Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2023/1415 E. 2023/1038 K. 14.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2023/1415
KARAR NO : 2023/1038
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/01/2021
NUMARASI : 2019/434 E. – 2021/19 K.

DAVACI : … –
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 25/01/2021 tarih ve 2019/434 Esas – 2021/19 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı… vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili asıl ve birleşen davada, müvekkilinin 2019/11404 ve 2019/11400 sayılı “…+şekil” ibareli iki ayrı marka başvurusunda bulunduğunu, markaların kapsamlarında 05, 10 ve 44. sınıf mal ve hizmetlerin yer aldığını, Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından bu başvuruların SMK’nın 5/1-b maddesi uyarınca reddedildiğini, bu kararlara yaptıkları itirazların ise asıl ve birleşen davaya konu YİDK kararları ile reddedildiğini, bu kararların …’in eski tarihli kararları ve yer adlarının marka olarak tesciline ilişkin genel ilkelerle çeliştiğini, zira …’in dava konusu edilen kararlarında il ve ilçe isimlerinin tek bir kişinin tekeline bırakılamayacağı kaidesinin çok katı ve mekanik bir biçimde uyguladığını, halbuki …’un ilaç ürünü veya tıp hizmetleri ile bilinen bir ilçe olmadığını, “…” ibaresinin … nezdinde başkaca kişi ve kuruluşlar adına tekstil ve yiyecek-içecek dahil, bu ibare ile ilişki kurulabilecek emtialar açısından dahi marka olarak tescile bağlandığını, bu kararların somut olaya da emsal teşkil ettiklerini, aynı şekilde Yargıtay’ın, coğrafi yer adlarının tek başına tescil engeli teşkil etmediği, ancak belirli mal veya hizmetler yönünden meşhur olan yer adlarının tescilinin kabul edilemeyeceğine dair emsal kararlarının da olduğunu, yer adlarının marka olarak tescil edilemeyeceğine dair herhangi bir hükmün bulunmadığını, hal böyle olunca dava konusu edilen markaların tescil edilmesi gerektiğini ileri sürerek, asıl davada YİDK’in 2019-M-9283 sayılı kararının, birleşen davada da ise 2019-M-9373 sayılı YİDK kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili asıl ve birleşen davada, dava konusu edilen her iki Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduklarını, asıl ve birleşen davaya konu başvuruların ayırt edici nitelik taşımadıklarını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, asıl ve birleşen dosyada “…” ibareli başvuru markalarının, kapsamlarında yer alan mal/ hizmetler açısından ortalama tüketici kitlesi nezdinde ayırt ediciliğe sahip olduklarını, zira her iki markadaki “…” ibarelerinde geçen Δ (üçgen) işaretini kesin şekilde A olarak okumanın ve algılamanın, yani … şeklinde bir ilçe adı olarak kabul etmenin mümkün görülmediği, bununla birlikte turizm bölgesi olan … isminden esinlenmek mümkün görülmekle beraber başvuru kapsamındaki mallar/hizmetlerin turizm ile ilgisi olmadığı, SMK 4. maddesinde geçen “şekiller, renkler, harfler, …. her türlü işaretten oluşabilir” hükmünden hareketle alfabetik harflerin şekiller ile bir araya getirilerek ayırt edicilik sağlanabileceğini kabul etmenin gerektiği, 2019/11404 sayılı markada yer alan turuncu renk unsurunun da bu markaya ayrı bir ayırt edicilik kattığı, davaya konu marka başvurularının SMK 5/1-b kapsamında ayırt edicilik niteliği taşımadığı tespitinin yerinde ve doğru olmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kabulüne, 2019-M-9283 ve 2019-M-9373 sayılı YİDK kararlarının iptaline karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … vekili, mahkemenin gerekçeli kararında her ne kadar A harflerinin üçgen şeklinde düzenlendiği ifade edilmiş ise de, anılan markaların … şeklinde göründüğünü ve okunduğunu, nitekim marka işlem dosyasından da görüleceği üzere, başvuru kayıtlarında yer alan marka adı kısmında açıkça “…” adının yer aldığını, bu nedenle mahkemenin, kullanılan üçgen şeklinin anılan markaya ayırt edicilik sağladığı yönündeki tespitlerinin hatalı olduğunu, münhasıran il adından oluşan başvuruların yanı sıra, Türkiye’deki önemli turizm merkezleri gibi maruf (herkesçe bilinen, tanınan) ilçe ve yerleşim yerlerinin isimlerini tek başına içeren markaların da ayırt edici nitelikte olmadıklarını, yerleşik Yargıtay kararlarının da bu yönde bulunduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Asıl ve birleşen davalar, marka başvurularının 6769 sayılı SMK’nın 5/1-b maddesi uyarınca reddine ilişkin YİDK kararlarının iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
6769 sayılı SMK’nın 5/1-b maddesinde, herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretlerin marka olarak tescil edilemeyecekleri düzenlenmiştir. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere bu hükme göre, sicilde gösterilebilir olmasına rağmen ilgili mal veya hizmetler için ayırt ediciliğe sahip olmayan, dolayısıyla tüketiciler tarafından marka olarak algılanmayacak işaretlerin, marka olarak tescil edilmeleri mümkün değildir. Aynı Kanun’un 5/1-c maddesinde ise ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretlerin marka olamayacakları hüküm altına alınmıştır. Öte yandan, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22.03.2005 tarih, 2004/4734 esas, 2005/2590 karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere mutlak ret nedenlerinin, gerek… gerekse de mahkemelerce resen gözetilmesi gerekmektedir. Zira, ilgili hükümde düzenlenen mutlak ret nedenleri, toplumun ortak menfaatleri gereği olup, kişilerin menfaatinden önde gelmektedir. Bu nedenle eldeki davaya konu YİDK kararları, her ne kadar 6769 sayılı SMK’nın 5/1-b maddesine ilişkin ise de aynı maddenin c bendindeki mutlak ret nedeninin de işbu davada değerlendirilmesi zorunludur.
Somut uyuşmazlıkta gerek asıl davaya konu 2019/11400 sayılı marka, gerekse de birleşen davaya konu 2019/11404 sayılı marka “…” ibaresinden oluşmaktadır. Her ne kadar markalarda yer alan “A” harfleri, üçgen şeklini andırır biçimde “Δ” yazılmış iseler de söz konusu markaların ortalama tüketicilerce, bir bütün halinde “…” şeklinde algılanacağı açıktır. Nitekim, marka başvuru belgelerinde de marka adı olarak “…” ibaresine yer verilmiştir. “…” ibaresi, ülkemizde yaygın olarak bilinen turistik bir ilçenin adı olup, yer adlarının tek başlarına marka olarak tescil edilip edilemeyecekleri hususu Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin … kararında tartışılmış ve bu karardan itibaren yer adlarının, hangi hallerde tescil edilebileceği istikrarlı şekilde uygulanmıştır. Söz konusu 26.11.1999 tarih, 1999/5790-9590 E.K. sayılı kararda, “… ülkemizdeki şehir, bölge veya maruf mahal isimlerinin tek bir sözcük olarak bir kişi lehine marka olarak tesciline olanak tanımak, bu isimlerin artık başkaları tarafından markalarında kullanılamayacağı sonucunu ortaya çıkaracaktır. Örnek verilmek gerekirse İstanbul, Ankara veya İzmir veya dava konusu olayda olduğu gibi İstanbulun maruf bir ilçesinin adı olan sadece “…” sözcüğünün bir kişi adına marka olarak tescil edilmesi halinde, bu sözcük artık bir kişinin tekelinde kalacak ve bu şekilde bir kamu adı başkaları tarafından markalarında kullanılamayacaktır. Zira, yerleşen uygulamaya göre, bu isim, markanın “kök” sözcüğü olacak ve iltibas iddiası ile diğer marka başvurularının önlenmesine neden teşkil edecektir. 556 sayılı KHK.nin genel amacı dikkate alındığında böyle bir imtiyazın kimseye tanınmaması gerekir. Bu şekildeki şehir, ilçe veya maruf yerleşim yerlerinin isimlerini teşkil eden sözcükler hangi ürünün markası olarak kullanılacak ise, onunla birlikte tesciline imkan verilmesinin anılan yasal düzenlemenin amacına daha uygun olduğu görüşünün benimsenmesi de bu şekilde böyle bir markayı kullanmak isteyenlerin menfaat dengelerinin korunması bakımından da uygun olduğu sonucuna varılmıştır. Bu ilkeye göre, örneğin “İstanbul” ve “Ankara” adları coğrafi işaretlerle karışmaya meydan vermeyecek şekilde, “…”, “…” “…” gibi kullanılacağı mamul veya hizmetin nevi ile birlikte ancak işaret olarak kullanılabilecek ve bunun sonucu marka olarak tescili mümkün olabilecektir.” denilmiştir. O halde coğrafi yer adlarının, coğrafi işaret anlamını taşımamak kaydıyla yanlarına ilave yapılması suretiyle marka olarak tescilinin mümkün olduğunun, bunun dışında tek başına yer adlarının ise tescil edilemeyeceğinin kabulü gerekir. Bu durumda, eldeki asıl ve birleşen davada da, bir coğrafi yer adı olan “…” ibaresinin tek başına tescili talep edildiğinden ve yukarıda açıklanan nedenlerle yer adlarının tek başına tescili mümkün olmadığından, başvurularda “A” harfinin üçgen şeklinde yazılması ya da renk unsuruna yer verilmesi de dava konusu başvuruların “…” şeklinde algılanmasına engel olmayacağı gibi başvurulara ayırt edicilik katmayacağından, asıl ve birleşen davaya konu YİDK kararları yerinde bulunmaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesince, asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, HMK’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden Dairemizce davalının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiş, asıl ve birleşen davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalı… vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 25/01/2021 gün ve 2019/434 Esas – 2021/19 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı REDDİNE,
3-Asıl dava yönünden harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 44,40 TL’nin düşümü ile kalan 225,45‬ TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Birleşen dava yönünden harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 44,40 TL’nin düşümü ile kalan 225,45‬ TL bakiye karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
5-Asıl dava yönünden davalı … ve … kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı … ve …verilmesine,
6-Birleşen dava yönünden davalı … ve … kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı … ve …verilmesine,
7-Davacı tarafından asıl dava ve birleşen dava yönünden yapılan yargılama giderlerinin kendi uhdesinde bırakılmasına,
8-Davalı… tarafından ilk derece mahkemesinin yargılaması sırasında herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
9-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
10-Davalı… tarafından istinaf başvurusunda asıl dava ve birleşen dava bakımından ayrı ayrı yatırılan 59,30 TL ve 179,90 TL istinaf karar ve ilam harçlarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde anılan davalıya iadesine,
11-Davalı… tarafından istinaf aşamasında yapılan 79,00 TL posta ücreti, asıl dava ve birleşen dava bakımından ayrı ayrı yatırılan 162,10 TL ve 492,00 TL istinaf kanunun yoluna başvurma harçları olmak üzere toplam 733,10 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı … ve …verilmesine,
12-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 14/09/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde TEMYİZ yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 04/10/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip