Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/79 E. 2022/1679 K. 30.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/79
KARAR NO : 2022/1679
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/09/2020
NUMARASI : 2018/413 E. – 2020/210 K.

DAVACI-KARŞI DAVALI : …
VEKİLİ :
DAVALI-KARŞI DAVACI :
VEKİLLERİ :

ASIL DAVA : Marka Hakkına Tecavüzün ve Haksız Rekabetin Men’i, Ref’i ile
Maddi ve Manevi Tazminat , marka hükümsüzlüğü
KARŞI DAVA : Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 21/09/2020 tarih ve 2018/413 E. – 2020/210 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi taraflarca istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin ülkemizde de yetkili lisansörü aracılığıyla uzun yıllardan beri “…” markalı hazır noodle ürünlerinin üretimi ve pazarlamasını gerçekleştirdiğini, “…” markasının dünya çapında birçok ülkede tescilli olduğunu, ülkemizde ise 2006 … tescil numaraları ile Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde kayıtlı olduğunu, davalı tarafın iş yerinde ve www…com.tr alan adlı internet sitelerinde müvekkiline ait tescilli “…” ibareli markasının benzeri olan “Domie” markasını, müvekkilinin markalarının da tescilli olduğu 30. sınıfta yer alan ürünlerden “…” ürünleri üzerinde, izinsiz ve hukuka aykırı bir biçimde kullanmak suretiyle Ortadoğu ve Uzakdoğu piyasasına ihraç ettiğini, müvekkilinin haklarına tecavüz ettiğini, davalının kötüniyetli olduğunu, “…” şeklindeki müvekkili markasının uzun yıllardır ülkemizde kullanılan, dilimizde hiçbir anlamı olmaması sebebiyle ayırt edici niteliği yüksek ve tanınmış marka olduğunu, müvekkilinin uğradığı maddi zararın tazmini amacıyla, fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak şimdilik sadece 30.000 TL maddi tazminat talep ettiklerini, bu tazminatın, davalının markayı ilk kullandığı tarihten itibaren hesaplanmasını ve müvekkili markalarının davalı ürün satışına yönelik talebin oluşmasında belirleyici tek etken olduğu göz önüne alınarak, kazancın hesaplanmasında mutlaka makul bir payın daha eklenmesi gerektiğini, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 150/3. maddesi gereği davalının markanın kullanılması ile ilgili belgeleri Sayın Mahkemeye vermesini talep ettiklerini, davalının ayrıca müvekkilinin ticari itibarının ve imajının da zedelenmesine neden olduğunu, müvekkilinin markasının itibarına zarar verdiğini, bu nedenle müvekkilinin uğradığı manevi zararın tazminini talep ettiklerini, davalının eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğunu, Borçlar Kanunu m. 49 uyarınca müvekkilinin uğradığı manevi zararın tazmini amacıyla 10.000 TL manevi tazminat talep ettiklerini, davalı tarafın … sayılı “…” ve … sayılı “… …” şeklindeki 30. sınıfta tescilli markalarının “…”, “…” kelime unsurlarından oluştuğunu ve esas unsurun “…” ibaresi olduğunu, müvekkilinin 2006 … sayı ile tescilli markalarının tek ve esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu, davalı taraf markalarında yer alan “…” ibarelerinin cins adı olduğunu ve ayırt ediciliklerinin olmadığını, müvekkilinin tanınmış “…” markası davalının 30. sınıftaki emtiayı kapsayan markalarının 6769 sayılı SMK’nın 6/1. maddesi uyarınca tescil engelleri ve hükümsüzlük koşullarının oluştuğunu, davalı markalarının 6769 sayılı SMK’nın 6/4 ve 6/5 madde hükümleri uyarınca da hangi sınıflarda tescilli olduğuna bakılmaksızın hükümsüz kılınması gerektiğini, davalının basiretli bir tacir gibi davranmayıp kötüniyetli olduğunu, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/9. maddesi ve 25/1 bendi uyarınca markanın hükümsüzlüğünü de talep ettiklerini, somut olayda davalının marka olarak sınırsız tercih seçeneği varken, müvekkili markası ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olan ve dilimizde hiçbir anlamı bulunmayan “…” markasından sadece baştaki iki harf çıkartmak suretiyle tescile ve kullanıma konu etmesinin tesadüfi olmadığını ve basiretli bir tacir gibi hareket ile bağdaşmadığını, davalının TTK 18/2 ve Medeni Kanunun 2. maddesine aykırı davrandığını, davalı markalarının hükümsüzlüğünü talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının … numaralı markasının koruma tarihinin 14.06.2016 tarihinde sona erdiğini, koruma süresi 14.06.2016’da biten ve yenilenmeyen bu markanın koruma süresi sona erdikten sonraki 2 yıl içinde dayanak olabileceğini, bu nedenle de 24.10.2018 tarihinde açılan iş bu davaya dayanak olamayacağını,… numaralı markanın 29, 31 ve 35. sınıfta tescilli olduğunu, müvekkili markasının 30. sınıfta tescilli olduğunu, davacının markasının tanınmış marka olmadığını,… numaralı “…” isimli markanın SMK m. 6/1’e ilişkin iddialara dayanak yapıldığını, müvekkiline ait markaların davacı yana ait markaya ayniyeti veya benzerliği nedeniyle iltibas olasılığı yaratmasına dayanılarak dava açılabilmesi için, davacının markasının en az 5 yıldır tescilli olmak kaydıyla Türkiye’de ciddi biçimde kullanılıyor olması gerektiğini, bu şartların ispatlanamaması halinde hükümsüzlük davasının reddi gerekeceğini, somut olayda davacı tarafın markasının 5 yıllık tescil şartını taşımadığı gibi, markanın Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmakta olduğuna dair herhangi bir delil de sunulamadığını, taraf markalarının içerdiği harf, sözcük, şekil, resim ve renk öğelerinin konumlandırılış biçimleri itibariyle genel görünümlerinde hiçbir şekilde bir benzerlik bulunmadığını, davacı tarafın markasının tek sözcükten oluşan “…” olmasına karşın, müvekkilinin markalarının çok sözcükten oluşan “…” ve “… … …” şeklinde olduğunu, dolayısı ile işitsel benzerlik iddialarının da dayanaksız kaldığını, davacı tarafın iddialarının aksine … markasının bir anlamı ve hikâyesi bulunduğunu, davaya konu markanın kullanıldığı ürünün ince uzun bir erişte olduğunu, müvekkilinin markasını içeren ürünün (erişte) menşeinin Endonezya olduğunu, Endonezya dilinde …’nin erişte anlamına geldiğini, …’nun ise “yapmak” anlamına geldiğinden, müvekkilin bu iki kelimeyi birlikte kullanmak istediğini, müvekkili markasının …+… şeklinde düşünülerek, her iki kelimenin büyük kullanılmak suretiyle … şeklinde oluşturulduğunu, davacı tarafın kötüniyet iddialarının yersiz olduğunu, zira delillerinde sundukları Gümrük Beyannamelerinde de görüleceği üzere müvekkilinin markasını taşıdığı ürünün menşeinin Endonezya ülkesi olduğunu, kötüniyetin varlığı için, “fiilen yanıltma” değil, “ciddi bir yanıltma tehlikesi”nin söz konusu olması gerektiğini, davacının markasının başka ülkelerde tescilli olması hususunun tanınmış bir marka olduğunun kanıtlanmasında, tek başına yeterli bir ölçüt olmadığını, zira markaların ülkeselliği ilkesi gereği, her markanın tescil olduğu ülke sınırları içinde korunduğunu, kaldı ki davaya konu müvekkiline ait markanın Türkiye’de tescilli olduğu gibi, Endonezya ülkesinde de tescil aşamasında olduğunu, tanınmış marka iddiasını ileri süren tarafın bu iddiasını ispatlaması gerektiğini, davacının markasının bir an için tanınmış bir marka olduğu varsayılsa dahi, sözcük markalarının ve hecelerinin çakıştığı her durumda iltibas meydana gelmeyeceğini, “…” ibaresini içeren tescilli birçok markanın bulunduğunu …numaralı markası ile ilgili olarak ileri sürdükleri hususun SMK m. 19/2’ye ilişkin olduğunu ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
