Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2022/1055 E. 2022/940 K. 24.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/02/2022
NUMARASI …

DAVANIN KONUSU :YİDK Kararının İptali, Marka Tescili, Hükmün İlanı

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesİnce verilen 22/02/2022 tarih ve 2021/265 E. – 2022/50 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin 2017/25264 sayılı “…” ibareli marka başvurusunun, davalı gerçek kişinin “…” ibareli markasına dayalı olarak yaptığı itiraz sonucu Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından SMK’nın 6/1 maddesi uyarınca reddedildiğini, bu karara karşı yaptıkları itirazlarının da dava konusu YİDK kararıyla reddine karar verildiğini oysa müvekkili markalarında asli esas unsur olarak kullanılan “…” ibaresini 2000 yılında davalı Kurum nezdinde tescil ettirildiğini, “…” ibareli onlarca markalarının bulunduğunu, ayrıca T/… tescil numarası ile tanınmış markalar sicilinde de kayıtlı olduğunu, taraf markaları arasında iltibas bulunmadığını, müvekkilinin Ankara’nın en büyük Türkiye’nin ise sayılı firmaları arasında yer aldığını, itiraz sahibinin tescilli markaları ile müvekkilinin “…” ibareli markalarının eş zamanlı kullanılmasından kaynaklanan bir uyuşmazlığın doğmadığını, uzun süredir bir arada kullanılan markalar karşısında işaretin ticarette kullanılmasının terk edilmesinin istenemeyeceğini, özellikle 16. ve 41. sınıf emtialarının hitap ettiği tüketici kesiminin dikkat ve özeni gözetildiğinde itiraz sahibi markaları ile müvekkili markaları arasında işletmesel bağlantılandırmayı da tesis eden herhangi bir unsurun bulunmadığını, başvuru markasının müvekkilinin önceki markalarının serisi olarak algılanacağını ileri sürerek…. sayılı YİDK karaının iptali ile dava konusu markanın tescilini ve kararın ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …vekili, davacının YİDK kararının iptali ile birlikte markanın tescilini ve kararın ilanının da talep ettiğini, HMK’nın 110.maddesi kapsamında davaların yığılması halinin söz konusu olduğunu ve her bir talep yönünden ayrı ayrı karar verilmesi gerektiğini, davacının bu talepleri YİDK kararının iptali talebinden bağımsız olduğundan bu taleplerin reddi ile müvekkili lehine ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, taraf markaları arasında SMK’nın 6/1 maddesi uyarınca iltibas bulunduğunu, müvekkili Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı vekili, kendi adına nizasız fasılasız surette kullanımla ayırt edici nitelik kazandırdığı “…” esas unsurlu markasının aynısı ve/veya ayırt edilemeyecek kadar benzeri olan “…” ibareli markanın tescili için davacının başvuruda bulunduğunu, başvuruya yaptığı itirazın davalı Kurum tarafından kabul edildiğini, maliki olduğu “…” markasını özellikle 16., 35. ve 41. sınıflarda tescil ettirdiğini, söz konusu markada öncelik ve üstün hak sahibi olduğunu, markalar arasında benzerlik ve iltibas bulunduğunu, davacının şimdiye kadar tescil ettirdiği markalarının 20., 35. ve 37. sınıflarda olduğunu, davacının eğitim öğretim alanında herhangi bir marka başvurusu veya tescili bulunmadığını, davacının tanınmışlığının ve yatırımlarının mobilya/ev eşyası sektöründe olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, dava konusu marka başvurusu ile davalı şahsın redde mesnet alınan markası arasında SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma ihtimali bulunduğu, davacının dava konusu başvuru yönünden müktesep hakkı bulunmadığı, dava konusu YİDK kararının yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, mahkemece eksik inceleme ile karar verildiğini, cevap cevap dilekçesi ve bilirkişi raporuna karşı itiraz dilekçelerinin dikkate alınmadığını, taraf markaları arasında SMK’nın 6/1 maddesi anlamında bir benzerlik bulunmadığını, müvekkilinin “…” ibareli birçok markası olduğunu ve bu ibarenin tanımış marka olarak da tescilli bulunduğunu, markanın tescil edilmek istendiği 16. ve 41. sınıf mal ve hizmetlerin tüketicilerinin dikkat seviyesi yüksek bilinçli tüketiciler olduğunu, bu bakımından iltibas ihtimalinin gerçekçi bulunmadığını, müvekkilinin dava konusu başvuru üzerinde önceki marklarından kaynaklı müktesep hakkı olduğunu ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE :Dava, marka başvurusunun reddine dair YİDK kararının iptali, marka başvurusunun tescili ve hükmün ilanı
istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinden; davacının 21/03/2017 tarihinde, 2017/25264 sayılı “… …” ibareli marka başvurusunda bulunduğu, marka kapsamında 16. ve 41. sınıf mal ve hizmetlerin yer aldığı, başvuruya davalı gerçek kişinin yaptığı itirazın, Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından dava konusu başvuru ile davalı gerçek kişinin itirazına mesnet 2016/30585 sayılı, “… …” ibareli markası arasında iltibas bulunduğu gerekçesiyle kabul edilerek başvurunun reddine karar verildiği, bu karara karşı davacı tarafından yapılan itirazın, dava konusu başvuru ile redde mesnet marka arasında yüksek düzeyde benzerlik bulunduğu, davacının önceki markalarından kaynaklı müktesep hakkının olmadığı gerekçesiyle YİDK’ın 2018-M-951 sayılı kararıyla reddedildiği, ret kararının 14.02.2018 tarihinde davacıya tebliğ edildiği ve iş bu davanın iki aylık hak düşürücü süre içerisinde 11.04.2018 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
Mahkemece, taraf markaları arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi uyarınca karıştırılma ihtimali bulunduğu, davacının dava konusu başvuru üzerinde müktesep hakkı bulunmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde davanın reddine verilmiş olup, istinaf itirazları gözetildiğinde istinaf incelemesine konu uyuşmazlık dava konusu “… …” ibareli başvuru ile redde mesnet “… …” ibareli marka arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunup bulunmadığı, davacının önceki markalarından kaynaklı müktesep hakkının olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/1. maddesi uyarınca, tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. Burada öncelikle iltibas (karıştırılma) kavramının da açıklanması gerekmektedir. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408-409). İltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde ölçü, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, ortalama tüketicilerdir. Öte yandan, markaların ayırt edicilik güçlerinin de iltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerekmektedir. Zira, ayırt edici niteliği zayıf olan markalar yönünden iltibas ihtimali daha düşük olacaktır. Diğer bir deyişle, tescili istenilen mal ve hizmetleri, diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt etme gücü düşük kalan, zayıf marka olarak nitelendirilebilecek markaların koruma alanı daha dar bulunmaktadır. Böyle durumlarda, küçük farklılıklar dahi tescil olunmak istenen markaya ayırt edicilik kazandırabilecektir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde; mahkemece alınan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere, uyuşmazlık konusu 16. ve 41. sınıf mal ve hizmetler aynen redde mesnet marka kapsamında da yer almaktadır.
Marka işaretlerinin karşılaştırılmasına gelince; davacının başvurusu “… …” , redde mesnet marka ise “… …” ibarelerinden meydana gelmekte olup, markalarda ortak olarak bulunan “…” kelimesinin asıl unsur olarak yer aldığı görülmektedir. Ancak, yukarıda belirtildiği üzere markalar arasında karıştırılma ihtimalinin varlığı değerlendirilirken, markaların birbirlerine olan görsel, sescil ve kavramsal benzerlikleri yanında, markaya konu unsurların ayırt edicilik gücünün de dikkate alınması gerekir. Bu anlamda markalarda yer alan ve tescil kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden tanımlayıcı olan ibarelerin karşılaştırmada dikkate alınmaması, tanımlayıcı olmamakla birlikte tanımlayıcılığa yakın olan ibareler yönünden ise koruma düzeyinin düşük tutulması gereklidir. Somut olayda “…” ibaresi tek başına tanımlayıcı bir ibare olduğundan ve kimsenin tekeline bırakılacak ibarelerden olmadığından, davacının başvuru markasında yer alan “…” ibaresinin, başvuruya ayırt edicilik kattığının kabulü gerekir. Emsal olaylara ilişkin Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2019/1771 Esas, 2019/8199 Karar ve 16/12/2019 tarih; 2018/5573 Esas, 2019/6907 Karar ve 06/11/2019 tarihli kararlarının da bu yönde olduğu anlaşılmaktadır. Hatta Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2019/1771 Esas, 2019/8199 Karar ve 16/12/2019 tarihli ilamında, nitelik ve değer belirten işaretlerden olmakla tek başına “…” ibaresinin KHK’nın 7/1-c maddesince tanımlayıcı bir ibare olduğuna ve kimsenin tekeline bırakılacak ibarelerden olmadığına, davalının ”…” ibareli başvuru markasında yer alan “…” ibaresinin ise markaya ayırtedicilik katacağının kabul edilmesi gerektiğine karar verilmiştir.
Her ne kadar , mahkemece alınan bilirkişi raporunda “…” ibaresinin ayırt edici niteliği bulunmadığı belirtilmişse de “…” ibaresinin uyuşmazlık konusu 16. ve 41. sınıfta yer alan mal ve hizmetler yönünden ayırt ediciliğinin düşük olduğu söylenemeyeceği gibi aksinin kabulünde dahi yukarıda açıklandığı üzere “…” ibaresinin tanımlayıcı bir ibare olup, kimsenin tekeline bırakılacak ibarelerden olmaması karşısında, dava konusu başvuruda “…” ibaresinden farklı olarak yer verilen “…” ibaresinin başvuruya ayırt edicilik kattığı sonucuna varıldığından bilirkişi raporundaki bu tespit yerinde görülmemiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olduğundan, Dairemizce bu yönden dosyada mevcut bilirkişi raporuna itibar edilmemiş, ayrıca bir bilirkişi incelemesine de gerek görülmemiştir.
Bu itibarla, Dairemizce dava konusu başvuru ile redde mesnet marka arasında emtia benzerliğine ilişkin şart gerçekleşmesine rağmen marka işaretleri arasında benzerlik bulunmadığından somut olay bakımından SMK’nın 6/1 maddesindeki iltibas koşullarının oluşmadığı kanaatine varıldığından ilk derece mahkemesinin aksi yöndeki kabulü yerinde görülmemiştir.
Diğer taraftan davacı, dava konusu başvuru üzerinde önceki markalarından kaynaklı müktesep hakkı bulunduğunu da ileri sürmüşse de mahkemece alınan bilirkişi raporunda da açıklandığı üzere davacının müktesep hakka dayanak gösterdiği önceki tarihli markaları kapsamında uyuşmazlık konusu 16. ve 41. sınıf mal ve hizmetler yer almamaktadır. Davacının önceki tarihli 2013//83572 sayılı markası 16. sınıf mallarda tescilli olmamakla birlikte bu malların satışına özgü 35. sınıf mağazacılık hizmetlerinde tescilli olsa da ürün ile bu ürünün satışına ilişkin hizmetin aynı sınıf olarak nitelendirilemeyeceği kanaatine varıldığından ve 2013/83572 sayılı markanın, 01.09.2014 tarihinde tescil edildiği dikkate alındığında bu markanın uzun süreli kullanım koşulunu da sağlamadığından anılan markanın davacıya müktesep hak sağlamayacağı anlaşıldığından, Dairemizce davacının bu iddiası yerinde görülmemiştir.
Her ne kadar davacı tarafça, dava konusu başvurunun tescil edilmesi talep edilmiş ise de YHGK’nun 22.03.2017 tarih, 2017/78-521 E.K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere mahkemelere tescil isteminin kabulü ya da reddi yönünde tanınmış bir yetki bulunmadığından ve tescil işleminin idari nitelikte bir işlem olup Kurul kararının kabulüne bağlı doğal bir sonuç olduğundan davacının bu talebi yerinde görülmemiş, anılan talep ayrı bir dava olarak nitelendirilemeyeceğinden bu talebin reddi nedeniyle davalılar yararına vekalet ücretine hükmedilmemiştir.
Yine, davacı kararın ilanını da istemişse de, 6769 sayılı SMK’da bu davanın sonucunda kurulacak hükmün özetinin ilanına dair bir düzenleme olmadığından davacının bu talebi de yerinde bulunmamış ve ilan talebi feri nitelikte olduğundan, Yargıtay 11. HD’nin 2012/9049 E., 2013/8029 K. sayılı kararında da açıklandığı şekilde bu yönden de davalılar yararına vekalet ücretine hükmedilmemiştir.
HMK’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden Dairemizce davacının istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiş ve davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 22/02/2022 gün ve 2021/265 E. – 2022/50 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA;
2-Davanın KABULÜ ile, … YİDK’in 08.02.2018 tarih, 2018-M-951 sayılı kararının İPTALİNE,
3-Davacı vekilinin, marka başvurusunun tescili ve hükmün ilanı taleplerinin reddine,
4-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 80,70.TL maktu karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80.TL’nin davalılardan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 7.375,00.TL maktu vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında yapılan 1.800,00.TL bilirkişi ücreti, 334,00.TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 91,40.TL tebligat ve posta giderleri toplamı 2.225,40‬.TL yargılama gideri, 35,90.TL peşin harç, 35,90.TL başvurma harcı, 220,70.TL istinaf kanun yoluna başvuru harç tutarı eklenerek oluşan toplam 2.517,90‬.TL’nin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Davalılar … ve …tarafından yapılan yargılama giderlerinin uhdelerinde bırakılmasına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davacıdan peşin olarak alınan 80,70.TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
10-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 24/06/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 04/07/2022

…..