Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/838 E. 2023/717 K. 26.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Esas-Karar No: 2021/838 – 2023/717
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/838
KARAR NO : 2023/717
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/02/2021
NUMARASI : 2020/240 E. – 2021/95 K.

DAVACI :
VEKİLLERİ
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali

Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 25/02/2021 tarih ve 2020/240 E. – 2021/95 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, müvekkilinin 2018/92992 sayılı “…” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, başvurunun ilanına davalı Şirket tarafından “…” asıl unsurlu markalara dayalı olarak itiraz edildiğini, Markalar Dairesi Başkanlığınca, davalı Şirket adına tescilli 2017/26561, 2017/44445, 2017/48479 sayılı ve “…” ibareli markalar ile müvekkilinin başvurusu arasında iltibas tehlikesinin bulunduğu gerekçesiyle başvurunun reddine karar verildiğini, müvekkilinin bu karara yaptığı itirazın ise dava konusu YİDK kararıyla reddedildiğini, oysa müvekkilinin kurulduğu 2013 yılından bu yana sigortacılık alanında hizmet verdiğini, aynı zamanda unvanı olan “… Sigorta” ibaresini markasal olarak kullandığını, 2013/61678, 2013/61683 ve 2016/15360 sayılı marka tescillerinin bulunduğunu, taraf markaları arasında iltibasa neden olacak bir benzerliğin bulunmadığını, aynı taraflar arasında görülen benzer uyuşmazlıklara ilişkin davalarda müvekkili lehine bilirkişi raporu düzenlendiğini, davalı Şirketin kötü niyetli bulunduğunu ileri sürerek, YİDK’in 2018-M-8988 sayılı kararının iptaline, başvurunun tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı … vekili, müvekkili Kurum kararının usul ve yasaya uygun bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, redde mesnet markaların da bulunduğu toplam 95 markanın, … … A.Ş’den müvekkili tarafından devralındığını, davalının devreden şirket ile aralarındaki idari/ekonomik bağlantı nedeniyle markanın müvekkiline devredildiğinden haberdar olmamasının mümkün bulunmadığını, taraf markaları arasında iltibas yaratacak şekilde benzerlik olduğunu, davacının önceki tarihli markalarının müktesep hak teşkil etmediğini, taraflar arasında görülen benzer uyuşmazlıklarda da markaların benzer bulunduğunun kabul edildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, taraf markaları kapsamındaki 36. sınıf hizmetlerin aynı , aynı tür oldukları, karşılaştırılan markalarda tek ayırt edici unsurun “…” ibaresi olduğu, hizmetler ve işaretler arasındaki benzerliğin oluşturduğu bütünsel algının, ilgili tüketici kitlesi nezdinde, taraf markaları arasında iktisadi/idari bir bağlantı bulunduğu yanılgısı doğurabilecek düzeyde olduğu, tüketicinin dava konusu markayı gördüğünde bu markayı daha önceden karşılaştığı, gördüğü, işittiği ya da tecrübe ettiği davalıya ait önceki tarihli markaların yeni serisi olarak algılayabileceği, buna bağlı olarak da önceki marka ile sonraki markayı birbiri ile ilişkilendirilebileceği, taraf markaları arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil olmak üzere karıştırılma ihtimalinin mevcut olduğu, bu itibarla dava konusu YİDK kararının yerinde bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli bulunmadığını, rapora karşı itirazlarının karşılanmadığını, taraf markları arasında SMK’nın 6/1 maddesi anlamında benzerlik bulunmadığını, müvekkilinin önceki markaları nedeniyle müktesep hakkının bulunduğunu, davalının redde mesnet markalar ile aynı ibareli olan kök markasını kullanmadığını, davalının başvuruya kötü niyetli olarak itiraz ettiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın reddini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinden; davacının 08/10/2018 tarihinde 2018/92992 sayılı “… ” ibareli marka başvurusunda bulunduğu, başvuru kapsamında 36. sınıf hizmetlerin yer aldığı, başvurunun ilanına davalı Şirket tarafından “…” asıl unsurlu markalara dayalı olarak başvuruya itiraz edildiği, Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından 2017/26561, 2017/44445, 2017/48479 sayılı ve “…” ibareli davalı Şirket markaları ile dava konusu başvuru arasında karıştırılma tehlikesi bulunduğu gerekçesiyle itirazın kabulüne ve başvurunun reddine karar verildiği, davacı tarafından bu karara yapılan itirazın ise YİDK’in 2018-M-8988 sayılı kararıyla reddedildiği, YİDK kararının davacıya 24/06/2020 tarihinde tebliğ edildiği, işbu davanın iki aylık hak düşürücü süre içerisinde 11/08/2020 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; işbu davanın konusu, davacıya ait 2018/92992 sayılı başvuru ile redde mesnet 2017/26561, 2017/44445, 2017/48479 sayılı markalar arasında, 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunup bulunmadığıdır. Bu itibarla, davacının başvuru üzerinde SMK’nın 6/6 maddesi uyarınca hak sahibi olup olmadığının ve YİDK aşamasında ileri sürmediği müktesep hak iddiasının eldeki davada tartışılması mümkün değildir. Zira, YİDK kararının iptaline yönelik işbu davada, YİDK kararında değerlendirilmeyen hususların tartışılması mümkün bulunmamaktadır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/1. maddesi uyarınca, tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. Burada öncelikle iltibas (karıştırılma) kavramının da açıklanması gerekmektedir. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408-409). İltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde ölçü, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, ortalama tüketicilerdir. Öte yandan, markaların ayırt edicilik güçlerinin de iltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerekmektedir. Zira, ayırt edici niteliği zayıf olan markalar yönünden iltibas ihtimali daha düşük olacaktır. Diğer bir deyişle, tescili istenilen mal ve hizmetleri, diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt etme gücü düşük kalan, zayıf marka olarak nitelendirilebilecek markaların koruma alanı daha dar bulunmaktadır. Böyle durumlarda, küçük farklılıklar dahi tescil olunmak istenen markaya ayırt edicilik kazandırabilecektir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde; dava konusu başvuru, siyah, düz yazı karakteri ile yazılmış “…” ibaresinden, redde mesnet markalar da yine siyah, düz yazı karakteri ile yazılan “…” ibarelerinden oluşmaktadır. Dava konusu başvuruda yer alan “…” ibaresinin ilgili tüketici nezdinde “…” olarak telaffuz edilip algılanacağı kuşkusuzdur. Mahkemece taraf markalarında “…” ibaresinin ortak olarak yer almasının iltibasa neden olacağı kabul edilmişse de, anılan ibare Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 21.01.2020 tarih, 2019/2468 esas, 2020/605 karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere düşük seviyede ayırt ediciliğe sahiptir. Yukarıda da belirtildiği üzere markalar arasında karıştırılma ihtimalinin varlığı değerlendirilirken, markaların birbirlerine olan görsel, sescil ve kavramsal benzerlikleri yanında, markaya konu unsurların ayırt edicilik gücünün de dikkate alınması gerekir. Bu anlamda, ayırt ediciliği düşük ibareler yönünden koruma düzeyinin düşük tutulması, diğer bir deyişle, ayırt ediciliği düşük ibarelerin ortak olarak yer aldığı markalarda yapılacak küçük değişikliklerin dahi iltibas tehlikesini ortadan kaldıracağının kabulü gerekmektedir. Öte yandan, başvuru konusu işaret davalı şirketin redde mesnet markalarında bulunan mesajı ifade etmediği gibi aksine davacı başvurusuna konu “…” ibaresinde, tamamen davacı şirketin iştigal konusuna yollama yapılmaktadır. Davalı Şirketin redde mesnet markalarıyla işletmesel bağlantılandırmayı tesis eden herhangi bir unsur da dava konusu başvuruda yer almamaktadır. Tüm bu hususlarla beraber başvuru kapsamındaki 36. sınıf hizmetlerin hitap ettiği ortalama düzeydeki tüketici kesiminin dikkat ve özen düzeyi de gözetildiğinde, dava konusu başvuru ile redde mesnet markalar arasında 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesi anlamında ortalama tüketiciler nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 21.02.2023 tarih, 2021/6301-2023/1009 E/K sayılı ilamında da davacıya ait “… sigorta güven doğasında var ” ibareli başvuru ile davalı Şirketin “…” asıl unsurlu markaları benzer bulunmamıştır. Bu itibarla, ilk derece mahkemesince dava konusu başvuru ile redde mesnet markalar arasında karıştırılma tehlikesinin bulunmadığı gözetilerek, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Her ne kadar davacı tarafça, dava konusu başvurunun tescil işlemlerinin devamına karar verilmesi talep edilmiş ise de HGK’nun 22.03.2017 tarih, 2017/78-521 E.K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere mahkemelere tescil isteminin kabulü ya da reddi yönünde tanınmış bir yetki bulunmadığından ve tescil işleminin idari nitelikte bir işlem olup Kurul kararının kabulüne bağlı doğal bir sonuç olduğundan bu talep yerinde görülmemiş, anılan talep ayrı bir dava olarak nitelendirilemeyeceğinden bu talebin reddi nedeniyle davalılar yararına vekalet ücretine hükmedilmemiştir.
HMK’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden Dairemizce davacının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiş ve davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 25/02/2021 gün ve 2020/240 E. – 2021/95 K. sayılı kararın KALDIRILMASINA,
2-Davanın KABULÜ ile Türk Patent ve Marka Kurumu YİDK’in 2018-M-8988 sayılı kararının İPTALİNE,
3-Davacı vekilinin, marka başvurusunun tescil işlemlerinin devamına yönelik talebinin reddine,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 179,90-TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40-TL harcın mahsubu ile kalan 125,50-TL’nin davalılardan alınarak Hazineye irat kaydına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. hükümlerine göre belirlenen 15.000,00-TL maktu vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında yapılan 1.800,00-TL bilirkişi ücreti, 137,00-TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 66,40-TL tebligat ve posta gideri, 162,10-TL istinaf kanun yoluna başvuru harcından oluşan toplam 2.165,50-TL yargılama giderine, 54,40-TL peşin harç, 54,40-TL başvurma harcı eklenerek oluşan toplam 2.274,30-TL’nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalılar tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yapılan herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davacıdan peşin olarak alınan 59,30-TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,

10-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliği ile 26/05/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde TEMYİZ yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 20/06/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip

Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.