Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/785 E. 2023/670 K. 18.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Esas-Karar No: 2021/785 – 2023/670
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/785
KARAR NO : 2023/670
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/02/2021
NUMARASI : 2019/353 E. – 2021/45 K.

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü

Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 01/02/2021 tarih ve 2019/353 Esas – 2021/45 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, davalı Şirketin 2017/113122 sayılı “…” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, marka kapsamında 7,9 ve 42. sınıflarda yer alan mal ve hizmetlerin bulunduğunu, Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından SMK’nın 5/1-b ve 5/1-c maddeleri uyarınca başvurunun kısmen reddine karar verilip, diğer mal ve hizmetler yönünden başvurunun ilan edildiğini, müvekkilince SMK’nın 5/1-a,c,d ve 6/9 maddeleri karşısında dava konusu başvurunun tescilinin mümkün olmadığı gerekçesiyle başvuruya itiraz edildiğini, müvekkili itirazının önce Markalar Dairesi Başkanlığı sonrasında ise YİDK tarafından reddedildiğini, alınan kararın usul ve yasaya aykırı bulunduğunu, tecil başvurusu yapılan sınıflarda dava konusu başvurunun tanımlayıcı ibareler olması nedeni ile tescilinin mümkün olmadığını, dava konusu “…” ibaresinin, sektördeki pekçok firma tarafından kullanılan bir ibare olduğunu, ileride de kullanılmasının kuvvetle muhtemel bulunduğunu, bu ibarenin tüketicilerce “müşterilere ve abonelere çağın gereklerine uygun şekilde … applikasyon hizmeti verilmesini” çağrıştıran tanımlayıcı bir ibare olarak algılanacağını, “…” ibaresinin davalı şirket tarafından abonelerine günümüzde … olarak tabir edilen aplikasyonlar kullanılarak verilecek desteği anlatmakta olup, bir şirketin tekeline verilecek bir ibare olmadığını, “…” kelimesinin Türkçe’de … anlamına geldiğini, bu terimin gerek İngilizce gerek Türkçe versiyonunun yoğun olarak teknoloji sektöründe kullanıldığını, “…” teriminin kullanım alanı içine artık bilgisayar, telefon, televizyon gibi iletişim cihazlarının da girdiğini, … cihazların kullanıcının emirlerini yerine getiren pasif bir alet konumundan çıkıp bazı konularda artık “kullanıcının” da yerine karar verebilme yetisi kazandığını, … cihazlara yüklenen uygulamalarla artık kullanıcının tercihi doğrultusunda yepyeni özellikler kazandırılabildiğini, artık “…-…” ibaresinin yalnızca teknoloji ile ilgilenen özel bir tüketici kitlesi tarafından değil, ortalama tüketicinin dahi ilgi alanına girdiğini ve bu kitle tarafından bilgi sahibi olunmuş bir ibare olduğunu, “…” ibaresinin ise İngilizce bir kelime olan “…”’ın kısaltması olup, “uygulama” anlamına geldiğini, yaygın kullanımı nedeni ile günümüzde dilimize yerleşmiş olan bu ibarenin İngilizce bilmeyen tüketici kitlesi tarafından dahi bilindiğini, “…” lerin yani “uygulama”ların, kullanıcıların ihtiyaçları doğrultusunda istedikleri işlemleri … cihazlarından yapmalarına imkan veren yazılımlar olduğunu, uygulamaların, işletim sistemleri, internet siteleri, başka bilgisayar programları (… vb.) cep telefonları (… vb.) ya da tablet bilgisayarlar altında çalıştırılmak üzere kullanıldıklarını, teknik olarak kısaca izah edildiği üzere, “…” ve “…” ibarelerinin teknoloji ile ilgili terimler olup, günlük hayatta gerek profesyoneller gerekse ortalama tüketiciler tarafından çok yaygın olarak kullanılan, dilimize yerleşmiş ve hayatımızın bir parçası haline gelmiş terimler olduğunu, itiraza konu markanın özellikle tescil başvurusu yapılan sınıflar da göz önüne alınırsa tescili mümkün olmayan bir ibare bulunduğunu, davalı şirketin kötü niyetle ve tekel oluşturmak maksadı ile tescil başvurusu yaptığını ileri sürerek, YİDK’in 2019-M-5056 sayılı kararının iptaline, dava konusu markanın tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Kurum vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, başvuru konusu işaretin ayırt edicilik taşımadığı ve tanımlayıcı olduğu mal ve hizmetlerin zaten başvuru kapsamından çıkarıldığını, bunun dışında başvuru kapsamında kalan mal ve hizmetler yönünden dava konusu başvurunun ayırt edici olduğu gibi tasviri veya tanımlayıcı bir nitelik de taşımadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, müvekkili Şirketin tartım sektörüne yönelik olarak faaliyet gösterdiğini, üretimini yaptığı uluslararası standarttaki ürünlerini 90 ülkede yerleşik müşterilerinin hizmetine sunduğunu, YİDK kararının davacıya tebliğ tarihinin tespit edilerek davanın süresi içerisinde açılıp açılmadığının denetlenmesinin gerektiğini, 2 aylık süre içinde dava açılmamış ise davanın esasa girilmeksizin süre yönünden reddini talep ettiklerini, davacının kötü niyetli tescil iddiasının hiçbir haklı ve hukuki dayanağının olmadığını, “…” ibaresinin sektörde pek çok firma tarafından kullanıldığı, bu ibarenin “tüketicilerde müşterilere ve abonelere çağın gereklerine uygun şekilde hizmet verilmesini çağrıştıran tanımlayıcı hizmet çağrışımı yaptığı” öne sürülmekteyse de bu sektörün hangi sekör olduğuna dair bir açıklama yapılmadığını, eğer kastedilen telekomünikasyon sektörüyse müvekkilinin bu sektörede hiçbir yatırımının bulunmadığını, müvekkilin hitap ettiği müşteri kitlesinin, dava dilekçesinde belirtilen “nüfusun genç kesimi” olmadığını, müvekkilinin tamamen uzman kullanıcı statüsündeki kullanıcılara yönelik mal ve hizmet sunduğunu, … veya … ibarelerinin “abonelere çağın gereklerine uygun hizmet verilmesini çağrıştıran” bir ibare olduğunu söylemenin mümkün olmadığını, bu ibarelerin çelik kapıdan, sağlıklı yiyeceğe, eğitimden, temizlik hizmetlerine kadar birbirinden tamamen farklı pek çok alanda ve sınıfta tescil edilegeldiğini, … ve/veya … ibarelerinin tek başlarına ya da bir ek ve/veya şekil ile beraber birden fazla sınıfta, birden fazla hak sahibi adına tescilli olduğunu, hiçbir marka sahibinin “…” ibaresinin kullanımını tekeline almadığını, markanın ikiye bölünerek değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, müvekkili markasının bir bütün olarak “…” şeklinde değerlendirilmesi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, “…” ibareli başvuru markasının SMK’nın 4. maddesi kapsamında marka tanımına uyacak şekilde bir işaret olduğundan SMK’nın 5/1-a maddesindeki koşulun gerçekleşmediği, “…” ibareli başvuru markasının kapsamında yer alan 07,09,42. sınıftaki mal/ hizmetler açısından tanımlayıcı, vasıf bildirici özellikleri bulunmadığından SMK’nın 5/1-c maddesindeki koşulların oluşmadığı, “…” ibareli başvuru markasının kapsamında yer alan 07,09,42. sınıftaki mal/ hizmetler açısından ticaret alanında herkes tarafından kullanılan adlar ve işaret olarak algılanması mümkün görülmediğinden SMK’nın 5/1-d maddesi koşullarının somut olayda bulunmadığı, davacı taraf her ne kadar itiraz dilekçesinde SMK’nın 6/1 maddesine de dayanmış ise de itirazını dava konusu markaya benzer önceki tarihli herhangi bir markaya dayandırmadığından bu iddianın yerinde olmadığı, dava konusu “…” ibareli başvuru markasının kötü niyetli yapıldığı iddiasının da kanıtlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, dava konusu başvuruyu oluşturan “…” ibaresinin, SMK’nın 4. maddesi kapsamında marka algısı yaratmadığını, bu ibarenin ayırt edicilik taşımadığını, ayrıca başvuru kapsamında yer alan mal ve hizmetler yönünden dava konusu başvurunun tanımlayıcı olduğunu, davalı Şirkete “…” ibaresinin verilmesi halinde, diğer firmalara ve rakiplerine dezavantaj yaratacak şekilde tekel hakkı tanınacağını, 6769 sayılı SMK’nın 5/ a,c,d maddeleri kapsamında yerel mahkeme kararının hatalı olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararı iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinden, davalı Şirketin 2017/113122 sayılı “…” ibareli marka başvurusunda bulunduğu, marka kapsamında 7,9,42. sınıf mal ve hizmetlerin yer aldığı, Markalar Dairesi Başkanlığınca SMK’nın 5/1-b ve c bentleri uyarınca başvuru kapsamından “Manyetik, optik kayıt taşıyıcılar ve bunlara kaydedilmiş bilgisayar programları ve yazılımları; bilgisayar ağları vasıtasıyla indirilebilen ve manyetik ve optik ortamlara kayıt edilebilen elektronik yayınlar; manyetik/optik okuyuculu kartlar, manyetik, optik ve elektronik ortamlara kaydedilmiş çekilmiş sinema filmleri, diziler ve video müzik klipleri. Bilgisayar hizmetleri: bilgisayar programlama, bilgisayarı virüse karşı koruma, bilgisayar
sistem tasarımı, başkaları adına web sitelerinin tasarlanması, bakımı ve güncelleştirilmesi, yazılım tasarımı, kiralanması ve güncelleştirilmesi, internet arama motoru sağlama, hosting,
bilgisayar donanımları alanında danışmanlık, bilgisayar donanımlarının kiralanması hizmetleri” mal ve hizmetlerini çıkardığı, kalan mal ve hizmetler yönünden başvuruyu ilan ettiği, başvurunun ilanına davacı tarafından mutlak tescil engelleri ve kötü niyet gerekçeleriyle itiraz edildiği, Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından itirazın reddine karar verildiği, bu karara yönelik davacı itirazının ise YİDK’in 30.05.2019 tarih, 2019-M-5056 sayılı kararıyla reddedildiği, kararın 21.06.2019 tarihinde davacıya tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Görüldüğü üzere iki aylık hak düşürücü süre içinde 21.08.2019 tarihinde açılan işbu davada uyuşmazlık, dava konusu başvurunun SMK’nın 5/1-a,c,d maddeleri karşısında tescil edilip edilmeyeceği noktasındadır. Zira, her ne kadar davacı tarafça kötü niyet gerekçesi ile de başvuruya itiraz edilmiş ise de ilk derece mahkemesinin davanın reddine ilişkin kararına karşı kötü niyet gerekçesine dayalı bir istinaf itirazı ileri sürülmemiştir.
Dava konusu uyuşmazlığa uygulanması gereken 6769 sayılı SMK’nın 5/1-a maddesinde, 4. madde kapsamında marka olamayacak işaretlerin marka olarak tescil edilemeyeceği düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 4. maddesinde ise “Marka, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir. O halde, teşebbüslerin mal veya hizmetlerini diğer teşebbüslerin mal veya hizmetlerinden ayırt etmesi ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla her türlü işaretin marka olarak tescili mümkündür. Bu madde kapsamında tanımlanan ayırt edicilik, soyut ayırt edicilik olarak kabul edilmektedir. Bir işaretin soyut ayırt ediciliğinin varlığının kabul edilebilmesi için işaretin belli bir bütünlük arz etmesi gerekmektedir. Bütünlük arz etmek, işaretin fark edilebilir, bir bütün olarak tanınabilir, sınırlarının tespit edilebilir olması anlamına gelmektedir. Bu nedenle, işaretin tüketici tarafından uzun incelemeler sonucu anlaşılabildiği hallerde işaretin bütünselliğinden söz edilemez. Örneğin onlarca meyve sebzeden oluşan bir kompozisyon ya da birçok cümleden oluşan bir paragraf bütünlük şartını sağlamadığından soyut anlamda ayırt edici değildir. İşaret birçok unsurdan oluşsa da, bu unsurların kendi içinde bir bütünlük oluşturması halinde bütünlük şartının sağlandığının kabulü gerekir. Diğer yandan da SMK’nın 5/1-c maddesi uyarınca marka başvurusu “Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten” özellikleri taşıyorsa marka olarak tescili mümkün bulunmadığı gibi SMK’nın 5/1-d maddesi uyarınca da, ticaret alanında herkes tarafından kullanılan adlar ve işaretler markanın esas unsuru olarak alınamazlar.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/8510 Esas, 2018/1875 Karar ve 12/03/2018 Tarihli kararına konu uyuşmazlıkta, davacının “… …” ibareli marka tescil başvurusunun davalı Kurum tarafından 556 sayılı KHK’nın 7/1-a ve c bentleri uyarınca reddine dair kararın iptaline yönelik açılan davanın, başvuruya konu ibarenin “… …” anlamına geldiği, tüketici algısı bakımından … teknolojisinin yanında bu içeriğe interaktif özellikler katılarak … formunun … teknolojiye uyarlandığı yönünde bir algı oluşacağı, markada geçen “…” kelimesinin ayırt edicilik katmaya yetmediği, “… e-kitap” şeklinde kullanımların bulunduğu, günlük hayat içerisinde oldukça yoğun kullanıldığı, bir teknolojiyi tanımladığı, marka algısı oluşturmayacağı, tür ve karakteristik özelliğini tanımlama yanında bu hizmetlerin asgari seviyede kaynağına işaret edebilecek ayırt edici bir işaret olmadığı, Kurumun daha önce benzer ibareleri tescilinin, aynı hatalı değerlendirmeyi sürdürmesini talep hakkını davacı dahil hiç kimseye vermeyeceği gerekçesiyle reddedildiği ve bu kararın Yargıtayca onandığı anlaşılmaktadır.
Yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/3539 Esas, 2017/5347Karar ve 16/10/2017 tarihli kararına konu uyuşmazlıkta, “…” ibareli markanın tescili için yapılan başvurunun 9. Sınıftaki bir kısım emtia bakımından 556 sayılı KHK’nın 7/a ve 7/c maddeleri uyarınca reddedilmesi üzerine açılan davanın, başvuruya ve davaya konu işaretin “…” ibaresinden oluştuğu, “…” kelimesinin İngilizce de “zeka, akıl” anlamına, “…” ibaresinin ise “denge sağlayan kişi veya nesne” anlamına geldiği, işaretin tescili istenen mallar yönünden ayırt ediciliğinin bulunmadığı, doğrudan tanımlayıcılık taşıdığı, ibarenin bir kişinin tekeline verilemeyeceği, bu ifadenin birçok alandaki test cihazlarında yaygın olarak kullanıldığı gerekçesiyle reddine dair verilen kararın Yargıtayca onandığı görülmektedir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2015/8971 Esas, 2016/3907 Karar ve 11/04/2016 Tarihli kararına konu uyuşmazlıkta da, “…+şekil” ibareli marka tescil başvurusunun “Malların depolanması, paketlenmesi ve sandıklanması hizmetleri. Çöplerin depolanması ve taşınması hizmetleri, atıkların toplanması ve taşınması hizmetleri” yönünden 556 Sayılı KHK’nın 7/1-c maddesi uyarınca kısmen reddedilmesi üzerine mahkemece 556 Sayılı KHK’nın 7/1-a,c ve d bentleri uyarınca tescil engelinin bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine dair verilen kararın Yargıtayca onanmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde; dava konusu başvuru “…” ibaresinden oluşmaktadır. Başvuruda başkaca bir şekil unsuruna ya da figüre yer verilmemiştir. İngilizce “…” ibaresi Türkçe’de “akılllı, zeki, yakışıklı” anlamlarına gelmektedir. “…” ibaresi ise İngilizce “…” ibaresinin kısaltması olarak kullanılmaktadır. Buna göre dava konusu başvuru, bir bütün olarak Türkçe’ye … uygulama şeklinde çevrilecek olup, “Akılllı uygulama” ibareleri özellikle … telefonlar için yaygın kullanılan ibareler olması bakımından İngilizce bilmeyen kişiler tarafından bile manası bilinebilecektir. Bu haliyle anılan ibare ilişkin olduğu mal ve hizmetlerden bağımsız olarak değerlendirildiğinde, “… Uygulama” ibaresi ilk kez duyulduğunda ya da görüldüğünde, ortalama tüketiciler nezdinde, … telefonlar ya da bilgisayarlara indirilebilecek uygulamaları çağrıştıracak olup, herhangi bir mal ve hizmet yönünden marka algısı yaratmayacağıdır. Diğer bir deyişle dava konusu ibare, herhangi bir mal veya hizmet yönünden marka algısı yaratmayan, mal veya hizmetleri diğer teşebbüslerin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye elverişli bulunmayan, kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden tanımlayıcı nitelik taşıyan bir ibare olduğu gibi ticaret alanında herkesin kullanımına da açıktır. O halde, dava konusu başvurunun 6769 sayılı SMK’nın 5/1-a-c-d maddeleri karşısında tescilinin mümkün olmadığı gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Yukarıda açıklanan hususlara aykırı değerlendirmeler içeren bilirkişi raporundaki tespitlere itibar edilmemiş, SMK’nın 5. maddesi kapsamında yapılacak değerlendirmenin hakimin hukuki bilgisi ile çözümlenecek olması nedeniyle ayrı bir bilirkişi incelemesi de yapılmamıştır.
HMK’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, Dairemizce davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK.’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 01/02/2021 gün ve 2019/353 Esas – 2021/45 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın KABULÜ ile YİDK’in 30.05.2019 tarih ve 2019-M-5056 sayılı kararının İPTALİNE,
3-Dava konusu 2017/113122 sayılı “…” ibareli markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜ İLE SİCİLDEN TERKİNİNE,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 179,90 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile kalan 135,50 TL’nin davalılardan alınarak Hazineye irat kaydına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre belirlenen 15.000,00 TL maktu vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında yapılan 1.800,00 TL bilirkişi ücreti, 187,50 TL tebligat ve posta masrafından oluşan toplam 1.987,50 TL yargılama giderine, 44,40 TL peşin harç, 44,40 TL başvurma harcı eklenerek oluşan toplam 2.076,3‬0 TL’nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı … A.ş. ile davalı … tarafından ilk derece mahkemesinin yargılaması sırasında herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-İstinaf aşamasında davacı tarafından 33,50 TL posta ücreti, 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı olmak üzere toplam 195,60 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
10-Davacıdan peşin olarak alınan 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
11-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 18/05/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde TEMYİZ yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 16/06/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip

Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.