Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/728 E. 2023/681 K. 22.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 20. HUKUK DAİRESİ
Esas-Karar No: 2021/728 – 2023/681
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/728
KARAR NO : 2023/681
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/11/2020
NUMARASI : 2019/556 E. – 2020/555 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Alacak (Taşıma Sözleşmesi Kaynaklı)

Taraflar arasında görülen davada Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 26/11/2020 tarih ve 2019/556 E. – 2020/555 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili ile ihbar olunan … tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin yetkili hamili olduğu …’a ait keşidecisi … olan, CV 0338702 seri numaralı 15/12/2018 keşide tarihli, 26.000,00-TL bedelli bir adet çek için çekin keşidecisi ve iki adet cirantası aleyhinde 06/01/2019 tarihinde UYAP sistemi üzerinden kambiyo senetlerine mahsus icra takibi başlatıldığını, başlatılan icra takibinin tevzi edilerek Gebze 4. İcra Müdürlüğünün 2019/1490 sayılı Esasına kaydedildiğini, icra takibi UYAP sisteminden başlatıldıktan sonra çek aslının Gebze 4. İcra Müdürlüğünün 2019/1490 Esas sayılı dosyasına gönderilmesi için 07/01/2019 tarihinde Ankara Nöbetçi 33. İcra Müdürlüğü kanalı ile üst yazı hazırlattırılıp davalı kurumun … Şubesine gelindiğini, şubede ilgili evraklar doldurulduktan sonra tüm belgeler ile çek aslının gişe memuruna teslim edildiğini, gişe memurunun ilgili tüm evrakları “değerli” şeklinde tabir edilen kargo poşetinin içine yerleştirdiğini, gönderinin çek bedeli olan 26.000,00-TL üzerinden sigortalandığını ve sigorta bedelinin ödendiğini, kargonun 10/01/2019 tarihinde alıcı Gebze 4. İcra Müdürlüğüne teslim edildiğini, bu tarihten sonra İcra Müdürlüğünün takip dosyasından borçlulara tebligat çıkartması beklenirken icra müdür yardımcısı ve iki icra memuru tarafından “Takibe konu çek/senet aslı çıkmadı. İşbu tutanak imza altına alındı” şeklinde tutanak tutulduğunu öğrendiklerini, bunun üzerine 18/01/2019 tarihinde davalı kurumun … Şubesine başvuru yapılarak sigortalanmış olan gönderiden dolayı oluşan zararın tazmininin talep edildiğini, davalı kurumun ara merkezler ve dağıtım merkezinde herhangi bir olumsuzluğa rastlanılmadığını, gönderi ambalajına müdahalede bulunulmadığını, gönderinin yetkili personel Meltem Satıcı imzasına tam, sağlam ve itirazsız olarak teslim edildiğini beyan ederek tazminat taleplerini reddettiğini, çek aslı bulunamadığı ve icra müdürlüğüne teslim edilemediğinden dolayı takip tarihi olan 06/01/2019’dan bugüne kadar borçlular hakkında herhangi bir işlem tesis edilemediğini, müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek, sigorta bedeli olan 26.000,00- TL’nin faizi ve ferileri ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, görev ve husumet itirazında bulunmuş, müvekkilinin gönderiyi mevzuata uygun olarak teslim aldığını, dağıtıma çıkardığını, tam ve hasarsız olarak teslim ettiğini, davacının zararının olup olamadığının belirsiz olduğunu, olayda illiyet bağının bulunmadığını, alıcı tarafından herhangi bir ihtirazı kayıt ileri sürülmeden gönderinin teslim alındığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, davacının yetkili hamili olduğu çekle ilgili kambiyo senetlerine mahsus icra takibi başlatıldığı, icra takibinin Gebze 4 İcra Müdürlüğünün 2019/1490 sayılı esasına kaydedildiği, çek aslının icra dosyasına gönderilmesi için 07/01/2019 tarihinde Ankara Nöbetçi 33. İcra Müdürlüğü kanalı ile davalı kurumun gişe memuruna teslim edildiği, memurun ilgili evrakı “değerli” şeklinde tabir edilen kargo poşeti içine yerleştirdiği, gönderinin çek bedeli üzerinden sigortalandığı, kargonun 10/01/2019 tarihinde Gebze 4. İcra Müdürlüğüne teslim edilmesine rağmen çek aslının paket içinden çıkmadığının tutanak altına alındığı, davacı tarafından 18/01/2019 tarihinde davalı kuruma başvuruda bulunularak oluşan zararın tazmininin istendiği ancak davalının sorumlulukları olmadığını bildirdiği, davacının posta ile gönderdiği çekin değer konulmuş gönderi olarak kabul edileceği, kabulde 26.000,00-TL değer beyan edildiği, kaybı, çalınması veya kapsam eksikliği halinde gönderici tarafından beyan edilen değere kadar davalı kurumdan tazminat istenebileceğinin hüküm altına alındığı gerekçesiyle, davanın kabulüne, 26.000,00-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine karar verilmiştir.
Mahkemece, 23/03/2021 tarihli ek kararla ihbar olunanların istinaf dilekçeleri ayrı ayrı reddedilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili, somut uyuşmazlık yönünden tüketici mahkemesinin görevli olduğunu, gönderinin tam ve hasarsız olarak teslim edildiğini, icra müdürlüğünde tutulan tutanakta … personelinin bulunmadığını, tutanağın resmi evrak niteliğinde bulunmadığını, karşılığı bulunmayan bir çekin kaybında çek bedeli kadar tazminat talep edildiğini, çek bedelinin alınıp alınmayacağının belli olmadığını, ayrıca çekin tekrar icraya konma ihtimalinin bulunduğunu, bu durumda davacının sebepsiz zenginleşeceğini, tüm tarafların sorumluluk oranlarının belirlenmesini talep ettiklerini ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İhbar olunan …temsilen hazine vekili, olayda Bakanlığın bir sorumluluğunun bulunmadığını ve ihbar talebinin yersiz olduğunu ileri sürerek, istinaf talebinin reddine dair ek kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : 1-Dava, taşıma sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, kanun yollarına davanın taraflarının başvurabileceği, ihbar olunan …davada taraf sıfatının bulunmadığı gibi, feri müdahale talebi de bulunmadığından, karara karşı istinaf yoluna başvurma hakkının olmadığı, yerel mahkemece …istinaf başvurusunun reddine yönelik verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, ihbar olunan …temsilen hazine vekilinin 23/03/2021 tarihli ek karara yönelik istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
2-Davalı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesine gelince; davalı vekili davaya konu taşımanın tüketici mahkemesinin görev alanına girdiğini ileri sürerek görev itirazında bulunmuştur. 28.05.2014 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 6502 sayılı Yasa’nın 3/k bendinde “Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi” tüketici, 3/ı bendinde ise “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem” tüketici işlemi olarak tanımlanmıştır. Ancak somut uyuşmazlıkta davalı taşıyıcı ile kurulan taşıma sözleşmesinin tarafı TTK’nın 16/1. maddesi uyarınca tacir olan limited şirket olup aynı Yasa’nın 3. maddesi uyarınca bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari iş olarak kabul edildiğinden, somut uyuşmazlık yönünden asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu anlaşılıp işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Taraflar arasında davacıya ait 26.000,00-TL bedelli çekin davalı tarafça davacıdan taşınmak üzere teslim alındığı, bizzat davalı çalışanı tarafından ambalajlandığı ve gönderinin 26.000,00-TL değer konularak sigortalanmış olduğu hususunda bir çekişme bulunmamaktadır. Davaya konu sigortalı gönderi Gebze İcra Müdürlüğüne ulaşmasını takiben açılmış ve icra müdür yardımcısı ile iki icra memuru tarafından çek aslının çıkmadığına ilişkin tutanak tutulmuştur. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, gönderinin kaybından davalının sorumlu olup olmadığı ve davacının zararının doğup doğmadığı noktasındadır.
Mahkemece sigortalı gönderinin kaybı, çalınması veya kapsam eksikliği halinde, gönderici tarafından beyan edilen değere kadar davalı kurumdan tazminat istenebileceği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, öncelikle davalı … A.Ş.’nin bu olayda sorumluluğunun bulunup bulunmadığının tartışılması gerekmektedir.
6475 sayılı Kanun ile 23.05.2013 tarihi itibariyle yürürlükten kaldırılan 5584 sayılı Posta Kanunu’nun 46 vd. maddelerinde … İdaresinin, söz konusu Kanun’a aykırı eylemlerinden dolayı sorumluluğu düzenlenmiş, bu kapsamda, Kanun’un 46. maddesinde … İdaresinin hangi hallerde sorumlu olduğu belirtildikten sonra 50. maddede İdare’nin meydana gelen zararlardan sınırlı sorumlu bulunduğu hüküm altına alınmıştır.
Dava konusu gönderinin gönderildiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan 6475 sayılı Kanun’da ise idarenin sorumluluğuna ilişkin ayrıntılı düzenlemeler yapılmamış, yalnızca Kanun’un 29. maddesinin 2. fıkrasında, “… hizmetleri ile ilgili olarak herhangi bir talepte bulunmak ve …’nin sorumlu olduğu hâllerde dava etme hakkı o hizmetten yararlanana aittir.” ve 5. fıkrasında da “Mahkemeye, icraya ve kanunla yetkili kılınmış mercilere başvurulması hâlinde zamanaşımı süresi hariç genel hükümler uygulanır.” şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir. Anılan Kanun uyarınca çıkarılan Posta Hizmetlerinin Sunulmasına İlişkin Yönetmeliğin 20/4. maddesi, “Hizmet sağlayıcısının kusurundan kaynaklanan nedenlerle, taahhüt ettiği hizmet kalitesi seviyesinin sağlanamaması halinde tazminat ve/veya geri ödemeye ilişkin prosedür hizmet sağlayıcılar tarafından yayınlanır. Kurum kullanıcı lehine olarak söz konusu prosedürlerde değişiklik talep etme hakkına sahiptir.” şeklinde düzenlenmiş olup aynı Yönetmeliğin 4/ğ maddesi uyarınca hizmet sağlayıcısı olan davalı şirketin internet sitesinde yayınlanan “Başvurma hakkı ve Zamanaşımı ile Sorumluluk ve Tazminat” başlıklı belgede, …’nin 6475 sayılı Kanun, 6102 sayılı Kanun, 4925 sayılı Kanun, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve bu Usul ve Esaslarda belirtilen durumlar ile özel sözleşme/protokollerde belirlenen tazminat hadleri içinde sorumlu olduğu açıklandıktan sonra …’nin sorumluluğunu sınırlandıran düzenlemeler yer almıştır.
6102 sayılı TTK’nın 1. maddesinde, bu Kanundaki hükümlerle, bir ticari işletmeyi ilgilendiren işlem ve fiillere ilişkin diğer kanunlarda yazılı hükümlerin, ticari hükümler olduğu belirtildikten sonra 3. maddede ise buna paralel olarak, bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiillerin ticari işler olduğu hüküm altına alınmıştır. TTK’nın 850. vd. maddelerinde ise taşıma işleri düzenlenmiş olup buna göre taşıma sözleşmesi, ücret karşılığında taşıyıcının, eşyayı varma yerine götürmeyi ve orada gönderilene teslim etmeyi veya yolcuyu varma yerine ulaştırmayı üstlendiği sözleşmedir. TTK’nın 852. maddesi ise “Deniz, demir ve hava yoluyla taşıma ile posta idaresine ilişkin özel hükümler saklıdır” düzenlemesini havidir. Bu hükmün gerekçesinde de “6762 sayılı Kanunun 764 üncü maddesinden alınmıştır. Bu maddenin uygulamasında, Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası sözleşmelerin, şartları oluşmuşsa, öncelikle uygulanacağı sabittir.
Yukarıda açıklanan hükümlerin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Görüldüğü üzere dava konusu taşımanın yapıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan 6475 sayılı Kanun ile bu Kanun uyarınca çıkarılan yönetmelikte, 5584 sayılı Kanun’dan farklı olarak davalı …’nin hangi hallerde sorumlu olduğuna ve bu sorumluluğun sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemelere yer verilmemiş, yalnızca davalı şirketin kendi internet sitesinde yayınlanan usul ve esaslarda sorumluluğunun sınırlı olduğu belirtilmiştir. Taşıyıcının sorumluluğunun yönerge ile sınırlanmasına ilişkin hükümlerin herhangi bir geçerliliği bulunmamaktadır. O halde dava konusu uyuşmazlık ile ilgili 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanunu ve ilgili mevzuatta herhangi bir hüküm olmadığından uyuşmazlığın bu mevzuat kapsamında çözümlenmesi mümkün değildir.
