Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/61 E. 2022/1680 K. 30.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/61
KARAR NO : 2022/1680
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/10/2020
NUMARASI : 2019/276 E. – 2020/231 K.

DAVACI : …
VEKİLLERİ :
DAVALI : .
VEKİLİ :

DAVANIN KONUSU : Markanın Kullanmama Nedeni ile İptali

Taraflar arasında görülen davada Ankara 5. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 07/10/2020 tarih ve 2019/276 E. – 2020/231 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müvekkilinin 25 yılı aşkın bir süredir Türkiye’de faaliyet gösterdiğini, dünyanın birçok ülkesinde de ayrıca faaliyet gösteren sektöründe oldukça tanınmış bir firma olduğunu, davalıya ait … sayılı “…” ibareli markanın tescilli bulunduğu 5. Sınıfta kullanılmadığını, bu nedenle müvekkilinin “…” markasının istenen mallar için tescil edilemediğini, tescilli bir markanın, tescil edildiği tarihi takiben, marka sahibi tarafından tescil edilmiş olduğu mal veya hizmetlerde kanunen, usulünce kullanılması gerektiğini, markanın kullanılmaması ya da kullanımına kesintisiz 5 yıl boyunca ara verilmesi halinde ise, bu markanın iptali için dava açılmasının mümkün olduğunu, davalıya ait … sayılı markanın 14.08.2014 tarihinde tescil edilmiş olup, söz konusu markanın kullanmama temelinde iptal edilebilir nitelikte olduğunu ileri sürerek davalıya ait markanın kullanılmaması nedeniyle iptaline ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı yanın ABD menşeli bir şirket olduğu açık olmakla, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 48. maddesi uyarınca, yabancılık teminatı sunması gerektiğini, eldeki davanın 6769 sayılı SMK döneminde açıldığını, mülga KHK döneminde 14. maddede iptal sebebi olarak düzenlenen markanın kullanılmaması durumunun 42/1-c maddesi ile hükümsüzlük sebebi olarak da düzenlendiğini, söz konusu çelişik düzenlemenin itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne taşındığı, yüksek mahkemece mülga 556 sayılı KHK’nin 42/1-c maddesinin iptal edildiğini, yüksek mahkemenin bilahare aynı KHK m.14 hükmünü de iptal ettiğini, söz konusu iptal sebebi yapılan SMK m.9’daki düzenlemeye göre, markanın kullanılmamasına ilişkin 5 yıllık sürenin, söz konusu düzenlemenin yürürlüğe girdiği 10.01.2017 tarihinden sonraki 5 yılda kullanılmaması durumunda uygulanması gerektiğini, 6769 sayılı SMK’nin yürürlüğe girdiği tarihte, hukukumuzda tescilli markanın kullanılmasını zorunlu kılan herhangi bir yasal norm bulunmadığını, SMK ile zaman bakımından herhangi bir geçiş hükmü düzenlenmemesi dikkate alındığında, söz konusu Kanunun ileriye etkili sonuç doğurabileceğinin kabul edilmesi gerektiğini, müvekkilinin tescilli markasını kullanma yükümlülüğünün 10.01.2017 tarihinde başlayacağı dikkate alındığında, dava tarihi itibariyle markanın iptali için gerekli en az 5 yıllık sürenin dolmadığını, müvekkilince iş bu dava konusu markanın kullanılmadığı iddialarının gerçeği yansıtmadığını, müvekkili tarafından hükümsüzlüğü talep edilen markasına ait kullanım belgelerinin davacı yanın marka başvurusunun ilanına itiraz dosyasına sunulduğunu, markanın kullanıldığını bile bile bu davanın açılmasının tamamen kötü niyetli olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, SMK m.192/1-a hükmü uyarınca, dava tarihi itibariyle SMK m.26 hükmü henüz yürürlüğe girmediğinden, markanın kullanmama nedeniyle iptali istemleri SMK Geçici 4.madde hükmüne göre mahkemelerce değerlendirileceği, dava tarihi ile tescil tarihi arasında 5 yıl 2 ayı aşkın süre bulunduğu, dolayısıyla davacı tarafından açılan markanın kullanılmama nedeniyle iptali davasının dinlenebilir olduğu, davalının, davaya konu markasını dava tarihinden önceki son 5 yıl içerisinde ciddi surette kullandığını ispatlaması veya kullanmamasını haklı bir sebep ile ispatlaması gerektiği, ciddi surette kullanımdan bahsedebilmek için piyasadaki mal veya hizmete yönelik doğrudan veya ilişkili bir kullanımın olması gerektiği ve kullanımın belirli bir pazar yaratmaya ya da mevcut pazarı korumaya yönelik olması gerektiği, marka sahibinin amacının markasını gerçekten ticarî hayatta kullanmak olsa bile, markanın piyasaya etkin şeklide sunulamaması, yeterli zaman geçmesine rağmen işaretin tüketici nezdinde kalıcı hâle gelmesinin sağlanamaması, bunun sonucu olarak da markanın, mal veya hizmetlerin kaynağını gösterme işlevini yerine getirememesi halinde, markanın ciddi surette kullanıldığından bahsedilemeyeceği, somut olayda davalıya ait 15.12.2019, 10.09.2019, 08.12.2017 ve 18.10.2017 tarihli faturaların markanın kullanımına mesnet olarak delil olarak gösterildiği, dava tarihi dikkate alındığında, dava tarihinden sonraki tarihli 15.12.2019 tarihli faturanın markanın ciddi surette kullanılmasına ilişkin savunma bakımından hükme esas delil niteliğinin bulunmadığı, 10.09.2019 tarihinde 100 litre “…” marka sprey yüzey dezenfektanı, 08.12.2017 tarihinde 100 litre “…” marka sprey yüzey dezenfektanı, 18.10.2017 tarihinde 50 litre “…” marka sprey yüzey dezenfektanının satıldığına ilişkin üç adet faturanın pazar payı yaratacak ve ciddi surette kullanım sayılacak niteliğinin bulunmadığı, dava konusu markanın en az 5 yıllık süre zarfı içinde sadece üç adet faturaya konu satış işleminin markanın ciddi kullanımı niteliğini oluşturmayacağı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 04.12.2014 tarih 2014/13659 E 2014/19032 K sayılı kararına konu emsal bir olayda da 2 adet faturanın pazar payı yaratacak biçimde ve markanın ciddi surette kullanımına ilişkin olguyu sağlamaktan uzak olduğunun kabul edildiği, yine davalının delilleri içerisinde yer alan Türkiye Halk Sağlığı Kurumunun cevabi yazıları ve bir takım görsel çıktıların da davalı markasının pazar payı oluşturacak şekilde, tescil edildiği emtia bakımından ciddi surette kullanıldığını ispatlamaktan uzak olduğu, davalının markasını ciddi surette kullanamamasının haklı bir sebebe dayandığını da ispat edemediği gerekçesi ile davanın kabulü ile davalıya ait … sayılı “…” ibareli markanın kullanmama nedeniyle iptaline ve sicilden terkinine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, somut olayda davacının merkezi Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan bir tüzel kişilik olduğunu, yabancılık teminatının yatırılması gerektiğini, mülga 556 sayılı marka KHK’nın 42/1-c ve 14. maddesi ve yürürlükte olan 6769 sayılı Kanun’un 9/1. maddesinin somut olayda uygulanabilirliği hususundaki ilk derece mahkemesinde yapılan belirlemelerin kendi içinde çelişmekle birlikte mesnetsiz olduğunu, müvekkilin markasına ait ürünlerinin satış tarihleri ve tek seferde yapılan satışların fazlalığı düşünülürse markanın müvekkili tarafından kullanıldığının anlaşılacağını, dava konusu olan ürünlerin her zaman ve çok sık satılan ürünler olmadığını, davacı yanın işbu davayı açmakta herhangi bir hukuki yararı bulunmadığını, ilk derece mahkemesince talepler doğrultusunda dosyanın bilirkişi incelemesine gönderilmediğini, eksik incelemeye dayalı karar verildiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE : Dava, markanın kullanmama nedeni ile iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, davacının merkezi Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan bir tüzel kişilik olması nedeniyle yabancılık teminatı yatırması gerektiği ileri sürülmüş ise de, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin bu hususta verdiği emsal kararlar incelendiğinde (2019/5428 Esas ve2020/3970 Karar; 2007/6321 Esas ve 2008/8591 Karar; 2006/923 Esas ve 2007/4250 Karar) davacının yabancılık teminatı yatırması gerekmediği, davanın, markanın kullanılmama sebebiyle iptaline ilişkin bulunduğu, 6769 sayılı SMK’nın 9/1. maddesinde yer alan düzenleme ile kanun koyucunun Markalar Sicilini kullanılmayan markalardan arındırma amacını güttüğünün anlaşıldığı, bu yasal düzenlemeden önce de, mülga 556 sayılı KHK’nın 42/1-c ve 14. maddesinde en az beş yıldır kullanılmayan markaların, hükümsüzlük/iptal davaları ile sona erdirilmesinin hedeflendiği, 556 sayılı KHK henüz yürürlükte iken, 42/1-c maddesinin AYM’nin 09.04.2014 ve 2013/147-2014/75 sayılı, 14. maddesinin ise 14.12.2016 tarih ve 2016/148 – 189 sayılı kararıyla iptal edildiği, ikincisinin Resmi Gazete’de yayın tarihinin 06.01.2017 olduğu ve bu tarih itibariyle kullanmama nedeniyle hükümsüzlük/iptal davalarına ilişkin mülga KHK’da yer alan yasal dayanak ortadan kalkmış ise de, markanın son beş yıllık süre içerisinde kullanılmamasının, bu tarihten önce TBMM tarafından kabul edilen 22.12.2016 tarihli 6769 sayılı SMK’nın 9, 19, 25, 26 ve 27.maddelerinde, iptal ve def’i sebebi olarak kabul edildiği, kural olarak kanunlar geriye yürümez ve ileriye etkili olarak sonuç doğurur ise de, TBMM’nin geçmişe etkili olacak şekilde kanun çıkarmasına da bir engel bulunmadığı, her ne kadar 6769 sayılı SMK’da kullanmama nedeniyle iptal ve def’i haklarını düzenleyen Kanun maddelerinin yürürlük tarihi konusunda özel bir düzenleme yapılmadığı için Resmi Gazetede yayını tarihi itibariyle yürürlüğe girdiği anlaşılmakta ise de, Kanunun Resmi Gazetede yayın tarihinin 10.01.2017, kabul tarihinin ise 22.12.2016 olduğu dikkate alındığında, mülga 556 sayılı Marka KHK’nın 14. maddesinin iptaline dair AYM kararının 06.01.2017 tarihinde R.G.’de yayınlanması ve bu tarihte yürürlüğe girmesi nedeniyle, 14. maddenin bu tarihe kadar hukuki varlığını sürdürüyor olması karşısında, SMK’nin kabul tarihi konusunda kanun koyucunun iradesi 22.16.2016 tarihinde ortaya çıktığından, Kanun Koyucunun asıl amacının geçmişe etkili olacak şekilde kullanmama sebebiyle markanın iptalini öngördüğünün kabulünün gerektiği, Kanunun kabulünden sonra ve henüz yürürlüğe girmesinden önce, yürürlük konusunda öngörülemeyen AYM kararı ile ortaya çıkan kanun boşluğunun bu şekilde doldurulması gerektiği (Numan Sabit SÖNMEZ,” 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanununa Göre Markanın Kullanılmaması Neticesinde Ortaya Çıkan Sonuçlar” İHFM,S.76(1), s.283 vd.; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2019/1765 Esas, 2019/4421 Karar), diğer yandan 6769 sayılı SMK’nın 26.maddesi uyarınca kullanmama nedeniyle markanın iptali yetkisi Türk Patent ve Marka Kurumuna ait ise de, bu hükmün SMK’nın 192/1.maddesi uyarınca kanunun yayım tarihinden itibaren 7 yıl sonra yürürlüğe gireceği, 6769 sayılı SMK’nın Geçici 4. maddesi uyarınca, SMK’nın 26. madde hükmü yürürlüğe girene kadar, iptal yetkisinin mahkemeler tarafından kullanılacağı, SMK’nın markanın kullanım külfetine ilişkin 9. maddesi hükmü uyarınca davalı markasının tescil edildiği tarihten sonraki tüm zaman sürecinde kullanım külfetinin bulunduğu, bu kullanımının SMK’nın 7.maddesinin 2.fıkrasında öngörülen şekilde, yine 7. maddenin 3. fıkrası ve SMK’nın 9. maddenin 2 ve 3. fıkrasında belirlendiği şekilde gerçekleşmesi gerektiği, markanın kullanımından söz edilebilmesi için kullanımın ciddi bir kullanım olması gerektiği, ciddi kullanım ibaresi SMK’da çok açık değil ise de her şeyden önce sadece markanın iptal edilmesini önlemek için göstermelik küçük ölçekte ve sembolik kullanmaların ciddi bir kullanım olmayacağı (Uğur ÇOLAK, Türk Marka Hukuku, 4. Baskı, İstanbul, s.972), yargılama konusu markayı kapsamında bulunan hizmetler için kullandığını ispat yükünün davalıda olduğu, davalı vekili tarafından sunulan delillerin tescil edildiği emtia bakımından ciddi surette kullanıldığını ispatlamaktan uzak olduğu, davalının markasını ciddi surette kullanamamasının haklı bir sebebe dayandığını da ispat edemediği, davacının da tescilli markanın kapsamıyla aynı alanda ticari faaliyette bulunması nedeniyle bu davayı açmakta hukuki yararı bulunduğu anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, davalı tarafça istinaf başvurusunda yatırılan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 26,30 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin uhdesinde bırakılmasına,
4-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 30/12/2022 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 30/12/2022

Başkan

Üye

Üye

Katip