Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/936 E. 2022/728 K. 02.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
….
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/09/2020
NUMARASI ….
KARŞI DAVA : Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 28/09/2020 tarih ve 2018/407 E. – 2020/251 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı-karşı davalı ile davalı-karşı davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı karşı davalı vekili, Ankara’da işletmesi bulunan müvekkilinin 23.07.2014 başvuru tarihinden itibaren geçerli olmak üzere “#…” ibaresini 2014/61600 marka tescil numarasıyla tescil ettirdiğini, davalılardan …’in Şubat 2015 tarihinde basında çıkan haberler ve verdiği röportajlarda Bodrum’un … mevkiinde … isimli bir plaj açacağını belirttiğini, resmi açılışının 12.06.2015 tarihinde olacağı belirtilen işletmenin Nisan Mayıs aylarında açılıp hizmet vermeye başladığını, durum hakkında davalılara defalarca bilgi verildiğini, davalıların “#…” ibaresini ürünlerinde ve özellikle tabelasında büyük puntolarla yanıltıcı ibarelerle kullanmasının müvekkilinin markasına tecavüz oluşturduğunu, davalıların da müvekkilinin markası kapsamındaki mal ve hizmetlerle ilgili alanda faaliyet gösterdiğini, davalı şirketin “…” adlı internet sitesinde de müvekkilinin tescilli markasının kullanıldığını tespit ettiklerini, davalılara 14.08.2015 tarihli noterden ihtarname gönderilmiş olmasına karşın uzlaşı sağlanamadığını, davalıların marka hakkına tecavüz oluşturan eylemleri nedeniyle suç duyurusunda bulunduklarını, davalıların kullandığı “#…” ibaresinin, müvekkilinin tescilli markasına iltibas yaratacak derecede benzer olduğunu ve bu durumun haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek, davalıların müvekkilinin markasına tecavüzünün önlenmesine ve men’ine, müvekkilinin tescilli markasının kullanıldığı ürün ve reklam malzemelerinin toplatılmasına, hüküm özetinin ilanına, 556 sayılı KHK 66/a maddesi uyarınca hesaplanacak şimdilik 10.000 TL maddi tazminatın ve 50.000 TL manevi tazminatın ticari faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … … A.Ş. vekili, davacının ihtarname ile alacağını net olarak belirlemesine rağmen huzurda belirsiz alacak davası açtığını, davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararının olmadığını, diğer taraftan müvekkili ile diğer davalı arasında herhangi bir organik bağın bulunmadığını, müvekkilinin “…” adresinde mukim “… … …” unvanı ile yıllardır faaliyet gösteren restoran ve plaj işletmesi ve işyerinin tek ve gerçek sahibi olduğunu, müvekkilinin işletmesinin açıldığı günden bugüne kadar ve halen “… … …” adı altında hizmet vermeye devam ettiğini, diğer davalının 2015 yaz sezonuna mahsus olmak üzere müvekkiline ait işletmeyi işlettiğini ve sezon bitimi ile aralarındaki anlaşmanın son bulduğunu, bahsi geçen sürede ve de sonrasında ihtilaf konusu “…” ibaresinin müvekkili şirketçe kullanılmadığını, “…” adlı internet sitesi incelendiğinde de hem sitenin kullanılmadığının hem de müvekkili şirketin adının burada da bulunmadığının görüleceğini, müvekkiline husumet yöneltilmesinin dayanaksız olduğunu, esasa yönelik olara da davacının kötüniyetli bulunduğunu, “…” ibaresinin günlük hayatta çok sık kullanılan, dillere pelesenk olmuş, bir anlamda halka mal olmuş ve deyim haline gelmiş bir ibare olduğunu, … … … veya … … …. ile davacının tescilli markası arasında ayniyet bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı karşı davacı … vekili, müvekkilinin sahne isminin … … olduğunu ve 2015/24723 sayılı “… … … … hy+şekil” ibareli marka başvurusu ile 2015/24719 sayılı ve “… … … … … …+şekil” ibareli marka başvurusunu yaptığını, bu başvuruların 23.03.2015 tarihinde yapıldığını, müvekkilinin “… …” isimli şarkısını 2015 Mart ayında piyasaya sürdüğünü ve toplumun birçok kesimi tarafından son derece iyi bilinen şarkının müvekkili ile özdeşleştiğini, davacının markasını fiilen hiçbir şekilde kullanmadığını, davacının kötüniyetli olduğunu, haksız menfaat ve kazanç sağlama niyetinde bulunduğunu, sanat camiasında bu gibi olaylara sık rastlanıldığını, müvekkilinin dava konusu markanın gerçek hak sahibi olduğunu savunarak, davanın reddini istemiş; karşı davasında da davalının müvekkili tarafından ihdas ve istimal edilerek piyasada maruf hale getirilen markaya yönelik herhangi bir katkısının bulunmadığını, davalının markasının müvekkilinin ününden faydalanmak amacıyla haksız olarak tescil edildiğini ve müvekkili tarafından kullanılmaya başlayana kadar hiçbir şekilde fiilen kullanılmadığını ileri sürerek, davalı adına tescilli 2014/61600 nolu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı tarafın yiyecek içecek sektöründe “… … …” şeklindeki kullanımı ile davacının “#…” ibareli tescilli markası arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel ve sesçil olarak, ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerliğin bulunduğu, davalı tarafın talep edilmesine rağmen defter ve kayıtlarını sunmadığı, dava dilekçesinde 556 sayılı KHK 66/a maddesine göre tazminat talep edilmiş ise de bilirkişinin belirlediği defter ve kayıtların davalı tarafça ibraz edilmediğinden BK 50. maddesine göre takdiren tazminatın hesap edildiği, bu meblağın tespitinde ise markanın tescil tarihi, kapsamı, davalı tarafın kullanım şekli, markanın kullanımı ile müşteriler üzerinde elde edebileceği fayda gibi durumların gözetildiği, manevi tazminat miktarının tespitinde ise davacının masraf yaparak ve bir idari süreci takip ederek elde ettiği tescilli markasındaki işaretin, davalılarca işyerinde izinsiz kullanılması dolayısıyla davacı üzerinde yarattığı olumsuz durum nedeniyle uğrayabileceği zararın boyutunun dikkate alındığı, karşı dava açısından ise davacı tarafın önceye dayalı hak sahibi olduğunu ileri sürdüğü “…” ibareli 2015/24723 ve 2015/24719 sayılı markaların başvuru tarihinin 23.03.2015 olması ve “… …” isimli şarkının bilirkişi raporunda ifade edildiği üzere 05.03.2015 tarihinde yayınlanması gözetildiğinde, hükümsüzlüğü talep edilen 2014/61600 sayılı markanın, 23.07.2014 tarihli başvurusundan sonraya ilişkin olduğundan, 556 sayılı KHK 8/3 ve 8/5 maddesindeki önceye dayalı hakkın ve dava konusu markanın davalı tarafça kötüniyetli olarak tescil edildiği iddiasının davacı tarafça kanıtlanamadığı gerekçesiyle asıl dava yönünden davanın kısmen kabulüne, davalı tarafın eyleminin davacıya ait 2014/61600 sayılı markaya tecavüz oluşturduğunun tespiti ile tecavüzün önlenmesine, men’ine, davacının tescilli markasına ilişkin davalı tarafın işyerindeki tabelanın sökülmesine, davacıya ait tescilli marka ile ihlal oluşturan reklam vasıtası basılı evrak ve ürünlerin toplatılmasına, 10.000 TL maddi tazminatın dava tarihinden geçerli olmak üzere ticari faizi ile birlikte davalı taraflardan alınıp davacıya verilmesine, 10.000 TL manevi tazminatın davalılardan alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin kısmın reddine, hüküm özetinin ilanına, karşı dava yönünden açılan davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı karşı davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, dava dilekçesinde “davalıların, markaya tecavüzleri sebebiyle ciroları üzerinden” bir tazminat hesaplamasının talep edildiğini, mahkemece tesis edilen ara karar gereği de tazminat hesaplamasının 556 sayılı KHK’nın 66/b maddesi gereği “Marka hakkına tecavüz edenin, markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanca göre” yapılmasının istendiğini, buna rağmen hesaplamanın davalıların ciroları üzerinden yapılması gerekirken, takdiren bir karar verilmesinin hatalı olduğunu, hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarının çok düşük bulunduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını, asıl davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı karşı davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, mahkemece 10.000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminata hükmedilmiş olsa dahi işbu tutarların neye istinaden hesap edildiğinin anlaşılamadığını, davacının iddia ettiği gibi bir kullanımın var olmadığını ve somut deliller ile ortaya konamadığını, davacının marka hakkının ihlal edilmesinin söz konusu olmadığını, mahkemece istinaf kararı sonucunda işbu talep karşılığının inceleme sonucu mevcut olmadığının tespitine dair hüküm kurması gerekmekteyken, davacı yan tarafından yapılmış hiçbir izah olmamasına, kazanç yoksunluğuna dair hiçbir belge sunulmamış olmasına ve incelenebilecek sair hiçbir belgenin bulunmamasına rağmen, yazılı şekilde hüküm kurulduğunu, davacı yararına mükerrer şekilde vekalet ücretine hükmedildiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesinin kararının talepleri doğrultusunda kaldırılmasını istemiştir.

GEREKÇE : Asıl dava, marka hakkına tecavüzün tespiti, önlenmesi, men’i ile maddi ve manevi tazminat, karşı dava marka hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı ve davacı vekilince sunulan dava dilekçesinde, açıkça maddi tazminat taleplerinin 556 sayılı KHK’nın 66/a maddesine dayandırıldığı, bu durumda mahkemece 11.02.2019 tarihli oturumda davacı vekiline bu konuda tercihte bulunması için kesin süre verilmesinin icapsız bir işlem olduğu, davacı vekilince bu ara karar nedeniyle sunulan 22.02.2019 tarihli dilekçe ile de ıslah talebinde bulunmadan, tazminat taleplerinin 556 sayılı KHK’nın 66/a maddesine göre hesaplanmasının talep edildiği, davalı vekilince de iddianın genişletilmesine muvafakat edilmemesi karşısında, davacı vekilinin bu beyanının hukuken bir sonuç doğurmasının mümkün bulunmadığı, esasen mahkemece görüşüne başvurulan 30.03.2017 tarihli bilirkişi raporunda, tarafların faaliyet alanının farklı olması ve davalıların faaliyetinin davacının kazanç yoksunluğuna ne şekilde sebebiyet vereceğinin tespit edilememesi karşısında, davacının 556 sayılı KHK’nın 66/a maddesine göre tazminat talep edebilmesi için bu hususu ispatlamasının gerektiğinin bildirildiği, davacı vekilince de bundan sonra 22.02.2019 tarihli dilekçenin sunulduğu, mahkemece yapılan bu yanlışlığın fark edilmesi üzerine 30.12.2019 tarihli oturumda, bilirkişilerden tazminat hesabının 556 sayılı KHK’nın 66/a maddesine göre yapılmasının istendiği, 30.01.2020 tarihli bilirkişi heyet raporunda da, davalı tarafça mahkemece verilen kesin süreye rağmen ticari defterlerinin sunulmaması nedeniyle, anılan maddeye göre tazminat hesap edilemeyeceğinin bildirilmesi üzerine, mahkemece TBK’nın 50. maddesine göre tazminat takdirinde bir isabetsizliğin bulunmadığı, yine mahkemece davacı yararına takdir edilen vekalet ücretinde bir isabetsizliğin olmadığı, buna karşılık davalı yararına, reddedilen manevi tazminat tutarı için, kabul edilen vekalet ücretinden daha fazla vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değilse de, davacı tarafça bu hususta istinaf itirazında bulunulmaması karşısında, mahkemece yapılan bu yanlışlığın, Dairemizce kararın kaldırılması nedeni yapılamadığı anlaşılmakla, davacı-karşı davalı ile davalı-karşı davacı vekillerinin istinaf başvurularının esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı-karşı davalı ile davalı-karşı davacı vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı-karşı davalıdan alınması gereken 80,70-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davacı-karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 59,30-TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 21,40-TL’nin davacı-karşı davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
3-Davalı-karşı davacıdan alınması gereken 1.366,20-TL nispi istinaf karar ve ilam harcından, davalı-karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 341,55-TL harcın mahsubu ile bakiye 1.024,65‬-TL’nin davalı-karşı davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
4-İstinaf aşamasında davacı-karşı davalı ile davalı-karşı davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin anılan tarafların uhdelerinde bırakılmasına,
5-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 02/06/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 02/06/2022