6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanunu’nun 21. maddesi ile davalının kamu tüzel kişiliği sona erdirilerek anonim şirkete dönüştürüldüğü ve yukarıda anılan TTK’nın 3. maddesi uyarınca bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiillerin ticari işlerden olduğu öncelikle göz önünde bulundurulmalıdır. Dolayısıyla davalının üstlendiği dava konusu posta taşıma işi de ticari iş niteliğindedir. Öte yandan, bu işin bir taşıma olduğu da kuşkusuzdur. O halde TTK’nın Dördüncü Kitabında düzenlenen taşımaya ilişkin hükümlerin dava konusu uyuşmazlığa uygulanıp uygulanmayacağı belirlenmelidir. Bir an için TTK’da yalnızca eşya ve yolcu taşıma işinin düzenlendiği, dava konusu taşımanın da posta taşıması olduğu ve bu nedenle TTK’nın somut uyuşmazlığa uygulanmasının mümkün olmadığı düşünülebilir ise de eşya, türlü amaçlarla kullanılan, insan yapısı, taşınabilir cansız nesne anlamına geldiğinden bu tanım itibariyle somut olayda davalı tarafından taşınan gönderinin de eşya olduğu şüphesizdir. Diğer bir deyişle posta taşımalarının konusunu oluşturan şeyler de eşya kavramına dahildir (Prof. Dr. Mertol Can, CMR ve Alman Ticaret Kanunu ile Mukayeseli Olarak Türk Taşıma Hukukunun Genel Esasları, Birinci Cilt, S:3). Taşınan emtianın herhangi bir ekonomik değerinin bulunmaması da varılan sonucu değiştirmeyecektir. Nitekim, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nce de fatura, pasaport, sınav evrakı gibi herhangi bir değer taşımayan gönderilerin taşındığı taşımalar, TTK kapsamında taşıma kabul edilmiştir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2014/16711 E.-2015/2125 K., 2014/15944E.-2015/1088 K., 2013/10492E.-2013/23202 K. sayılı ilamları). 6102 sayılı Kanun’un 852. maddesinde uyuşmazlığa öncelikle posta idaresine ilişkin özel hükümlerin uygulanmasının gerektiği açıklanmıştır. Şayet posta taşımalarına TTK’nın uygulanması hiç mümkün olmasaydı Kanun Koyucu böyle bir hüküm sevk etmeye ihtiyaç duymazdı. O halde bu hükmü, özellikle hükmün gerekçesi de gözetildiğinde posta taşımalarına ilişkin özel hükümler varsa öncelikle bu hükümlerin uygulanacağı, böyle bir hüküm yok ise uyuşmazlığın TTK’nın ilgili hükümleri uyarınca çözümleneceği şeklinde anlamak gerekmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2015/14947 E.-2016/148 K. ve 2015/155 E.-2015/1263 K. sayılı ilamlarında da 6475 sayılı Kanun kapsamındaki taşımaların, TTK uyarınca ticari iş niteliğindeki taşıma sözleşmesinden kaynaklandığı kabul edilmiştir. Bunun dışında, 6102 sayılı TTK’nın taşıma hükümlerinin dava konusu uyuşmazlığa uygulanmasını engelleyen herhangi bir hüküm ya da durum da mevcut değildir. Bu itibarla, sonuç olarak, 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanunu ile bu Kanuna dayalı çıkarılan Yönetmelikte davalının sorumluluğuna ilişkin özel bir düzenlemenin bulunmadığı, uyuşmazlığın 6102 sayılı TTK’nın taşıma hükümleri çerçevesinde çözümlenmesinin gerektiği sonucuna varılmıştır.
6102 sayılı TTK’nın 875/1. maddesi uyarınca taşıyıcı, eşyanın taşınmak üzere teslim alınmasından teslim edilmesine kadar geçecek süre içinde, eşyanın ziyaından, hasarından veya teslimdeki gecikmeden doğan zararlardan sorumludur. Şayet ziya, hasar ve gecikme, taşıyıcının en yüksek özeni göstermesine rağmen kaçınamayacağı ve sonuçlarını önleyemeyeceği sebeplerden meydana gelmişse, bu durumda taşıyıcı sorumluluktan kurtulacaktır. Yine aynı Kanun’un 878. maddesinde düzenlenen koşullar nedeniyle ziya, hasar ya da gecikme meydana gelmişse taşıyıcının sorumluluğuna gidilemeyecektir. TTK’nın 882/3. maddesinde taşıma süresinin aşılması halinde taşıyıcının sorumluluğunun, taşıma ücretinin üç katı ile sınırlı olduğu hüküm altına alınmış, 886. maddede ise zarara, kasten veya pervasızca bir davranışla ve böyle bir zararın meydana gelmesi ihtimalinin bilinciyle işlenmiş bir fiilinin veya ihmalinin sebebiyet verdiği ispat edilen taşıyıcının, sorumluluktan kurtulma hallerinden ve sorumluluk sınırlamalarından yararlanamayacağı düzenlenmiştir. Taşıyıcının sorumluluğunun sınırlandırılmasına ilişkin bir hüküm, 6762 sayılı TTK’da yer almazken CMR’nin 23. maddesine paralel olarak 6102 sayılı TTK’da taşıyıcının sınırlı sorumluluğu kabul edilmiş, yine CMR’nin 29. maddesi esas alınarak da hangi hallerde taşıyıcının sınırlı sorumluluktan yararlanamayacağı düzenlenmiştir.
6102 sayılı TTK’nın 886. maddesinde düzenlenen kast, hukuka aykırı bir sonucun elde edilmesi için bilerek, isteyerek yapılan hareketi ifade etmekte olup taşıyıcının kasten zarara neden olması halinde sınırlı sorumluluktan faydalanamayacağı açıktır. Maddede geçen pervasızca bir davranışla ve böyle bir zararın meydana gelmesi ihtimalinin bilinciyle işlenmiş bir fiil veya ihmalden neyin anlaşılması gerektiği ise açık değildir. Bilindiği üzere pervasız sözcüğü, çekinmeden, sakınmadan, korkmadan anlamlarına gelmektedir. Kanun’un gerekçesinde de bu ibarenin kasta eşit kusuru ifade ettiği açıklanmıştır. TTK’nın 886. maddesine kaynak teşkil eden CMR Konvansiyonu’nun 29. maddesinde de yer alan kasta eş değer kusur ifadesinden dolaylı kastın anlaşılması gerektiği yönünde görüşler bulunmaktadır (Doç.Dr.Hakan Karan, CMR Şerhi, Ankara,2011, s:735 vd.). Buna karşılık Özel Daire, CMR’nin 29. maddesinde yer alan kasta eş değer kusur ifadesinin, 6762 sayılı TTK’nın 786. maddesinde geçen ağır kusur ve hile kavramlarını en yakın olarak karşılamakta olduğunun kabulü gerektiği görüşündedir (11.HD. 14.06.2012 tarih, 2011/3636 E.,2012/10599K). Özel Daire, 6102 sayılı TTK yürürlüğe girdikten sonra verilen bir başka kararda da aynı uygulamayı sürdürmüş ve taşıyıcının ağır kusurlu olması halinde TTK’nın 886. maddesinde düzenlenen sınırlı sorumluluktan yararlanamayacağı açıklanmıştır (01.10.2014 tarih, 2014/7269 -15022 E.K.).
Yapılan tüm açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davalı şirketin üzerinde değeri yazılı gönderiyi normal posta ücretinden fazla bir ücret alarak alıcısına teslim etmeyi taahhüt ettiği, ancak gönderinin varma yerinde boş çıktığı, gönderinin boş çıktığının icra müdürlüğü görevlileri tarafından tutanak altına alındığı, her ne kadar davalı … A.Ş. tarafından gönderinin ihtirazi kayıt olmadan teslim alındığı savunulmuş ise de, Gebze 4. İcra Müdürlüğünde tutulan tutanağın aksinin, yani gönderinin icra müdürlüğüne içi dolu olarak teslim edildiğinin kanıtlanamadığı, bu nedenle savunmanın yerinde olmadığı, davalı … A.Ş.’nin dava konusu gönderinin içerisinden takibe konu çekin çıkmamış olması nedeniyle olayda sorumluluğunun bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Yukarıda da belirlendiği üzere, davalı … A.Ş. somut uyuşmazlıkta meydana gelen zarardan mevzuat çerçevesinde sorumlu ise de, bu sorumluluğun bir ön şartı olarak davacının bu olay nedeni ile bir zararının doğmuş bulunması da gerekmektedir. Zira tazminat talebinin ön şartı bir zararın doğmuş olmasıdır. Somut uyuşmazlığın bu açıdan da incelenmesi gerekmektedir. … Kargo ve Kurye Gönderileri Hakkında Yönetmeliğin 50/1. maddesi uyarınca değer konulmuş veya sigortalı gönderilerin kaybolması, içindeki eşyanın tamamının veya bir kısmının çalınması veya hasara uğraması hallerinde ödenecek tazminatın en yüksek tutarı değer miktarıdır. Mahkemece, gönderinin belirlenen değeri üzerinden dava kabul edilmiş ise de, davacının değer tutarı kadar zararı kanıtlanmış değildir. Söz konusu madde uyarınca ödenecek tazminat tutarı zarar kadar olup, bunun üst sınırı da sigortalı gönderinin belirlenen değeri tutarındadır. Ancak, davaya konu çekin ibraz tarihinde bankada karşılığının bulunmadığı sabittir. Takibe konulması halinde karşılıksız kalan tutarın tamamının tahsil edilip edilemeyeceği belli olmadığı gibi, çekin üzerinde atılı bulunan imzanın inkar edilmesi dahi mümkündür. Öte yandan, çekin ilamsız takibe konu edilmesine de bir engel bulunmamaktadır.
Bu açıdan değerlendirildiğinde somut uyuşmazlıkta davacı tarafça, alacağın tahsili amacıyla dava konusu karşılıksız çek ile kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla ilamsız icra takibi başlatılmış olup, takibin alınabilecek bir zayi belgesi ile devam edebileceği, öte yandan çek borçlularının borçlarını ödeyip ödememeleri ile çek aslının kaybedilmiş olması arasında, bu aşamada uygun illiyet bağının bulunmadığı, dava konusu çek aslının kaybı nedeni ile davacının zarara uğrayıp uğramadığının ve uğradı ise ne kadar zarara uğradığının ispat edilemediği anlaşılmaktadır. Oysa somut uyuşmazlık yönünden davacının davalı taşıyana karşı böyle bir davayı açabilmesi için çek sorumlularına karşı tüm başvuru yollarını tükettiği halde, davalının eylemi nedeniyle alacağına kavuşamamış olduğunu kanıtlaması gerekir. Diğer bir deyişle çek sorumlularına karşı zamanında alacağın tahsili imkanı varken, davalının çeki kaybetmesi nedeniyle sorumluların mal varlıklarını ellerinden çıkarmaları nedeniyle davacının alacağını alamamış olması halinde, davalı ancak o zaman ve o nispette zarardan sorumlu olacaktır. Aksi halde, yani davalı taşıyanın taşıma yükümlülüğünü usulünce yerine getirdiğinde dahi, davacının çek sorumlularından bir tahsilat yapamayacak idi ise zarar ile davalı taşıyıcının eylemi arasında illiyet bağı bulunduğundan, dolayısıyla davalının tazmin etmesi gereken bir zararın varlığından söz edilemeyecektir. Hal böyle olunca somut uyuşmazlıkta davanın, davacının zararını ispat edememiş olması, henüz ortaya çıkan bir zararının bulunmaması, yani davanın erken açılmış olması nedeniyle reddedilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
Bu itibarla, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, HMK’nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle ihbar olunan …temsilen hazine vekilinin 23/03/2021 tarihli ek karara yönelik istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince kabulü ile Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 26/11/2020 gün ve 2019/556 E. – 2020/555 K. sayılı kararın KALDIRILMASINA,
3-Davanın REDDİNE,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL harcın peşin alınan 444,02 TL’den mahsubu ile bakiye 264,12-TL’nin karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacıya iadesine,
5-Davalı tarafından istinaf başvurusunda peşin olarak yatırılan 1.332,04 TL bakiye karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine,
6-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT’nın 13/1. maddesi uyarınca hesaplanan 9.200,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
8-Davalı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 1.320,00-TL arabuluculuk ücreti, 38,00-TL tebligat ve posta gideri, istinaf aşamasında yapılan 94,50-TL tebligat ve posta gideri, 162,10-TL istinaf kanun yoluna başvuru harcından oluşan toplam 1.614,60-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
9-İhbar olunan … tarafından yatırılan 162,10-TL istinaf kanun yoluna başvuru harcı, 444,01-TL maktu ve nispi karar ve ilam harcının karar kesinleştiğinde ve talebi halinde ihbar olunana iadesine,
10-İhbar olunan … istinaf karar ve ilam harcından muaf olduğundan bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
11-Davalı tarafından yatırılan 1.776,04-TL nispi istinaf karar ve ilam harcının karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davalıya iadesine,
12-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
13-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 22/05/2023 tarihinde HMK 362/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH: 22/06/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip

Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.