirkişiye gittikten sonra bundan dönülerek, uyuşmazlığın çözümünün hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki ve mesleki bilgi ile çözümlenebileceği kabul edilemez. Aynı şekilde mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinin yetersiz olması ya da dosyadaki raporların çelişkili olması nedeniyle yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra daha önce yetersiz görülen bilirkişi raporuna dayalı olarak da hüküm tesis edilemez (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2013/16703 E., 2014/3249 K. Sayılı ilamı)
. Bu durumda ilk derece mahkemesince, dosya kapsamında alınan ikinci bilirkişi heyet raporu yetersiz bulunarak, çelişkinin giderilmesi için yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra daha önce yetersiz bulunan önceki rapora dayalı olarak hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Dairemizce, dosya kapsamında alınan iki bilirkişi heyet raporu arasındaki çelişkinin giderilmesi için alınan 24.06.2020 tarihli 3. bilirkişi heyet raporundaki açıklamalar, denetime ve hüküm kurmaya elverişli görülerek bu rapora itibar edilmiş, buna göre davacının, taraflar arasındaki sözleşme ile benzer bir sözleşme yapabilmesi için gerekli makul sürenin 10 ay olduğu ve bu süre için uğranılan zararın 66.492 TL bulunduğu kabul edilmiş, tespit edilen bu miktar hüküm altına alınmış, taraf vekillerinin bu raporda belirlenen süreye yönelik itirazları ise yerinde görülmemiştir. Yine, her ne kadara davalı tarafça taraflar arasında görülen önceki dava karşısında, davacı yararına bir tazminat hesaplanmasının mümkün olmadığı savunulmuş ise de, taraflar arasında görülen davanın onanmasına ilişkin verilen Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2012/17666 E., 2014/8270 K. Sayılı ilamında, açıkça davalının sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerinin ihlali nedeniyle davacının uğradığı zararın tespitinde, tazminatın hangi süreler için hesaplanacağı ile tüm tazminat miktarının bu hususta açılacak ek davada tartışılacağının belirtilmesi karşısında bu savunmaya itibar edilmemiştir.
Öte yandan, yukarıda açıklandığı üzere davacı tarafça işbu davada, daha önce taraflar arasında görülerek kesinleşen Ankara 3. FSHHM’nin 2006/108 E., 2012/153 K. Sayılı kararında tespit edilen 82.450,00 TL zarardan, taleple bağlı kalınarak hüküm altına alınmayan 81.700,00 TL’de talep edilmiş olup, kesinleşmiş bu miktarın da hüküm altına alınması gerekirken, bu miktarın hüküm altına alınmaması doğru olmamış, davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf itirazları yerinde bulunarak, anılan miktarın da hüküm altına alınması gerekmiştir.
HMK.’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden Dairemizce taraf vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile HMK.’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiş, davacı icra takibine girişmekte kötü niyetli olmadığından davalı tarafın kötü niyet tazminatı talebinin de reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekili ile davalı vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 15/06/2021 gün ve 2015/490 Esas – 2021/220 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın KISMEN KABULÜ ile davalı Şirketin Ankara 12. İcra Müdürlüğünün 2014/18674 Esas sayılı takip dosyasına yaptığı itirazın 148.192,00 TL asıl alacak üzerinden İPTALİNE, takibin bu miktar üzerinden ve asıl alacağa takip tarihinden itibaren avans faizi uygulanmak suretiyle 29.09.2014 tarihli ödeme emri içeriğine göre DEVAMINA,
3-Fazlaya ilişkin istemin ve davalının kötü niyet tazminatı talebinin REDDİNE,
4-Harçlar kanunu uyarınca alınması gerekli 10.122,99 TL nispi karar ve ilam harcından peşin alınan 8.190,79 TL’nin düşümü ile kalan 1.932,20 TL bakiye karar harcının davalıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
5-Kabul edilen miktar yönünden; Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte olan Avukatlık Asgari Asgari Ücret Tarifesinin 13/1 maddesi uyarınca 23.228,80 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Reddedilen miktar yönünden; davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/3 maddesi uyarınca 23.228,80 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-
Davacı tarafından ilk derece mahkemesinin yargılaması sırasında yapılan 6.000,00 TL bilirkişi ücreti, 273,00 TL tebligat ve posta masrafı olmak üzere toplam 6.273,00 TL yargılama giderinin davanın kabul ve ret oranına göre hesaplanan takdiren 1.203,16 TL’ye 27,70 TL başvurma harcı, 8.190,79 TL peşin harç tutarı eklenerek oluşan 9.421,65 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
8-Davalı ilk derece mahkemesinin yargılaması sırasında herhangi bir yargılama gideri yapmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
9-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
10-Davacının istinaf başvurusu kabul edildiğinden istinaf aşamasında yatırılan 80,70 TL maktu istinaf karar harcı ile 1.622,36 TL nispi istinaf karar harcının davacıya iadesine,
11-Davalının istinaf başvurusu kabul edildiğinden istinaf aşamasında yatırılan 1.622,36 TL nispi istinaf karar harcının davalıya iadesine,
12-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan 31,00 TL posta ücreti, 220,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı olmak üzere toplam 251,70 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
13-İstinaf aşamasında davalı tarafından 167,00 TL posta ücreti, 220,70 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı olmak üzere toplam 387,70 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
14-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 04/05/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde TEMYİZ yolu açık olmak üzere karar verildi.
GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 08/06/2023
Başkan
Üye
Üye
Katip
Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.