Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/550 E. 2023/515 K. 13.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Esas-Karar No: 2021/550 – 2023/515
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/550
KARAR NO : 2023/515
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/03/2019
NUMARASI : 2017/191 E. – 2019/117 K.

DAVACI
VEKİLLERİ
DAVALI :
VEKİLİ
DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 07/03/2019 tarih ve 2017/191 Esas – 2019/117 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :Davacı vekili, müvekkilinin “…” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, davalı Kurum tarafından 556 sayılı KHK’nın 7/1-a maddesi uyarınca başvurunun reddine karar verildiğini, başvuruya konu “…” sloganın ortalama tüketicilere verdiği açık ve doğrudan mesajın, ürün/hizmet yenileme işleminin … derecede avantajlı uygun koşullarla yapıldığı yönünde olduğunu, bu çerçevede ayırt edici özelliğinin bulunduğunu, müvekkilinin “…” ibareli markasının, birden fazla ibareden oluşması nedeniyle tek kelime unsurunun değil bir bütün olarak değerlendirilmesinin gerektiğini, bu markanın bir slogan niteliğinde olduğunu, dolayısıyla ayırt edici özelliğinin bulunduğunu ve marka olabileceğini, müvekkiline ait “…” ibareli tescilli seri markaların bulunduğunu, bu seri markaların davalı Kurum tarafından bilindiği halde dava konusu başvurunun reddedilmesinin hatalı bulunduğunu ileri sürerek, YİDK’in 2017-M-2246 sayılı kararının iptaline, dava konusu başvurunun tescil işlemlerinin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı… vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, davaya konu olan ibarenin, ortalama tüketicilere verdiği açık ve doğrudan mesajlarla ayırt edici özelliğinin olmadığını, ticari kaynak gösterme işlevinin bulunmadığını, işaretin markadan beklenen fonksiyonları yerine getirmeyeceğinin açık olduğunu, davacının, söz konusu ibareye kullanım yoluyla ayırt edicilik kazandırdığı yönündeki iddiasının da yerinde olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, dava konusu 2016/87045 sayılı “…” ibareli markanın, 556 sayılı KHK’nın 7/1-a maddesi kapsamında soyut ayırt ediciliğinin bulunduğu, dolayısıyla anılan hüküm kapsamında başvurunun reddinin mümkün olmadığı, ancak aynı KHK’nın 7/1-c bendi gereğince dava konusu markanın esas unsuru olan “…” ibaresinin, başvuru kapsamında yer alan mal ve hizmetler yönünden ayırt edici bir nitelik taşımadığı, yapılacak hizmetin niteliğine ve kalitesine gönderme yapması nedeniyle tesciline engel bir durum söz konusu olduğu, davacı yanın dava konusu markaya, reddedilen hizmetler yönünden 556 sayılı KHK’nın 7/2 maddesi kapsamında kullanıma bağlı bir ayırt edicilik kazandırdığını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, müvekkilinin “…” markası ile cep telefonunu yenilemek/değiştirmek isteyen tüketicilerin yararlanacağı bir kampanya oluşturduğunu ve bu kampanyanın markası olarak da bu ibareyi yarattığını, yoğun bir kullanım ve yatırım faaliyeti ile tüm Türkiye’de anılan markanın reklamını yaptığını, söz konusu markanın müvekkili tarafından türetildiğini, dolayısıyla dava konusu başvurunun, redde gerekçe olan madde kapsamına girmediğini, mahkeme tarafından müvekkili markasının orijinal ve yaratıcılık taşıyan özgün bir slogan olmadığı yönünde değerlendirme yapılmış ise de bu değerlendirmenin hatalı olduğunu, zira müvekkili markasının özgün ve ayırt edici bulunduğunu, kelimelerle oynama, ironi, uyak veya ses tekrarı içerme ya da bilinçaltına mesaj gönderme gibi yollarla yaratıcılık içeren, anlam yönünden özgün, alışılmışın dışında kelime kombinasyonu içeren bir marka olduğunu, mahkeme kararının, slogan markasının tesciline dair yerleşik içtihat ve doktrin görüşüne de aykırılık teşkil ettiğini, dava konusu başvurunun ayırt edici olmadığı yönündeki Kurum kararının, davalının önceki kararları ile de çeliştiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

GEREKÇE :1-Dava, YİDK kararının iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, “…” ibaresinin, başvuru kapsamındaki mal ve hizmetlerin niteliğine gönderme yaptığı ve bu itibarla tanımlayıcı nitelikte bulunduğu, dolayısıyla 556 sayılı KHK’nın 7/1-c maddesi kapsamında tescilinin mümkün olmadığı, dava konusu başvuruya kullanımla ayırt edicilik kazandırıldığı iddiasının da ispat edilemediği anlaşılmakla, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair istinaf itirazlarının
esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
2-Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22.03.2005 tarih, 2004/4734 esas, 2005/2590 karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere 556 sayılı KHK’nın 7. maddesindeki mutlak ret nedenlerinin, gerek Türk Patent ve Marka Kurumu gerekse de mahkemelerce resen gözetilmesi gerekmektedir. Zira, söz konusu hükümde düzenlenen mutlak ret nedenleri, toplumun ortak menfaatleri gereği olup, kişilerin menfaatinden önde gelmektedir. Eldeki davaya konu YİDK kararı, dava konusu başvurunun 556 sayılı KHK’nın 7/1-a maddesi uyarınca reddine ilişkin olup, yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere ilk derece mahkemesince, anılan madde koşullarının oluşmadığı ancak başvurunun 556 sayılı KHK’nın 7/1-c maddesi kapsamında tescilinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dava konusu uyuşmazlığa uygulanması gereken 556 sayılı KHK’nın 7/1-a maddesinde, 5. madde kapsamına girmeyen işaretlerin marka olarak tescil edilemeyeceği düzenlenmiştir. Aynı KHK’nın 5. maddesinde ise “Marka, bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretleri içerir.” düzenlemesine yer verilmiştir. O halde, teşebbüslerin mal veya hizmetlerini diğer teşebbüslerin mal veya hizmetlerinden ayırt etmesi şartıyla çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretin marka olarak tescili mümkündür. Bu madde kapsamında tanımlanan ayırt edicilik, soyut ayırt edicilik olarak kabul edilmektedir. Bir işaretin soyut ayırt ediciliğinin varlığının kabul edilebilmesi için işaretin belli bir bütünlük arz etmesi gerekmektedir. Bütünlük arz etmek, işaretin fark edilebilir, bir bütün olarak tanınabilir, sınırlarının tespit edilebilir olması anlamına gelmektedir. Bu nedenle, işaretin tüketici tarafından uzun incelemeler sonucu anlaşılabildiği hallerde işaretin bütünselliğinden söz edilemez. Örneğin onlarca meyve sebzeden oluşan bir kompozisyon ya da birçok cümleden oluşan bir paragraf bütünlük şartını sağlamadığından soyut anlamda ayırt edici değildir. İşaret birçok unsurdan oluşsa da, bu unsurların kendi içinde bir bütünlük oluşturması halinde bütünlük şartının sağlandığının kabulü gerekir.
Dava konusu başvuru, standart karakterlerle yazılmış “…” ibaresinden oluşmaktadır. Başvuruda başkaca bir şekil ya da figüratif unsura yer verilmemiştir. Bu haliyle dava konusu başvuru, başvuru kapsamındaki tüm mal ve hizmetler yönünden marka algısı oluşturmayıp, satıma konu ürünün ya da hizmetin özelliği gibi algılanacağından mülga 556 sayılı KHK’nın 5. ve 7/1-a maddeleri anlamında marka algısı oluşturmaktan uzak olup marka olarak tescil edilemeyecek işaretlerdendir. Nitekim, Yargıtay 11 Hukuk Dairesinin 2020/7798 E., 2022/2823 K. sayılı ilamında, “… …” ibaresinin, 2021/2045 E., 2022/6772 K. sayılı ilamında da “… …” ibaresinin, 556 sayılı KHK’nın 7/1-a maddesi kapsamında ayırt ediciliklerinin olmadığı kabul edilmiştir. O halde ilk derece mahkemesince, anılan gerekçe ile de davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
HMK.’nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmelidir. Diğer bir ifade ile kanun koyucu, temyiz kanun yolunda Yargıtay tarafından verilen yerel mahkeme hükmünün düzeltilerek onanması kararını, istinaf mahkemeleri için öngörmemiş, bu halde istinaf mahkemesince yeniden esas hakkında karar verilmesini istemiştir. Mahkemece yapılan bu yanlışlığın giderilmesinin ise yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği anlaşıldığından, Dairemizce davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine mutlak ret nedenleri kapsamında resen değerlendirme yapılmış ve davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin kaldırılmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 07/03/2019 gün ve 2017/191 Esas – 2019/117 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Davanın yukarıda açıklanan nedenlerle REDDİNE,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcından, peşin alınan 31,40 TL’nin düşümü ile kalan 148,50 TL bakiye karar ve ilam harcının davacıdan alınarak Hazineye irad kaydına,
5-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden ve istinaf kanun yoluna başvuranın aleyhine olacak biçimde hüküm kurulamayacağından İlk derece mahkemesi karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 3.931,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
6-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderlerinin kendi uhdesinde bırakılmasına,
7-Davalılar tarafından ilk derece mahkemesinde herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen taraflara iadesine, (HMK m.333),

9-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi uhdesinde bırakılmasına,
10-Davacı tarafından istinaf başvurusunda yatırılan 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
11-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 13/04/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde TEMYİZ yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 13/05/2023

Başkan

Üye

Üye

Katip

Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.