Karşı davada davacı vekili, karşı davalının … tescil numaralı markasının koruma tarihi sona erdikten sonra kanunun belirttiği süreler dâhilinde yenilenmeyen bir marka olduğunu, markanın yenilendiğine dair herhangi bir kayıt bulunmadığını, koruma süresi sona eren ve yenilenmeyen … tescil numaralı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etiklerini, karşı davalının… tescil numaralı … markasını uzun yıllardır 30. sınıf kapsamında yer alan ürünler üzerinde kullanmakta olduğunu beyan etmesine rağmen, markanın 29, 31 ve 35. sınıflarda tescilli olduğunu, dolayısıyla dava dilekçesinde de ikrar edildiği üzere davacıya ait… tescil numaralı markanın kullanılmayan 29, 31 ve 35. sınıflar yönünden Sınaî Mülkiyet Kanunu’nun 25/5. maddesi uyarınca hükümsüzlüğünü talep ettiklerini ileri sürerek … tescil numaralı markanın hükümsüzlüğüne,… tescil numaralı markanın 29, 31 ve 35. sınıflar yönünden hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin … numaralı markasının yenilenmediği iddia edilse de 14.06.2016 tarihinde yenilendiğini, … sayılı markanın 30. Sınıfta kullanıma konu edildiğine ilişkin asıl davadaki iddialar karşısında tescilli olduğu 29, 31, 35. Sınıflarda kullanıma konu edilmediği yönündeki karşı dava iddialarının kabul edilebilir olmadığını, markalarının Türkiye’de yoğun olarak kullanıldığını, asıl davadaki 30. Sınıfta yer alan emtia için markasal kullanıma konu edildiğine ilişkin beyanının yanlış yorumlandığını, müvekkilinin “…” markası ile davalı/karşı davacının “…” markasının Türkiye’de … dilinin pek bilinmediği gerçeği karşısında ortalama tüketici nezdinde marka algısı bütün olarak algılamasına bakacağını savunarak davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, asıl dosyada; davalının “Şekil+… …” ve “Şekil+… … …” ibareli tesçilli markası ve bunu aynı şekilde ticaret hayatında kullanımı ile davacının “…” ibareli tescilli markaları arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel, sesçil ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, taraf marka işaretleri benzemediğinden 6769 sayılı SMK’nın 6/1. maddesindeki iltibasın bulunmadığı, SMK 6/5 maddesindeki tanınmışlık koşulunun şartlarının da oluşmadığı, dava konusu marka açısından kötüniyetli ve haksız rekabet oluşturacak şekilde başvurusu yapılıp tescil edildiği ve bu şekilde de kullanıldığı iddiasın kanıtlanamadığı, bu açılardan gerek SMK 29. maddesindeki tecavüz, TTK 54. maddesindeki haksız rekabet ile gerekse 25. maddesindeki hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı, kullanmama def’i talebi açısından, gerek tecavüz gerekse hükümsüzlük davalarında davacı tarafın mesnet markalarının kullanılmadığı def’i talebini ileri sürülebildiği, ancak davalı, davacının … sayılı markasının yenilenmediğini ve kullanılmadığını, … sayılı markanın da kullanılmadığını ileri sürse de … sayılı markanın süresinde yenilendiğinin anlaşıldığı, her iki markada kullanılmama iddiası açısından ise yukarıda açıklandığı üzere markalar arasında iltibas oluşmadığından, def’i talebinin iltibas halinde ele alınıp değerlendirilmesi gerektiği, zira buradaki def’inin sonucunun kanunda “İtiraz sahibi tarafından bu hususların ispatlanamaması durumunda itiraz reddedilir.” yani iltibas iddiası dinlenmez olarak anlam çıktığından bu açıdan def’i talebinin de sonuca da etkili görülmediği, davalının diğer tarafa ait… sayılı markasının 5 yıldır tescilli olmadığı gerekçesi ile hükümsüzlüğe mesnet oluşturamayacağı iddiasında bulunsa da davacının hükümsüzlüğe konu markanın tescilinden önce başvurusunun yapılıp markasının tescil edilmesi yeterli olduğundan (5 yıllık süreye gerek bulunmadığı) bu savunmaya da itibar edilmemekle beraber bu durumun da sonuca da etkili bulunmadığı, karşı davada; karşı davacı taraf “Şekil+…”… sayılı markanın yenilenmediği iddiasına bağlı (kendisine karşı açılan davada ayrıca kullanmama def’ini ileri sürse de kendisinin karşı dava olarak açtığı davada ise kullanmama iddiasına dayanmadığı (21/0972020 tarihli duruşmada düzeltilen haliyle)) hükümsüzlük davası açmış ise de 6769 sayılı SMK 25. maddede marka yenilenmemenin hükümsüzlük sebebi olarak sayılmadığı, diğer yönden davacının iddiasının aksine (… ) sayılı markanın koruma süresinin sona erdiği tarih olan 14/06/2016 tarihinden itibaren 10 yıl olarak tekrar yenilendiği de anlaşıldığından davacının bu iddiasının mahkemece kabul görmediği, karşı davacı taraf “Şekil+…”(… ) sayılı markanın kısmen kullanılmadığı iddiasına bağlı hükümsüzlük talebinde bulunmuş ise de, kullanılmayan markanın 6769 sayılı SMK’nın 25. maddesine göre hükümsüzlüğü değil, SMK’nın 9 ve 26. maddeye göre iptalinin talep edilebileceği, “Taleple bağlılık ilkesi” kapsamında HMK’nın 26. maddesinde düzenlenen “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.” hükmü karşısında SMK 25. maddedeki hükümsüzlük koşulları da oluşmadığından, davacının bu iddiasının mahkemece kabul görmediği gerekçeleriyle asıl ve karşı davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, davalı tarafın … sayılı “… ve … sayı ile kayıtlı “… …” şeklindeki 30. Sınıfta tescilli markaları “…”, “… … ve “…” kelime unsurlarından oluşmakta olup, esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu, müvekkili şirketin ülkemizde tescilli 2006 … sayı ile tescilli markalarının tek ve esas unsurunun ise “…” ibaresi olduğunu, markaların bütünsel olarak da birbiri ile ilişkilendirilebilecek seviyede bir benzerlik ilişkisi içinde olduğunu, mahkemece bilirkişi raporunda varılan görüşün dikkate alınmadığını, davaya konu markalar arasında benzerlik ve karıştırma ihtimalinin varlığının tespiti halinde, kullanmama def’i bakımından tespitlerin karara etki edeceğini, bilirkişi heyetinin, 06.09.2019 tarihinde dosyaya sunulan delil listesini incelemeyerek eksik araştırmada bulunduğunu, ilk derece mahkemesince itirazları karşılar nitelikte yeni bir heyet raporu yahut ek rapor alınması yönündeki itirazların da reddedilmiş olduğunu, delil listesi ile birlikte sunulan tüm deliller incelendiğinde, müvekkilinin markasının ve ürünlerinin tanınmış olduğunun anlaşılacağını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın asıl davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirket vekili katılma yolu ile sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde, karşı dava yönünden, cevap dilekçesinde, “Asıl Davaya Cevaplar” başlığı altında “… Numaralı Marka Açısından Beyanlar” kapsamında (3) numaralı bentte “yenilenmeyen ve dolayısıyla kullanıldığı kanıtlanmayan davacı markasının hükümsüz sayılmasını”nın talep edildiğini, ayrıca 11.11.2019 tarihli ön inceleme duruşmasındaki beyanlar doğrultusunda, taraflar arasındaki uyuşmazlığın karşı dava yönünden … sayılı markanın yenilenmediği ve kullanılmadığı iddiası olduğunun yerinde olarak tespit edildiğini, şu halde asıl davada bahsi edilen kullanmama def’ine, karşı davada kullanmama iddiası olarak dayanıldığının açık bulunduğunu, ne var ki yerel mahkemece 21.09.2020 tarihli celsede, bu marka yönünden kullanmama iddiasının sehven kayıtlara geçtiği belirtilerek davacı karşı davalıdan bu ibare için muvafakat istendiğini, oysa ki bu markaya ilişkin olarak karşı davada kullanmama iddiasında bulunduğunun açık olduğunu, karşı davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğunu, … tescil numaralı markaya yönelik olarak da söz konusu markaya ilişkin olarak kullanılmadığı iddiasına bağlı hükümsüzlük talebinde bulunulan, kullanılmayan markanın hükümsüzlüğü değil SMK m. 9 ve m.26’ya göre iptali talep edilebileceği, taleple bağlılık ilkesi gerekçesiyle bu marka yönünden karşı davanın reddine karar verildiğini, cevap dilekçesinde “Asıl Davaya Cevaplarımız” başlığı altında “… Numaralı Marka Açısından Beyanlarımız” kapsamında (3) numaralı bentte SMK m. 9 anlamında markanın kullanımının ispatlanmadığının beyan edildiğini, fakat sehven markanın iptali yerine hükümsüzlüğünün talep edildiğini, cevap dilekçesinin “Karşı Davamız” başlığı altında “… Numaralı Marka Açısından Beyanlarımız” kapsamında bu kez tekrardan kaçınmak maksadıyla asıl davadaki beyanlarımızla yetinilerek, bu beyanlara dayanıldığını, davanın hukuki nitelendirmesinin hâkime ait bulunduğunu, cevap dilekçesinde ve karşı dava dilekçesinde, söz konuyu markaya ilişkin dayanılan talep ve vakıaların hukuki dayanağı olarak SMK m.9’a dayanıldığını, fakat sehven hükümsüzlük şeklinde yapılan netice-i talebin, taleple bağlılık yönünden hukuki nitelendirmeye etkisi olmayacağından, işaret edilen kanun maddesi kapsamında tarafımızdan talep edilen hususun, markanın iptali olduğunun açık bulunduğunu, kaldı ki HMK m.26/1 uyarınca hâkimin, talep sonucundan daha azına karar verebileceğini, karşı davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğunu ileri sürerek asıl dava yönünden davacı-karşı davalının istinaf başvurusunun esastan reddine, karşı dava yönünden usule, yasaya ve hakkaniyete aykırı olarak verilen kararın kaldırılmasına ve karşı davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Asıl dava, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin men’i, ref’i ile maddi ve manevi tazminat, marka hükümsüzlüğü, karşı dava marka hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Mahkemece, karşı dava yönünden, “Şekil+…” ibareli … sayılı markanın yenilenmediği iddiasına bağlı olarak hükümsüzlük davası açılmış ise de, 6769 sayılı SMK’nın 25. maddesinde marka yenilenmemesinin hükümsüzlük sebebi olarak sayılmadığı, “Şekil+…” ibareli… sayılı markanın kısmen kullanılmadığı iddiasına bağlı hükümsüzlük talebi yönünden ise, kullanılmayan markanın 6769 sayılı SMK’nın 25. maddesine göre hükümsüzlüğünün değil, SMK’nın 9 ve 26. maddesine göre iptalinin talep edilebileceği, “Taleple bağlılık ilkesi” kapsamında HMK’nın 26. maddesinde düzenlenen “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.” hükmü karşısında, SMK’nın 25. maddedeki hükümsüzlük koşulları da oluşmadığından, davacının bu iddiasının kabul görmediği gerekçeleriyle ret kararı verilmiştir.
Oysa, 6100 sayılı HMK’nun 119/e. maddesinde ifade edildiği üzere davacı iddiasının dayanağı olan tüm vakıaları dava dilekçesinde göstermek zorundadır. Dava sebebini maddi vakıalar oluşturur. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz (HMK 25. madde). Hakim, ancak, dava dilekçesinde ileri sürülen maddi vakıaları değerlendirmek ve hukuki nitelendirmesini yapmakla mükelleftir. HMK’nın 33. maddesine göre de, Hakim, Türk Kanunlarını kendiliğinden uygulamak zorunda olup, hiç şüphesiz bir davada olayları açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme Hakime aittir. Bu nedenle, tarafların hukuki nitelendirmeyi doğru yapmak zorunluluğu yoktur. Başka bir ifadeyle, Hakim, bildirilen hukuki sebeple bağlı olmayıp, hukuki sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla sorumludur (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin; 2014/9963 Esas, 2014/16132 Karar; 2020/3161 Esas, 2022/3537 Karar; 2015/11283 Esas, 2016/6338 Karar).
Bu hale göre, hakimin, dava dilekçesinde ileri sürülen maddi vakıaları değerlendirmek ve hukuki nitelendirmesini yapmakla mükellef olması karşısında, mahkemece, “Şekil+…” ibareli ve… sayılı markanın kısmen kullanılmadığı iddiasına bağlı hükümsüzlük talebi yönünden, kullanılmayan markanın 6769 sayılı SMK’nın 25. maddesine göre hükümsüzlüğünün değil, SMK’nın 9 ve 26. maddesine göre iptalinin talep edilebileceği yönündeki gerekçesi yerinde bulunmamış, karşı davadaki bu talebe yönelik olarak hiçbir delil toplanmadan ve esasına girilmeden karar verilmesi doğru olmamıştır. Bunun yanında “Şekil+…” ibareli ve … sayılı marka yönünden de, 6769 sayılı SMK’nın 25. maddesinde markanın yenilenmemesinin hükümsüzlük sebebi olarak sayılmadığı gerekçesi ile bu marka yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de, … sayılı marka yönünden karşı davacı tarafça “yenilenmeyen ve dolayısıyla kullanıldığı kanıtlanmayan davacı markasının hükümsüz sayılmasının” talep edildiği, bunun ön inceleme duruşmasında da tutanakta belirlendiği anlaşıldığından, karşı davada bu marka yönünden de, SMK’nın 9 ve 26. maddesine göre markanın iptalinin talep edildiği gözetilerek işin esasına girilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken hiçbir delil toplanmadan karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
Diğer yandan, asıl davada mahkemece, yukarıda anılan gerekçe ile taraf marka işaretleri benzemediğinden 6769 sayılı SMK’nın 6/1. maddesindeki iltibasın bulunmadığı sonucuna ulaşılarak karar tesis edilmiş ise de, gerek dosya kapsamında görüşüne başvurulan bilirkişilerin iltibas yönündeki değerlendirmeleri, gerekse iltibas husustaki Yargıtay uygulaması dikkate alındığında, “…” ve “…” esas unsurlu markalar arasında iltibas bulunduğu belirlenmiş, Dairemizce de bu görüş yerinde bulunmuştur. Bu durum karşısında, mahkemece asıl davada ileri sürülen kullanmama defilerinin de incelenerek sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, bu yöne ilişkin hiçbir inceleme yapılmaması da yerinde olmamıştır.
Bu nedenle HMK’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca, davanın yeniden görülüp esas hakkında yeni bir karar verilmesi için ilk derece mahkemesine ait kararın kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1- HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince taraf vekillerinin istinaf itirazların kabulü ile, Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 21/09/2020 tarih ve 2018/413 E. – 2020/210 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA;
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE,
3-Taraf vekillerinin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-Taraflarca yatırılan 54,40’ar TL maktu istinaf karar ve ilam harçlarının istek halinde taraflara ayrı ayrı iadesine,
5-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılamada değerlendirilmesine,
7-Kararın tebliği ve harç işlemlerinin yerel mahkeme tarafından yaptırılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 30/12/2022 tarihinde HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca KESİN olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 26/01/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip