Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2022/1225 E. 2022/1305 K. 19.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/1225
KARAR NO : 2022/1305
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 29/11/2018
NUMARASI : 2017/427 E. – 2018/432 K.

DAVACI : …
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALI :

VEKİLLERİ :

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü

Dairemizce verilen 10/07/2020 tarih, 2019/280 E., 2020/646 K. sayılı karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 10/03/2022 tarih ve 2020/7041 E., 2022/1724 K. sayılı kararıyla bozulmuş olmakla, gereği görüşülüp düşünüldü;

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ : Davacı vekili, müvekkili şirketin … sayılı ve “…” ibareli tanınmış markaların sahibi olduğunu, davalı şirketin, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı …’e başvurduğunu, 2016/30280 kod numarasını alan başvuruya müvekkilince yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığınca 35. sınıf hizmetler yönünden kısmen kabul edildiğini, bunun dışındaki mallar yönünden ise itirazlarının reddine karar verildiğini, başvurunun tümden reddi istemiyle bu karara yaptıkları itirazın ise YİDK tarafından reddedildiğini, oysa markalar arasında iltibas olduğunu, başvurunun ortalama tüketicilerce müvekkilinin seri markası gibi algılanacağını ve karıştırılmasının kaçınılmaz bulunduğunu, ayrıca sınıflar arasında da benzerlik olduğunu, müvekkilinin “…” ve “…” markalarının herkes tarafından bilinen tanınmış marka statüsünde bulunduklarını, dava konusu “…” ibareli markanın, müvekkili markalarının tanınmışlığından haksız yarar sağlayacağını, aynı zamanda haksız rekabete yol açacağını, marka başvurusunun kötüniyetli olduğunu ileri sürerek, YİDK’in 2017-M-8032 sayılı kararının iptaline, tescili halinde markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında, başvuru kapsamında kalan mallar yönünden iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket vekili, davacının itirazına mesnet markalar ile müvekkili başvurusu arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, markalar arasında görsel ve işitsel olarak birbirinin aynı veya devamı olduğu intibaının uyandığı, hem davalı markası kapsamında kalan mallar açısından benzerliğin tespit edilmiş olması hem de marka işaretleri arasındaki fonetik ve görsel benzerlik bulunması karşısında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma tehlikesinin olduğu, davalı yanın müktesep hakkının bulunmadığı, 556 sayılı KHK’nin 8/4 maddesinde sayılan şartların ise gerçekleşmediği, davalının başvurusunun kötü niyetli olduğuna ilişkin somut verilerin dosya kapsamında bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, YİDK’nun 2017-M-8032 sayılı kararının iptaline, davalı adına tescilli 2016/30280 sayılı markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı … vekili, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını, başvuruya yeterli ayırt ediciliğin katıldığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, ilk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, bilirkişi heyetinde yer alan …’un aynı nitelikteki bir başka dosyaya sunduğu bilirkişi raporunda, markalar arasında iltibas bulunmadığı yönünde kanaat bildirmişken bu dosyada aksi yönde kanaat bildirdiğini, müvekkili başvurusu ile davacının itirazına mesnet markalar arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını, markalarda ortak olarak yer alan “…” ibaresinin ayırt ediciliğinin zayıf olduğunu, müvekkili başvurusu ile davacıya ait markalar arasında sınıfsal benzerliğin de bulunmadığını, müvekkilinin başvuru konusu ibare üzerinde müktesep hakkının olduğunu, davacı tarafından müvekkiline karşı açılan davalarda verilen emsal karar ve bilirkişi raporlarının mevcut bulunduğunu, işbu dosyadaki bilirkişi raporu ve mahkeme kararının anılan emsal dosya ve raporlarla çeliştiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Dairemizin 10/07/2020 tarih, 2019/280 E., 2020/646 K. sayılı kararıyla, davacının itirazına mesnet markaların asli unsurlarının “…/…” ibarelerinden oluştuğu, bu ibarenin, Türkçe’de büyük, geniş anlamlarına geldiğinden ayırt ediciliğinin oldukça düşük olduğu, her ne kadar tescilli olduğu sürece markanın korunması esas ise de bu ibareyi içeren markaların koruma kapsamlarının dar tutulmasının gerektiği, diğer bir deyişle, zayıf markalarda yapılacak küçük değişikliklerin dahi iltibas tehlikesini ortadan kaldıracağı, buna göre, dava konusu başvuruda “…” ibaresinin yanında “…” ibaresi ile renk ve şekil unsurlarına yer verildiği ve dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet “…/…” asıl unsurlu markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunmadığı, davalı Kurum tarafından başvuru aşamasında taraf marka işaretleri arasında benzerlik bulunduğu kabul edilerek bir kısım hizmetler başvuru kapsamından çıkarılmış ise de TÜRKPATENT’in idari süreçteki tespitlerinin mahkemeyi bağlamayacağı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.

YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNİN 10/03/2022 TARİH VE 2020/7041 ESAS 2022/1724 KARAR SAYILI İLAMININ ÖZETİ: Dairemiz kararının, davacı vekilince temyizi üzerine, anılan Yargıtay ilamı ile özetle, Bölge Adliye Mahkemesince, başvuru konusu “…” ibareli marka ile davacının itirazına gerekçe gösterdiği “…/…” markalarının 556 sayılı KHK’nın 8/1-b anlamında benzer olmadığı ve iltibas tehlikesi bulunmadığı kabul edilmişse de, iltibas tehlikesinin değerlendirmesinde markaların baskın unsurları da gözetilmek suretiyle üzerinde kullanılacağı ürünlerin ortalama tüketiciler nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak karışıklığa yol açıp açmayacağının dikkate alınması gerektiği, bu hususlar nazara alınarak yapılan değerlendirmede, davacı markalarının asıl unsurunu “…” ve “…” ibarelerinin oluşturduğu, başvuru konusu işaretin ise “…” ibareli olduğu, bu durumda, itiraza mesnet davacı markaları ile davalı başvuru markası arasında görsel, işitsel ve anlamsal olarak benzerlik bulunduğu, dolayısıyla aynı mal ve/veya hizmetlerde kullanılması halinde o mal ve hizmetlerin aynı teşebbüsten ya da bağlı teşebbüsten geldiği yönünde iltibasa sebep olabileceği, şu halde, aynı mal ve hizmetlerde markanın köken gösterme fonksiyonu yönünden karıştırma ihtimali bulunduğu gözetilip bir değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle Dairemiz kararının davacı yararına bozulmasına karar verilmiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İlk derece mahkemesince, taraf marka işaretleri arasında iltibas tehlikesinin bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, Dairemizce ise taraf marka işaretleri arasında benzerlik ve iltibas tehlikesi bulunmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın reddine dair hüküm kurulmuş, Dairemiz kararı yukarıda özetlenen gerekçe ile Yargıtay 11. Hukuk Dairesince bozulmuştur. Bu duruma göre gelinen aşama itibariyle somut uyuşmazlık yönünden tartışılması gereken husus, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet marka işaretleri arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunup bulunmadığıdır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun geçici 1. maddesi yollamasıyla somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilemez. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408- 409). İltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde ölçü, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, ortalama tüketicilerdir. Öte yandan, markaların ayırt edicilik güçlerinin de iltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerekmektedir. Zira, ayırt edici niteliği zayıf olan markalar yönünden iltibas ihtimali daha düşük olacaktır. Diğer bir deyişle, tescili istenilen mal ve hizmetleri, diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt etme gücü düşük kalan, zayıf marka olarak nitelendirilebilecek markaların koruma alanı daha dar bulunmaktadır. Böyle durumlarda, küçük farklılıklar dahi tescil olunmak istenen markaya ayırt edicilik kazandırabilecektir.
Somut olayda, davacının itirazına mesnet markalarının asli unsurları “…/…” ibareli iken dava konusu başvuru ise “…” ibaresinden oluşmaktadır. “…” ibaresi Türkçe’de “büyük, geniş” anlamlarına gelmekte olup, bu anlamı ile ülkemizde yaygın olarak bilinmekte ve birçok sektörde de sıklıkla kullanılmaktadır. Bu gibi tasviri veya ticaret alanında herkes tarafından kullanılan sözcüklerden ibaret olan markaların, ayırt ediciliği zayıf marka olarak kabulü gerekmektedir. Yukarıda belirtildiği üzere bu tür markalar arasındaki iltibas tehlikesi, yapılacak küçük değişikliklikler ortadan kalkacaktır. Aksinin kabulü halinde, tasviri ve vasıf bildirici veya ticaret alanında herkesin kullanımına açık ibareleri bir şekilde tescil ettiren kişilerin, bu ibarelerin başkaları tarafından kullanımına engel olmaları sonucu doğacaktır. Esasen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin yerleşik kararları da bu yöndedir. Örneğin, Yüksek Dairenin 16/12/2019 tarih, 2019/1771-8199 E.K. sayılı ilamında, “nitelik ve değer belirten işaretlerden olmakla tek başına “…” ibaresinin KHK’nın 7/1-c maddesince tanımlayıcı bir ibare olduğu ve kimsenin tekeline bırakılacak ibarelerden olmadığı, davalının başvuru markasında yer alan “…” ibaresinin ise markaya ayırt edicilik katacağının kabul edilmesi gerektiği” denilerek, “…” asıl unsurlu markalarla “…” ibareli marka arasında iltibas bulunmadığı kabul edilmiştir. Yine, Yüksek Dairenin 04/12/2019 tarih, 2019/578-7827 E.K. sayılı ilamda ise “Markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca karıştırılma ihtimalinin varlığı değerlendirilirken, markaların birbirlerine olan görsel, sescil ve kavramsal benzerlikleri yanında, markaya konu unsurların ayırt edicilik gücü de dikkate alınmalıdır. Bu anlamda markalarda yer alan ve tescil kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden amaç, tercih veya yöntem belirten tanımlayıcı ibareler karşılaştırmada dikkate alınmaz. Tanımlayıcı olmamakla birlikte tanımlayıcılığa yakın olan ibareler yönünden ise koruma düzeyinin düşük tutulması gerekir. Esasen tanımlayıcı olmakla birlikte, KHK’nın 7/son maddesi uyarınca kullanım sonucu ayırt edici kılınmakla marka olarak tescili sağlanabilecek ibarelerin sadece tescilin sağlandığı gerekçesiyle kullanım tekeli de kimseye bırakılamaz.” açıklamasına yer verilmiş ve “…” markası ile “…” markası arasında iltibas bulunmadığına hükmedilmiştir. O halde, anılan Yargıtay kararlarında da açıklandığı üzere, tanımlayıcılığa yakın olan ibareleri içeren markaların koruma düzeylerinin düşük tutulması ve sadece ayırt edicilik taşımayan ekleri ile oluşturdukları biçimler itibariyle korunmaları gerekmektedir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde değerlendirildiğinde, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet “…/…” asıl unsurlu markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunmadığı, zira dava konusu başvuruda da, “…” ibaresinin yanında “…” ibaresi ile renk ve özel şekilde yazılmış kelime unsurlarına yer verildiği, bu şekilde başvuruya yeterli ayırt ediciliğin sağlandığı kanaatine varılmıştır. Esasen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin birçok kararında da benzer değerlendirmeler kabul edilmiştir. Bu kapsamda, Yüksek Dairenin 03/02/2021 tarihli ve 2020/1414 E. 2021/787 K. sayılı kararı ile “…” ibareli marka başvurusunun, 10/06/2020 tarihli 2019/5072 E., 2020/2735 K. sayılı kararı ile “… …” ibareli marka başvurusunun, 01/10/2019 tarihli 2018/4544 E., 2019/6035 K. sayılı kararı ile “…” ibareli marka başvurusunun, 29/04/2019 tarihli 2018/1607 E., 2019/3263 K. sayılı kararı ile “…” ibareli marka başvurusunun, davacının “…” ve “…” ibareli markaları ile iltibas oluşturmayacağının kabul edildiği Dairemiz kararları onanmıştır. Yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13/09/2017 tarihli 2016/1578 E., 2017/4311 K. sayılı kararı ile “…” ibareli marka başvurunun, 13/11/2013 tarihli 2013/6532 E., 2013/20373 K. sayılı kararı ile “…” ibareli marka başvurusunun, 12/03/2013 tarihli 2012/5896 E., 2013/4716 K. sayılı kararı ile “…-…” ibareli başvurusunun, davacının “…” ve “…” ibareli markaları ile iltibas oluşturmayacağının kabul edildiği mahkeme kararlarının onanmasına karar verilmiştir. Tüm bu nedenlerle Dairemizce bozma ilamındaki görüşlere iştirak edilmemiş, önceki kararda direnilmesine ve önceki hükmün aynen kurulmasına karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Dairemizin 10/07/2020 tarih ve 2019/280 Esas 2020/646 Karar sayılı kararında DİRENİLMESİNE,
2-Davalı şirket ve Davalı … ve … vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince Kabulü ile Ankara 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 29/11/2018 gün ve 2017/427 Esas 2018/432 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Davanın REDDİNE,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 31,40 TL harçtan mahsubu ile bakiye 49,30 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
5-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden ve kanun yoluna başvuran aleyhine olacak biçimde karar verilemeyeceğinden, Dairemizin önceki kararı tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. hükümlerine göre tayin ve tespit olunan 4.910,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı ….Tic.AŞ tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 1.800,00 TL bilirkişi ücreti ile istinaf aşamasında yapılan 34,43 TL tebligat ve posta masrafından oluşan toplam 1.834,43 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak anılan Şirkete verilmesine,
8-Davalı … ve … tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
9-Davalılardan ayrı ayrı ve peşin olarak alınan 44,40’ar TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalılara iadesine,
10-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
11-Dairemizce bozma ilamı üzerine duruşma açıldığından Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2021/2-96 Esas 2021/205 Karar sayılı ilamı gereğince yapılan istinaf duruşması nedeniyle taraflar lehine vekalet ücreti takdir ve tayinine yer olmadığına,

Dair, davalılar vekillerinin yüzüne karşı, davacı vekilinin yokluğunda yapılan açık yargılama sonucunda 19/10/2022 tarihinde HMK 361 maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde TEMYİZ yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 15/11/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip