Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2022/844 E. 2022/932 K. 24.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/844
KARAR NO : 2022/932
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/06/2021
NUMARASI : 2020/237 E. – 2021/239 K.

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : Marka İle İlgili Kurum Kararının İptali, Marka Tescili

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 22/06/2021 tarih ve 2020/237 E. – 2021/239 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin 2015/13596 numaralı “… san. ve tic. a.ş.” ibareli marka tescil başvurusu hakkında, davalı şirketin ticaret unvanına ve kötü niyet iddialarına dayalı itirazlarının, YİDK’nın 09/04/2016 tarih ve 2016-M-3724 sayılı kararı ile kabul edilip, başvurunun reddine karar verildiğini, oysa “…” ibaresinin her ne kadar davalı şirketin ticaret unvanında yer alıyorsa da, davalı şirketin fiilen bu ibareyi ürünlerinde işaret olarak kullanmadığını, aslında davalı şirketin halen üretim yapan, ticari faaliyette bulunan bir firma da olmadığını, gayrifaal bulunan, “…” ibaresini, tescilsiz dahi olsa ürün veya hizmetlerinin tanıtıcı işareti olarak kullanmayan davalı şirketin, müvekkillerinin marka başvurusuna kötüniyetle itiraz ettiğini, yanlar arasında uzun zamandır süregelen davaların olduğunu, müvekkili şirketin kurucuları … ile (oğlu) …’un % 49,9 hisse ile halen %50.02 hissesine sahip hakim ortak …’la birlikte davalı şirketin hissedarı bulunduklarını, ortaklar arasında ilk defa 2012 yılında gerçekleşen mutabakat gereği davalı şirketin malvarlığının hissedarlar arasında ikiye bölündüğünü, bu hususun 07.05.2012 tarihli TSG.’nde ilan edilen 14/04/2012 tarihli genel kurulda açıkça kabul edildiğini, bu dönemde müvekkilleri şirketin sahipleri … ve … ile halen davalı şirketin imza yetkilisi konumunda olan hakim ortak …’un, davalı şirket yönetim kuruluna seçildiğini, görev sürelerinin 3 yıl olarak belirlendiğini, davalı şirketin 14/04/2012 tarihli genel kurul tutanağının 8. maddesinde; “mevcut makine, teçhizat, demirbaş, nakli vasıtaları, yeni holding binasının tapularının … veya ortağı olduğu şirkete, -şirketteki mevcut hisselerine karşılık- devrinin yapılması hususunda yönetim kuruluna yetki verilmiştir.” ifadesinin yer aldığını, bu genel kurulun hemen ardından …’un, davalı şirket adına kayıtlı yeni inşa edilen fabrika binasına el koyduğunu, tüm makinelerin % 65’ini de alarak kendi nam ve hesabına … Ltd. Şti adı altında faaliyet göstermeye başladığını, bu faaliyeti halen sürdürdüğünü, fakat genel kurul kararı hilafına bu güne kadar davalı şirkette sahibi bulunduğu hisseleri müvekkillerine devretmediğini, davalı şirketin 07/09/2013 tarihinde yapılan yıllık olağan genel kurul toplantısında da aynı bölünme kararının bir kez daha formüle edildiğini, bu açıklamalar ışığında müvekkilinin ticaret unvanında “…” sözcüğünün yer almasının, davalı şirketle haksız rekabet oluşturmadığını ileri sürerek, davalı … YİDK kararının iptalini ve müvekkilinin marka başvurusunun tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … Kurumu vekili, müvekkili kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalı şirket vekili, davacının müvekkili ile aynı ilçede ve hatta aynı adreste 39 yıldır müvekkilleri şirketin markasal olarak kullandığı “…” ibaresini hiç bilmiyormuşçasına tescil ettirmesinin kötü niyetlerinin apaçık göstergesi olduğunu, davacı şirketin ortaklarının müvekkili şirketteki ortaklıklarının devam ettiğini, davacının marka başvurusunun kötüniyetli olduğunu, davacının iddiası gibi müvekkillerinin pasif bir şirket olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, davalı ile aynı faaliyet alanında, aynı yerleşim bölgesinde bulunması, davacı şirket ortaklarının daha önce davalı şirketin %49 hissedarı bulunmaları ve bu durumda davalı unvanından ve tescilsiz kullandığı markanın varlığından haberdar oldukları halde, davalıya ait ticaret unvanının ve tescilsiz kullandığı markanın aynı/benzerinin aynı/benzer ilişkili sınıflarda marka olarak tescil ettirmek istemesi gözetildiğinde, davacının markanın kullanım amaç ve fonksiyonlarına aykırı olarak davalıyı baskı altına almak, engellemek, şantaj, yedeklemek ve marka ticareti yapmak amacıyla kötüniyetli olarak başvuruda bulunduğu sonucuna varıldığı, kötüniyetin hiçbir zaman korunamayacağı ve kötüniyetli başvuru olduğunun anlaşılması halinde, başvurunun tüm sınıflar yönünden reddinin gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, mahkemenin vardığı kanaati destekleyen delillerin dosyada bulunmadığını, asıl kötü niyetli olan tarafın müvekkilinin başvurusuna itiraz eden davalılar olduğunu, mahkemece somut olayın özelliklerinin yeterince incelenmediğini, davalı şirketin gayrifaal olduğunu, müvekkilinin “…” markasının fiili kullanıcısı konumunda bulunduğunu ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, marka ile ilgili kurum kararının iptali, marka tescili istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı ve davalının itirazlarında eskiye dayalı kullanım, ticaret unvanı ve kötü niyet nedenlerine dayandığı, dosyaya sunulan bilgi ve belgelerden ve mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi heyeti incelemesinden, davalının davacı başvurusunun kapsamındaki 35/5. sınıf bir kısım hizmetler yönünden “…” markasına, tescilsiz kullanım sonucunda ayırt edicilik kazandırdığı, davalının aynı zamanda ticaret unvanına dayalı olarak da aynı ibare üzerinde hak sahibi bulunduğu, ayrıca somut uyuşmazlıkta davacı ve davalı şirketlerin yöneticilerinin … ili … ilçesinde aynı soyadı taşıyan kişilerden oluştukları, davalı şirketin mal varlığının paylaşılması konusunda 14/04/2012 tarihli genel kurul tutanağının 8. maddesinde bir kısım kararlar alınmış ise de bu kararların hayata geçirilemediği, kaldı ki anılan kararda davalı şirketin tescilsiz markasının devrine ilişkin bir hüküm bulunmadığından, anılan marka hakkının halen davalı şirketin uhdesinde bulunduğu, davacı vekilinin dahi işbu davada dava konusu marka tescil başvurusunun, davalı şirketin kendilerine kalacağı inancıyla yapıldığını bildirdiği, tarafların arasında genel kurul kararının iptali, ortaklıktan çıkma gibi birçok davanın bulunduğu, bu durum karşısında davacının dava konusu markanın davalıya ait bulunduğundan haberdar olduğu halde, davalıya ait ticaret unvanının ve tescilsiz kullandığı markanın aynı/benzerini, aynı/benzer ilişkili sınıflarda marka olarak tescil ettirmek istemesinin, markanın kullanım amaç ve fonksiyonlarına aykırı olarak, davalıyı baskı altına almak, engellemek, şantaj, yedeklemek ve marka ticareti yapmak amacını taşıdığı ve kötüniyetli olduğu, davalı şirketin faal olmadığına dair davacı iddiasının ispatlanamadığı gibi davalının davacıya karşı açtığı davada, davacının ticaret unvanının terkinine ilişkin olarak verilen kararın, Yargıtay 11. HD’nin 22/01/2020 tarih ve 2018/4860 E.- 2020/642 K. sayılı kararla onandığı, aynı nedenlerle Alaplı Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/559 E sayılı davasının kesinleşmesinin beklenmesine de gerek bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70-TL maktu istinaf karar ve ilam harcı, davacı tarafından istinaf başvurusunda peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı uhdesinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 24/06/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 24/06/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip