Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2022/858 E. 2022/974 K. 30.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 20. HUKUK DAİRESİ
….
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/11/2021
NUMARASI …..
Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 23/11/2021 tarih ve 2021/288 E. – 2021/388 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı … A.Ş. ile davalı … tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilleri ve davalı yan arasında “…” ibaresinin kullanımı konusunda 1992 yılından bu yana hukuksal ihtilaf bulunduğunu, taraflar arasında yaşanan hukuksal mücadelede mahkemelerin müvekkilleri lehine karar verdiğini, ancak davalı tarafın kötüniyetle kullanımını … – … … – ÖZKÜLTÜRLÜ olarak sürdürdüğünü, akabinde hizmet markalarının tescil edilmesinin önü açılınca… Kurumuna başvurarak … markasının tescilini aldığını, işbu dava tarihine kadar taraflar arasında “…” ibaresinin kullanımı ve hak sahipliği hakkında görülen tüm davaların müvekkilleri lehine sonuçlandığını ve kesinleştiğini, davalı yanın müvekkillerinin fiili kullanımını içeren “… …”, “… …”, “… …” vb markaları tescil ettirip kullanmaya başladığını ve müvekkilleri ile arasında ticari ve organik bir bağ varmış izlenimi yaratmaya çalıştığını, davalı yanın fiili kullanımı “… …”, “… …” şeklinde olmasına rağmen, … siciliyle sabit olduğu üzere içinde … ibaresini içeren toplam 30 marka tescili bulunduğunu, bu markaların çoğunun fiilen kullanılmayan ve kullanılmayacak markalar olduğunu, amacın ana markalarının koruma kapsamını genişletmek ve müvekkillerini mağdur etmek bulunduğunu, müvekkilleri … … A.Ş. ve TC … … …’nin eğitimci … ailesinin yoğun emek ve çabalarıyla kurulduğunu, … …’ün Türkiye’nin ilk … dershanesi olan … Dersevini 1932 yılında kurduğunu, sonraki yıllarda oğlu … …’ün kurucusu olduğu “… …”nin 26.09.1960 tarihinde Bahçelievler- …’da faaliyete başladığını, davalı şirketin ise 08.01.1991 tarihinde “… … … ve Tic. Ltd. Şti” unvanıyla kurulduğunu ve işbu kullanıma karşı 1992 yılında hukuksal mücadeleye başlandığını, … ibaresinin … öğretim … alanında gerçek ve üstün hak sahibinin müvekkili … … A.Ş. olduğunu, bu durumun kesinleşmiş mahkeme, Yargıtay ve Hukuk Genel Kurulu kararlarıyla sabit bulunduğunu, dava konusu markada esas unsur olarak yer alan “…” ibaresini … … ve … okul faaliyetleri alanında ilk olarak müvekkili kardeş kurumların kullandığını, hali hazırda kullandıklarının da tartışmasız olduğunu, aynı zamanda … ibaresiyle 16. Sınıf kapsamında birçok basılı evrak, kitap, dergi, süreli ve süresiz yayınlarının mevcut bulunduğunu, bu haliyle üstün ve öncelik hak sahibinin müvekkilleri olduğunu, her iki markanın da 41. Sınıfta kullanıldığını, markaların hem işitsel hem anlam hem de sınıf bakımından ayniyet ve/veya büyük benzerlik taşıdığını, dava konusu 2015/36241 sayılı “… … …” markasının müvekkili kurumun tescilli/tescilsiz marka ve hizmetlerinin devamı, serisi olarak anlaşılma tehlikesinin bulunduğunu ve bu markaların seri marka imajı yaratmasından dolayı tüketiciler açısından iltibas meydana geldiğini, … markasının gerçek hak sahibinin iradesi ve amacı dışında kullanılmasının müvekkillerinin mevcut işletmelerinin imajına ve marka değerine de zarar verdiğini, birçok kişinin “… …” ile “… … – … … – … …”ni karıştırdığını, TBMM’nin 2014 yılında aldığı “… dershane faaliyetlerinin kapanması ve … dershanelerin … okul olarak faaliyete devam etmesi” kararı sonrası davalı şirketin dershane faaliyetlerini sonlandırarak … okul alanında faaliyet göstermeye hazırlandığını, … okul faaliyetleri alanında aynı markanın kullanılmasının müvekkilleri açısından telafisi imkansız zararlara sebebiyet vereceğini, yeni kurulan bir … okulun 1976 yılından bu yana faaliyet gösteren bir … okulla aynı kalite, seviye ve bilgi birikimine sahip olamayacağının fiili ve ticari bir gerçek olduğunu ve davalının bu kullanımı nedeniyle müvekkillerinin maddi ve manevi büyük zarar yaşamasının kaçınılmaz bulunduğunu ileri sürerek, YİDK’in 2016-M-10669 sayılı kararının iptaline, tescili halinde markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında iltibas tehlikesinin bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, müvekkili şirketin … ve … esas unsurlu markalarını uzun yıllardan bu yana adına tescil ettirip kullanarak, bu markalara ayırt edicilik kazandırdığını, … Dershanelerinin 1979 yılında “öyle bir genç ki …’lü” iddiasıyla … tarafından kurularak … hizmeti vermeye başlandığını, söz konusu dershanenin işletmeciliği ile birlikte tüm haklarının 1986 yılında … tarafından … ve …’e devir ve temlik edildiğini, … … Öğretim Kurumlarının 1989 tarihinde düzenlenen ruhsatnamesi ile … … Dershanelerinin devirle kullanımlarına devam edildiğini, müvekkili şirkete ait başvuru markası değerlendirildiğinde bu markada davacılar tarafından iddia edildiği gibi “…” ibaresinin tek başına, diğer bir deyişle başlı başına tek unsur olarak yer almadığını, “… … … + şekil” ibareli başvuru markası bir bütün olarak ele alındığında davacıların markalarından farklı olduğunu, markalar arasında okunuş, fonetik ve genel intiba olarak herhangi bir benzerlik bulunmadığını, davacılardan herhangi biri tarafından açılan, karara bağlanan, kesinleşen hiçbir hükümsüzlük kararı bulunmadığını, her marka başvurusunun işaret anlamında düzenlenme şekli ve içerdiği ibareler itibariyle farklı olabileceği gibi kapsamlarında yer alan mal ve/veya hizmet sınıflarının da farklılık gösterebildiğini, bu sebeple de her marka başvurusunun ve aynı zamanda işbu markalar ile ilgili açılmış dava dosyalarının kendi koşulları içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini, tüm bu hususlar çerçevesinde müvekkili şirketin değil davacı tarafın huzurdaki dava, iddia ve beyanlarında kötü niyetli olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davalının, 2015/36241 sayılı “… … …+şekil” ibareli marka başvurusu ile … ibareli davacı şirket markalarının benzer olduğu, başvurunun kapsadığı tüm mal ve hizmetler (16 ve 41. sınıflar) bakımından emtia listelerinin aynı/aynı tür bulunduğu ve markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b bendi anlamında iltibas ihtimali olduğu, davacı … … A.Ş.’nin, “…” ibaresi üzerinde “… ve öğretim …” bakımından, tescilsiz markadan kaynaklı (önceki kullanıma dayalı) sınai bir hakkı bulunduğu ve bu hizmetler itibariyle 556 sayılı KHK’nın 8/3 maddesi uyarınca davalı markasının tescilini engelleme yetkisinin olduğu, davacıların … … … ve … … ibareli markalarının dava konusu marka başvurusunun yapıldığı 27.04.2015 tarihi itibariyle “… ve öğretim …” sektöründe tanınmış marka statüsünde bulunduğu ve tanınmışlığın iltibas ihtimalini arttırdığı, davacı … … A.Ş.’nin ticaret unvanının, “41/01 … ve öğretim ….” itibariyle, 2015/36241 sayılı “… … … + şekil” markası yönünden 556 sayılı KHK’nin 8/5 maddesi uyarınca tescil engeli oluşturduğu, davalı şirketin “… … … + şekil” ibareli dava konusu marka başvurusu yönünden, önceki tarihli markalarından kaynaklı müktesep hakkı bulunmadığı, “… … … + şekil” ibareli davalı marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, YİDK’nın 28/10/2016 tarih 2016-M-10669 sayılı kararının iptaline, davalı adına tescilli 2015/36241 sayılı … … … ibareli markanın tescilli olduğu 16. ve 41. sınıf tüm alt gruplar yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … vekili, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında benzerlik ve iltibas ihtimalinin bulunmadığını, 41. Sınıf hizmetler yönünden “…” ibaresinin ayırt ediciliğinin zayıf olduğunu, bu yönde mahkeme kararlarının bulunduğunu, dava konusu YİDK kararının verildiği tarihte, davacılar tarafında dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin yeterli delilin sunulmadığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, müvekkil Şirketin “…” ve “…” esas unsurlu markalarını uzun yıllardan bu yana adına tescil ettirip kullanarak bu markalara ayırt edicilik kazandırdığını, dava konusu “… … …” markası değerlendirildiğinde; bu markada davacılar tarafından iddia edildiği gibi “…” ibaresinin tek başına, tek unsur olarak yer almadığını, bir bütün olarak dava konusu marka ile davacı taraflara ait olduğu iddia edilen markalar arasında okunuş, fonetik ve genel intiba olarak herhangi bir benzerlik bulunmadığını, markalarda ortak olan “…” ibaresinin, 41. sınıfta yer alan hizmetlerin kullanıcılarının daha dikkatli ve seçici kişilerden oluşması nedeniyle markaların karıştırılmasına yol açmayacağını, Yargıtayın emsal kararının da bu yönde olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, bu davanın davacısı ile davalı Şirket arasında görülüp sonuçlanan … 1. FSHHM.’nin 10.06.2010 tarih ve 2010/60 E.-116 K. sayılı kararını bozan Yargıtay HGK.’nın 04.05.2011 tarih ve 2011/11-59 E.-271 K. sayılı kararından sonra, … 1. FSHHM.’nce verilen 29.03.2016 tarih ve 2012/82 E.-2016/47 K. sayılı kararında açıkça, “davalının markasal kullanımının en başından beri kötü niyetli olduğu” gerekçesiyle davalı adına tescilli 1998/193134 ve 195160 numaralı markaların hükümsüzlüğüne karar verildiği, bu kararın da Yargıtay 11. HD.’nin 11.04.2018 tarih ve 2016/9432 E.-2018/2605 K. sayılı ilamı ile onandığı, böylelikle davalı için hukuk dünyasında varlık kazanan “…” esas unsurlu markalarını kullanmasının en başından beri kötü niyetli olduğu gerekçesinin, işbu davada da davalı şirket başvurusu yönünden geçerli olmadığının söylenmesinin, yargı kararları arasında çelişki yaratacağı ve mümkün olmayacağı, bu itibarla dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli olduğu ve ilk derece mahkemesinin bu yöne ilişkin gerekçesinin yerinde bulunduğu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2019/2209 E. 2020/351 K. sayılı ilamının da bu yönde olduğu, ilk derece mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin diğer gerekçelerinde de bir isabetsizlik olmadığı anlaşılmakla, davalı … A.Ş. ile davalı … vekillerinin istinaf başvurularının esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalı … A.Ş. ile davalı … vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalılar … A.Ş., … Kurumundan ayrı ayrı alınması gereken 80,70’er.TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davalılar tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 59,30’ar.TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40’ar.TL’nin davalılardan ayrı ayrı tahsili ile Hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davalılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin davalıların uhdelerinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 30/06/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 12/07/2022

…..

Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.