Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/518 E. 2021/404 K. 19.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/159
KARAR NO : 2021/626
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/06/2018
NUMARASI :

DAVANIN KONUSU : YİDK Kararının İptali İle Tanınmışlığın Tespiti

Dairemizce verilen 25/10/2019 tarih ……./…… E., ………./………. K. sayılı karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 30/11/2020 tarih ve ……./……. E., ………/……. K. sayılı kararıyla bozulmuş olmakla, dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ : Davacı vekili, müvekkilinin dünyanın üçüncü büyük tütün üreticisi olan … … … isimli firmanın uluslararası operasyonlarını yürüten grup şirketlerinden biri olduğunu, 1999 yılında kurulduğunu, 120’den fazla ülkede …, …, … …, …, …, … gibi dünyaca ünlü pek çok tanınmış marka ile faaliyetlerini sürdürdüğünü, müvekkilinin “…” isimli markayı taşıyan ürünlerinin ilk kez 1999 yılında … piyasaya sürüldüğünü ve zaman içinde bir numaralı sigara markası haline geldiğini, Avrupa, 2006 yılından itibaren Türkiye’de de satışa sunulmaya başlandığını, şu an itibariyle 50’ye yakın ülkede markanın kullanıldığını, Türkiye’de bilinirliğinin yüksek seviyede olduğunu, Türk Patent’te de…sayılar ile tescillerinin bulunduğunu, müvekkilinin 22.02.2016 tarihinde “…” markasının tanınmışlığının tespiti istemiyle yaptığı başvurunun, nihai olarak davalı TPMK YİDK’nın …/M-… sayılı kararıyla reddedildiğini, müvekkilinin tanınmış markalar için aranan kriterleri karşıladığını, müvekkilinin markasının Türkiye … pazarının %3 payına sahip olduğunu, Türkiye’de en bilinen ilk 15 … arasına girdiğini ileri sürerek, davalı … YİDK kararının iptalini ve müvekkiline ait “…” markasının Türk Patent markalar siciline, tanınmış marka olarak kayıt edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, bir markanın tanınmışlığının belirlenmesinde birçok kriter olduğunu, davacının sunduğu deliller kapsamından “…” markasının tanınmış olduğu konusunda yeterli kanaat edinilemediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece 06.11.2003 gün 5000 sayılı … Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunu’nun 13/d maddesi uyarınca, Markalar Dairesi’nin, markaların tanınmışlık düzeyleri ile ilgili esasların belirlenmesi ve uygulamaya konulması işlemlerini yapma görev ve yetkisinin olduğu, mülga 556 sayılı KHK’nin 7/ı maddesi uyarınca, sahibi tarafından izin verilmeyen Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesine göre tanınmış markaların, Türk Patent tarafından başka bir kişi adına marka olarak tescilinin resen reddedilmesinin gerektiği, anılan hukuki düzenlemelerin bir arada göz önüne alınıp yorumlandığında, marka sahiplerinin markalarının tanınmışlığının tespiti konusunda Türk Patent’e başvuru yapmalarının ve eğer başvuruları reddedilirse bu kararın iptali ve tanınmışlığının tespiti istemiyle mahkemede dava açmalarının mümkün bulunduğu, zira bu hukuki düzenlemeler gereği Türk Patent’in sonradan başka bir kişi adına yapılan marka tescil başvurusunu, elinde bulunan tanınmış markalar listesine bakarak resen reddetmesinin gerekli olduğu, ancak 556 sayılı KHK’nın 7/ı maddesi hükmünün Anayasa Mahkemesi’nin 27.05.2015 gün ve E.2015/33, K.2015/50 sayılı kararıyla iptal olunduğu, kararın aynı yıl içerisinde yayımlandığı, Yasa Koyucunun SMK yürürlüğe girene kadar bu konuda 556 sayılı KHK’da herhangi bir düzenleme yapmadığı, anılan süre zarfında tanınmış markaların uluslararası düzenlemeler gereği sadece nispi ret nedeni olarak ileri sürülebilmesinin mümkün hale geldiği, ancak devam eden süreçte 556 sayılı KHK’nın 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 191. maddesi hükmü ile yürürlükten kaldırıldığı, 556 sayılı KHK’dan farklı olarak 6769 sayılı SMK’nın, Paris Sözleşmesi’nin 1. Mükerrer 6. maddesi kapsamında, tanınmış markaların başkaları tarafından marka tescil başvurusuna konu edilmesi halinde, resen redde yönelik mutlak ret nedenine yer vermediği, Paris Sözleşmesi’nin 1. Mükerrer 6. maddesi hükmünün, bir nispi ret nedeni olarak düzenlediği, tanınmış markalara dayanarak aynı ve/veya benzer mal ve hizmetler bakımından itirazın SMK’nın 6/4 hükmünde, tanınmış markalara dayanarak aynı, benzer veya farklı mal ve hizmetler bakımından markanın tanınmışlığına zarar verici yahut onun itibar ve ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki sonraki tarihli başvurulara yönelik itirazın SMK’nın 6/5 maddesi hükmünde düzenlendiği, beliren kesin ve yasal duruma göre artık sonraki tarihli bir marka tescil başvurusuna itiraz edecek tanınmış marka sahiplerinin, her iki halde ve her bir başvuru anında, aynı veya benzer mal ve hizmetleri içeren başvurular bakımından, markasının tanınmışlığını, aynı, benzer veya farklı mal ve hizmetler bakımından ise markasının hem tanınmışlığını hem de sonraki tarihli başvurunun kendi markasının tanınmışlığından haksız yarar sağlayacağını yahut onun itibar ve ayırt edici karakterine zarar vereceğini ispat etmesinin gerektiği, SMK hükümlerindeki değişiklik ve tanınmışlığın ve bunun sonraki tarihli başvuruları engeleyecek düzeyde olup olmadığının, markanın zaman içerisinde kullanımıyla sürekli değişen hukuki ve fiili bir olgu olması karşısında, herhangi bir tarihte alınmış bir tanınmışlık kararının, her zaman ve her halde göz önüne alınıp, buna dayalı idari veya yargısal bir hüküm tesis edilmesinin de artık mümkün olmadığı, elbette her iki itiraz ihtimalinde, tanınmışlık vakıasının ileri sürülmesi sırasında nazara alınabilecek nitelikte “markaların tanınmışlık düzeyleri ile ilgili esasları belirlemek ve uygulamaya koymak yetkisinin” olduğu, fakat anılan hukuki durum gereği, artık Türk Patent’in tanınmış markalarla ilgili bir liste tutmasının yasal olarak bir gerekliliğinin ve pratik bir hukuki faydasının kalmadığı, zira her bir başvuru anında tanınmışlığın ve zarar verici hallerin mevcudiyetinin ayrı ayrı ispatının gerektiği, bu sebeple tanınmışlık kararı verilmesine ilişkin başvuru ile bunun üzerine tesis edilen Kurum kararlarının, 10.01.2017 tarihinde önce tesis edilmiş olsa dahi, 10.01.2017 tarihinden sonra, artık işbu davanın açılması ve sürdürülmesinde de bir hukuki yararın bulunmadığı, zira her ne kadar davacının tanınmışlık başvurusu 22.02.2016 tarihinde gerçekleşmiş olsa da mahkemece bir an için davada olumlu yönde hüküm tesis edilse dahi, bunun etkilerinin geleceğe dönük olabileceği ve beliren hukuki durum karşısında, kararın davacı için yararlı hiçbir hukuki sonucunun olmayacağı, açıklanan gerekçelerle öncelikle davanın bu nedenle reddedilmesinin gerektiği, kaldı ki davacıya ait “…” ibareli markanın tanınmış bir marka olduğunun da kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, öncelikle 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren SMK’nın 192. maddesi uyarınca, önceki tarihli başvurular için başvurunun yapıldığı tarihteki mevzuat çerçevesinde değerlendirme yapılmasının gerektiğini, müvekkili tarafından tanınmış marka başvurusunun, 10.01.2017 tarihinden önce 29.06.2016 tarihinde yapıldığını, bu bağlamda tanınmış marka başvurusunun, davalı tarafından SMK hükümlerine göre değil, KHK hükümlerine göre değerlendirildiğini, SMK’da tanınmış markaların mutlak ret nedeni olarak gösterilmemesinin, ancak 10.01.2017 tarihinden sonra yapılan tanınmış marka başvuruları bakımından bir hukuki yarar tartışmasını beraberinde getirebileceğini, ayrıca ilk derece mahkemesi tarafından Türkpatent’in tanınmış marka listesi tutmasının hukuki olarak bir gerekliliği olmadığı iddia edilmişse de, Türkpatent tarafından tanınmış marka başvurularının halen kabul edilmekte olup, ayrı bir sicile kaydedilmeye devam edildiğini, SMK hükümlerine göre her ne kadar marka başvurularını incelerken mutlak ret sebepleri çerçevesinde tanınmış markaları bir ret sebebi olarak görmemekteyse de nispi ret sebepleri çerçevesinde yapılan itirazlarda da, tanınmış marka siciline kayıt durumunu dikkate almaya devam ettiğini, dolayısıyla uygulamada tanınmış marka siciline kayıtlı bir marka olmanın halen hukuki bir yararının bulunduğunu, 01.06.2018 tarihli bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde de bildirdikleri gibi Türkiye’deki yasal mevzuat gereği 4207 Sayılı “Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun” ve 4733 Sayılı “Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme ve Denetleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” uyarınca tütün ürünlerinin ve üretici firmaların isim, marka veya alametleri kullanılarak her ne suretle olursa olsun reklam ile tanıtım yapmalarının ve tüketicileri kullanıma teşvik etmelerinin yasak olduğunu, belirtilen yasal mevzuat çerçevesinde “…” markasının tanınmışlığına ilişkin değerlendirmenin, “…” markasının pazar payı ile yıllık satış miktarı, tanınmışlığa ilişkin kamuoyu araştırmaları vs. çerçevesinde yapılmasının gerektiğini, “…” markasının yıllara göre yoğun satış hacimlerini gösterir Nielsen bağımsız araştırma şirketi tarafından hazırlanmış rapor ile bağımsız araştırma şirketi IPSOS tarafından hazırlanan marka farkındalığı raporu gibi son derece kuvvetli, somut ve istatistiki deliller ile “…” markalı ……. Türkiye’nin en bilinen ilk 15 … markasından biri ve tanınmış marka olduğunu kanıtladıklarını ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Dairemize ait 25.10.2019 tarih ve …/… E- …/… K. sayılı karar ile davacının markasının tanınmışlığını ispat edemediği gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, esas hakkında yeniden hüküm tesis edilmek suretiyle davanın anılan gerekçeyle reddine karar verilmiştir.

YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ’NİN 30/11/2020 TARİH VE …/… E., …/… K. SAYILI KARARININ ÖZETİ : Dairemiz kararının, davacı vekilince temyizi üzerine, anılan Yargıtay ilamı ile özetle, davalı kurumun tanınmış marka sicili oluşturarak, tanınmış markaları bu sicile kayıt yetkisinin bulunmadığı, zira …’na bu yönde yetki ve görev veren bir mevzuat hükmünün olmadığı, kaldı ki tanınmışlığın sabit bir olgu olmayıp, her somut olayda münferiden ispatlanması gereken bir vakıa olduğu, bu nedenle iş bu davanın açılmasında hukuki yararın bulunmadığı, hukuki yararın ise dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında re’sen göz önüne alınması gereken bir husus olduğu, bu itibarla iş bu davanın açılmasında hukuki yarar bulunmadığı gözetilerek, davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle Dairemiz kararının re’sen bozulmasına karar verilmiştir.

GEREKÇE : Dava, YİDK kararının iptali ile tanınmışlığın tespiti istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dairemizce usul ve yasaya uygun bulunan bozma ilamına uyulmuştur.
Yargıtay 11. HD.’nin hükmüne uyulan 30.11.2020 tarih ve …/… E.- …/… K. sayılı önceki bozma ilamında da belirtildiği üzere, davalı kurumun tanınmış marka sicili oluşturarak, tanınmış markaları bu sicile kayıt yetkisinin yoktur. Kaldı ki tanınmışlık sabit bir olgu olmayıp, her somut olayda münferiden ispatlanması gereken bir vakıadır. Bu nedenle iş bu davanın açılmasında da hukuki yarar bulunmamaktadır. Hukuki yararın ise dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında re’sen göz önüne alınması gereken bir husustur. Bu itibarla iş bu davanın açılmasında da hukuki yarar bulunmadığından davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği görülmüş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığından davanın USULDEN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından, peşin olarak alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL karar ve ilam harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davalı … kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. hükümlerine göre tayin ve tespit olunan 5.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin uhdesinde bırakılmasına,
5-Davalı … tarafından ilk derece, istinaf ve Yargıtay aşamasında yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re’sen davacıya iadesine (HMK m.333),
7-Davacıdan alınması gereken 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL’nin davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
8-Davalı … kendisini istinaf aşamasında vekille temsil ettirdiğinden ve birden fazla duruşma yapıldığından, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre hesaplanan 4.080,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
Dair, davalı … vekilinin yüzüne karşı, davacı tarafın yokluğunda yapılan açık yargılama sonucunda 28/04/2021 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 29/04/2021

Başkan V.

Üye

Üye

Katip