Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2022/57 E. 2022/512 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
….
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ
…..
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/09/2021
NUMARASI …..
ASIL DAVANIN KONUSU : ……

Taraflar arasında görülen davada Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 01/09/2021 tarih ve 2020/83 E. – 2021/321 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı-karşı davalı ile davalı-karşı davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin 2010 yılından beri şirket yetkilisi … adına tescilli ve 14/02/2020 tarihi itibariyle de müvekkili adına devri gerçekleşmiş markası ve logosu ile … sanayi alanında faaliyet gösteren…… Müdürlüğü’nde kayıtlı bir şirket olduğunu, müvekkilinin kullandığı şekliyle logosunun “Şekil+…” biçiminde bulunduğunu, davalının 2019 yılı Temmuz ayından bu yana ….. kayıtlı olarak, müvekkili firma ile aynı faaliyet alanında, aynı isimle kurulduğunu ve web sitesinde, müvekkili adına tescilli işareti kullandığının tespit edildiğini, davalı firma yetkilisinin bu isimle fuar ve pazarlara katıldığını, müvekkili ile çalışan pek çok kişi ve firmayı da bu isimle yanılttığını ileri sürerek, davalının müvekkilinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil eden fillerinin tespitini ve önlenmesini, maddi durumun ortadan kaldırılmasını, 50.000,00 TL manevi, şimdilik 6.000,00 TL maddi tazminatın, dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, davalı firmanın ticaret unvanından “…” ibaresinin silinmesini, web sitesi alan adının müvekkiline devrini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili şirketin kurucusu ve müdürü ….. 2009 yılından bu yana … sanayi alanında faaliyet gösterdiğini, kendisinin halen….. grubu kapsamında, …… tescilli bulunan müvekkili şirket ile ticari faaliyetlerine devam ettiğini, Birleşik Krallık kanunları uyarınca … sanayi alanında faaliyet göstermek için ilgili makamlara 05/10/2009 tarihinde dava konusu marka ve logo ile birlikte gerekli kayıt başvurusunu yaptığını, anılan şirketlerin faaliyetleri kapsamında, 2009 yılından bu yana dava konusu ticari unvan ve logo ile farklı ülkelerin resmi kurum ve kuruluşları ile özel kişiler nezdinde faaliyette bulunduğunu, müvekkilinin Türkiye’deki faaliyetlerinden haberdar olan davacının davasına mesnet gösterdiği markanın kötü niyetli olarak tescil edildiğini savunarak, davanın reddini istemiş; karşı davada, davacı-karşı davalının 2010/05237 sayılı markayı kullanmasının haksız ve kötü niyetli olduğunun tespitine, davacı-karşı davalının haksız rekabet teşkil eden eylemlerinin men ve ref’ine, 2010/05237 sayılı markanın öncelikle müvekkiline devrine, bunun mümkün olmaması halinde hükümsüzlüğüne, davacı-karşı davalı tarafından kullanılan “…” alan adı ve “…@…” e-posta adresini kullanmasının önlenmesine, müvekkiline devrine ve bu konuda yetki verilmesine, davacı-karşı davalının ticaret unvanından “…” ibaresinin silinmesine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece 01/09/2021 tarihli ilk karar ile iddia, …, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, dava dışı … Ltd. Şti. ve davalı-karşı davacı … … Ltd. arasında 2009-2010 tarihlerinde bir ticari ilişkinin kurulmuş olduğu, bu ticari faaliyet kapsamında üçüncü kişilerle yapılan yazışmalarda da … … Ltd.’nin dava konusu “Şekil+…” logosunu kullandığı, dava konusu logonun davalı tarafından tasarlandığına dair 2 adet ekran görüntüsü ve 2 adet e-posta çıktısı incelendiğinde, logo görüntüsünü ihtiva eden bilgisayar dosyasının 02.05.2009 tarihinde yaratıldığı, 10.07.2009 tarihinde değiştirildiğinin anlaşıldığı, dava konusu 2010/05237 sayılı markanın 10.07.2015 tarihinde “…” tarafından davacı-karşı davalıya devredildiği, davacı-karşı davalı şirketin 08.01.2015 tarihinde kurulduğu, tek kurucu ortağının … olduğu, aynı şahsın şirketi temsile yetkili bulunduğu, şirketin iştigal alanının özetle “… sanayi” olduğu, … … A.Ş.’nin de 03.08.2006 tarihinde kurulduğu, …’un 12.01.2011 tarihinde yapılan hisse devir sözleşmesi ile şirkete %20 oranında ortak olduğu ve diğer iki ortak ile beraber-münferiden şirket müdürü olarak atandığı, 23.05.2012 tarihinde …’un müdürlük yetkisinin iptal edildiği, 03.10.2012 tarihinde şirketteki hisselerinin tamamını devrederek ortaklıktan çıktığı, 14.05.2015 tarihli birleşme sözleşmesi ile de şirketin … … San. A.Ş.’ye bütün aktif ve pasifleri ile birlikte devredilerek sicilden terkin edildiği, davalı-karşı davacının 25.07.2019 tarihinde kurulduğu, faaliyet alanının özetle “… sanayi” olduğu, tek kurucu ortağının… olduğu, adı geçen şahsın kuruluş tarihinden itibaren 10 yıl süre ile şirketi temsil ve ilzama yetkili kılındığı, davacı-karşı davalı ile davalı-karşı davacı arasında ticari vekil ya da temsilci ilişkisi bulunmadığından, 6769 sayılı SMK’nın 10. maddesinde düzenlenen markanın devrine ilişkin yasal şartların somut olayda mevcut olmadığı, davalı-karşı davacının, dava konusu işareti ve ibareyi, markasal hüviyette ve ticaret unvanı olarak Türkiye sınırları içerisinde, davacı-karşı davalının marka tescilinden önce kullandığını ve bu kullanım sonucu işarete/ibareye “tescilsiz dahi olsa korunmaya değer ekonomik bir değer kazandırdığını” tevsik edebilen bir delil sunamadığı, zira 2009 yılından beri gerçekleştirdiği kullanımların hepsinin, Türkiye sınırları dışında gerçekleştiği, buna karşılık davalı-karşı davacı firmanın dahil olduğu şirketler grubunun, dava konusu edilen “Şekil” işaretini/logosunu ve “…” ibaresini, 2009 yılından beri ticari faaliyetlerinde, tanıtma vasıtası ve ticaret unvanının özü-çekirdeği olarak yurt dışında kullandığı, davalı-karşı davacı firmanın yetkilisinin 2010-2011 yıllarında dava dışı … Ltd. Şti. ile ticari münasebetlere girdiği, davacı-karşı davalı şirketin kurucusu/yöneticisi/tek ortağı olan şahsın, dava dışı … Ltd. Şti. firması bünyesinde bahsi geçen zaman diliminde yönetici/ortak olduğu, dava konusu markanın söz konusu şahıs tarafından davacı-karşı davalı şirketin kurulduğu zamanlarda, davacı-karşı davalı şirkete devredildiği sabit olmakla, davacı-karşı davalı şirketin kurucusunun/tek ortağının/yöneticisinin, davalı-karşı davacı firmanın dahil olduğu şirketler grubunun 2009 yılından beri yurt dışında kullandığı tanıtma vasıtasını ve ticaret unvanını bilmemesinin, hayatın olağan akışına aykırı göründüğü, dolayısıyla davacı-karşı davalı şirket yetkilisinin birebir aynı ibareyi ve işareti kendisine marka olarak seçmesinin, ticari dürüstlük kurallarına uygun olmadığı, kötü niyetli olarak bu markanın tescil başvurusuna konu edildiği ve akabinde davacı-karşı davalı şirkete devredildiği tespit edildiğinden, somut olayda 2010/05237 sayılı markanın kötü niyetli olarak tescil edildiği kanaatine varıldığı, bu durumda SMK m.25/6 hükmü uyarınca, hükümsüzlük istemi bakımından 5 yıllık hak düşürücü sürenin uygulama alanı bulamayacağı, taraf markalarının/markasal kullanımlarının, içerdikleri şekil ve kelime unsurlarının ayniyeti derecesinde yakın/benzer oldukları ve birebir aynı sektörde, … sanayii sektöründe markasal hüviyette kullanıldıkları, davacı-karşı davalıya ait 2010/05237 sayılı markanın, SMK m.25 ve m.6/9 hükümleri uyarınca hükümsüzlüğü şartları oluştuğundan ve bu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde, markaya sağlanan koruma geçmişe etkili olarak ortadan kalkacağından, davalı-karşı davacının markasal kullanımlarının, davacı-karşı davalıya ait marka hakkını ihlal etmeyeceği, davacı-karşı davalının ticaret unvanının, davalı-karşı davacının ticaret unvanından önceki bir tarihte tescil edildiği, davacı-karşı davalının ticaret unvanında “ek” hüviyetinde kullanılmış olan “…” ibaresi ile davalı-karşı davacının ticaret unvanında “ek” hüviyetinde kullanılmış olan “… …” ibaresi arasında, ortak unsur olan “…” ibaresinden kaynaklanan bir yakınlaşma olduğu tartışmasız ise de, davalı-karşı davacının ticaret unvanında bu ibarenin yanına, Türkçe’de “silah” anlamına gelen “…” ibaresinin getirilmiş olması, davalı-karşı davacının ticaret unvanının, TTK 45. maddede düzenlenen “ek kullanma yükümlülüğü” ve 52. maddede düzenlenen “ticari dürüstlüğe uygun bir şekilde kullanma yükümlülüğü” ile uyumlu bir şekilde oluşturulduğu, aynı şekilde davacının-karşı davalının ticaret unvanını tescil ettirdiği zamanda, TTK 45. maddedeki “ek kullanma yükümlülüğü”ne aykırı bir tescil yaptırmadığı, yine davacı-karşı davalının ticaret unvanını tescil ettirdiği zamanda, davalı-karşı davacının aynı ticaret unvanını Türkiye’de kullanıyor olduğuna dair bir delilin bulunmadığı, bu sebeplerle somut olayda, tarafların ticaret unvanlarından kaynaklanan ve korunması gereken haklarının ya da birbirlerinin ticaret unvanları dolayısıyla ihlal edilen haklarının bulunmadığı, davacı-karşı davalının usulünce tescil etmiş olduğu 2010/05237 sayılı markasının ve ticaret unvanının, tescil kapsamına giren alanlarda ve emtialarda, terkin edilmediği sürece, tescil edildiği şekilde kullanılıyor olmasının, davalı-karşı davacı taraf aleyhine bir haksız rekabet yarattığının söylenmesinin mümkün olmadığı, tarafların eylemlerinin karşılıklı olarak birbirleri aleyhine haksız rekabet oluşturmadığı da tespit edildiğinden, taraflarca karşılıklı olarak ileri sürülen bu konudaki istemlerin yerinde bulunmadığı gerekçesiyle asıl davanın reddine, karşı davanın kısmen kabulü ile 2010/05237 sayılı markanın davalı-karşı davacıya devrine ilişkin asli istemin reddine, 2010/05237 sayılı markanın hükümsüz kılınmasına yönelik fer’i istemin kabulü ile bu markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, sair karşı dava istemlerinin reddine karar verilmiş, anılan kararın davacı-karşı davalı tarafından istinaf edilmesi üzerine, bu kez 01/12/2021 tarihli karar ile mahkemece verilen 01/09/2021 tarihli ilk kararın davacı-karşı davalı vekili Av. …’e 15/11/2021 tarihinde tebliğ edildiği, kararın adı geçen davacı-karşı davalı vekili tarafından 30/11/2021 tarihinde UYAP üzerinden gönderilen dilekçe ile istinaf edildiği, davacı-karşı davalı vekilince en geç 29/11/2021 tarihi itibari ile istinaf başvurusunda bulunması gerekirken, bu süre sona erdikten sonra, 30/11/2021 tarihinde istinaf başvurusunda bulunduğu gerekçesiyle davacı-karşı davalı vekilinin vermiş olduğu 30/11/2021 tarihli istinaf başvuru dilekçesinin, süresinde olmadığından HMK m.345 hükmü uyarınca reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı-karşı davacı vekili 01/09/2021 tarihli karara karşı sunduğu istinaf dilekçesinde, mahkemece davacı-karşı davalının “marka tescili” hususunda tespit edildiği üzere kötü niyetli olduğu ve ticari dürüstlük kuralları ile bağdaşmadığı tespit edildiğine göre, ticaret unvanı tescilinin de kötü niyetli olduğunu, bu hususun TTK’nın 52. maddesi ile yasaklanmış olup, anılan maddede belirtilen taleplerde bulunulabileceğini, kötüniyetli tescil eylemi ile uyumlu olarak, eylemlerinin Türk Ticaret Kanunu’nun 55/1-a.4. bendi gereğince aynı zamanda haksız rekabet teşkil ettiğini, bu nedenle haksız rekabet teşkil edcn şirket unvanının ticaret sicilinden terkini ile web adresi ve e-posta adresinin devri taleplerinin reddedilmesinin hatalı olduğunu, davacı-karşı davalının çok yakın dönemlerde tescil ettirdiği “…” ibareli markayı tescil ettirirken kötü niyetli, aynı ibareli ticaret unvanını ve web adresi ile e-posta adreslerini tescil ettirirken ise “ticari dürüstlük kurallarına uygun” hareket etmesinin hayatın olağan akışına açıkça aykırı bulunduğunu, ayrıca Türkiye’nin de taraf olduğu Sınai Mülkiyetin Korunmasıyla İlgili Paris Sözleşmesi’nin 8. maddesi gereğince, müvekkili şirketin ticaret unvanı olan “… …” ibaresinin, tescile gerek olmaksızın ülkemizde de korunmasının gerektiğini, dolayısıyla esasen 2009 yılında Birleşik Krallıkta ticaret unvanı olarak tescil edilen “…” ve “… …” ibarelerinin Türkiye’de tescile gerek kalmaksızın korunacağını ileri sürerek, yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasına ve karşı davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davacı-karşı davalı vekili 01/12/2021 tarihli karara karşı sunduğu eski hale getirme dilekçesinde, müvekkiline yapılan 15/11/2021 tarihli tebliğ ile işlemeye başlayan istinaf süresinin son gününün 29/11/2021 olduğunu, ancak 28/11/2021 günü akşamında başlayan ateş ve halsizlik şikayetleri sonucunda, kendisine 29/11/2021 tarihli doktor raporu ile 2 günlük istirahat verildiğini, 30/11/2021 tarihinde yapılan Covid testi sonucunun da pozitif çıktığını ileri sürerek, avukat olan şahsının elde olmayan sebeplerle süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvuramadığının gözetilerek, HMK’nın 95. maddesi uyarınca eski hale getirme talebinin kabulüne, yerel mahkemenin 01/12/2021 tarihli kararının kaldırılmasına ve istinaf talepleri doğrultusunda, asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : 1-Asıl dava, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, maddi durumun ortadan kaldırılması, maddi ve manevi zararın tazmini, ticaret unvanının terkini, web sitesi alan adının devri; karşı dava, haksız rekabetin men ve ref’i, markanın devri, bunun mümkün olmaması halinde hükümsüzlüğü, web sitesi alan adının ve e-posta adresinin kullanılmasının önlenmesi ve devri, ticaret unvanının terkini istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
HMK.’nın 98. maddesi “Yapılamayan işlem için eski hâle getirme, bu işlem hakkında hangi mahkemede inceleme yapılacak idiyse, o mahkemeden talep edilir. Eski hâle getirme, istinaf yoluna başvuru hakkının düşmesi hâlinde, bölge adliye mahkemesinden; temyiz yoluna başvuru hakkının düşmesi hâlinde ise Yargıtaydan talep edilir.” hükmünü haizdir. Somut uyuşmazlıkta da mahkemece 01/09/2021 tarihinde asıl davanın reddine, karşı davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davacı-karşı davalı vekili tarafından sunulan 30/11/2021 havale tarihli dilekçe ile istinaf başvurusunda bulunulmuş, mahkemece bu kez 01/12/2021 tarihli karar ile davacı-karşı davalı vekilinin istinaf başvuru dilekçesinin, süresinde olmadığından HMK m.345 hükmü uyarınca reddine karar verilmiş, işbu kararın 06/12/2021 tarihinde tebliği üzerine, davacı-karşı davalı vekilince 10/12/2021 tarihinde, süresinde eski hale getirme talep edilmiştir. O halde HMK.’nın 98. maddesi hükmü uyarınca, bu talep konusunda karar verme yetkisi Dairemize aittir.
Davacı-karşı davalı vekili Av. … tarafından sunulan dilekçe ile ekli doktor raporunda belirtilen rahatsızlığı nedeniyle istinaf talebinin süresinde kabulüne dair eski hale getirme isteminin incelenmesine gelince; davacı-karşı davalı vekiline ilk derece mahkemesinin esasa ilişkin kararı 15/11/2021 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı-karşı davalı vekilince süresi geçirildikten sonra, 30/11/2021 tarihinde istinaf isteminde bulunulmuş, daha sonra sunulan eski hale getirme dilekçesi ile de istinaf süresinin son günü olan 29/11/2021 tarihinde, yüksek ateş, öksürük, boğaz ağrısı şikayetleri nedeniyle üst solunum yolu teşhisi konularak, 2 gün süreli istirahatinin uygun olduğuna dair doktor raporu verilmiş, 30/11/2021 tarihinde de … Üniversitesinde yapılan tetkikte covid testinin sonucunun pozitif çıktığına dair laboratuvar raporu sunulmuştur.
Düşen bir hakkın eski hale getirilmesine karar verilebilmesi için belli süre içerisinde işlem yapmaya mecbur olan kimsenin veya vekilinin, arzu ve isteği dışında o işlemi yapmaktan aciz olduğunu kanıtlamış bulunması gereklidir.
Öncelikle somut olayda davacı-karşı davalı vekilinin rahatsızlığının niteliği gözetildiğinde, mevcut rahatsızlığın kişiyi yapması gereken işlerden alıkoyacak derecede acze düşürmediği anlaşılmaktadır. Yargıtay uygulaması da bu yöndedir:
“Davacı vekili, her ne kadar bürodaki avukat ve çalışanının Covid 19 testinin pozitif çıkması nedeniyle karantina sürecinin uzadığını, bu sebeple de temyiz kanun yoluna müracaat edilemediğini belirtmiş ise de, davacı tarafından elde olmayan nedenlerle kanunda belirtilen ya da hakim tarafından kesin olarak belirlenen süre içinde gerekli işlemin (temyiz işleminin) yapılamadığı kanıtlanamamıştır.” (Yargıtay 3. H.D. 21/09/2021 tarih ve 2021/3571 E.- 2021/8700 K.).
“Eski hale getirme talebinde bulunulmuş ise de; covid-19 tanısının tarihi ve temyiz eden kurumun birden fazla vekille temsil ediliyor olması dikkate alındığında eski hale getirme koşullarının oluşmadığı görülmekte 6100 sayılı HMK’nun 98/2 ve 100. maddeleri uyarınca eski hale getirme talebinin reddine karar verildi. İşin esasının incelemesine geçildi.” (Yargıtay 12. H.D. 15/02/2021 tarih ve 2021/1029 E.- 2021/1487 K.).
Dairemizce de davacı-karşı davalı vekilinin mevcut rahatsızlığının, kendisini yapması gereken işlerden alıkoyacak derecede acze düşürmediği kabul edilmiştir.
Kaldı ki dosya kapsamından, davacı-karşı davalının tek vekilinin de Av. … olmadığı, anılan vekil tarafından yargılama sırasında yetki belgesi ile müvekkilince verilen bütün yetkileri haiz, vekaletname yerine geçmek üzere, Av. …’a yetki verildiği, hatta ilk derece mahkemesindeki 13.01.2021 tarihli 2. oturumda ve 11.06.2021 tarihli 5. oturumda davacı-karşı davalıyı, Av. …’ın temsil ettiği anlaşılmaktadır. Hatta davacı-karşı davalı şirket yetkilisi tarafından 15.02.2021 tarihli ayrı bir vekaletname ile, Av. …isimli başka bir vekil daha tayin edilmiş, anılan vekilce de mahkemeye 17.03.2021 tarihli mazeret dilekçesi sunulmuştur.
Dolayısıyla somut uyuşmazlıkta da davacı-karşı davalının birden fazla vekille temsil edildiği gözetildiğinde, davacı-karşı davalı vekilinin eski hale getirme talebinin bu nedenle de Dairemizce yerinde görülmediğinden, reddine karar verilmesi gerekmiştir. Bu konudaki Yargıtayın emsal uygulaması da aynı yöndedir. (Yargıtay 11. H.D. 11/01/2013 tarih ve 2012/14603 E.- 2013/516 K., 02/03/2020 tarih ve 2019/4003 E.- 2020/2220 K.).
2-Davalı-karşı davacı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesine gelince; ilk derece mahkemesince de tespit edildiği üzere, davacı-karşı davalı şirket 08.01.2015 tarihinde kurulmuştur ve tek kurucu ortağı …’dur. Bu kişi ismini sonradan … olarak değiştirmiştir. Davalı-karşı davacı şirket ise 25.07.2019 tarihinde kurulmuştur. Tek kurucu ortağı…’dır. Her iki şirketin de faaliyet alanı özetle … sanayidir.
Dava konusu “Şekil+…” ibareli marka ve logonun, davalı-karşı davacının yetkilisi tarafından 02.05.2009 tarihinde yaratıldığına dair 2 adet ekran görüntüsü ve 2 adet e-posta çıktısı dosyaya sunulmuştur. “…” ibaresi ticaret unvanı olarak da anılan şahıs tarafından 2009 yılından beri ticari faaliyetlerinde yurt dışında kullanılmıştır. Dolayısıyla dava konusu ticaret unvanının ve markanın davalı-karşı davacı tarafça yaratıldığı, asıl ve gerçek hak sahibinin davalı-karşı davacı taraf olduğu, dosyaya sunulan bilgi ve belgelerden anlaşılmıştır.
Dava dışı … … A.Ş.’nin de 03.08.2006 tarihinde kurulduğu, …’un 12.01.2011 tarihinde yapılan hisse devir sözleşmesi ile şirkete %20 oranında ortak olduğu ve diğer iki ortak ile beraber, münferiden şirket müdürü olarak atandığı, 23.05.2012 tarihinde …’un müdürlük yetkisinin iptal edildiği, 03.10.2012 tarihinde de şirketteki hisselerinin tamamını devrederek ortaklıktan çıktığı anlaşılmaktadır.
… Ltd. Şti. ile davalı-karşı davacının yetkilisinin kurduğu … … Ltd. arasında ise 2009-2010 tarihlerinde bir ticari ilişkinin bulunduğu, bu ticari faaliyet kapsamında … … Ltd.’nin dava konusu “Şekil+…” markasını ve logosunu kullandığı görülmektedir. Dolayısıyla davalı-karşı davacı tarafça dava konusu işaret markasal hüviyette ve ticaret unvanı olarak Türkiye sınırları içerisinde, davacı-karşı davalının ticaret unvanı ve marka tescilinden önce kullanılmıştır. Elbette ki davacı-karşı davalı da davalı-karşı davacının markasından ve ticaret unvanından haberdardır. Bu şekilde davalı-karşı davacının ticaret unvanından ve markasından haberdar olan davacı-karşı davalı tarafça, “Şekil+…” markasının birebir aynısı, önce 2010/05237 numara ile marka, sonra da ticaret unvanı olarak kendi adına tescil ettirilmiştir. Dolayısıyla davacı-karşı davalının amacının, varlığından haberdar bulunduğu davalı-karşı davacının Türkiye piyasasına girişini engellemek olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Esasen davacı-karşı davalının bu eyleminin ticari dürüstlük kurallarına uygun olmadığı, kötü niyetli olarak bu markanın tescil başvurusuna konu edildiği ilk derece mahkemesince de kabul edilmiştir. Davacı-karşı davalı tarafın istinaf dilekçesinin süre yönünden reddine karar verilmesi ile de bu yönde davalı-karşı davacı yararına usulü kazanılmış hak oluşmuştur.
Ancak yukarıda da belirtildiği gibi aynı kötü niyetli tescil durumu, ticaret unvanı, internet alan adı ve e-posta adresi için de geçerlidir. Zira davacı-karşı davalı şirket tarafından, davalı-karşı davacının yurt dışındaki ticaret unvanından haberdar olunduğu halde, “…” ibaresinin birebir aynısı, aynı faaliyet alanı için ticaret unvanı, internet alan adı ve e-posta adresi olarak da tescil ettirilmiştir. TMK’nın 2. maddesi uyarınca bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Dolayısıyla davacı-karşı davalının bu kullanımlarına da izin verilmesi mümkün değildir.
Öte yandan Paris Sözleşmesinin 8. maddesine göre de bir ticaret unvanı, ticaret markasının bir kısmını oluştursun veya oluşturmasın, birliğin bütün ülkelerinde başvuru ve tescil şartı olunmaksızın korunacaktır. Dava konusu “…” ibaresi ile en azından bir süre için Türkiye’de faaliyet gösterdiği açık olan davalı-karşı davacı tarafça, ticaret unvanının ayırtedici çekirdek kelimesi olarak yurt dışında kullanılan bu ibare, anılan madde hükmü uyarınca, tescil şartı olmaksızın Türkiye’de de koruma altındadır. Bu nedenle davalı-karşı davacı, gerek 6762 sayılı mülga TTK’nın 54. gerekse 6102 sayılı TTK’nın 52. maddesi kapsamında, davacı-karşı davalının unvan terkini isteminde bulunabilir. Yargıtayın emsal uygulaması da bu yöndedir (Yargıtay 11. H.D. 07/03/2017 tarih ve 2015/13411 E.- 2017/1320 K., 17/11/2016 tarih ve 2015/11764 E.- 2016/8894 K., 09/02/2010 tarih ve 2008/5246 E.- 2010/1443 K., 01/06/2009 tarih ve 2008/2952 E.- 2009/6682 K., 26/05/2009 tarih ve 2009/2897 E.- 2009/6415 K., 18/09/2008 tarih ve 2007/7590 E.- 2008/10179 K., 28/02/2008 tarih ve 2007/487 E.- 2008/2293 K.). Dolayısıyla davalı-karşı davacı tarafça, davacı-karşı davalının ticaret unvanının terkini ile internet alan adı ve e-posta adresini kullanmasının engellenmesi, bu nedenle de istenebilir.
Ancak davalı-karşı davacının markası Türkiye’de tescilli değildir. Bu durumda dava tarihi itibariyle somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 6769 sayılı SMK’nın 155. maddesine dayanılarak, davacı-karşı davalının tescilli markasını kullanmasının, davalı-karşı davacının marka hakkına tecavüz olduğu ileri sürülemeyecektir. Yine davacı-karşı davalı tarafça, tescilli ticaret unvanının ve internet alan adı ile e-posta adresini kullanmasının haksız ve hukuka aykırı olduğu söylenemez. Dolayısıyla karşı davada davacının, haksız rekabetin tespit ve önlenmesine dair taleplerinin Dairemizce de reddi gerekmiştir.
Ayrıca dosyaya sunulan belgelerden, davacı şirket ve yetkilisi … tarafından suç duyurusunda bulunulması sonucunda, davalı şirketin yetkilisi … hakkında, 6769 sayılı SMK’nın 30/1 ve TCK’nın 53. maddelerine dayanılarak, markaya tecavüz suçundan Ankara 1. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin 2020/202 E. sayılı dosyasında görülen ceza davasının açıldığı ve yargılamanın halen derdest olduğu anlaşılmaktadır.
TBK.’nın 74. maddesinde hâkimin, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı bulunmadığı, aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararının da, hukuk hâkimini bağlamayacağı düzenlenmiştir.
“Gerçi bazı kavramlar hem medeni hukuk hem de ceza hukukunda kullanılmaktadır. Bunlara örnek olarak kusur, ayırt etme gücü, hukuka aykırılık, illiyet bağı, fiil gibi kavramlar gösterilebilir. Ancak bu kavramların her iki hukuk dalında ifade ettikleri anlam birbirinden farklıdır. Örneğin kusur, ceza hukukunda suçun, sorumluluk hukukunda ise haksız fiilin (kusur sorumluluğunun) kurucu unsurudur. Ancak sorumluluk hukukunda objektif kusur kavramı geçerli iken, ceza hukukunda sübjektif kusur kavramı geçerlidir. Bu yüzden medeni hukuktaki kusur ölçüsü ceza hukukuna oranla daha sert ve katıdır. . . . Ceza hakiminin beraat kararına rağmen, hukuk hakimi zarar vereni kusurlu sayıp, tazminata mahkum edebilir.” (Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, s:850).
Somut uyuşmazlıkta ise her iki taraf da fiillerinin varlığını inkar etmeyip, kendi fillerinin hukuka uygun, karşı tarafın fiillerinin ise hukuka aykırı olduğunu ileri sürmektedir. Bu durum karşısında ceza mahkemesince sadece maddi vakıanın tespiti açısından verilecek kararın, hukuk hakimini bağlaması söz konusu olacağından, somut uyuşmazlıkta da Dairemizce de iddia ve savunmanın ileri sürülüş biçimi itibariyle anılan ceza davasının sonucunun bekletici mesele yapılmasına gerek olmadığı düşünülmüştür.
Bu itibarla mahkemece, yukarıda açıklanan gerekçelerle asıl davanın reddine, karşı davanın ise kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değilse de, HMK.’nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, davalı-karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK ‘nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. Bu yeni kararın istinaf kararı olduğu ve istinaf karar tarihinde geçerli bulunan harç ve vekalet ücretine göre hüküm kurulması gerektiği ise tabiidir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı-karşı davalı vekilinin eski hale getirme talebinin REDDİNE,
2-Davalı-karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile, Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 01/09/2021 gün ve 2020/83 E. – 2021/321 K. sayılı kararın KALDIRILMASINA;
3-Asıl davanın REDDİNE,
4-Harçlar Kanunu uyarınca asıl davada alınması gereken 80,70.TL maktu karar ve ilam harcının, peşin olarak yatırılan 102,47.TL nispi harçtan mahsubu ile bakiye 21,77.TL harcın, karar kesinleştiğinde ve talep halinde asıl davada davacıya iadesine,
5-Asıl davada davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, reddedilen maddi tazminat talebi yönünden 6.000,00.TL, reddedilen manevi tazminat talebi yönünden 7.375,00.TL, reddedilen maddi istemler yönünden 7.375,00.TL olmak üzere, toplam 20.750,00.TL vekalet ücretinin, asıl davada davacıdan alınarak asıl davada davalıya verilmesine,
6-Asıl davada davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin uhdesinde bırakılmasına,
7-Asıl davada davalı tarafından yapılan herhangi bir yargılama gideri bulunmadığından, bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Karşı davanın KISMEN KABULÜ ile,
a-Davacı-karşı davalı adına tescilli 2010/05237 sayılı “Şekil+…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine,
b-Davacı-karşı davalı tarafından kullanılan “…” alan adı ve “……. adresini kullanmasının önlenmesine,
c-Davacı-karşı davalının ticaret unvanından “…” ibaresinin silinmesine,
d-Karşı davada davacı-karşı davalının eylemlerinin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespit, men ve ref’ine dair taleplerin ve diğer taleplerin reddine,
9-Harçlar Kanununa göre alınması gereken 80,70.TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davalı-karşı davacı tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 54,40.TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 26,30.TL’nin davacı-karşı davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
10-Davalı-karşı davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davacı-karşı davalıdan alınarak davalı- karşı davacıya verilmesine,
11-Davacı-karşı davalı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 7.375,00 TL maktu vekalet ücretinin davalı-karşı davacıdan alınarak davacı- karşı davalıya verilmesine,
12-Davalı-karşı davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 1.050,00.TL bilirkişi ücreti, 27,00.TL posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 23,50.TL tebligat ve posta gideri, 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvuru harcı olmak üzere 1.262,60.TL’nin davanın kabul ret oranına göre takdiren 3/4’ü olan 946,95.TL’ye 54,40.TL başvuru harcı, 54,40.TL peşin harç tutarı eklenerek oluşan 1.055,75.TL yargılama giderinin davacı-karşı davalıdan tahsili ile davalı-karşı davacıya verilmesine,
13-Davacı-karşı davalı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 1.050,00.TL bilirkişi ücreti, 129,50.TL posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 85,00.TL tebligat ve posta gideri, 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvuru harcı olmak üzere 1.426,60.TL’nin davanın kabul ret oranına göre takdiren 1/4’ü olan 356,65.TL yargılama giderinin, davalı-karşı davacıdan tahsili ile davacı-karşı davalıya verilmesine,
14-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
15-Taraflardan ayrı ayrı peşin olarak alınan 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
16-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 14/04/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 25/04/2022

….Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.