Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/900 E. 2023/869 K. 15.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Esas-Karar No: 2021/900 – 2023/869
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/900
KARAR NO : 2023/869
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/03/2021
NUMARASI : 2020/89 E. – 2021/83 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 03/03/2021 tarih ve 2020/89 Esas – 2021/83 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, müvekkilinin “…” kelimesini içeren seri markalarının bulunduğunu, bu kapsamda 2015/29467, 2015/29471, 2017/41066 ve 2017/55144 numaralı markalarının tescilli olduğunu, davalı Şirketin 2019/26233 numaralı “…” ibareli marka başvurusunu yaptığını, müvekkilince bu başvuruya yapılan itirazın davalı Kurum tarafından reddedildiğini, oysa dava konusu başvuru ile müvekkili markaları arasında karıştırılmaya yol açacak düzeyde benzerlik bulunduğunu, müvekkili markalarını teşkil eden “…” ibaresinin dava konusu başvuruda da kullanıldığını, nitekim dava dışı üçüncü kişilerin “…” kelimesini içeren başka başvurularına yaptıkları itirazların, davalı Kurum tarafından bazı sınıflar için kabul edildiğini, davalı Şirketin tacir olması nedeniyle basiretli bir tacir gibi davranmak ve ayrıca dürüstlük kuralına uymak zorunda olduğunu ileri sürerek, YİDK’in 2020-M-10835 sayılı kararının iptaline, dava konusu başvurunun tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, taraf markaları arasında karıştırılma tehlikesinin bulunmadığını, markalarda ortak olan “…” ibaresinin ayırt ediciliğinin zayıf olduğunu, kötü niyetli tescil iddiasına ilişkin davacının herhangi bir kanıt sunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, ortalama tüketici nezdinde değerlendirme yapıldığında, taraf markaları arasında bir benzerlik bulunmadığını, söz konusu markaların şekil, yazının konumlandırılması, kullanılan yazı tipi, kelimelerin vurgulanması gibi unsurlar yönünden farklı olduklarını, markalarının “…” imajı verdiğini, kavramsal açıdan da “…” imajı veren davacı markasından ayrıştığını, farklı tüketici kesimlerine hitap ettiklerini, “…” ibaresini içeren 300’den fazla markanın tescilli olduğunu, davacı markalarının zayıf marka niteliği taşıdığını, kötü niyetli tescilden de söz edilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davacı markalarının “…” unsurunu içerdikleri için zayıf marka niteliği taşıdıkları, zayıf markalarda küçük bazı farklılıkların dahi karıştırılma ihtimalini ortadan kaldırabileceği, bu kapsamda davacı ve davalı markaları arasında SMK’nın 6/1 maddesi anlamında benzerlik ve karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, YİDK kararının hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, dava konusu başvurunun, müvekkili markalarının asli unsurunu oluşturan “…” ibaresinin önüne “…” ibaresi eklenmek suretiyle oluşturulduğunu, bu haliyle dava konusu marka başvurusunun, müvekkili markaları ile ayırt edilemeyecek kadar aynı/benzer olduğunu, tüketicilerin davalıya ait markayla karşılaştıklarında müvekkiline ait markaların bıraktığı bütünsel izlenimin benzer olması ve ürünlerin de aynı olması nedeniyle davalı markasını müvekkili markasının yeni bir versiyonu veya serisi olarak algılayacaklarını, markaların orijinini karıştırma ihtimallerinin bulunduğunu, davalıya ait marka ile benzer marka başvuruları, itirazları üzerine haklı olarak reddedilirken davalıya ait marka başvurusuna yaptıkları itirazın reddinin doğru olmadığını, dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinden; davalı Şirketin 14.03.2019 tarihinde 2019/26233 sayılı “…” ibareli marka başvurusunda bulunduğu, başvuru kapsamında 09.,35. ve 43. sınıflarda yer alan mal ve hizmetlerin olduğu, başvurunun ilanına davacının 2015/29467, 2015/29471, 2017/41066 ve 2017/55144 sayılı “…” asıl unsurlu markalara dayalı olarak karıştırılma tehlikesi ve kötü niyet gerekçeleriyle itiraz ettiği, Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından itirazın reddine karar verildiği, bu karara yönelik davacı itirazının ise YİDK’in 07.02.2020 tarih, 2020-M-10835 sayılı kararıyla reddedildiği anlaşılmıştır. Somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 6769 sayılı SMK’nın 6/1. maddesinde, tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvurunun reddedileceği belirtilmiştir. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408- 409).
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde; dava konusu başvurunun kapsamında 9. sınıf mallarla, 35. ve 43. sınıfta yer alan hizmetler bulunmaktadır. Başvuru kapsamında yer alan 35/05. sınıf perakendecilik hizmetleri, 1’den 34. sınıfa kadar olan malların satışına özgülenmiştir. Davacının itirazına mesnet markaların kapsamlarında ise 9.,16.,28.,30.,35,41.,43. sınıf mal ve hizmetler bulunmaktadır. İtiraza mesnet 2017/41066 sayılı markanın kapsamında, başvuru kapsamında da yer alan 9. sınıf mallarla 43. sınıf hizmetler aynen mevcuttur. Yine başvuru kapsamındaki 35. sınıf hizmetler de 2017/41066 ve 2017/55144 sayılı davacı markalarının kapsamlarında aynen yer almaktadır. Buna göre, başvuru kapsamındaki tüm mal ve hizmetler yönünden emtia benzerliğine ilişkin koşul gerçekleşmiştir.
İşaretlerin karşılaştırılmasına gelince; dava konusu başvuru standart karakterlerle bitişik şekilde yazılmış “…” ibaresinden oluşmaktadır. Başvuruda başkaca bir unsur yer almadığından, dava konusu başvurunun asli unsuru bir bütün olarak “…” ibaresidir. Davacı markaları ise “…”, “…”, …” ve “…” ibarelidir. Görüldüğü üzere davacı markalarında yer alan sair unsurlar tanımlayıcı ya da ayırt ediciliğe katkısı olmayan ibareler olup, bu haliyle davacı markalarının asli unsurunu “…” ibaresi oluşturmaktadır. TDK’ya göre … ibaresi, “çeşitli sporlarda kullanılan ölçüsü ve değeri değişken birim, genellikle test biçimindeki sınavlarda cevaplandırılacak soruların sayı olarak değeri veya
cevaplayanın başarı değeri, kumaşlardaki benek, nokta” anlamlarına gelmekte olup, başvuru kapsamında yer alan 9.,35. ve 43. sınıf mal ve hizmetler yönünden herhangi bir tanımlayıcılığı ya da tasviri niteliği olmayan bu ibarenin ayırt edici olduğunun kabulü gerekmektedir. Her ne kadar “…” ibaresinin, günlük hayatta sıklıkla kullanılan bir ibare olması nedeniyle ayırt ediciliğinin çok yüksek olmadığı söylenebilirse de, başvuru kapsamında yer alan mal ve hizmetler yönünden düşük de olsa ayırt edicilik taşıdığı ve bu itibarla asgari bir marka korumasını haiz olduğu kanaatine varılmıştır. Dava konusu başvuru, bir bütün olarak “…” ibaresinden oluşmakla birlikte marka kapsamındaki mal ve hizmetlerin ortalama tüketicilerince, anlamı bilinen bu ibarenin ye … şeklinde algılanacağı açık olup, vurgu “…” ibaresi üzerinde toplanmaktadır. Ya da en azından “…” ibaresi de “…” ibaresi ile birlikte dava konusu başvurunun asli unsurudur. Bu durumda, davacı markalarının asli unsurunu teşkil eden “…” ibaresinin, dava konusu başvurunun da asli unsurunu teşkil ettiği, dosyada mevcut bilirkişi raporunda açıklananın ve ilk derece mahkemesince de kabul edilenin aksine dava konusu başvuru kapsamında yer alan mal ve hizmetler yönünden bu ibarenin çok yüksek olmasa da ayırt ediciliğinin bulunduğu ve asgari bir marka korumasını haiz olduğu, dava konusu başvuruya bu anlamda yeterli ayırt ediciliğin sağlanmadığı ve bir bütün olarak bıraktıkları intiba itibariyle markalar arasında SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma tehlikesinin bulunduğu, bir kısım tüketicilerin markaların farklı olduğunu algılasalar dahi marka sahipleri arasında idari veya ekonomik bir bağlantı bulunduğu kanısına varabilecekleri ve markaları ilişkilendirecekleri sonucuna varılmış ve SMK 6/1 maddesi koşullarının oluştuğu Dairemizce kabul edilmiştir. O halde ilk derece mahkemesince, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesinin bulunduğu gözetilerek, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olduğundan, Dairemizce bu yönden dosyada mevcut bilirkişi raporundaki tespitlere itibar edilmemiş, ayrıca bir bilirkişi incelemesine de gerek görülmemiştir.
Her ne kadar davacı tarafça, dava konusu başvurunun kötü niyetli yapıldığı ileri sürülmüş ise de tek başına benzer marka başvurusunda bulunulmasının kötü niyet olarak değerlendirilemeyeceği, bunun dışında da davalı Şirketin kötü niyetli marka başvurusunda bulunduğuna dair bir delilin ileri sürülmediği gözetildiğinde ispat edilemeyen dava konusu başvurunun kötü niyetli yapıldığı iddiası yerinde görülmemiştir.
HMK’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden Dairemizce davacının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiş ve davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 03/03/2021 gün ve 2020/89 Esas – 2021/83 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın KABULÜ ile YİDK’in 2020-M-10835 sayılı kararının İPTALİNE,
3-Davalı Şirket adına tescilli 2019/26233 sayılı “…” ibareli markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜ ile SİCİLDEN TERKİNİNE,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 179,90 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile kalan 125,50 TL’nin davalılardan alınarak Hazineye irat kaydına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre belirlenen 15.000,00 TL maktu vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında yapılan 1.800,00 TL bilirkişi ücreti,78,20 TL tebligat ve posta gideri ile istinaf aşamasında yapılan 35,00 TL tebligat ve posta ücreti, 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcından oluşan toplam 2.075,30 TL yargılama giderine, 54,40 TL peşin harç, 54,40 TL başvurma harcı eklenerek oluşan toplam 2.184,1‬0 TL’nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı … Limited Şirketi ile davalı … Kurumu tarafından ilk derece mahkemesinin yargılaması sırasında herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davacıdan peşin olarak alınan 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
10-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 15/06/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde TEMYİZ yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 15/07/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip

Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.