Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2023/1389 E. 2023/1199 K. 05.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Esas-Karar No: 2023/1389 – 2023/1199
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2023/1389
KARAR NO : 2023/1199
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/11/2020
NUMARASI : 2017/617 E. – 2020/598 K.

DAVACI
VEKİLLERİ :

DAVANIN KONUSU : Alacak

Taraflar arasında görülen davada Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 11/11/2020 tarih ve 2017/617 Esas – 2020/598 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, müvekkili ile davalıların oluşturduğu ortak girişim arasında 03/12/2015 tarihinde kara yolu ile akaryakıt taşıma sözleşmesi imzalandığını, söz konusu sözleşmenin uygulanması sırasında davalıların 2016 yılı Ocak ayında 1 adet taşımayı, taşıma sözleşmesinin 16.1.1 maddesi uyarınca geciktirmeleri nedeniyle cezai işlem uygulandığını, 2017 ayında ise 17 adet taşımanın geç yapıldığını, yine 17 adet akaryakıt talep formunun tetkikinde, akaryakıt talep formları üzerinde değişiklikler yapıldığının tespit edildiğini, bunun üzerine sözleşmenin feshedilerek durumun davalı tarafa bildirildiğini, davalıların sözleşme hükümleri gereğince müvekkiline verdiği 130.000,00 TL tutarında kesin teminat ile 250.000,00 TL ve 380.000,00 TL tutarındaki mal teminatlarının irat kaydedildiğini, teminatların güncellenmesi sonucunda da 140.767,47 TL’nin müvekkiline ödenmesi gerektiğini, ancak davalılarca bu miktarın ödenmediğini, 03/08/2017 tarih ve 13 numaralı Ocak ayı hakediş raporuna istinaden mahsup sonrası 150.428,51 TL, 14 numaralı Şubat ayı hakediş raporuna istinaden mahsup sonrası 2.227.260,06 TL, 15 numaralı Mart ayı hakediş raporuna istinaden mahsup sonrası 514.920,60 TL olmak üzere toplam 2.892.609,17 TL alacağın bulunduğunu, 16 numaralı Nisan ayı hakedişinden 35.064,30 TL, 17 numaralı Ocak ayı hakedişinden 6.403,07 TL olmak üzere toplam 41.467,37 TL’nin mahsubu sonrası müvekkilinin 2.851.141,80 TL alacağı olduğunun tespit edildiğini, 140.767,47 TL güncelleme tutarı ile birlikte toplam 2.991.909,27 TL alacağın bulunduğunu, davalı firma hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu ve soruşturmanın Eskişehir Cumhuryet Başsavcılığı’nın 2017/18420 sayılı dosyası üzerinden yürütüldüğünü ileri sürerek, şimdilik 2.991.909,27 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont/avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, Milli Savunma Bakanlığı adına açılan davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde açılması gerektiğini, taraflar arasında sözleşme ilişkisinin bulunduğunu ve sözleşme tutarının 2.083.701,55 TL olduğunu, sözleşme miktarından yaklaşık 908.000 TL daha yüksek hesaplanan dava konusu miktarın fahiş, haksız ve mükerrer bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davacı vekili, asıl davadaki iddialarını tekrar ederek asıl davanın açıldığı tarih itibari ile davalılarca gerçekleştiren taşımalara ait yakıtların MSB Laboratuvarınca uygun olmadığı anlaşıldıktan sonra Ege Üniversitesinde sonucu beklenen 5 adet yakıt numunesinin bulunduğunu, söz konusu bozuk yakıtlar için sözleşmenin ilgili maddeleri uyarınca ceza ve yakıt bedeli hesaplanacağından buna ve doğabilecek diğer alacaklarına ilişkin talep ve dava haklarının saklı tutulduğunu, davalılarca gerçekleştirilen taşımalara ait yakıtların analizlerin uygun çıkmaması sonrası davalıların itiraz ettiklerini ve şahit numunelerin akredite laboratuvarında analiz yapılmasını istediklerini, Ege Üniversitesi laboratuvarında yaptırılan şahit numune analiz sonuçlarının bozuk olduğunun görüldüğünü, buna istinaden 481.316,04-TL ceza bedeli ve 1.640,41-TL navlun bedelinin hesaplanarak davalılardan, 482.956,45-TL’nin müvekkiline ödenmesinin talep edildiğini, ancak davalı tarafça herhangi bir ödemenin yapılmadığını, yine 19.07.2017 ve 07.08.2017 tarihli yazılar ile davalılarca gerçekleştirilen toplam 8 adet … çıkış fişi kesilerek yaptırılan taşımalara ait yakıtın MSB Laboratuvarına yaptırılan analiz sonuçlarının da bozuk çıktığının bildirildiğini, bahse konu 8 adet bozuk yakıt için 594.728,02-TL ceza bedeli ve 3.451,42-TL navlun bedelinin talep edildiğini, davalıların bu miktarı da ödemediklerini, sözleşmenin feshi sonrası 2017 Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs aylarında yapılan hakedişlerde sözleşme hükümleri gereği fiyat farkından dolayı kesilen 11.547,86-TL ek kesin teminatın 20.09.2017 tarihinde irad kaydedildiğini ileri sürerek, toplam 1.081.670,66 TL’nin, dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont/avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davacı tarafından haksız işlemler ile fahiş cezalar tesis edildiğini ve teminatların gelir kaydedildiğini, sözleşmenin cezalar ve sözleşmenin feshi başlıklı maddesi hükümlerinin mükerrer cezalar içerdiğini, numuneler ile ilgili tespitlerin yerinde olmadığını, bağımsız kurumlarda testler yapılmadığını, bütün yakıtların da idarece sorunsuz tüketildiğini, iddia edildiği gibi yakıtlarda sıkıntı yaşanmadığını, 2017 yılı Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs hakedişlerinin aynı anda gönderildiğini, böylece sözleşmenin feshedilmediğini ve fahiş ceza kesildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, asıl davada; davacı tarafın, taşımaların gecikmeli olarak yapılmasından ve bozuk yakıt taşınmasından dolayı ceza talebinde bulunduğu, geç ve bozuk teslimden kaynaklı ceza taleplerinin sözleşmenin ilgili maddeleri uyarınca yerinde olduğu, talep edilebilecek miktarın dosyaya sunulan belgelere göre 1.671.147,87 TL olarak hesaplandığı, bu hesaplamanın yerinde görüldüğü, tarafların sözleşmenin içeriğini ve cezai şartın miktarını belirlemede kural olarak serbest olmakla birlikte bu serbestliğe bazı sınırlamalar getirildiği, TBK’nun 182. maddesinde ceza koşulunun serbestçe belirleneceğine işaretle aynı maddenin son fıkrasında adi (ticari olmayan) borçlarda cezanın indirilebileceği öngörülmesine karşın, TTK’nun 22. maddesinde tacir sıfatını haiz borçlunun, sözleşmede belirlenen cezanın indirilmesini talep edemeyeceği hükmünün yer aldığı, ancak TBK’nın 27. maddesinin gerektiğinde ticari borçlara da uygulanabileceği, Yargıtay uygulamalarının bu yolda olduğu, cezai şartın tarafın ekonomik mahvına sebep olabilecek ve fahiş olması durumunda indirim yapılabileceği, işbu davada dava konusu sözleşme maddelerinde belirlenen cezai şartların miktar itibariyle yakıt satış bedelinin kat be kat üstünde olduğu, fahiş bulunduğu, dosya kapsamı itibariyle davalı tarafın ekonomik mahvına sebep olabilecek nitelikte olduğu kanaatine varılmakla cezai şart bedellerinden takdiren 1/4 oranında indirim yapıldığı, buna göre asıl davada cezai şarta konu alacağın, 1.444.510,84 TL olarak belirlendiği, ancak kısa karar oluşturulurken sehven cezasız aylara ilişkin hakediş bedellerinin de 1.444.510,84 TL’ye eklenerek bulunan toplam miktarın yazıldığı, bu hususun maddi hataya dayalı olduğu, kısa karar gerekçeli karar çelişemeyeceğinden bu durum belirtilerek gerekçeli kararda, kısa karardaki gibi aynen yazıldığı, birleşen davada; bozuk yakıt taşımasından kaynaklı ceza miktarının bilirkişi raporunda 1.070.122,80 TL olarak belirlenmiş ise de bu miktardan takdiren 1/4 oranında indirim yapıldığı, buna göre 810.851,92 TL talep edilebileceği, bilirkişi raporunda irat kaydedilen teminat mektup bedeli bu miktardan düşülmüş ise de sözleşmenin ilgili maddeleri uyarınca teminat mektuplarının irat kaydının yerinde olduğu, ceza bedeli hesabında düşülemeyeceği, düşüme yönelik rapordaki görüşe itibar olunmadığı ve 534,77 TL teminat mektubu güncelleme bedelinin eklenmesi ile cezai şart miktarının 811.386,69 TL olarak hesaplandığı gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulü ile 1.635.696,73 TL’nin 08/09/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, birleşen davanın kısmen kabulü ile 811.386,69 TL’nin 01/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, mahkemece sözleşme ve mevzuat hükümlerinin uygulanmadığı gibi davalıların tacir olduğu hususunun gözden kaçırıldığını, davalıların tacir olmaları nedeniyle cezai şarttan indirim yapılmasının mümkün olmadığını, davalının cezai şart miktarını imzaladığı sözleşme ile kabul ettiğini ve bu güne kadar da bir itirazının bulunmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın tümden kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Asıl ve birleşen dava, taraflar arasındaki taşıma sözleşmesine dayalı alacak istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
6100 sayılı HMK.’nın 294. maddesi gereğince mahkeme, yargılamanın sona erdiği duruşmada hükmü vererek tefhim eder. Hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak bir ay içinde yazılması gerekir. HMK.’nın 297/2. maddesi gereğince, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Yine HMK.’nın 298/2. maddesi gereğince de gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Kararın gerekçesi ile hükmün de birbirine uyumlu olması gerekir. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyetine ve kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141. maddesine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/19-109 Esas ve 2009/123 Karar sayılı ilamında değinildiği üzere, 10.04.1992 tarih, 1991-7 Esas 1992-4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar ve hüküm arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm veya gerekçe başka ise bu durumun, mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın, kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta da, ilk derece mahkemesince gerekçeli kararda, asıl dava yönünden davacının toplam 1.444.510,84 TL alacağının bulunduğu, ancak sehven cezasız aylara ilişkin hakediş bedellerinin de bu miktara eklenerek kısa kararın oluşturulduğu belirtilerek, gerekçeli kararın hüküm kısmında 1.635.696,73 TL’nin davalılardan tahsiline karar verilmiştir. Her ne kadar bu durumun maddi hataya dayalı olduğu belirtilmiş ise de, anılan farklılığın maddi hata olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu durumda, az yukarıda açıklanan hüküm ile kısa kararın birbirine uygun olması gerektiğine ilişkin ilke ve yasa hükümlerine aykırılık bulunmaktadır. O halde anılan İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince, hüküm ve kısa karar arasındaki çelişki giderilecek şekilde, yeniden bir karar verilmesi zorunlu olduğundan, usul ve yasaya aykırı olan hükmün kaldırılması gereklidir.
Kabule göre de ilk derece mahkemesince, tarafların sözleşmenin içeriğini ve cezai şartın miktarını belirlemede kural olarak serbest oldukları, TTK’nun 22. maddesinde tacir sıfatını haiz borçlunun, sözleşmede belirlenen cezanın indirilmesini talep edemeyeceği hükmünün yer aldığı, ancak TBK’nın 27. maddesinin gerektiğinde ticari borçlara da uygulanabileceği, Yargıtay uygulamalarının bu yolda olduğu, cezai şartın tarafın ekonomik mahvına sebep olabilecek ve fahiş olması durumunda indirim yapılabileceği, işbu davada dava konusu sözleşme maddelerinde belirlenen cezai şartın, miktar itibariyle yakıt satış bedelinin çok üstünde olduğu, fahiş bulunduğu, dosya kapsamı itibariyle davalı tarafın ekonomik mahvına sebep olabilecek nitelikte olduğu gerekçesiyle, belirlenen cezai şart miktarından indirim yapılmıştır. İlk derece mahkemesinin, TTK’nın 22. maddesi uyarınca tacir olan borçlunun, cezai şartın indirilmesini talep edemeyeceği, ancak borçlunun ekonomik mahvına sebep olması halinde cezai şartın indirilebileceği yönündeki kabulünde bir isabetsizlik yok ise de Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2018/4961E., 2020/2156 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere bu şekilde bir indirime gidilebilmesi için borçlunun ekonomik durumu yönünden ayrıntılı bir inceleme yapılması ve kararlaştırılan cezai şartı ödemesinin ekonomik yönden mahvına sebep olup olmayacağı hususunun belirlenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, sözleşmenin fesih tarihi itibariyle bir değerlendirme yapılması gerekmekte olup, yapılacak işbu değerlendirme de, borçlu şirketin aktif, pasif ve öz varlıkları itibariyle cezai şartın ödenmesinin mahvına sebebiyet verip vermeyeceği noktasında olmalıdır. O halde ilk derece mahkemesince, davalıların, talep edilen bedelin fahiş olduğunu savunduklarına göre tespit edilen cezai şartın, yukarıda açıklanan biçimde yapılan araştırma sonucunda davalı borçluların ekonomik mahvına sebep olup olmayacağının araştırılması gerekirken, bu yönden hiçbir araştırma yapılmadan yazılı gerekçelerle tespit edilen cezai şartın, davalı tarafın ekonomik mahvına neden olacağının kabul edilmesi de doğru görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesine ait kararın esası incelenmeden kaldırılmasına ve HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11/11/2020 gün ve 2017/617 Esas – 2020/598 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE,
3-Davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-Davacı taraf harçtan muaf olduğundan bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılamada değerlendirilmesine,
7-Kararın tebliği ve harç işlemlerinin yerel mahkeme tarafından yaptırılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 05/10/2023 tarihinde HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 05/11/2023

Başkan V.

Üye

Üye

Katip

Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.