Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/662 E. 2021/753 K. 26.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/662
KARAR NO : 2021/753
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/07/2018
NUMARASI :

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali, Marka Hükümsüzlüğü

Dairemizce verilen 29/11/2019 tarih, 2018/1698 E., 2019/1216 K. sayılı karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 27/01/2021 tarih ve …/…. E., …./… K. sayılı kararıyla bozulmuş olmakla, gereği görüşülüp düşünüldü;

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ : Davacı vekili, müvekkili şirketin ………………………………………………………………………………….. sayılı/başvuru numaralı ve “… … şekil”, “… … şekil”, “… … şekil”, “… … şekil”, “… şekil”, “… … … … …”, “… … şekil”, “… …”, “… … …”, “… … … …+ şekil”, “… … …+ şekil”, “… …”, “… …”, “… …”, “… …”, “… … bir tıkla alışverişi evinize indirim!+şekil”, “… …”, “… …”, “… …”, “… …”, “…&… …”, “…+şekil”, “…”, “…”, “… by … …+şekil”, “… …+şekil” ibareli tanınmış markaların sahibi olduğunu, davalının, bu markalar ile karıştırma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki “… … …+şekil” ibaresini marka olarak tescil ettirmek üzere davalı Kuruma başvurduğunu, …/… kod numarasını alan başvuruya müvekkilince yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığınca kısmen kabul edildiğini ve 35. sınıftaki bir kısım hizmetlerin başvuru kapsamından çıkarıldığını, başvurunun kapsamındaki tüm mal ve hizmetler yönünden reddedilmesi için bu karara yaptıkları itirazın YİDK tarafından reddedildiğini, alınan kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, taraf markaların görsel olarak ayırt edilmeyecek kadar benzer bulunduğunu, başvurunun müvekkilinin seri markalarından birisi olarak algılanacağını, müvekkilinin “…” asıl unsurlu markalarının herkes tarafından bilinen markalar olduklarını, dava konusu başvurunun müvekkili markalarının tanınmışlığından haksız fayda sağlayacağını, yine müvekkili markalarının ayırt edici karakterlerinin zedeleneceğini ve itibarlarına zarar verileceğini, davaya konu marka sahibinin müvekkilinin markalarından haberdar olmasına rağmen müvekkilinin markalarının benzerini tescile konu etmesinin kötü niyetini gösterdiğini ileri sürerek, YİDK’in …-M-… sayılı kararının iptaline, dava konusu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, başvuru konusu ibare ile davacının itirazına mesnet markalar arasında, başvuru kapsamında bırakılan mallar yönünden iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, davacının itirazına mesnet markalar ile müvekkili başvurusu arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını, markaların kapsamlarındaki mal ve hizmetlerin farklı olduklarını, müvekkilinin adına 35. sınıfta tescilli “…” markasının bulunduğunu, bu nedenle başvuru üzerinde kazanılmış hakkının olduğunu, davacının markasının tanınmış marka olmasının doğrudan farklı sınıflardaki marka başvurularına engel olmayacağını, kötü niyet iddialarının da yerinde bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet marka işaretleri arasında görsel ve işitsel benzerlik olduğu, başvuru kapsamındaki 35. sınıf hizmetler yönünden de markaların benzer bulundukları, dolayısıyla 35. sınıf hizmetler yönünden 556 sayılı KHK m.8/1-b maddesi koşullarının oluştuğu, bununla birlikte anılan hizmetler yönünden davalı şirketin adına tescilli önceki markalarından kaynaklanan müktesep hakkının bulunduğu, 35. sınıf dışında başvuru kapsamındaki mallarla davacı markalarının kapsamlarındaki mal ve hizmetler arasında ise benzerlik olmadığı, davacı markalarının gıda ve ihtiyaç maddeleri perakende sektöründe tanınmış marka olduğu ancak başvuru kapsamındaki farklı mallar bakımından 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi koşullarının gerçekleşmediği, başvurunun kötü niyetli olduğunun ispatlanamadığı, iptali istenen Kurum kararının yerinde bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili, dava konusu başvuru ile müvekkili şirkete ait “…/…” asıl unsurlu markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunduğunu, dava konusu başvurunun tüketicilerce müvekkili markaları ile ilişkilendirileceğini ve müvekkilinin seri markalarından biri olarak algılanacağını, müvekkilinin davaya dayanak markalarına yoğun kullanım ve tanıtım neticesinde ayırt edicilik kazandırdığını, ayrıca bu markaların tanınmış olduklarını ve 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi koşullarının da oluştuğunu, davalının müvekkili markalarının bilinirliğinden faydalanmak amacıyla kötü niyetli olarak dava konusu başvuruyu yaptığını, davalının önceki tarihli markaları nedeniyle dava konusu başvuru üzerinde müktesep hakkının bulunmadığını, müvekkili markalarındaki renkleri kullanarak bu markalara yanaştığını ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Dairemizin 29.11.2019 tarih, 2018/1698 E., 2019/1216 K. sayılı kararıyla, davacının itirazına mesnet markaların asli unsurlarının “…/…” ibarelerinden oluştuğu, bu ibarenin, Türkçe’de …, … anlamlarına geldiğinden ayırt ediciliğinin oldukça düşük olduğu, her ne kadar tescilli olduğu sürece markanın korunması esas ise de bu ibareyi içeren markaların koruma kapsamlarının dar tutulmasının gerektiği, diğer bir deyişle, zayıf markalarda yapılacak küçük değişikliklerin dahi iltibas tehlikesini ortadan kaldıracağı, buna göre, dava konusu başvuruda “…” ibaresinin yanında “… …” ibaresi ile renk ve şekil unsurlarına yer verildiği ve dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet “…/…” asıl unsurlu markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunmadığı, taraf marka işaretleri arasında benzerlik görülmediğinden, davacı markalarının tanınmış oldukları kabul edilse dahi 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi uyarınca başvurunun tesciline engel olunamayacağı gibi başvurunun kötü niyetli olduğunun da ispat edilemediği, davalı Kurum tarafından başvuru aşamasında taraf marka işaretleri arasında benzerlik bulunduğu kabul edilerek bir kısım hizmetler başvuru kapsamından çıkarılmış ise de TÜRKPATENT’in idari süreçteki tespitlerinin mahkemeyi bağlamayacağı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın bu gerekçelerle reddine karar verilmiştir.

YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ’NİN 27/01/2021 TARİH VE 2020/1119 E., 2021/520 K. SAYILI KARARININ ÖZETİ: Dairemiz kararının, davacı vekilince temyizi üzerine, anılan Yargıtay ilamı ile özetle, Bölge Adliye Mahkemesince, başvuru konusu “… … …+ŞEKİL” ibareli marka ile davacının itirazına gerekçe gösterdiği “…/…” markalarının 556 sayılı KHK’nın 8/1-b anlamında benzer olmadığı ve iltibas tehlikesi bulunmadığı kabul edilmişse de, iltibas tehlikesinin değerlendirmesinde markaların baskın unsurları da gözetilmek suretiyle üzerinde kullanılacağı ürünlerin ortalama tüketiciler nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak karışıklığa yol açıp açmayacağının dikkate alınması gerektiği, bu hususlar nazara alınarak yapılan değerlendirmede, davacı markalarının asıl unsurunu “…” VE “…” ibarelerinin oluşturduğu, başvuru konusu işaretin ise “… … … + ŞEKİL” ibareli olduğu, bu durumda, itiraza mesnet davacı markaları ile davalı başvuru markası arasında görsel, işitsel ve anlamsal olarak benzerlik bulunduğu, dolayısıyla aynı mal ve/veya hizmetlerde kullanılması halinde o mal ve hizmetlerin aynı teşebbüsten ya da bağlı teşebbüsten geldiği yönünde iltibasa sebep olabileceği, şu halde, aynı mal ve hizmetlerde markanın köken gösterme fonksiyonu yönünden karıştırma ihtimali bulunduğu gözetilip bir değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle Dairemiz kararının davacı yararına bozulmasına karar verilmiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İlk derece mahkemesince, başvuru kapsamında yer alan 35. sınıf hizmetler yönünden dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas tehlikesinin bulunduğu, bununla birlikte anılan hizmetler yönünden davalı Şirketin, adına tescilli önceki markalarından kaynaklanan müktesep hakkının olduğu, davacının tanınmışlık ve kötü niyet vakıalarına dayalı iddialarının da yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, Dairemizce ise taraf marka işaretleri arasında benzerlik ve iltibas tehlikesi bulunmadığı gerekçesiyle değişik gerekçeyle davanın reddine dair hüküm kurulmuş, Dairemiz kararı yukarıda özetlenen gerekçe ile Yargıtay 11. Hukuk Dairesince bozulmuştur. Bu duruma göre gelinen aşama itibariyle somut uyuşmazlık yönünden tartışılması gereken husus, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet marka işaretleri arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunup bulunmadığıdır.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun geçici 1. maddesi yollamasıyla somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa tescil edilemez. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408- 409). İltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde ölçü, bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, ortalama tüketicilerdir. Öte yandan, markaların ayırt edicilik güçlerinin de iltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerekmektedir. Zira, ayırt edici niteliği zayıf olan markalar yönünden iltibas ihtimali daha düşük olacaktır. Diğer bir deyişle, tescili istenilen mal ve hizmetleri, diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt etme gücü düşük kalan, zayıf marka olarak nitelendirilebilecek markaların koruma alanı daha dar bulunmaktadır. Böyle durumlarda, küçük farklılıklar dahi tescil olunmak istenen markaya ayırt edicilik kazandırabilecektir.
Somut olayda, davacının itirazına mesnet markalarının asli unsurları “…/…” ibareli iken dava konusu başvuru ise “… … …” ibaresi ile şekil unsurundan oluşmaktadır. “…” ibaresi Türkçe’de “…, …” anlamlarına gelmekte olup, bu anlamı ile ülkemizde yaygın olarak bilinmekte ve birçok sektörde de sıklıkla kullanılmaktadır. Bu gibi tasviri veya ticaret alanında herkes tarafından kullanılan sözcüklerden ibaret olan markaların, ayırt ediciliği zayıf marka olarak kabulü gerekmektedir. Yukarıda belirtildiği üzere bu tür markalar arasındaki iltibas tehlikesi, yapılacak küçük değişikliklikler ortadan kalkacaktır. Aksinin kabulü halinde, tasviri ve vasıf bildirici veya ticaret alanında herkesin kullanımına açık ibareleri bir şekilde tescil ettiren kişilerin, bu ibarelerin başkaları tarafından kullanımına engel olmaları sonucu doğacaktır. Esasen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin yerleşik kararları da bu yöndedir. Örneğin, Yüksek Dairenin 16/12/2019 tarih, 2019/1771-8199 E.K. sayılı ilamında, “nitelik ve değer belirten işaretlerden olmakla tek başına “…” ibaresinin KHK’nın 7/1-c maddesince tanımlayıcı bir ibare olduğu ve kimsenin tekeline bırakılacak ibarelerden olmadığı, davalının başvuru markasında yer alan “…” ibaresinin ise markaya ayırtedicilik katacağının kabul edilmesi gerektiği” denilerek, “…” asıl unsurlu markalarla “…” ibareli marka arasında iltibas bulunmadığı kabul edilmiştir. Yine, Yüksek Dairenin 04/12/2019 tarih, 2019/578-7827 E.K. sayılı ilamda ise “Markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi uyarınca karıştırılma ihtimalinin varlığı değerlendirilirken, markaların birbirlerine olan görsel, sescil ve kavramsal benzerlikleri yanında, markaya konu unsurların ayırt edicilik gücü de dikkate alınmalıdır. Bu anlamda markalarda yer alan ve tescil kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden amaç, tercih veya yöntem belirten tanımlayıcı ibareler karşılaştırmada dikkate alınmaz. Tanımlayıcı olmamakla birlikte tanımlayıcılığa yakın olan ibareler yönünden ise koruma düzeyinin düşük tutulması gerekir. Esasen tanımlayıcı olmakla birlikte, KHK’nın 7/son maddesi uyarınca kullanım sonucu ayırt edici kılınmakla marka olarak tescili sağlanabilecek ibarelerin sadece tescilin sağlandığı gerekçesiyle kullanım tekeli de kimseye bırakılamaz.” açıklamasına yer verilmiş ve … +ŞEKİL” markası ile “…OKULLARI” markası arasında iltibas bulunmadığına hükmedilmiştir. O halde, anılan Yargıtay kararlarında da açıklandığı üzere, tanımlayıcılığa yakın olan ibareleri içeren markaların koruma düzeylerinin düşük tutulması ve sadece ayırt edicilik taşımayan ekleri itibariyle oluşturdukları biçimler itibariyle korunmaları gerekmektedir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde değerlendirildiğinde, dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet “…/…” asıl unsurlu markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunmadığı, zira dava konusu başvuruda da, “…” ibaresinin yanında “… …” ibaresi ile renk ve şekil unsurlarına yer verildiği, bu şekilde başvuruya yeterli ayırt ediciliğin sağlandığı kanaatine varılmıştır. Esasen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin birçok kararında da benzer değerlendirmeler kabul edilmiştir. Bu kapsamda, Yüksek Dairenin 03/02/2021 tarihli ve 2020/1414 E. 2021/787 K. sayılı kararı ile “…y” ibareli marka başvurusunun, 10/06/2020 tarihli 2019/5072 E., 2020/2735 K. sayılı kararı ile “….” ibareli marka başvurusunun, 01/10/2019 tarihli 2018/4544 E., 2019/6035 K. sayılı kararı ile “…” ibareli marka başvurusunun, 29/04/2019 tarihli 2018/1607 E., 2019/3263 K. sayılı kararı ile “…” ibareli marka başvurusunun, davacının “…” ve “…” ibareli markaları ile iltibas oluşturmayacağının kabul edildiği Dairemiz kararları onanmıştır. Yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13/09/2017 tarihli 2016/1578 E., 2017/4311 K. sayılı kararı ile “…” ibareli marka başvurunun, 13/11/2013 tarihli 2013/6532 E., 2013/20373 K. sayılı kararı ile “MAKROMAR” ibareli marka başvurusunun, 12/03/2013 tarihli 2012/5896 E., 2013/4716 K. sayılı kararı ile “… İletişim ltd. Şti.+ şekil” ibareli başvurusunun, davacının “…” ve “…” ibareli markaları ile iltibas oluşturmayacağının kabul edildiği mahkeme kararları onanmasına karar verilmiştir. Tüm bu nedenlerle Dairemizce bozma ilamındaki görüşlere iştirak edilmemiş, önceki kararda direnilmesine ve önceki hükmün aynen kurulmasına karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Dairemizin 29.11.2019 tarih, …esas, …arar sayılı kararında DİRENİLMESİNE,
2-Davacı …Ş.’nin istinaf başvurusunun KABULÜ ile HMK’nın 353-1-b-2 maddesi gereğince Ankara 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 05.07.2018 tarih ve 2017/447 esas 2018/262 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Davanın REDDİNE,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL karar ve ilam harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirmiş olduklarından ve kanun yoluna başvuran aleyhine olacak biçimde karar verilemeyeceğinden, Dairemizin önceki kararı tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. hükümlerine göre tayin ve tespit olunan 3.931,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
7-Davalılar tarafından ilk derece, istinaf ve Yargıtay aşamasında yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine (HMK m.333),
9-Davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
10-Davalılar kendilerini istinaf aşamasında vekille temsil ettirdiklerinden ve tek duruşma yapıldığından, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre hesaplanan 2.040,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı yapılan açık yargılama sonucunda 26/05/2021 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 18/06/2021

Başkan

Üye

Üye

Katip