Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/757 E. 2021/857 K. 11.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/11/2020
NUMARASI …

DAVANIN KONUSU : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)

Taraflar arasında görülen davada Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 18/11/2020 tarih ve … K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacılar tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ : Davacılar vekili, dava dışı … A.Ş.’nin toplamda %45 hissesinin müvekkillerine ait olduğunu, elektrik enerjisi üretiminde kullanılacak her türlü makine, alet, donanım, sistem ve cihazların imalini, ithalini, ihracını toptan ve perakende dahil ticaretini yapmak amacıyla kurulduğunu, şirketin kurucu ortaklardan …, … ve …’in yönetim, organizasyon ve mühendisliği ile o dönemde Türkiye pazarında kısıtlı ve yeni olan … Takip Sistemi yatırımında %100 yerli mühendisliği uygulayarak, şirketin yarattığı tecrübe, bilgi birikimi, araştırma ve geliştirme çalışmaları ile ortaya çıkmış bir … Takip Sistemi geliştirildiğini ve bu yolla ticari gelir kazanılmasının hedef edinildiğini, ancak anılan şirket ortakları dava dışı …, …, …’ye ait davalı şirketlerce, aynı sistemin Kahramanmaraş … İlçesi … … … Enerji Üretim Santrallerinde, hukuka aykırı olarak bedelsiz kurulum ve kullanımı nedeniyle haksız kazanç sağlandığını, eski başkan …’nin bu şirketlerdeki menfaatini, müvekkillerinin ortağı olduğu şirket menfaatine tercih ettiğini, yeni seçilen başkan …’un da ihtarlara rağmen yasal haklarını kullanmadığını ileri sürerek, davalıların eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, haksız rekabetin men’ine, sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasına, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasına, müvekkillerin uğradığı zararın şimdilik 100.000 TL’lik kısmının TTK 56/1-e 2. cümle uyarınca avans faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile müvekkillerinin ortağı olduğu … A.Ş.’ye ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davacıların dava açma haklarının bulunmadığını, talebin haksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamından, davacıların hissedarı olduğu dava dışı … A.Ş.’ni münhasıran temsile yetkili kişinin dava dışı … olduğu, davacılar vekili tarafından, keşide edilen ihtara rağmen dava açılmadığı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.12.2005 gün,… sayılı kararına dayanarak zarar gören ortaklar tarafından dava açma hakkının bulunduğu ileri sürülmüş ise de, ilgili kararda şirketi tek başına temsile yetkili müdür tarafından yapılan satış işleminin, şirketi ve dolaylı olarak ortakları zarar sokması sonucu, müdürün kendi eylemi için dava açması beklenemeyeceğinden söz edilerek, ortakların doğrudan zarara uğramaları nedeniyle münferit olarak dava açılabileceğinin kabul edildiği, eldeki davada ise şirketi temsile yetkili kişinin davalı şirket ortakları ya da sahibi olmadığı, ayrıca davacıların ihtarına karşı cevabi ihtarnamenin de verildiği, hal böyle olunca … AŞ. yetkilisince davanın açılmamış olduğu gözetilerek, davacıların aktif dava ehliyetinin olmadığının kabul edildiği, 100.000,00 TL zararın tazmini için de aktif dava ehliyeti öncesinde, bu konuda zorunlu arabuluculuğa gidilmemiş olduğu gerekçesiyle haksız rekabetin tespiti ve önlenmesine ilişkin taleplerin aktif husumet yokluğu nedeni ile HMK 114/1-b maddesi uyarınca dava şartı yokluğundan usulden reddine, 100.000,00 TL zararın tazminine ilişkin talebin ise TTK 5/a maddesi uyarınca dava öncesinde arabuluculuğa başvuruda bulunulmamış olması nedeni ile HMK 114/2 maddesi uyarınca dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde, … AŞ.’nin hisse dağılımının %22.5 …, %22.5 …, %11.25 …, %22.5 …, %11.25 … ve %10 … şeklinde olduğunu, … AŞ.’de toplamda %45 oranında pay sahipliği bulunan … Ailesinin aynı zamanda davalı …. de hissedarları bulunduğunu, … AŞ. bünyesinde bir araya getirilip üretilen, ticari bir değer ifade edecek şekilde kullanılabilen … takip sisteminin, … AŞ.’de de ortaklık payları bulunan … – … – …’nin hissedarları olduğu davalı şirketlerce haksız kullanıldığını, ancak müvekkillerin bu yöndeki başvurusu üzerine verilen mahkeme kararı ile gerçekleştirilebilinen … AŞ.’nin 02.12.2019 tarihli genel kurulunda, söz konusu … takip sisteminin haksız bir şekilde bedelsiz kurulum ve kullanımının sağlandığı davalı şirketlere karşı yasal yollara başvurulması talebinin, müvekkillerin olumlu oyuna karşın, şirketin diğer ortaklarının olumsuz oyları ve oy çokluğu ile reddedildiğini, bunun üzerine aynı genel kurulda seçilen yönetim kurulu yeni başkanlığına hitaben, şirketin uğramış olduğu zararın giderilmesi bakımından davalı şirketler hakkında yasal yollara başvurulmasının talep edildiğini, bu talebin de sonuçsuz kaldığını, TTK.’nın 555. maddesi gereği, şirket ortağının münferit dava açma hakkının bulunduğunu, açık kanun hükmü ve bu yönde ilke kararı haline gelen yerleşik Yargıtay içtihatları gereğince, menfaatin şirket adına talep edildiği huzurdaki davanın, şirket ortağı sıfatı ile müvekkiller tarafından münferiden ikame edebileceği kuşkusuzken, müvekkillerinin … AŞ.’yi temsilen dava açamayacağı yönündeki kararın haksız ve hakkaniyete aykırı olduğunu, ayrıca huzurdaki davanın haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, haksız rekabete konu malların imhası ile haksız rekabet neticesinde oluşan zararın tazmini talep edilmek suretiyle ikame edildiğini, söz konusu dava ile sadece “alacak veya tazminat” talep edilmeyip, aynı davalılara karşı, birbirinden bağımsız, birden fazla talep ileri sürüldüğünü, huzurdaki dava kapsamında haksız rekabete ilişkin taleplerin, zorunlu arabuluculuk şartına tabi olmadığını, somut olaydaki gibi “davaların yığılması” halinde arabuluculuğa tabi olmayan dava ile birlikte açılan davanın da arabuluculuk dava şartına tabi olmayacağının Yargıtay yerleşik uygulaması haline geldiğini (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17.02.2020 T. – ….K. Sayılı kararları) ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, haksız rekabetten kaynaklanan tecavüzün tespiti, men’i, maddi durumun ortadan kaldırılması, imha ve maddi tazminat istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Yargıtay 11. HD.’nin 31.10.2016 tarih ve … K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere “6762 sayılı TTK’nın 58. maddesi ile de haksız rekabet davalarında kimlerin davacı olabileceği düzenlenmiş, buna göre, haksız rekabet sebebiyle zarar gören veya zarar görme tehlikesi bulunan kişilere dava açma hakkı tanındığı gibi, ekonomik çıkarları zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek müşterilerin de dava açabileceği, ticaret ve sanayi odaları, esnaf odaları, borsalar ve tüzüklerine göre üyelerinin ekonomik menfaatlerini korumaya yetkili bulunan diğer meslekî ve ekonomik birlikler ile tüzüklerine göre tüketicilerin ekonomik menfaatlerini koruyan sivil toplum kuruluşlarıyla kamusal nitelikteki kurumların da bir kısım davaları açabileceği kabul edilmiştir. Kanun ile dava açma hakkı, ekonomik çıkarları yönünden zarara uğrayan ya da zarar görme tehlikesine maruz kalan kimselere tanınmış olduğundan, tüzel kişilerde doğrudan zarara uğraması söz konusu olmayan ortakların ve yönetim kurulu üyelerinin şahsen dava açmaya hakkı yoktur. (Arkan, Sabih; Ticari İşletme Hukuku, 22. Bası, s. 339 vd.)”.
Somut uyuşmazlıkta da davacıların, dava dışı … A.Ş.’nin ortağı olmaktan başka, örneğin herhangi bir tescilli sınai mülkiyet haklarının olduğu da ileri sürülmemiştir. Bu durum karşısında mahkemece davacı ortakların, dava dışı … A.Ş.’nin uğradığı ileri sürülen haksız rekabet iddiasına dayalı olan işbu davada, aktif dava ehliyetlerinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Ancak Anayasamızın 9. maddesinde yer alan düzenleme uyarınca, ülkemizde yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı ve 36. maddesinde de, herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, mahkemelerin, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacakları esası benimsenmiştir. Bununla birlikte, 07.06.2012 tarih ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile; bazı hukuk uyuşmazlıkları yönünden, bir yandan tarafların kendi iradeleriyle kendi çözümlerini üretebilmeleri ve daha hızlı sonuç elde edilebilmeleri, öte yandan da mahkemelerin iş yükünün azaltılması amacıyla, yine mahkemeler aracı kılınarak bazı tür hukuk uyuşmazlıklarında alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak “Arabuluculuk” müessesesi benimsenmiştir.
Hukuk uyuşmazlıklarının arabuluculuk yöntemi ile çözülmesi ihtiyari olmakla birlikte, 6325 sayılı Kanun’da, 06.12.2018 tarih ve 7155 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, mahkemelerin iş yükünün azaltılması için bazı tür uyuşmazlıklar yönünden mahkemeye başvurmadan önce bir dava şartı olarak “zorunlu arabuluculuk” şartı getirilmiştir. Bu bağlamda aynı kanun ile 6102 sayılı TTK’ya 5/A maddesine getirilen düzenleme ile, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması bir dava şartı olarak kabul edilmiştir. Davanın konusunun birden fazla olması ve bunlardan bir kısmının bir miktar para alacağına, bir kısmının ise miktara tabi olmaması halinde, yani HMK 110. maddesi anlamında bir dava yığılması ve talepler arasında da HMK 166. maddesi anlamında bağlantı bulunması halinde, uyuşmazlığın ne şekilde çözümleneceğine ilişkin bir hüküm bulunmamakta ise de, Anayasamız uyarınca, uyuşmazlığın çözümünde asıl olanın mahkeme yargısı olduğu dikkate alındığında, aralarında bağlantı bulunan ve miktara tabi olan ve olmayan talepleri bir arada içeren, talep yığılmasının söz konusu olduğu davaların, ticari arabuluculuğa tabi olmaksızın mahkemece çözüme kavuşturulması gerekir. Yargıtay 11. HD.’nin 09.12.2020 tarih ve….sayılı kararları da bu yöndedir.
Somut olayda da davacı taraf, bir ticari dava olarak TTK.’nın 54 vd. maddeleri kapsamında, maddi tazminat taleplerinin yanında, davalıların eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğunun tespiti, men’i, maddi durumun ortadan kaldırılması, imha taleplerini de bir arada ileri sürdüğünden, bu nitelikteki davaların bir bütün olarak ve işin esasına girilerek mahkemece çözüme kavuşturulması gerektiği halde, İlk Derece Mahkemesince uyuşmazlığın bir kısmının zorunlu arabuluculuğa tabi olduğu gerekçesiyle maddi tazminat davasının usulden reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Ayrıca bir an için aksi kabul edilse dahi, ayırma kararı verilmeden, uyuşmazlığın bir kısmının arabuluculuğa tabi olduğu gerekçesiyle yazılı şekilde bir karar verilmesi de doğru değildir.
O halde mahkemece davacıların tüm talepleri yönünden aktif dava ehliyetlerinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından ve HMK.’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, diğer bir ifade ile kanun koyucu, temyiz kanun yolunda Yargıtay tarafından verilebilen, yerel mahkeme hükmünün gerekçesinin değiştirilerek düzelterek onanması kararını, istinaf mahkemeleri için öngörmeyip, bu halde istinaf mahkemesince yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiğini düzenlediğinden, Dairemizce davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK.’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile, Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 18/11/2020 gün ve… K. sayılı kararın KALDIRILMASINA;
2-Davanın yukarıda açıklanan gerekçelerle REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 1.707,75 TL harçtan mahsubu ile bakiye 1.648,45 TL karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
4-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan takdiren 13.450,00.TL vekaletin ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalılar tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
7-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
8-Davacılar tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
9-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 11/06/2021 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 11/06/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip