Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2023/1457 E. 2023/990 K. 07.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 20. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2023/1457
KARAR NO : 2023/990
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/12/2022
NUMARASI : 2022/434 E. – 2022/418 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Marka (Marka ile İlgili Kurum Kararlarının İptali)

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 15/12/2022 tarih ve 2022/434 E. – 2022/418 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ : Davacı vekili, müvekkili tarafından 32 ve 35. sınıfa konu bir kısım mal ve hizmetler için 27.11.2020 tarihli ve 2020/149222 sayılı “…” ibareli marka tescil başvurusu yapıldığını, 31.01.2022 tarih ve 2022-M-1140 sayılı YİDK kararıyla başvurunun 2011/106660, 2020/55948 sayılı ve “…”, “… maden suyu” ibareli markalar ile aynılık veya ayırt edilemeyecek kadar benzerlik, ayırt edicilik vasfından yoksunluk ve tanımlayıcılık gerekçelerine dayanılarak, SMK’nın 5/1-(b), (c) ve (ç) bentleri uyarınca kısmen reddine karar verildiğini, ancak anılan bentlerin koşullarının somut olayda oluşmadığını, ayrıca markanın başvuru sahibi tarafından uzun süredir kullanıldığı ve kısmi redde konu mal ve hizmetlerde bu kullanım sonucu tüketici nezdinde markasal ayırt edicilik kazandığı ve ayrıca önceden tescil edilmiş markaların başvuru sahibi adına müktesep hak yarattığı dikkate alındığında, verilen kararın bu yönden de usul ve yasaya uygun olmadığını ileri sürerek, davalı … YİDK kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, davada kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalı Şirket vekili, YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, iptali koşullarının oluşmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece 2022/110 E. sırasında kayıtlı davanın, SMK 5. maddesine dayalı YİDK kararının iptali talebinden ibaret olması, 5. maddeye dayalı davalılarla zorunlu dava arkadaşlığının bulunmadığı gibi davalının …’ten ibaret olması dikkate alınarak, diğer davalılar yönünden tefrik edildiği ve mahkemenin 2022/434 E. sırasına kaydının yapıldığı, davacı vekilince her ne kadar redde mesnet marka sahibine husumet yöneltmiş ise de iş bu davanın konusunun, Türk Patent ve Marka Kurumu’nun SMK’nın 5/1-b, c, ve ç maddeleri kapsamında, mutlak ret nedenlerine dayanarak re’sen yapmış olduğu inceleme sonucunda verdiği YİDK kararının iptaline ilişkin bulunduğundan, diğer bir deyişle söz konusu YİDK kararının diğer davalıların itirazı sonucunda tesis edilmiş bir karar olmadığından, davalılar … ve … Gıda Kombinaları A.Ş.’ne husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle pasif husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, mahkemenin kararının verildiği 15.12.2022 tarihini duruşma günü olarak belirleyen bir kararının ve böyle bir duruşma gününü taraflara bildiren bir tebligatının bulunmadığını, ayrıca gerekçeli kararda, kararın “taraf vekillerinin yüzlerine karşı verildiği” belirtilmiş ise de, 15.12.2022 tarihinde yapılmış bir duruşmanın ve taraf vekillerinin yüzüne karşı okunmuş bir ret kararının da olmadığını, sadece mahkemenin 2022/110 E. sayılı dosyasında 03.11.2022 tarihli duruşmada tefrik kararının alındığını, ayrıca davalılar arasında şekli mecburi dava arkadaşlığının bulunduğunu, kaldı ki YİDK kararının esas yönünden de hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, marka ile ilgili Kurum kararlarının iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın “Davaların ayrılması” başlıklı 167. maddesi uyarınca “Mahkeme, yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için, birlikte açılmış veya sonradan birleştirilmiş davaların ayrılmasına, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden karar verebilir. Bu durumda mahkeme, ayrılmasına karar verilen davalara bakmaya devam eder.”
Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in “Davaların birleştirilmesi ve ayrılmasında yapılacak işlemler” başlıklı 219. maddesi ise;
“(1) Birleştirilmelerine karar verilmiş olan davaların esas kayıtlarında bu durum belirtilir. Başka bir dava ile birleştirilmesine karar verilen davanın karar numarası birleştirme kararına yazılır ve bu durum mahkemede verilen son kararda gösterilir.
(2) Bir davada ayırma kararı verilirse ayrılan dava veya davalar o mahkemenin esasına ayrıca kaydedilir ve eski kayıt ile yeni kayıt birbiriyle ilişkilendirilir. İlk kayıt o dosyada kalan kısma münhasır olur. Ayrılan davanın dosyası ilk dosyada bu kısımlara ait yazıların tamamının onaylı suretleri konularak yeniden oluşturulur. Ayrılan davalar bakımından daha önce tek karar ve ilâm harcı alınmış ise her biri için ayrıca harç alınır; daha önce alınan harç ayrılmış davaları da kapsıyorsa yeniden harç alınmaz. Ayrılıp yeni esas numarası alan her dava için başvuru harcı alınır.
(3) Ayırma işlemleri için yapılan masraflar ile ayrılan dosyanın duruşma gününün tebliği için gerekli olan masraf ana dosyanın gider avansından karşılanır. Gerektiğinde gider avansı tamamlattırılır.” hükmünü haizdir.
Yine 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 27. maddesine göre “(1) sayılı tarifede yazılı maktu harçlar ilgili bulunduğu işlemin yapılmasından önce peşin olarak ödenir. Mahiyetleri icabı işin sonunda hesap edilip alınması gerekenler, harç alacağının doğması tarihinden itibaren 15 gün içinde ödenir. Harç peşin veya süresinde ödenmemiş ise, mütaakıp muamelelere ancak harç ödendikten sonra devam olunur”.
Aynı Yasanın 30. maddesi uyarınca yatırılan harcın dava dilekçesinde bildirilen değerden az olduğu anlaşılırsa, noksan değer üzerinden peşin karar ilam harcı tamamlanmadan davaya devam olunamaz. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 150. maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır. Eksik harç ikmal edilmediği takdirde de Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi yollamasıyla HMK’nın 150. maddesi uyarınca dosyanın işlemden kaldırılmasına, dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten itibaren 3 ay içinde yenilenmediği takdirde ise mahkemece kendiliğinden davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.
Görüldüğü üzere Harçlar Kanunu, harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re’sen) gözetilmesini hükme bağlamıştır.
Somut uyuşmazlıkta ise mahkemece, 2022/110 Esas sayılı dosya üzerinden yapılan yargılamanın 03.11.2022 tarihli ön inceleme duruşmasında, davalı … dışındaki diğer davalılar yönünden davanın ayrı bir esasa kaydının sağlanmasına, bu esas üzerinden karar verilerek taraflara tebliğine karar verilmiş, ancak anılan davalılar hakkındaki dava, yukarıda anılan Yönetmelik maddesinin gerekleri yerine getirilmeden, asıl davadan ayrılarak mahkemenin 2022/434 Esas numarasına kaydedilmiştir.
Zira mahkemece ilk yapılması gereken iş, anılan Yönetmelik’in 219. maddesi uyarınca davaların ayrılmasının sağlanması, bu kapsamda davacıdan ayrılan davalar bakımından yeniden karar ve ilâm harcı alınıp alınmayacağının değerlendirilmesi, ancak her halükarda, ayrılıp yeni esas numarası alan her dava için yeni bir başvuru harcının alınmasıdır.
Bu itibarla mahkemece, ayrılan dava için gereken harçları yatırmak üzere davacıya kesin süre verilmesi, aksi halde sonucuna göre bir hüküm kurulması, davacı tarafça gerekli işlemler yapıldıktan ve harçlar yatırıldıktan sonra, ayrılan dava hakkında bir karar verilmesi gerekirken, bu işlemler tamamlanmadan, diğer bir deyişle davacı tarafça tefrik işlemlerinin tamamlanıp tamamlanmayacağı, dolayısıyla ayrılan davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin gerekip gerekmediği belli olmadan, ayrılan dava hakkında hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
Bu cümleden olarak, davacıdan ayrılan dava için hiçbir harç alınmadığı halde, hüküm kısmında “Harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına” karar verilmesi de doğru olmamıştır.
Ayrıca 6100 sayılı HMK’nın 138. maddesi hükmü uyarınca mahkeme, öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verir; gerektiği takdirde kararını vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebilir. Yine aynı Yasanın 142. maddesi uyarınca ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra, hâkim tahkikata başlamadan önce, hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkındaki itiraz ve def’ileri inceleyerek karara bağlar.
Dolayısıyla mahkemece dosya üzerinden, sadece dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar verilebilir. Hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkındaki itiraz ve def’iler konusunda ise ön inceleme duruşmasını yapmak kaydıyla tahkikat ve sözlü yargılama duruşmalarını yapmadan karar verilebilir. Böylelikle mahkemece ön inceleme aşamasından sonra, başkaca bir tahkikat yapılmasına gerek olmadığı görülürse, yani mevcut dosya içeriği ile usul ya da esas bakımından bir karar vermek mümkünse, nihai bir kararla dava sona erdirebilir. (HMK. 138, 142. maddeler).
Esasen ön inceleme aşamasında karar verilebilen usulü sorunların tahkikata bırakılmaması ve ön inceleme aşamasında karara bağlanması gerekir. Ayrıca maddi hukuka ilişkin olmakla birlikte süreler bakımından da karar verilebilen durumlarda, kural olarak kararın tahkikata başlanmadan verilmesi gerekir. Yine taraflar ön inceleme aşamasında sulh ya da arabuluculuk yoluyla anlaşmışlarsa da yine tahkikat yapılamayacaktır. Kanunda açıkça belirtilen bu durumlar dışında da tahkikata ihtiyaç duyulmuyorsa hakim bunu belirterek de karar verebilmelidir. Ancak her halükarda duruşma yapmak ve sözlü yargılama yoluyla tarafları dinleyerek karar vermek zorundadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Usulü sorunlar hakkında karar verirken bu karar ön incelemede verilebilen karar niteliğindedir. Ancak esas hakkında karar verilecekse bunun ön inceleme aşaması içinde verilmesi mümkün değildir. Mahkemece ön inceleme aşaması tamamlanmalı, uyuşmazlık noktaları tespit edilmeli, taraflar sulh olmuyorsa hakim işin esasına girip karar vermelidir. Dolayısıyla bu durumlarda ön inceleme duruşması yapılmalı, ayrıca sözlü yargılama ve hüküm aşaması da gerçekleştirilmelidir. Yani mahkeme ön inceleme duruşmasının tamamlandığını bildirip, bu konuda gerekli işlemleri yaptıktan sonra, tahkikata gerek olmadığını belirterek, tarafların bu konuda beyanlarını almak suretiyle yargılama kesitlerini aynı oturumda arka arkaya gerçekleştirebilir. Ancak ihtiyaç olmadığından, tahkikat yapılmayacaktır. Çünkü isminden de anlaşıldığı üzere tahkikat, incelenmesi gereken bir husus varsa yapılır, incelenecek bir husus olmayıp yargılama ön inceleme sonucu yeterince aydınlanmışsa, tahkikata gerek kalmayacaktır. Ön inceleme duruşması yapılmadan bir dava yürütülemez, ancak ihtiyaç yoksa tahkikat yapılmayabilir. Tek dikkat edilmesi gereken, bu kesitler aynı duruşmada yapılırsa mutlaka her birinin gereklerinin yerine getirilmesidir (Pekcanıtez Usul, Medeni Usul Hukuk, 15.Bası, Cilt:2, s:1335, 1336).
Somut uyuşmazlıkta ise mahkemece 15.12.2022 tarihinde, asıl davadan ayrılan 2022/434 Esas numaralı davada, evrak üzerinden yapılan inceleme sonucunda, yukarıda yazılı gerekçelerle davalılar … ve … Gıda Kombinaları A.Ş. hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle tensiben reddine karar verilmiştir.
Oysa HMK’nın 114/1-d maddesinde dava şartı olarak düzenlenen taraf ve dava ehliyeti, medeni hukukta düzenlenen hak ve fiil ehliyetinin, medeni usul hukukundaki karşılığıdır. Somut uyuşmazlıkta ise davacı ve davalı tarafların dava ve taraf ehliyetlerinin bulunduğu açıktır. Buna karşılık ilk derece mahkemesince davanın reddi sebebi olarak değerlendirilen pasif husumet yokluğu kavramı, dava konusu edilen hak ile ilgili bulunduğundan, HMK’nın 114/1-d maddesi kapsamında dava şartı olarak kabulü mümkün olmayan, işin esasına ilişkin bir kavramdır.
Bu durumda ayrılmasına karar verilen dava yönünden somut uyuşmazlıkta mahkemece, HMK’nın 138, 142. maddelerinde açıklanan istisnai bir durum söz konusu olmadığından, tahkikat duruşmasının da yapılması, tahkikat aşaması tamamlandıktan sonra sözlü yargılamaya geçilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, HMK’da düzenlenen yargılama safhaları tamamlanmadan, asıl davadaki ön inceleme duruşmasında tefrik kararı verilmesinden sonra, mahkemenin yeni esasına kaydedilen davanın tensiben reddine karar verilmesi de doğru olmamıştır.
Ayrıca mahkemece tefrik edilen ve mahkemenin 2022/434 Esas numarasına kaydedilen dosyada evrak üzerinden yapılan inceleme sonucunda karar verildiği halde, kurulan hükmün gerekçe kısmında, duruşma yapıldığı ve tarafların beyanlarının alındığı izlenimi doğuracak şekilde, “tahkikat aşamasının icra olunduğu, taraflardan son sözlerinin sorulduğu, sözlü iddia ve savunmada bulunma olanağının tanındığı, kararın hazır olan taraf vekillerinin yüzlerine karşı verildiği” belirtilmek suretiyle, gerçek duruma aykırı ifadelerin kullanılması da doğru görülmemiştir.
Bu durum karşısında mahkemece, yukarıda açıklanan hususlar gözden kaçırılarak, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, kararın niteliğine göre davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 15/12/2022 gün ve 2022/434 E. – 2022/418 K. sayılı kararın KALDIRILMASINA;
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE,
3-İstinaf kararının neden ve şekline göre davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-Davacı tarafından istinaf başvurusunda peşin olarak yatırılan 179,90-TL maktu istinaf karar ve ilam harcının istek halinde davacıya iadesine,
5-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılamada değerlendirilmesine,
7-Kararın tebliği ve harç işlemlerinin yerel mahkeme tarafından yaptırılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliği ile 07/09/2023 tarihinde HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 07/09/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip